Ust Solunum Yolu Rezistansi Sendromu

Üst solunum yolu rezistansı sendromu



Üst solunum yollarında uyku sırasında sınırlı ya da geçici daralma nedeniyle solunum çabasında artma vardır. ÜSYRS apne ve/veya hipopneye yol açmadan (AHİ<5) üst solunum yolu rezistansında artış sonucu intratorasik negatif basınçta belirgin artış ile karakterize klinik tablodur. Kısa süreli ve sık tekrarlayan arousaller ile sık uyku bölünmesi nedeniyle gün boyu uyku hali belirgindir. Ancak oksijen saturasyonu değişmemektedir. Horlama, yoğun olmasına rağmen OUAS‟na göre daha hafiftir.



OUAS ile kıyaslandığında daha genç ve daha zayıf kişilerde görülen bir tablodur. Uyku merkezlerine horlama ile başvuran hastaların % 10-15‟inde ÜSYRS olduğu bildirilmektedir. Çocukluk döneminde ve genç kadınlarda daha sıktır. Çocuklarda davranış bozuklukları, dikkat eksikliği, öğrenme güçlükleri ve hiperaktivite, gün boyu uyku halinden daha sık görülür. Kadınlarda ise halsizlik, çabuk yorulma, mens düzensizlikleri ve evliliğe uyumsuzluk ön plandadır.



ÜSYRS olgularında obezite belirgin olmamakla birlikte retrognati sıklığı dikkat çekicidir. Semptomatolojisi ve komplikasyonları OUAS‟na bir ölçüde benzeyen bu sendromda, cerrahi ve CPAP (Continuous Positive Airway Pressure) tedavisi öncelik taşır. Belirtilerin silik olması, tablonun tanınmasını güçleştirir. Yakınmaların ağırlıklı olarak uykuda dinlenememeye bağlanması nedeniyle sedatif kullanımına sık rastlanmaktadır. Sedatifler ÜSYRS‟nda tablonun ağırlaşmasına, apnelerin ortaya çıkmasına yol açabileceği için kontrendikedir.



Santral uyku apne sendromu



SUAS oldukça nadir görülen bir durumdur. Santral sinir sistemi disfonksiyonuna bağlı olarak gelişir. Uyku sırasında 10 saniye veya daha fazla süreyle oronazal hava akımının durması ile birlikte solunum çabasının da olmamasına santral uyku apnesi denir.


SUAS uyku sırasında santral solunum merkezinin solunum kaslarına komut vermeyi durdurmasıyla oluşur . AHİ 5‟in üzerindedir ve apne-hipopnelerin %50‟den fazlası santral tiptedir. Sık tekrarlayan arousal veya uyku bölünmeleri nedeniyle gün boyu uyku hali ile karakterizedir. Genellikle duyusal komponent bozukluğu, birleştirici ve yönetici nöron defektleri ve motor komponent bozukluğuna yol açan nöromüsküler hastalıklar gibi nörolojik bozukluklar eşlik eder. Bu grup içerisinde Primer SUAS, Cheyne-Stokes solunum paterni ve infant primer uyku apnesi yer alır.


Kaynak; http://zehirlenme.blogspot.com/

Uykuda Solunum Bozuklugu

Uykuda Solunum Bozukluğu



Horlama insanlık tarihi kadar eski olup ilk yerleşik yaşama geçildiği dönemlerden itibaren dikkat çeken bir durum ve alay konusu olmuştur. Bu yerleşim merkezlerinden en önemlisi, kuruluşu MÖ 7000‟li yıllara tarihlenen Konya yakınlarındaki Çatalhöyük‟tür. Spekülatif bir yaklaşımla insanlığın ilk horlamaya başladığı ve bu durumun sosyal etkilerinin yaşandığı yerin Çatalhöyük olduğu söylenebilir.



Uyku apnesi, 19. yüzyıl başlarında yazar Charles Dickens tarafından ayrıntılı olarak tariflenmiştir. Dickens‟ın, 1837 yılında yayınlanan “The Posthumous Papers of The Pickwick Club” adlı eserinde, “Pickwick” adlı kulüpte yaşananlar anlatılmış ve “Joe” isimli uşağın aşırı şişman olduğu, gözlerinin yarı kapalı olduğu, neredeyse ayakta uyukladığı, algılamasının zayıf olduğu ve çok gürültülü horladığı oldukça iyi betimlenmiştir.



Bundan ancak 120 yıl sonra Burwell ve arkadaşları American Journal of Medicine dergisinde aşırı obezite ile birlikte hipoventilasyonu, Dickens‟ın romanından esinlenerek “Pickwick Sendromu” olarak tanımlamışlardır.



