Kolon Kanseri ve Yaygın Görülen Sindirim Sorunları
Sindirim sisteminde bir şeyler ters gittiğinde genellikle bu ağrı ve sıkıntı vererek kendini hemen belli eder.
Yaygın sorunlar mide bozukluğu, kabızlık ve ishaldir. Bunlar genellikle ciddi değildir ve uzun sürmez ama bazı sorunlar, tıpkı irritabl barsak sendromunda (IBS) olduğu gibi kronikleşebilir. Gastrik reflü ve ülser gibi sorunlar sadece üst gastrointestinal kanalda ortaya çıkar. Bunların hiçbiriyle kolorektal kanser riski arasında bilinen bir bağlantı yoktur, ancak tuvalete çıkma alışkanlıklarındaki bir değişiklik kolon kanseri belirtisi olabilir.
Bazı tip inflamatuvar barsak hastalıkları ile kolon kanseri riskinin yüksek olması arasında bağlantı vardır. Bunlar arasında Crohn hastalığı ve ülseratif kolit sayılabilir. Bu kronik hastalıklar genellikle sindirim sisteminin işleyişinde bir sorun olduğunu işaret eden kanama ve ağrı gibi belirtilere neden olur.
Öte yandan kolon ve rektum kanserleri erken evrede hiç belirti göstermeyebilir ya da çok az belirti verebilir. Kolorektal kanser yavaş ilerler, erken evrelerinde sindirim sisteminin işleyişini genellikle etkilemez ve bir süre fark edilmeyebilir. Bu kötü haberdir, çünkü belirtiler fark edilebilir olana kadar hastalık ilerleyebilir.
Kolorektal kanseri ve egzersiz
Büyük olasılıkla olur. Bir dizi araştırma egzersizin hem kolon hem de rektal kanser risklerini azaltabileceğini düşündürüyor. Örneğin, 300.000'den fazla kişiyi kapsayan ve Cancer Causes & Control dergisinde yayımlanan yakın tarihli bir araştırmada elde edilen bulgular, haftada en az beş kez egzersiz veya spor yapan erkeklerin, ender olarak egzersiz yapan ya da hiç yapmayanlara göre kolon ya da rektum kanserine yakalanma olasılığının daha az olduğunu düşündürüyor. Kadınlar üzerindeki bulgular da benzer çizgide. Ayrıca ne kadar çok zaman hareketsiz geçirilirse kişinin kolon kanserine yakalanma olasılığının o kadar arttığı saptandı.
Egzersizin neden kolon kanseri riskini azaltabildiği çok iyi anlaşılmış değildir. Bunun nedeni egzersizin bağışıklık sistemini güçlendirmesi ya da kolon kanseri riskiyle bağlantılandırılan insülin ve insülin benzeri büyüme etmenlerinin düzeyini azaltıyor olması olabilir. Egzersizin rektal kanser riskini neden azaltıyor olabileceğinin cevabı ise daha da belirsizdir.
Yine de hareket etmenin gerekli olduğu açıkça anlaşılmaktadır ve başlamak için hiçbir zaman çok geç değildir. Söz konusu araştırmadan elde edilen bir başka bulgu da şu anda spor yapmanızın, onlu ya da yirmili yaşlarınızda spor yapmış olmanızdan belki daha önemli olduğunu ortaya koyuyor. Ayrıca unutmayın egzersizin mutlaka bir spor salonunda ya da bir spor biçiminde yapılması zorunlu değildir. Araba kullanmak veya televizyon seyretmek yerine yürümek veya asansör kullanmak yerine merdivenlerden çıkmak gibi tercihlerle de günlük hareket düzeyinizi artırabilirsiniz.
Kolorektal Kanser İçin Genetik Testler
Test Yaptırmak Ne Zaman Anlamlı Ne Zaman Değil?
Yakın bir tarihte size kolon ya da rektum kanseri tanısı konulduysa ailenizin diğer üyelerinin de risk altında olup olmadığından endişe ediyor olabilirsiniz. Bunu anlamanın bir yolu, kolorektal kansere yakalanma riskinizi artırmış olabilen bir genetik mutasyon mirası taşıyıp taşımadığınızı saptayacak bir kan testini yaptırmanızda—bu mutasyon çocuklarınızı, kardeşlerinizi ve ebeveyninizi de etkileyebilir.
Bu testler artık yaygın olarak yaptınlabiliyor, ancak bu hemen gidip yaptırmanız gerektiği anlamına gelmez. Çünkü kolorektal kanseri olanların sadece yaklaşık %5'inde kalıtımsal genetik mutasyon görülmektedir. Çoğu kanser sporadiktir, yani bir kuşaktan diğerine aktarılmayan gen mutasyonlarının sonucunda oluşur. Öte yandan ailenizde kolorektal kanser öyküsü varsa test yaptırmak uygun olabilir.
Yaptırılabilecek Testler ve kolon kanseri belirtisi
Genetik testlerde belli bir genetik hata ya da "mutasyon" kalıtımı taşıyıp taşımadığınıza bakılır. Lise biyoloji derslerinden de anımsayabileceğiniz gibi bedeninizdeki her bir hücrede 46 kromozom bulunur. Kromozomlar, biri annenizden diğeri babanızdan gelen iki gen kümesi taşır. Genler DNA'dan oluşur ve DNA'daki bir mutasyon gentı hatalı davranmasına neden olabilir. Bu durum da kolorektal kanser glıı bazı hastalıklara yakalanma riskini artırır. Aşağıda sıralanan kalıtsal kolorektal kanser tipleri için genetik testler yapılmaktadır:
Polipozis olmayan kalıtsal kolorektal kanser (HNPCC). Lynch sendromu adı da verilen HNPCC, kolorektal kanser olgularının %3'ünde görülür. Bu hastalığı taşıyanlar ebeveyninin birinden normal diğerinden anormal gen almıştır (bu durum, "otozomal baskın (dominant) kalıtım" olarak adlandırılır).
