Hangi Ülser tedavi yöntemi ne kadar süre uygulanmalı?
Hangi anti-ülser ilacın kullanılacağı doktorunuzun seçimine kalmıştır. İngiltere'de, etkinlikleri ve zararsız yan etkileri nedeniyle h2 blokerleri ve TDB kullanılmaktadır. Hangi tedavi biçimi seçilirse seçilsin, dikkate alınması gereken bazı etkenler söz konusudur.
Anti-ülser tedavisine, kesin tanı konduğunda başlanmalıdır. Bunun anlamı, önceden baryum grafisinin yada endoskopinin yapılmış olması gerektiğidir.
Deneyimlerimizden biliyoruz ki, ülserin iyileşmesinden çok önce, karın ağrısı ve sindirim bozukluğu gibi belirtiler söz konusu olmaktadır. Bu nedenle tabletleri düzensiz almak veya kendinizi iyi hissettiğinizde tedaviyi bırakmak, ülser hâlâ var olduğundan, doğru değildir. Doktorunuzun hazırladığı tedavi şemasına kesinlikle uyun. Çoğu olayda, özellikle de gastrik ülserlerde, tedavinin bitiminde ülserin gerçekten iyileşip iyileşmediğini anlamak için bir kere daha baryum veya endoskopiyle kontrol etmek gerekir.
On ülserden sekizi, dört haftalık bir tedaviden sonra iyileşirken, onda dokuzu, sekiz hafta sonra düzelir. Bu süreler içinde iyileşme olmaz ise, sigara ve çok içki içilmesi, aşırı analjezik alınması ya da tedavinin doğru uygulanmaması gibi etmenler işin içine karışmış demektir. Az sayıda ülser ise tedaviye direnç gösterir. Genellikle tedavi süresini artırmak ya da tedaviyi değiştirmek bu olaylarda başarılı olur; bu bakımdan hemen tüm peptik ülserleri iyileştirmek mümkündür.
Bir kere iyileşince bazı ülserler hiç tekrarlamazlar. Ne yazık ki, birçok ülser, ilk belirtilerden aylar ya da yıllar sonra nüksedebilir. Bu durumda tabletlerle tedaviye devam etmek çoğunlukla etkili olur. Ülser iyileştikten sonra tabletleri daha düşük dozlarda üç ile altı ay arasında kullanmanın nüksetme rizikosunu azalttığı öne sürülmektedir, "idame tedavisi" denen bu yöntemde her gece iki simetidin tableti alınır. Bu biçimde tedaviyi sürdürmek ülserin tekrarlama olasılığını azaltsa da, tam bir garanti değildir.
Cerrahi tedavi
Eğer bir ülser tekrarlamayı sürdürür veya komplikasyonlar meydana getirirse (ileriye bakın), cerrahi tedavi gerekli olabilir. Yeni ilaçların kullanıma girmesi ile daha az kullanılır olan cerrahi, yine de tedavide önemli bir yaklaşımdır. Gastrik ve duodenal ülserlerin tedavisinde iki tip ameliyat uygulanır: Parsiyel Gastrektomi ve Vagotomi.
Parsiyel (kısmi) gastrektomi, antrumla birlikte midenin alt bölümünün çıkarılması ve midenin kalan üst kısmının duodenumla veya sonraki ince bağırsak bölümü olan jejunumla birleştirilmesidir. Bu birleştirme, Billroth I gastrektomisi denen "uç uca" veya Bill-roth II gastrektomisi adı verilen "uç kenara" yöntemleriyle sağlanır. Birleştirmenin meydana geldiği bölgeye anastomoz ya da stoma denir. Asit-uyaran gastrin hormonunun çoğu antrumda üretildiğinden, bu ameliyatlar hem etkin asit üretimini azaltır, hem de ülseri ortadan kaldırır.
Vagotomi, mide asit üretimini uyaran vagus sinirinin dallarının kesilmesidir. Trunkal vagotomide, bu dallar diyaframdan batına girdikleri yerde kesilirler. Bu kesim, mideye giden sinir liflerini olduğu gibi diğer karın organlarını da etkiler. Selektif vagotomide, yalnızca mideye giden sinir dalları kesilir. Her iki operasyon da mide asit miktarını azaltmakla birlikte, midenin her öğünden sonra içeriğini duodenuma boşaltma yeteneğini kısıtlarlar. Bunu önlemek için, cerrah vagotomiyle birlikte bir "drenaj işlemi" uygular. Böyle bir işleme örnek olarak piloroplasti yöntemi gösterilebilir. Burada, normalde dar olan pilor genişletilir; bu nedenle böyle ameliyatlara "vagotomi ve drenaj" veya "vagotomi ve piloroplasti" operasyonları adı verilir.
