Hiperkapnik Solunum Yetmezliği
PaC02 normalden yüksektir. Bunun nedenleri; hipoventilasyon, ölü boşluğun artması, C02 yapımındaki artış olabilir.
Hipoventilasyon
Bu gruptaki hastalarda akciğer sorunu yoktur. Dakika ventilasyonunun azalmasına bağlı olarak hiperkapni gelişir.
Santral sinir sistemi hastalıkları: Narkotik ve diğer sedatif etkili ilaçların aşırı dozları, medullayı etkileyen kafa travması, serebrovasküler olaylar, beyin infarktı, tümörleri, spinal kord yaralanmaları, solunum merkezini deprese eden metabolik değişiklikler,
Nöromusküler hastalıklar: Guillain-Barre sendromu, miyasteniya gravis, poliomyelit, tetanoz, multipl skleroz,
Göğüs duvarı hastalıkları: Yaralanmalar, tansiyon pnömotoraks, yelken göğüs, obezite, batında asit, kitle.
V/Q Dengesizliği
Ventilasyon ve perfüzyonun uygunsuz dağılımı sonrası gelişen ölü boşluk ventilasyonundaki artıştır. Ölü boşlukta artış olduğunda boşa giden bir ventilasyon vardır.
C02 Yapımındaki Artış
Genel durumu kritik olan hastalarda ateş, travma, yanık, anksiyete, kas aktivitesi, bikarbonat verilmesi, oksijenin tüketimi, parenteral beslenme, karbondioksit üretimini arttıran nedenlerdir.
Klinik Bulgular
Hipoksemi ve/veya hiperkapni etkilerini solunum, dolaşım ve santral sinir sistemi üzerine yansıtır.
Solunum Sistemine Ait Bulgular Hastada ilk göze çarpan bulgu solunum sıkıntısıdır. Stridor, wheezing, railer, yardımcı solunum kaslarının kullanılması, trakeal çekilme, solunum kaslarının yorgunluğu, hızlı ve yüzeyel solunum, paradoksik karın hareketleri şeklinde belirti verir.
Akut Respiratuar Distres Sendromu
Direkt veya indirekt hasar ile akciğer kapillerinin sıvı ve plazma proteinlerinin geçirgenliğinde artış ile karakte-rizedir. Pulmoner konjesyon, kompli-ansta azalma, 02 transportunda bozulma, radyolojik olarak yaygın pulmoner infıltrasyon ve akut solunum yetmezliği ile karakterizedir.
Yetişkin hyalin membran hastalığı, şok akciğeri, ıslak akciğer, nonkardiyojenik akciğer ödemi gibi değişik isimleri vardır.
Etiyolojideki patolojiler direkt akciğer hasarı yapanlar ve sistem ik yoldan indirekt akciğer hasarı yapanlar olarak ayrılabilir.
Direkt akciğer hasarı yapanlar:
Pnömoni, mide içeriğinin aspirasyo-nu, pulmoner kontüzyon, yağ embolisi, reperfüzyon pulmoner ödemi, akciğer transplantasyonu, inhalasyon yolu ile yaralanma, suda boğulma.
İndirekt akciğer hasarı yapanlar:
Sepsis, şok, multipl transfüzyon, ilaç entoksikasyonları, akut pankreatit, kan ürünleri transfüzyonu, majör travma, kardiyopulmoner bypass, yanık.
ARDS tanı kriteri olarak;
Akut başlangıç,
Akciğer grafisinde bilateral yaygın PCWP<18 mmHg
Patogenez: Patolojik olarak ARDS yaygın alveol hasarı şeklinde ortaya çıkmaktadır.
Endotelial ve Epitelial Hasar: ALI ve ARDS'nin akut fazı, alveo-lo/kapiller membranın geçirgenliğinin artması sonucu hava bölgeleri içine proteinden zengin ödem sıvısının akışıyla karakterizedir.
Gastrointestinal Profilaksi
Yoğun bakım hastalarında sık rastlanılan bir başka komplikasyon stres ülserleridir. Hastaların %10-25'inde görülen ülserin, ilk üç gün içerisinde ortaya çıkabildiği, kafa travması ve yanıklarda özellikle daha sık geliştiği bildirilmektedir. Stres ülseri gelişmemesi için, hastaların gastrointestinal olarak korunmaya alınması gereklidir. koruma endikas yonları; kafa travmaları, yanıklar, acil veya büyük cerrahi girişimler, organ yetmezlikleri, 48 saattendaha fazla me-kanik ventilatörde kalınması, ülser hikayesi olarak sıralanabilir. Hastanın_er-ken dönemde enteral beslenmeye baş-Tanması ile stres ülser oluşumu önemli oranda önlenebilir. Bunun yanısıra, er-ken dönemde gastrik mukoza koruyucular, antiasitler, H2 reseptör blokerleri gibi ilaçların kullanılmaya başlanması da önemli profılaktik uygulamalardır.
Beslenme
Ağır durumda olan hastaların yaşamsal fonksiyonlarını zorlayan patolojiler, bu olguların genelde homeosta-zis içinde sürdürmekte oldukları kritik dengeyi hızla bozabilir ve vücudun glikojen, protein ve yağ depolan hızlı bir yıkım ve tüketime maruz kalır. Organizma, gelişmekte olan bu akut değişikliğe uyum sağlamakta zorluk çekmeye başlar. Vücudun doğal yaşam şeklini bozarak olumsuzluklara neden olan olaylar zincirinde, beslenme bozukluğu da yer almaktadır. Günümüzde yoğun bakım olguları için beslenme, en önemli konulardan biri olmuştur. Vücut dokularının esas gereksinimi olan mak-ro ve mikro besin öğelerinden ya da özel gereksinimlerden yoksun kalmak, özellikle yoğun bakım olgularında iyileşme periyodunu negatif yönde etkileyecektir. Beslenme konusu, parenteral ve enteral olmak üzere esas olarak iki ana başlık altında incelenmektedir.
Yoğun bakım hastalarında uygulanacak olan beslenmenin, uygun yöntemle gerekli ve yeterli miktarda verilmesi, diğer hastalara göre çok daha önemlidir. Bu nedenle, beslenmeye başlamadan önce antropometrik ölçümlerin dikkatle yapılması, nütrisyon desteğinin tam ve doğru olarak sağlanması, verilenlerin iyi tolere ve metabolize edilip edilmediğinin dikkatle kontrol edilmesi gerekmektedir