Dört farklı genetik mutasyonun HNPCC'ye neden olduğu biliniyor. Bu mutasyonlar hücre bölünmesi sırasında oluşan DNA hatalarını onarmaktan sorumlu genlerde ortaya çıkar. Mutasyona uğrayan bu genler artık söz konusu onarım işlevlerini yerine getiremeyebilirler.
Sizde bu dört HNPCC mutasyo-nundan birisi varsa 75 yaşına gelinceye kadar kolorektal kansere yakalanma riskiniz %80'dir. (kolon kanseri pdf)
Ailesel adenomatöz polipozis (FAP). Kolorektal kanseri olanların yüzde birinden azını etkileyen ender rastlanan bir hastalıktır. FAP'a ve hastalığın attenüe FAP (AFAP) adı verilen daha hafif bir tipine adenomatöz polipozis koli (APC) genindeki bir mutasyon neden olur. APC, kolonda poliplerin oluşumunu engelleyen tümör baskılayıcı bir gendir.
FAP ve AFAP otozomal baskın tipte kalıtımla geçer ve bu mutasyonu taşımak kolonunuz alınmazsa 45 yaşına kadar neredeyse %100 olasılıkla kolon kanserine yakalanacağınız anlamına gelir.
APC genindeki başka bir mutasyon daha çok Doğu Avrupa kökenli Yahudilerde (Aşkenazi Yahudilerin-de) görülmektedir ve otozomal baskın bir mutasyondur. APCI1307K adı verilen bu mutasyon doğrudan kolon kanserine neden olmaz, ancak APC genini kolon kanserine neden olabilecek değişikliklere yatkın kılar. APC mutasyonu olanlarda kolorektal kanser görülme riski %18-30'dur.
MUTYH-bağlantılı polipozis (MAP). MYH-AP adıyla bilinen MAP oluşumu için hem annenizden hem de babanızdan size MYH geninde mutasyon geçmiş olması gerek (otozomal resesif kalıtım). Söz konusu mutasyon MYH'nin DNA hatalarını onarma yeteneğini etkiler. Mutasyon ebeveyninizin sadece birinden geçtiyse MAP riskiniz yüksek değildir, ama taşıyıcısınız demektir.
MAP görece olarak yeni bir hastalık ve mutasyonun iki kopyasını birden taşıyanlarda kolon kanseri riskini saptamak için araştırma yapılması gerekir.
Peutz-Jeghers sendromu (PJS). Ender görülen bu hastalıkta rol alan mutasyon otozomal baskın tipte kalıtımla geçer. Genetik testte, STK 11 adı verilen tümör baskılayıcı bir gendeki mutasyon araştırılır. PJS'nuz varsa 64 yaşında kadar kolorektal kansere yakalanma olasılığınız %30'dur.
Jüvenil (genç) polipozis sendromu (JPS). JPS'nuz varsa 60 yaşına kadar kolorektal kansere yakalanma olasılığınız %68'e kadar çıkabilir. ("Jüvenil" terimi hastalıktan etkilenen bireyin yaşı değil polipin tipi için kullanılmaktadır). Ender görülen bu hastalıkta pek çok olguya SMAD4 genindeki mutasyonlar neden olurken bazen de BMPR1A genindeki mutasyonlar sorumludur. SMAD4 tümör baskılayıcı bir gendir; BMPR1A geninin işlevi ise henüz bilinmiyor. Söz konusu genlerdeki mu-tasyonlaroipzomal baskın tipte kalıtımla geçer.
Sigara ve Kolorektal Kanseri
Sigara içenlerde sigara içmeyenlere göre daha erken yaşlarda kolon kanseri ortaya çıktığını duydum. 45 yaşındayım ve tüm yaşamım boyunca hep çok sigara içenler arasında bulundum. Ben de risk altında mıyım?
Sigara içmenin kişinin kolorektal kansere sigara içmeyenlere göre daha erken yaşta yakalanma riskini artırdığıyla ilgili bulgular on yılı aşkın bir süredir elimizde var. Şimdiyse artan sayıda bulgu, fazla miktarda sigara dumanına maruz kalan kişilerde de erken yaşta kolon kanseri ortaya çıkma riskinin daha fazla olduğunu gösteriyor. (Metastatik Kolon Kanseri)
Pasif içiciliğin ne zaman olduğu da erken kanser gelişimi üzerinde etkili gibi gözüküyor. Journal of Cancer Research and Clinical Oncology'de yayımlanan yakın tarihli bir araştırmada, sigara içmeyen ancak ebeveynleriyle yaşadıkları evde sigara dumanından etkilenmiş olanlarda kolon kanseri tanısının ortalama 60 yaşında konduğu ortaya çıkarıldı. Buna karşılık bu tip bir sigara dumanı etkisi almamış kolorektal kanser hastalarında kanser tanısının ortalama 66 yaşında konulduğu görüldü. Çocuklukları sırasında ve halen sigara dumanı soluyanlara ise ortalama 55 yaşında tanı konulduğu saptandı.
