Hamilelikte Kalsiyum ve D Vitamini
Gebelikte çoğu fetüste olmak üzere, yaklaşık 30 g Ca++ depolanır. Bu birikimin büyük kısmının gebeliğin son 3 ayında Fetal iskeletin mineralizasyionu döneminde gerçekleştiği göz önünde tutulursa, son trimesterdeki ortalama günlük kalsiyum artışı 250-300 mg'dır. Kalsiyum emilimi gebelikte artar ve idrarla atılması azalır. Gebelikte günlük kalsiyum gereksinimi 1200 mg'dır. Bu sayı gebelik dışı erişkinin 'çullanabileceği miktardan 400 mg fazladır ve kalsiyum yalnızca optimum miktarda süt ve türevlerinden alınır. Günlük gereksinim olan 1200 mg kalsiyum 1 İt sütte bulunur. Gebelikte süt veya türevlerini tüketmeyen kadınlara kalsiyum takviyesi gerekir.
Kalsiyum emilimi için D vitamini gereklidir. D vitaminin kalsiyum metabolizmasındaki esas görevinde aracı madde, bu vitaminin aktif türevi olan 1,25 dihidroksi kalekalsiferol'dür; bu maddenin düzeyi gebelikte belirgin olarak artar. Kalsiyum emilimi barsak kalsiyum bağlayıcı pratein tarafından kolaylaştınlır ve böylece pozitif kalsiyum dengesi desteklenir. D vitamini ayrıca paratiold hormonla birlikte, kemik oluşması ve resorpsiyonunu düzenler. Bu nedenlerden dolayı D vitamini için saptanmış günlük gereksinim 5 ng veya 200 U artar.
Kalsiyum, D vitamini yetersizliği olan hastalarda kısa aralarla sık gebeliklerin kemik mineral yoğunluğunu azalttığı ve uç vakalarda astemalasiye yol açtığı görülmüştür.
Belli bazı ilaçlar, özellikle heporin ve fenitain bileşikleri, D vitaminin renal 1- alfa - hidroksilasyonunu inhibe eder. Gebe bir kadında bu ilaçların uzun süreli kullanımı gerektiğinde kemik kaybını önlemek için 1,25 dinidroksi koekalsiferal takviyesi gerekebilir. Yaşamın ilk birkaç gününde serum kalsiyumunun düşük olması, matemal kalsiyum ve D vitamini yetmezJiğiyle ilişkili bulunmuştur.
Gebelikte kalsiyum ihtiyacı ve suda eriyen vitaminler – minareler
Suda eriyen vitaminlerin kan düzeyleri genellikle gebelikte düşer: Bunun nedenleri extrasellüler sıvı hacminin genişlemesi, idrarla atılmanın artması ve vitaminlerin fetüse geçmesidir.
Suda eriyen vitaminlerin plesantadan geçişi yoğunluk farkına karşıt yöndedir; bu nedenle fetal kan değerieri her zaman matemal değerlerden yüksektir. Böylece annediki doz fazlalığı potansiyel olarak fetal taksisiteye yol açabilir.
Gebelikte askorbik asid (Cultamini) günlük gereksinim 80 mg dır, gebe olmayan erişkin kadının kullanabileceği miktarın 20 mg üstündedir. Laboratuar bulgularına göre normal gebelikte Be vitamini (piridoksin) yetmezliği vardır. Günlük gereksinim 2 mg'dır ve gebelikte buna 25 mg eklenir. Artmış matemal eritropopzi desteklemek ve fetal transferi asid normal düzeylerde olan 20 yaşından küçük gebelerde bu maddenin idrarla atılması ve kan seviyeleri düşer ve takviye gereğini düşündürür.
Hamilelikte kalsiyum alımı ve yağda eriyen vitaminler
Gebeliğin hiperlipidemik etkisine bağlı olarak genellikle A vitamini kan düzeyleri değişkendir. A vitamini günlük gereksinim normaidekinden 200 retinal (1000ü) eş değeri fazladır.
Vitamin A için plesanta geçirgenliği kısıtlı olduğundan bu vitaminin fetal düzeyleri genellikle matemal düzeylerden düşüktür, fakat yine de matemal doz fazlalığının toksik etkiye yol açması mümkündür.
