Raas Aktivasyon Nedir

RAAS Aktivasyon Nedir

İnsulinin sistemik ve intrarenal RAAS üzeride uyarıcı bir etkisi vardır. Ġnsulin hepatik anjiyotensinojen üretimini arttırarak anjiotensin II düzeyini arttırır. Ġnsulin aynı zamanda renal mezengial hücrelerden anjiotensin-2 salınımıda arttırır.

Anjiyotensin II renal fibrozisi arttırıcı etkisinin yanında insülin etkisiyle dokulara glukoz transportu için gerekli olan fosfoinozitol kinaz-3 aktivasyonunu inhibe ederek insülin direncini arttırtır(109). ACE Inhibitörleri ve anjiotensin-2 reseptör blokerleri ile tedavi ile sadece kan basıncını düzenlemez; aynı zamanda insülin duyarlılığını da arttırır
Mikroalbuminüri

Mikroalbüminüri, 24 saatlik idrarda protein atılımını 300 mg/gün üzerinde olmasıdır. Diyabetik nefropatinin ilk bulgusudur; böbrek hastalığının ilerlemesinin bir göstergesi olmasının yanında ve kardiovaskuler morbidite ve mortalite için bağımsız bir risk faktörüdür. MSin tüm bileşenleri MA için risk faktörüdür. İnsulin direnci ve hiperinsülinemi MA için en önemli risk faktörüdür. Mikroalbüminürinin patofizyolojisinde glomerüler hiperfiltrasyon, bazal membran anormallikleri, glomerüler hipertrofi, hiperlipidemi ve vazoaktif fibrojenik faktörlerin sentezindeki artış yer alır

Oksidatif Stres Nedir

Oksidatif Stres Nedir

İnsülin direnci ve hiperinsülinemide, evre 3-4 kronik renal yetmezlikli hastalarda ve bazı deneysel hayvan modellerinde renal oksidatif stres varlığı gösterilmiştir (108). Oksidatif stres sonunda böbrek hasarı kaçınılmazdır. Ms deki insülin direncine bağlı yüksek glukoz ve serbest yağ asit artışı renal endotelyal hücrelerdeki mitokondriyal ROS aktivasyonuna neden olarak ROS üretimini arttırır. ROS, 2 yolla doku disfonksiyonuna neden olur:
Redoks duyarlı sinyallerde bozulma ve Oksidatif Stres İndeksi
Biyolojik  yapılar  üzerinde  oksidatif  hasar  (DNA,   proteinler, yağlar, vb.)
NOX/ROS-bağımlı beta hücre hasarı MSdeki Tip-2 DM geliĢiminde önemlidir (108). Ayrıca oksidatif stres ile NO yapımının azalması ve glikolizasyon ürünlerinin oluĢumunun artması ile doku hasarı daha da artar.
ROSun diğer hedefi lipidlerdir; LDL-K yapımını arttırır (108). LDL-K, renal mezengial hücrelerde birikir ve köpük hücre oluĢumuna yol açar. LDL-K ayrıca endotel hasarını ve inflamatuar yanıtı arttırır, vazodilatasyonu bozar ve makrofajları aktive eder ve bu etkilerle renal hasarı arttırır. ROS anjiotensin II sentezini uyarır. Anjiotensin II, TNF-α ve plazminojen aktifleĢtirici inhibitörü-1 (PAI-1) arttırararak glomerular fibrozisi arttırır .

İnflamatuar Yanit

İnflamatuar Yanıt

Metabolik ve inflamatuar süreçler birbiri ile ilişkilidir. İnflamasyon, obezite ile ilişkili insülin direncinin, hiperglisemi ve hiperlipideminin primer nedenidir (106). Obezite düşük dereceli inflamasyon ile karakterize olup obezlerde hCRP, TNF-a ve IL-6 düzeylerinde artış saptanmıştır (106). İnflamasyon yoluyla obez bireylerde yağ dokusundan leptin, adiponektin, vaspin gibi adipokinlerin ve TNF-a ve IL-6 gibi sitokinlerin salınımının arttığı gösterilmiştir. İnflamasyonun ve inflamatuar mediatör salınımının obezitenin gelişimiyle ilk etkilenen hücreler olan adipositlerin genişlemesiyle kendi başlarına başlatıldığı düşünülmektedir. Ancak yeni ortaya çıkan verilere göre, obezitede hücre organellerinden endoplazmik retikulum tarafından inflamatuar yolların aktivasyonunun başlatıldığı gösterilmiş ve endoplazmik retikulum stresinin obezitedeki inflamasyon ve insülin direncindeki asıl başlatıcı faktör olduğu saptanmıştır.
Kronik sistemik inflamasyonun renal patofizyolojik değişiklikler üzerindeki rolü açık değildir. Obezitede yağ dokusundan salınan adiponektin azalır, resistin ve leptin düzeyleri artar(107). Artmış adipokinler doğrudan insülin direncini arttırrak etki gösterir. Leptin renal vasküler remodellinge neden olarak böbrek fonksiyonlarını azaltır. Bunun yanında sempatik sinir aktivitasyonunda artışa neden olarak kan basıncını arttırır (107). TNF-a artışı ise reaktif oksijen türlerini arttırarak (ROS) proksimal renal yaralanmalara neden olabilir (108). MS ile ilişkili insülin direnci ve hiperinsülinemi lokal inflamasyon yoluyla böbreği etkileyerek kronik renal yetmezliğe gidişi arttrır (91). İnsülin mezanjial hücreleri ve proksimal tüp epitel hücrelerini uyararak Tip-IV kollajen üretimini arttrıran TGF-(3 üretimini arttırır. İnsülin düzeyindeki artış IGF-1 yoluyla konnektif doku proteinini (CTGF) artışını sağlayarak renal fibrozisi arttırır. Buna ek olarak, IGF-1 etkisiyle matriks metalloproteinaz-2 aktivitesinin azalması hücre dışı matriks genişlemesine yol açarak renal fibrozisi arttırır.

