Sestod Nedir, Sestodlar ve
Genel Özellikleri
Sestodlar vücutları yassı,
halkalara ayrılmış, uzun ve şerit şeklindeki helmintlerdir. Boyları 3-5mm
olabildikleri gibi, 8–10 m uzun olanları da mevcuttur. Vücutları şekil ve
fonksiyon bakımından 3 farklı kısım içerir:
1. Baş (skoleks)
2. Boyun
3. Halkalar (segment, proglottis)
Baş, üzerindeki vantuz veya
çengelleri ile parazitin barsak duvarına tutunmasını sağlar. Boyun bölgesi ince
ve segmentsizdir. Halkalar boyundan tomurcuklanma ile meydana gelirler.
Halkaların boyna yakin olanları en genç olanlarıdır. Boyundan uzaklaştıkça
genital organlar oluşur ve olgun halkalar meydana gelir. Daha da ileride gebe
halkalar yer alır. Sestodlar hermafrodittir
Şeritler olarak da bilinen
bu gruptaki parazitlerden Taenia saginata, Hymenolepis nana, Hymenolepis
diminuta ve Türkiye’de insanlarda rastlanılmayan Taenia solium ve Diphyllobothrium
latum olmak üzere 5 tür insanlardaki enfeksiyonların önemli bir bölümünü
oluşturur
Taenia saginata Morfoloji
Çiğ et tüketiminin yaygın
olduğu yerlerde sık görülen Taenia saginata zorunlu insan parazitidir,
erişkinleri başka bir canlıda görülmez. Kesin konağı insan, ara konağı başta
sığır olmak üzere otçul hayvanlardır. 1000–2000 arasında halka içerebilen
parazit, 10metre uzunluğuna ulaşabilir. Rostellar çıkıntısı ve çengelleri
olmadığından silahsız tenya olarak da bilinir. Armut şeklinde ve toplu iğne
başı büyüklüğünde olan skoleks vardır. Skoleksinde eliptik şeklinde 4 çekmen
bulunur. Enfekte bir insanda parazitin olgunlaşmış son gebe halkası
strobiliadan koparak ayrılır ve kendi aktif hareketi ile veya dışkılama
sırasında anüsten çıkar. Aktif hareketle anüsten çıktığı için, halk arasında
“abdest bozan” olarak ta bilinir. Halkalarında yumurtlama deliği yoktur.
Toprağa ulaşan halka parçalanarak yumurtalar etrafa saçılır.
Tomurcuklanma ile boyundan oluşan halkaların sayısı 1200–2000 arasında değişir
(48). Halkalar içlerindeki genital organların olgunluk derecelerine göre üçe
ayrılır
1) Genç Halkalar: Genital organ henüs gelişmemiştir. Boyuna en yakın organdır. Eni
boyundan uzun olan halkalardır.
2) Olgun Halkalar: Genç halkalardan sonra gelirler. Genital organlar
olgunlaşmamıştır. Boyları ve enleri hemen hemen birbirine eşittir.
3) Gebe Halkalar: Boyları 16–20 mm eni 4–7 mm’dir. Bu halkalardaki döl yatağı
ortadan boyuna ve yana dallar veren bir boru şeklindedir. İçleri yumurtalarla
doludur fakat yumurtlama deliği olmadığından yumurtalar halkanın parçalanması
ile serbest hale geçerler.
Taenia saginata yumurtaları yaklaşık 35 mikron çapında, yuvarlak veya ovaldir.
Kabuğu düz, kalın, enine çizgili görünümde ve sarı-kahverengidir. İçinde 6
çengelli onkosfer bulunur. Bazen kabuk etrafında vitellus zarı
bulunur. Taenia yumurtasının kabuğu verem basili gibi asit ve alkole
dirençlidir. Yapılan hesaplamalara göre bir gebe halkadaki yumurta sayısı 120
bine yakındır ve bir şeridin senelik yumurta sayısı 600 milyona ulaşır (85, 88,
113). Taenia saginata yumurtalarının canlı kalış süresi sıvı dışkıda 71
gün, şehir kanalizasyonlarında 16 gün, pastırmalarda 14 gün ve sucuklarda 3–7
gündür
Nematod Nedir, Nematodlar
ve Genel Özellikleri
Nematodlar (yuvarlak
solucanlar) uzun, silindirik ve segmentsiz ip şeklinde parazitlerdir. Boyları
bir kaç mm’den bir metreye kadar değişebilir. Medikal açıdan önemli nematodlar
genellikle biseksüeldir ve erkekleri dişilerden daha kısadır. Strongyloides cinsinde
farklı olarak döllenmemiş yumurtadan gelişim oluşabilir
Vücutlarının ön kısmında
bir ağız mevcuttur. Bunu takip eden özafagus ve arkadan anüsle dışarı açılan
bağırsak gelmektedir.
Nematodlara bağlı
enfeksiyonlar genelde asemptomatik geçirilir. Ancak, özellikle çocuklarda olmak
üzere, çok sayıda alındıklarında anemi, malnütrüsyon, fiziksel ve zihinsel
gelişimde azalmaya neden olabilirler
İntestinal nematod
enfeksiyonlarının coğrafik dağılımı sosyoekonomik ve temizlik alışkanlığı ile
yakın ilişki gösterir. Ascariasis, kancalı kurt enfeksiyonları,
strongyloidiasis ve trichuriasis gibi topraktan geçen intestinal nematod
hastalıkları dünyadaki en yaygın enfeksiyonlar arasındadır . Enterobius
vermicularis için farklı olarak toprak zorunlu değildir ve insandan-insana
doğrudan bulaştırılabilir
Helmint Nedir, Helmintler
ve Genel Özellikleri
Helmintler farklı sinir
sistemi ve organları ile kompleks çok hücreli organizmalardır. İnsanlar için
patojen olan nemathelmintler (nematodlar-yuvarlak solucanlar) ve plathelmintler
(yassı solucanlar) olarak sınıflandırılır. Yassı solucanlar ayrıca trematodlar
(yaprağımsılar) ve sestodlar (şeritler) olmak üzere iki tipe ayrılır
Trematod ve sestodların
yaşam döngüsünde birden çok konak vardır. Sestodlar için genel olarak (D.
latum hariç) memeli tek bir ara konak ve bir son konak yeterliyken,
trematodlar için birden çok ara konak gerekli olması nedeniyle toplumda; sestodlarla
oluşan hastalıklara, trematodlar ile oluşan hastalıklardan daha çok rastlanılır
Bakteri, virüs ve
protozoonların aksine, helmintlerin çoğunluğu insan vücudunda yaşam döngüsünü
tamamlayamadığından sayısını arttıramaz. Bu nedenle genelde alınan enfektif
parazit sayısı enfeksiyonun ağırlığını belirler
Protozoon Nedir,
Protozoonlar Hakkında
Giardia intestinalis
Giardia lamblia ve Giardia duodenalis de denilen bu parazit sıcak ülkelerde
daha fazla olmak üzere tüm dünyada yaygın olarak bulunur. İnsanın ince
bağırsağında genellikle duodenuma, jejunumun üst kısmına, nadir olarak da safra
yollarına yerleşir. 1861 yılında Leeuwenhoek tarafından tanımlanan ilk parazit
protozoon oluşu ona tarihi bir kimlik kazandırmıştır.
