Çocuklar niçin geceleri sık sık uyanırlar?
Çocuklar geceleri uykularından bazen kâbus gördükleri için bazen de anne babaları ile birlikte olmak amacıyla uyanırlar. Gece uyanmaları en sık iki ile dört yaş arasında görülür. Gece uyanan çocuğun tekrar uyuyabilmesi için genellikle ebeveyni tarafından tekrar uyutulmaya, yeniden uykuya dönebilmesi için yardıma ihtiyacı vardır.
Bebeklerde ağlayarak uyanma
Bazı anne babalar çocukları gece uyandığında yalnızca çocuklarına seslenerek uyuması çağrısında bulunurlar, bazı anne babalar çocuklarının yatağına giderek onun uyumasını beklerler, bazı anne babalar ise çocuk uyandığında yeniden uyuyabilmesi için onu yataklarına alırla . Anne babanın çözümü ne olursa olsun önemli olan tutarlı olmasıdır. Bir gece çocuklarını uyuması için yataklarına alırlarken, ertesi gece çocuklarının kendi kendine uyumasını beklememelidirler.
Geceleri çocukların uykularının bölünmesi oldukça yaygındır. İki yaşındaki çocukların %20*sinin, üç yaşındaki çocukların %14'-ünün, sekiz yaşındaki çocukların ise %8'inin geceleri uykuları bölünür. Bazı çocuklar geceleri sık sık uyanıp ağlayarak anne babalarının ilgisini isterlerken, bazı çocuklar gece boyunca bir ya da iki kez uyanıp sadece yeniden uykuya dalmakta zorluk çekebilirler. Çocukların büyük bir bölümü de gece uyanarak sessiz bir şekilde anne babalarının yataklarına gidip uykularına onların yanında devam ederler.
Çocuklar da yetişkinler gibi zaman zaman uykuya dalmakta ya da gece boyu uykuları hiç bölünmeden uyumakta zorlanabilirler. Bunun nedeni kulak iltihabı, besin alerjisi gibi fiziksel problemler olabileceği gibi, kaygı, korku, heyecan gibi nedenler de olabilir. Eğer çocuğun geceleri uyanması süreklilik gösteriyorsa burada yerleşmiş olan yanlış bir uyku alışkanlığından da söz etmek mümkündür.
Çocuğun uykularının sorunlu olması aile içinde büyük sıkıntı yaratır. Çocuğunda uyku problemi olan anne babalar yeterince uyuyamadıkları için gün içinde gergin hatta öfkeli olabilirler. Bu durum ebeveynin gün içindeki davranışlarını da etkiler. Sadece çocuğun değil ebeveynlerin de dikkatlerini toplamaları, yaptığı işe yoğunlaşmaları zorlaşır. Hoşgörüsü azalan ebeveynlerin birbirleri ile olan ilişkilerinde de çatışma yaşanabilir. Genellikle anne babalar çocuklarının problemleriyle ilgili olarak birbirlerini sorumlu tutmaya hatta suçlamaya eğilimli olduklarından, çocuğun uyku probleminden anne baba arasındaki ilişki de olumsuz olarak önemli ölçüde etkilenebilir. Çocuğun uyku problemi tedavi edildikten sonra, anne babalar çok daha az stresli olurlar ve çocuklarına çok daha az kızarlar.
Çocuklarda görülen uyku problemlerinin aşılması genellikle uzun zaman alan bir süreç değildir. Problemin çözümü birkaç hafta içinde gerçekleşebilir. Uyku probleminin aşılabilmesi için anne babanın belirli bir tutum konusunda anlaşmaya varmaları gerekir. Anne ve baba birlikte ortak bir tutum belirlediklerinde ve bu tutuma uygun tutarlı davranışlar sergilediklerinde birkaç hafta içinde çocuk kendisine sunulan uyku düzenini kabul edecektir.
Bebeklerini yalnız büyüten annelerin bebekleri bu durumdan nasıl etkilenirler?
Bebeklerini yalnız büyüten anneler çok daha kırılgan, etkiye açık bir duygu durumu içindedirler. Onların çevrelerinde yakın destek alabilecekleri bir eş, baba figürü yoktur. Böyle bir durumda olan annelerin pek çoğu bilinçdışı olarak bebeklerinin uyuyarak kendilerini yalnız bırakmalarını da istemezler. Bir taraftan anne bebeğinin uyumasını biraz olsun nefes alıp dinlenmek için isterken, diğer taraftan da bebeğinin uyuyarak kendisini yalnız bırakmasını istemez.
