Uyku Bozuklukları, Bebeklerde Uyku Problemi
Uyku, karmaşık, beyin işlevi ve psikoloji ile ilgili yaşamsal bir durumdur. Dış etkenlere açık, bireyin duygusal ve içgüdüsel yaşamıyla ilgili gelişimsel bir işlevdir. Doğumdan sonraki ilk üç ayda uyku-uyanıklık döngüsü bebeğin gereksinimlerine bağlıdır. Açlık uyanmayı, tokluk ise uykuya dalmayı getirir. Yenidoğan 19-23 saat uyur. Başlangıçta parçalara bölünmüş bir uyku biçimindedir. Yavaş yavaş gece ağırlıklı olarak gelişir, üçüncü yıla doğru derinliğine kavuşur. Yenidoğan döneminden başlayarak anne babaların uzmana danıştığı konulardan biri de uyku ve uyku ile ilgili zorluklardır. Diğer danışmanlık konularında olduğu gibi burada da gelişimin bilinmesi ve ortaya çıkan zorlukların gelişim içindeki anlamlarını bilmek yardımcı olacaktır.
Bebeklerde Uyku Düzeni
Uyku şu üç dönemi içermektedir: Uykuya dalma, rüyasız uyku ve rüyalı uyku dönemleri. Uykuya dalma döneminde yavaş yavaş çevre ve beden ile ilgili algılar azalarak kişi uyku dönemine geçmektedir. Rüyasız uyku dönemi bedenin temel yapı taşları olan proteinlerin yeniden oluşturulduğu ve kişinin fiziksel yorgunluğunu atarak dinlenmeyi sağlayan dönemdir. Ayrıca bu dönemde büyüme hormonu salgılanır. Rüyalı uyku dönemi, uyuyan kişide, göz kapaklarında ve gözlerinde hareketlerin başlaması ile farkedilir. Rüyalar başlar, bu dönemde görülen rüya ile uyumlu olarak beden hareketlerinin ortaya çıkmaması için kasların gerginliği kaybolmuştur. Böyle bir düzenleme olmasaydı gördüğümüz rüya ile hareket edecek, hatta yataktan kalkıp dolaşacaktık. Bu özellik yenidogan bebeklerde tam oluşmadığından el ve ayaklarda ya da yüzde, bazen gövde de küçük hareketler olabilmektedir. Bu dönem, doğumda yaklaşık uykunun yarısını oluşturmakta, bir yaşından sonra ise erişkindeki gibi yaklaşık uykunun beşte birine düşmektedir. Uykunun rüya döneminde birçok ruhsal olay gerçekleşmektedir. Bu dönemde gerilimler boşalmakta ya da serbestleşmekte, hatırlanan her şey ve gündüz yaşananlar birbirine bağlanarak, programlanmaktadır. Gündüz uyanık iken algılanan duyumlar rüya aracılığıyla yapılanırlar. Yenidoğanlarda ve bebeklerde rüyalar, uykuya daldıktan 30-45 dakika sonra, büyük çocuklarda ise 120 dakika sonra ortaya çıkmaktadır.
Doğumdan sonraki dönemde süt çocuğu için bedensel gereksinimler uykuyu etkilemektedir. Açlık uyandırmayı, tokluk ise uykuya dalmayı kolaylaştırmaktadır. Bu dönemdeki uykusuzluklarda, anne tarafından bebeğin beslenmesi ya da duygusal desteklenmesinin yetersiz, ters ya da aşırı bir biçimde karşılandığı görülmektedir. Uyku bebek için ritmik ve temel bir gereksinimdir. Yenidogan döneminden başlayarak bebeklerin ya da çocukların uyku özelliklerine bakıldığında birçok değişiklik görülmektedir. Bunlar bireyseldir ya da dönemlere bağlıdır. Bebekler içinde çok uyuyanlar olduğu gibi az uyuyanlar da vardır, ilk aylarda uykusuzluk sıradan bir durumdur, ancak sonuçları nedeni ile aile için önemlidir. Ortaya çıkan gerginlik ve sinirlilik durumu yalnızca çocuğun uykusuzluğunu artırmaz, yeni çatışmaları da ortaya çıkarır. Uykusuzluğun önemi ve ağırlığı bebeğin yaşı, gelişim düzeyi ve kişisel özelliklerine bağlı olarak belirlenir. Yeni doğan 19-23 saat uyur. Başlangıçta aralıklı ve parçalara bölünmüş bir uyku biçimindedir. Yavaş yavaş gece ağırlıklı olarak gelişir, üçüncü yıla doğru derinliğine kavuşur.
Çocuklarda Uyku Bozukluğu
Uykusuzluk nedenlerine bakacak olursak, bedensel bir hastalık sırasında çekilen sıkıntı ve acı uyku işlevinin bozulmasına yol açmaktadır. Ayrıca odanın sıcak-soğuk ya da gürültülü olması gibi dış etkenler de uykuyu bozacaktır. 2-3 aylık bebekler çığırtkandır, kolay uyarılabilir, sinirlidir. Bu özellikler ise annede sabırsızlık, yetersizlik gibi ilişkiden kaynaklanan zorlukları yaratabilir. ilk aylardaki bakımın niteliği, sürekliliği ve yumuşaklığı çok önemlidir. Bebeğin hareket ve dil becerisinin gelişme düzeyi, altının temizlenmesi, anne ile bebek ilişkisinin biçimi, ailenin yaşam şekli, iklim, çocuğu paylaşan birden fazla kişinin olması, annenin sıkıntı ya da huzursuzlukları gibi birçok özellik uykuyu etkileyecektir. Uykusuzluk, bazen bebeğin, bazen de annenin kişilik özelliklerinden kaynaklanır ve çatışmaların sonucudur. Uyku sorunu genellikle duyarlı bir bebek ile yetenekleri bakımından yetersiz bir anne arasındaki iyi işlemeyen bir ilişkinin işaretidir.