Morfolojisi:
G. intestinalis’in yaşam döngüsünde trofozoit ve kist dönemleri vardır. Trofozoitleri
ortasından ikiye bölünmüş armut şeklinde (ön taraf yuvarlak ve genişlemiş, arka
taraf ise incelmiştir) olup, 9-21 mikrometre boyunda, 5–15 mikrometre
enindedir. Boyalı preparatlarda iki çekirdeği, dört çift bleforoplastı ve
bunlardan çıkan dört çift kamçısı görülebilir. Kamçılar çift olarak ön, yan,
ventral ve posterior pozisyonlarda yerleşmişlerdir. Ventral yüzeyde, vücudun
dörtte üçünü kaplayan ve parazitin konağın bağırsak çeperine yapışmasını
sağlayan bir emici disk bulunur. Yuvarlak veya oval olan çekirdekler önde ve
emici disk bölgesindedirler. Çekirdek zarının iç yüzeyinde kromatin tanecikleri
yoktur; çekirdekcik ise genellikle santraldir. Serum fizyolojik içinde
hazırlanmış taze preparatlarda trofozoitin hareketi çok tipik olup sıçrama ve
bükülme şeklindedir Giardia intestinalis trofozoitlerinin bağırsak
içeriğine karışıp yuvarlaklaşması ve bir cidar ile çevrelenmesi sonucu
şekillenen kist formları ince bağırsaklarda başlayıp kolonun üst kısmında
gelişimini tamamlar.
Oval, bazen yuvarlak ve
çift çeperli olan kistler 8 – 10 mikrometre boyunda, 7 – 10 mikrometre
enindedir. Serum fizyolojik içinde hazırlanmış preparatlarda kist duvarı yeşil
röfle verir. Başlangıçta iki çekirdekli olan bu kistler, çekirdeklerin
bölünmesi sonucunda dört çekirdekli olurlar.
Dört çekirdekli olgun kist,
parazitin yeni bir konağa bulaşmasını veya otoinfeksiyonu sağlayan, bulaştırıcı
evrim dönemidir. Giardiozda parazitin vücuda giriş yolu ağızdır.
Medikal Parazitoloji
Medikal parazitolojide (1) Protozoonlar,
(2) Helmintler, (3) Artropodlar olmak üzere üç ana bölüm önem taşır.
(1) Protozoonlar: Tek hücreli ökaryotik canlılardır. Bunlarda doku ve organlardan
bahsedilmez; organ görevini gören birimlerine “organel” denir; katı ve sıvı
besinlerle beslenirler; besinler absorpsiyon, fagositoz veya pinositozla
alınır; bazılarında “sitoztom” denilen hücre ağzı ile “sitopig” denilen bir
hücre anüsü vardır. Hareket organeli olarak kamçı (bazen buna ek olarak
dalgalanan zar da vardır), yalancı ayak veya kirpik bulunur; bazılarında ise
bariz hareket organeli yoktur; bazıları eşeyli bazıları ise hem eşeyli hem de
eşeysiz ürer. Protozoonlarda eşeysiz üreme basit ikiye bölünme, şizogoni ve
tomurcuklanma şekillerinden biriyle olur. Eşeyli üreme ise gametogoni ya da
konjugasyonla gerçekleşir.
(2) Helmintler: Helmintler farklı sinir sistemi ve organları ile kompleks çok
hücreli organizmalardır. İnsanlar için patojen olan nemathelmintler
(nematodlar-yuvarlak solucanlar) ve plathelmintler (yassı solucanlar) olarak
sınıflandırılır. Yassı solucanlar ayrıca trematodlar (yaprağımsılar) ve
sestodlar (şeritler) olmak üzere iki tipe ayrılır.
(3) Arthropodlar: Segmentleşmiş vücutları (baş,göğüs, karın) ve iyi gelişmiş
sindirim ve sinir sistemleri bulunur. Insecta (6 ayaklı) ve arachnida (8
ayaklı) sınıfları insan için önemlidir. Arthropodların vücut üzerine
yerleşmesi, gelişmesi ve çoğalması enfestasyon olarak adlandırılır
Parazitlerin Konak
Üzerindeki Etkileri
Soyucu ve Sömürücü Etki: Parazitler gereksinimleri olan besini, bulundukları organdan,
bağırsak boşluğu, hücre veya dokudan veya kandan sağlarlar. Sayıları ne kadar
fazla ise besin ihtiyaçları da o derece artar, ayrıca organın hayatsal işlevi
de bu etkide rol oynar.
Toksik Etki: Parazitlerin enda ve ekzo toksinleri, hücre ve dokularda etkisini
gösterir. Çeşitli parazitler kanın pıhtılaşmasını durduran, eritrositleri
eriten, sayılarını azaltan toksinler, eozinofili ve lökositoza neden olan
çeşitli kimyasal maddeler salgılarlar.
Travmatik Etki: Parazitlerin kendileri veya yumurtalarının çeşitli organelleri
travmatik etki yaparlar. Parazit ne kadar büyük olursa olsun bu etki o kadar
fazladır. Çeşitli ağız organelleri, artropodların hortumları, dikenli yumurtası
olan trematodlar devamlı olarak dokularda yırtılmalara ve kanamalara sebep
olurlar. Böyle durumlarda özellikle bağırsak boşluğunda oluşan yaralardan,
florya dahil mikroorganizmalar vücut içine girebilirler ve sekonder
enfeksiyonları kolaylaştırırlar.
Mekanik Etki: Parazitler çeşitli organlar üzerinde basınç ve tıkama gibi mekanik
etkiler yaparlar. Örneğin, bağırsakta bir araya gelerek yumak oluşturan
askarisler bağırsaklarda tıkanmaya yol açabildikleri gibi Ductus choledocus’a
girerek safranın barsağa akmasına engel olabilirler.
İrritatif (tahriş edici)
Etki: Parazitlerin bu etkisi,
organizmaya yabancı cisimlerin yaptıkları reaksiyonlara benzer. Parazitin
etrafında iltihap reaksiyonu oluşur. Oluşan bu reaksiyon hayati önemi olan bir
organda ise kötü sonuçlar doğurabilir. Örneğin Entamoeba histolytica
karaciğerde veya beyin dokusunda abse veya menengosefalit tarzında iltihabi
olaylara neden olur ve hatta ölüme götürebilir.