Tüm yaşamınız boyunca sigara dumanı soluduğunuz için ve bu biçimde bir etki, daha erken yaşta kolorektal kanser oluşumuna neden olabileceğinden tıbbi öykünüzü hekiminizle gözden geçirin. Hekiminiz ortalama risk altında olan birine göre daha erken yaşta taramalara başlamanızı önerebilir.
Sigara İçmeyi Bırakmak İçin Bir Neden Daha
Yakın tarihli bir analiz, sigara içenlerde polip riskinin, özellikle de kolon kanserine dönüşme olasılığı daha fazla olan agresif tipte polip oluşumu riskinin daha yüksek olduğunu ortaya koyuyor.
Araştırmacılar sigara içmekle adenomatöz polipler arasındaki ilişki üzerinde 1988 ve 2007 arasında yayımlanan 42 araştırmadan elde edilen verileri gözden geçirdi. Halen sigara içenlerde ya da eskiden sigara içmiş olanlarda polip oluşumu riskinin sigara içmeyenlere göre yaklaşık iki kat fazla olduğu ortaya çıktı. Araştırmacılar, sigara içenlerde düşük riskli poliplerden çok, yüksek riskli, yani kanser gelişme olasılığı daha fazla olan poliplerin görüldüğünü ortaya koydu.
Söz konusu araştırma, sigara içmenin yüksek risk taşıyan polipler ve büyük olasılıkla da kolorektal kanser için risk etmeni olduğuna ilişkin bulgulara bir yenisini eklemiş oldu. Bu bulgular, sigara içiyorsanız bırakmanız için bir neden daha sunuyor. Ayrıca hem sigara içenler hem de eskiden içmiş olanlar için düzenli kolorektal kanser taraması yaptırmanın önemini de vurguluyor.
Kolon Kanseri Belirtileri ve Kolorektal Kanser Nasıl Oluşur?
Kolorektal kanser kalın barsağın herhangi bir yerinde ortaya çıkabildiğinden kolon ve rektum kanserleri önümüzdeki birkaç bölümde birarada ele alınacak, ancak tedaviye ilişkin bölümlerde ayrı başlıklar altında incelenecektir.
Kanser, hasar görmüş ya da yaşlanmış hücrelerin ölmesine ve yerlerine yenilerinin geçmesine olanak veren normal dengenin bir biçimde bozulmasıyla hücrelerin kontrolsüz büyümesi sonucu oluşur. Kolon ve rektum kanserlerinin çoğu, barsağı kaplayan mukozadan çıkıntı yapan ufak iyi huylu (kanseröz olmayan) oluşumlardan, yani poliplerden gelişir. Kolon ve rektumda poliplere çok rastlanır, özellikle de 50 yaşından sonra.
Pek çok polip iyi huylu kalır, ama bazısı zamanla kötücül (kanseröz) olur. Bu, özellikle adenomatöz polipler olarak bilinen tip için geçerlidir
Bilim insanları, kolonun iç yüzünü kaplayan hücrelerin DNA'sın-da, polip ve sonuç olarak da kolon kanseri gelişimine olanak veren genetik bir dizi değişikliği tanımlamıştır. Kolon kanserinin kalıtsal tipleri de vardır, ama söz konusu genetik değişikliklerin çoğu yaşa ve çeşitli çevresel öğelere bağlıdır.
Risk Faktörleri ve kolon kanseri metastazi
Kolorektal kanserin neden ortaya çıktığı tam olarak bilinmiyor. Bazı insanlar kendilerini belli kanser tiplerine normalkı dışında yatkın bırakan genler ve bazı insanlar da kolorektal kolon kanserine özgü genler taşımaktadır. Aslında kolon kanserini prekanseröz aşamada saptamak görece kolay olduğundan, ilk saptanan ve üzerinde araştırmalar yapılan kanserle bağlantılı genler arasında kolon kanserinde rol alan genler bulunmaktadır.
Bazı kanserlerin, toksinler gibi çevresel bir etmene ya da beslenme ve sigara içmek gibi yaşam biçimi unsurlarına bağlı olarak bu genleri taşıyan hücrelerin zarar görmesi sonucu oluştuğu düşünülüyor. Pek çok diğer kanser tipinde olduğu gibi yaşlanmak da bir risk faktörüdür; ne kadar uzun yaşarsanız kolorektal kanseri tetikleyebilen etkilere o kadar açık olursunuz.
Eskiden, kolorektal kanserin erkeklere özgü bir hastalık olduğu düşünülürdü. Öte yandan cinsiyet açısından bakıldığında kadınlar ve erkekler için eşit olasılık söz konusudur. Araştırmalar, erkeklerde bu kanserlerin kadınlara göre biraz daha fazla görüldüğünü ve erkeklerde kolon kanseri kadınlarda ise rektal kanser riskinin daha fazla olduğunu gösteriyor.
Kolon kanseri için başlıca risk faktörleri yaş, bireyde ya da ailede kanser öyküsü, yaşam biçimi ve beslenmedir. (kolon kanseri kemoterapi)
Yaş
Pek çok kanser için risk yaşla birlikte artar, kolon kanseri için de bu geçerlidir. Kolorektal kanser tanısı konan hastaların % 90'dan fazlası 50 yaşının üzerindedir.
