Yaslilarda Yuksek Tansiyon (Hipertansiyon)

Yüksek Tansiyon ve Yaş İlişkisi, Yaşlılarda Hipertansiyon

Hocam, "Bu hastalık sinsi" dedik, "Pek belirti vermi­yor" dedik. Kimlerde daha çok görülüyor ya da daha çok kimlerde görüldüğüne dair elde bulgular var mı?

Burada birkaç şeye dikkat etmek lazım. Bunlardan bir tanesi, yaş. Kesinlikle yaş arttıkça kan basıncı da yükseli­yor. Bunu çok basit veya kısaca şöyle söylemek mümkün: Yapılan çalışmalar da gösteriyor ki; 40 yaş civarındaki ye­tişkinlerin yüzde 40'ı, 50 yaş civarındakilerin yüzde 50'si, 60 yaşındakilerin yüzde 60'ı, 70 yaşındakilerin yüzde 70'i, 80 yaşındakilerin ise yüzde 80'i yüksek tansiyonlu.

Yani benim babaannem 97 yaşında. Oran yüzde 97mi?, Yaşlılarda Tansiyon
Evet! Yani onda mutlaka hipertansiyon vardır, diye dü­şünüyoruz. Eğer herhangi bir başka nedeni yoksa. Yüzde 10'luk gruba giren çok şanslılardan değilse onu bilemeyiz tabii.
Babaannemde yaşa bağlı olarak yüksek tansiyon var...

Bu yüzden yaş çok önemli. Tabii yaşla birlikte cinsiyet de önemli. Çünkü yaşla birlikte kadınlarda erkeklere oranla artış oluyor, ama bunun sebebini izah ettik. Bir başka faktör de "aile" dedik. Eğer ailenizde, anneniz, ba­banız ve kardeşlerinizde yüksek tansiyon varsa, sizde de bunun ortaya çıkma oranı çok yüksek. Bu, genetik ve aile­vi faktör olarak vasıflandırılabilir. Eğer ailenizde şeker hastalığı varsa, çok önemli bir faktör, şeker hastalarının yaklaşık yüzde 70'i hipertansiftir.

Şeker hastası oldukları için mi hipertansif, hipertansif oldukları için mi şeker hastası oluyorlar?
Şeker hastalığı da "kardiyovasküler" dediğimiz, kalp ve damar hastalıkları için çok ciddi bir risk faktörü. O ne­denle, şeker hastalığında hipertansiyonu ortaya çıkarması­na sebep olacak birçok faktör var. Bunlarla birlikte hiper­tansiyon ortaya çıkıyor.

Yüzde 70 oranı büyük bir rakam, değil mi hocam? Bir de karşı tez var: Hipertansif hastaların da belli bir yüzdesinde (ki bazı çalışmalarda bu yüzde 8 olarak göste­riliyor) şeker hastalığı (diyabet) ortaya çıkıyor, yani karşı­lıklı bir geçiş de var, birbirini etkiliyorlar. Demek ki anne­nizde, babanızda, kardeşlerinizde eğer şeker hastalığı var­sa bilmelisiniz ki, sizde de büyük olasılıkla ortaya çıkacak­tır. Ve diyabet olduğunuz zaman, hipertansiyon olma ihti­maliniz de çok yüksektir. Bunun dışında "obezite" dediği­miz şişmanlık, özellikle bel çevresindeki genişlik Türkçe-deki adıyla "göbekli olmak" çok önem kazanıyor. (Dengesiz Tansiyon)

Yağlanma, hatta buna yaygın tabiriyle "Türk kası" di­yorlar...
Göbek ölçümü eski ölçülere göre erkeklerde 102, ka­dınlarda 88 santimdi sanıyorum. Şimdi' bu daha düşürül­dü. Erkeklerde 94'e, kadınlarda 80'e düştü. Bel çevresi öl­çümleriniz bu rakamların üstündeyse, yani göbeğiniz var­sa, elbette hipertansiyonunuzun olma ihtimali ve kalp-damar hastalıklarına yakalanma riskiniz daha da yükseliyor. Bunun için bütün bu faktörleri göz önüne almak lazım. Ama dediğim gibi genel olarak herkes kan basıncını ölçtürmeli. Şişmanlık son derece sinsi bir düşman.

