Kuş Gribiyle İlgili Sık Sorulan Sorular
İnsanlarda kuş gribi görüldüğü için Türkiye karantina altına alınır mı?
Karantina ancak virüsün insandan insana geçme özelliği kazanması durumunda uygulanır. Hayvanlarla temas üzerinden insanda görülebilecek hastalık durumlarında karantina insanlara değil, hayvanlara uygulanır. Bu sebeple insanlar için karantina değil, gönüllü izleme söz konusudur.
Grip ilaçları kuş gribine karşı işe yarar mı?
Hayır. Halihazırda grip ilacı olarak piyasada bulunan ilaçlar zaten gribe etken olan virüsü öldürmeye yönelik değildir. İlaçlar daha çok gribin yol açtığı burun akınüsı, halsizlik, ateş vb. şikayetleri azaltmaya yöneliktir. Dolayısıyla bu tür ilaçların öldürücülüğü yüksek olacağı düşünülen insanlardaki kuş gribine etkisi olmayacaktır.
Tamiflu almamızın faydası olur mu? Kuş gribi tavuk
Tamiflu'nun hastalığın başlamasından sonraki ilk 48 saat içinde etkisi vardır. Etkisi kesin değildir. Ancak belirtilerin hafiflemesine katkıda bulunur. Şimdiye dek H5N1 tipi virüsün bulaştığı insanlarda kullanılmıştır. Ancak yüzde 50'lere varan bir yanıtsızlık mevcut olup-bu yanıtsızlığın ilaç dışında kişiye, çevreye, virüse bağlı başka sebepleri olabilir. Henüz buna dair net bir şeyler söylemek için bilimsel çalışmalar yeterli değildir. Ayrıca, Roche adlı şirket tarafından üretilen Tamiflu dışında da antiviral ilaçlar bulunmaktadır.
Antibiyotik almamızın faydası olur mu? H5N1 virüsü
Hayır.Virüsler antibiyotiklere karşı duyarlı değildir. Antibiyotikler bakterilere karşı etkilidir. Virüs ve bakteri iki farklı tip mikroorganizmadır. Ancak bazı durumlarda virüs hastalıklarının üzerine bakteriyel hastalıklar eklenir. İşte bu tür durumlarda antibiyotikler kullanılabilir. Eğer bu tür bir durum yok ise, antibiyotik almanın zararı olabilir.
C vitamini almak yararlı olur mu? Vitamin hapları yararlı olur mu?
Vitamin içeriği yüksek besinlerle beslenmenin insanın sağlığı üzerindeki olumlu etkileri bilinmektedir. Vitaminler bağışıklık sistemini de daha güçlü kılar. Ancak kişinin kuş gribine yakalanması durumunda alınacak olan vitaminlerin yararlı olup olmayacağı ile ilgili yapılmış bir çalışma henüz olmamakla beraber vitaminlerin virüsü yok edici bir etkisi de olamaz.
Grip aşıları kuş gribine karşı işe yarıyor mu?
Mevcut grip aşıları kuş gribine etkili değildir. Ancak salgın riski yüksek olan ülkelerde insan influenza virüsü ile kuş influenza virüsünün karşılaşmasını engellemek, böylece virüsün insandan insana geçiş özelliği kazanması ihtimalini azaltmak anlamlı olabileceğinden, sağlık personeli, çiftlik çalışanları, itlaf ile ilgilenen çalışanlar gibi virüsle karşılaşma riski yüksek olanların mevcut grip aşılarından yaptırmaları önerilmektedir. Bu riskli grubun ve kuş gribi riski olmasa bile aşı yaptırması önerilenlerin dışında bu aşının yaptırılmasına gerek yoktur.
Kuş gribine karşı aşı üretme çalışmaları ne durumda? Kuş gribi wikipedia
Şu anda virüsün genetik yapısı değiştirilerek aşı üretilmeye çalışılmaktadır. Normalde aşı çalışmaları yumurta embriyonlarında yürütülür. Ancak virüs, hastalık oluşturma gücünün çok yüksek olması nedeniyle, yumurta embriyonlarının ölümüne neden olmaktadır. Bu sebeple aşı çalışmaları hızlı ilerleyememektedir. Virüsün genetik yapısında oynamalar yapılarak embriyoların ölümüne sebep olmayan HSNl'e en çok benzeyen bir virüs üretilmeye çalışılmaktadır. Böylece aşı çalışmalarında yol alınabileceği düşünülmektedir. Kasım 2005'te Macaristan tavuklara ve insana etkili olabilen bir aşının üretildiğini açıklamış ve aşının denenme aşamasına geçilmiştir. Bunun dışında ise İngiltere, Amerika, Japonya ve Çin gibi ülkelerin yanı sıra Küba da halen aşı çalışmalarını sürdürmektedir.
Bugüne kadar kuş gribine yakalanan insanlardan yarısının öldüğü, diğer yarısının da kurtulduğu söyleniyor. Bu doğru mu? Kimin ölüp kimin yaşayacağı neye bağlıdır?
Evet, doğru. Şu ana kadar kuş gribine yakalandığı doğrulanan 147 kişiden 78'i ölmüştür. Ancak, bunlar laboratuar teyitli vakalardır. Hastalığa yakalanmakla birlikte kuş gribi teşhisi konmamış insanlar da olabilir. Kimin yaşayıp kimin öleceği virüsün hastalık oluşturma gücüne, kişinin doktora başvurma zamanına, tedavinin başlandığı zamana ve kişinin bağışıklık sistemine bağlanmaktadır. Eğer salgın öncesi ve sırasında kümes hayvanı üretilen yerlerde, sağlık merkezlerinde gerekli koruyucu önlemler alınırsa hastalığın ölümcüllüğü azaltılabilir.
Kuş gribine yakalanmasına karşın ölmeyen insanların bağışıklık sistemleri incelenerek soruna çözüm bulunamaz mı?
Bu yöntem pek çok kez aşı üretiminde kullanılmış olup H5Nl'e etkili aşı üretiminde de kullanılmaya çalışılmıştır. Ancak çalışmalar tamamlanmamıştır. H5N1 virüsünün yüksek öldürücülükte seyrediyor olması tedavide etkin ilacın geliştirilmesini zorlaştırdığı gibi, aşı çalışmalarında yol alınmasını yavaşlatmaktadır.
İnsandan insana geçecek bir kuş gribi türüne karşı şimdiden aşı üretmek mümkün mü? İnsandan insana geçecek bir kuş gribi türüne karşı yeterli aşı ne kadar zamanda üretilebilir?
Günümüzde genetik mühendisliğinin ve übbi genetik çalışmalarının ilerlemiş olması nedeniyle olası virüse çok benzeyen bir virüsü laboratuar koşullarında üretmek olanaklı olabilir. Üretilen bu virüs sayesinde de aşı elde edilebilir.
Ancak bu aşının zamanında ve yeteri kadar üretilmesi ülkelerin sağlık politikalarına bağlıdır. Zira bir salgın durumunda aşının sağlanması için çok kısa bir süreye ihtiyaç vardır.
Kendi aşılarını üretemeyen ve bir ulusal aşı politikasına sahip olmayan ülkelerin yeterli miktardaki aşıya zamanında ulaşmaları mümkün olmayabilir.
1918'deki kuş gribine karşı aşı geliştirildi mi? Bu aşı bir işe yaramaz mı? Kuş gribinin bulaşma yolları
1918'de meydana gelen salgına karşı o süreç içerisinde aşı geliştirilemedi. Şu anda mevcut olan grip aşıları 1918'de salgına sebep olmuş olan virüs tipine karşı da korumaktadır. 1918'de ölümlere neden olan virüs tipi artık insanda her kış geçirdiğimiz türde, hafif bir hastalığa sebep olmaktadır. Bu durum insanın bu virüse karşı bağışıklık geliştirmiş olması ile ilgilidir.
Kümes hayvanları için aşı geliştirmek mümkün değil mi?
Mümkündür. Manisa'da bulunan geçen yıl kapatılan Tavuk Hastalıkları ve Aşı Üretim Enstitüsü kuş gribi aşısı da üretmekteydi. H5N1 tipine karşı da aşı üretim çalışmaları yürütmekte olan enstitü kapatılmasa idi, bugün belki de hayvanlara yönelik bu aşıyı geliştirebilecekti. Geçtiğimiz günlerde ise hem tavuklara hem de insanlara etkili olabilecek bir aşının üretildiği haberi Macaristan'dan geldi. Aşının denemelerinin sürdüğü bildiriliyor.
Türkiye'nin kuş gribine karşı aşı üreten tek fabrikasının kapatıldığı, söyleniyor. Neden?
Manisa'da bulunan ve 1982'de kurulan Manisa Tavuk Hastalıkları ve Aşı Üretimi Enstitüsü 2004 yılı Haziran ayında altında başbakan, cumhurbaşkanı ve bakanların imzası bulunan bir karar ile kaldırılmıştır. Gerekçesiyse elektrik sarfiyatı ve eskimiş olan teknolojinin yenilenmesi için gerekli olan 300 bin YTL (300 milyar TL) olarak bildirilmiştir. Kuş gribinin Çin'de ortaya çıkışından sonra göçmen su kuşlarının hareketlerini izleyen ve aşı üretimine başlayan enstitünün kuş gribi dahil 7 çeşit kanatlı aşısı, 19 çeşit tanı amaçlı antijen ve serum ürettiği biliniyor. 1986'da aşı üretimine başlayan ve 250 milyon doz aşı üretim kapasitesine sahip olan enstitünün başka önemli bir özelliği de SPF (Spesifik Protein Free) denen, aşı üretim ve kontrolünde kullanılan, hastalıktan arındırılmış yumurta üretimi idi. Bu yumurtaları pek çok ülkeye ihraç eden enstitünün kapatılma gerekçesinin elektrik sarfiyatı ve teknoloji yenilenmesini gerektirmesi olarak gösterilmiş olsa da, şu haliyle bunun bir gerekçe olamayacağı ortadadır. Tavukçuluk sektörünün gelişmesini sağlamak, gerekli aşı ve hastalık kitlerini (laboratuar testlerini) üretmek, hayvan hastalıkları ile araştırmalar yapmak, yurt genelinin aşı ve biyolojik madde ihtiyacını üretmek amacıyla kurulan bu enstitünün çalışanları, enstitü kapatılmasaydı bugün Türkiye'nin kuş gribi aşısı paniği yaşamayacağını belirtiyorlar.
İnsanlık kuş gribine karşı gerçekten çaresiz mi? Tıp bilimi aciz mi? Domuz gribi kuş gribi
Elbette ki çaresiz değil. Gereken önlemler alındığında ve bilimsel araştırmalar hızlanıp bu bilgiler kolektif olarak paylaşıldığında kuş gribinin insanlarda meydana getirmesi olası salgına karşı hazırlıklı olmak mümkündür. Tıbbın aciz görünmesinin nedeni, bilgilerin paylaşılma-smdaki eksiklikler ve sağlık politikalarındaki yanlışlıklardır.
Kuş gribi, bu hastalığa yakalanıp da ölmeyen insanlarda, kalıcı hasarlar bırakır mı?
Bırakabilir. Hastalığın özellikle solunum yollarını tuttuğunu düşünecek olursak, akciğerde kalıcı hasara neden olabilir. Sağlıklı kişilere göre hastalıklara daha sık yakalanma, nefes darlığı ile seyreden hastalıklar görülebilir. Yine de hasar kişinin hastalığı ne şiddette ve yaygınlıkta geçirdiğine bağlı olarak değişecektir.
kuş gribine yakalanıp ölmeyen bir insan bağışıklık kazanmış olur mu?
bağışıklık gelişeceği düşünülmektedir, ancak bunun net-kazanması için ileri çalışmalara gereksinim vardır.
Kuş gribi tehlikesinin tümüyle ortadan kaldırılması mümkün mü?
Hayır, değildir. Kuş gribinin insanlar arasında büyük bir salgına yol açacağı kesin değildir, salgına yol açma ihtimali vardır. Çabuk değişime uğrayan bu virüsün insandan insana geçme olasılığı alınacak önlemlerle azaltılabilirken, ilaç ve aşı teknolojisi geliştirilerek ve herkesin gerektiğinde bundan yararlanabilmesi sağlanarak olası bazı tehlikeler bertaraf edilebilir.
Kuş gribi ile SARS arasında benzerlik var mı? Kuş gribi hakkında
Kuş gribi ve SARS arasındaki benzerlikler her iki hastalığın da ateş, öksürük, kas ağrısı ve solunum sıkıntıları gibi bulgularının olmasının yanı sıra damlacık yoluyla bulaşı-cılık göstermesi ve korunma yöntemlerinin (maske, eldiven vb.) aynı olmasıdır. Ancak kuş gribi SARS'a göre daha ağır şeyhlidir.
Sağlık ocaklarına ne kadar güvenebiliriz?
Elbette ilk basamak olarak hastanın hastalığına göre gerekli yere şevkinde sağlık ocakları önemli olacaktır. Ancak bu hastaların, riskler nedeniyle, 2. ve 3. basamak hastanelerinde takip edilmeleri gerekir. Sağlık ocakları hastalığın tedavisinden ziyade riskli yerlerin saptanmasında ve toplumun önceden bilgilendirilmesinde önemli roller üstlenir.
Kuş gribi biyolojik silah üretiminin bir sonucu olabilir mi? Kuş gribi vakaları
Şimdiye dek şarbon, yersinia pestis bakterisi, çiçek virüsü gibi pek çok mikroorganizmanın biyolojik silah yapımında kullanıldığını ve bu sebeple aslında dünyadan yok edilmiş olan mikroorganizmaların laboratuar ortamlarında canlı tutulduğunu biliyoruz. Dolayısıyla tipkı SARS salgınında olduğu gibi kuş gribi salgınında da akla bu tür teorilerin gelmesi anlaşılabilir. Ancak kuş gribi virüsü zaten dünyada olan, bazı hayvanlarda hastalığa ve ölümlere yol açan salgınlara sebep olabilen bir virüstür. İnfluenza virüsünün 9-39 yılda bir neden olduğu düşünülen kıtalararası salgına, son yıllarda insanda ve kuşlarda hastalığa ve ölümlere sebep olmuş olan H5N1 alt tipinin yol açabileceği düşünülmektedir.
Kuş gribinde CIA parmağı olabilir mi?
Bir önceki soruda söylendiği gibi bu tür komplo teorileri üretmek bir yere kadar anlaşılabilir, ancak dünyada bu salgının böyle bir yanı olmadığını genel kanısı hakimdir.
Kuş gribini Roche üretmiş olabilir mi?
Roche'un virüsü üretmesinden ziyade mevcut olan bu salgın riski ve hastalıklar üzerinden kârını arttırmak için her türlü olanağı kullandığından bahsedilebilir. İlaç tekelleri artık hastalık durumunda pazarladıkları ilaçlardan ettikleri kârlarla yetinmemekte, sağlıklı insanlara da ilaç satarak kârlarını katlama yoluna gitmektedirler. Nitekim bugün kuş gribinin insanlar arasında yayılması söz konusu değildir, daha çok salgın potansiyeli yükselmiş bir virüsün varlığından söz edilebilir. Virüsün henüz salgın oluşturmamasına rağmen sürekli olası salgından bahsedilerek yaratılan panik havası, hayvanlar arasında salgın görülmeyen ülkelerde dahi sağlıklı kişilerin de ilaç almasına sebep olmuştur. Yani bu durum en çok ilaç tekellerinin işine yaramıştır.