Genetik faktörler ya da kronik inflamatuvar barsak hastalığı söz konusu değilse, kolorektal kanser gençleri çok az etkiler. Bunun nedeni kısmen, yaşam süresi uzadıkça kanserin gelişimi için daha çok zaman ortaya çıkması olabilir. Kolon ve rektum kanserlerinin yedi ile on yıllık bir zaman içinde ademomatöz poliplerden geliştiği düşünülmektedir.
Bu durum, 50 yaşını geçtikten sonra düzenli kolonoskopi yaptırmak için yeterli bir nedendir, çünkü hekimin bulacağı poliplerin çoğu kolonoskopi sırasında alınabilir. Kolorektal kanser taraması önemlidir. Bu taramalara daha erken bir yaşta başlamanızın daha iyi olup olmayacağı hemen hemen tamamen aile öykünüze bağlıdır.
Aile Öyküsü ve kolon kanserleri
Kolorektal kanserlerin yaklaşık %15'inin kalıtsal olduğu tahmin ediliyor. Bu nedenle, yakın akrabalarınızın hastalık öyküsünü bilmeniz ve bu bilgiyi çocuklarınıza da aktarmanız önemlidir. Ailede kolorektal kanser öyküsü olması riskinizi artırır. Bu da ortalama birine göre daha sık tarama yaptırmanız gerektiği anlamına gelir.
Birinci derecede akrabalarınızdan biri ya da daha çoğunda kolorektal kanser ortaya çıktıysa sizin de riskiniz artmıştır. Kansere 60 yaşından önce yakalanmışlarsa riskiniz daha da yüksek demektir. Birinci derece akrabalarınız, ebeveyniniz, kardeşleriniz ve çocuklarınızda. Ailenizde adenomatöz polip ve endometrial kanser, mide ya da mesane kanseri öyküsü varsa da riskiniz artar.
Ailede birkaç kuşakta görülen kanserlere pek çok olguda, çevresel ya da yaşam biçimi etmenleri neden olmaktadır, ancak bazı bireylerde kalıtsal genetik yatkınlık vardır. Tüm kolorektal kanserlerin izi sürülecek olursa, yaklaşık %3-5'i bizi belli genlere ulaştırabilir. Kolon ya da rektum kanserinin en yaygın genetik nedenleri "polipozis olmayan kalıtımsal kolorektal kanser" (HNPCC) ve "ailesel adenomatöz polipozis"dir (FAP).
Genetik testler ve danışma. Ailenizde pek çok kişide kanser ortaya çıktıysa çeşitli kalıtsal genetik etmenlerin biraraya gelmiş olması sizi ve çocuklarınızı kansere yatkın kılabilir. Özel bir biçimde bir araya gelmiş genetik etmenler kalıtımla size geçmemiş olabilir, bu durumda diğer aile üyelerinde kanser ortaya çıksa bile siz etkilenmeyebilirsiniz. Kanser ailenizde kalıtımsal gibi gözüküyorsa, bireysel riskinizi saptamakta yardımcı olabilecek genetik üzerinde uzman birine danışın
Tıbbi öykünüz ve kolon kanser
Kolon kanserine yakalanma olasılığınızı ve ne sıklıkla taramadan geçmeniz gerektiğini saptamada en önemli etmen tıbbi öykünüzdür. Sizin için gerekli olanları değerlendirebilmesi için hekiminizin aşağıda sıralanan öğeleri bilmesi gerekir:
Kişisel kanser öyküsü. Daha önce kolorektal kansere yakalandıy-sanız kanserin yinelemesi veya ikinci bir primer kansere yakalanma riskiniz yüksektir. Endometrial kanser, mesane ve mide kanseri gibi bazı diğer kanser tipleri de kolon kanserine yakalanma riskini artırır. Kuşaktan kuşağa geçme gibi bir durum varsa risk daha da artar.
Kişisel polip veya diğer barsak hastalıkları öyküsü. Kolorektal kanserlerin çoğu poliplerden geliştiğinden ne kadar çok polipiniz varsa kolon kanserine yakalanma riskiniz de o kadar artar. Kötücül olma olasılığı daha yüksek olan adenomatöz tipte tek bir polipiniz bile varsa ve bir santimetre ya da daha büyükse hekiminiz sık sık taramadan geçmenizi önerecektir. Ülseratif kolit veya Crohn hastalığı gibi kronik inflamatuvar barsak hastalığı olanlarda da kolorektal kanser riski daha yüksektir.
Kişisel tip 2 diyabet öyküsü. Tip 2 diyabet tanısı, kolorektal kanser veya polip riskini %50 artırır. Hareketsizlik, yüksek kalorili beslenme ve aşırı kilolu veya obez olmak gibi Tip 2 diyabet üzerinde etkili olan yaşam biçimi etmenleri kolorektal kanser için de geçerlidir.
Yaşam biçiminiz ve beslenme
Araştırmalar bazı davranış biçimlerinin kolorektal kanserle ilişkili olduğunu gösteriyor. Örneğin fiziksel olarak hareketsizseniz, obezseniz, aşırı alkol tüketiyorsanız veya kırmızı ya da işlenmiş et, rafine edilmiş tahıl ve hayvansal kaynaklı yağlar başta olmak üzere yağ açısından zengin besleniyorsanız kolon kanserine yakalanma riskiniz artar. Ayrıca, sigara içenlerin kolorektal kansere yakalanma olasılığı içmeyenlere göre %30-40 daha fazladır.