Litik ve Allerjik Etki: Birçok parazitin kollagenaz, mukopolisakkaridaz, proteinaz gibi
enzimleri vardır ve bu enzimlerle dokularda erimeye neden olurlar. Allerjik
etki ise parazitin kendi vücuduna karşı veya onun salgılarına karşı oluşan
reaksiyon sonucu görülen bir olaydır. Örnek olarak sivrisinek bir insanı
soktuğunda ısırık yerinde bir kızarıklık ve kaşıntı oluşur. Bu sivrisineğin
tükrük salgısının irritatif etkisindendir. Bazı kişilerde bu cevap çok daha
dramatiktir ve bütün vücutta yaygın, geniş ürtiker plakları oluşumu ile karakterizedir.
İşte bu olay alerjik etki sonucu oluşur (48). Parazit hastalıklarının çoğunda
konağı, enfekte eden aynı parazit türü süperparazitizmden korur. Ancak parazit
atıldıktan sonra enfeksiyon tekrar gelişebilir. Sıtma ve Toxoplasma
enfeksiyonlarında olduğu gibi, sürekli düşük düzeylerde devam eden enfeksiyon
aynı parazit türüne karşı kısmi bir koruyuculuk sağlayabilir. Birçok viral ve
bakteryel hastalıkların aksine parazit enfeksiyonlarında kalıcı ve tam
bağışıklık genellikle gelişmez. Farklı olarak kutanöz leishmaniasis bu
genellemenin dışında kalır.
Helmint enfeksiyonlarına
karşı gelişen bağışık yanıtın en önemli özelliği eozinofili ve IgE
antikorlarının üretimidir.
Parazit Nedir Parazitler
Hakkında
Genel Tanımlar
Herhangi bir canlının
içinde veya üzerinde, o canlıya zarar vererek yaşamını sürdüren diğer canlılara
“parazit” adı verilmektedir. Parazitlerleri yaşadıkları yerlere göre iç veya
dış parazitler (endo, ekto parazitler), yaşamlarına göre devamlı (sürekli) ve
geçici (periyodik) parazitler olarak değişik şekillerde adlandırmak mümkündür.
İç parazitleri ise doku içi ve hücre içi parazitleri olarak gruplandırılabilir.
Bazı parazitler tüm hayatları boyunca parazit olarak yaşadıkları halde bazıları
hayatlarının sadece bir kısmında parazit olarak yaşarlar
Farklı canlıların birlikte
yaşamasına simbiyoz yaşam denir. Simbiyoz yaşam 3’e ayrılır:
1. Commensalism
(Sığıntılık): Birlikte yaşayan iki
canlıdan biri diğerinden barınma, beslenme, taşınma gibi konularda yararlanır
fakat diğer bu ilişkiden ne zarar ne de yarar görür. Ör: İnsanın kalın
bağırsağında yaşayan Entamoeba coli, başka bir örnek te Naucrates ductor
adlı kılavuz balığının köpek balığının parçaladığı avının kırıntıları ile
beslenmesidir.
2. Mutualism (Yardımlaşma):
Birlikte yaşayan iki canlı birbirlerine karşılıklı olarak yarar
sağlarlar. Mutlak olarak birbirlerine bağımlıdırlar. Yani biri olmadan diğeri
olamaz. Termitler ile barsaklarında yaşayan kamçılılar arasındaki ilişki bu
tiptir. Selülozlu besinlerle beslenen termitlerde selülozu sindiren enzim
yoktur. Bu enzime sahip olan kamçılılar, termitlerin besin maddesi olan odunu
sindirirler ve hem kendilerinin hem de termitlerin beslenmesini sağlarlar.
Sığırlar ile işkembelerinde yaşayan kirpikliler arasında da bu tip bir ilişki
vardır.
3. Parasitism (Parazitlik):
Bu tip yaşamda, birlikte yaşayan iki canlıdan biri diğerine mutlak
bağımlıdır ve onun zararına yaşamını sürdürür, öbür canlı ise bu birlikte
yaşamdan herhangi bir yarar sağlamaz, aksine zarar görür. Bu ilişkide,
parazitik yaşamı benimseyen canlıya parazit, parazitin üzerinde veya
içinde yaşadığı canlıya da konak denir.
Çocuklarda Ay Ay Gelişme
Gelişmenin
değerlendirilmesinde kullanılan ölçütler aşağıda sıralanmıştır: • Kemiklerin
olgunlaşma derecesi
• Dişlerin gelişmesi, çıkması ve değişme yaşı
• Nöromotor gelişme derecesi
• Zeka düzeyi ve psikososyal gelişme
• Cinsel gelişme düzeyi
Değişik Yaşlarda
Nöromotor-Psikososyal Gelişme Düzeyi
Yeni doğan (0-4 hafta)
Fizyolojik hipertoni
vardır. Ekstremitler fleksiyon durumundadır. Gövdesinden tutularak yüzüstü kaldırılınca
(ventral süspansiyon) baş öne düşer. Yüzüstü yattığı zaman başını bir taraftan
diğer tarafa doğru çevirir, ancak eşyayı göremez, İşitmesi iyidir. Moro
refleksi pozitiftir. Havada ayaküstü tutulunca yürüme hareketleri yapar.
Yakalama ve emme refleksleri vardır. Etrafla sosyal ilgisi pek yoktur. Açlığı
ağlamakla belli eder.
1 Aylık bebek gelişim
Fleksiyon durumu ve
hipertoni azalmaya başlar. Yüzüstü tutulunca (ventral süspansiyon) başını kısa
süre düz tutabilir. Eller yumruk şeklinde sıkılmış durur. Oturtulursa baş öne
düşer.
2 Ay
Yüzüstü yatırıldığı zaman
başını kaldırabilir. Ventral süspansiyonda başını gövde düzeyinde rahatlıkla
tutar. Dik tutulduğunda başını iyi tutar. Eşyayı takip edebilir. Sosyal
davranışlar başlamıştır. Gülümseyerek memnuniyetini ifade eder. Sesleri dinler,
kendine özgü sesler (volkalizasyon) çıkarır, sesleri taklide çalışır (mimik).
3 Ay
Yüzüstü pozisyonda
kollarına dayanarak baş ve göğsüne kaldırabilir. Oturtulursa, başını bir süre
tutar, sonra baş sallanmaya başlar. Eşyalara uzanır, ancak hizalayıp
yakalayamaz. Moro ve yakalama refleksleri kaybolmuştur. Kendini koruma
reaksiyonları (dokunulursa ayağını çekme gibi) yapmaya başlar. Müzikten
hoşlanır, kendi kendine konuşması artar. Eline oyuncak verilirse kısa bir süre
tutar. Eşyayı hemen görür ve iyi takip eder. Sırtüstü yatarken kendi ellerini
hareket ettirerek seyreder.
6 Aylık bebek gelişimi
Oturtulursa başını rahat
tutar, kısa süre oturtulmaktan hoşlanır. Yakınındaki eşyaya uzanır, yakalar ve
ağzına götürür. Ayakta tutulunca basmaya çalışır. Düğme gibi küçük cisimleri görebilir, ancak
yakalayamaz. Yüksek sesle güler. Annesini veya süt şişesini görünce sevinerek
heyecan sesleri çıkarır. Elleriyle ve elbisesi ile oynar. Elindeki eşyaya bakar
ve ağzına götürür. İki elini birleştirebilir.
