Antidepresan
İlaçların Etkileri
Depresyonun ilaçla tedavisinin yaygın uygulanması
ile birlikte klinik uygulamalarda başlangıçta ilaçların etkinlik düzeyine önem
verilirken, zamanla antidepresan etkinin ortaya çıktığı süre de önem
kazanmıştır. Farklı antidepresan ilaçların geliştirilmesi sonrasında yapılan
karşılaştırmalarda üstünlüğü belirleyici özellik olarak etkilerin belirme hızı
ön plana çıkmıştır. Yapılan çok sayıda birbiriyle çelişen sonuçlar elde edilmiş
olsa da, günümüzde kullanılan antidepresan ilaç gruplarının yan etki profili
dışında, birbirlerine etki ve etki başlangıç hızı açısından belirgin bir
üstünlükleri olmadığı kabul edilmektedir (Bozkurt ve Karlıdere, 2007;
Gartlehner ve ark., 2011). İlaç gruplarından bağımsız olarak, etki başlangıcı
açısından hastalar arasında farklılıklar olduğu gözlenmiş, bu farklılığın ilaç
etkililiği ve sonlanımla ilgisi araştırma konusu haline gelmiştir.
Depresyon
ve Tedaviye Yonelik Tutum
Depresyon
Tedavisinin Başarısını Etkileyen Etmenler
Bipolar spektrum özellikleri
Depresyonun
İlaç Tedavisi ve Tedaviye Yanıt
Depresyon
Tedavisi ve Yaklasim
1990 ve öncesinde yapılan klinik çalışmalar gözden
geçirildiğinde depresyonda tedavi sonlanımına ilişkin yaygın kullanılan ve
kabul gören bir terminolojinin oluşmadığı görülmektedir (Keller, 2003). Frank
ve ark. (1991) mevcut kavramları gözden geçirmiş ve klinik çalışmalarda
kullanılmak üzere yeniden tanımlanmıştır. Tanımların daha işlevsel hale
getirilmesi, araştırmacıların kullanacağı ortak bir dil oluşturulması, çalışma
sonuçlarının tutarlı ve karşılaştırılabilir olması amaçlanmıştır. Rush ve ark.
(2006) benzer şekilde bir gözden geçirme yayınlamış ve tanımlamaları üzerinde
küçük değişiklikler yaparak güncellemiştir. Günümüzde tanımlamalarda halen tam
bir uzlaşma sağlanamasa da genel olarak yanıt, düzelme, iyileşme, depreşme ve
yineleme kavramları üzerinde durulacaktır.
Majör Depresif Bozukluk
Majör depresyon, toplumun tüm kesimlerinde sıkça
gözlenen, kronik seyir gösteren, yinelemelerle gidebilen, yetiyitimine yol açan
önemli bir halk sağlığı sorunudur. Depresyon epidemiyolojisine ilişkin yapılan
çalışmalar, farklı toplumlarda farklı oranlarda sonuçlanmakla beraber geniş
kapsamlı bir çalışma olan Amerikan Ulusal Ruh Sağlığı Enstitüsü’nün
Epidemiyolojik Alan Araştırması (ECA, The Epidemiologic Catchment Area
Study) sonuçlarına göre majör depresif bozukluğun yaşam boyu yaygınlığının
%3 ile 5.9 arasında, yıllık yaygınlığının %1.7 ile 3.4 arasında değiştiği
belirtilmektedir (Weissman ve ark., 1991). Daha yakın dönemde Amerikan Tıp
Derneği tarafından yapılan diğer bir epidemiyolojik çalışma olan Ulusal Eş Tanı
Çalışması (NCS-R, National Comorbidity Survey Replication) sonuçlarına
göre majör depresif bozuklukla ilgili yaşam boyu hastalanma riskinin %16.2 ve
yıllık yaygınlığının %6.6 olduğunu göstermektedir (Kessler ve ark., 2003).
Ülkemizde depresyon epidemiyolojisine yönelik yapılan çalışmalar gözden
geçirildiğinde standart ölçeklerin kullanıldığı ilk çalışma olarak Güleç
(1981)’in yaptığı çalışma dikkati çekmektedir. Bu araştırmada depresyon
yaygınlığı %9.2, yaşam boyu yaygınlığı ise %23.6 bulunmuştur. Kılıç (1998)’ın
yaptığı ‘Türkiye Ruh Sağlığı Profili’ araştırmasında depresyon ve anksiyete
bozukluklarının en yaygın görülen ruhsal bozukluk olduğu ve depresif nöbet
sıklığının %4, distimi sıklığının %1.6 olduğu saptanmıştır. Aynı çalışmada
majör depresyon yaygınlığı kadınlarda %5.4, erkeklerde %2.3 olarak bulunmuştur
(Kılıç., 1998). Yakın dönemde yapılan uluslararası epidemiyoloji
çalışmalarında, bir yıllık yaygınlığı yüksek gelir düzeyine sahip ülkelerde
%5.5, düşük gelir düzeyine sahip ülkelerde ise %5.9 bulunmuştur (Bromet ve
ark., 2011). Farklı çalışmalarda farklı yaygınlık oranları elde edilse de
depresyonun en yaygın görülen ruhsal bozukluk olduğu çoğu çalışmanın ortak
sonucudur (Kaya ve Kaya, 2007).
Çocuklarda Kaygı Bozukluğu ve Tedavisi
Araştırmalar çocukluk çağı kaygı bozuklukları’nın
tedavisinde hem Bilişsel Davranışçı Terapilerin (BDT) hem seçici serotonin-geri
alım inhibitörlerinin (SSRI) etkili olduğunu göstermektedir (Kendall ve ark.
1997; Beidal ve ark. 2007). Bazı güncel araştırmalar BDT ve SSRI tedavilerinin
çocukluk dönemindeki kaygı bozukluklarının tedavisinde benzer etkinliğe sahip
olduğunu göstermekteyken, bir çalışma bazı alanlarda BDT’nin farmakoterapiye
üstün olduğunu ileri sürmektedir (Beidal ve ark. 2007). Kombinasyon
tedavilerinin her iki tedavinin de tek başına kullanılmasından daha etkili
olacağı düşünülmektedir. Randomize kontrollü bir çalışmada, tedaviye cevap
vermiş olarak değerlendirilen çocukların %81’inin hem BDT hem sertralin aldığı,
%60’ının sadece BDT, %55’inin sadece sertralin, %23’ün ise plasebo haplar
aldığı saptanmıştır (Walkup ve ark. 2008).
Bebek Mamaları ve Bebek Mamalarının Üretim Prosesi
Çeşitli
Gıda Maddelerinde Enterobacter Sakazakii
Bebek
Mamalarında ve Pastörize Sütlerde Sakazakii
Enterobacter
Sakazakii Nedir ve Fizyolojik Özellikleri