Roche firması da bu durumdan en çok nasiplenen firma olmuş, elindeki antiviral ilaç (Tamiflu) stoklarını tüketmeyi başarmış, önümüzdeki yılların siparişlerini de şimdiden almıştır.
Kuş gribinden daha kaç yıl korkacağız?
Korkulan aslında kuş gribinden ziyade influenza A virüsünün yol açması beklenen kıtalararası salgındır. Belki de kıtalararası salgına yol açacak olan, influenza A virüsü alt tipi H5N1 olmayacaktır. Ancak bugüne değin H5N1 virüsünün yayılma şekli, değişme hızı ve insanda yol açtığı hastalık tablosu bu kıtalararası salgına H5Nl'in yol açabileceğini işaret etmiştir. Aşı çalışmalarının sonuçlanması, aşının yeterli miktarlarda üretilebilmesi, virüs iio ilgili bilinmeyenlerin açığa çıkmaya başlaması ile bilimsel anlamda bu salgınla başa çıkmak mümkün olacaktır. Ancak dünyanın büyük kısmında uygulanan yanlış sağlık politikaları nedeniyle (sağlığın ticari bir sektör haline getirilmesi, koruyucu sağlık çalışmalarının yerini tedavi edici sağlık hizmetlerinin alması, ilaç firmalarının tıp alanındaki hakimiyetinin giderek artması vb.) bilimsel çalışmalar sonuçlandırılsa bile herkesin bunlardan yararlanması mümkün görünmemektedir.
Medyanın gereksiz panik yarattığı söylenebilir mi? Kuş gribi 2009
Evet. Henüz insandan insana geçme özelliği kazanmamış, doğrudan temas yoluyla insanda hastalık yapan bu virüsün dünyada bir kıtalararası salgına sebep olma ihtimali olsa da bugün sıtma, verem, HTV/AIDS gibi hastalıklar sebebiyle milyonlarca kişi ölmektedir. Aşısı olan, tedavisi belli ya da tedavisi net olmasa bile yayılmasını engellemek mümkün olan bu hastalıklar üzerinde durulması yerinde iken tüm dünyada sadece 78 kişinin ölmesine yol açmış kuş gribinin medya tarafından halka pazarlanması söz konusudur. Nitekim yaratılan bu panik havası sonunda afallarda kalan, alınması gerekli önlemler olmamıştır. Bu süreçten tek kârlı çıkan ilaç tekelleridir. Böyle bir durumda basının görevi halkın doğru bilgilendirilmesi için gerekli eğitim materyallerini mümkün olduğunca etkili bir şekilde yayımlamaktır.
Kuş gribi bugüne kadar neden bazı ülkelerde çıktı ve başkalarında çıkmadı?
Son iki yıldır Doğu Asya'da, yaz aylarında ise Rusya, Kazakistan, Moğolistan'da görülen kuş gribi son olarak da Türkiye, Yunanistan ve Romanya'da görüldü. Virüsün bu ülkelerde görülmesinin nedeninin kuşların göç yollarının bu ülkeler üzerinde bulunması olduğu düşünülmektedir.
Kuş gribi vakalarını gizleyen ülkeler olabilir mi?
Kuş gribi, bildirilmesi zorunlu bir hastalıktır. Özellikle kümes hayvanları yetiştiren çiftliklerde ciddi maddi kayıplara neden olan kuş gribi, yoksul ülkelerin yeterli tazminat ödeyememesi nedeniyle küçük üreticinin iflasına sebep olmaktadır. Bu sebeple toplu kümes hayvanı ölümlerini bildirmeyenlerin olma olasılığı vardır.
Avrupa'nın kuş gribi görülen ülkelerden kanatlı ithalatını yasaklaması sadece sağlık kaygılarıyla açıklanabilir mi?
Olası bir salgının sebep olacağı hastalık ve ölümlerin hesabını daha çok mali birtakım hesaplar üzerinden yapan Avrupalı emperyalist devletler elbette aldıkları önlemleri sadece sağlık kaygıları ile açıkladılar. Avrupa'nın örnek uygarlık imajı bu yolla tazelenmiş oldu.
Kuş Gribinin İnsana Bulaşması
Bu sürece dair bilgiler, ancak şu ana kadar bildirilen olgular üzerinden tanımlanmıştır ve sınırlıdır. Virüs bulaşan kişide 2-17 gün sonra hastalık ortaya çıkabilir. Genellikle ilk şikayetler 38 derecenin üzerinde seyreden ateş, kas ağrısı, nefes darlığı, öksürük, balgam vb.'dir. Üst solunum yolu bulguları da (örneğin boğaz ağrısı) zaman zaman eşlik edebilir. İshal ve göz enfeksiyonu görülebilir.
Bir seri olguda hastalığın başlangıcından ortalama 5 gün sonra nefes darlığının başladığı bildirilmiştir. Solunum sıkıntısı yanında kanlı balgam da görülebilir. Hastaların hemen hepsinde zatürree gelişir. Hızla ilerleyen solunum yetmezliği, akut solunum sıkıntısı sendromu denen yüksek oranda öldürücü olan klinik tabloya neden olur. Tayland'da bu tablonun hastalığın başlangıcından altı gün sonra oturduğu bildirilmiştir. Çoklu organ yetmezlikleri (kalp, böbrek, karaciğer vb. yetmezlikleri) sık görülmüştür. Hastaneye yatırılan hastalar arasında ölüm oranları yüksektir. Ölüm hastalığın başlangıcından 9-10 gün sonra ve genellikle ilerleyici solunum yetmezliğine bağlıdır.
Bir gribin kuş gribi olmadığı ne kadar zamanda anlaşılabilir?
Virüsün insanda hastalık yapması için gereken süre, yani hastalığın kuluçka süresi genelde 2-5 gün olup, 17. günde çıkan bir vaka bildirildiğinden, 2-17 gün olarak belirlenmiştir. Kişide kuş gribinden şüphelenildiği takdirde alınacak kan, salgı veya doku örneklerinde virüsün olup olmadığının laboratuarda değerlendirilmesi için 24-48 saate ihtiyaç vardır.
Kuş gribi insana bulaştığı her durumda hastalığa yol açar mı? Kuş gribinin zararları
Özellikle bağışıklık sistemi ile ilgili hastalıkları olanlar, kronik bir hastalığı olanlar, yaşlılar ve çocuklar bu hastalığa daha çabuk yakalanırlar. Canlı virüsü alan her kişide virüsün hastalığa yol açacağı düşünülmekle beraber hastalığın seyrinin ve şiddetinin kişiden kişiye farklılıklar gösterdiği görülmüştür. Bu durum kişinin bağışıklık sistemi ile ilgili olabileceği gibi alınan virüsün hastalık yapma potansiyeli, tedavinin başlama zamanı vb. önemlidir. Ayrıca, son dönemde, virüs taşımalarına karşın hastalık belirtisi göstermeyen vakaların varlığından söz edilmektedir.
Çocuğum grip oldu. Kuş gribi olup olmadığını nereden anlayabilirim? Ne yapmalıyım?
Kuş gribi için birtakım risk faktörleri belirlenmiştir. Çocuğunuz bu risk faktörlerinden birine sahipse kuş gribi olabileceğinden sağlık kuruluşuna başvurmanız gerekmektedir.
Eğer 1 Ekim 2003'den beri hayvan ve insanlarda hastalık etkeni olduğu gösterilen H5N1 virüsünün bulunduğu ülkeler ve bölgelerde yaşayan biri iseniz (Türkiye bu kapsama girmektedir); grip ile ilgili şikayetlerin (ateş, öksürük, baş ağrısı, kas ağrısı, solunum sıkıntısı vb.) başlamasından önceki 7 ila 14 gün süresince aşağıdakilerden bir veya daha fazlasının bulunması risk faktörüdür. Bunlar: Yaşayan veya ölü kanatlılara 1 metreden daha yakın mesafede bulunma İçinde evcil kümes hayvanlarının halen ya da 6 hafta öncesine kadar barındığı ortamlara maruz kalma Kuş gribi olduğu düşünülen bir kişiyle konuşma ya da dokunma mesafesinde korunmasız temas Ciddi zatürree veya ölümle sonuçlanan açıklanamayan solunumsal bir hastalığı olan kişilerle korunmasız temas Eğer bu risk faktörlerinden biri ya da daha fazlası kendinizde ya da yakınlarınızda, bulunuyorsa zaman kaybetmeden bir sağlık kuruluşuna başvurmalısınız.
Kurtulmak için ne yapmalıyım? Kuş gribi nasıl yayılır
Hastaneye vakit geçirmeden başvurmalı ve hekimlerin ve tüm sağlık personelinin önerilerine uymalısınız.
Kuş gribi olursam karantinaya mı alınacağım?
H5N1 bulaştığı kanıtlanmış kişiler mutlaka hastaneye yatırılmalı ve izole edilmelidir. Ancak hastalığın bugün için insandan insana bulaşması söz konusu olmadığından, insanların karantina altına alınması söz konusu değildir. Kuş gribi görülen ve hayvan ölümlerinin yaşandığı çiftlikler karantina altına alınırlar.
Kuş gribi olduğum halde hastaneye gitmeyip kendi kendime baksam ne olur? Başka insanlarla temas kurmamam yeterli olmaz mı? Kuş gribi ppt
Bulaştırıcılık açısından başka insanlarla görüşmemek onları koruyabilir, ancak kuş gribi olan bir kişinin hastaneye başvurması zorunludur ve eğer hastalık oluşturma gücü yüksek bir virüs tipi (örneğin H5N1) bulaştıysa zaten başvurmak durumunda kalacaksınız, çünkü hastalık ciddi ve ağır seyretmektedir.
Kuş gribi olursam bana ne tür bir tedavi uygulanacak? Bu tedavi gerçekten işe yarayacak mı?
Her şeyden önce hastaneye yatırılarak klinik izleme sağlanacaktır. Uygun tanısal testler yapılacak ve antiviral tedaviye başlanacaktır. Gerekli durumlarda oksijen ve ventilatör (mekanik solunum cihazı) desteği sağlanacaktır. Tedavinin etkinliği net değildir. Hastalık, kaydedilmiş vakalara göre, yüzde 50 ölümcül seyretmektedir.
Kuş gribi olduğundan şüphelendiğim bir tanıdığım var. Ne yapmalıyım?
Tanıdığınızı hastaneye başvurması için uyarmalısınız. Zira antiviral tedavi ilk 48 saat içerisinde verilirse etkili olmaktadır. Bunun dışında hasta olan kişiye yaklaşırken korunma önlemlerini de almanız gerekmektedir.
Kuş gripli bir insanın kan vermesi tehlikeli midir?
Evet. Virüs kanda da bulunabileceğinden (tıpta bu duruma viremi denir), kan yoluyla hastalık bulaşacaktır. Öte yandan insanda kuş gribi hastalığı kanamayı durduran trombosit adı verilen hücrelerin azalmasıyla, yani kanamaya eğilimin artması ile seyredebilir. Bu durumda kişinin kan vermesinden ziyade kan alma ihtiyacı olacaktır.
Kuş gribi insan cildi üzerinde barınabilir mi? Sabunla yıkayınca sorun çözülür mü?
İnsan cildinde virüs bir süre barınabilir. Sabun ile dezenfeksiyon diğer pek çok mikroorganizmada olduğu gibi bunda da önemlidir. Virüsün yaygın kullanılan pek çok dezenfektanla etkisizleştiği gösterilmiştir.
Diğer grip türlerinde olduğu gibi kuş gribi için de kış mevsimi daha mı tehlikeli?
Göçmen kuşların göçünün gerçekleştiği aylar sonbahar aylarıdır, aralık ayma kadar göçler sürmektedir. İnsanların bağışıklığının daha düşük olduğu aylarsa kış aylandır. Bu durumda bu ayların daha riskli bir dönem olduğu teorik olarak söylenebilir. Ancak yaz aylarında da tavuklarda salgının ve insanda hastalığın bildirildiği olmuştur.
Hangi laboratuarlarda "güvenli" teşhis konabilir?
VVHO'nun Küresel Grip Ağı'mdaki pek çok laboratuar bu testleri yapmak için gerekli teknolojiye, tıbbi cihazlara ve deneyimli personele sahiptir. Yatak başı testler de üretilmiş olmasına rağmen bunlar henüz yeteri kadar güvenilir ve yeterli testler değildir. Ülkemizde olası vakaların örneklerinin Refik Saydam Hıfzısıhha Merkezi Başkanlığı Ulusal İnfluenza Laboratuarı'na ve İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Viroloji Laboratuarı'na gönderilmesi önerilmektedir.
Kuş gribinin teşhis edilememesi mümkün müdür? Kuş gribi vakası
Hastalığın çok hızlı seyretmesi nedeniyle teşhis için kısıtlı bir süre vardır. Kuş gribi olmasından şüphelenilen hastaların teşhisi, alman sürüntü, kan ve doku örneklerinin uzman laboratuarlarca incelenmesiyle konulabilir. Ancak hasta olan kişiden örneklerin gerektiği gibi alınması ve örneklerin laboratuara taşınmasının kurallara uygun olarak gerçekleştirilmesi gerekir. Aksi takdirde kişi kuş gribi olduğu halde örnekler yanlış sonuç verebilir.
Kuş Gribi Salgınına Karşı Önlemler, Türkiye’de Kuş Gribi
Hong Kong'da 2003 yılında yaşanan salgında tüm tavukların aşılanması, evlerde beslenen kuşlar ve hatta yabanıl kuşların düzenli kontrolden geçirilmesi, kümeslerin ayda iki kez dezenfeksiyonu, çiftlik ve pazarların sürekli denetlenmesi yoluyla salgın kontrol altına alınabilmiştir. Bu tür deneyimlerin ardından, toplu kümes hayvanı ölümü olan çiftliklerde hastalıklı ve temaslı kuşların imha edilmesi, bunları uygun biçimde ortadan kaldırması, çiftliklerin karantinaya alınması, buralarda sıkı bir biçimde dezenfeksiyon uygulanması önerilmektedir. Hayvanların itlafı uygun giysi ve donanımla gerçekleştirilmelidir, ölen tavuklar uygun bir şekilde yakılarak veya derince açılan çukurlara üzerlerine sönmemiş kireç dökülerek gömülmelidir. Ayrıca canlı kümes hayvanlarının ülke içi ve ülkeler arasında hareketlerinin kısıtlanması yoluyla insanın virüsle teması azaltılmalıdır. Dikkatli ve sık el yıkama diğer salgınlarda olduğu gibi kuş gribinde de çok önemlidir. El yıkama sabun ve su ya da susuz alkol temelli el antiseptikleri ile yapılabilir. Salgın riski yüksek olan ülkelerde temas riski fazla olanlara halihazırdaki grip aşısı yapılmalıdır. Ayrıca göçmen kuşların göç yolları izlenerek salgının yeni çıkması olası yerlerde önceden önlemler alınmalıdır. Tüm bu çalışmaları koordine eden bir örgütlenmeye gidilmeli, erken uyarı sistemleri ve acil eylem planları hazırlanmalıdır. Halkın alınması gerekli önlemler hakkında bilgilendirilmesi sağlanmalıdır. Ayrıca zararın devlet tarafından karşılanacağı garantisinin verilmesi küçük üreticilerin hayvan ölümlerini bildirmeme ihtimalini de azaltır. Gribin gıda yoluyla yayılmasını önlemek için kanatlı hayvanlar iyice pişirilmeli ve el hijyenine dikkat edilmelidir. Yumurta kabukları yıkanmalıdır ve kanatlı ürünleri yeterli sıcaklıkta pişirilmeden tüketilmemelidir. Hastalık şüphesi olanlar hemen hastanelere başvurmalı, hastalıklı kişilerle temas eden aile üyeleri, iş arkadaşları, sağlık çalışanları gibi kişiler de mutlaka koruyucu önlemler almalıdır.