7 Ay
Kendisi yüzüstünden
sırtüstüne dönebilir. Emeklemeye başlar. Gövdesini öne doğru eğerek yardımsız
oturabilir. Ayaküstü bastırılınca zıplama hareketleri yapar. Büyükçe cisimleri
uzanıp alabilir; bir elindeki eşyayı öbür eline geçirebilir; küçük cisimleri
almaya çalışır. Aynaya bakmaktan hoşlanır; azarlanınca veya sevilince reaksiyon
verir. Oyuncağını sallayarak oynar. Ayağını ağzına götürebilir. Öğretilirse
bardaktan içebilir ve katı besinleri çiğnemeye başlar. İstediği yapılmazsa
ağlar. Yabancıları yadırgamaya başlar.
10 Ay
Yatar durumdan oturur
duruma geçebilir. Kendini çekerek ve tutunarak ayağa kalkabilir. Emekleyerek
veya oturur durumda sürünerek hareket edebilir. Eşyayı baş ve işaret parmağı
ile gösterir. Küçük cisimleri yakalayabilir. Elindekini isteyerek yere atar,
düşeni tekrar almaya çabalar. İsmiyle çağrılınca reaksiyon verir. Basit
oyunlardan (el çırpma, bebek okşama, başbaş yapma) anlamaya başlar. Şişeyi veya
bisküviyi eliyle tutarak kendisini besleyebilir.
12 Ay
Bir elinden tutulursa
yürür. Ayakta yardımsız kısa süre durabilir. Odadaki eşyalara tutunarak hareket
edebilir. Basit emirleri anlamaya ve yapmaya başlar. 2–4 kelimeyi anlayarak
söyler. Top ile oynar. Giydirirken hareketleriyle annesine yardım eder. Resimli
kitaplara bakmaktan hoşlanır. Yabancıları yadırgar.
15 Ay aylık bebek gelişim
Yardımsız kalkar ve yürür.
Yürüyüşü paytak, adımları düzensizdir. Merdivenleri emekleyerek çıkar. Basit
emirleri yapar. Kalem ile çizgi çizebilir. 2 küpü birbiri üzerine koyabilir.
Düğmeyi şişenin içine koyar. 4–6 kelimeyi anlayarak söyler. Bildiği eşyayı
isimleriyle çağırır. Diğer söyledikleri anlaşılmaz. İsteklerini işaret ile
belirtir, altını ıslattığı zaman annesine gösterir (mesane kontrolünün ilk
işareti). Eşyayı yere atmaktan hoşlanır.
18 Ay
Acemice koşar. Alçak
iskemleye oturur, büyük iskemlesine tırmanabilir. Bir elinden tutulunca
merdiven çıkabilir. Çekmece ve dolapları karıştırır. 3 küpü üst üste koyabilir.
Vertikal çizgiyi taklit edebilir. Düğmeyi şişeden çıkarabilir. Topu kısa
mesafeye atabilir. 10 kelimeyi anlayarak söyler. Resimleri tanır ve adlandırır.
Yemeği kendisi yemeye başlar. Tepinme gibi kızgınlık reaksiyonları göstermeye
başlar.
2 Yaş
Rahat olarak koşar. Tek
ayağını kullanarak yardımsız merdiven inip çıkabilir. Topa tekme vurabilir.
Kitap sayfası çevirir, kapı tokmağını çalabilir.6 küpü üst üste koyabilir.
Kalem ile daire ve enine çizgi çizebilir. Kâğıdı ikiye katlayabilir. 2–3
kelimelik cümleler yapar. Ben, sen, o gibi kavramları anlar. Burun, ağız ve yüz
kısımlarını tanır ve gösterir. Çatal ve kaşığı iyi tutar. Masal dinlemekten
hoşlanır. Büyük ve küçük abdestini haber verir. Ani seslerden korkar.
2.5 Yaş çocuk gelişim
Sıçrayabilir, ayak
parmakları üzerinde durabilir. İsmini bilir. Ev işlerinde annesine yardımcı
olmaktan hoşlanır. Genital organları ile ilgilenmeye başlar. Kendisi tuvalete
gidebilir. Renkleri ayırt etmeye başlar.
3 Yaş
Merdivenleri iki ayakla
rahatça çıkar. 3 tekerlekli bisiklete biner. Tek ayak üzerinde bir süre
durabilir. Kalemi güzel tutar. Daire çizebilir. Yaşını ve cinsini bilir. 3
sayıyı ve 6 hecelik cümleyi tekrarlayabilir, 10’a kadar sayabilir. Ağlaması ve
yabancıları yadırgaması azalmıştır. Düzeni sever. Kıskançlık belirtileri
fazladır. Karanlıktan, hayvanlardan korkar.
4 Yaş
Tek ayak üzerinde
sıçrayabilir. Makas ile kağıt kesebilir. Baş ve gövdesi belli olan (iki
kısımlı) adam resmi yapabilir. Birden fazla renk tanır. Dişini fırçalayabilir.
Benlik duygusu kuvvetlenmiştir.
5 Yaş
Üçgen resmi yapabilir. İki
eşyadan daha ağır olanını ayırt edebilir. 4 renk bilir. Paraları tanımaya
başlar. Kendisi giyinir ve soyunur. Kelimelerin anlamını sorar. Grup
oyunlarından, evcilik oyunundan hoşlanır. Adam resmi yapabilir. Birkaç harf
bilir ve yazar. Korkuları azalmıştır. Yabancıları başlangıçta yadırgar, ancak
çabuk alışır. Sorumluluk verilmesi hoşuna gider. Hafızası iyi gelişmiştir. Okul
rutinini rahatça benimser.
Okul Çocuğu
6 yaşından cinsel
olgunlaşma belirtilerinin başladığı puberte çağına kadar çocuğun gelişmesinde
başlıca özellikler, anne ve babaya olan yakın ilgisinin giderek azalması,
öğrenme, yarışma, ödev, sorumluluk ve başarma duygularının yerleşmesidir
Çocuklarda Büyüme
Çocukluk
çağı, döllenme (konsepsiyon) çağında başlar ve ergenliğin tamamlanmasına kadar
devam eder. Tek hücre olarak yaşama başlayan insan yavrusu haftalar, aylar ve
yıllar boyunca büyür, gelişir; birçok kompleks becerileri yapabilen, düşünme ve
düşüncelerini ifade edebilen, kişilik sahibi bir erişkin haline gelir.
Büyüme, vücut hacminin ve
kütlesinin artması anlamına gelir. Gelişme (olgunlaşma, diferansiyasyon)
biyolojik işlevlerin kazanılmasını ifade eden bir terimdir. Büyümenin en önemli
göstergesi boy uzamasıdır. Boy uzaması iskelet sisteminin büyüme ve
olgunlaşması ile doğrudan ilgilidir. Büyüme, organizmadaki hücre sayısının ve
hücrelerin büyüklüğünün artması ile ilgilidir. Gelişme ise hücre ve dokuların yapı
ve bileşimindeki değişimleri sonucu oluşur.