ESER ELEMENTLER
Eser elementler, ufak dozlard- alınıp çeşitli metabolik süreçlerde kofaktür o-lan besi maddeleri ve genelikle minerallerdir. özellikle üreme fonksiyonu bağlamında en fazla ilgiyi çekmiş olan eser mineral çinko'dur. Çinko eksikliği teratojeniktir. Amniyas sıvısındaki çinko düzeyi ontimikrobik aktiviteyle doğrudan ilişkilidir ve bu nedenle çinkonun intrauterin enfeksiyona karşı koruyucu olduğu düşünülmektedir.
Ayrıca besideki çinko azlığı, introuterin büyme geriliği ile ilişkilidir. Normal bir bireydeki çinko günlük gereksinimi 15 mg'ken, gebede 20 mg'dır.
Gebelikte iyod gereksinimi artar. Günlük gereksinim 150 ug - 175 ug arasındadır.
Gebelikte bir takım fizyolojik uyumlar, maternal sodyum dengesiyle ilişkilidir. Glomerul fütrasyonun yaklaşık %50 artışı günde en az 5000 mEq sodyum kaybına yol açan yıllar boyunca kadınların, tuz tutmaya eğilimi olduğu sanılmaktaydı, gebeliğin bir kronik tuz kaybeden durum olduğuna dair fizyolojik kanıtlara dayalı modern bir teoriye göre, aşın kayıp karşısında yetersiz tuz alımı, hipovolemi ve buna bağlı komponsatuar vazospozma yol açar. Hastalara verilecek en akılcı öneri, yiyecekteki tuzu azaltıp çoğaltmamaları, tuzu sadece tatlandırıcı olarak kullanıp gerekli sodyum değerlerinin sağlanmasını renal tubulinin fizyolojik fonksiyonuna bırakmalarıdır.
ALTERNATİF DİYETLER
Vejetarianizm
Vejetarianizm sözcüğü çok az kırmızı et yemekten tüm hayvan kökenli yiyeceklerden kaçınmaya kadar uzanan diyet yaklaşımlarını kapsar.
En sık görülen iki türü lakto - avavejetorionizm (kırmızı et kümes hayvanı ve sığırın yenmemesi fakat süt ürünleri ve yumurtanın diyete katılması) Hayvansal besinin miktarı, tür ve yenme frekansı önemlidir çünkü özellikle protein almak üzere birkaç temel besi maddesinin alınması bu koşullara bağlıdır.
Bitkisel proteinlen genellikle bazı amino asidlerden yoksun oldukları için, hayvansal proteinlerin (süt ve yumurta dahil) biolojik nitelikleri daha üstündür. Protein kalitesinin optimalin altında kalışı enerji yetersizliğine neden olur. Vitamin / mineral alımı burada kritik öneme sahiptir. Demirden zengin yiyecekle ayrıca et yiyen kadınlarda dahi gebelikte demir azlığı bahis konusudur. Bu problemler vejetarion gebelerde daha da büyüyeceğinden demir takviyesi çok önemlidir. Et çinkosu bol olan bir besindir, bunun alımı azalıp folat ve liflerin zengin taneli bitkilerin alımı arttıkça çinko eksikliği sorunu belirecektir.
Lakto-ovavegetorion, demir ve çinkoya ilişkin sorunlar dışında gebelikte besi-sel problem göstermeyecektir. Buna karşılık, veginin, önce gebelik esnasında, sonra emzirirken, çok özel besin desteğine ihtiyacı olacaktır. Demir dışında, diğer önemsenen vitamin ve mineraller, kalsiyum, D vitamini, B12 vitamini ve riboflojin'dir
AŞERMEK
Besin değeri sıfır veya çok az olan yiyecek dışı maddelerin alımına yönelik zorunlu davranışları kapsar. En sık istenen maddeler, kıl veya nişastadır. Diğer bazıları (buz, çakıl taşı, kömür ve saç) daha az görülür. Bu durum en çok gebelikte rastlandığı halde, gebeliğe özgü değildir. Aşermenin tıbbı anlatımı tam yapılamamıştır. Teorik olarak diyetteki temel besi maddelerinin yeri alabilir. Alınan madde eğer kalori temin ediyorsa (ör: nişasta) obesiteye yol açabilir. Görülebilecek bir olumsuzluk, mineral emilimini engelleyecek kation değişimidir. Aşermenin demir eksikliği belirtilerinden olduğu varsayımıyla aşerme tedavisinde demir önerilmektedir.
