Kardiyojenik Sok Genel Bilgileri

Kardiyojenik Şok Hakkında Bilgiler

Kardiyojenik şok, yeterli doku per-füzyonunu sürdürmek için gerekli olan kalp debisini sağlamada yetersiz kal­ması sonucu ortaya çıkar. Kalbin pom­palama gücünü azaltıp, kalp debisinin düşmesine neden olan hastalıklar kardi­yojenik şoka yol açabilirler. Başlıca ne­denleri şunlardır;

miyokard enfarktüsü
tansiyon pnömotoraks
kalp kapak veya septum hasarları
kardiyomiyopati
miyokard kontüzyonu
aritmiler
perikard tamponadı

Kardiyojenik şokun semptom ve bulguları aynı hipovolemik şoktakilere benzer. Burada da organizmanın amacı; sempatoadrenal kompansatuar meka­nizmalar ile doku perfüzyonunu sağla­maya yöneliktir. Kalbin pompalama fonksiyonunun bozulması sonucu hızla hipotansiyon, oligüri, splanknik kan akımında ve serebral perfüzyonda azal­ma görülür. Kardiyojenik şok 3 döneme ayrılır:

Evre I: Hipotansiyonun kompanse edildiği dönemdir. Düşmüş kalp debisi ve hipotansiyon sonrası kompansatuar mekanizmalar devreye girer. Kan basın­cı normale döndürülerek doku kan akı­mı normal seviyelere getirilir. Bu ref­leksler arteriyel baroreseptörler aracılı­ğıyla olur, sistemik vasküler direnç ar­tar.

Evre II: Hipotansiyonun kompanse edilemediği dönemdir. Kalp debisi, va-zokonstriksiyon ile kan basıncını de­vam ettirmeye yetmeyecek seviyeye dü­şer. Bunu takiben kan basıncı ve doku perfüzyonu da düşer.

Evre III: îrreversibl şok dönemidir. Kan akımındaki azalma iskemik medi-yatörleri aktive eder. Membran hasarı meydana gelir ve bu iskemiyi daha da artırır. Sonuçta miyokard ve periferik dokular geri dönülemez seviyede hasar-lanır.

Klinik

Kardiyojenik şok akut bir olay sonu­cu ortaya çıktığında (örn; miyokard en­farktüsü) ilk bulgu ağrı olabilir. Ancak neden başka bir patoloji ise semptomlar daha sessiz kalabilirler.

Fizik muayenede altta yatan hastalı­ğa ve azalmış kalp debisine ait bulgular saptanır. Sistolojik kan basıncı 90 mmHg'dan düşüktür. Başlangıç fazında kalp atım hızı aşırı derecede artmış ola­bilirken, dekompanzasyon fazına gelin­diğinde genellikle bradikardi gelişir.

Perifere bakıldığında, yetersiz per-füzyonun sonucu olarak ekstremiteler soğuktur.
Normal sağ ventrikülü olan bir has­tada akciğerlerde oskültasyon ile railer duyulabilir. Kalp muayenesinde tipik olarak 3. kalp sesi duyulur. Eğer kalp kapak hastalığı varsa bu kapağa ait üfü-rüm duyulması da klasik bir bulgudur.

Kardiyojenik şok, eğer akut miyo­kard infarktüsü sonucu meydana gelmiş ise miyokard enzimlerinin yükseldiği saptanır. Eğer şok uzar, doku perfüzyo-nu uzun süre yeterli olmazsa serum lak-tat seviyesi artar.

Çekilen göğüs röntgenogramında akciğer ödemiyle uyumlu görünüm olur.
Ekokardiyografi, kalp kapak ve ventrikül fonksiyonlarını değerlendir­mek, olası bir perikardiyal tamponadı saptamak için yararlıdır.