Renal Endotelyal Disfonksiyon

Renal Endotelyal Disfonksiyon

Endotel renal vaskuler fonksiyonlarda önemli rolü olan karmaşık bir organdır. MS bileşenleri ve özellikle insülin direnci endotel fonksiyonu bozarak etki gösterir. Sağlıklı bireylerde insülin endotelden NO salınımı uyararak ve endotelyal vazodilatasyon yaparak etki gösterir. Obezite, Tip-2 DM ve gibi insülin direnci görülen durumlarda, hipertansiyonda endotele bağımlı vazodilatasyon ciddi olarak etkilenmiştir (102, 103,104). Erken diyabetik nefropati NO düzeyindeki artış ve glomerüler hiperfiltrasyon ile ilişkili iken hipertansiyon ile ilişkili nefropatide NO üretimi azalır, proteinüri ve böbrek fonksiyonlarında azalma gözlenir. İnsülin etkisiyle renal vaskuler endotelden ve mezangial hücrelerden salgılanan Endotelin-1 düzeyindeki artış ile arta renal vazokonstrüksiyon GFR azalır, mezengial hücre proliferasyonu artar ve su-sodyum retansiyonu artar.

Metabolik Sendrom ve Bobrek

Metabolik Sendrom ve Böbrek

MS görülme sıklığı tüm dünyada gelişmekte olan ve gelişmiş ülkelerde artmaktadır. Deneysel ve klinik çalışmalar MS nun son dönem böbrek hastalığına yol açan KBY, gelişiminde önemli rol oynadığını ortaya koymuştur . Çalışmalarda KBY'nin de MS gelişiminde etki olduğu gösterilmiştir.
MS bileşenlerinin herbiri, özellikle hipertansiyon ve bozulmuş glukoz intoleransı-insullin direnci, böbrek hastalığı gelişimi için risk faktörüdür. MS ve KBY patogenezinde inflamasyon ve oksidatif stres önemlidir. Son zamanlarda yapılan çalışmalarda MS'nin KBY için önemli bir risk faktörü olduğu üzerinde durulmuştur.
MS patofizyolojisindeki en temel faktör insülin direncidir. Son zamanlarda yapılan çalışmalarda MS patofizyolojisinde inflamasyonun önemli olduğu gösterilmiştir. Proinflamatuar ve protrombotik etkiler kardiyovaskuler mortalite ile yakından ilişkilidir.
Korea National Health and Nutrition Examination Survey III tarafından 3771 nondiabetic, nonhypertensive National Cholesterol Education Program -Adult Treatment Panel III MS kriterlerine uyan yetişkin bireyler çalışmaya alınmış; sonuçlara göre MS ve kronik renal yetmezlik arasında anlamlı bir ilişki bulunmuştur.
The Niigata Preventive çalışması geniş bir populasyon (35000) diabeti, hipertansiyonu ve kalp hastalığı olmayan bireyler üzerinde yapılmıştır. Çalışma sonucuna göre; genç ve orta yaşlı kişilerde (hipertansiyon, diabet ve kalp hastalığı olmayan) MS'in böbrek yetmezliği gelişiminde etkili olduğu saptanmıştır. Ayrıca MS'in her bir komponentinin tek başına böbrek yetmezliği gelişimi açısından risk faktörü olduğunun önemi vurgulanmıştır.
2002 yılında National Kidney Foundation's Kidney Disease Outcomes Ouality Initiativ tarafından kronik renal yetmezlik tanımlaması, sınflaması ve risk faktörleri belirlenmiştir (94). Son dönem böbrek hastalığı, kardiyovasküler hastalıklar ve kardiyovasküler hastalığa bağlı erken ölüm için önemli bir risk faktörüdür. Son zamanlarda yapılan büyük bir toplum temelli kesitsel çalışmada (NHANESIII) MS ve KBY ilişkisi gösterilmiştir (94). Bu çalışmada Chen ve ark. non-diyabetik erişkinlerde MS, insülin direnci ve hiperinsülinemi ile KBY prevalansında 2.6 kat artış bildirmiştir.
MS bileşenleri arasında insülin direnci, Tip-2 DM ve hipertansiyon KBY için en önemli risk faktörüdür. Son zamanlarda yapılan epidemiyolojik çalışmalarda azalmış HDL-K veya yüksek trigliserid düzeylerininde KBY gelişiminde etkili olduğu gösterilmiştir.