Çocuk
organizmasını erişkinden ayıran en önemli özellik, sürekli bir büyüme, gelişme
ve değişme süreci içinde olmasıdır. Çocukta sağlık durumunu bozan durumlar
büyüme ve gelişme sürecini yavaşlatır, durdurur ya da normalden saptırır.
“Sağlıklı
Çocuk” hastalık belirtileri göstermeyen, aynı zamanda kronolojik yaşına uygun
bir vücut büyümesi, fizyolojik olgunlaşma, ruh ve zekâ gelişimi gösteren çocuk
olarak tanımlanır.
Yaşa göre büyüme ve gelişme durumunun değerlendirilmesi çocuk
sağlığı taramalarında önemli bir öğedir. Olumsuz çevre koşullarının en fazla
etkilediği kesim, büyümenin en hızlı ve dış etkilere en duyarlı olduğu süt
çocukluğu ve erken çocukluk dönemleridir. Bu yaşlarda karşılaşılan kötü
beslenme, sık enfeksiyonlar gibi olumsuz durumlar, geri dönüşümsüz
bozukluklarla sonuçlanabilir. Bu nedenle bir toplumun çocuklarının büyüme ve
gelişme durumu, o toplumun sosyoekonomik durumunun güvenilir bir göstergesidir.
İlk basamak sağlık hizmetlerinin önemli bir görevi, doğan her çocuğu aralıklı
olarak değerlendirmek ve çocukluk yaşlarında birçok hastalığın ilk belirtisi
olan büyüme hızında azalmayı, büyüme ve gelişmede duraklamayı erken dönemde
belirleyerek gerekli önlemlerin alınmasını sağlamaktır.
Çocukların büyümelerinin
izlenmesi bütün yaşamlarını etkileyebilecek öneme sahiptir .
Yenidoğan döneminin ilk 15
gününde özellikle ağırlık artışı sık aralarla (haftada bir kez ya da daha sık
değerlendirilir. Bunu izleyerek ilk ay sonunda izlem yapılır. Birinci aydan itibaren
6. aya kadar ayda bir; 6. aydan 2 yaşına kadar üç ayda bir, 2 yaşından 6 yaşına
kadar altı ayda bir ve 6 yaşından başlayarak da erişkin döneme kadar yılda bir
her çocuğun büyüme ve gelişme yönünden değerlendirilmesi uygundur.
Büyümenin değerlendirilmesinde
kullanılan başlıca ölçütler aşağıda sıralanmıştır.
1. Vücut ağırlığı ve ağırlık artı hızı
2. Boy uzunluğu ve boy uzama hızı
3. Baş çevresi ve baş çevresinde artma hızı
4. Vücut bölümlerinin birbirlerine oranları.
Büyümenin değerlendirilmesinde yaşına göre ağırlık ve yaşına göre boy ölçümleri
en sık kullanılanıdır.
Ortadan sapma (standart
deviasyon) z skoru ile büyüme durumunun yaş ve cinsten bağımsız olarak ifade
edilebilmesi ve küçük değişikliklerin de gösterilebilmesi açısından, özellikle boy
büyümesi sorunu olan çocukların değerlendirilmesinde bugün en seçkin yöntem
olarak kabul edilmektedir
Boy ölçümünün yaşa ve cinse
göre 3.persentil veya -2 SDS’ den düşük olması büyüme geriliğini gösterir
Büyüme genetik yapı,
nutrisyonel faktörler (yetersiz kalori alımı, demir ve çinko eksikliği, kronik
inflamatuar barsak hastalığı, malabsorbsiyon sendromları, Çöliak Hastalığı) ,
hormonlar, metabolizma ve serebro-kortikal etkilerin interaksiyonu sonucu
meydana gelir ve her bir majör faktörün farklı büyüme periyotlarında değişir
Meme Kanserinde Yayılma
Yolları
Lokal
yayılım gösteren tüm invaziv kanserler eninde sonunda lenfatik ve
lenfohematojen yollarla yayılım gösterirler. Olguların üçte ikisinde tanı
sırasında lenf nodu metastazları vardır. Lenfatik yayılım
mümkün olan tüm yönlere doğrudur. Lateral yayılımlar aksillaya, süperior
yayılımlar supraklaviküler ve boyun lenf nodlarına, medyal yayılımlar diğer
memeye, inferior yayılımlar abdominal organlara ve lenf nodlarına ve derin yayılımlar
iç meme arterleri boyunca yerleşmiş göğüs içi lenf nodlarına doğru olur.
Lenfatik drenajın en sık görüldüğü iki
yayılım yeri; aksiller lenf nodları ve internal meme arteri boyunca yerleşen
nodlardır. Kan yoluyla yayılıma bağlı olarak vücudun herhangi bir organında ya
da organlarında uzak metastazlar gelişir. Meme kanserinin en çok metastaz
yaptığı organlar; akciğerler, kemikler, karaciğer, sürrenaller, beyin ve
meninkslerdir. Bu bölgelere yayılmış olan tümörlerde plevral, peritoneal kavite
ya da serebrospinal sıvıdan elde edilen örneklerin sitolojik incelenmesi ile
kanser hücreleri saptanabilir.
Meme Kanserinde Patolojik Prognostik Faktörler
Meme kanserinde çok sayıda klinik,
patolojik özellikleri temel alan hastanın tedavi ve biyolojik davranışını etkileyen
prognostik faktörler tanımlanmıştır. Bunlardan en önemlileri tümör çapı, tümör
tipi, aksiller lenf nodu metastazı, grade, östrojen ve progesteron reseptör
varlığı ve c-erbB-2 onkoproteininin aşırı ekspesyonudur.
1-
Aksiller lenf nodlarının durumu, hastalıksız
sağ kalımı ve total sağ kalımı gösteren en önemli prognostik faktördür. 4 ve
4’ten fazla lenf nodu tutulumunda prognoz kötüdür. Metastatik lenf nodu sayısı
kadar, metastatik lezyonun çapı, lenf nodu çevresi yumuşak dokuya yayılım da
prognozu olumsuz yönde etkileyen faktörlerdir.
2- Tümör
hacmi en önemli bağımsız prognostik faktörlerden biridir ve nodal tutulum ile
birlikte evrelemede kullanılan 3 özellikten 2’sini oluşturmaktadırlar. Artan
tümör hacmi ile birlikte lenf nodunun tutulum oranı artmakta ve 5 yıllık
sağkalım oranı da düşmektedir.
3- Tümörün
histolojik tipi: Tübüler, kolloid, medüller, lobüler ve papiller gibi özel
histolojik tipteki invaziv kanserlerde 30 yıllık sağkalım oranı %60’ın üzerinde
iken, bu oran duktal karsinomlarda %20’nin altındadır. Agresif davranan tipler
içinde taşlı yüzük hücreli karsinom, invaziv mikropapiller karsinom ve
inflamatuvar meme kanseri sayılabilir.