Bebeklerde Uyku Sorunu
Uyku bozukluklarının önemli bir kısmı ikinci yılda ortaya çıkar. Bebek bu yaşta kolay uyarılır bir durumdadır. Uykuya dalma sıklıkla zordur. Oto-erotik tutumlar, geçiş nesnelerine bağlanma, uyuma ritüelleri (törenleri) sıktır. Yaklaşık 12 saat süren gece uykusu ve 3-4 yaşına kadar sürecek gündüz uykuları vardır. Uyku sakindir, sessizlik, karanlık ve uygun koşullar ister. Bebekler ve çocuklar genellikle emme ve yemek yeme ile karnının doyması ya da anne babasıyla geçirdiği doyurucu bir ilişki sonrasında uykuya dalmakta, bazen de ağlama, inatlaşma gibi bir gerginlikten sonra uyumaktadırlar. Bu dönemde uykunun niteliği bebeğin anne tarafından ele alınma biçimine bağlıdır. Bedensel ve psikolojik gereksinimleri karşılanmamışsa bebek uyanır ve doyurulmasını bekler. Uykunun korunması annenin işlevidir, daha sonra rüyalar aracılığıyla gelişir. Rüyalar psikolojik açıdan isteklerin gerçekleşmesine yardımcı olan bir araç gibidir. Yaşamın ilk döneminde ise bu işlev ancak emme amaçlıdır.
Kaka Kaçırma, Enkoprezis Nedir
Gelişimsel olarak denetimin kazanıldığı yaşa (ortalama 4 yaş) gelinmesine karşın dışkının istemli ya da istem dışı olarak, yineleyen bir biçimde uygunsuz yerlere yapılması ile belirli bir bozukluktur. Dışkının yapılması istemsiz ise bu durum genelde kabızlık, dışkıda taşlaşma ve biriktirmeye bağlıdır. Kabızlık psikolojik nedenlerle (örneğin, temizlik kaygısı ile okulda ya da ev dışında tuvalete gitmekte zorlanan, belirli bir yerde dışkılama ile ilgili alışkanlığı olan, çeşitli yaratıkların çıkacağı düşüncesiyle tuvalet ile ilgili korkulan olan çocuklarda ya da genel kaygısı olan ya da inatlaşan çocuklarda) gelişebilir. Fizyolojik olarak ateşli hastalığa bağlı su kaybı, guatr (hipotiroidizm), beslenme alışkanlıklan ya da kullanılan ilaçların yan etkilerine bağlı olarak da kabızlık gelişebilmektedir.
Enkoprezis tanısı için çocuk dört yaşın üzerinde olmalı bu belirti üç ay süre ile en az ayda bir kez olmalıdır. Enkoprezis, görülme biçimine göre iki alt grupta incelenmektedir.
Kabızlık ve taşmaya bağlı kaçırma ile seyreden tip: Fizik muayene ya da öyküde kabızlık olduğuna ilişkin kanıtlar vardır. Kabızlığın tedavisinden sonra kaka kaçırma kaybolur.
Kabızlığın olmadığı tip: Çamaşır kirletme aralıklıdır. Dışkı belirli yerlere bırakılır. Bu genelde inatlaşma, karşı gelme ya da davranış bozukluğu ile ilişkili olabilir.
Çocuklarda Bebeklerde Kaka Yapma
Enkoprezis olan çocuklar sıklıkla utanma duygusu yaşarlar ve sıkıntı veren ortamlardan (örn. kamp ve okuldan) kaçmak isterler. Bozukluk, çocuğun özgüvenini azaltır, arkadaşları tarafından toplumdan dışlanmasına ve bakım veren anne baba tarafından cezalandırılma ve reddedilmesine yol açar, bu da bozukluğun artmasına neden olur. Bu çocukların çoğunda çiş kaçırma da vardır. Kaka kaçırma, erkeklerde, kızlara oranla daha yaygındır.
Genelde bu bozukluk, yeterli tuvalet eğitimi verilmemesi ya da bu eğitime yeterli yanıt alınamaması nedeniyle olabilmektedir. Bu durumda barsak denetimi hiç kazanılamamıştır. ikinci şekilde ise ruhsal bir bozukluğa bağlı olarak, fizyolojik barsak denetimi normal olmasına karşın uygun yerlere dışkılama ile ilgili kurallara karşı bir isteksizlik, direnç ve başarısızlık vardır.
Fizyolojik olarak dışkıyı tutamamanın sonucu olarak ortaya çıkan son durumda ise barsak içeriğinin birikmesine bağlı olarak kaçırma ve uygunsuz yerlere dışkılama görülebilir. Bu, anne baba-çocuk arasındaki tuvalet eğitimi çatışmasından ya da ağrılı dışkılama nedeniyle dışkının tutulmasından kaynaklanabilir. Bozukluğa yol açan nedenler aşağıda özetlenmiştir.