Metabolik Sendromu Onleme ve Tedavi

Metabolik Sendromu Önleme ve Tedavi

Kardiyovasküler hastalıkların ve diyabet gelişiminin önlenmesi açısından MS'e gidişin erken tanınması ve risk oluşturabilecek faktörlerin ortadan kaldırılması öncelikli hedef olmalıdır. İnsülin direncinin düzeltilmesi MS'in tedavisindeki en önemli yaklaşımdır.
Yaşam tarzının düzenlenmesi gereklidir. Sağlık çalışanlarının ve bireyin yanı sıra aile, okul, yakın çevrenin konu hakında bilgi sahibi olması MS ile mücadelede önemlidir. Beslenmenin sağlıklı hale getirilmesi hazır gıda tüketiminin azaltılması, gıdalara eklenen şekerin azaltılması, lifli ve yağ oranı düşük gıdaların tercih edilmesi, dengeli beslenme, aşırı kalori tüketilmemesi ile sağlanabilir. Küçük yaşlardan itibaren aktif bir yaşam tarzının sürdürülmesi, televizyon-bilgisayar başında geçirilen zamanın azaltılması çok önemlidir.

Cocuklarda Metabolik Sendrom Kriterleri

Çocuklarda Metabolik Sendrom Kriterleri

Çocuk ve adolesanlarda obezite sıklığının artması, obeziteye bağlı komplikasyonların artmasına neden olmaktadır. MS obeziteye bağlı en önemli komplikasyondur. 

MS; insülin direnci, obezite, hipertansiyon, dislipideminin birlikte görüldüğü, diyabet ve ateroskleroza yol açan metabolik değişiklikleri içeren bir bozukluktur. Obezite ve insülin direnci MS'in merkezinde yer almaktadır 

Son yıllarda obezitenin tüm dünyada hızla artması ile birlikte, eşlik eden MS varlığı da daha fazla dikkati çekmektedir. En sık ABD National Cholesterol Education Program- Adult Treatment Panel (NCEP ATP III), Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), Uluslararası Diyabet Federasyonu (IDF), Avrupa İnsülin Direnci çalışma Grubu (The EuropeanGroup for Study of İnsülin Resistance (EĞİR) tarafından oluşturulan MS tanımlamaları kullanılmaktadır. Çocuk ve adolesanlara özgün MS tanımlamaları ise erişkinlerde   kullanılanların   uyarlaması   şeklindeyken   IDF   2007   yılında çocuklarda kullanılabilecek MS kriterlerini tanımlamıştır
Metabolik Sendrom ppt
ABD'deki erişkinlerde ATP III kriterlerine göre MS sıklığı çocuklarda %23.7, 20-29 yaş grubunda ise %6.7 bulunmuştur (80). Cook ve ark. (81) Amerika'da yaptıkları NHANES III çalışmasında 12-19 yaş grubundaki 2430 adölesan ATP III ölçütlerine göre değerlendirilmiş ve tüm gruptaki MS sıklığı %4.2 saptanmıştır. Obez adölesanlardaki MS sıklığını %28.7 olarak bildirmişlerdir.
Ülkemizde de yapılan çalışmalarda MS sıklığının önemli düzeylerde olduğu gösterilmiştir. Atabek ve ark.(82) 7-18 yaşlarında 169 obez olgu arasında MS sıklığını 7-11 yaş arası %20, 12-18 yaş arası grubunda ise %27.2 olarak saptamışlardır. Ağırbaşlı ve ark.(83) ise Ankara'daki orta-düşük sosyoekonomik düzeydeki bir okulda, 10-17 yaşları arasında 1385 çocuktan, kilolu ve obez olanlarda MS gelişme riskinin, normal kilolulara göre 10 kat arttığı göstermiştir. Obez çocuk ve adolesanlarda MS sıklığı %11.8 ile %38.9 arasında farklı oranlarda bildirilmiştir.
Obez olguların hepsi MS geliştirmez. MS gelişimini kolaylaştıran bazı risk faktörleri tanımlanmıştır. Bu risk faktörleri intrauterin dönemden itibaren tanınmaya başlanmıştır
Intrauterin büyüme geriliği, insülin direnci ve MS açısından risk oluşturan bir durumdur. Sorunun temelinde, fötal dönemde besinlerin transplasental geçişinin yetersiz olması ve buna bağlı kas, karaciğer ve yağ dokusunda insülin direnci oluşturularak yaşamın sürdürülmeye çalışılması yatar. Buna “fetal programlama” denir. Postnatal dönemde olgularda insülin direnci ve glukoz metabolizmasında bozulma kolaylıkla gelişebilmektedir. Bebeklik döneminde hızlı kilo alımı; normalde 4-5 yaşından sonra görülen yağ dokusu artışının erkene kayması; puberte döneminde görülen insülin direncinin artışı MS için risk oluşturan faktörlerdir. Genetik faktörlerin katkısı da MS gelişimine katkıda bulunmaktadır.