Annenin bebeğini uyuturken, bebeğinse uyumaya çalışırken yaşadığı zorluk bir bakıma orada olup da yardım edemeyen ebeveynin yokluğunun protesto edilmesi anlamına da gelir. Aslında bizim kültürümüzde bebeğini yalnız büyütmek zorunda kalan bir annenin genel olarak yalnız bırakılması durumu söz konusu değildir. Hatta kadının yakın aile bireyleri yalnız annenin değil bebeğinin de sorumluluğunu almak isterler. Neredeyse annenin tüm inisiyatiflerinin kendi ailesi tarafından alınması da anneyi olumsuz etkiler. Çünkü bir taraftan kadının yalnız kalmaya da gereksinimi vardır. Annenin bebeği ile ilişki kurup, birbirlerini tanımaları ve aralarındaki ilişkiyi geliştirmeleri için 'mahremiyet' duygusu çok önemlidir. Yakın akrabaların bazen aşırıya varan yakın ilgisi anne ve bebeğin bu çok ihtiyacını duydukları 'mahremiyet'i deneyimle-melerine izin vermez. Annenin kendi içinde yaşadığı, belki de hiç dışa vuramadığı yakınmalar derin suçluluk duygularına da neden olabilir. Bir taraftan varlığı arzu edilen ilginin aynı zamanda anneyi boğan bir sürece dönüşmesi söz konusudur.
Eşinden değişik nedenlerden ötürü ayrı kalmak zorunda kalmış olan anneye verilecek desteğin anneyi edilgin hale getiren, dışlayan bir desteğe dönüşmemesi gerekir. Anne, kendisine gösterilen ilgiyi kontrol edebilmelidir. Kendisine inisiyatif verilmeyen anne, bebeğini kontrol etmekte, ona hoşgörü göstermekte zorlanır.
Annenin içinde bulunduğu durum bebeği üzerine tıpkı kendi aile çevresinin kendi üzerine düşmesi gibi aşırı düşmesine, bebeği üzerinde aşırı koruyucu bir yaklaşım içine girmesine neden olabilir. Bebeğin annesi ile kuracağı ilişkinin bağımlılığa dönüşmemesi, bebeğin zamanla bağımsızlaşmasına olanak veren bir bağlılık ilişkisine dönüşmesi gerekir. Bu süreçte annenin kendisini beslemesi, kendisine yaşam kaynakları yaratması, sadece bebeğinden beslenmesini, dolayısıyla da bir bağımlılık yaratmasını engeller.
Bebeğin gelişiminde babanın önemi nedir?
Babanın rolü iki şekilde karşımıza çıkar: Birincisi, babanın bebekle kurduğu ilişki içindeki doğrudan rolü, ikincisi ise anne bebek ilişkisindeki babanın anneye verdiği destekten ötürü bebeğinin hayatındaki dolaylı rolüdür.
Doğumdan sonraki dönem kadının kendisinden en az emin olduğu ve çokça kendisini sorguladığı dönemdir. Kadın sürekli olarak yeterince iyi bir anne olup olmadığını sorgularken, onun en büyük yardımcısı, ona 'yeterince iyi bir anne' olduğunun güvencesini vere bilecek en etkili kişi babadır. Kaygılı annenin daha gerçekçi anneye dönüşmesi için babanın rahatlatıcı bir etkisi vardır. Anneler bir türlü bebeklerini bırakamazken babaların daha kolay 'hayır' diyebilmeleri, annenin daha az duygusal davranmasına yardım eder.
Doğumdan sonra kadının yaşadığı en önemli karmaşalardan biri de bir taraftan bebeğinin kendisine çok yakın olmasını isterken, bir taraftan da onun büyüyüp bağımsızlaşması arzusunu taşımasıdır. Bu noktada baba, annenin bebeğini ayrı bir birey olarak algılamasına da yardım eder. Anne bebek ilişkisine babanın da katılması, annenin bebeğiyle ilgili daha gerçekçi beklentilere sahip olmasını da sağlar.