Altına Kaka Yapma
Fizyolojik etkenler: Barsak sonundaki istemli kasların (sfinkter) denetimindeki bozukluklar, sıvı ya da yarı sıvı durumundaki dışkının kaçırılmasına yol açan kabızlık, psikojenik megakolon, tuvalet eğitiminin verilmemesi ya da tamamlanamaması, aşırı hareketlilik nedeniyle tuvalet alışkanlığının gelişmemiş olması ve depresyondur
İlişkisel etkenler: Ebeveynden kaynaklanan özellikler arasında, özellikle anne ya da babanın tuvalet eğitiminde ya aşırı katı ve esnek olmayan tutumu ya da aşırı gevşek ve aldırmaz tutumu örnek olarak verilebilir. Çocuktan kaynaklanan özellikler olarak ise nörolojik, zihinsel ve fiziksel gelişme gerilikleri, tuvalet ve tuvalete gitme ile ilgili mantık dışı fantezi ve korkular ile çocuğun genel olarak inatçı tutumu içinde tuvalet eğitiminde de direnmesi sayılabilir.
Çevresel etkenler: Aile içi bozuk etkileşim, anne-çocuk ilişkilerindeki bozukluklar ve aile dışı diğer çevresel etkenlerdir. Burada çocuğun ya da birincil bakımveren kişinin önemli hastalıkları, çocuğun stres olarak algılayabileceği önemli değişiklikler ile çocuk ve aileyi etkileyen önemli yaşam olayları sayılabilir.
Organik nedenler: Kalın barsak son bölgelerinin darlıkları, düz kas hastalığı, ağrılı dışkılamaya neden olan çatlak ya da yarıklar, ishale neden olan mide barsak enfeksiyonları örnek olarak verilebilir.
Kaka kaçırma tanısı, çocuğun takvim yaşı dört yaşına ulaşmadan (ya da gelişimsel gecikmeleri olan çocuklarda, zekâ yaşı en azından dört olana kadar) konmaz. Yetersiz ve tutarsız tuvalet eğitimi ve okula başlama ya da kardeş doğumu gibi stres etkenleri hazırlayıcı etken olabilir.
Kaka Tutamama
Davranış tedavisi ve anne baba ile çocuk arasında tuvalet eğitimi çerçevesinde ortaya çıkan ikili ilişkiye müdahale etkilidir. Çocukların % 78'i eğitsel, davranışsal ve fizyolojik girişimlere yanıt verirler. Aile ve çocuk etkileşiminden kaynaklanan kaka kaçırmanın tedavisinde ise aileye uygun danışmanlık etkili olmaktadır. Burada daha çok anne ya da baba ile çocuk arasındaki inatlaşma ile giden ilişki üzerinde durul-makta ve başarılı olduğunda ödüllendirilerek tuvalet alışkanlığı sağlanmaya çalışılmaktadır. Ailedeki sorunların ya da gerginliklerin giderilmesi belirtilerde azalmaya neden olmaktadır. Ayrıca çocuğun okulda ortaya çıkabilecek sıkılganlık ya da utanması azaltılmalı, telâşlanmadan sık iç çamaşırı değiştirebilmesi düzenlenmelidir. Çiş kaçırmada olduğu gibi çocuğun takvim tutması önerilmektedir. Böylece çocuğun sorununu üstlenmesi, gelişimin somut izlenmesi ve başarı durumunda ödüllendirilmesi sağlanır.
Eşlik eden aşırı hareketlilik ya da depresyon gibi psikiyatrik bozuklukların ele alınması da bu bozukluğun tedavisine yardımcı olmaktadır.
Kabızlığın eşlik ettiği durumlarda uzman hekimler tarafından önerilen ilaçlar ile liften zengin diyet yararlı olmaktadır. Tüm ilaç uygulamalarının diğer destekleyici ve psikolojik yaklaşımlarla birlikte uygulanması gerekmektedir.
Gece İşemeleri ve Gece Altına Kaçırma
Gece işemeleri, birçok bedensel ve psikolojik-gelişimsel duruma bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. İdrar yolları enfeksiyonu, beyin elektriksel düzensizliği ya da bozukluğu, diğer nörolojik durumlar gibi bedensel nedenlerin mutlaka göz önüne alınması ve araştırılması gerekir. Bedensel bozukluğun belirlenemediği durumlar genellikle gece işemek;
Derin uyku nedeniyle çocukların idrar kesesinin taşmasına ilişkin uyanma sinyallerini alamaması ile (uyku yaklaşık 12-16 yaşları arasında yetişkin uykusunun özelliklerini kazanmaktadır) ya da
İdrar kesesinin kapasitesinin yaşıtlarına göre daha yavaş artması (bu kapasite de yaklaşık 12-16 yaşlan arasında yetişkindeki düzeye ulaşmaktadır) ya da Yaşanan sıkıntılı yaşam olaylarına (kardeş doğumu, anne baba tartışması, boşanma, okul-öğretmen değişikliği gibi) bağlı olarak ortaya çıkan uyum zorluğu sonucunda görülebilmektedir.
