Kanser Riski Kanser Nasil Olusur Kanserojen

Kanserojen Maddeler, kanser riskini artıran nedenler, Kanser Nasıl Oluşur

Kanser belirtileri, Kanser nedenleri belli bir coğrafik yörede kanser türleri ara­sındaki sıklık farkından, bazı ırklarda bir tür kanserin sık görül­mesinden, bir özel işte çalışanlarda bir kanser türünün diğer iş gruplarından farklı sıklıkta görülmesinin gözlenmesiyle or­taya konmuştur. Bu konuda ilk yayınlanan, bu nedenle tarihsel önem taşıyan Sir Percivall Ptt'un baca temizleyicilerde scrotum (husye derisi) kanserinin sık olduğu gözlemidir. Zaman içinde bunun apış arasına yerleşen kurumdaki organik maddelerin tah­rişine bağlı olduğu gösterilmiştir. Kanserojenleri belirli başlık­lar altında toplayabiliriz:

Kanserin Oluşmasında Fizik etkenler

Sürekli küçük tahrişler: Örneğin kırık bir diş kenarının sü­rekli sürtünmesi ile dilin o noktasında kanserleşme olabilece­ği belirtilmiştir. Güney Asya'daki bazı ülkelerde genç yaşta fahişelik yapanlarda rahim ağzı kanserinin sık görülüşü, sık ve değişik eşlerle cinsel temasa bağlanmıştır.


İdrar kesesinde yerleşen schistosoma heamotobium adlı pa­razitin burayı tahrişi sonucu idrar kesesi kanserleri, örneğin Mı­sır'da çok sık görülmektedir. Pipo içinlerde dudak kanseri daha sık olmaktadır. Tibetlilerde ısınmak için karın cildine konan kız­gın tuğlaların yol açtığı cilt kanserine özel bir isim de verilmiş­tir: (Kangri kanseri). Hazar Denizi çevresi ve ülkemiz kuzey-doğu bölgesinde yemek borusu kanserine sık rastlandığı bilinmek­tedir. Bunun olası nedeni için bu yöredeki arka arkaya çok sı­cak çay içme alışkanlığı düşünülmektedir.

Ultraviolet-güneş ışınları: Siyah ırkta derinin en kötü huylu kanseri olan habis melanoma nadir iken, bu tip kanser Avus­tralya'ya göç etmiş beyaz tenli ırkta çok sıktır. Bu, güneş ışınlarının doğal koruyucu olarak iş gören koyu pigmentli deri olmayınca kanserleşmeye yol açabileceğinin delilidir.

İonizan radyasyon: Radyoaktif maddelerin kansere yol aç­tığı kesindir. Bu konudaki en çarpıcı örnek, Japonya'da atom bombasından kurtulanlarda löseminin çok sık görülmesidir. Ay­rıca küçük yaşta çeşitli nedenlerle boyun çevresi sık röntgen ışınına maruz kalanlarda ileri yıllarda tiroid kanseri oranı yükselmiştir.

Kimyasal etkenler, Kanser Hastalıkları

Aniline boyaları ile çalışanlarda idrar kesesi kanserinin sıklığı dikkati çekmiştir. Amyant madenlerinde çalışanlarda bu made­nin tozunun mezoteliomaya (akciğer zarı kanserine) yol açtığı belirlenmiştir. Bu nedenle gelişmiş ülkelerde amyantın kullan­ma sahaları gittikçe azaltılmaktadır. Ülkemizde kanser epidemiolojisindeki en başarılı araştırma Göreme yakınındaki Karain köyü yöresindeki sık görülen mezotelioma iie bu yöre toprağın­daki kristalleri arasındaki ilişkinin gösterilmesidir.

Benzol buharlarının kemik iliğini köreltmesi yanında, löse­milere de yol açabileceği bilinmektedir. Dünyada hızla sanayi­leşen bölgelerde, bu fabrika artıklarının bulaştığı sularda balıkların toplu olarak öldükleri görülmüştür. Ancak bu tür su ürünlerini yiyenlerdeki etki daha kesin değildir. Gıdalarda kul­lanılan yapay tatlandırıcı veya renk vericilerin kanserojen etkisi kanıtlanmamakla beraber, bugün gıda sanayiinde mümkün olduğunca bu maddelerin kullanımının azaltılmasına çalışılmak­tadır.