Salgın durumunda tavuk çiftliklerinde güvenlik önlemleri nasıl alınır?
Kuş gribine dair en ufak bir şüphenin olduğu durumda tavuk üreticileri hemen gerekli tahlilleri yaptırmalı, hastalığın doğrulanması durumunda çiftliklere giriş çıkışlar yasaklanarak Tarım Bakanlığı'na haber verilmelidir. Bu durumda acil eylem planınca olayın saptandığı yer merkez kabul edilerek 3 km yarıçapında bir alan kontrol bölgesi ilan edilerek karantinaya alınmalıdır. Bu bölge içerisinde yer alan kanatlı hayvanların hepsi, sağlıklı ya da hasta olup olmadıklarına bakılmaksızın itlaf edilmelidir. Ayrıca 10 km yarıçapındaki alanda da kanatlılar kontrol altına alınmalıdır, Salgının çok bulaşıcı ve öldürücü bir hastalık olması, ayrıca insanda da hastalık yapabiliyor olması nedeniyle çiftliklerin giriş çıkışları yasaklanmalıdır. Her kümesin bakıcısı ve malzemeleri ayrılmalı, personel dezenfeksiyonu için gerekli tedbirler alınmalıdır. Taşıtlar çiftlik içine alınmamalı, alınmak zorunda kalımrlarsa etkili dezenfektanlarla yıkanmalıdırlar. Kümes içleri gibi kümes dışlarının da hijyeni önemsenmelidir. Kemirgenlerle mücadele için etkili yollar uygulanmalıdır. Ölü hayvanlar bulaşmayı önleyecek şekilde mümkünse salgın saptanan bölge içinde imha edilmelidir.
Hayvanların itlafı nasıl yapılmalıdır? Kuş Gribi Türkiye
Ateş üzerinde kül ile kanatlıların imha edilmesi önerilmez. Bu işlem ancak kül edici fırınlar mevcut ise uygulanır. Önerilen, yerinde çukura gömme yöntemidir. Bunun için en az 2 metre derinliğinde ve yine 2 metre genişliğinde çukurlar açılır. Çukurlara gömülecek hayvan sayısı alana göre belirlenmiştir. Çukur üzeri kapatılmadan önce sönmemiş kireç ile kaplanır daha sonra ise fazla bastır-mamaya özen gösterilerek toprakla kapatılır. Kullanılmış olan yüksek riskli malzemeler içinse termo (yüksek sıcaklık) imha sistemlerinin kullanılması gerekir. Tüm bu kurallara uyulmalıdır.
Kanatlıları itlaf edenlerin üzerinde astronot giysisi gibi giysiler var. Bunlar gerçekten şart mı? Bunlar gerçekten virüsten koruyor mu? Eğer karantina bölgesinde bu tür giysiler giymek şartsa, bölgedeki bütün insanları karantinaya almak gerekmez mi? İtlaf çalışmalarına katılanların mutlaka gerekli koruma önlemlerini almaları şarttır. Bunun için o giysilerin giyilmesi gerekir. Bölgede yaşayan kişilerinden itlaf çalışmalarına katılanlar da mutlaka bu giysileri giymelidir. Bunun dışında itlaf çalışmalarına katılmayan ancak bölgede yaşayan kişilerin de alması gereken önlemler vardır. Toprak da hasta hayvanların dışkısı ile bulaşık olduğundan bu kişilerin maske kullanması, el hijyeninin iyi yapılması ama her şeyden önce hastalık belirtileri ve yapılması gerekenler ile ilgili eğitilmeleri gerekmektedir.
Kanarya, güvercin vb. yetiştirenlerin kuşları itlaf edilebilir mi?
Salgın olduğu durumda salgın olan bölgede yaşayan kanatlıların en kısa süre içerisinde itlaf edilmesi gerekmektedir. Daha çok kümes hayvanlarının itlafından bahsedilebilir ancak evcil kanatlılar da hastalığı yayma potansiyeli taşır. Bu sebeple kanarya ve güvercinlerin de itlafı söz konusu olabilir.
Göçmen kuş itlafı yapılıyor mu? Yapılması gerekli ya da yararlı mı?
Göçmen su kuşları arasında Çin'de ve Rusya'da görülen öldürücü H5N1 virüsü salgınları sonrasında bu konuda bazı çalışmalar yapılmıştır. Bu kuşların virüsün doğal taşıyıcı olduğu, çoğu kez virüsün bu kuşlarda hastalığa yol açmadığı, Rusya ve Çin'de görülen bu salgınların istisnai bir durum olduğu saptaması yapılmıştır. Hastalığın su kuşları arasındaki yayılımma müdahale etmenin anlamsız ve gereksiz olduğu düşünülmektedir.
Göçmen kuşların durumları ne olacak? Onları korumak için bir şey yapılamaz mı?
Göçmen kuşların büyük bölümü virüsün doğal taşıyıcısı olup nadiren hastalık nedeniyle ölmektedir. Göçmen kuşları korumaya yönelik önlemlerin alınması şu anda mümkün değildir.
Almanya'nın bazı eyaletlerinde açık kanatlı hayvan pazarları yasaklandı. Türkiye'de de böylesi bir önlemin alınması gerekmez mi?
Gerekir. Daha önce de belirtildiği gibi bu pazarlar hem hastalığın temas yoluyla insana geçme riski, hem de virüsün insandan insana geçiş özelliği kazanabileceği ortamlar oluşturma riski nedeniyle tehlikelidir. Bu sebeple açık kanatlı hayvan pazarlarının yasaklanması gerekir.
Kuş gribinin bazı aletlerle de taşınabileceği söylenmekte. Bunlar ne tür aletlerdir?
Kuş gribi virüsü uzun mesafelere kuş kafesleri, paletler, yumurta doldurulan tepsiler, gübre ve yem, bulaşık giysiler, ekipman ve taşıtlarla süratli bir şekilde yayılabilmektedir.
Kuş gribinden korunma
Kuş gribine karşı Manyas'ta sokak köpekleri de öldürüldü. Bu gerçekten gerekli miydi?
Taşıyıcılıkta sokak köpekleri önemli olabilir. Bu sebeple virüsün köpeklerle taşınmasını önlemek için çiftliklerde önceden biyo-güvenlik önlemleri alınmalıdır. Önlem alınmadığı ve salgın başladığı durumda sokak köpeklerinin öldürülmesi gerekli hale gelebilir.
Türkiye'de göçmen kuşlar hangi mevsimlerde daha büyük bir tehlike yaratıyor?
Sonbahar ve ilkbahar aylarında göçler daha fazladır. Ancak kış aylarında da Sibirya'dan güneye göçen kuşlar ülkemizden geçmektedir. Türkiye'de 2006 Ocak ayı ile beraber başlayan salgının da Sibirya'dan göçmekte olan göçmen kuşlarla ülkemize taşındığı düşünülmektedir.
Kuş gribi vakalarının görüldüğü Uzakdoğu ülkelerinden gelenlere sınırlarımızı neden kapatmıyoruz?
Kuş gribi görülen ülkelerden canlı ya da hazır kümes hayvanı ile diğer kanatlıların alımları durdurulmalıdır. Bunun dışında bu ülkelere seyahat edenlerin canlı kuş pazarlarından, kümeslerin bulunduğu mekanlardan uzak durmaları da önerilmelidir. Ancak bir ülkeye sınırları tamamen kapatarak kişilerin yolculuğunu da engellemek, virüs henüz insandan insana bulaşmadığından gerekli ve etik değildir.
Sınır kapılarında yeterli güvenlik önlemleri alınıyor mu? Ne yapılmalı?
Sınır kapılarında maalesef yeterli önlemlerin alındığını söylemek mümkün değildir. Ancak Türkiye'de yeni çıkan salgınla beraber önlemler arttırılmıştır.
Kuş gribi virüsü etkinliğini hangi ortamlarda ne kadar süre koruyabilir?
Virüs, bulaştığı alanlarda düşük sıcaklıkta 3 ay canlı olarak kalabilir. Suda 22 derecede 4 gün canlı kalırken, 0 derecede 30 günden fazla etkinliğini sürdürebilir. Bu durum bulaşıcılıkta çok önemlidir. Ancak virüs 56 derecede 3 saatte ya da 60 derecede 30 dakikada ısınma yoluyla ve yaygın kullanılan dezenfektanlarla etkisizleşebilir.
Kuş gribi ne tür yollarla bulaşabilir? Kuş gribinin etkileri
Virüsün yabanıl göçmen kuşlardan evcil kuşlara geçmesi önemli bir salgın nedenidir. Bu sebeple özellikle canlı kuş pazarları ve göçmen kuşlarla çiftlik hayvanlarının aynı su kaynaklarını kullandığı çiftlikler bulaşım için risk taşırlar. Ayrıca göçmen kuşların dışkısının kümes hayvanlarının arasına düşmesi de bulaşımda önemlidir. Çalışmalar, bulaşık 1 gram gübrenin 1 milyon kuşa bulaşabileceğini göstermiştir. Taşıyıcı kuşlar virüsleri en az 10 gün boyunca ağız ve dışkı yoluyla atabilirler. Ayrıca kuş dışkısı ile bulaşık toz, toprak, araçlar, ayakkabılar, kafes ve giyecekler yoluyla çiftlikler arasında da kolayca taşınabilir.
insanlara ise virüs doğrudan temas yoluyla, ölü veya canlı hastalıklı kuşlara ve bu kuşların atıklarına maruz kalmakla bulaşabilir. Hasta kuşları hazırlama, tüylerini yolma, horoz dövüşü yaptırma, kümes hayvanı ila oynama, iyi pişirilmemiş kümes hayvanı tüketme bulaşıcılıkta önemli bulunmuştur. Çevreden insana temas bu şekilde mümkün olmakla birlikte sınırlıdır. Kişiden kişiye temas ise henüz kanıtlanmamıştır, ancak şüpheli iki olgu bildirilmiştir.
Bir diğer bulaşma yolu da domuz gibi bir ara konak yoluyla olur. Domuz hem insan hem de kuş influenza virüslerinin taşıyıcılığını yapabilir. Eğer hem kuş hem de insan influenzası bulaşırsa, domuz her iki tip virüsün genetik materyallerinin birbirine karıştığı bir tekne vazifesi görebilir. Yani domuzda ortaya çıkabilecek yeni virüs insandan insana geçme özelliği gösterebilir.
Kimler risk altındadır?
Ölü ya da canlı hasta hayvanlarla veya bu hayvanların atıkları ile doğrudan teması olan kişilerin (çiftlik çalışanları, geçimini kümes hayvancılığı ile sağlayan küçük üreticiler, çiğ etlerin hazırlanmasında çalışan işçiler, marketlerin tavuk reyonlarında çalışanlar, salgın durumunda hayvanları itlaf çalışmalarına katılanlar) kuş gribine yakalanma riski çok daha fazladır. Bunun dışında hastalanmış kişilere sağlık hizmeti veren sağlık çalışanları da risk altındadır.
Parklardaki kuşlardan, ördeklerden vb. insanlara ya da çocuklara geçebilir mi?
Virüs kuşlarda tükürük, burun salgısı ve dışkıda bulunmaktadır. Diğer kuşlara da bu salgılar yolu ile bulaşmaktadır. İnsanlara ise hasta kuşlardan ve hasta kuşların salgılarının bulaştığı yüzeylerden solunum ve temas yoluyla bulaştığı düşünülmektedir. Dolayısıyla bu kuşların salgılarının bulaşmış olduğu park alanlarında bu yüzeylerle temas eden ya da bu alanlardaki tozu soluyan çocuklara da geçme riski olduğu söylenebilir.
Evlerin balkonlarına ya da pencerelerine gelen, yuva yapan kuşlardan geçebilir mi?
Bir salgın durumunda bu kuşlardan da hastalık geçebilir. Evlerin balkonlarına ya da pencerelerine gelen ya da yuva yapan kuşlar buralara salgılarını bırakabileceklerinden insanların buralardan da virüsü temas veya solunum yoluyla alma riski bulunmaktadır.
Evimizin balkonundaki/bahçemizdeki civcivlerden geçebilir mi? Kuş gribinin sebepleri
Kuş gribi salgını olan bir bölgede, göçmen kuşlarla veya onların salgı ve dışkıları ile temas edebilecek tüm hayvanlarda hastalık oluşabilir. Bu risk evimizde ya da bahçemizde beslediğimiz kanatlı hayvanlar için de vardır. Daha sonra bu hayvanlardan da insanlara virüs bulaşabilir.
Komşumuzun balkonunda/bahçede tavuk/kaz vb. var... Bunlar tehlikeli mi?
Evet. Hasta olan evcil kümes hayvanlarının dışkı ve diğer salgıları ile insanlara da virüsün bulaşma riski mevcuttur. Evcil kümes hayvanları arasında da H5N1 virüsünün yol açtığı hastalık öldürücü bir şekilde seyrettiğinden bu hayvanlar da kısa süre içinde hastalanacak ve öleceklerdir. Eğer bu hayvanlara H5N1 değil de hastalık oluşturma gücü daha düşük başka bir alt tip bulaşmışsa, bu hayvanlarda da ölüme değil hafif hastalığa neden olacak ve insana geçtiği durumda da hafif seyirli hastalığa sebep olacaktır.
Evimizdeki kuşlar açısından önlem almalı mıyız? Aşısı var mı?
Hastalık ördek, hindi, tavuk, evcil kaz vb. kümes hayvanlarının dışında muhabbet kuşu, keklik ve papağan gibi ev hayvanlarında da görülebilir. Bu sebeple evimizdeki kuşlar açısından da önlem almak gereklidir. Öncelikle kuşların nereden getirildiğinin denetimi yapılamadığından açık kuş pazarlarından bu hayvanlar satın alınmamalıdır. Açık kuş pazarları hastalığın bölgeler arasında yayılmasındaki en önemli etkenlerden biridir. Eğer evimizde beslediğimiz kuşların salgın olmayan bir bölgeden geldiğini biliyorsak bu hayvanlar göçmen kuşlarla karşılaşmadığı sürece hastalık riski oluşturmayacaklardır. Bunun dışında evimizde beslediğimiz kuşların da salgın durumunda aylık veteriner kontrollerinin yapılmasını önerenler vardır. Bu yöntem 2004'de Hong Kong'daki salgında kullanılmış ve önemli olabileceği bildirilmiştir.
Kanatlılarda kullanılan kuş gribi aşısı olmakla birlikte H5N1 tipine tam olarak etkili bir aşı henüz yoktur. Ancak hayvanların aşılanması konusunda da tartışmalar vardır. Hastalık yapma etkisi az olan kuş gribi virüsü tipi taşıyan hayvanların aşılanması durumunda genetik değişim ya da mutasyonlarla daha çok hastalık yapma potansiyeli kazanabilecekleri iddia eden ve bu sebeple hayvanların aşılanmasını önermeyenler vardır. Bu konudaki çalışmalar hâlâ sürmektedir.