Bazen de böbrekten su atılmasını azaltan hormonun (bu hormon daha çok gece salgılanarak, gündüz yapılandan daha az idrar oluşmasını sağlamakta, bu nedenle de gece sık sık idrara çıkmak gerekmemektedir) yeterince salgılanmaması gece idrar kaçırmalarına neden olmaktadır.
Çocuğunuzda bu soruna ilişkin bedensel nedenlere ilişkin bir ipucu yoksa;
Bu sorun çocuğunuzun tüm alanlarda beceriksiz olmasını gerektirmez (yani bu sorunun zekâ düzeyi ile bağıntısı yoktur). Ayrıca bu anne baba tutumlannın bir sonucu oluşmayıp yukarıda da belirtildiği gibi gelişimdeki bazı beceriksizliklere bağlıdır. Gelişimsel olan bu sorun hiçbir tedavi girişimi uygulanmasa da 14-16 yaşlarında % 99 oranında düzelecektir.
Çocuklarda Gece İşemesi ve Tedavisi
Yukarıda sayılan nedenler göz önüne alınarak gece işemelerinin çözümü için;
Kapasitesi küçük olan idrar kesesinin yatağa gitmeden önce boşaltılması
Derin uykunun çocuğun uyandırılarak bozulması (uykunun ilk 1/3'ünde, yani yattıktan yaklaşık 2-3 saat sonra uyandırılması)
Başlangıçta belirli bir çiş denetimini sağladığı halde, yaşadığı zorluklar nedeniyle yeniden idrar kaçırmaya başlayan çocuklarda bu çevresel zorlukların ele alınması ya da çocuğun desteklenmesi
Bu öneriler yeterli olmuyorsa uyku derinliğini azaltan, idrar kesesinin kapasitesini artıran, çocuğun sıkıntı/kaygılarını azaltan ya da gece idrar oluşumunu düzenleyen hormondaki yetersizliği düzenleyecek ilaç tedavileri başlanabilir.
Bedensel nedenlerle ilgili bir şüphe olduğunda çocuğun yaşına göre bir pediatri ya da üroloji uzmanına, bunların belirlenemediği ve bir ilaç tedavisinin başlanmasının gerektiği durumlarda ise bir çocuk psikiyatrisi uzmanına başvurulması gerekmektedir. İlaç tedavilerinin mutlaka bir uzman danışmanlığında uygulanması gerekir.
Çocuk İhmali ve İstismarı
Fiziksel şiddet, bebek, çocuk ve ergene uygulanan ihmal ve istismarın bir bölümü olarak değerlendirilmekte ve bu genel başlık altında ele alınmaktadır. Çocukların giyim, beslenme ve temizliği ile yetersiz ilgilenilmesi, sağlık ve güvenliğinin gözetilmemesi, fiziksel kötü davranılması ya da yetişkin bir kişinin cinsel arzu ve gereksinimleri için çocuğu cinsel bir nesne olarak kullanması ihmal ya da istismar olarak tanımlanmaktadır.
Çocuklara yönelik fiziksel, cinsel, duygusal ya da eğitimsel ihmal ya istismar olabilmektedir. Konu ile ilgili araştırmalarda her bin çocuktan 19 ile 36'sının fiziksel ihmal ya da istismarla karşı karşıya olduğu bildirilmektedir. Amerika Birleşik Devletlerinde bu oranın binde 22.6 olduğu, yılda 1.5 milyon çocuğa kötü davranıldığı ileri sürülmektedir. Cinsel, fiziksel ya da duygusal ihmal ve istismar sıklıkla birlikte görülmekte ve yinelemektedir.
Çocuğa Cinsel ve Fiziksel İstismar
Bir çocuğa şiddet uygulanması ya da bir çocuğun şiddete tanık olması fiziksel istismar içinde değerlendirilebilir. Fiziksel ihmal ise anne babanın çocuklarının sağlığı için gerekli olan tıbbi yardımı reddetmeleri, tıbbi bakımı geciktirmeleri, çocuğun nerede yediği, içtiği ya da barındığını gözetmemeleri, evden kovma, çocuğun evde ve ev dışında başına gelebilecek tehlikelere ilgisiz kalma, aynı şekilde çocuğun beslenmesi, kendine bakımı, giyimi, refahı ve güvenliği konusunda ilgisiz, kayıtsız kalmalarıdır.
Benzeri bir ihmal çocuğun eğitimi konusunda da olabilmektedir. Çocuğu okula kaydetmemek, çocuğun sık sık okuldan kaçmalarına ilgisiz kalmak, nedenleri konusunda okul idaresi ile işbirliği yapmamak, çocuğun eğitimi konusunda gerekli olan ya da önerilen özel eğitim gereksinimini karşılamamak bu grupta sayılabilir. Anlaşılabilir bir gerekçe olmadan çocuğun eğitimini engelleyen özel bir öğrenme güçlüğü ya da belirgin bir dikkat eksikliğini ele almamak da bu grup ebeveynlerin eğitim konusundaki ihmalleri arasındadır.
Bebek, çocuk ya da ergeni bağlama ya da kapatma, reddetme, yalnız bırakma, korkutma, tehdit etme ve sanki o ortamda çocuk yokmuş gibi davranma ise duygusal ihmal ya da istismar olarak değerlendirilmektedir. Burada çocuğun elleri ve ayaklan bağlanarak veya sandalye ve yatak gibi bir yere bağlanarak veya kapalı bir alana hapsedilerek hareketlerinin sınırlandırılması yoluyla cezalandırması söz konusu olabilmektedir. Ya da yetişkinler tarafından çocuğa sözel veya duygusal saldırı vardır. Bu tutumlar ise çocuğu küçümseyen, günah keçisi haline sokan, düşmanca ve reddedici davranışlar şeklinde olabildiği gibi cinsel istismar, dayak ya da yalnız bırakma ile ilgili tehdit etmedir.
