Yeme Bozuklukları ve Beden
Beden imajı kişilerin kendi fiziksel görünümleri
hakkında ne düşündüklerini, ne hissettiklerini ve nasıl davrandıklarını temsil
eden; algısal, afektif ve kognitif komponentleri olan çok boyutlu bir yapı
olarak tanımlanır. Beden imajının kavramsal açıdan farklı iki bileşeni
mevcuttur. Birincisi, bireylerin fiziksel görünümleri hakkındaki
değerlendirmelerine dair düşüncelerini ve inançlarını tanımlar. İkincisi ise
bireyin görünümü hakkında giriştiği davranışları tanımlar.
Beden görünümünden hoşnutsuz olmak, kişinin bedeni
ile ilgili bir öz- değerlendirmedir ve özellikle kadınlarda yaygın görülen bir
durumdur. Bazı araştırmalarda kadınların %50’sinin görünümlerinden memnun
olmadığı, bu memnuniyetsizliğin sadece genç kadınlarda değil, yaşlı kadınlarda
da mevcut olduğu gösterilmiştir. Ancak beden görünümü memnuniyetsizliğinin
sadece kadınları etkilemediği, her iki cinsiyette de var olduğu bilinmektedir.
Kadınlardaki beden memnuniyetsizliğinin yaştan bağımsız olarak bir takım
olumsuz sonuçları dikkati çekmektedir. Yapılan çalışmalarda olumsuz beden
algısının düşük kendilik saygısı ile ilişkili olduğu, olumsuz beden algısı ve bedenden
memnuniyetsizliğin depresyon, anksiyete ve bozulmuş yeme gibi birçok farklı
alandan psikopatoloji için risk faktörü olduğu gösterilmiştir.
Güzellik idealleri ve “ideal beden” kavramı zaman
içinde ve kültürler arasında değişiklik göstermiştir. Geçmişte zenginliğin,
asaletin ve doğurganlığın sembolü şişman kadın, zamanın algısında “güzel”
olarak nitelenirken; 20. yüzyılda güzellik kaybedilen kilolarla orantılı olarak
değerlendirilmektedir. Günümüz için yeni olan, inceliğin büyüleyiciliğinin tüketim
toplumlarında baş tacı edilmesi, bunun bir değere dönüştürülmesidir. Postmodern
dönem ile birlikte tüketim olgusunun içeriği de değişmiştir. Maddi nesnelerin
tüketimi yerini imajların ve markaların tüketimi şeklindeki seyirlik tüketime
bırakmıştır. Tüketilen şey maddi varlıkların simgeleri ve imajlarıdır.
Reklamlarla yayılan imajlar insanların tüketme arzularını harekete
geçirmektedir. Tüketim toplumlarında “beden” bir proje haline getirilmiştir.
“İdeal beden” söylemleriyle kuşatılan kadınlar, kendilerinde eksik gördükleri
yanları gidermeye ve fazla gördükleri kilolarından kurtulmak için çeşitli
yollar aramaya koyulmuştur. Kapitalist sistemin devamlılığını sağlama araçları
olan moda, medya, sinema ve müzik endüstrileri bireylerin bedenleri üzerinde çalışmaya
devam etmektedir. “Zayıflık ideali”ne yönelik sosyokültürel baskıların
özellikle bu tür mesajlar konusunda hassas olan ergenlerde beden imajı üzerine
ciddi etkileri olduğu bildirilmiştir (201). Kadınların stereotipik biçimde
feminen olma olarak tanımlanan rolleri benimsemeye toplum tarafından teşvik
edilmesi yeme bozukluklarının gelişmesine ve ilerlemesine katkıda bulunmaktadır.
Beden algısındaki değişimler, kitle iletişim araçlarının artışı ve küreselleşme
ile birlikte artık sadece Batı ülkelerinin sorunu olmaktan çıkmış, dünya
genelinde ortak özellikler gösterir olmuştur.
Beden görünümü memnuniyetsizliği, ailenin zayıf
olmaya verdiği önem nedeniyle yeme bozukluklarına yol açabilecek bir diğer
mekanizma olabilir. Görünüme odaklı ve nasıl göründüğü ile fazla ilgili olan
ailelerde yetişen kızlar, görünümleri ve bu görünümün toplumsal ve ailesel
standartlara yeterince uyup uymadığı konularıyla daha ilgili ve bu yönden daha
kaygılı olabilirler. Bu ailelerde ebeveynler kendi beden imajı memnuniyetsizliklerine
bağlı olarak görünümlerine daha fazla odaklanıyor ve kızlarına da zayıf
görünmeye önem verdikleri mesajını iletiyor olabilirler.
Araştırmalar annelerde beden imajı memnuniyetsizliği ve bozulmuş yeme
davranışlarının kızlarında beden imajı memnuniyetsizliği artışı ile ilişkisini
göstermektedir.
Çocukluk ve ergenlik yıllarında aile üyelerinin
beden görünümü ile ilgili dalga geçme ya da eleştirme davranışlarının,
erişkinlikte beden imajı hoşnutsuzluğunu arttırdığı gösterilmiştir. Ebeveynler
tarafından böyle bir tutuma maruz kalmanın bedenden memnun olmama, kendini
başkalarıyla karşılaştırma, zayıflık idealini içselleştirme, gıda alımını
kısıtlama, bulimik davranışlar, kendilik saygısında azalma ve depresyon için
anlamlı bir yordayıcı olduğu saptanmıştır.