Kimi depresif, kimi değil; kimi bel fıtığı oluyor, kimi olmuyor. Baş ağrısı çekmek gibi hatta. Ama karşılaşma olasılığı çok yüksek olan risk grupları var. Şunu sormak istiyorum: Kişi tansiyon hastası olmasa bile tansiyonunu merak edip ölçtürmeli, değil mi?
Bunun için son Amerikan kılavuzunda yazılan bilgiyi aktarayım: "50 yaşına kadar hipertansiyonunuz olmasa bile bundan sonraki hayatınızda hipertansiyonun ortaya çıkma yüzdesi, yüzde 90." Yani eğer uzun bir ömür sürüyorsanız, günün birinde mutlaka hipertansiyon hastası oluyorsunuz, bundan kaçış yok.
Kampanyaların önemi
Hocam, insanlarda bir umursamazlık fark ediyor mu­sunuz? Hastanız fakültede size geliyor ve "Ölçtürmedim ki. Hiç umurumda da değil zaten" diyebiliyor mu? Haya­tında bir kez bile tansiyonunu ölçtürmeyen birçok hasta­nız olmuştur herhalde...

İşte bu konu çok önemli. Önlenebilir risk faktörleri­nin ortadan kaldırılabilmesi, insanlarımızın bunun ciddi­yetini anlayabilmesi ve bunlara yönelik gereken tedbirle­rin alınabilmesi için kampanyalar yürütülüyor. Bu kam­panyaların başını Türk Kardiyoloji Derneği çekiyor. Ge­rek yazılı gerek görsel medya vasıtasıyla, insanları uyar­maya çalışıyoruz. 30 Eylül Dünya Kalp Günü'nde, 17 Mayıs Dünya Hipertansiyon Günü'nde büyük çabalarla, büyük kampanyalar yardımıyla sürekli gündemde tut­maya çalışıyoruz. Şimdi özellikle Sağlık Bakanlığı'nın koordinatörlüğünde yürütülen, derneğimizin de çok bü­yük katkıda bulunduğu Ulusal Kalp Sağlığı Politikası'nda da bu risk faktörlerinin kontrol altına alınabilmesi için nelerin yapılması gerektiği belirtildi. Biz bizzat dev­letin artık daha aktif olarak bu işi ele almasını istiyoruz. Sağlık Bakanlığı'na yardımcı olmak istiyoruz. Yapılması gerekenleri tavsiye ettik. Eminim uygulamaya girdiği za­man da çok fark edecektir.

Anlattığınız bir tür ulusal mücadele programı mı? Top-yekun olarak bir zamanlar, çocuk felci veya kızamık ko­nusunda yapıldığı gibi mi?
Aynen öyle.

Önemli bulaşıcı hastalıklar için hâlâ yürütülen çalış­malar var. Fakat hipertansiyon çok daha kitlesel bir sorun. Topyekun mücadele şart...

Çünkü "kardiyovasküler" dediğimiz, kalp ve damar hastalıklarına (ki bunun içinde beyin de var) yol açan 4 önemli faktör önlenebilir: Sigara, hipertansiyon, hiperko-lesterolomi (kolesterol yüksekliği) ve diyabetesmellitus (şe­ker hastalığı). Bu 4 önemli risk faktörünü ortadan kaldır­dığınız zaman, kalp ve damar hastalıklarını yüzde 90 ora­nında önlemiş oluyorsunuz

Aslında çok da zor görünmüyor, ama çok da kolay de­ğil herhalde...
Ama işte bunun için okullardan başlayarak, ailelerden başlayarak, çok ciddi bir bilinçlendirmeyle, yaşam tarzı değişikliği yapmanız gerekiyor. Biliyorsunuz son zaman­larda Amerika'da bazı eyaletlerde okullarda hamburger yenilmesi bile yasaklandı.
Bizde de giderek hamburger yeme alışkanlığı ağır bas­maya başladı. Geleneksel beslenmemiz bitti. Hızlı beslen­me geldi yerleşti hayatımıza...

Maalesef gelişmiş ülkeler o noktaya gelip, yanlışları an­layıp geri dönerken, biz onlara özenip, o noktalara gelerek aynı yanlışları yapmaya başladık. Ama bu yanlışlardan dönmemiz gerektiğini herkese söylüyoruz.

Onlar yapmış biz yapmayalım...
Evet, evet! Bu çok önemli.
Onlar dönüyor, biz gidiyoruz...
Aynen! Aynen öyle!