Babanın, annenin depresyonda olduğu ya da bazı duygusal sorunlarının olduğu zamanda bebeği anneye karşı koruyan bir rolü de vardır. Karı koca arasındaki ilişkinin niteliği depresyonu engelleyen en önemli faktördür. Yapılan araştırmalar babanın desteğinin olmadığı yerde kadınların duygusal olarak daha zayıf olabileceklerini, kriz karşısında daha çok yara alabileceklerini ortaya koymaktadır. Erkeğin, kadının yanındaki duygusal olarak koruyucu varlığı bebek için de geçerlidir.
Anne baba arasındaki ilişkinin çatışmalı olduğu durumlarda bebek doğrudan etkilenir. Bebeklerin uykularındaki düzensizlik de etkilendiklerinin göstergesidir. Çoğunlukla anne babalar bebeklerinin hiçbir şey hissetmeyeceği ya da bir şekilde bebeklerine hissettirmedikleri yanılgısına düşerler. Oysa bebek, anne ve babasının duygu durumuna karşı hassastır. Zaten bebeğin yaşam alanı anne babasının duygu dünyasıdır.
Babanın olmadığı ailelerde bebeğin bu durumdan etkilenmesi başlarda anne etkilendiği için annenin aracılığı ile olur. Babanın yokluğu anneyi hüzünlendireceğinden anne üzerindeki olumsuz etkisini bebek algılar. Dede, dayı, amca gibi akrabalar babanın yerini tam dolduramasa da bebeğin bir erkek figürünün varlığında büyümesi için önemlidir.
Bebekler her ağladıklarında kucağa alınmalı mıdırlar?
Doğumdan hatta hamilelikten itibaren bebekler kendilerini anlatmaya başlarlar. Kendilerini dinlemeye hevesli, alıcı anne babaların varlığını ararlar. Gerek sosyal donanımları gerekse dil becerileri henüz gelişmediği için ihtiyaçlarını anlatmak için aktif bir şekilde beden dillerini kullanırlar. Ağlamak, bebeklerin kendilerini ifade etmek için kullandıkları en etkin yoldur.
Anne babaların bebeklerinin ağlayarak neyi anlatmaya çalıştığını anlayabilmeleri ve hızlı bir şekilde bebeklerine yanıt vermeleri onların zaman içinde daha az ağlamalarına neden olur. İlk aylarda annenin bebeğinden gelen işaretleri doğru değerlendirmesi annenin ne kadar duyarlı olduğu ile ilgilidir.
Annenin duyarlı bir şekilde bebeğine yanıt vermesi sonraki aylarda iletişimde daha az sorun yaşanmasını sağlar. Ayrıca bebeğin ihtiyacı olduğunda 'dinleneceği' mesajını içselleştirmesine de yardım eder. Buradan bebeğin her ağladığında kucağa alınması gerektiği sonucunun çıkarılmaması gerekir. Bebeklerin ağlamaları bir şeyleri protesto ettikleri anlamına da gelebilir. Bebeğin protesto etmesine de izin verilmesi gerekir. Gerektiği noktada anne babanın bebeğinin ağlamasını hoşgörmesi, bebeklerini ayrı bir birey olarak görüp onun kızmasını ya da aynı fikirde olmamasını da kabul etmek anlamına gelir. Bazı anne babalar eğer bebekleri ağladığında derhal yanına gitmezlerse bebeklerinin onu terk ettikleri mesajını alacağından endişe ederler.
Meslek yaşamımda bebeklerini hiç kimseye hatta eşlerine bile emanet edemeyen, bir an bile bebeklerinden ayrılamayan anneler gördüm. Kadın anne olduktan sonra her ne kadar bu duygu onu zaman zaman bunaltsa da bebeği olmadan ne yapabileceğini düşünemez bir hale gelir. Annenin bebeği ile geliştirdiği ilişki yalnız anne açısından değil bebek açısından da birbirine 'bağlı' değil 'bağımlı' bir ilişkiye dönüşür. Hiç yalnız bırakılmayan bebek kendi başına kalamayacağını, yalnız var olamayacağını düşünür. Başka bir deyişle bebek bağımsızlaşamaz.