Eminönü gibi, kentlerin merkezi meydanlarındaki güvercinler (ve onlara yem atılması) tehlikeli mi?
H5N1 nedeniyle toplu kuş ölümlerinin bildirildiği ülkelerde kuşların salgılarının bulaştığı toz toprağı solumanın insanda hastalığa neden olabileceği düşünülmektedir. Bu durum ancak salgın dönemleri için geçerlidir. Yani, İstanbul'u da etkileyen bir salgın sürecinde Eminönü gibi yerlerde güvercinlerle ve onların dışkılarıyla temas etmek hastalanma riski barındırır.
Martılardan, leyleklerden vb. geçebilir mi? Vapurlarda martılara simit parçaları atmamak daha mı güvenli?
Deniz kuşları, bataklık kuşları ve martılarda da hastalık görülebilir. Bir salgın durumunda kanatlılarla 1 metreden daha yakın mesafede bulunmak risklidir.
Açık yerlerde satılan kafes kuşları tehlikeli mi?
Evet. Buralarda özellikle evcil olmayan kuşlar satılır. Bu kuşlar da virüsün taşıyıcısı olabileceğinden bu tip yerlere gitmek hastalanma riskini arttırır. Üstelik bu yerlerde kuş gribi virüsü ile insan gribi virüsünün karşılaşması ve insandan insana geçme özelliği kazanması olasılığını artar.
Bitkilere geçme ihtimali var mı?
Hayır. Bitkilerde hastalık yapmaz, ancak virüsü taşıyan ya da hasta olan kanatlıların salgılan ve dışkısının bitkiler üzerine bulaşması söz konusu olabilir. Bu sebeple tüketilen sebze ve meyvelerin yenilmeden önce iyice yıkanması diğer pek çok bulaşıcı hastalıktan olduğu gibi kuş gribinden korunmada da önemlidir.
Virüs başka hangi hayvanlara bulaşabilir?
Tayland'da leopar ve kaplanlarda, Hollanda'da deneysel olarak ev kedilerinde H5N1 virüsünün saptanması kedigillerin taşıyıcılıkta rol oynadıklarını göstermiştir. Bunun dışında bazı kemiricilerin ve hatta sineklerin virüsün taşıyıcılığında önemli olabileceği düşünülmektedir. Ancak virüs bu hayvanlarda hastalığa sebep olmaz.
Kuş tüyünden yapılma yastık, yorgan vb. tehlikeli olabilir mi?
Hasta olan kuşların tüylerinden yapılmış olanlar elbette tehlikelidir. Ancak bu ürünlerin hasta olan kuşlardan yapılıp yapılmadığı bilmemiz genel olarak mümkün olmadığından salgın sırasında nasıl üretildiğinden emin olmadığımız bu ürünlerin satın alınmaması önerilebilir.
H5N1 Virüsü, Pandemi ve Epidemi Nedir
H5N1 virüsü nedir?
H5N1 kuş gribi virüsünün (avian influenza) bir alt tipidir. H ve N harfleri, virüsün yüzeyinde bulunan ve her tipinde farklılık gösteren hemaglutinin ve nöraminidaz adı verilen proteinlerin kısaltılışıdır. H5N1 virüsü 2003'ten bu yana Doğu Asya ülkelerinde, bu yıl da Yunanistan, Romanya, Rusya, Kazakistan, Moğolistan ve ülkemizde kümes hayvanlarının ölümüne yol açan, öldürücülüğü çok yüksek olan virüstür.
H5N1 kuş gribi Asya'da nasıl bir salgına neden olmuştur?
H5N1 salgını 2003 yılının sonlannda başlamış ve Asya'da görülmüştür. Görüldüğü ülkeler Kamboçya, Çin, Endonezya, Japonya, Laos, Güney Kore, Tayland ve Vietnam'dır. H5N1 salgını şu ana kadar 200 milyondan fazla kuşun hastalık nedeniyle ölmesine ya da salgının kontrol altına alınması için öldürülmesine neden olmuştur. Mart 2004 itibariyle salgının kontrol altına alındığı bildirilmiş, ancak 2004 yılı Haziran ayı sonlarında yine Asya ülkelerinde olmak üzere kümes hayvanlarında H5N1 salgınları bildirilmeye başlanmıştır. Her iki salgın sırasında da insan vakaları bildirilmiştir.
Son olarak Temmuz 2005'te Rusya ve Kazakistan'da görülen H5N1 virüsü, Ekim 2005'te Romanya ve Türkiye'de kümes hayvanlannda bildirilen salgınla Avrupa'ya da sıçramıştır. Ocak 2006 itibariyle bu bölgelerden sadece Türkiye'de insan vakasına rastlanmıştır.
"Epidemi" nedir? "Pandemi" nedir?
Epidemi, belli bir bölgede aynı anda birçok kimsenin hastalanmasına sebep olan, hızla yayılan, salgın gösteren hastalığın olması demektir (bu kitapta "salgın"). Pandemi, bir hastalığın geniş bir sahaya yayılarak salgına sebep olmasıdır (bu kitapta "kıtalararası salgın").
Kuş gribi neden ortaya çıktı?
İnfluenza virüsünün A, B ve C olmak üzere üç tipi bulunmaktadır. İnfluenza A ve B her yıl salgınlara sebep olurken, İnfluenza C yalnız hafif hastalığa neden olur. İnfluenza A virüsü ayrıca kıtalararası salgınlara sebep olur. Sürekli değişim ile zaman içerisinde insanlara da bulaşabilen A virüsü bazen insanlar arasında yayılma özelliği de kazanarak salgınlara yol açar. Bu yıl ve daha önceki yıllarda ortaya çıkışları da virüsün sebep olduğu salgınlardan biridir.
Kuş gribi ilk olarak ne zaman saptandı?
1878'de İtalya'da tanımlanmış hastalık oluşturma gücü yüksek bir kuş gribi virüsünün sebep olduğu bir salgın bilinmektedir. H5N1 influenza virüsü ise ilk kez 1961'de balıkçıllar arasında Güney Afrika'da tanımlanmıştır.
İlk olarak hangi kuşlarda saptandı? Kuş gribi nasıl ortaya çıktı?
H5N1 tipi kuş gribi virüsü ilk olarak balıkçıllarda saptandı.
Kuş gribine yakalanma olasılığı açısından kuş türleri arasında farklar var mı? Kuş gribine yakalanmayan kanatlı var mı?
Virüsün doğal taşıyıcısı yeşil ördeklerdir ve hastalığa karşı en dayanıklı kuşlar da bu ördeklerdir. Yabanıl kuşların virüse dayanıklı olduğu düşünülmekle birlikte virüs geçen yaz Çin'de binlerce yaban kazı ile martının da ölmesine sebep olmuştur. Yabanıl kuşların ölmesine de neden olması nedeniyle virüsün taşıyıcılığını yabanıl değil evcil kuşların yapabiliyor olduğunu iddia eden bilim insanları da olmuştur. Ancak genel görüş, taşıyıcının yabanıl kuşlar olduğu yönündedir. Kümes hayvanlarında ise (hindi, tavuk, ördek vb.) H5N1 yüzde 100'e yakın ölüm oranlarıyla seyreder.
Hayvanlarda görülen kuş gribi belirtileri nelerdir?
Hafif seyirli hastalığı olanlarda tüy dökme, yumurtlamada azalma görülürken, ağır seyirli seyreden H5N1 tipi kuş gribinde hayvanda sendeleyerek yürüme ve düşünceli tavuk görünümü olur.
Kuş gribi dünyada ne tür bir yayılma izleyebilir?
Kuş gribi virüsleri kuşların tükürük, burun salgılan ve dışkılarıyla yayılır. Bunlarla temas eden alet ya da araçlar virüsün başka bölgelere taşınmasında önemli olabilir. Virüsü taşıyan ya da hasta olan tüm kanatlıların salgı ve dışkılarının bulaşmış olduğu toprakla temas eden kemirgenler, kedi, köpek, at, koyun, sığır vb. hayvanlar virüsün taşınmasında etkilidirler.
Ayrıca kaplan ve leopar gibi kedigillerde H5N1 izole edilmesi kedigillerin hem virüsün taşınmasında hem de enfeksiyonun bulaştırılmasında rol oynayabileceğini düşündürmüştür.
Dolayısıyla virüsün virüs içeren dışkı ile temas eden araçlar ve canlılarla bölgesel yayılanı söz konusu iken, göçmen kuşlar yoluyla ve canlı/çiğ kümes hayvanı alışverişi ile ülkeler ve kıtalar arası yayılması mümkündür, eğer virüs insandan insana geçiş özelliği kazanırsa, uçaklar sayesinde artan seyahatler nedeniyle çok kısa bir sürede tüm dünyaya yayılabilir.
Amerika kıtasına da ulaşabilir mi? Kuş gribinin belirtileri
Ulaşabilir. Göçmen kuşların göç yolu üzerindeki tüm ülkelere ve salgın saptanan ülkelerden kümes hayvanı ve ev hayvanı alışverişi yapan her ülkeye ulaşma ihtimali vardır.
2005 yılının Ekim ayında 1800 hindinin bir günde öldüğü söylenmişti. Hepsinin kuluçka devrelerini aynı günde geçirip aynı günde ölmesi mümkün mü?
Göçmen kuşlardan kümes hayvanlarına geçen avian influenza virüsünün hastalık oluşturma gücü yüksek ya da düşük olabilir. Hastalık oluşturma gücü yüksek olan virüslerin bulaştığı hayvanların neredeyse hepsi ölür. Hatta kuşlar belirtilerin başladığı ilk günde bile ölebilir. Yani tüm hayvanların aynı gün ölmesi mümkündür.
Bugüne kadar kuş gribinin insanlar arasında yaptığı salgınlar ne zaman gerçekleşmiştir? Kaç kişinin ölümüne neden olmuştur?
1918-1919 yıllarında tüm dünyada görülen HlNl tipi kuş gribi virüsünün 40-50 milyon kişinin ölümüne yol açtığı sanılmaktadır.
1957-1958 yıllarında ise kuş ve insan influenza virüslerinin olasılıkla domuzda karıştığı ve yeni oluşan H2N2 tipinin 2 milyon kişinin ölümüne yol açtığı bildirilmiştir.
1968-1969 yılarında H3N2 tipi virüs ile oluşan salgında, 1957'deki virüse benzerlikleri nedeniyle insanoğlunun geliştirmiş olduğu bağışıklık sayesinde ölü sayısı 1 milyonla sınırlı kalmıştır.
1977-1978'de ise HlNl tipi virüs tekrar bir kıtalararası salgına yol açmıştır.
9-39 yılda bir kıtalararası salgına yol açan virüsün yeni bir kıtalararası salgına neden olması kaçınılmaz görülmekte ve yeni virüsün H5N1 tipi olabileceği düşünülmektir.
Kuş gribi virüsünün diğer hayvanlarla taşınması mümkün müdür? Kuş gribinin nedenleri
Mümkündür. Virüs kanatlı hayvanların dışkı ve salgılarında bulunduğundan ve hastalık saptanan illerde büyükbaş ve küçükbaş hayvanlar genellikle kümes hayvanları ile aynı ortamlarda bulunduğundan, örneğin kurbanlık hayvanların ürnak, kuyruk, ayak ve derisinde virüsün bulunması mümkündür. Bu durum hayvanların hastalanmasına sebep olmaz, ancak virüsün bu yolla taşınmasını mümkün kılar. Salgın görülen durumlarda hayvanların hareketleri sınırlandırılmalı, deri, ayak ve tırnakları dezenfekte edilmelidir.
Tavuk, hindi, kaz vb. üreticileri kendileri için ne tür önlemler almalıdır?
Her şeyden çiftlikler sulak alanlar gibi yüksek riskli bölgelerin dışında kurulmalıdır. Kurulan tüm çiftliklerde biyo-güvenlik önlemleri alınmalıdır. Çiftlikler veteriner hekimlerin kontrolünde olmalıdır. Hayvanların göçmen kuşların dışkı ve diğer salgıları ile temasını önlemek için kapalı yerlerde tutulması sağlanmalı, göçmen kuşlarla aynı su kaynaklarını kullanmaları engellenmelidir. Çiftliklerin dezenfeksiyonu ihmal edilmemelidir. Çalışanların eğitimleri bu noktada çok önemlidir. Çalışanların kullandıkları elbise, ayakkabı ve her türlü araç ile yayılmaya neden olabilecekleri düşünülürse mutlaka sadece çalıştıkları alanda kullanacakları önlük, maske, gözlük, eldiven çizme gibi gereçlere sahip olmaları ve bu gereçlerin de hijyeninin sağlanması gerekmektedir. Kümeslere ve çiftliklere ziyaretçi girişi kesinlikle yasaklanmalı, çok gerekiyorsa yeterli dezenfeksiyon önlemleri alınmalıdır. Kemirgenlerle mücadele için etkili programlar yürütülmelidir. Bir çiftlikte tek bir türden hayvan yetiştirilmelidir. Ayrıca bu çiftliklerde tüm çalışanların halihazırda var olan grip aşıları ile aşılanmaları hem çalışanların sağlığı hem de toplum sağlığı için önemlidir.
Görüldüğü gibi bu önlemler ancak çiftliklerde alınabilecek önlemlerdir. Çiftlikler dışında kümes hayvanı besleyen küçük üreticinin tüm bu önlemleri alması zordur. Bu üreticiler hayvanlarında hastalık ve ölüm görüldüğünde bunu tanım il veya ilçe müdürlüklerine hemen bildirmelidir.
Kuş Gribi Virüsü ve İnsana Bulaşması, Kuş Gribi Hastalığı
Virüs nedir?
Virüsler ancak mikroskop ile görülebilen, kendiliğinden enerji üretemeyen ve çoğalamayan, bunları yapmak için konak bir hücreye ihtiyaç gösteren mikro organizmalardır. Bakterilerden farklı olarak yaşamak için içinde çoğalacakları bir hücreye ihtiyaç duyarlar, yani zorunlu hücre içi parazitlerdir. İnsanda sebep oldukları hastalıklarda antibiyotikler etkili değildir. Çünkü antibiyotikler bakterilerin sebep oldukları hastalıklarda etkilidir. Virüs hastalıklarında henüz etkileri sınırlı olan antiviral ilaçlar kullanılır.
Kuş gribi nedir? Kuş gribi nerelerde
Kuş gribi, "influenza" adı verilen bir virüsün A tipinin neden olduğu, genellikle kuşlarda ortaya çıkan bir hastalıktır. İnfluenza virüsünün A, B ve C olmak üzere 3 tipi mevcut olup, sadece A tipi kuşlara bulaşabilir ve kuşlara bulaşan influenza virüslerine "avian influenza" (tavuk vebası ya da kuş gribi) denmektedir. Avian influenza virüsleri normalde kuşlarda doğal olarak bulunur. Özellikle su kuşları bu virüsün doğadaki sürekliliğini sağlar ve kendileri hasta olmadan bu virüsü taşırlar. Ancak bu virüs yabanıl kuşlardan kümes hayvanlarına geçtiğinde bu hayvanlarda ciddi hastalığa ve ölümlere neden olabilir.
Grip (influenza) virüsü kuşlardan başka canlılarda da hastalığa neden olur mu?