4-
Lenfovasküler tutulum.
5- Hücre
kinetiğine ait değişiklikler: Prognostik bir parametre olarak meme kanserinde
hücre kinetik analizleri, güvenilir ve objektif kriterler olup aksiller lenf
nodu metastazlarından bağımsızdır. Hücre kinetik özelliklerinin saptanmasında,
başlıca tümör hücrelerindeki proliferatif oran ve DNA içerikleri incelenir.
Proliferasyon, timidin bağlama indeksi (TBİ), flow sitometri, mitotik
sayımlar ya da hücre siklusu sırasında açığa çıkan sellüler proteinlerin
(Siklinler, Ki-67) immünohistokimyasal yöntemle ölçülebilir. Yüksek
proliferasyon oranı izlenen tümörler kötü prognoza sahiptir
Meme
kanserlerinde TBİ, ortalama %5’dir. Yüksek
TBİ değerlerine sahip karsinomlar hızlı büyür ve erken rekürrens gösterirler.
Ki-67, G0 hariç tüm hücre siklusunda nükleusta mevcut bir nükleer antijene
karşı geliştirilen monoklonal bir antikordur. Ki-67 büyüme fraksiyonunun yüksek
olduğu tümörler daha agresiftir.
Meme Kanserinde Tanı
Meme kanseri tanısında klinik, görüntüleme
ve patolojik yaklaşımların birlikte değerlendirilmesi gerekir. Memede kitle
meme kanserinin ilk belirtisidir. Buna ilişkin olarak memedeki tüm kitlelerin
araştırılması gerekir. Kitlenin meme kanserini düşündüren özellikleri; hastanın
30 yaşın üzerinde olması, kitlenin son zamanlarda ortaya çıkması veya boyutunda
artma görülmesi ve kitlenin tek ve solid olmasıdır. Ancak meme kanserinin bazı
tipleri palpabl bir kitle oluşturmaz. Buna örnek olarak lobüler karsinoma in
situ verilebilir.
Memenin mamografik tarama yöntemleri
ise mikrokalsifikasyon ya da memedeki diğer yapısal değişikliklerin
görüntülenmesi ile meme kanseri tanısına yardım eder. Ek olarak ultrasonografi,
solid ve kistik lezyonların ayrımında çok yararlı bir yöntemdir. Patolojik
yaklaşım olarak bir doku örneğinin mikroskobik incelenmesi, meme kitlesinin
değerlendirilmesinde kesin sonuç verir. Doku; ince iğne aspirasyonu, kor iğne
biyopsisi ve insizyonel ya da eksizyonel açık biyopsi yollarıyla elde
edilebilir.
Mast
Hücreleri Nedir
Mast hücreleri kemik iliği kökenli hücrelerdir ve
dokularda yaygın olarak bulunurlar. Daha çok subepitelyal alanlarda, kan
damarları ve sinirler etrafında, kısacası değişik patojen ve antijenlerin
potansiyel giriş kapılarında lokalizedirler . özellikle akciğerler ve
gastrointestinal kanalda mukozal yüzeylerde, deride ise dermişte daha sık görülürler.
Lenf düğümünde sıklıkla medüller bölgede bulunurlar.
Dokularda insan mast hücreleri yuvarlak-oval veya
iğsi hücreler görünümünde ve farklı şekillerde olabilirler. Yüzeyel IgE reseptörleri
ve histamin içeren sitoplazmik granüllerin varlığı ile karakterizedirler.
Sitoplazmadaki çok sayıda yoğun sekretuar granüller sıklıkla nükleusu maskeler.
Mast hücrelerinin granülleri rutin Hematoksilen Eozin boyası ile gözlenemez,
ancak glikozaminoglikan içeriğinden dolayı Toluidin Mavisi gibi bazik anilin
boyaları ile metakromazi oluştururlar
Farklı anatomik bölgelerdeki mast hücreleri
morfoloji, mediatör içeriği, aktivatör ajanlara duyarlılık, farmakolojik
ajanlara yanıt ve diferansiyasyon için T hücre kaynaklı faktörlere bağımlılık yönünden
farklılıklar gösterir. Bu heterojenite sitokinler, fibroblastlar ve mikro çevreyi
içeren değişik faktörlerle düzenlenir.
Mast Hücrelerinin Görevleri
Mast hücrelerinin tekrarlayan stimulasyonları ile
karakterize bazı allerjik durumlar fibrozis gelişimi ile birliktelik gösterir. Örneğin
allerjik astımda solunum yolu ile anaplastik karsinomlar veya melanomlar arasında
ayırıcı tanı yapılması gerektiği durumlarda multipl antikor panelleri kullanılmalıdır..
Böyle durumlarda B hücre belirleyicileri, T hücre belirleyicileri, karsinomu
ekarte etmek için sitokeratinler, melanomu ekarte etmek için S-100,
histiyositik lenfomayı ekarte etmek için lizozim (muramidaz) kombinasyonları
endikedir.
epiteünin bazal membranı altında kollajen ve diğer
ekstrasellüler matriks elemanları artımı ve atopik dermatitli hastalarda deride
fibrozis gibi Sistemik mastositoz, kemik iliğinde, karaciğer ve dalakta
belirgin fibrozis ile karakterizedir. Keloid ve hipertrofik skarlarda mast hücre
hiperplazisi gözlenmiştir. interstisyel pulmoner fibrozisde mast hücreleri
belirgindir. (mast hücresi stabilizatörleri)
Mast hücrelerinin tümör anjiogenezisi ile ilgili
oldukları ve hayvan deneylerinde, az sayıda mast hücresi içeren tümörlerde
anjiogenezisin de daha az olduğu ve böyle tümörlerin daha az metastaz yaptıklarına
dair gözlemler vardır.
Mast hücrelerinin histokimyasal ve biyokimyasal
analizleri mediatör içeriğine göre bu hücrelerin 2 farklı alt tipi olduğunu göstermiştir.
Triptaz mast hücreleri (MCT) triptaz içerir ve akciğerlerde ve gastrointestinal
mukozada baskın mast hücre tipidir. Triptaz-kimaz mast hücreleri (MCTC) ise
triptazın yanısıra kimaz, karboksipeptidaz ve bir katepsin G benzeri proteaz içerirler,
bunlar deri, gastrointestinal mukoza, synovia ve konjonktivada baskın mast hücre
tipidir (1,25). Triptaz doğrudan endotelyal hücrelere etki ile ya da
anjiogenezisin erken aşamalarını hızlandırarak kapiller yapıların oluşumunu
uyarır. Triptazın fıbroblastlar, düz kas hücreleri ve epitelyal hücreler için
mitojen olduğu da bilinmektedir.