Sonuçta, duygusal istismar, reddetme, yalıtma, korkutma, ihmal etme ve gelişimi bozma gib; tutumlarla diğer ihmal ve istismar durumlarında olduğu gibi bir yetişkinin çocuğa zarar verici davranışlar sergilemesidir.
Çocukların İstismarı
Fiziksel istismar ve ihmale yol açan bazı anne-baba özellikleri belirlenmeye çalışılmıştır. Aynı şekilde çocuğa ilişkin ihmal edilme ya da istismara uğrama açısından risk oluşturan özellikler de araştırılmıştır.
Anne-babanın bir ruhsal hastalığı ya da zekâ geriliğinin olması, alkol ya da bağımlılık yapan bir madde kullanması, kanunlarla sık sık başlarının derde girmesi ya da suç işleme nedeni ile ceza almaları ya da genç yaşta anne baba olmanın çocuğunu ihmal etme ya da istismar olasılığını arttırdığı, çocuğun düşük doğum ağırlıklı olması, huysuzluğu, emekleme ya da ergenlik gibi özel gelişim dönemlerinde olmasının en sık görülen çocuğa ilişkin nedenler olduğu bildirilmektedir. Ailenin sosyal desteğinin olmaması, fakirlik, tek ebeveyn, etnik azınlıktan olma, dört ya da daha fazla çocuklu aileler, stresli yaşam olaylan ve ailenin şiddete maruz kalması da ihmal ya da istismara yol açan sosyal nedenler olarak bildirilmiştir.
Doğumdan başlayarak yenidoğanın, bebeğin, çocuk ve ergenin çeşitli derecede bakıma, korunmaya ve yönlendirilmeye gereksinimi vardır. Bu temel gereksinimler onların büyüme, gelişme ve ruh sağlığı açısından önemlidir. Çocuğun yetiştirilmesinde ihmal ve istismarın işe karışması bedensel ve ruhsal gelişmeyi birçok alanda etkilemektedir. Beslenmesi, tedavisi ve korunması ile ilgili istismar çocuğun bedensel gelişimini engelleyecek, hatta yaşam süresini kısıtlayacaktır. Ruhsal gelişimde ise kendine güveninin olmaması, yaşıt ilişkilerinde, toplumsal ilişki ve etkileşimde beceriksizlik, sağlıklı bir kimlik duygusu ile birlikte bir yeterli bir kişiliğin gelişimini engelleyecektir. Çocuklar, insan ilişkilerini, gelişimleri sırasında birlikte oldukları ve uzun süre birlikte yaşadıkları erişkinlerden öğrenmektedirler. Bu nedenle kendilerine uygulanan bu tutumları olması gereken tutumlar olarak öğrenmekte, ergenlik ve yetişkinlik döneminde bu kez kendileri bu tutumları sergilemektedirler.
Çocuk İstismarları
Suistimal edilen çocuklarda, başlangıçta ya da ihmal ve istismar ile kıpır kıpırlık, aşırı hareketlilik, sırasını bekleyememe, yetişkinlerin konuşmasını bölme, ani-içinden geldiği gibi davranma (atak) ve depresyon belirtileri olabilmekte, davranım bozukluğu, öğrenme güçlükleri ve sıklıkla alkol ya da bağımlılık yapan maddeleri kullanma başlayabilmektedir. Bu çocuklar ergenlik döneminde daha fazla şiddet davranışı göstermekte, daha fazla intihar girişiminde bulunmakta ve bu kez kendileri başkalarına fiziksel istismarda bulunmaktadırlar.
İhmal ve istismar nedeni ile çocuk ve ergen psikiyatrisine başvurular genellikle kreşten, öğretmen ya da okul yönetiminden, çocuğun muayene ve tedavisi nedeniyle götürüldüğü diğer branştan hekimlerinden, ihmal ve istismarı uygulamayan, sürekli buna tanık olan diğer eş ya da yakın akrabalar tarafından yapılmaktadır.
Pediatri polikliniklerinde sağlam çocuk izlemleri, başka bir yakınma nedeni ile değerlendirme ya da acil polikliniği hizmetleri sırasında bazen çocuğun fizik durumu ile açıklanamayan bulgular göze çarpmaktadır. Çoğunluğu muayeneye getiren kişinin saklamaya çalıştığı ya da birçok neden sıralayarak hekimi yanıltabildiği bu yara ve çizikler, ancak dikkatli ve tam bir muayene ile saptanabilmektedir. Fiziksel ihmal ya da istismarın, muayeneye getiren ve genellikle çocuğa bakımı sağlayan kisinin yardımı olmadan belirlenmesi ya da sorunun çözülmesi oldukça güç olmaktadır. Muayene ve tetkiklerin sonucunda ihmal ya da istismar olasılığının düşünülmeye başlanması ile çocuğun yakını huzursuzlaş-makta ve poliklinikten en kısa sürede uzaklaşmaya çalışmaktadır.