BESİ MADDELERİNİN MEGADOZLARI
Megodoz sözcüğü maddelerinin, günlük gereksiniminin 10 katı veya üstünde alınması halinde geçerlidir. Bazı kişiler belli besi maddelerinin büyük miktarının sağlık açısından yararlı olduğuna inanır. Bu varsayım bilimsel kanıttan yoksundur. Ayrıca belirgin toksisite potansiyel vardır.
Temel besi maddelerinin anne tarafından aşırı miktarlarda alınmasında, en az üç maternal - fetal ilişki özelliği, teorik olarak fetal toksisiteye yol açabilir. Birincisi: Genel bir biyoloji kuralı uyarınca, zararlı etken uygulandığı gelişim döneminin erkenliği oranında olumsuzluğa yol açar. İkincisi: Maternal doz fazlalığında, plasentanın belli maddeleri (önamino asidler, suda eriyen vitaminler) yoğunluk farkına karşı anneden fetusa geçirebilme özelliği, fetusu çok aşın dozlara açık hale getirir.
Üçüncüsü: Toksik potansiyelli maddeleri fetusun atabilme yeteneği sınırlıdır. A vitaminin bir çok hayvan türünde terotojenik olduğu gösterilmiştir; erken gebelik evresnde 25 000 - 150 000 IU günlük doz A vitamini almış annelerin çocuklarında konjenital şekil bozuklukları bildirilmiştir.
Tavşanlara yüksek dozlarda D vitamini uygulanması kordiyovaskülir lezyonlar ve hiperkalsemiye yol açmıştır. Buna karşılık hipoporatiroid gebe kadınların günde 50 000 - 100 000 IU D vitamini almalarına ilişkin herhangi bir neanatal anomali görülmemiştir.
Gebelikte nezleye karşı korunmak için alınan kronik yüksek doz C vitaminin enfontil skorbute yol açtığı iddiası, insanlara ait tek tuk bilimsel olmayan bildiriye ve kobay deneylerine dayalıdır. Astıma ve diğer solunum sistemi hastalıklarında expektaron olarak alınan fazla doz iyodür, çocukta konjenital guatra yol açmıştır. Bu olayın diyetteki iyodla da oluşup oluşmadığı bilinmemektedir.
Hamilelikte Demir ve Folat
Gebeliğin en çarpıcı fizyolojik uyumu, maternal kqn hacminin genişlemesidir.
Bu hacim gebe kalınır kalınmaz artmaya başlar ve gebeliğin 34-36. haftalarında en yüksek düzeyine erişecek şekilde gebelik boyunca artışını sürdürür. Plazma hacmi gebelik dışı düzeyinden ortalama %50 fazladır. Eritrosit hacmi de artış gösterir fakat bu, daha düşük çaptadır, bu durum gebeliğin "fizyolojik anemisi" ne yol açar.
Gebelikte demir Gereksinimler
Gebelikte demir takviyesi yapılırsa, eritrosit hacmi yaklaşık 400 mi artar, demir takviyesi olmaksızın, toplam eritrosit kitlesi ortalama 250 mi fazlalaşır. Bu iki değer arasındaki fark ,500 mg elementat demire eşdeğerdir; bu miktar gebeliğin artmış eritropoezi için, bol demir varlığında, emik iliğinin kullanıldığı miktardır. Fetûs ve plasentanın, ek olarak 300 mg demire n.tiyacı vardır. Böylece gebeliğin toplam demir gereksinimi yaklaşık 800 mg'dır. Gebelikte folat gereksinimi de belirgin olarak artar. Folat, purin ve pirimidin metabolizmasının temel koenzimlerinden olduğundan, özellikle hızlı doku büyümesi dönemlerinde bu vitamine ihtiyaç artar. Be nedenle maternal eritropoezin gebelikte atması, trofoblastik büyüme ve proliferasyon ve plesontal transfer, gebe kadında önemli ölçüde folat gereksimini fazlalaştırır.