Yakın geçmişte, drenaj (boşaltma) işlemi yapma zorunluluğunun üstesinden, yeni bir vagotomi biçimi olan "çok selektif vagotomi" veya "parietal hücre vagotomisi" ile gelinmiştir. Bu işlemde, midenin boşalma hareketlerini sağlayan sinir liflerine dokunulmaksızın, yalnızca asit üreten bölgeye uzanan dallar kesilmektedir. Özellikle duodenal ülserlerde daha az yan etki yaptığından bu ameliyat daha sık yapılmaktadır. Ancak yapılması daha zordur ve tam vagotomiye oranla nüksetme olasılığı fazladır; yani her zaman en iyi yöntem değildir.
Bazen bir vagotomi ile parsiyel gastrektomi tek bir operasyonda birleştirilir. Ameliyatın tipi, ülserin yeri ve durumuna olduğu kadar cerrahın da yeteneğine bağlıdır. Genelde, vagotomi duodenal ve parsiyel gastrektomi gastrik ülserler için seçilir.
Cerrahi tedavi ne derece başarılıdır? Ameliyattan sonra ülserlerin çok az bir yüzdesi tekrarlar. Vagotomiden sonra tekrarlama olursa, çoğunlukla tablet tedavisi iyi yanıt verir. Parsiyel gastrektomiden sonra ise anastomoz bölgesinde stoma ülseri denen bir ülser meydana gelebilir, fakat bu da ilaçla başarılı biçimde tedavi edilebilir. Belli bir ameliyatın başarılı olma şansı ülsere, ameliyat işlemine ve diğer etkenlere bağlı olup, cerrahınız, operasyondan önce bunları sizinle konuşacaktır. Genelde amaliyatların çoğu başarılıdır ve en aşağı hastaların yüzde 80'i sonuçtan memnundurlar. Diğer yüzde 10-15'i genellikle fakat tam anlamıyla olmamakla birlikte tatmin olmuşlardır. Geriye kalan yüzde 5'inde ise ya ameliyat başarısız olmuştur, ya da yetersiz kalmıştır.
Yan etkilerin özellikleri ve olma olasılıkları yapılan ameliyatın niteliğine bağlıdır. Bunlara ishali, kusmayı, anemiyi veya seyrek olarak beslenme bozukluğunu örnek olarak verebiliriz. Bazı kişilerde yemeklerden sonra terleme, baş dönmesi ve palpitasyonlar (güçlü kalp vuruları) meydana gelebilir. Bu olay, parsiyel gastrektomi, trunkal vagotomi ve drenaj operasyonlarından sonra gelir ve tıp dilinde "damping sendromu" olarak adlandırılır. Böylesi yan etkiler genellikle belli bir süre sonra düzelirlerse de bazı durumlarda çok ağır ve inatçı olabilirler. Çok selektif vagotomide bu yan etkiler en az olduğundan (ülser tekrarı en fazla olmasına rağmen) daha sık olarak uygulanır. Görülmektedir ki, etkin tıbbi (ilaçla) tedavi yöntemleri geliştikçe cerrahiye duyulan gereksinim azalacaktır.
Ülser İyileştirici İlaçlar, Ülser İlaç
Asit azaltıcı ilaçlar, Ülser İlaçları
Histamin adlı kimyasal maddenin, midenin üst bölümündeki parietal hücrelerin yüzeylerindeki histamin reseptörü denen özel bölgelere bağlanarak mide salgısını artırdığı bilinmektedir. Vagus siniriyle ve gastrin ile uyarılmak, midede histamin üretimini artırarak mide asit miktarını çoğaltır. Bu bakımdan, histaminin etkisini engelleyecek bir ilacın (diğer bir deyimle bir antihistaminin) yararlı bir anti-ülser ilacı olacağı düşünüldü. Ancak, saman nezlesi gibi alerjik durumlarda kullanılan antihistaminlerin mide asit salgılanmasına hiçbir etkisi yoktur. Bu nedenle yeni bir ilaç grubu bulmak gerekiyordu.
Bu tip ilaçlar ancak 1970'lerde geliştirilebildiler ve histamin-2-reseptör antagonistleri ya da kısaca H2 blokerleri olarak adlandırıldılar. H2 blokerleri aynı histamin gibi, parietal hücrelerdeki histamin reseptörlerine bağlanmalarına rağmen asit salgılanmasını uyarmazlar, ama reseptöre bağlanmış olduklarından, histaminin parietal hücrelerle etkileşmesini engelleyip, mide asit salgılanmasını etkin biçimde önlemiş olurlar. En yaygın H2 blokerleri smetidin ve ranitidindir. Bunlar bir iki ay süreyle kullanıldıklarında ülseri yüzde 90 iyileştirirler. Tedavinin en uygun süresi daha sonra ele alınacak birkaç etkene bağlıdır.