Evet. İnfluenza A virüsü insanlarda, domuzlarda, atlarda, deniz memelilerinde ve sansargillerde de doğal hastalığa neden olabilir. İnfluenza B ve C virüsleri ise sadece insanda hastalık yaparlar.
Grip virüsünün insanda sebep olduğu başka hastalıklar var mı?
Grip virüsü grip dışında üst ve alt solunum yolu hastalıklarına, birtakım nörolojik (sinir sistemiyle ilgili) hastalıklara sebep olabilir.
İnsan influenzası (grip) ile avian influenza (kuş gribi) arasındaki farklılıklar nelerdir?
Kuş gribinin insandan insana bulaştığı henüz kesinleşmemiştir. Grip ise çok kolay bir şekilde insandan insana geçer ve salgınlara sebep olur. Kuş gribinin insandan insana bulaşıcı özellik kazanması düşük bir olasılıktır, ancak böyle bir durumda ciddi bir salgına yol açabilir. Kuş gribinin daha ciddi hastalık ve ölüm oranları mevcut iken, grip hafif hastalığa neden olur ve yalnızca eşlik eden kronik hastalığı olanlar, bağışıklık sistemi hastalığı olanlarda ve yaşlılarda daha yüksek oranlarda ölümcül seyreder. Kuş gribinde ishal, zatürree, solunum sıkıntısı çok daha sık görülür.
Kuş Gribi Riski, Kuş Gribi Nasıl Bulaşır?
Dünya Sağlık Örgütü'ne göre, kıtalararası bir kuş gribi salgınının ortaya çıkma riski ciddidir. İnsanlarda görülen her yeni vaka, virüsün insandan insana geçen bir alt tipinin gelişmesi olasılığını yükseltmektedir. Virüsün kümes hayvanları ve yabani kuşlar arasında yayılması, insana geçebileceği alanları genişletmektedir. Bir sonraki kıtalararası salgının zamanı ve şiddeti tahmin edilemese bile, böylesi bir salgının yaşanması olasılığı yükselmiştir.
Ayrıca, kaygılanmayı gerektiren başka nedenler de bulunmaktadır.
Birincisi, evcil ördekler, herhangi bir hastalık işareti göstermeksizin büyük miktarlarda hastalık oluşturma gücü yüksek virüsün taşıyıcılığım yapabilmektedir. Bu da, diğer kuşlara virüs bulaşma olanağının kalıcılaşmasına neden olmaktadır.
İkincisi, 1997'de ve 2004 yılının başlarında dolaşan H5N1 virüslerinden farklı olarak, bugünkü H5N1 virüsleri, deneysel olarak bulaştırıldıktan fare ve dağ gelinciklerinde daha öldürücü hastalıklara yol açmakta ve çevrede daha uzun süre canlı kalmaktadır.
Üçüncüsü, görüldüğü kadarıyla, H5N1 virüsü taşıyıcı yelpazesini genişleterek geçmişte kuş gribi virüslerine karşı dirençli oldukları düşünülen memeli türlerine de bulaşmaya ve onları öldürmeye başlamış durumda.
Dördüncüsü, virüsün doğal rezervuarını oluşturan yabani su kuşları arasındaki davranışları da değişiyor olabilir. 2005 yılının baharında Çin'in ortalarında 6 binden fazla göçmen kuş hastalık oluşturma gücü H5N1 virüsü nedeniyle ölmüştü ve bu son derece sıra dışı bir olaydı. Geçmişte, çok sayıda göçmen kuşun hastalık oluşturma gücü yüksek virüsler nedeniyle öldüğü yalnızca iki örnek var: 1961 yılında Güney Afrika'da (H5N3) ve 2002-2003 faşında Hong Kong'da (H5N1).
Kıtalararası grip salgınları tehlikelidir, çünkü bunlar çok hızlı bir şekilde tüm ülkelere ulaşabilir. Uluslararası bir salgının önüne geçmek mümkün değildir, çünkü virüs, öksürme ya da hapşırma yoluyla çok kolay bir şekilde başkalarına bulaşabilir. Virüs taşıyıcısı insanların hastalık belirtileri göstermeden önce virüs yaymaya başlamaları nedeniyle, özellikle uçakla yolculuk eden insanlar hastalığı dünyanın her yanma taşıyabilir.
Kıtalararası bir salgın durumunda hastalığın ne kadar şiddetli olacağı ve kaç ölüme yol açacağı, virüsün ortaya çıkmasından önce tahmin edilemez. Dünya Sağlık Örgütü, orta şiddetteki hastalıklara yol açacak bir virüsün 2 milyon ile 7.4 milyon arasında ölüme neden olabileceğini tahmin etmektedir. 1918 yılındaki salgın, en az 40 milyon kişinin ölmesine yol açmıştı. Söz konusu salgın sırasında ABD'deki nüfusun yaklaşık yüzde 2.5'u ölmüştü.
Kuş Gribi Salgını, Kuş Gribi 2
Şubat 2003'te, kısa bir süre önce Çin'in güneyini ziyaret etmiş olan Hong Kong'lu bir ailenin iki bireyi H5N1 kuş gribi virüsü nedeniyle hastalandı ve bunlardan biri öldü. Ailenin bir başka çocuğu ziyaret sırasında ölmüştü, ancak ölüm nedeni bilinmiyor.
Yine Şubat 2003'te hastalık oluşturma gücü yüksek H7N7 virüsünün Hollanda'da yol açtığı salgın, iki ay sonra bir veterinerin ölümüne ve 83 kişinin hafif hastalıklara yakalanmasına yol açtı. Hong Kong'da, çocuklarda, H9N2 virüsünden kaynaklanan hafif hastalıklar 1999 yılında (iki vaka) ve 2003 yılının Aralık ayının ortalarında (bir vaka) görülmüştü. H9N2'nin kuşlardaki hastalık oluşturma gücü yüksek değildir.
2004 yılının Ocak ayında, laboratuar sonuçları, Vietnam'ın kuzeyinde şiddetli solunum yolu hastalıklarına yakalanan insanlarda H5N1 virüsünün bulunduğunu teyit etti.
15 kuş gribi virüsü arasında en tehlikeli olanlarından biri H5N1 virüsüdür. Hızlı mutasyonlara uğrayan H5N1, diğer hayvan türlerine bulaşan virüslerin genlerini alma eğilimine sahiptir. Laboratuar çalışmaları, bu virüsün tecrit edilmiş örneklerinin hastalık oluşturma gücünün yüksek olduğunu ve insanlarda şiddetli hastalıklara yol açabileceklerini göstermiştir. Bu virüsün bulaştığı ve ölmeyen kuşlar en az 10 gün boyunca H5N1 virüsünü ağızlarından ve dışkıları aracılığıyla salgılamakta ve bu da virüsün canlı kümes hayvanı pazarlarında ve göçmen kuşlar arasında yayılmasını kolaylaştırmaktadır.
Bu nedenle, 2003 yılının Aralık ayında Güney Kore'de ortaya çıkıp diğer Asya ülkelerine yayılan H5N1 kökenli ve hastalık oluşturma gücü yüksek kuş gribi salgını büyük bir tehlike oluşturmaktadır. H5N1 virüsünün farklı tipleri doğrudan doğruya insanlara bulaşabileceklerini göstermişlerdir. Virüsün kuşlardaki yayılma hızı, doğrudan doğruya insanlara bulaşma olasılığını yükseltmektedir. H5N1 virüsünün zamanla daha fazla sayıda insana bulaşması durumunda, insana özgü grip virüsleriyle karşılaşma ve bunlarla birleşerek insandan insana bulaşabilecek yeni bir virüs tipi yaratma olasılığı da yükselecektir. Bu tür bir gelişmenin yaşanması durumunda, kıtalararası bir kuş gribi salgını başlayabilecektir.
Kıtalararası kuş gribi salgınlarının ne zaman ortaya çıkacağı öngörülememektedir. 20. yüzyılın büyük kuş gribi salgınları, 1918-1919 yıllarında dünya ölçeğinde 40-50 milyon insanın ölümüne yol açtığı tahmin edilen büyük grip salgını ile 1957-1958 ve 1968-1969 salgınlarıdır.
Grip uzmanları, 1997 yılında Hong Kong'daki tüm kümes hayvanlarının itlaf edilmesinin olası bir kıtalararası bir salgım önlediğini düşünüyor. Ancak 2003 yılının ortalarında Güney Asya'da çıkan H5N1 kökenli salgın, bugüne kadar kaydedilmiş olan en etkili salgındır. Tahminen 150 milyon kuşun ölmesine ya da itlaf edilmesine karşın, virüs geniş bir alanda etkili olmaya devam etmektedir. Bugün için, Endonezya ve Vietnam'ın pek çok bölgesi ile Çin, Kamboçya ve Tayland'ın bazı bölgelerinde salgın yaşanmaktadır. Kümes hayvanları arasındaki salgının en erken birkaç yıl içinde kontrol altına alınabileceği tahmin edilmektedir.
Bugüne kadar kümes hayvanlarında H5N1 kökenli hastalık saptanan ülkeler, tarih sırasına göre, şunlardır: Güney Kore, Vietnam, Japonya, Tayland, Kamboçya, Laos, Endonezya, Çin, Malezya, Rusya, Kazakistan, Moğolistan, Türkiye, Romanya, Hırvatistan ve Ukrayna.
Ne tür önlemler alınmalı? Kuş Gribi Roman
Kıtalararası bir salgının ortaya çıkma olasılığını düşürmek için çeşitli önlemler alınabilir. Öncelikli ihtiyaç, hastalığın kümes hayvanları arasında yayılmasının önlenmesidir. Böylece, virüsün insanlara bulaşma olasılığı düşürülebilir. Yüksek riskli bölgelerdeki kişilerin insanlara özgü grip virüslerine karşı aşılanması, HöNl'in bunlarla birleşerek insandan insana bulaşan yeni bir tür yaratmasını zorlaştırabilir. Kümes hayvanlarını itlaf eden görevliler uygun giysi ve donanım kullanarak virüs bulaşmasına karşı korunmalıdır.
Hayvanlardaki ve insanlardaki grip virüsleri hızlı ve güvenilir bir şekilde teşhis edilebilmektedir. Dünya Sağlık Örgütümün uluslararası grip ağına dahil yüksek güvenlikli tesislerde gerekli testler yapılabilmektedir. İnsanlardaki grip virüslerinin hemen teşhis edilmesini sağlayan hızlı testler de bulunmakla birlikte, bunlar yeterince güvenilir değildir. Ayrıca, virüslerin hasta insanlara kuşlardan mı yoksa insanlardan mı geçtiğini anlamak için laboratuar testlerine ihtiyaç vardır.
Grip aşısı üretiminde ciddi bir deneyim birikimi bulunmakla birlikte, yeni bir virüs tipinin ortaya çıkması durumunda, yeni bir aşının geliştirilmesi ve yeterli miktarda üretilmesi için en az dört aya ihtiyaç olacaktır.
Kümes hayvanlarında H5N1 virüsünün yayılması, insan sağlığı açısından iki temel tehlikeye yol açar.
Birincisi, kümes hayvanlarından insanlara doğrudan bulaşan virüsler çok ağır bir hastalığa yol açar. Tür duvarını aşarak insanlara bulaşan az sayıdaki kuş gribi virüsünden en fazla ağır hastalık vakasına ve ölüme yol açanı H5NTdir. Solunum sisteminde görece hafif sorunlara yol açan olağan mevsimsel gripten farklı olarak, H5Nl'in yol açtığı hastalıklar sıra dışı bir saldırganlıkla ilerler ve ölüm oranı yüksektir. Viral zatürree ve çok sayıda organın tahrip olması yaygın olarak görülür. Son salgında, laboratuar teyitli kayıtlara göre, hastalanan insanların yarıdan fazlası öldü. Hastalığa yakalananların çoğu, öncesinde sağlıklı olan çocuklar ve genç yetişkinlerdi.
İkinci ve daha büyük bir tehlike oluşturan risk, virüsün uygun koşullan bularak insandan insana bulaşan bir biçime dönüşmesidir. Bu tür bir dönüşümün gerçekleşmesi durumunda kıtalararası bir salgın yaşanabilir.
Bugüne kadar hastalığın insanlara temel olarak hasta kümes hayvanlarıyla ya da hayvanların dışkılarıyla kirlenmiş yüzey ya da nesnelerle doğrudan temas yoluyla bulaştığı düşünülmektedir. İnsanlardaki vakaların çoğu, kümes hayvanlarının çoğu kez açıkta beslendiği ve çocukların kümes hayvanlarına yakın yerlerde oyun oynadığı kırsal alanlarda ve kentlerin kenar mahallelerinde görüldü. Hasta kuşlar dışkıları aracılığıyla yüksek miktarda virüs yaydıklarından, virüs taşıyan atıklarla ya da bunların kirlettiği nesnelerle temas olasılığı artmaktadır.
H5N1 virüsü insanlara bulaşma olanağını bulduğu sürece, bu virüsün insandan insana geçme yeteneğini kazanması tehlikesi de sürecektir. Diğer taraftan, aynı virüs kuşlar arasında yayılmaya devam ettiği sürece, insanlara bulaşma olanağını da bulacaktır.
H5N1 virüsünün insandan insana geçen bir alt tipinin ortaya çıkmasının iki temel yolu bulunmaktadır. Birincisi, insanlara özgü grip virüslerinin taşıyıcılığını yapan insan ya da domuzlara H5N1 virüsünün bulaşması ve virüsler arasında genetik malzeme alışverişi yoluyla insandan insana geçen bir H5N1 tipinin ortaya çıkması. Bunun gerçekleşmesi durumunda önüne geçilmesi olanaksız bir kıtalararası salgın patlak verebilir.
İkinci yol ise, virüsün, çok daha sınırlı mutasyonlar yoluyla insan hücrelerine bağlanma olanağını kazanması-dır. Sınırlı mutasyonları izlemek daha kolay olduğundan, bu tür bir gelişme karşısında kıtalararası bir salgına karşı önlem almak mümkün olabilir.
Bugüne kadar, H5N1 virüsünün ve diğer kuş gribi virüslerinin insandan insana geçtiği çok az örnek yaşandı. Bunlar da, çok yakın temas halindeki insanlar arasında gerçekleşti. Ancak insandan insana bulaşma örneklerinin çok özenli bir şekilde izlenmesi gerekmektedir. Diğer taraftan, bir ailenin birden fazla üyesinin hastalığa yakalandığı durumlarda, hangilerinin hayvanlardan ya da ortamdan, hangilerinin diğer aile bireylerinden virüs aldığını saptamak çoğu zaman olanaksızdır. Bu nedenle, özellikle sağlık görevlilerinin izlenmesi büyük önem taşımaktadır. İnsandan insana geçiş başladığında, kuş gibi vakalarında hızlı bir artışın yanı sıra sağlık görevlilerine kuş gribi bulaşması vakaları yaşanacaktır.
Kuş Gribi Hakkında Temel Bilgiler
Kuş gribi nedir? Kuş Gribi Nasıl
"Kuş gribi" ya da "tavuk vebası" olarak bilinen "avian influenza", "influenza" adlı virüsün A tipinin yol açtığı, bulaşıcı bir kuş hastalığıdır. Virüsün B ve C tipleri de bulunmakta, ama yalnızca A tipi, kıtalararası (pandemik) salgınlara yol açabilmektedir.