Bu gereksinimin kesin miktarı tam olarak bilinmemektedir. Günlük gereksinim 800 ug gebelik dışında kadın gereksiniminin iki katıdır.
Hamilelikte demir eksikliği
yaklaşık 800mg'lık toplam demir gereksinimi karşıla lak için gebe kadının iki kaynağı vardır: Beslenme ve depoları. Her günkü karışık diyet 10-15 mg elemental demir içerir; normal koşullarda bu demirin %10 - %15'i emilime uğrar. Böylece, gebelik süresince, besi kaynakları yaklaşık 400 mg demir sağlayabilir. Kemik iliğinin retikuloendotelial hücrelerinde depolanmış demirin doğurganlık çağındaki kadınlardaki ortalama miktarı 300 m'dır fakat sağlıklı kadınların üçte biri kadarında bu depo da demir ya az bulunur veya hiç bulunmaz. Bu nedenle demir depoları, kadının gebelikteki demir gereksinimini karşılamaya yetmez. Sonuçta, gebelikte hemoglabin ve hemotokrit düzeylerinde düşüş görülür.
Gebelik süresince her hangi bir zamanda, genellikle ikinici trimesterin sonu veya üçüncü trimesterin başında, gebe kadınların üçte biri veya. fazlasında, hemoglobinin 11 g/dl' nin altında olması veya hematokritinin % 33'ten az olması diye tanımlanan anemiye rastlanır. Bu anemi, mikrositik ve hipokromik tiptedir. Anemik bir gebe kadında, demir eksikliği anemi nedeni olarak gösterebilmek için diğer biokimyasal morfolojik bulgular (düşük serum demiri transferin saturasyon yüzdesi düşüklüğü, düşük serum ferritini ve hiçbiri kistoşimik demir deposunun bulunmaması gereklidir.
Gebelikte anemiye bağlı bir takım olumsuzluklar vardır. Anemik grovida erken doğuma eğilimlidir ve şiddetli kanamaları karşılamaya hazır değildir. Bundan dolayı doğum esnası veya sonrası kan kaybı komplikasyonlarına, normal gebeden fazla a-çıktır. Ayrıca enfeksiyonlara normal gebeden az dirençli olduğundan, idrar yolları enfeksiyonu veya sepsis ski vardır.
Folatsız diyet uygulayan kişilerde, en erken etki, serum folat yoğunluluğun düşmesidir. Tüm gebelere folat takviyesi önerilmektedir. Bu durum demire ilişkin koşullarla eşdeğer olamaz çünkü gebeliğin folat gereksinmesini tamamen besinlerden edinmek mümkündür. Yine de, ortalama besin folatı alımı genellikle sınırdadır ve aktif vitaminin yemeğinin pişirilmesiyle kaybı önemlidir. Takviye, tüm kadınlara uygulanmaz, fakat hemolitik anemi, çoğul gebelik, antikonsulsif ilaç tedavisi ve folat alımı yetmezliği vakalarında takviye gereklidir.
Hamilelikte Protein Gereksinimi
Maternal birim ve gebelik ürünlerinin doku sentezi için, gebe kadının protein gereksinimi diğer zamanlardakinden fazladır. Gebelikte gündelik değerlere 30 gr protein eklenir. Enerji ile protein arasındaki karmaşık metobolik ilişkiden dolayı, gebelikte etkiler saplanırken, bu iki faktör bir arada düşünülür. Metabolizmada en önemli öğenin enerji olduğu varsayıldığında optimum protein kullanımı ancak yeterli enerji edildiğinde mümkündür. Gündelik olaylar kapsamında, gebelikte protein yetmezliğinin olumsuz sonuçları, kalori eksiklininkilerden ayırt edilemez. Yaklaşık tüm protein kısıtlamalarına, kalori kısıtlamaları eşlik eder. Bu durumlarda, düşük doğum, ağırlığı ve artmış preeklampsi insidansı bildirilmiştir.