Böyle bir başvuruda çocuğun, tam bir bedensel ve ruhsal muayenesi ile birlikte ihmal ve istismarın niteliği, derecesi ve süresi gibi çocuğa özel tutumlar belirlenmeye çalışılmaktadır. Anne, baba, öğretmenler, yakın akraba ve komşulardan bu bilgilerin tamamlanmasına çalışılmaktadır.
Tedavide, aile bireylerinin ruh sağlığı ve ailenin işlevselliğindeki bozukluk ele alınmakta, streslerin belirlenmeye çalışılmaktadır. Böyle bir gereksinim varsa aileye sosyal destek sağlanması ile ilgili girişimler önerilmektedir. Kötü davranmanın olduğu çocuklar ve aileleri ruhsal bozukluklar, saldırgan davranışlar ve madde kullanım bozukluğu yönünden risk altındadırlar. Bu nedenle psikiyatrik değerlendirme ve izlem çok önemlidir. (Çocuk İstismarı Pdf)
İhmal ve istismarın önlenmesi için belirtilen bu tedavi uygulamaları çok masraflı ve yetersiz kalmaktadır. En etkili çözüm toplumun bu konuda eğitilmesi, koruma ve önleme programları ile sorunun ortaya çıkmadan engellenmesidir.
Konuyla ilgili sıklık, nedenler, etkileri ve çocukta ortaya çıkan bozukluklara ilişkin araştırmalar ve toplumun ilgisi giderek artmaktadır. Ülkemizde ihmal ve istismarın sanıldığından çok daha yaygın olduğunu düşünüyorum. Bunu destekleyen araştırma sonuçlan nedeniyle ülkemizde ihmal ve istismarın yaygınlığı giderek belirginleşmeye başlamıştır. Ancak bu konuya ilişkin sınırlı araştırma yapılabilmiştir. Bunun dışında bebek, çocuk ve ergenlerin ihmal ve istismarının önlenmesine yönelik eğitim ve risk gruplarının korunmasını içeren programlar yürütülmektedir.
Sünnet ve Çocuk Ruh Sağlığı
Çocukların sünnet olmalarına ilişkin çeşitli yorumlar yapılmaktadır. Çocuğun acıyı hissetmemesi için çok erken yaşlarda, hatta doğumdan sonraki dönemde sünnet olmaları yanında daha bilinçli oldukları çocukluk döneminde olmalarına ilişkin öneriler de vardır. Anne babalar için bazen kaygı verici öneriler de sunulabilmektedir. Çocuğun "erkek kimliğini" kazanması için sünnetin bilinçli olduğu dönemde yapılması gibi öneriler yanında, ruhsal cinsel gelişim dönemlerinden cinsellik dönemde yapılacak (3-5 yaşlar arasında) sünnetin iğdiş edilme kaygılarına yol açarak çocuğun gelişecek cinselliği açısından olumsuz etkilerinin olacağı da iletilebilmektedir.
Özellikle okulların tatil olması nedeniyle sünnet için yaz ayları seçilmekte, yeni bir sünnet dönemine yaklaşıldığı günlerde anne babalar çocuklarının ruhsal açıdan etkilenmemesi ya da en hafif derecede etkilenmesi için çocuk psikiyatrisi uzmanlarından danışmanlık istemektedirler.
Biyolojik özelliklerimizi temel aldığımızda erkek ya da dişi olarak belirlenen bir cinsiyetimiz vardır. Cinsellik ise bu biyolojik yapı üzerine eklenen sosyolojik, psikolojik ve felsefi boyutları da içeren daha geniş tanımlamadır. Doğum öncesinden ölüme kadar duyguları, düşünceleri, inançları, davranışları ve yaşantıları içeren gelişimsel bir süreçtir. Belirli bir yaşam döneminde beklenen cinsel duygular, inançlar ve davranışlar o yaşa uygun cinsel gelişimi belirler.
Çocuklarda Sünnet
Cinsel gelişim ile ilgili bilgilerimiz ruhsal-cinsel gelişim kuramı ile ilgili temel bilgilere dayanmaktadır. Ruhsal-cinsel gelişim kuramı günümüzde de sarsılmaz yerini korumaktadır. Başlangıçtaki eleştiriler bu kuramda aktarılan çocuk cinselliğinin yetişkin cinselliği ile karıştırılmasından kaynaklanmıştır. Aslında çocuklarının cinsellikleri ile ilgili danışmanlık isteyen anne babaların da çocuk ve yetişkin cinselliğini karıştırdıklarını görmekteyiz.