Tüm kuşların kuş gribine yakalanabileceği düşünülmekle birlikte, bazı türler bu hastalığa karşı diğerlerinden daha dirençlidir. Virüsün bazı türleri daha hafif hastalıklara yol açarken bazı türleri de yüksek derecede bulaşıcı ve öldürücüdür. Hastalık oluşturma gücü yüksek kuş gribi türleri hızla yayılır, ağır hastalıklara ve hızlı ölümlere neden olur. Ölüm oranı yüzde 100'e yaklaşabilir.
İnfluenza A virüslerinin 16 tane H ve 9 tane N alt tipi bulunmaktadır. Bunlardan yalnızca H5 ve H7 virüslerinin bir bölümünün hastalık oluşturma gücü (patojenite) yüksektir.
Bugün bilindiği kadarıyla, kümes hayvanlarına, H5 ve H7 virüslerinin hastalık oluşturma gücü düşük biçimleri bulaşmaktadır. Ancak hayvan sürüleri içinde dolaşma olanağını bulduklarında, bu virüsler, birkaç ay içinde, mutasyona uğrayarak, hastalık oluşturma gücü yüksek biçimlere evrilebilmektedir. Kümes hayvanlarında H5 ya da H7 virüslerinin saptanması, bu nedenle, ilk hastalık belirtileri hafif bile olsa, ciddi bir tehlike işareti olarak görülür.
Göçmen su kuşları ve özellikle yabanördekleri kuş gribi virüslerinin doğal havuzudur ve bu kuşlar aynı zamanda bulaşıma (enfeksiyon) en dirençli kuşlardır. Tavuklar ve hindiler gibi evcil kümes hayvanları arasında hızlı ölümlere yol açan grip salgınlarının ortaya çıkması daha kolaydır.
Evcil hayvan sürülerinin göçmen yabani su kuşlarıyla doğrudan ya da dolaylı teması, salgın hastalıkların en sık nedenidir. Canlı kuş pazarları da salgın hastalıkların ortaya çıkmasında önemli bir rol oynamıştır.
Kuş gribi neden tehlikeli? Kuş Gribi Belirtileri
Yakın geçmişte yapılan araştırmalar, hastalık oluşturma gücü düşük virüslerin kümes hayvanları arasındaki kısa bir dolaşma süresinin ardından hastalık oluşturma gücü yüksek virüslere dönüşebildiklerini göstermiştir. ABD'de 1983-84 yıllarında ortaya çıkan bir salgın sırasında, H5N2 virüsü başlangıçta az sayıda ölüme yol açmış, ama altı ay içinde hastalık oluşturma gücü artmış ve ölüm oranı yüzde 90'a yaklaşmıştır. Bu salgının denetim altına alınabilmesi için 17 milyondan fazla kanatlı hayvan itlaf edilmiştir. İtalya'da ise, 1999-2001 yıllarındaki bir salgın sırasında, H7N1 virüsü 9 ay içinde hastalık oluşturma gücü yüksek bir biçime dönüşmüş ve 13 milyondan fazla kanatlı hayvan ölmüş ya da itlaf edilmiştir.
Virüsün bulaştığı çiftliklerin karantinaya alınması ve hastalanmış ya da virüs bulaşma riski taşıyan sürülerin itlaf edilmesi, salgınla mücadelenin standart biçimidir. Fazlasıyla bulaşıcı olan grip virüsleri, çiftlikler arasında, tarımsal ekipman, araçlar, yemler, kafesler ya da giysiler aracılığıyla bile taşınabilmektedir. Hastalık oluşturma gücü yüksek virüsler, özellikle düşük sıcaklıklarda, canlılıklarını çok uzun süre koruyabilirler. Yapılan araştırmalar, son yıllarda dünya gündeminde olan H5N1 virüsünün, düşük sıcaklıklarda (4°C), kuş dışkılarında en az 35 gün boyunca canlı kalabildiğini göstermiştir.
İnsanlarda mevsimsel salgınlara yol açanları da dahil olmak üzere A tipi grip virüslerinin tümü genetik açıdan gevşek bir yapıya sahiptir ve bunlar genetik bilgilerin kopyalanması sırasında hataları önleyen mekanizmalardan yoksundur. Bu nedenle, taşıyıcılarının savunma sistemlerini kolaylıkla aşarlar.
Grip virüslerinin genetik yapılarının sık ve sürekli değişmesi, sürekli izlemeyi ve grip aşılarının bileşiminin her yıl düzeltilmesini gerekli kılar. Dünya Sağlık Örgütü, 1947'den bu yana, bir Küresel Grip Programı'na sahiptir.
Grip virüslerinin halk sağlığı açısından ciddi bir tehdit oluşturan bir başka özellikleri daha vardır: A tipi grip virüsleri genetik malzeme alışverişi yapabilir ve birleşebilirler. Bu tür durumlarda, ebeveynlik yapan virüslerden farklı yeni alt tipler ortaya çıkar. Virüslerin taşıyıcılığını yapan insanların bu yeni alt tiplere bağışıklığı bulunmayacağından, öldürücü kıtalararası salgınlar olası hale gelir. Bunun gerçekleşmesi için, yeni alt tiplerin, insandan insana bulaşabilen grip virüslerinin genlerine sahip olmaları gerekir.
Kuş Gribinden
Hem kuş hem de memeli virüslerinin bulaşabildiği domuzlar, insan ve kuş virüslerine ait genetik malzemenin birleşerek yeni bir alt tip yaratması için gerekli "karıştırma teknesi" olarak işlev görebilmektedir. Ancak yakın geçmişte ikinci bir mekanizmanın daha bulunduğu saptanmıştır: Kanatlılar arasında dolaşan 15 kuş gribi virüs tipinden en azından bazıları için insanlar da bir "karıştırma teknesi" olarak işlev görebilmektedir.
Kuş gribi virüsleri, normalde, kuşlar ve domuzlar dışındaki türlere bulaşmaz. Kuş gribi virüslerinin insanlara bulaşması, ilk olarak, 1997 yılında, Hong Kong'da kayıtlara geçti. H5N1 virüsü 18 insanda hastalığa yol açtı ve bunların 6'sı öldü. Aynı dönemde Hong Kong'un kümes hayvanları arasında hastalık oluşturma gücü yüksek bir kuş gribi salgını vardı.
Yapılan yoğun araştırmalar sonucunda, hastalığın insanlara bulaşmasının nedeninin, virüsün bulaştığı kümes hayvanlarıyla yakın temas olduğu saptandı. Genetik araştırmalar, virüsün doğrudan doğruya kuşlardan insanlara sıçradığını gösterdi. Virüs, sağlık çalışanlarına da sınırlı ölçülerde de olsa bulaşmış, ancak ciddi hastalıklara yol açmamıştı.
Üç gün içinde Hong Kong'daki tüm kümes hayvanlarının (tahminen yaklaşık 1.5 milyon kanatlı) itlaf edilmesi insanlara virüs geçişi olasılığını düşürürken, olası bir kıtalararası salgını engelledi.
Kuş gribi nedir?
Kuş Gribi Salgını
Kuş Gribi Riski
Kuş Gribi Virüsü ve İnsana Bulaşması
H5N1 Virüsü, Pandemi ve Epidemi
Kuş Gribi Salgınına Karşı Önlemler
Kuş Gribinin İnsana Bulaşması
Kuş Gribiyle İlgili Sık Sorulan Sorular
Kuş Gribi ve İlaç Şirketleri
Kuş Gribinin Türkiye'ye Zararları
Kuş Gribi ve Tamiflu
Kuş Gribinde Hükümetin Hataları
Kuş Gribinden Korunmak
Kuş Gribi Salgınında Alınacak Önlemler
Etiketler: Kuş Gribi (H5N1) Virüsü
Meme Kanseri Ameliyatı
Hastanıza "memenizi almamız gerekiyor" dediğinizde, hastalarınızda gözlediğiniz tepkiler nelerdir? Siz neler hissediyorsunuz? Bununla ilgili yaşadığınız ve sizde etki bırakan bir anı var mı?
Bu çok nazik bir durum gerçekten. Genel olarak insanlar vücutlarının içinde olup bitenle pek de ilgilenmiyorlar. Ama söz konusu vücudun dışı olunca durum yüz seksen derece değişiyor. Bilirsiniz, dünyanın en önemli ameliyatını yapmışsınızdır, ama hastanın ilgisi karnına atılan dikişlere dönüktür.
Gerek hastadan gerekse hasta yakınlarından duymaya alıştığımız ilk soru genellikle "kaç dikişim var?" olur. Bunu garip karşılamamak gerekir. Vücudun dışında olanlar ilk olarak göze çarptığından bu durum bence çok insani bir tepki. İşte bu sebeple cerrahi sorunlar tarihin en erken dönemlerinden beri insanların ilgi merkezinde olmuş, ilk yapılan tedaviler hep cerrahi müdahaleler şeklinde olmuştur. Bu nedenle iş bir de gelip kadın memesine dayandığında her şey daha da karmaşık hale geliyor.
Bir kadına her türlü ameliyatı kolaylıkla kabul ettirebilirsiniz. İkna olma ve metanet göstermesi açısından erkeklerden daha anlayışlılar, ancak konu meme olunca her şey değişiyor. Değil memesini almak, olası bir biyopsi girişiminden bahsetmek bile zor oluyor. Böyle olunca bir kadına memesini almak zorunda olduğumuzu söylemek, en hafifinden yorucu bir eylem haline geliyor.
Meme Kanseri Ameliyat
Bu da anlaşılabilir bir durum tabii ki. Meme sadece bir organ olmaktan öte bir anlam taşıyor; doğurganlığı, beslenmeyi, bereketi simgeliyor. Bu simgeler genlerimize kadar işlemiş durumda. Meme kadının gururu, kadın kendini onsuz düşünemiyor. Esasen sadece kadın değil, erkek de aynı şekilde düşünüyor. Böyle olunca da meme kanseri olan bir hastada en zor şey, hastayı hastalığına ve tedavisine ikna etmek. Hasta bir kez kabullendikten sonra her şey çok kolay ilerliyor.
Bu konuda size çarpıcı bir örnek vermek istiyorum. Şimdi size parça parça sunacağım satırlar, daha önce meme kanseri ile ilgili bir kitabımızda bizim için anılarını aktarmayı kabul eden bir meme kanserli hastamıza ait. Sanırım bu satırları okuduktan sonra gerek "memenizde kanser var" diyen doktorun, gerekse de bunu duyan kadının o kritik anlarda neler hissettiğini çok daha iyi anlayacaksınız: "'Feleğin tokadı' denen bir şey söylenirdi. Ne olduğunu yüzüme inmesi ile anladım. Bu nasıl bir ağır tokattı Ya-rabbim! İnsanın tüm varlığını titretiyordu. Kimseyi yanımda istemedim. Odama çekildim. Bir kova kaynar su düşünün, bu başınızdan aşağıya boca edilmiyor; damla damla yüreğinize akıp her karesini yakıyor, dağlıyor...
Üç gün evimde oturup dinlenememiştim. Nereden nereye geldiğimi, nasıl inişli, yokuşlu bir hayat sürdüğümü, elimde kalanın ne olduğunu, elimden kayıp gidenin ne olduğunu düşünüp, kendimle yüzleşememiştim. Ama yüzüme adı kanser olan bir tokat yemiştim...
Dünyam başıma yıkılmıştı. Hem benim sıhhatimden hiçbir şikâyetim de yoktu. Nereden çıkmıştı bu hastalık? Sanki bir ormandaydım da ormanın bütün ağustos böcekleri beynime yerleşmiş, çıkardıkları ses cümbüşü ile duyma ve algılama yeteneklerimi kaybetmiştim. Kalbim çarpmayı mı unutmuştu, yoksa çok hızlı çarpıyordu da hissetmiyor muydum?
Vücudumdaki eksiklik içimi yakıyordu. Kadının bir vücut şekli vardır. Kadınlığını simgeleyen şeylerden biri, hatta en önemlisi göğüsleridir. Vücudunu ahenkli gösteren memeler, Allah tarafından kadına takılmış iki mücevher gibidir, birinin yokluğu ise bu ahengi bozar."
Ameliyat öncesi ve sonrası herhangi bir psikolojik destek veriliyor mu?
Göğüs Kanseri Ameliyatı
Meme kanseri daha öncede vurguladığım gibi basit bir tıbbi sorun olmanın çok ötesinde, ciddi bir sosyal sorundur aslında. Meme kadınlığın en belirgin ifadelerinden birisi ve tekrar söylemek gerekir ki insanlığın binlerce yıllık geçmişinde her zaman bereketin ve doğurganlığın simgesi olarak kullanılagelmiş.
Dolayısıyla böyle bir hastalığın, herhangi bir organa yönelik tıbbi veya cerrahi girişimde olduğu derecede mekanik bir gözle bakılması söz konusu olamaz. Hem hastanın kendisi hem de hastanın yakınları (eşi, anne-babası, çocukları) ciddi bir travma yaşıyorlar. Genelde hastanın ilk tepkisi "teşhis yanlıştır belki" oluyor. Bu sebeple mutlaka birkaç farklı merkezde tanıdan emin olmaya çalışıyorlar. Tanıdan emin olup da artık gerçeklerle yüz yüze gelince, hasta kendisini ve kaderini sorgulayarak, "neden ben?" diye sormaya başlıyor. Arkasından da ölüm korkusu ile birlikte ciddi bir stres içine giriyor. Daha sonra tedavinin çeşitli aşamalarında (cerrahi, kemoterapi, radyoterapi) farklı depresyon ve anksiyete bozuklukları gelişebiliyor.
Tüm bu süreçler boyunca, hastanın tüm yaşamında köklü etkilenmeler oluşuyor. Günlük yaşantısındaki basit alışkanlıklardan tutun da çevresi ile ilişkileri, çalışma ha- yatı ve cinsel hayatına kadar birçok alanda bu etkileri güçlü bir şekilde hissediyor hasta.
Meme kanserini, örneğin basit bir safra kesesi ameliyatı ile bir tutmamak gerekir. Bu nedenle hem tanı konduğu andan ameliyata kadar, hem de ameliyattan sonraki tedavi süreçlerinde ciddi bir psikolojik destek gerekiyor. Bu amaçla psikiyatristle görüşmelerden, ilaç desteği ve grup terapilerine kadar giden yöntemler kullanılıyor.
Hastanın psikolojisi açısından bunu ilk olarak hastanın ailesine söylemek mi daha doğru, yoksa doğrudan hastaya söylemek mi?
Bu da kritik tercihlerden birisi. Bu tercihin belirli bir şablonu yok. Genellikle hasta neyi duymak, neyi duymamak istediğini davranışları ile size bildirir veya hasta yakınları hastadan önce size hangi yolu seçeceğinize dair önerilerde bulunurlar. Başlangıçta hasta yakınları ile işbirliğinde yarar görüyorum. Başlangıçta yuvarlak sözler söylenebilir, ancak özellikle biyopsi ile tanı konduktan sonra hastaya bilgi verilmeli.
Eğer hasta sizi anlayabilecek entelektüel yapıya sahipse, en doğrusu hastalığını daha başlangıçta kendisine söylemek, çünkü aslında bu durum ciddi bir etik sorun yaratabilir. Hastanın hastalığını bilmesi onun en doğal hakkıdır ve bundan sonraki hayatını planlaması açısından böylesine kritik bir bilginin kendisine verilmemesi etik olarak mümkün değil.