Kolon Kanseri
Kolorektal Kanser Nasıl Oluşur
Sigara ve Kolorektal Kanseri
Kolorektal Kanser İçin Genetik Testler
Kolon Kanseri ve Sindirim Sistemi
Yaygın Görülen Sindirim Sorunları
Kolorektal Kanser ve Ürolojik Kanserlerin Riski
Kolorektal (Kolon) Kanseri Nasıl Başlar?
Polipler ve Kanser
Kolon Kanseri ve Balık
Yassı Kolon Lezyonları
Kolorektal Kanseri Belirtileri ve Bulguları
Standart FOBT
Kolonoskopi
Kolonoskopi Video Görüntüleri
Dışkıda Gizli Kan Testi
Başarılı Bir Kolonoskopi İçin
Dışkıda DNA Testi
Baryum Lavmanı
Sanal Kolonoskopi
Bağırsak Temizleme
Kolon Kanserinde Değerlendirme
Kolon Kanseri ve Biyomarkerler
Kolon Kanseri Tanısı
D Vitamini ve Kolon Kanseri
Kolon Kanseri Tedavi Seçenekleri
Adjuvan Tedavisi
Evre II Kolon Kanseri
Kolon Kanseri Cerrahi Tedavisi
Rektal Kanserin Tedavisi
Kolostomi
Rektal Tümörler
Kolorektal Kanser ve Metastaz
Kolon Kanseri ve Metastaz Tedavisi
Distal Rektal Tümor
Gaita İnkontinansı (Dışkı Tutamama)
Kemoterapi Karaciğer Metastazı
Kolon Kanseri ve Kemoterapi
Kolon Kanseri ve Radyasyon
Yaşlılar İçin Kemoterapi
Kolon Kanseri Bitkisel Tedavisi
Kolon Kanseriyle Yaşamak
Palyatif Bakım
Hospice
Kolon Kanseri ve Egzersiz
Kalıtsal Kolon Kanseri ve DNA Tamiri
Kolon Kanseri Evreleri ve TNM
Etiketler: Kolon (Kolorektal) Kanseri
Kolon Kanseri Nedir
Kolon kanseri daha çok bilinen terim olmasına rağmen, hekimler kalın barsakta ortaya çıkan kanserlerin tümünü genellikle kolorektal kanser olarak adlandırır. Bu terim hem kolon hem de rektum kanserlerini kapsar. Amerikan Kanser Derneği'nin verilerine göre, kolorektal kanser, ABD'deki (deri kanseri hariç) en yaygın üçüncü kanserdir ve hem erkek hem de kadınlar arasında kansere bağlı ölüm nedenleri arasında üçüncü sırada gelmektedir.
Kolon Kanseri Belirtileri
Yine de erken evrelerinde tanı konulup tedaviye başlandığında tedavisi en olanaklı kanserler arasındadır. Kolon ya da rektal kanseri erken evrelerde anlaşılmış ve tedaviye alınmış olanlar arasında beş yıllık sağkalım oranı %90'dır. Bazı olgularda düzenli tarama, alınması olanaklı prekanseröz oluşumların ortaya çıkarılmasını sağlamakta ve böylelikle de daha baştan kanser oluşumu önlenmektedir.
Kolorektal Kanseri Nedir?
Kolorektal kanser dünyanın her yerinde görülüyor, en çok da ABD, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda ve Batı Avrupa gibi endüs-trileşmiş ülkelerde rastlanıyor. ABD nüfusunun yüzde beşi kolorektal kansere yakalanacaktır. Kolorektal kanser görülme oranının en düşük olduğu ülkeler Afrika ve Asya'daki gelişmekte olan ülkelerdir. (Kolorektal cerrahi)
Kolon Kanser
ABD'de kolorektal kansere bağlı ölüm oranı son 20 yıldır düzenli bir biçimde geriliyor. Bugün, sadece ABD'de, kolorektal kansere yakalanmış olduğu halde sağkalmış bir milyonu aşkın kişi var.
Buradaki önemli bir etmen kanserin erken saptanmasında kullanılan gelişmiş tarama testlerinin yaygınlaşması ve kolonoskopi başta olmak üzere bu testleri yaptırmak isteyen insanların sayısındaki artıştır. Kolon kanseri en iyi erken saptandığında tedavi edilir. Herkes taramadan geçirilmiş ve polipler bulunup çıkarılmış olsa kolorektal kanserlerin belki de %80-90'ı önlenebilirdi.
İyimser Olmak İçin Pek Çok Neden Var; Kolorektal Kanserler
2000'li yıllardan önce kolon kanseri taramalarına haberlerde pek yer verilmezdi. Bu tarihte televizyondan tanıdığımız ünlü kişilerden biri olan Katie Couric kolonoskopi yaptırdı ve bu haber ulusal televizyon kanalında yayınlandı. Couric'in kocası Jay Monahan o tarihten iki yıl önce 42 yaşında ileri kolon kanserinden yaşamım kaybetmişti. Couric erken tanı için taramanın önemini halka duyurduktan sonra kolonoskopi yaptıranların oranı %20 arttı.
Pek çok gelişmiş tedavi de sağkalım ve iyileşme oranlarındaki iyileşmeye katkıda bulundu. Prekanseröz polipler ve hatta kanserli ufak polipler kolonoskopi sırasında alınabilir. Kanserler laparoskopik cerrahi ile de çıkarılabilir ki bu işlem, karında büyük bir keşi yerine sadece birkaç ufak keşi açılmasını gerektirir.