Bu kurama göre cinsel enerji değişik gelişim dönemlerinde değişik beden bölgelerine yönelmektedir. İlk bir yılda ağız, gereksinimler, doyumlar ve dış çevre ile ilişkilerde kullanılan organdır. Bebekler tanımak için her şeyi ağızlarına götürmekte, dünyayı ağızları ile tanımakta ve bundan hoşlanmaktadırlar. Bebekler annelerini emmedikleri dönemlerde parmaklarını emmektedirler. Birinci yaştan sonra ağız bölgesinin verdiği haz, yerini çocuğun çişi ya da kakasını kontrol edebilme yeteneğine bırakmaya başlar. Çocuk bu denetimin kendi elinde olmasından çok hoşlanmaktadır. İkinci yılda çocuklar cinsiyetler arasındaki farklılıklara dikkat etmeye başlamakta, cinsellik ile yoğun bir şekilde ilgilenmektedir. Bu dönemin sonunda 4-5 yaşlarına doğru cinsel ilgi yerini yaşıt ilişkileri ya da ders başarısına bırakacak, çocuğun cinsellik ve cinsel farklılıklara ilişkin ilgisi ergenlik dönemine kadar yoğunluğunu kaybedecektir. Ruhsal cinsel dönemin sonunda cinsel kimlik ile ilgili özdeşimler tamamlanmakta, ayrıca üstbenlik olarak isimlendirilen yasaklar, ayıplar, anne baba ve toplumsal kurallara ilişkin benliğin denetimle ilgili bölümü de gelişmeye başlamaktadır. Bu dönem sırasında cinselliğe ilişkin Freud iki kavram tanımlamıştır, iğdiştik korkusu olarak belirtilen kavram da bu gelişim dönemi içinde yaşanmaktadır. Çocuk, kendi bedeni ile karşı cinsiyetin farklılıklarını araştırırken yoğun bir şekilde bedeni ile ilgilenmektedir. Bu dönemde bedenine (özellikle cinsel organına) zarar geleceği ile ilgili kaygılar yoğundur. Çeşitli hastalıklara bağlı bedene yönelik girişimler (enjeksiyon şeklindeki ilaç uygulamaları, cerrahi girişimler ya da sünnet gibi) çocukta böylesi bir kaygının yoğunlaşmasına neden olabilecektir. (Sünnet Yaş)
Toplumumuzda erkek çocukların en az yarısı 3-7 yaşları arasında, % 25-30'u 8-11 ve geri kalan kısmı da 3 yaş altında ya da 11 yaş sonrasında sünnet olmaktadır. Bu verilere göre çocukların büyük çoğunluğu sünneti iğdişlik korkularının yoğunlaştığı cinsel dönemde olmaktadır, korkularının zaten yoğun olduğu bu dönemde çocuğun sünnet olması ya da er ya da geç sünnet olacağını bilmesi, kız ve erkek bütün çocukların dikkatini cinsel organlarına daha fazla yoğunlaştırmalarına neden olmaktadır. Çocuk, cinsel organına bir şey yapılacak, cinsel organının bir parçası kesilecek korkusunu yaşamaktadır. Ancak sünnet sırasında cerrahi girişim yanında sünnet töreni de yapılmaktadır. Gelenekselleşmiş bu toplumsal törenler, şenlikler, ödüller, armağanlar bu korkuyu azaltmaktadır. Toplumsal beklentiler, inançlar ve erkek kimliğinin gelişmesi için sünnetin zorunluluğu olduğu duygusu nedeniyle sünnet, çocuk için hem korkulan, hem de istenen bir işlem niteliği kazanmaktadır.
Sünnet ile alınan derinin darlıklarında (fimozis) sık sık idrar yolu enfeksiyonları oluşmakta, bu enfeksiyonların yinelememesi için sünnet tedavi edici bir işlem olarak uygulanmaktadır. Böylesi zorunlulukların olduğu ya da çocuğun arkadaş çevresini izleyerek kendini sünnet için hazır hissettiği ve sünnet olmayı istediği durumlar dışında, özellikle kaygısı yoğun olan, sünnet olmaya ilişkin korkusunu aşırı tepki şeklinde gösteren çocuklarda, 2-5 yaşlan arasında, diğer bedene yönelik uygulamalar gibi sünnetin de yapılmaması uygun olacaktır.
Çocuklarda yoğun bir baskının, iğdişlik korkusunun ve girişim eksikliği duygusunun gelişmesine yol açabileceğinden sünnet için en uygun zamanın ruhsal-cinsel gelişim dönemlerinden cinsel (fallik) dönemin dışındaki yaşlarda, yani 7-10 yaşları arasında ya da bu dönemden daha küçük yaşların uygun olduğu görülecektir.
Ancak zorunluluk durumlarında çocuğa bulunduğu gelişim dönemine uygun bir şekilde açıklamaların yapılması, yakınlarının çocuğu yalnız bırakmaması, çocuğun hediyeler ile ödüllendirilmesi bu kaygıları azaltacaktır.
Yazılı ve Görsel Basının Ruh Sağlığına Sağlığına Etkileri
Televizyon ve Çocuk, Televizyonun Olumsuz Etkileri
Kitle iletişiminin akıl almaz boyutlara ulaştığı ve olağanüstü teknolojilerin kullanıldığı medya dünyasında kitle iletişim araçlarına karşı en zayıf ve korumasız kalanlar, hiç kuşkusuz çocuklar olmaktadır. Onların bu savunmasızlığı ve masumiyeti medya tarafından çok yoğun bir şekilde ticari kaygıların malzemesi yapılabilmektedir. Bilim ve teknolojideki gelişmelerden yararlanmak, bunlarla çocuklarımızı erken dönemde karşılaştırmamız kaçınılmazsa, olumsuz etkilerinden korumanın yöntemlerini de öğrenmeliyiz.
Çocuklar, küçük yaşta, neyin doğru, neyin yanlış olduğunu ayırt edecek gelişim aşamasına gelmeden, televizyon başta olmak üzere medya araçlarının baskınına maruz kalmaktadır.