Genelde H2 blokerleri hem tehlikesiz hem de iyi tolere edilir niteliktedir. En iyi bilinen simetidin, bazen, erkeklerde cinsel güç azalması ve aynı anda alınan bazı ilaçların bedenimizce işlenmesini etkilemek gibi istenmeyen sonuçları ortaya çıkarabilir. Fakat, ilaç kesildiğinde geri dönüşümlü olan bu yan etkilerle, kullanan hastaların büyük çoğunluğu karşı karşıya gelmemiştir. Simetidinin çok uzun süre kullanılması halinde mide kanserine yol açacağı yönünde bir yaklaşım vardır. Ancak bunu doğrulayacak bir bulgu olmadığı gibi, böyle bir tehlikenin olmadığına ait bazı kanıtlar da saptanmıştır.
H2 blokerleri kullanıma girmeden önce, peptik ülser tedavisinde antikolinerjikier adlı bir ilaç grubu da yaygın olarak kullanılmaktaydı. Bunlara örnek olarak atropin, propantelin ve hiyosin verilebilir. Antikolinerjikier mide asit salgılanmasını azaltsalar da, H2 blokerleri kadar etkili değildirler. Üstelik, ağız kuruluğu, görüntü bulanması ve idrar yapma güçlüğü gibi yan etkileri vardır. Bu nedenlerden dolayı, günümüzde seyrek olarak kullanılmaktadırlar.
Anti-asitler
Anti-asitler, mide asidini nötralize ederek mide ve duodenumun mukozasına zarar vermesini azaltan ilaçlardır. Beyaz bir sıvı ya da çiğneme tableti olarak kullanılırlar. Sodyum bikarbonat ve kalsiyum bikarbonat gibi bazı anti-asitler kana emildiklerinden, yüksek dozlarda emilmiş sodyum ve kalsiyum, istenmeyen yan-etkilere yol açabilirler. Bu anti-asitlerle birlikte bol süt içmek böbrek yıpranmasına neden olabilir. Sodyum bikarbonat az miktarlarda alındığında bazı kişilerde ağrıyı azaltabilirler. Günümüzde kullanılan birçok anti-asit, emilmediklerinden ciddi yan etkiler göstermezler. Genellikle magnezyum tuzları (magnezyum hidroksid veya magnezyum trisilikat) ya da alüminyum tuzları (alüminyum hidroksid) veya her ikisinin karışımı biçimindedirler. Mide asidini tamamiyle nötralize etmek için, günde, her biri 30 mi olan 7 doz veya günde çeyrek litre gibi büyük hacimlerde anti-asit almak gerekir. Bu miktarlar ülserinizi iyi ederse de, böyle bir tedavi hem kullanışsızdır, hem de bağırsak çalışmalarında değişiklikler yapar.
Magnezyum içeren anti-asitler ishal yaparken, alüminyumlular kabızlığa neden olurlar. Bu nedenle ikisini birlikte kullanmak gerekir. Anti-asitler ayrıca antibiyotikler ve kalp ilaçları gibi ilaçların emilmeleri ile de etkileşirler. Bunları günün farklı saatlerinde almakta yarar vardır. Herhangi bir kuşkunuz olursa doktorunuza sormanız iyi olur.
Anti-asitler, genellikle 10 ml'lik küçük dozlar halinde, günde üç-dört kere kullanılırlar. Bu dozlar ülseri iyileştirmek için yeterli olmamakla birlikte karın ağrısı ve sindirim bozukluğu gibi belirtileri azaltırlar. Ülserin belirtileri öğün zamanları veya gece İle bağlantılı olarak belirir; bu bakımdan anti-asitleri öğünlerden sonra ve yatmadan önce almak doğru olur. Sindirim bozukluğu günün herhangi bir saatinde ortaya çıkacağından ilacı cebinizde ya da cüzdanınızda taşımakta yarar vardır. Bu yönden, antiasit tabletler, sıvı preparasyonlardan daha kullanışlıdır.
Mukozayı koruyucu ilaçlar
Bu tip anti-ülser ilaçlarının mide asidi üzerine bir etkileri yoktur ama, asit ve pepsin yıkıcı etkisine karşı mukozanın direncini artırır. Bu ilaçlara örnek olarak tri-potasyum disitrato bizmutat ya da kısaca TDB (ticari adı: De-Nol) verilebilir. TDB sıvı ve tablet biçiminde kullanılabilir ve aktif maddesi, bir metal olan bizmuttur. Bizmutun etki mekanizması bilinmemekle birlikte, ülser çukurunun dibinde koruyucu bir tabaka meydana getirerek asit ya da pepsinin bu bölgeyle bağlantısını kesip iyileşmesine olanak sağladığı sanılmaktadır. Ciddi bir yan etkisi saptanamamıştır, ama dışkıyı koyu renge boyadığından, bunu kanla karıştırmamak gerekir. Tedavide kısa sürelerle kullanılan TDB, ülseri iyileştirmede H2 blokerleri kadar etkindir.
