Fobi Nedenleri

Fobilerin altında yatan nedenler nelerdir?

Fobilerin nedenleri biyolojik ve psikolojik olabilir. Ge­netik ve hatta evrimsel olarak verili kimi özellikler fobile­rin oluşumunu desteklerken, psikolojik savunma mekaniz­malarımız, başkalarından görerek öğrendiklerimiz, çeşitli Şartlanmalar fobilere kaynaklık edebilir. Bazı fobiler ise kaynağını travmatik yaşantılardan, yaşamın erken dönemlerindeki güvensiz bağlanma ilişkilerinden alıyor olabilir.

Şartlanma, psikolojide çok önem verilen bir konudur. Kişi yaşadığı olumsuz bir yaşantıyı bilinçaltı olarak her za­man yaşayacağını zannederek genelleme yapar. Bu da ona karşı bir korku geliştirmesinin nedenidir.

İnsan yaşamı için bir başka temel konu da bağlanma konusudur. Her canlı doğuşundan itibaren bağlanma eği­limleri taşır. Hayvanlarda da bu çok belirgindir. Bir bakı­ma, bağlanma duygusu büyüme ve gelişme için gereklidir. Bağlanmanın çeşitli şekilleri olabilir. En sağlıklı bağlanma şekli güvenli bağlanmadır. Böyle ilişkilerde canlı kendisi­nin terk edilmeyeceğinden ve düşmanlık görmeyeceğinden emindir. Güvenli bağlanma için bağlanılan kişinin tutarlı davranışlar sergilemesi, davranışlarında çelişkiler sergile­memesi, korku yaratmaması gerekir. Ayrıca empati yapa­bilme, uygun ve çeşitlilik gösterebilen yüz ifadelerine sahip olma gibi başka özellikler de güvenli bir bağlanma ilişkisi­nin oluşmasına yardımcı olur.

Fobiler ve psikanaliz

Fobiler psikanalitik olarak nasıl açıklanmıştır? Psikanaliz kişinin farkında olmadığı ama savunma mekanizması olarak çalışan kimi ruhsal mekanizmaları konu alır. Gerek normal insanın psikolojisini, gerekse fo­bi dahil çeşitli ruhsal bozuklukların mekanizmalarını açıklamada kullanılmıştır ve elden geldiğince tedavide de yararlanılmaya çalışılmaktadır. Kuşkusuz ki, insan çok karmaşık bir varlıktır ve birtakım psikolojik mekanizma­ların açıklığa kavuşturulması da iyileşmeyi mutlaka sağ­lamamaktadır. Ancak yine de psikanalitik düşünce, kişi­nin durumunu anlamada ve çıkış yolunu bulmada yararlı prensipler getirebilir.

Fobilerin psikanalitik yönden de açıklamaları yapılmış­tır. Şöyle ki, insanda korkunun psikanalitik açıdan dört belli kökeni vardır: Birincisi kişinin vicdanı karşısında duyduğu korkudur. Yaptığı ya da yapmayı düşündüğü davranışlar, duygular, düşünceler ve istekler dahi kişinin vicdanı ile çeliştiğinde anksiyete duygusuna neden olur. Bazı kişilerde sıkıntı ve korkuların temelinde böyle bilinç-dışı ama iç çelişki yaratan istekler yatar. Buna psikanalizde "üst benlik anksiyetesi" denir. Başka bir durum da kişinin vücutça yaralanacağı, bir vücut organını kaybedeceği ya da hastalanacağı endişesidir ki, bu da temel bir korkudur. Psikanalizde buna "kastrasyon anksiyetesi" denir. Üçüncü bir köken ise "ayrılma anksiyetesi"dir. Bazı insanlarda bu­na karşı hassasiyet vardır ama her insanda ayrılık az çok nahoş duygulara yol açar. Dördüncü bir şekil ise "yok ol­ma anksiyetesi" olarak bilinir ki, buna egzistansiyel korku da denir. Son bir şekil de "id anksiyetesi "olarak bilinir ki, kişinin dürtülerini kontrol edemeyeceği biçiminde yoğun bir sıkıntı yaşaması ile karakterizedir. Bu beş temel korku değişik fobilere yol açabilir. Örneğin kastrasyon anksiyete­si hastalık fobisine yol açarken, ayrılma fobisi agorafobi­ye, id anksiyetesi "delirme" fobisine yol açabileceği gibi her bir korku türü de yer değiştirerek her türlü fobi için temel oluşturabilir. İşte tedavide de korkuların bu asıl kö­kenleri hastayı doğru anlamaya ve ona uzun vadede yar­dımcı olmaya katkıda bulunur.

Kimler fobik insanlardır?

Titiz ve takıntılı bir karaktere sahip olan insanlar, sos­yal fobik ve iletişim güçlüğü içersinde olanlar, travmatik geçmişi olan kişiler, uyaran azlığı içersinde yaşayan, yani yaşamlarını zenginleştirecek çeşitli olay, kişi ya da bilgilerden yeterince yararlanmayan insanlar fobik olmaya aday­dırlar. Bir de bunlara uyum güçlüğü çeken insanları kata­biliriz.

Fobilerle birlikte seyreden psikiyatrik rahatsızlıklar hangileridir?