Uyku araştırmaları konusunda dönüm noktası, 1965 yılında Henri Gastaut tarafından ilk kez PSG‟nin kullanılmaya başlanması olmuştur. Bu yıllarda uyku apnesinin sadece aşırı kilolularda görülebileceği düşünülüyordu. İlk kez 1972 yılında normal kilolularda da bu hastalığın varlığı gösterilmiştir. Obstrüktif uyku apnesi terimi ilk kez 1973 yılında, Stanford Üniversitesi‟nde uyku kliniğini kuran Guilleminault ve arkadaşları tarafından kullanılmıştır. Guilleminault ve arkadaşları hastalığın kardiyovasküler sistem üzerine olan etkilerini de incelemişlerdir.



Uykunun solunum üzerine etkileri ise son dekadlarda ancak anlaşılabilmiştir.


Uykuda solunum değişiklikleri


Solunum uyanıklık döneminde ve uyku süresince istemli ve otonomik olarak adlandırılan iki bağımsız sistem tarafından kontrol edilir. Uyanıklık sırasında her iki sistem de çalışırken, uyku sırasındaki solunum tamamen medulladaki solunum kontrol merkezinin otonomik ritmine bağlıdır. Normal uykuda tidal volüm, alveoler ventilasyon, kan gazları, solunum hızı ve ritminde belirgin değişiklikler görülür.



Ventilasyondaki değişiklikler: Non-REM uykusunda dakika ventilasyonu, tidal volümdeki düşüşe bağlı olarak %5-10 oranında (0.5-1.5 L/dakika) azalır. REM uykusunda ise solunum oldukça değişkendir ve dakika ventilasyonundaki azalma özellikle yoğun göz hareketlerinin izlendiği fazik REM döneminde %40‟lara varacak kadar belirgindir.



Kan gazlarındaki değişiklikler: Uyku sırasında alveoler ventilasyonda azalma ile PaCO2 2-8 mmHg kadar yükselir, PaO2 3-10 mmHg düşer ve SaO2 %1-2 kadar azalır.



Solunum hızı ve ritmi : Uykunun ilk 10-60 dakikasında uyanıklık ve Non-REM evre I-II arasında sık geçişler görülür. Solunum düzensizdir. Tidal volümde azalma ve artmalar izlenir. Non-REM evre III-IV‟ün başlaması ile solunum düzenli hale gelir ve tamamen otonomik sistemin kontrolü altındadır. REM uykusunda ve özellikle fazik REM‟de ise solunum tekrar düzensizleşir, tidal volüm azalır, hızlı ve yüzeyel solunum gözlenir.



Kemosensitivite: Uykunun tüm evrelerinde hem hipoksik hem de hiperkapnik ventilasyon yanıtı azalır. Hiperkapnik ventilasyon yanıtında Non-REM dönemindeki %20-50‟lere varan azalma, REM döneminde daha da belirginleşir.



Fonksiyonel rezidüel kapasite: Uyku sırasında supin yatış pozisyonunda ve REM döneminde, solunum kaslarındaki hipotoni nedeniyle fonksiyonel rezidüel kapasite azalır.



Arousal yanıtı: Uyku sırasında hiperkapni, hipoksemiden daha güçlü bir arousal (uyanma) stimülanıdır. PaCO2‟de 6-15 mmHg‟lık artış arousale neden olurken, SaO2‟nun normal bir kişide %75‟e kadar düşmesi gerekir.


Metabolizma: Uykunun başlangıcında metabolizma yavaşlar ve sabaha karşı tekrar hızlanmaya başlar. Uyku sırasındaki metabolizma yavaşlamasına paralel olarak ventilasyon da azalır.


Görüldüğü gibi uyku, solunum sisteminde rezistansın arttığı, solunum hızı ve


ritminin bozulduğu, kimyasal ve mekanik reseptörlerin duyarlılığının ve ventilasyonun


azaldığı, kan gazlarında olumsuz değişikliklerin yaşandığı, sonuç olarak solunum sisteminin zarar gördüğü bir dönemdir.

Uyku Bozukluklari Hakkinda

Uyku Bozuklukları Hakkında



Gün içinde olup bitenler uykunun süre ve kalitesini nasıl etkiliyorsa, gece uykudaki süreç de günlük yaşantımızın kalitesini aynı şekilde etkilemektedir. Ortalama süre ve kaliteden sapma gösteren durumlardaki uyku; uyku bozukluğu (UB) olarak tanımlanır. UB kişinin yaşam kalitesini, fizik ve mental performansını etkileyen önemli bir durumdur. Uyku bozuklukları geniş bir hastalık yelpazesine sahip olup tanı, takip ve tedavisi multidisipliner bir yaklaşımı gerektirir.