Aslında bizim Doğulu geleneklerimiz, Batılı toplumların gerçekçiliğine bakılarak çok daha naiftir. Batılı toplumlarda gerçeğin kendisini duymak insanları bizdeki kadar rahatsız etmediğinden, onlar bu etik sorunu halletmiş gibi görünüyorlar. Bizde ise özellikle hekimlikte hâlâ "babacı" dediğimiz yaklaşım devam ediyor. Hasta adına karar almak, hastaya nelerin söylenip, nelerin gizleneceğine karar vermek, bizim toplumumuzdaki hekimlik anlayışında oldukça yaygın. Temel olarak kötü niyetli bir yaklaşım olmamakla birlikte, artık insanların kişisel haklarının ön planda olduğu günümüzde geçerliliğini kaybettiğini kabul etmemiz gerekiyor.
Hastanın, neyin yararına-neyin zararına olduğuna kendisinin karar vermesi ön planda olmalı. Hekimin bu aşamadaki rolü, teknik bilgileri verip, hastaya uygun tedavi seçeneklerini sıralaması ile sınırlı olmak zorunda artık. Ama hekimin böyle düşünmesi yetmiyor. Günümüzde hâlâ hastanın veya yakınlarının düşüncesi, hekimin bir şeyleri gizlemiş olacağı yolunda oluyor. Çoğunlukla hasta odadan çıktıktan sonra bir yakını geri gelip hekime başka söyleyeceği bir şeyin olup-olmadığını soruyor.
Tüm bu nedenlerle ben, hastanın hastalığını kendisine söyleme eğilimindeyim. Bunu yaparken her seferinde hasta ve yakınlarına, "Bu söylediklerimden başka bir gerçek yok, elimde hangi bilgiler varsa hepsini sizlerle paylaşıyorum. Lütfen aklınızda başka gerçeklerin var olduğu gibi bir düşünce kalmasın"diyorum. Hatta, "Onlar eski Türk filmlerinde oluyordu, artık yok böyle şeyler" diye ekleme ihtiyacı hissediyorum.
Yine de tıbbi gerçeklerle ilgili tüm bilgileri hastaya söylemek mutlak bir kural değil. Hastanın tıbbi koşullarına, bedensel ve ruhsal durumuna destek olacağından emin olunursa, bir süreliğine de olsa hastanın gerçek tıbbi durumu kendine söylenmeyebilir.
Göğüs Kanseri Ameliyat
Hastalarınızın ailesi böyle bir durum karşısında nasıl bir tepki veriyor ve sizce nasıl bir tepki verilmeli? Hasta ve yakınlarının böyle bir durumu kolay atlatabilmeleri için siz neler önerebilirsiniz?
Genel olarak hasta yakınları, özellikle de hastanın eşi yıkılıyor. Bu anlamda ilk şoku atlattıktan sonra kadınlar daha metanetliler. Ancak özellikle eşler, belki de ellerinden başka bir şey gelmeyeceği yetersizliği ile ne yapacaklarını şaşırıyorlar.
Kanser, günümüzün en büyük korkusu olmaya devam ediyor. Genel olarak tüm kanserler aynı kefeye konuyor ve "kanser = tedavisi olmayan hastalık = ölüm" genellemesi akıllardan çıkmıyor. Oysa her şeyden önce tüm kanserler aynı değil. Sonra kanser bazı türlerde gerçekten de tedavisi imkânsız bir hastalık olmaktan çıktı; hem tıbbın ilerlemesi hem de teknolojinin yükselişi sayesinde çok çeşitli tedavi imkânları var önümüzde.
Aslında bu şansı biraz da bu konuda çeşitli bilimsel çalışmalar yapılmasına yardımcı olan hastalara borçluyuz. Eğer bilimsel şüphe ve araştırmalar (ve tabii ki bu araştırmalara katılan gönüllüler) olmasaydı biz hâlâ tarih öncesinde olduğu gibi yaraları dağlamaya devam ediyor olurduk.
Bu bilgiler ışığında hasta ve hasta yakınlarının verdiği tepki aslında oldukça abartılı oluyor; çünkü meme kanseri geçmiş zamanda "komşu teyzelerde" gördüğümüz "amansız hastalık" olmaktan çıkalı epey oldu. Artık "meme kanseri" denildiğinde, tedavisi mümkün olan ve hastaların yaşam sürelerinin çok uzadığı bir hastalık aklımıza gelmeli. Hem yaşam sürelerinde hem de hayat konforunda tahmin edilmeyecek kadar büyük aşamalar kaydedilmiş durumda.
Şunu kesinlikle ve rahatlıkla söyleyebilirim ki artık meme kanseri tıp camiasında, karşısında çaresiz kalınan bir hastalık değil. Tabii ki özel şartlarda, özellikle de ilerlemiş durumlarda, elimizden çok fazla bir şey gelmiyor. Ancak erken dönemde yakalanan meme kanserlerinde sonuçlar oldukça yüz güldürücü.
Burada hastaların veya yakınlarının kendilerini perişan etmemelerinin tek bir yolu var: Meme kanseri gerçeğini kabul etmek, bu konu ile ilgili özellikle halka yönelik olarak yapılan bilimsel toplantıları takip etmek, gerektiğinde uzmanlardan bilgi almak. Böylece meme kanserinin aslında korkulacak bir hastalık olmadığını ama bunun için kanserin erken dönemde yakalanması gerektiğini bilebileceklerdir. Erken dönemde yakalamanın yolunun da gerekli tarama programlarına katılmaktan geçtiği bilindiğinde korkacak bir şey kalmayacaktır.
Bizim hastalarımızın en çok kafasını karıştıran şey; çay sohbetlerinde veya dost meclislerinde bu konularda otorite gibi konuşan, bireysel deneyimleri genel kurallar gibi anlatmayı seven, insanların korkularını körüklemekten haz alan kişilerin söyledikleri oluyor. Böyle kişilerin söyledikleri ile kafası karışan hastalar genel olarak, "dediler ki" diye söze başlıyorlar. O zaman biz de hastaya "ne söylendiğinden" önce "kimin söylediğini" soruyoruz. Aldığımız cevap neredeyse hiç değişmeden "bir arkadaş" veya "bir tanıdık" oluyor.
Bu aşamada akıldan çıkarılmaması gereken bir konu da bilimsel gerçeklerin dışına çıkan söylemlerden ve uygulamalardan uzak durmak gerektiğidir. Özellikle "alternatif tıp" denilen yöntemlere ve bilimsel yetkinliği ispatlanmamış gazete, dergi, televizyon yayınlarına şüpheyle bakmak gerektiği gerçeğinin altını çizmek istiyorum. Konusunda uzman olmayan kimselerin söylediklerinin bir geçerliliği olmadığını, her hastalığın ve her tedavinin her hastada farklı sonuçlar yaratabileceğini unutmamak gerekiyor.
Son olarak neler söylemek istersiniz? Bence tüm bu konuşmalardan ilk çıkarılacak sonuç, meme kanserinin artık korkulacak bir hastalık olmaktan çıkmış olduğu. Elli yıl önce meme kanseri tanısı konduğunda, hastanın hayatından hemen ümit kesilmekteydi. Ancak bugün meme kanseri olan hastaların büyük çoğunluğuna yeni bir meme yaptırmasını öneriyoruz. Bu bile tek başına artık meme kanseri olan kadının hayatından umudumuzu kesmediğimizi, aksine yeni bir meme yapılmasına değecek kadar uzun süre yaşayacağına inandığımızı gösteriyor.
Tabii "bu dönüşüm nasıl oldu?" derseniz, cevabım sadece "erken tanı" olacaktır. Hem gelişen teknolojinin tanı yöntemlerine getirdiği inanılmaz olanaklar hem de insanların gün geçtikçe bilinçlenerek tarama programlarına gönüllü olarak başvurmaları erken tanıyı olanaklı hale getirdi. Bugün meme kanserinin görülme sıklığında yaşadığımız artışın ana sebebi, daha önce de belirttiğim gibi artık daha çok kadının bilinçli olarak meme kontrollerini yaptırması ve kendisini muayene etmesidir. Bu artışın en olumlu sonucu doğaldır ki kanserin çok daha erken aşamalarda saptanabilir hale gelmesi oldu.
Erken tanının en büyük getirişi de tedavi seçeneklerinin çeşitlenmesi oldu. Erken tanı sayesinde artık kanser çok daha küçük boyutlarda, hatta bazen daha ele gelmeden mamografi gibi yöntemlerle saptanabilmekte. Böylece cerrahinin boyutları küçüldü ve uygun hastalarda etrafında bir miktar normal meme dokusu ile birlikte sadece kitlenin alınması gibi bir seçenek ortaya çıktı. Memenin tamamının alınması durumunda birçok yeni meme yapımı yöntemi ortaya kondu. Yine erken dönemde yakalanan kanserlerde, koltuk altı lenf düğümlerinin temizlenmesine gerek olmayan durumlar oluştu. Ayrıca ameliyat öncesinde yapılan kemoterapilerle kitle küçültülerek ameliyatın genişliği azaltılabilir hale geldi.
Tüm bu ilerlemeler sayesinde, hem meme kanseri nedeniyle ölüm oranları azaldı, hem yaşam süreleri uzadı ve hem de konforlu bir hayat sürme imkânı ortaya çıktı. Aslına bakarsanız bu ilerlemelerin önemli bir kısmını, geçmiş zamanda kendisini bilimsel araştırmalara emanet etmiş olan cesur kadınlara borçluyuz. Eğer onların desteği olmasaydı, meme kanseri hâlâ antik çağlarda olduğu gibi dağlanarak tedavi ediliyor olabilirdi.
Bugün hâlâ bu cesur ve öncü kadınların sayesinde araştırmalar devam etmekte. Belki de yakın gelecekte meme kanserinin tedavisinde cerrahi seçenekler iyice geri plana itilecek ve "minimal invaziv" veya "hedefe yönelik" adı verilen yöntemlerle, çok daha küçük girişimlerle, meme kanseri hayatımızın önemli bir sorunu olmaktan tamamen çıkacak. Belki de sadece genetik uygulamalarla sorun halledilecek.
Bu nedenle meme kanserinden korkmamak gerekiyor. Asıl korkulması gereken, erken dönemde saptamak, uzun ve konforlu bir hayat sürmek imkânı varken, kelimenin tam anlamıyla kafamızı kuma gömerek, hastalığı görmezden gelmek olmalı.
Meme Kanseriyle İlgili Branşlar
Meme kanseri ile ilgilenen branşlar hangileridir? Hangi branşlarda hastanın düzenli takibi gereklidir? Memesinde kanser saptanan bir kadın, başlangıçta çok küçük bir hekim grubuyla karşılaşır. Bunlar da genellikle cerrah ve radyologdur. Ancak aslında hasta, bir meme polikliniğine başvurduktan sonra arkada dev bir mekanizma çalışmaya başlamıştır. Bu mekanizmanın önce görünen ilk figürleri biraz evvel de bahsettiğim gibi cerrah ve radyologdur. Ama biyopsi alınması ile birlikte arka planda patolog devreye girer.
Organize çalışan merkezlerde cerrah, radyolog, patolog ve onkolog çıkan sonuçları birlikte değerlendirirler. Böylece hastanın tedavi planı ortaya konur. Burada hastanın öncelikle ameliyat mı olacağına, yoksa kemoterapi mi alacağına karar verilir. Bu aşamada bir kadın doğum uzmanı da hastayı kontrol ederek jinekolojik yönden değerlendirir. Hasta eğer ameliyat edilecekse, cerrah hastaya uygun ameliyat seçeneklerini sunar ve hastanın da onayını alarak yapılacak ameliyata karar verilir.
Aynı zamanda yeni meme yapımı ile ilgili olarak, gerekirse bir onkoplastik cerrah hastaya açıklamalarda bulunur. Böylece hastaya yeni bir meme yapılıp-yapılamayaca-ğı, yapılabilecekse aynı ameliyatta mı, yoksa daha sonra mı yapılacağına karar verilir. Yine bu aşamada eğer koltuk altı lenf düğümlerine yönelik bir işlem yapılacaksa devreye nükleer tıp uzmanı girer.
Tüm bu işlemler sırasında hem hasta hem de (eğer varsa) eşi, psikiyatri uzmanı tarafından değerlendirilir ve tedavi aşamalarında verilecek psikolojik destek planlanır. Yine hasta henüz ameliyat olmadan fizik tedavi uzmanı tarafından değerlendirilir ve yapılacak ameliyata göre ameliyattan sonra yapması gereken egzersizlere yönelik bilgi verilir.
Ameliyattan sonra alınan meme ve diğer örnekler patolog tarafından incelenir. Hastaya ait tüm bilgiler cerrah, medikal onkolog, radyasyon onkologu, patolog ve radyologun olduğu bir toplantıda değerlendirilir. Burada hastaya uygulanacak tedavi takvimi belirlenir ve sonuç cerrah tarafından hastaya bildirilerek onayı alındıktan sonra tedaviye geçilir. Bu aşamada fizik tedavi uzmanı ve psikiyat-rist hastayı yeniden değerlendirerek, egzersiz ve takip protokollerini oluştururlar.
Sonra da hastaya onkolog ve cerrah gözetiminde geleceği takip protokolü bildirilerek takibe alınır.
Görüldüğü gibi ideal bir şekilde planlandığında oldukça yoğun bir grup tarafından ve düzenli olarak kontrol edilmesi gereken bir konudur meme kanseri.
Bu branşlara hastayı doktor mu yönlendiriyor, nasıl bir program uygulanıyor?
Tüm bu planlamaların bir merkez tarafından yapılması en ideali. Meme kanserinin sıklıkla görüldüğü İskandinav ülkelerinde böyle idealize edilmiş merkezler oldukça etkili bir şekilde işletilmekte. Bizim ülkemizde bizim de oluşturduğumuz bir-iki merkez dışında bu tür yerler pek bulunmuyor.
Böyle bir organizasyonun merkezinde hastayı klinik olarak ilk değerlendiren ve hastalığını haber veren cerrah bulunuyor. Hasta ilk olarak bir genel cerrahi veya meme polikliniğine başvurduğu için temel olarak hastadan birinci derecede sorumlu hekim cerrahın kendisi oluyor. Gerek tanı aşamasında ve gerekse tedavi aşamasında hastanın gideceği ve görüşeceği hekimleri cerrah konsülte edip planlıyor.
Ameliyat sonrasında fizik tedaviden bahsettiniz. Neden fizik tedavi yapılıyor, fizik tedavi her zaman gerekli midir?
Eğer koltuk altı lenf düğümleri de temizlenmişse meme ameliyatlarından sonra en sık gördüğümüz şikâyetler, kısa vadede omuz ve kol ağrıları ve hareket kısıtlılıkları oluyor. Aynı zamanda orta ve uzun vadede de kol ödemleri ortaya çıkabiliyor. Öyle ki ameliyatın yapıldığı taraftaki kolun kalınlığı bacağın kalınlığını geçebiliyor.
Aslında basit egzersiz önlemleri ile geçebilecek bu durum hastanın hayat kalitesini olumsuz yönde etkiliyor. Artık bir kez ödem oluştuktan sonra hastanın o taraftaki kolunu kullanmasına kısıtlamalar getiriliyor. Örneğin o kolu ile ağır yük taşımaması, ağır işler yapmaması, manikür yaptırmaması, o kolundan tansiyon ölçtürmemesi, iğne yaptırmaması, o taraftaki elini-kolunu yakmaması, iltihap kaptırmaması için uyarılarda bulunuluyor.