Besin proteinlerin gebeliği etkileri araştırılırken çok sayıda belirsizlikle karşıla-şılmasına rağmen, proteinin gebe kadın için çok önemli bir besin olduğu ve yeterli miktarlarda alınmasının gerektiği açıktır. Gebelikte protein, vücut ağırlığının kilosu başına 2 gr ve fazlası önerilir. Gebelikte proteinden zengin besin olan kadınlarda erken doğumların sıklaşmasına bağlı prinatol mantalitinin arttığına dair gözlemlere bakarak, bu konuda dikkatli olmak gerekir. Rush, yüksek protein alımına bağlı olabilecek şekilde prematüre doğumların ve buna bağımlı neonatal Ölümlerin arttığını bildirmiş ve ayrıca 37 haftaya kadar belirgin büyüme geriliği gözlemiştir.
Gebelikte Besin Reji, Hamilelikte Oruç ve Yiyecek Kısıtlaması
Fetüsün annedeki parazitliğinin kapsamı, yıllardır tartışılmaktadır. Maternal yiyecek alımı kısıtlandığında fetüsün annedeki depoları kullanabileceği bilinmekle birlikte bu olayın boyutları ve süresi bilinmemektedir.
Bu konuda bazı hayvan verilerinden yararlanılmaktadır. Fetüsün beslenmesi sadece plesental ve fetal mekanizmalar aracılığıyla anneye bağımlı oldukça düzenli biçimde cevap verebilmektedir. Beslenme bozukluğu olan anne bir dereceye kadar vücudundaki yiyecek depolarını koruyabilmektedir. Bebek doğum kilosunun %10 kadar düşmesine karşılık, açlık stresine karşı gebede başlangıç kilosunun %3'ünden az kilo kaybı görülmüştür. Anneler bebeklere göre daha az etkilenmiştir. Bu gözlem hayvan verilerine uymaktadır. Böylece optimal fetal büyüme, ancak anne gebelikte bir kritik düzeyin üstünde yiyecek depolayabildiği zaman gerçekleşebilmektedir.
Gebelikte Protein
Beslenme koşulları optimalın altına düştüğünde annenin fetüsü koruduğu veya fetüsün annede parazitlik yaparak kendini koruduğu kavramları yeni kanıtlara uymamaktadır. Besini kısıtlanmış annenin yeni koşullara uyum gösterdiği bilinmekle beraber bu uyumu sağlayan metabolik ve fizyolojik mekanizmalar tam anlamıyla açıklanamamıştır. En büyük uyum, protein ve amino asid metabolizmasında gerçekleşmekte fakat bunun mekanizması bilinmemektedir. Kan hacmi genişlemesinin değişimi veya anne depolarının büyümesi gibi diğer faktörlerin de herhalde katkısı vardır. Besin yetmezliği karşısında, gebeliğe fizyolojik uyumun normal olaylar dizisi geçilebilmektedir. Bu olayların bileşkesi olarak, sonuçta uyumun son kertelerinin optimalin altında gerçekleşebilmesi, fetüsün büyümesini olumsuz etkileyebilmektedir.
Ciddi beslenme bozukluğuna yol açan klinik durumlar "anorexia nervasa" ve "bulumia'"dır. Bu beslenme bozukluklarını gebelikte tanımlayan verilerin azlığına rağmen bu konuda yayımlanmış birkaç çalışma vardır. (Gebelikte idrarda protein)
Gebelik öncesi vücut kitlesi ve gebelikteki kilo artist, tetüsün doğum kilosunu belirgin etkilediği göre, besin kısıtlayıcı uanorexia" ve "bulumia" da gebelik öncesi kilo düşüklüğü ve gebelikte yeterli besin alamamadan dolayı, bu kadınların daha fazla riske olması beklenir. Bugün, gebeliği arzulayan "anorexia"ve bulumia" vakalarına, bebeklerin riske olacakları nedeniyle, beslenme bozukluğu tamamen geçmeden gebe kalmamaları önerilir.