Arsenik bileşikleri ile sık teması olanlarda deri ve akciğer kanserinin, nikel ile sık teması olanlarda ise burun içi ve akci­ğer kanserinin sıklığı dikkati çekmiştir.

İlaç ve hormon kullanımı: Kadınların âdet kesiminde şikâ­yetlerini azaltmak için uzun süre hormon kullanmaları halinde meme kanseri riski yükselmektedir. Hamilelikleri sırasında dietilstilbesterol hormonu kullanan kadınların kız çocuklarında küçük yaşta vagina kanserinin görülebilmesi de ilginç bir göz­lemdir.

Kalıtım: Bazı ailelerde kanserin birden fazla fertte görülme­si dikkati çekmiştir. Meme kanseri de birinci kuşak aile fertle­rinde düşük bir oranda olmakla beraber, bir ilişki göstermektedir. Ancak özellikle çocuk yaşlarında sık görülen tümör türlerinde (lösemiler, Wilms tümörü, neuroblastoma gi­bi) kromozom anomalileri ile kanserin ilişkisi görülmektedir. Sık­lıkla kromozom anomalileri birden fazla olduğundan, bazı kalıtımsal sendromlarla kanser ilişkili olmaktadır. Örnek olarak Fanconi, Bloom sendromları, SteinLevinthal hastalığı, neuro-fibromatosis, ailevi bağırsak poliposisi sayılabilir.
Kanser olayını başlatan ilk değişikliğin hücre çekirdeğinde başladığını hatırlarsak, kromozom anomalileri ile kanser arasın­daki bağlantı daha iyi anlaşılır. Yine bu paralelde kalıtım dışın­da hücre çekirdeğini etkileyecek diğer nedenler düşünüldüğünde hücre içi virüsleri akla gelmektedir.
Virüsler Nitekim bugüne kadar Ebstein - Barr virüsünün Burkitt lenfomasının etkeni olduğu gösterilmiş. Aynı virüsün bazı baş, boyun kanserlerine de yol açtığı bildirilmiştir. Sarılık virüs­lerinden B türünün de karaciğerin hepatoselüler kanserindeki en önemli etken olduğu kabul edilmektedir.

Alışkanlıklar: Yukarıda kanserojen olarak sıraladığımız et­kenlerin yanında kişinin alışkanlıkları ile kanser riskinin ilişki­si günlük yaşam açısından çok önemlidir. Bugün sigara ile akciğer kanserinin bağlantısı kesin gösterilmiştir. Bu ilişkinin birikime bağlı olması, yani uzun süre çok sigara içmekle bağlantılı olması başlangıçta birine ters düşen sonuçlara yol aç­mışsa da, artık hekimler bu ilişkiyi kabul etmektedirler.

Kanser nedenleri arasında son bir sözü de gerilimli yaşam hakkında söylemek uygundur. Bu etkenin varlığı ve derecesini somut olarak ölçmek mümkün değildir. Ancak, gerilimin bün­yeyi dayanıklılık ve aynı zamanda bağışıklık bakımından olum­suz etkilediği bilimsel olarak da kabul edilmektedir. Aşırı üzüntü, yorgunluk ve ameliyat sonrası dönemlerde kanserin sık ortaya çıkmasındaki klinikçilerin gözlemleri de, bu dönemler­deki vücudun genel zayıflığı ile bağlantılı sayılmaktadır.


Bir diğer nokta da yukarıda adı geçen etkenlerden birden fazlasının bir arada bulunduğu durumda olumsuz etkilerinin bir­birini artırmasıdır. Bu nedenle kırsal bir yörede, gerilimden uzak, günde 2 paket sigara içme riskinin; kentte egzos dumanları ara­sında ve gerilim içinde günde 2 paket sigara içme riskinden da­ha az olduğu açıktır.