Fobiler pek çok psikiyatrik hastalıkla komşuluk göste­rir. Bunların bazıları fobilerin oluşmasında rol oynar, bazı­ları ise fobiler sebebiyle, bir komplikasyon olarak ortaya çıkar. Bazı hastalıklar ise fobi gibi gözüküp daha kapsamlı bir psikiyatrik hastalığı arkasında gizler. Psikiyatristin gö­revi bunların gerçeğinin ne olduğunu tespit etmek ve teda­viyi ona göre düzenlemektir. Örneğin fobilerin en fazla ya­kınlık gösterdiği hastalık grubu obsesyonlar ve panik ve yaygın anksiyete gibi anksiyete bozukluklarıdır. Hatta bunların hepsine birden anksiyete grubu hastalıklar da de­nir. Çünkü hepsinde anksiyete yani sıkıntı ve korku ön plandadır. Obsesyonlar zihne giren, istenmeyen fakat zih­ne girmesine engel olunamayan sıkıntı yaratıcı düşünceler­dir. Örneğin iyi eğitimli ve kibar bir kişinin sık sık içinden küfür etme isteğini duyması gibi. Ya da cevabı verilemeye­cek anlamsız bir soru da bir obsesyon şeklinde akla takıla­bilir, örneğin sandalyenin neden üç değil de dört bacağı vardır gibi. Bazı kişilerde böyle obsesyonlar fobilerle bir­likte bulunur, tedaviyi güçleştirirler. Her iki hastalık ara­sında genetik bir bağlantının olabileceği de düşünülmekte­dir. Ancak kuşkusuz obsesif ya da fobik bir anne ya da ba­banın çevresinde yetişen bir çocuğun bu takıntı ve korku­ları öğrenme yolu ile de edinmesi mümkündür.

Bir başka komşuluk da agorafobi (yalnız kalamama) ile panik bozukluğu arasındaki ilişkidir. Pek çok kişide ön­ce panik bozukluğu ortaya çıkar, sonra da yeniden panik atağı geçireceği ve o sırada yardım alamayacağı endişesi ile yalnız başına kalmaktan (örneğin asansöre binmek, ev­de yalnız başına kalmak vb.) ya da kolay çıkamayacağı bir yere girmekten (kalabalık bir pazaryeri ya da konser salo­nunda bulunmak gibi) kaçınır böylece agorafobik olurlar.

Bazı kişiler sosyal fobinin yol açtığı sürekli olarak ken­dini kısıtlama ve utanç hisleri nedeniyle ya da örneğin agorafobinin yol açtığı sürekli başka kişilere bağımlı olma zorunluluğu nedeniyle kendilerini giderek kötü hissederler. Eğer bir tedaviye başvurmazlarsa bu durum giderek bir depresyonla sonuçlanabilir. O zaman psikiyatriste depres­yonun yol açtığı karamsarlık, ümitsizlik, uykusuzluk ve sürekli bunalma yakınmaları ile başvurulur. Depresyonun tedavisi, psikiyatristin altta yatan böyle bir kronikleşmiş fobik durum varsa onu da fark etmesi ve tedavi etmesi, ki­şiyi eskisinden daha iyi bir durum getirir.

Daha ender olarak ise daha ağır bir hastalık kendisini fobinin arkasına saklayabilir. Özellikle genç yaşlardaki ki­şilerde başlayan bir psikotik bozukluk önce sadece görü­nüşte fobik bazı belirtilerle başlayabilir. Sonradan şüpheci­lik, aşırı alınganlık ve düşünce bozukluğu gibi daha ağır belirtilerin ortaya çıkması ile kendini belli eder ve daha farklı bir tedaviyi gerektirir.

Fobilerin biyolojik temelli olması mümkün mü ve mümkünse bu temeller nelerdir?

Anksiyete duygusu uyarılmayı artırır ve dikkatin tehli­keye doğru yönelmesini sağlar. Aynı zamanda da bedeni­mizi evrimsel olarak verili eylem biçimleri doğrultusunda (kaçma, saldırma, boyun eğme, donakalma gibi) hazırlar, vücudun bu tepkisinde hem merkez ve periferik sinir sis­temi ve hem de bununla bağlantılı hormonlar görev alır.

Örneğin beyindeki çekirdek bölgelerden amigdala ve locus coeruleus adı verilenler korku tepkilerinde önemli bir işle­ve sahiptir. Limbik sistem, frontal korteks ve başka beyin bölgeleri de bu reaksiyonlarda görev alırlar.

Birçok başka hastalıkta olduğu gibi fobilerde de gene­tik etkinin rolü tartışılmıştır?

Örneğin agorafobinin oluşumunda rol oynayan panik bozukluğu ailesel özellik gösterir. Panik hastalarının akra­balarında aynı hastalık, beklenenden dört kat fazla görü­lür. İlginçtir ki, kadın akrabalarda bu etkilenme daha faz­ladır. Aynı bulgular agorafobi için de geçerlidir. İkizler üzerinden yapılan çalışmalar panik ve agorafobi görülen kişilerde genetik faktörün yüzde 30-40 dolayında rolü ol­duğunu düşündürmektedir. Bu oran beklenenden fazla da olsa bipolar duygu durum bozukluğu ve şizofrenide düşü­nülen yüzde 65 oranından daha azdır.

Sosyal fobi konusundaki aile ve ikiz çalışmaları bu has­talığın da ailesel ve genetik yönünün olduğunu göstermek­tedir. Sosyal fobisi olanların akrabalarında aynı hastalığa yüzde 16 oranında rastlanırken olmayanların akrabaların­da bu oran yüzde 5'tir. Tek yumurta ikizlerinde çift yu­murta ikizlerine oranla utanma ve sosyal korku özellikle­rine daha fazla rastlanılmaktadır ki bu da genetik hipotezi desteklemektedir. Bu oranlar yaklaşık yüzde 25 ve yüzde 15 gibidir.
Özgül fobiler için de aynı özellik geçerlidir. Hatta özgül fobi ailede bir başka fobi için risk oluşturmazken aile bi­reyleri arasında yine özgül fobi türlerine sık rastlanmakta­dır. İkiz çalışmaları da bunu desteklemiştir. Özellikle hay­van fobilerinde genetik etki öne çıkarken durum fobilerin­de bu durum daha geri planda kalmaktadır.