Hodgkin
Neoplastik Hucreler
Non-neoplastik hücreler
Non-neoplastik hücrelerin Hodgkin hastalığının
neoplastik hücre komponentine karşı immünosellüler reaksiyon gösterdiği düşünülmektedir.
Morfolojik özellikleri normal formlarından ayrılamaz ve Hodgkin hastalığının
histolojik alt tiplerine bağlı olarak miktarları değişir. Küçük lenfositler
baskın hücre tipidir. Lenfositlerin çoğunluğu sıklıkla CD4 (+) T hücreleridir.
Arada özellikle eozinofiller, plazma hücreleri, nötrofiller ve nadir immünoblastlar
mevcut olup, bunlar nodüler sklerozan ve mikst sellüler tiplerin sabit ve
karakteristik komponentidirler. Nadiren eozinofilik mikroabseler oluşur. Nötrofiller sıklıkla nekroz odaklarının etrafında bulunur. Histiyositler ve fıbroblastlar
da sıklıkla belirtilmiştir (12). Bazofıller ve mast hücrelerinin Hodgkin hastalığındaki
enflamatuar yanıtta rol oynayabileceğine dair yayınlar da vardır (20).
Epiteloid granülomlar ara sıra görülür. Bunlarda santral nekroz minimal veya
yoktur ve asteroid cisimler görülmez.
Neoplastik hücreler
Reed Sternberg (RS) hücreleri
Klasik RS hücreleri 20-50 m ya da daha büyük çaplı,
yoğun, hafif eozinofilik ya da amfofilik sitoplazmalı, büyük hücrelerdir. Nükleus
iki ya da daha fazla lobludur. Nükleer membran kalın ve iyi sınırlıdır. Nükleer
yapı genellikle vezikülerdir, fakat kaba kromatin birikimleri olabilir. Oldukça
büyük, değişik biçimli, fakat genellikle yuvarlak, şeffaf bir hale ile çevrili,
oldukça asidofilik, santral yerleşimli nükleol içerirler (9). Tipik RS hücrelerinin
çoğunda iki nükleer lob yüz yüze bakar görünümdedir ve bu nükleuslar birbirinin
ayna imajı şeklindedirler (9,21). Multilobasyon olursa görünüm yumurta sepetine
benzer. Nükleer lobasyonun olmadığı durumlarda hücreler RS hücrelerinin mononükleer
varyantları ya da Hodgkin hücreleri olarak adlandırılırlar. Bunların varlığı
Hodgkin hastalığı tanısını desteklerse de tek başlarına tanısal değildirler.
Bir RS varyantı olan laküner hücreler oldukça büyük çaplı (40-50 um) olup, yoğun
şeffaf sitoplazmalıdır. Komplike katlantılara sahip multilobe nükleusludurlar
ve nükleolleri klasik RS hücresinden daha küçüktür. Hücre bir laküna içerisinde
yüzer görünümdedir. Bu formalin fiksasyonuna bağlı bir artefakt olup, Zenker ya
da B5 ile fikse edilmiş dokularda görülmez (9). RS hücresinin bir başka tipi
piknotik bir nükleusa ve yoğun, eozinofilik sitoplazmaya sahip olan, retrakte özellikteki
hücrelerdir. Bu hücreler mumyalaşmış ya da nekrobiyotik varyant olarak tanımlanır
ve bu apopitozisin bir sonucudur (3,9). Başka bir RS varyantı olan L/H hücreleri
büyük, lobüle, patlamış mısır benzeri nükleuslu ve yüksek nükleositoplazmik orana
sahip büyük hücrelerdir. Nükleer kromatin çok incedir ve nükleol belirgin değildir
(3). Dev boyutlu, pleomorfık, hiperkromatik nükleuslu, anaplastik karsinom ya
da pleomorfık sarkomlardaki hücrelere benzerlik gösteren hücreler spektrumun diğer
ucudur.
Hodgkin Hastalığı Nedir, Hodgkin
Lenfoma
Hodgkin hastalığı Hodgkin dışı lenfomalardan birkaç
yönü ile ayrılan bir hastalık grubudur. Sıklıkla ekstranodal alanlardan
kaynaklanan ve yaydım biçimi önceden kestirilemeyen Hodgkin dışı lenfomaların
aksine, Hodgkin hastalığı tek bir lenf düğümü ya da zincirinden kaynaklanır ve
karakteristik olarak anatomik devamlılık gösteren lenf düğümlerine yayılır.
Hastalık, morfolojik olarak, reaktif lenfositler,
histiyositler ve granülositlerin birikimini uyaran neoplastik dev hücrelerin ve
Reed Sternberg (RS) hücrelerinin varlıği ile karakterizedir. Diğer lenfoid
neoplazilere zıt olarak Hodgkin hastalığının neoplastik hücreleri total tümör
kitlesinin minör fraksiyonunu oluşturur (%1-5) (11). Epidemiyoloji ve etiyoloji
ABD' de her yıl yaklaşık 7.900 olgu saptanmaktadır ve görülme oranı her yıl için
3/100.000' dir (3). Hastalık bimodal yaş dağılımı gösterir (3,12). Birinci pik
15-34 yaşları arasında ve ikinci pik 54 yaşından sonra görülür (12). Bununla
birlikte, az gelişmiş ülkelerde ve gelişmiş ülkelerdeki alt sosyo-ekonomik
gruplarda çocuk olgularda artış ve genç erişkin olguların insidansında azalma söz
konusudur (3).
Genç erişkinlerdeki nodüler sklerozan tip
haricinde Hodgkin hastalığı ABD' de erkeklerde daha sıktır (1,3:1). Genç erişkinlerde
nodüler sklerozan ve lenfositten zengin tipler daha fazla görülürken mikst sellüler
ve lenfositten fakir tipler daha yaşlı gruplarda daha sıktır. Az gelişmiş ülkelerde
mikst sellüler ve lenfositten fakir tipler daha sık görülür
Hodgkin hastalığının klonal neoplastik bir hastalık
olduğu, RS hücreleri ve varyantlarının transforme hücreler olduğu yaygın olarak
kabul edilmektedir. Büyük bir olasılıkla, reaktif hücrelerin karakteristik
birikimi RS hücrelerinin salgıladığı sitokinlere yanıt olarak oluşur. Hodgkin
hastalığında interlökin 4 (IL-4), interlökin 5 (IL-5), tümör nekroz faktör a
(TNF-a) , "granulocyte macrophage colony stimulating" faktör (GM-CSF)
ve "transforming grovvth" faktör p (TGF-p)' yi içeren birçok sitokin
saptanmıştır. RS hücrelerince IL-5 sentezi mikst sellüler ve nodüler sklerozan
tiplerin özelliği olan eozinofil birikimi ile korelasyon gösterir (11). Bir
fibrojenik sitokin olan TGF-p özellikle nodüler sklerozan tipte saptanır ve
eozinofiller tarafından üretilmektedir
Hodgkin hastalığının özgün histolojik yapısı RS hücreleri
ve non-neoplastik sellüler infiltratın salgıladığı sitokinler tarafından oluşturulmaktadır.