Bağırsak Kolon Kanseri
Erken evreyi geride bırakmış kanserler ameliyat ve kemoterapiyle tedavi edilebilir. Kemoterapinin amacı kanserin yineleme olasılığını azaltmaktır. Ameliyat öncesi uygulanacak radyasyon ve kemoterapi bazı rektal kanserleri küçültebilir, bu da cerrahın daha ufak çaplı bir ameliyat yapmasına olanak tanır. Metastaz yapan (diğer organlara sıçrayan) veya aynı yerde yineleyen kolorektal kanserler daha ciddidir.
Yine de bu olgularda bile bevasizumab gibi, tümörlerin kanla beslenmesini engelleyebilen yeni tedaviler vardır. Ayrıca radyofre-kans ablasyon (RFA) gibi tekniklerle, karaciğere sıçrayan ve eskiden ameliyat edilmesi olanaklı olmayan kanserler belirlenip yok edebilmektedir.
Geçmişte kolon taramasından korkulurdu, çünkü insanlar kolon ya da rektum kanseri saptanırsa bunun sonucunun ya barsak in-kontinansına (dışkıyı tutamama) ya da kolostomiye varacağını düşünürlerdi. (Kalıcı kolostomide rektum ve anüs alınır ya da devre dışı bırakılır ve dışkı karından ameliyatla oluşturulan bir açıklıktan atılır. Rektumun veya anüsün alt kısmındaki kanser, büzücü [sfinkter] kasları sararsa barsak inkontinansı oluşabilir.)
Kolon Kanserleri
Günümüzde bu endişeler pek geçerli değil. Ameliyat tekniklerindeki ilerlemeler ve ameliyat öncesi radyasyon, kolostomi gereğini büyük oranda azalttı. Rektal ultrason gibi daha yeni görüntüleme teknikleriyle rektum ve anüsteki kanserlerin yeri tam olarak saptanabiliyor ve böylelikle de cerrahlar daha ince ameliyatlar yapabiliyor ve kas işlevleri zarar görmeyebiliyor.
Kolorektal kanserin ciddi bir durum olduğuna kuşku yok. Ancak her aşamada tedavi seçenekleri olduğunu da unutmamak gerek.
Beslenme Eğitimi ve Danışmanlık
Beslenme eğitimi, toplumu, yeterli ve dengeli beşin tüketme alışkanlıklarının geliştirilmesi, yanlış ve olumsuz beslenme uygulamalarının ortadan kaldırılması, besinlerin sağlık bozucu duruma gelmesinin önlenmesi ve besin kaynaklarının daha etkin ve ekonomik kullanımı konularında eğiterek beslenme durumunun düzeltilmesini amaçlar. Beslenme öğretimi ise, beslenme, diyetetik ve besin biliminin, bilimsel, ekonomik ve sosyal yönlerini de içeren akademik ve pratik öğretimidir.
Beslenme Eğitim Süreci
1. Toplum grubunun tanınması: Değişik yörelerin ve t©plum gruplarının kendilerine özgü yaşam şekli ve buna bağlı beslenme uygulamaları ve olanakları vardır. Bazı uygulamalar, sağlık için olumlu, bazıları ise olumsuz olabilir. Bu nedenle, önce, toplumun yaşam şeklini, bireyin tutum ve davranışlarını, sahip oldukları olanakları tanımak zorunludur. Beslenme ile ilgili toplanacak verilerin başlıcaları şunlardır:
a) Toplumun beslenme alışkanlığı: evde tüketilen besin türleri ve miktarları, besinlerin hazırlanması, pişirilmesi ve saklanması ile ilgili uygulamalar, günlük öğün sayısı, yemek servisinin şekli, mevsimlere göre besin tüketimindeki değişmeler, besinlerin sağlığa uygunluğu incelenir.
b) Tüketilen besinlerin ev üretimi veya satın alma yoluyla mı sağlandığı öğrenilir. Besin üretim ve satmalma olanaklarının yeterlilik derecesi ortaya konur. Bu konuda yalnızca gelir düzeyini öğrenmek yeterli değildir. Gelirin harcama şekli; özellikle kumar, içki, besin dışı ve besin için yapılan harcamalar hakkında bilgi edinilir.
c) Çocuk besleme alışkanlıkları: Yetersiz e dengesiz beslenmeden en çok çocuklar etkilendiğinden, bu konu özellikle incelenir. Bu konuda toplanacak verilerin başlıcaları; emzirme durumu, gebe ve emzikli kadınların beslenme şekli, çocuk, gebe ve emziklilikte evde çocuğa verilebilecek hangi tür besinlerin bulunduğu; ek besinlerin durumu, toprak yeme gibi durumların olup olmadığı; beslenme yönünden olumlu besin hazırlama uygulamalarının (tarhana, erişte, kuşku, kavurma, pekmez gibi çocuk beslenmesinde kullanılabilecek, besleyici değerleri yüksek yiyecekler) olup olmadığı belirlenir.
d) Ailelerin öğrenim ve kültür düzeyleri, kendilerini geliştirmelerinde yardımcı olabilecek radyo, televizyon, yazılı basın gibi olanaklarının durumu incelenir.
e) 0-5 yaş çocuk grubunun büyüme ve gelişme durumları incelenerek, büyüme ve gelişmesi geri olan çocukların sayı ve oranlrı ile hangi ailelerde bulunduğu saptanır.
f) Doğurganlık yaşındaki kadınlarla, 0-5 yaş grubu çocuklarda en çok görülen hastalıkların neler olduğu; özellikle anemi, malnütrisyon, gast-roenterit ve solunum sistemi hastalıklarının ne oranlarda görüldüğü, ölüm oranları, ölüm nedenleri, hastalık durumunda çocukların ve yetişkinlerin nasıl beslendiği incelenir.