Pulmoner arter kataterinin yerleşti­rilmesinden sonra, santral venöz basın­cın ve pulmoner kapiller wedge basıncı­nın yükselmiş olduğu saptanır. Artmış santral venöz basınç, periferde boyun yenlerinde dolgunluk şeklinde görülür.

Tedavi

Başlangıç tedavisi olarak, devamlı ekektrokardiyografik monitörizasyon yapılmalı, varsa ağrı giderilmeli, sedas-yon sağlanmalı ve oksijen desteğinde bulunulmalıdır. Kardiyojenik şok düşü­nülen bir hastada ilk yapılması gereken­lerden biri tanı ve tedavi sırasında yol gösterici rol oynayan invaziv hemodi-namik monitörizasyon yapılmasıdır. Bu işlem için pulmoner arter kateteri yer­leştirilir. Bu kateter ile santral venöz basınç, pulmoner arter basıncı, pulmo­ner kapiller wedge basıncı, kalp debisi ölçülebilir. Hastanın aldığı-çıkardığı sı­vılar önemli olduğundan idrar çıkışının devamlı takibi amacıyla idrar sondası yerleştirilmelidir.

Kardiyojenik şok, ventrikül perfor­mansında ve miyokardiyal metaboliz­mada bir azalma sonucunda olduğu için tedavi yaklaşımı da buna göre olur.

Miyokard infarktüsüne bağlı kardi­yojenik şokta, arter basıncındaki az miktarda düşme bile kalbin kontraksi-yon gücünü azaltır. Burada amaç, hipo­tansiyonu önlemek ve infarkt bölgesini hızla kontrol altına almaktır. Kalp hızı, kan basıncı ve kontraktilitedeki değişik­likler sonucu dokuya oksijen sunumu ile dokunun oksijen tüketimi arasında bir uyumsuzluk olduğunda miyokard-daki infarkt bölgesinin boyutu artabilir. Eğer tedavi infarktüs sonrası ilk 3 saat içinde başlarsa, kardiyojenik şok mey­dana gelme insidansı % 4 iken, tedavide gecikilirse bu oran %13'e çıkmaktadır.

Yapılan arter kan gazı incelemelerin­de; hastanın hipoksemisinin olduğu saptanırsa, endotrakeal entübasyon ya­pılarak oksijen ve gerekirse mekanik ventilasyon desteğine başlanmalıdır.

Kardiyojenik şokta genellikle miyo­kard fonksiyonlarını desteklemek için çeşitli ilaçlar kullanılmaktadır. Dobuta-min ve dopamin en çok kullanılan va-zoaktif ilaçlardır. Periferik vazokons-trüksiyon ve kalp kasının kasılma yete­neğini artırırlar. Arteriyel kan basıncını normal seviyelere getirip, kalp debisini yükseltirler. Digoksin, noradrenalin, izoproterenol de kardiyojenik şok ve kalp yetmezliğinde kullanılmakta olan ilaçlardır.

Bazen kardiyojenik şoktaki hastanın arteriyel kan basıncı yüksek ancak kalp debisi düşük olabilir. Bunun içinde en çok sodyum nitroprus-sid kullanılmaktadır. Sodyum nitroprus-sid, esas olarak arterlerde dilatasyon ya­par ve sistemik damar direncini düşü­rür. Uzun süreli infüzyonlarında ilaca karşı direnç ve siyanid toksisitesi geli­şebilir.

Farmakolojik destek yetersiz kaldı­ğında, mekanik olarak kalp desteklene­bilir. Femoral arterden girilerek aorta içine yerleştirilen intraaortik balon pompası, kalp atışı ile senkronize ola­rak iner ve şişer. Balon kalbin yükünü azaltır, kalp debisini artırır. Diyastolik arter basıncının yükselmesini sağlaya­rak, koroner arterlerden miyokardın perfüzyonunu da artırır.

Kardiyojenik şoka neden olan pato­loji eğer pnömotoraks, kalp tamponadı gibi bir durumsa, tedavide cerrahi giri­şim yapılmalıdır.