Çocuk esirgeme kurumlarında kalan bebeklerin daha az ağladıklarını gözlemleriz. Burada çarpıcı olan şey nasıl annenin bebeği ile iletişime açık ve duyarlı olması bebeğin daha az ağlamasını sağlıyorsa, bakımevinde kalan bir bebeğin görece olarak daha az ilgi görmesi zamanla ağlamamayı, bir başka ifade ile 'çağırmamayı' öğrenmesine neden olur. Bu örnekte bebeğin kendi kendisine kalması, onun bağımsız olduğunu değil bir anlamda kapanmış olduğunu anlatır. Bebeğin ağlamalarının da ağlamamalarının da hep bir anlamı vardır. Eğer bebek uyandığında çevresinde onunla ilişki kurmaktan, ihtiyaçlarını karşılamaktan keyif alan, yani onun duygusal olarak açılmasını sağlayan bir yetişkin yoksa, bebek uyuyarak iç dünyasına çekilebilir.
Bebek her ağladığında kucağa alınmalı mıdır? Yoksa alınmamalı mıdır? Bu sorular pek de anlamlı değildir; çünkü bu sorular evet ya da hayır diye yanıtlanamaz. Bebeğin aslında ağlayarak ne anlatmaya çalıştığı anlaşılmalı, ona göre uygun davranış sergilenmelidir.
Anne babaların kendi çocukluk deneyimlerinin çocukları ile olan ilişkilerine etkisi nedir?
Ülkemizde toplum olarak olmasa da, en azından belli kesimlerde çocuğa verdiğimiz değerde büyük ilerlemeler var. Kendi çocukluklarının buruk yalnızlığı içindeki anne babalar, "Benim olmadı. Ben görmedim. Ama çocuğum görsün..." anlayışıyla amansız bir gayret içine girmiş durumdalar. Koşulları elverdiğince, hatta koşullarını zorlayarak "her şeyi" yapıp almaya çabalıyorlar çocukları için. Hemen hemen her ebeveynin üzerinde birleştiği ortak nokta ise günümüzde çocuk yetiştirmenin çok zor olduğu Anne baba olmak keyifli olmasının yanında dünyanın en zor, en sancılı uğraşlarındandır. Hemen hemen her konuda yaşam tecrübelerimizi ve bilgilerimizi kullanarak bir şekilde sonuca ulaşabilirken; çocuğumuzla olan ilişkimizde bunun böyle olmadığını yaşayarak görürüz. Bunun nedeni anne baba ve çocuk ilişkisinin duygusal bir ilişki olması ve geçmiş yaşantılarımızdan, kendi çocukluk deneyimlerimizden bağımsız bir şekilde davranmamızın mümkün olmamasıdır.
Yaşamımızın ilk yılları, hatta ilk ayları kişiliğimizin oluşumu ve ruh sağlığımızda kritik bir öneme sahiptir. Her ne kadar kronolojik olarak bebeklik dönemini çocukluk, ergenlik, gençlik, yetişkinlik ve yaşlılık dönemleri izlese de, duygusal dünyamızda böylesi bir sıralı geçiş söz konusu değildir.
Bebeklik döneminde edindiğimiz duygusal deneyimler bizim sonraki yaşamımızda etkin bir şekilde ve sürekli olarak etkili olup, davranışlarımızın büyük bölümünü oluşturur. İşte bu nedenle bebek ruh sağlığı, yetişkin ruh sağlığının temelinde yer alır.
Anne babanın çocuğu ile olan ilişkisi, bilinçaltı olarak anne babanın kendi çocukluk deneyimlerini harekete geçirir. Bir başka deyişle; anne baba sürekli olarak kendi çocukluk deneyimlerinin etkisi altındadır. Bu nedenle de anne babalar bilinçdışı olarak çocuklarında kendi çocukluklarını yaşarlar. Aynı nedenle de ilişki kurdukları ya da ilişki kurmakta zorlandıkları aslında kendi çocuklukları olur. Çok hırslı olan, ya da tam tersi ilgisiz olan anne babaların kendi anne babaları ile olan ilişkileri irdelendiğinde arada anlamlı bir ilişkinin varlığı ortaya çıkar. Sözgelimi çok sert bir babaya sahip olan babanın kendi çocuğu ile olan ilişkisinde aynı şekilde ya çok sert ve mesafeli davrandığı ya da çocuğuna karşı kendi deneyimlerinin acısıyla çok duygusal davrandığı, çocuğunun taleplerinin hemen hemen hepsini yerine getirme çabası içinde olduğu görülür.