Bütün bu incelemeler sonucunda, çalışma yapılan yöre ve toplum grubunun en öemli yetersiz ve dengesiz beslenme sorunlarının neler olduğu, sorunların nedenleri, çözümü için hangi olanakların harekete geçirileceği saptanır. Örneğin malnütrisyon ve gastroenterit en önemli sorunlar olarak ortaya çıkmış olabilir. Sorunun, bebeklere ek besinlerin uygun şekilde verilmediğinden ve besin saklama koşullarının yetersizliğinden kaynaklandığı, halbuki incelemelerde evlerde, yoğurt, bulgur, tarhana gibi yiyeceklerin bulunduğu saptanmış olabilir. Bu durumda, sorunun çözümünde hareket noktası, bu besinlerin çocuğa uygun olarak hazırlanıp verilmesi için eğitim yapmaktır.
2. Toplum grubunu oluşturan ailelerin sağlık sorunlarının belirlenen nedenlerden kaynaklandığı ve çözümü için beslenme şeklinin düzeltilmesi gereğine inandırılması: Sağlık kuruluşuna başvuranlara beslenme-sağlık ilişkisi iyi bir şekilde anlatılarak öğrenme isteği uyadınlır. Örneğin, gastroenteritli bir çocuğun ailesine hastalığın beslenme yetersizliği ve sağlıklı olmayan yiyecek ve içeceklerin tüketiminden ileri geldiği hekim tarafından açıklanırsa, aile, ne yapması gerektiğini sormak suretiyle öğrenme isteğinde bulunabilir.
Radyo, televizyon ve yazılı basın gibi kitle iletişim araçları da öğrenme isteği uyandırmada yardımcı olabilir. Bu araçlar, özellikle televizyon reklamlarının yanlış beslenmeye yönlendirdiği de unutulmamalıdır.
3. Beslenme bilgisinin verilmesi: Sağlık kuruluşunda veya ev ziyaretinde öğrenmeye hazır duruma gelen bireye sorunları ile ilgili bilgiler anlatılarak ve yapılıp gösterilerek verilir. İnsanlar, bir şeyin yararını gördükten sonra inanırlar. Örneğin, gastroenteritli çocuk ailesine tuz-şeker (AST), tuzlu ayran, yoğurt gibi içecek ve yiyeceklerin hazırlanması, anlatılarak ve yapılarak açıklanır ve çocuktaki olumlu etkisi gösterilirse, aile gastroenteritte ne yapılacağını öğrenmiş olur. Sözlü anlatım, tek başına öğrenmede yeterli değildir.
4. Yapılan eğitimin davranışlara yansıyıp yansımadığının izlenip değerlendirilmesi: Eğitim, uzun süreli bir süreçtir. Uygulamalı eğitimden sonra, zaman zaman aile ziyaret edilerek öğretilen konunun kendilerince tekrarlanıp tekrarlanmadığı soruşturulur. Tekrarlanmadı ise, nedenleri araştırılarak bilgi verme işlemi, aile ve çocuğun koşullarına göre tekrarlanır. Uygulamalar ne kadar çok tekrarlanırsa, o kadar çok bireyin yaşantısına girer.
5. Beslenme konularında yapılacak öğütler ve uygulamalar: Öğütler, ailenin olanaklarına ve alışkanlıklarına uygun olmalıdır. Örneğin, muz görmemiş bir aileye, çocuğuna muz yedirmesini öğütlemek ne kadar uygulanması olanaksız bir öğütse, tarhana yapan ve kullanan bir aileye tarhana yapmasını öğretmeye kalkmak o kadar anlamsızdır. Bu gibi öğütler, ailelerin eğitici personele olan saygı ve güvenini azaltır veya gereksiz harcamaya yol açabilir. Bunun yanında, iyi bir gözlem ve incelemeyle, ailenin yaptığı tarhanayı çocuğa yedirmediği ortaya çıkarsa, tarhana çocuğa göre hazırlattırılıp yedirilir ve neden besleyici olduğu örneklerle anlatılır.
Beslenme Eğitimini Kim Yapmalıdır?
Beslenme eğitimini, aileye çok yönlü sağlık hizmeti götüren hemşireler, ebeler, öğretmenler ve ev ekonomistleri gibi elemanlar yapar. Ancak, bunların etkin olabilmesi, kendilerinin yeterli bilgi ve beceriye sahip olmalarına, sürekli destek ve denetim görmelerine bağlıdır. Bu nedenle, önce bu elemanlar beslenme, diyet, besin bilimi, besin sağlığı ve beslenme eğitiminin nasıl yapılacağı konularında yetiştirilmelidirler. Bunların, hizmet içerisinde, yörenin ve toplum grubunun koşullarına ve olanaklarına göre yetiştirilmesi ve sürekli desteklenmesi, temel sağlık hizmeti grup başkanlığında görevli beslenme uzmanı veya diyetisyen tarafından yapılır. Sağlık ocağı hekimi, yetersiz, dengesiz ve yanlış beslenmenin sağlık üzerindeki olumsuz etkisini açıklayarak bireyde öğrenme isteği uyandırır ve ebenin çalışmasını yönlendirir.