Bu durum çocuğun zihinsel ve duygusal gelişimini olumsuz yönde etkilemektedir. Daha sağlıklı bir gelişme için anne babalara, medyaya, programcılara ve devletin ilgili kurumlarına görevler düşmektedir.
Televizyondaki haber, reklâm, klip gibi, çocukların ya şiddete maruz kalarak ya da geleceğin tüketici bireyleri olarak yetiştirilme amacıyla bir araç olarak kullanılması, ihmal ya da istismar edilmesine tanık oluyoruz.
Bu programlar içinde bu öğeleri içermedikleri ve çocukların yoğun bir ilgisini çekmeleri nedeniyle en masum görünenler çizgi filmlerdir. Anne babalar, çocuklarının televizyon karşısındaki bu yoğun ilgi döneminde kendilerine zaman ayırabilmekte ve onları gönül rahatlığı ile bu eğlenceleri ile başbaşa bırakmaktadır.
Alie Çocuk ve Televizyon
Altı yaşından önce çocuklar zihinsel gelişim açısından işlem öncesi dönemdedirler. Bu dönem 2-7 yaşlar arasındaki dönemi kapsar. Bu dönemde çocuk konuşmaya başlamış, iletişimde giderek daha becerikli olmaya başlamıştır. Bu dönemde çocuk sebep-sonuç ilişkisini mantığa dayandırmadan, görünür koşullara göre kurar, anlık düşünce işleyişi vardır. Kavrama basit ve sınırlıdır. Nesneleri adlandırır, fakat sınıflayamaz, olayları mantık yoluyla birleştiremez. Örneğin, elindeki bardak düşüp kırıldığında kendi sorumluluğunu göremez. Nesneyi işlevi, açısından değerlendirir, yani bisiklet "binmek için", çukur "kazılmak için" dir. Bu dönemdeki çocuklar değer yargılarını, ahlâk kurallarını "kavrayamaz. "Birçok tabağı kaza ile düşürüp kıran mı, yoksa bir tabağı kasıtlı kıran mı daha suçludur?" diye sorulduğunda "birçok ta-bağı kıran kişi suçludur" yanıtı alınır.
Bu dönemdeki çocuklar yakınları tarafından bencil olarak tanımlanırlar. Nedeni ise görüş ve değerlendiriş açılarının çok sınırlı olmasıdır.
Başkasının açısından göremezler ve davranışlarını başkaları için değiştiremezler. Bu dönemin diğer önemli özelliklerinden biri fenomenolo-jik nedenselliğin (örneğin, kötü düşünceler kazaya neden olur) ve ani-mistik düşüncenin (örneğin, hareket eden her şey canlıdır) varlığıdır.
Televizyonun Çocuklar Üzerindeki Etkileri
7-11 yaşlar arası işlem dönemi başlar, soyut kavramlan anlama ve değerlendirme ancak daha sonraki yaşlarda gelişecektir. Çocuk artık nicel olan, gerçek olan ve algılayabildiği şeylerle düşünür ve eyleme geçer. Benmerkezci düşüncenin yerini artık işlevsel düşünce almıştır. Yani çocuk, kendi dışındaki şeylere de gittikçe genişleyen bir açı ile bakmaya başlar ve bir başkasının gcrüş açısından görmeye başlar. Kısıtlı da olsa mantıklı düşünce başlar. Belirli özelliklerine göre artık gruplandırma yapabilir. İki özellik arasında nedensellik bağı kurar ve sonuca varır. Bu dönemdeki çocuklar artık kuralların nedenini kavrayabilirler ve uyarlar. Değer yargılarını anlar ve kendi değer yargılarını geliştirmeye başlarlar. 11 yaş ile ergenliğin sonuna kadar olan dönemde ise genç, soyut düşünme, nedenselliği görme ve kavramları tanımlayabilirle yeteneklerine kavuşur ve geliştirir. Düşünce soyut, sistemli, mantıklı ve sembolik bir anlamda belirgin gelişmeler gösterir. Bu dönemdeki genç bir olayı açıklarken olasılıkları ve Olası ilişkileri eldeki verilere göre kurabilir. Dil kullanımı çok gelişmiş olup mantık kurallarını içerir ve dilbilgisi düzgünleşmiştir. Soyut düşüncenin gelişmesinin diğer kanıtları gencin bu dönemde felsefe, din, politika ve etikle ilgilenmesidir.
İşlem öncesi dönemde çocuklar olağandışı, şaşırtıcı her şeye gülerler. Değişik görünüm, değişik kılıklar gibi alışılmadık herşey onlarda şaşkınlık ve gülme doğurur. En çok tat aldıkları şeyler bu nedenle soytarılar, kuklalar, sirk hayvanları, çizgi filmler, düşen insanlar ve sakarlıklardır.
Çizgi filmlerde bu özellikler yoğun bir şekilde kullanıldığı için doğal olarak okul öncesi çocuklann yoğun bir ilgisini çekmektedir.
Genel olarak çocuk programlarının, belirli özellikleri taşıması beklenmektedir. Farklı programların farklı yaş ve gereksinimdeki çocuklar için hazırlanması, çocuk izleyiciye karşı sorumluluk ve saygı, çocuğun kendi başına bir değer olarak ele alınması ve çeşitli ekonomik ve siyasi baskıdan uzak tutulması, bu programlarda yeni bakış açıları ve yaklaşımlara açık olunması özellikleri bunların arasında sayılmaktadır.