Geceleri ağlayarak uyanan bir bebeğin ağlamalarına anne babanın yükleyeceği anlamlar, vereceği tepkiler işte bütün bu geçmiş yaşantılar temelinde şekillenir. Anne babaların çocukları ile sağlıklı ilişki kurabilmeleri doğalarında zaten varolan içgüdü ve önsezilerini güven duygusu içinde açığa çıkarıp, yaşama geçirmeleri ile olur. Anne babalar bunu birbirlerine zaman ayırarak, çocuklarını olduğu kadar kendilerini de dinleyerek, gözlemleyerek yapabilirler.
Bebekte Dogum Sonrası Uyku
Doğum sonrası annenin yeniden çalışmaya başlaması bebeğin/çocuğun uyku düzenini nasıl etkiler?
Günümüzde annelerin büyük bölümünün çalışması ve doğumdan kısa bir süre sonra işe dönmek zorunda kalması annelerin karşı karşıya kaldıkları önemli sorunlardan biridir.
Doğum, anne ve bebek için dokuz ay süren hamileliğin ardından yaşanan bir ayrılma deneyimidir. Anne ve bebeğin yeniden bir bütün olabilmeleri için doğumdan sonra birlikte baş başa çokça zaman geçirmeye gereksinimleri vardır. Pek çok kadın yeniden çalışmaya başladıktan sonra bebeklerinin uyku problemi yaşamalarından yakınırlar. Bebeğin gece uyuyamasının altında yatan nedenin gece anneden ayrılamama sorunundan kaynaklandığını düşünecek olursak, annenin gün içinde bebeğine nasıl veda ettiği önem kazanır. Bebekle vedalaşmanın onu daha çok üzeceğine inanan anneler, bebeklerinin kendilerini unuttuğunu varsaydıkları bir anda adeta bebeklerinden kaçarak ayrıldıkları için işe pişmanlık duygusu içinde giderler.
Gün içinde işe gitmeden önce vedalaşmanın acısından kaçınan anne, ertelenen vedalaşma ile akşam uyku saatinde yüzleşmek zorunda kalır. Sabahleyin bebeği ile vedalaşarak ayrılan anne, bebeğine, ayrılmaya karşı tepkisini uygun zamanda, uygun biçimde gösterme şansı tanır. Böylece de bebek ayrılmaya ilişkin tepkisini geceye kadar içinde tutmaz, bu tepkiyi uyku için vermez.
Annenin vedalaşarak ayrılması, bebeğine kendisinin ne zaman orda olup olmadığını bildirmesi, bebeğin kendisini güvende hissetmesine yardım eder. Annenin ayrılma ile ilgili kendi duygularının farkına varması, ayrılma deneyiminin zannedildiğinden daha karmaşık bir süreç olduğunun bilincinde olması, aslında işinin kendisini bebeğinden ayırdığı yerine ayrılanın kendisi olduğunu algılamasına yardım eder. Bu da annenin ayrılmanın sorumluluğunu almasına ve işinden keyif almasına yardım eder.
Çalışan annelerin yaşadıkları bir başka problem de ayrı geçirilen bir günün akşamında eve döndüklerine bebekleri/çocukları ile bire bir ilgilenmekte zorlanmalarıdır. O nedenle de bebekleri/çocukları için yemek hazırlamak, belki birlikte televizyon seyretmek, kitap okumak, banyonun hazırlanması yani bir şey aracılığı ile onlarla ilişki kurmak, doğrudan ilişki kurmaya tercih edilir. İş dönüşü ten temasını da içeren bir ilişki içinde olmak, oyun oynamak da genellikle anneleri zorlar. Sıra uyku için ayrılmaya geldiğinde gerçek anlamda bir kavuşma yaşanmadığı için uykuya gidiş de zor olur. Annenin bebeği/çocuğu ile arasındaki ilişkide çokça ten teması ile birlikte oyunların oynanması bebeğin/çocuğun uyku ile gelen vedalaşmayı daha kolay yaşamasını sağlar.
Annenin doğumdan kısa bir süre sonra çalışmaya başlaması anne ve bebeğin birbirlerini tanıyıp, birbirlerinin ritimlerine ayak uydurmalarına engel olur. Arzu edilen, ilk iki yılda annenin bebeğine kendisinin bakmasıdır; ancak günümüz çalışma koşulları ne yazık ki buna izin vermemektedir. Yeniden çalışmak durumunda kalan annenin en büyük tesellisi işe dönmenin kendisi için yeniden bir şeyler yapmaya başlamak anlamına gelmesidir. Yani bir anlamda kendisini 'beslemeye' başlayacağından, bebeğini 'beslemesi' daha kolay olacaktır.