Uyku bozukluklarının sınıflandırması



Uyku bozukluklarının ilk sınıflandırması 1979 yılında yapılmıştır. Daha sonra bu alandaki deneyimler doğrultusunda, uyku bozukluklarının alt grupları ve tanı kriterleri belirlenmiştir. Son olarak Amerikan Uyku Tıbbı Akademisi (AASM) tarafından 2005 yılında Uluslararası Uyku Bozuklukları Sınıflaması-2 (ICSD-2) geliştirilerek kullanıma sunulmuştur. Buna göre uyku bozuklukları 8 ana grup altında toplanmaktadır:



1. İnsomnialar


2. Uykuda solunum bozuklukları


3. Santral orijinli hipersomnialar


4. Sirkadiyen ritm bozuklukları


5. Parasomniler


6. Uyku ile ilişkili hareket bozuklukları


7. İzole semptomlar, normal varyantları

Uyku Evreleri Nelerdir

Uyku evreleri nelerdir



Uykunun evrelemesinde Rechtschaffen ve Kales‟in 1968‟de geliştirdikleri ve halen günümüzde de geçerli olan kriterler kullanılır. Buna göre normal uyku 2 ana bölüm ve 5 evreden oluşmaktadır:



1) Non-REM uykusu 4 evreden oluşur:



Evre I: Tüm gece uykusunun %2-5‟ini oluşturur.


Evre II: Total uyku süresinin %45-55‟ini oluşturur.


Evre III ve IV: Total uyku süresinin %20-25‟ini oluşturur.


Evre I ve II yüzeyel uyku, evre III ve IV ise derin uyku evreleridir.



2) REM uykusu total gece uykusunun %20-25‟ini oluşturur.


Non-REM uykusu fiziksel dinlenmeyi sağlar. Çocuklarda büyüme hormonu salınımı, erişkinlerde ise hücre yenilenmesi ve onarımı bu dönemde olur. Vücut sıcaklığında düşme, kalp hızı ve solunum sayısında azalma görülür.



Non-REM evre I, uyanıklıktan uyku haline geçiş evresidir. EEG‟de alfa dalgaları kaybolur. Teta aktivitesi ve verteks keskinleri geç dönemde ortaya çıkar. Kas tonusu azalmaya başlar ve yavaş göz hareketleri (SEM) izlenir. Non-REM evre II‟de kortikal aktivite daha da yavaşlamıştır. Teta dalgaları ile birlikte evreye özgü olan uyku iğcikleri ve K kompleksleri görülür. SEM izlenir ve kas tonusu iyice azalmıştır. Gece uykusunun büyük bölümü bu evrede geçirilir. Non-REM evre III‟te delta dalgaları oluşmaya başlar. Bu dönemde delta dalgaları evrenin %20-50 kadarını oluşturmaktadır. Non-REM evre IV‟te delta dalgaları, EEG‟de belirgin olup evrenin %50‟den fazlasını oluşturur. Göz hareketleri kaybolur. Ancak zaman zaman SEM izlenebilir. Kas tonusu oldukça azalmıştır.



REM uykusunda, nöronlarda membran stabilizasyonu olur. Bu dönemde kişiyi uyandırmak kolaydır. Rüyalar bu dönemde görülür. Otonom sinir sisteminin aktive olması nedeniyle bu dönemde kalp hızı, solunum sayısı, kan basıncı artar ve düzensizleşir. REM uykusunda testere dişi şeklinde dalgalar ortaya çıkar. Hızlı göz hareketleri (REM) izlenir. Kas tonusu tamamen kaybolmuştur.


Uykunun başlangıcından ilk REM döneminin sonuna kadar geçen döneme uyku siklusu denir. Yaklaşık 90–120 dakikalık bu sikluslar gece boyunca 4-6 kez tekrar etmektedir. Gecenin ilk yarısında sayı ve süre olarak Non-REM baskın iken ikinci yarıda REM uykusu ağırlık kazanır.



Sonuç olarak, Non-REM evre III-IV büyüme ve hücre onarımında, REM ise hafıza ve öğrenme sürecinde rol oynamaktadır. Non-REM evre I ve II‟nin işlevi ise henüz tam olarak bilinmemektedir.



Kaynak; http://zehirlenme.blogspot.com