Lenfoid Doku Nedir
Lenfoid sistemi oluşturan organlar primer
ve sekonder lenfoid organlar olarak iki gruba ayrılırlar. Timus ve kemik
iliği primer lenfoid organları, dalak, mukoza ilişkili lenfoid dokular
ve lenf düğümleri ise sekonder lenfoid organları oluşturur
Lenf düğümlerinde ve diğer lenfoid organlarda
bulunan lenfositler kemik iliğindeki projenitör lenfoid kök hücrelerden köken alırlar. Burada
antijenden bağımsız şekilde prolifere ve diferansiye olarak öncül T ve B
lenfositlerini oluştururlar, öncül T hücreleri kan yolu ile timik kortekse göç ederek, burada matürasyon aşamalarından geçerler. B hücreleri ise bursa eşdeğeri olan kemik iliğinde antijenle karşılaşmaksızın tekrar prolifere ve
diferansiye olurlar. Diferansiyasyonun bu aşamasındaki hücreler henüz antijenle karşılaşmamışlardır ve immünokompetan, virjin T
ya da B hücreleri olarak bilinirler. Bu T ve B lenfositler kan yolu ile lenf
düğümlerine ulaşırlar. B hücreleri kortekste primer follikülleri oluştururken T hücreleri timus bağımlı alan olan
parakortekste yerleşirler. Primer follikül hücreleri lgM+,
lgD+ küçük lenfositler olup dendritik retikülüm hücre ağı içinde yerleşirler. Primer follikülleri oluşturan B lenfositler
folliküler dendritik retikülüm hücrelerinin yüzeyinde immün kompleksler şeklinde taşınan antijenlerle uyarıldığında sekonder follikül oluşumu ile birlikte
antijen bağımlı proliferasyon ve diferansiyasyon meydana gelir. Bu primer immün yanıtta virjin B hücreleri büyük, IgM salgılayan hücrelere dönüşürken, sekonder immün reaksiyonda
antijenin folliküler dendritik retikülüm hücrelerinin uzantıları üzerinde B hücrelerine sunumu ile
bellek B hücreleri ve plazma hücreleri oluşur. Bu
lenfositler IgG ya da IgA
yanısıra ya kappa ya
da lambda hafif zincirlerini yüzeylerinde
ifade ederler. Medullaya göç eden plazma hücreleri de aynı hafif ve ağır
zincirleri salgılar.
Parakorteksteki T lenfositler
"interdigitating" retikülüm hücrelerince kendilerine sunulan
antijenle karşılaştıklarında büyük hücrelere dönüşürler, prolifere olurlar ve
bu reaksiyondan ya CD4 ya da CD8 tipinde antijen spesifik efektör T hücreleri
ve bellek T hücreleri oluşur. Parakorteksteki T hücrelerinin çoğunluğu (%60-80)
"helper celi" (CD4) fenotipine sahiptir.
Yapı ve fonksiyon
Lenfatik yol içinde, lenf düğümleri afferent ve
efferent lenfatikler ile dolaşıma bağlanan periferal lenfoid organlardır (4).
Boyutları birkaç milimetreden santimetreye kadar değişen, genellikle ovoid biçimli,
kapsüllü yapılar olup yoğun lenfoid doku birikimlerinden oluşurlar (4,5). Kapsül,
kan damarlarını ve afferent lenfatikleri içeren gevşek bağ dokusu ve yağ dokusu
ile çevrilidir
Lenf düğümleri fonksiyonları ile uyumlu stratejik
yerleşim gösterirler. Yüzeyel lenf düğümleri, özellikle servikal, aksiller ve
inguinal lenf düğümleri derinin geniş alanlarını da içeren farklı bölgeleri
drene ederken mediastinal, intraabdominal ve mezenterik lenf düğümleri akciğerler
ve gastrointestinal kanalı drene ederler. Akciğerler ve gastrointestinal
kanalda mukoza altında kapsülsüz lenfoid doku bulunur ve bu doku MALT (mucosa
associated lymphoid tissue) olarak adlandırılır
Lenf düğümlerinin ana fonksiyonları
"lenfopoiesis", lenf sıvısının filtrasyonu ve antijenlerin işlenmesidir
(4). Lenf düğümleri enfeksiyöz ve diğer ajanların sistemik yayılımını önleyen
filtrasyon yataklarıdır (5). Lenf düğümleri bağ dokusu ile desteklenen farklı
yapısal ve fonksiyonel zonlardan oluşur. Bu bağ dokusu, fibröz doku, retikülüm
hücreleri ve retikülin liflerinden ibarettir. Kapsül ve trabekülalar fibröz
dokudan oluşurken, lenf düğümünün destekleyici
yapıları ince retikülin
lifleri tarafından oluşturulur. Fonksiyonel lenfositler retikülin ağı
tarafından oluşturulan ayrı ayrı bölmelerde yerleşirler (3). Retikülin ağı
rutin boyalarda gözlenemez, fakat gümüş impregnasyon teknikleri (Gomori boyası)
ile gösterilebilir (4). Lenf düğümündeki hücrelerin büyük çoğunluğunu
lenfositler oluşturmakla birlikte mononükleer makrofaj sistemine ait fagositik
histiyositler, özelleşmiş aksesuar hücreler (dendritik ve
"interdigitating" retikülüm hücreleri) ve stromal hücreler de lenf düğümü
yapısında bulunur
Fibröz kapsül subkapsüler sinüsü çevreler ve lenf
düğümü parankimini penetre eden trabekülalar oluşturur. Kapsül, lenf sıvısını
subkapsüler sinüse ulaştıran afferent lenfatikler tarafından değişik noktalarda
kesintiye uğratılır. Subkapsüler sinüs kortikal ya da trabeküler sinüsler
olarak devam eder, bunlar daha sonra genişleyip kıvrımlı bir hal alarak medüller
kordlara girer ve burada medüller sinüsleri oluşturur. Medüller sinüsler
hilusta birleşirler ve lenf düğümünü efferent lenfatikler olarak terk ederler,
ayrıca hilusta lenf düğümüne arterler girer ve venler burada lenf düğümünden
ayrılırlar. Trabekülalardan ayrılan arterlerin dalları kortekste pleksuslar oluşturur,
burada follikülleri çevreler ve daha sonra medüller alanlara girerek venülleri
oluştururlar. Parakortekste kapillerıer bu bölgeye özel olan yüksek endotelyal
venüllere (postkapiller venüller) dönüşürler ve başta T hücreleri olmak üzere
dolaşımdaki lenfositleri parakortekse taşırlar (3). Bu oldukça özel damarlar
sadece parakortekste bulunurlar ve şişkin, küboidden silendiriğe kadar değişen
geniş oval çekirdekli, küçük çekirdekçikli endotelyal hücrelerle döşelidirler.
Bu damarlar lenfositlerin periferal kandan lenf düğümü parankimine girişi için
bir kapı oluştururlar
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)