Beslenme uzmanı veya diyetisyen, yörenin ve toplum grubunun beslenme durumunu ve bu durumu etkilyen tarımsal, ekonomik, sosyal ve kültürel etmenleri, temel sağlık hizmeti personelinin çalışma koşullarını ve bilgi düzeylerini çok iyi tanımalı ve ebeler için yapılacak beslenme yetiştirme programını buna göre düzenlemelidir. Ebeler için bir haftalık veya birkaç günlük seminer veya kurslar yeterli olmaz, kurs veya seminer şeklinde uygulamalı öğretim yapıldıktan sonra, ebenin öğrendiklerini ne dereceye kadar ailelere aktarabildiği, yerinde uygulattırılmalı ve ebenin halka yaptığı eğitimde yetersiz kalışının nedenleri araştırılarak ona göre yeni bilgi ve yöntem öğretilmelidir. Bunun için halk sağlığı diyetisyeninin her ebeyle zaman zaman birlikte çalışıp sorunları görmesi gereklidir.
Besin Satın Alma Kuralları
Beslenme için ilk yaptığımız iş, besin satın almaktır. Beslenme için ayrılan paranın en iyi şekilde kullanılabilmesi için besin satın almada belirli kurallara uyulmalıdır. Aşağıaki soru ve bilgiler satın alma davranışınızı kontrol etmede yardımcı olur.
a) Satın alacağınız besine ödeyeceğiniz parayla, besleyici değeri arasında ilişki arar mısınız?
Aşağıda, birbiri yerine kullanılabilen besinler gösterilmiştir. Besleyici değeri yüsek, fiyatı ucuz olanı seçmenizde yardımcı olabilir.
Pekmez, baldan daha besleyici, fiyatı da ucuz.
Elma, muz değerinde, fiyatı daha ucuz.
Yapraklı marul, göbeklisinden besleyici, fiyatı daha ucuz.
Bulgur, pirinçten besleyici, daha ucuz.
İstavrit, lüfer değerinde, fiyatı ucuz.
Yumurta, et değerinde, fiyatı ucuz.
Mercimek kıyma kadar besleyici, fiyatı çok daha ucuz.
Mevsimlik sebze, turfanda sebzeden daha besleyici, fiyatı çok daha ucuz.
Süt, gazozdan çok daha değerli, fiyatı aynı.
Ekmek, etimek ve benzeriyle aynı değerde, fiyatı çok daha ucuz.
Pastörize şişede satılan süt, kartonda satılan süt değerindedir. Şişe geri verildiği için şişe sütü daha ucuzdur.
b) Besinlerin değişik yerlerdeki fiyatını araştırır, ona göre satın alır mısınız?
taze sebze ve meyve en ucuz ve en taze olarak semt pazarlarında satılır. Manav ve süpermarketlerde, alacağınız sebze ve meyve için, daha çok para ödersiniz. Ancak, evinizden uzak bir pazara birkaç kilo sebze ve meyve almak için giderseniz, arabanıza ödeyeceğiniz benzin ya da taksi parası maliyeti artıracağından kârlı olmayacaktır.
Kuru besinler, yağ, salça ve benzeri en ucuz olarak tüketim kooperatiflerinde ve fuarlarda satılır, kuru besinler, yağ, salça ve benzerini bu yerlerden aylık veya mevsimlik satın alırsanız kârlı olur. Bu kuru besinler 6 aylık, yıllık olarak satın alınabilir. Ancak, saklama koşullarınız yetersizse, bu şekilde alış-veriş, besinin bozulmasına neden olacağından zararla sonuçlanabilir.
c) Besin satın alma hangi sıklıkla yapılmalıdır?
Kuru besinler, salça, konserve, pekmez ve benzeri aylık, hatta saklama koşulları uygunsa yıllık satın alınabilir. Böylece toptan alındığı için ucuz olduğu gibi, enflasyondan daha az etkilenir.
Taze sebze ve meyve, semt pazarlarından haftalık satın alınır.
Et, tavuk, yumurta haftalık satın alınır.
Protein Sindirimi ve Metabolizması
Alınan proteinin hepsi sindirilip kana emilmez, bir kısmı feçesle atılır. Genellikle alınan proteinlerin % 92'si sindirilir, fakat bazı proteinler daha yüksek oranda sindirilebildiği halde diğer bazılarının sindirimi daha zordur.
Genellikle yüksek kaliteli proteinler daha kolay sindirilir. Kuru baklagil proteinlerinin sindirimi daha güçtür. Bu besinler iyi pişirildiğinde sindirimleri biraz kolaylaşır.
Protein Sindirim
Yenen proteinler ilk önce midede, mide asitleri ve pepsin enziminin etkisi ile daha küçük parçalara (peptonlar ve polipeptidler) ayrılırlar, sonra ince bağırsaklarda pankreastan gelen tripsin ve ince barsaktan salgılanan enzimler peptonları amino asitlere parçalar. Amino asitler ince bağırsaklardan kana emilirler ve kan dolaşımı ile karaciğere taşınırlar. Karaciğerde amino asitler enerjiye de dönüşürler. Enerjiye dönüşen amino asitlerden oluşan amonyak üreye dönüşerek idrarla dışarı atılır. Daha önce söylendiği gibi vücut dokusu olarak toplanan proteinler hücrelerin yıkımı ile idrar ve ter yolu ile dışarı atılır ve yerine yeni protein yapılır. Devamlı çalışan vücut, devamlı olarak protein kaybetmektedir.