Özellikle de kol ödemi ortaya çıktıktan sonra geri dönüşü oldukça zor. O nedenle daha ödem oluşmadan önlem almak gerekiyor. Bu nedenle hastaya ameliyat öncesinde ve sonrasında alınan fizik tedavi önlemleri çok büyük önem kazanıyor. Ameliyatın hemen ertesinde lastik top sıkma hareketleri ile başlatılan egzersizler, ilerleyen günlerde belirli bir plan dahilinde hastaya veriliyor ve olası bir ödemin önüne geçilmeye çalışılıyor.
Meme Kanserinin Bitkisel Tedavisi
Alternatif tıbbı önerir misiniz hastalarınıza? Mesela yoğurt ve çökeleğin meme kanseri riskini azalttığını duydum, bu konudaki düşünceleriniz nelerdir? Alternatif tıp günümüzde çok popüler oldu. Aslına bakarsanız, "alternatif tıp" kavramı ile önümüze sunulanlar, tıp tarihinin geçirdiği binlerce yıllık evrim içerisinde ortaya çıkmış ve kendisine çeşitli uygulama alanları bulmuştur. Bu anlamda Çin ve Hint tıbbı binlerce yıl önce alternatif uygulamalar kullanıyordu. Her sorunun çözümünün doğada olduğu düşüncesi antik dönem tıbbından ve sonrasında da Hipokrat'ın söylemlerinden bize miras kalmıştır. Zaten onlar da tıp tarihi içindeki masalsı yerlerini günümüzde çoktan almışlardır.
Ancak günümüzün bilimsel yöntemlerinin onaylamadığı "ampirik," yani "günübirlik" uygulamaları kabul etmemiz söz konusu olamaz. Yoğurt, çökelek, ısırgan otu veya benzeri gıdaların alınmasının hiçbir zararı yok, ancak "yararı var mı" sorusunun bilimsel bir cevabı olmadığından, sağlıklı beslenme adına bunların yenilmesine kimsenin itirazı olamaz.
Bu nedenle kişisel kanser deneyimlerinin öne çıkarılarak, bilimsel formata uymayan araştırmalarla, sonuçları bilim dünyasında hiçbir şekilde ciddiye alınmayan başarı öykülerinin anlatılması en hafif deyimiyle, "umut tacirliği "dir. Bugün bilim dünyasında ağırlığı olan hiçbir tıbbi dergi veya kitapta "yoğurt yerseniz kanser olma olasılığınız şu kadar azalır," "ısırgan otu yiyenler ölümsüzlük iksirini bulmuş demektir" şeklinde makalelere rastlayamazsınız. Bunlar magazinel varsayımlardır.
Örneğin ısırgan otu ile ilgili ilk yazılı bilgiler, M.Ö. 400'lü yıllarda yaşayan Hipokrat'a kadar uzanıyor. Sonrasında da M.S. 1. yüzyılda Dioskorides tarafından yazılan Tıbbi Maddeler (Materia Medica) adlı kitabında adı geçiyor. Böylesine iddialı bir bitki ile ilgili yapılan ilk Türkçe çalışma ise ancak 1940'larda yayınlanmış. Böylesine yaygın kullanılan bir bitkinin, neredeyse iki bin beş yüz seneden beri kullanılması ama buna karşın üzerinde doyurucu bir Türkçe çalışma olmaması, üzerinde ciddiyetle düşünülmesi gereken bir durum.
Temel olarak, doğadan faydalanılarak üretilen ilaç ve tedavi edici yöntemlere kimsenin itirazı olamaz, ancak bunlar bilimsel temeller üzerine oturtulmadıkça yarar değil, zarar verir. Bunun en dramatik örneğini 80'lerde ortaya çıkan zakkum furyasında, insanların zakkumu kaynatıp suyunu içerek hayatlarını kaybetmelerinde yaşadık.
Hasta bu aşamaya gelinceye kadar birçok doktor hastaya müdahale ediyor. Hasta takibini hangi doktora düzenli olarak yaptıracak? Hasta hangi doktora gidecek? Bunu doktor hastanın kendisine söylüyor mu, "sizin düzenli takibinizi ben yapacağım, tum tetkiklerinizi bana getireceksiniz" diye?
Bu da yine karışık bir konu ve her ülkenin kendi düzenlemeleri farklı. Örneğin aile hekimliği ve semt poliklinikleri sisteminin gerçekten oturmuş bir şekilde uygulandığı ülkelerde olağan kontrolleri, bu merkezlerdeki aile hekimleri veya pratisyen hekimler yapıyor.
Amerika'daki eğilim, onkologların takip etmesinden yana, ancak bizim ülkemizde bu konuda hâlâ ciddi bir karmaşa var. Genel olarak hasta onkologun takibine giriyor, ancak bir yandan da hastayı ameliyat eden cerrahın da takibe dahil olması gerekli. Bu nedenle hasta bazen kime gideceğini şaşırıyor.
Ama Türkiye'de var olan nadir merkezlerde, bu konuda ortak bir fikir birliğine ve takipte eş zamanlılığa dikkat ediliyor. Böylece hastaya gereksiz birtakım tetkiklerin yapılması önlenmiş oluyor. Bu durum kime gideceği konusunda kafası karışan hastanın bir süre sonra takibi bırakmasını da engelliyor. Bu tür merkezlerde hasta onkologla, ameliyatı yapan cerrahın ortak takibinde oluyor. Gereken tetkikleri sadece birisi istiyor ve hasta bu tetkiklerle ikisini de görüyor. Çok ideal bir yöntem olmamakla birlikte, mevcut şartlarda hastanın takibini aksatmaması bakımından uygun bir yöntem olarak kabul edilebilir.
Hastanın gelip gelmediği kontrol ediliyor mu? Hasta ne kadar sıklıkla kontrole geliyor?
Genel olarak böyle bir çağrı sistemi bulunmuyor. Ama yine İskandinav tipi meme merkezleri düzenlemesine giden merkezlerde, hastaların kayıtları düzenli olarak tutuluyor ve takibe gelip-gelmediği kontrol edilebiliyor. İmkânlar elverdiğince takibe çağrılıyor. Ancak yine de bu sistemler şimdilik tam organize olmaktan çok, bireysel gayretle yürüyor açıkçası.
Hasta kontrole geldiğinde hangi tetkikler isteniliyor? Her zaman aynı tetkikler mi yapılıyor?
Hastaya kontrol için yapılan tetkikler öncelikle hastalığının aşamasına ve gördüğü tedaviye göre değişiklikler gösteriyor.
Her durumda hastanın hikâyesi kapsamlı olarak alınıyor ve not ediliyor. Yine her durumda mutlaka ayrıntılı bir muayene yapılıyor. Muayene, hastanın tüm vücut muayenesi ile birlikte yoğun olarak sağlam memesine ve ameliyat yerine yönelik olarak yapılıyor.
Her yıl sağlam memeye yönelik mamografi uygulanıyor. Eğer muayene ve mamografi sonrası ihtiyaç duyulursa ultrason da tetkiklere eklenebiliyor.
Hastaya tamoksifen ile hormon tedavisi yapılıyorsa, o zaman jinekolojik muayene ve rahim ağzından sürüntü testi de isteniyor. Yine hormon alan kadınlarda henüz menopoza girmemişlerse, kemik yoğunluğu ölçümü de ekleniyor tetkiklere. Katarakt ve görme problemi varsa göz muayenesi yapılıyor. Ayrıca hastanın alınan hikâyesinde süreklilik arz eden halsizlik, yorgunluk, sarılık, kemik ağrısı gibi yeni ortaya çıkan birtakım şikâyetler varsa, onlara yönelik tetkikler ekleniyor.
Göğüs Kanseri Tedavisi Sonrası Süreci
Tedavi sürecinde nasıl bir yol izlenir? Diyelim bir hasta size geldi, tanı konuldu; meme kanseri. Bundan sonraki süreçler nelerdir? Mesela önce ilaç tedavisi, iyileşme görülmediği takdirde ameliyat, ameliyat sonrası ışın tedavisi vs. gibi?
Özellikle erken dönemde yakalanmış meme kanserlerinde öncelikli tedavi seçeneği cerrahidir. Eğer cerrahiye uygunsa, yani 5 cm.'den küçük, vücudun başka yerlerine sıçramamış bir kanserse, öncelikle ameliyat edilir. Eğer kitle 5 cm.'den büyükse, öncelikle kemoterapi uygulanarak kitlenin küçülmesi sağlanabilir. Kule ameliyat edilebilecek boyutlara getirildiğinde, yani 5 cm.'nin altına indirildiğinde cerrahi uygulanır. Sonrasında ameliyatta alınan örneklerin sonuçlarına bakarak, gerektiğinde tekrar kemoterapi uygulanabilir.
Ayrıca dörtten fazla koltuk altı lenf düğümü tutulumu varsa, radyoterapi uygulanır. Son olarak alınan parçadaki hormon reseptörlerinin durumuna bakarak hormon tedavisi (tamoksifen vd.) planlanır. Bazı durumlarda da nüksleri önlemek için yumurtalıkların da alınması gerekebiliyor.
En temel tedavi seçeneklerini şöyle formülize edebiliriz:
Önce cerrahi, sonra gerekiyorsa kemoterapi + radyoterapi + hormonoterapi (en sık uygulanan seçenek),
Önce kemoterapi, sonra cerrahi, sonra gerekiyorsa yine kemoterapi + radyoterapi + hormonoterapi,
Sadece cerrahi,
Sadece kemoterapi.
Ameliyattan sonra tedaviye kaç yıl devam ediliyor?
Ameliyattan sonra tedaviye mutlaka devam ediliyor. Ancak bu aşamada hangi tedavilerin verileceği ameliyattan sonra çıkan patoloji raporuna göre planlanıyor. Genellikle ilaç ve ışın tedavisi ameliyattan altı ay sonra tamamlanıyor, ama hormon tedavisi verilecekse bu süre ortalama beş yıldır.
İlaç ve ışın tedavisi bitti, sonra ne oluyor?
Eğer verilmesi gerekiyorsa, hormon ilacı takviyesi ile hasta takibe alınıyor bu aşamadan sonra. Takip protokolü üzerinde dünya çapında tam bir fikir birliği olmamakla birlikte, her ülkenin kendine has yaklaşımları var. Örneğin Türkiye'de yapılan ulusal uzlaşı çalışmalarına göre klinik olarak hastanın ilk üç yıl boyunca üç ayda bir, sonraki iki yılda altı ayda bir ve beşinci yıldan sonra da yılda bir aralıklarla takibi uygun bulunmakta.
Tabii bu standart bir formül değil. Her hastaya ve hastalığın aşamasına göre küçük değişiklikler gösterebiliyor.
Ameliyat sonrasında mamografisi isteniliyor mu?
Ameliyat sonrasında bir yıl geçtikten sonra diğer memenin mamografik takipleri yıllık olarak yapılmaya devam ediliyor. Ancak eğer "meme koruyucu ameliyat" yapılmışsa, ameliyattan kısa bir süre sonra tümörün çıkarıldığı meme, mamografik olarak kontrol ediliyor. Burada amaç, kitlenin tamamen çıkarılıp-çıkarılmadığını araştırmak. Eğer herhangi bir sorun yoksa yine diğer meme ile birlikte yıllık olağan mamografik kontrollere devam ediliyor.
Kemik ve meme sintigrafisi nedir? Ne kadar sıklıkta istenilir?
Sintigrafi, özel bazı radyoaktif maddelerin damar içine verilerek, ilgili organların görüntülenmesini sağlayan bir nükleer tıp uygulamasıdır. Bu uygulama genel cerrahi pratiğinde guatr için sıklıkla uygulanır. Meme sintigrafisi de memeye yönelik olarak yapılan bir tarama yöntemidir. Her ne kadar bazı araştırmalar mamografiye destek olarak tarama amaçlı kullanılabileceğini gösterse de pratikte çok fazla tercih edilmeyen bir yöntemdir.
Kemik sintigrafisi ise çoğunlukla kemiğe sıçrama şüphesi olduğunda istenen bir uygulamadır. Ancak kansere bağlı problemlerle normal kemik erimesi veya kırığa bağlı problemleri ayırt etmede çok başarılı olmadığından, geleneksel kemik filmleri ile birlikte kullanılma eğilimi vardır.
Özetle her iki yöntem de meme kanserinde standart uygulamalar değildir. Gerektiğinde ve diğer tetkiklerle desteklenerek uygulanırlar.
Terleme miktarının meme kanseri ile bir ilgisi var mıdır?
Bilindiği kadarıyla terleme ile meme kanseri arasında herhangi bir ilişki yoktur.
Meme kanserinin gelişme hızı nedir? Ne kadar zamanda müdahale edilmeli?
Normalde memedeki bir kitlenin elle fark edilmesi için ortalama 1 cm.'lik çapa ulaşması gerekiyor. Meme kanserinin tek bir kanser hücresinden 1 santimlik çapa ulaşması için geçen zaman, kanser hücrelerinin özelliğine göre, beş ile sekiz yıl arasında değişmekte.
Dolayısıyla meme kanseri elle fark edildiğinde, aslında başlangıçtan itibaren beş-sekiz yıllık bir süre geçmiştir. Tabii mamografi ile henüz ele gelmeyen kitleleri bile belli bir büyüklükte saptamak mümkün olduğundan, burada yıllık olağan tarama yapılmasının önemi hepten ortaya çıkıyor.
Buradan yola çıkarak meme kanseri saptandığında, mümkün olan en kısa sürede müdahale etmek gerektiği açıkça ortaya çıkıyor. Bu sürenin ameliyat öncesi değerlendirmeler ve hazırlıklar ile birlikte iki haftayı geçmemesinde büyük fayda var.
Meme kanserinin tekrarlama riski nedir? Diyelim meme ameliyatı gerçekleşti, bunun üzerinden ne kadar zaman geçerse tekrarlar? Tekrarlama riskinin görülme sıklığı nedir?
Meme kanserinin en sık tekrarlama olasılığı, ilk iki yıl içerisindedir. Bu nedenle de ameliyattan sonraki ilk iki yıl takip süreleri çok daha sık iken, ikinci yıldan itibaren genellikle herhangi bir kadın gibi yıllık takiplere alınırlar. Tekrarlama olasılığı genel olarak yüzde 10 ile 13 arasındadır.
Meme kanseri tedavi edildi ve belli bir süre de kontrollerine devam edildi. Ne zaman gebe kalabilir? Bu konuda herhangi bir sınırlandırma var mı?
Aslında bu konu oldukça kritik; özellikle meme kanseri geçiren kadın genç ve doğum yapmamışsa, gebelik önem kazanıyor. Bu konuda tam bir fikir birliği olmamakla birlikte, tedavinin bitiminden sonra gebelik için iki sene beklenmesi ideal bir süre gibi görülüyor. Çünkü ilk iki yıl meme kanserinin en sık tekrarlandığı zamandır. Bu süreden sonra meme kanserinin tekrarlama riski gerilediği için gebe kalmak daha uygun olacaktır.
Ayrıca yapılan araştırmalarda gebe kalmanın meme kanserini tetiklemediği sonucuna varılmış. Bu nedenle meme kanseri tedavisinden en az iki sene sonra gebe kalınmasında sakınca yok.