Mukoza direncini artıran bir diğer ilaç da karbenoksolondur. Meyan kökünden elde edilen bu madde birkaç mekanizmanın bir araya gelmesiyle etki gösterir. Mukozadaki hücrelerden mukus üretimini artırmak bunlardan biridir. Ülseri iyileştirmekte h2 blokerleri ve TDB kadar etkinse de, tansiyonda yükselme, ayak bileklerinde şişme, önemli bir vücut tozu olan potasyumun kan düzeyinde düşmesi gibi istenmeyen yan etkileri vardır. Diğer bakımlardan sağlıklı olan kimseler bile, eğer karbenoksolon kullanıyorlarsa her hafta tansiyon, kilo ve sık sık da kan potasyumu yönünden doktor tarafından denetlenmelidirler. İlaç özellikleri nedeniyle günümüzde daha az kullanılmaktadır.
Meyan kökünden elde edilen diğer bir kimyasal madde de "deglisirinize meyan "d ir (DGM). Karbenoksolon gibi yan etkileri olmadığı halde, ne yazık ki ülseri iyileştirmede o denli etkin değildir.
Geçmiş yıllarda prostaglandinler, prenzepin, tri-mipramin gibi çeşitli anti-ülser ilaçları denenmiştir. Ancak, bunları bulmak zor olduğu gibi yararlı olup olmadıkları da kesin değildir. Bu tam bir liste değildir ve her an yeni kimyasallar denenmektedir.
Ülser İçin Önlemler, Ülser Nasıl Engellenir
Ülser Beslenme
Özel "ülser diyetleri" peptik ülser tedavisinde önemli yer tutarlar. İlk bakışta, hint pilavı gibi baharatlı yiyeceklerden, tahıl ürünleri gibi tahriş edici gıdalardan ve asitli narenciye bitkilerinden uzak durulması mantıklı görünmektedir, Bu inançlar yüzünden süt, ekmek, kaynamış patates gibi yalın yiyecekler yemek zorunda bırakılan kişilerin şikâyetleri daha da artmıştır.
Ancak, günümüzde, yenilen yiyeceğin niteliğinin mide asit miktarını doğrudan etkilemediği ve diyet tedavisinin belirtileri gidermediği ve ülserin iyileşme hızında bir değişiklik yapmadığı anlaşılmıştır. İnsanlar bireysel farklılıklar gösterdiklerinden, eğer belli bir besin ağrı ya da sindirim bozukluğu yapıyorsa onu yememek doğaldır. Bazı kimseler, öğün arasında bisküvi veya süt gibi hafif gıdalar almanın ağrılı belirtileri ortadan kaldıracağına inanır. Yine de, normal ve dengeli bir diyeti düzenli öğünler halinde yemek en doğrusudur.
Sigara ve içki içmek
Eğer sigara içiyorsanız, hem ülserli olmaya adaysınız; hem ülseriniz daha geç iyileşir, hem de tekrarlama olasılığı daha fazladır. Bu nedenle sigarayı bırakmak (hatta hiç başlamamak) için gerekenler listesine ülseri de eklemek gerekir.
Eğer ülseriniz varsa, olağan miktarlarda alkol kullanmanızda bir sakınca yoktur. Fakat çok içiyorsanız —diyelim ki günde dört kereden fazla— karın ağrısı ve sindirim bozukluğuyla ilgili belirtileriniz artar. Ayrıca gastrite de neden olabileceği gibi, çok ciddi sonuçları olan karaciğer sirozuna da yol açabilir. Genel kural olarak ülserin aktif döneminde alkollü içkileri kesmek akıllıca olur. Çok olmamak koşuluyla çay ya da kahve.içmek zararlı değildir.
Sakınılması gereken ilaçlar
Hemen hepimiz, yaşantımız boyunca analjezik (ağrı kesici) bir ilaç kullanmışızdır ve son yıllarda piyasa yeni yeni çeşitleriyle dolmuştur. Reklamlarda, devamlı olarak bu ilaçların baş ağrısına, artrite ve diğer ağrılara nasıl iyi geldikleri anlatılır. Bunlar doğru olmakla birlikte, ayırım yapmadan kullanıldıklarında çeşitli yan etkileri ortaya çıkar. En yaygın ilaçlar, aspirin, parasetamol veya her ikisini de içeren preparatlardır. Aspirinin aşırı ve sürekli alınması gastrik ülserlerin meydana gelmesinde, ülser iyileşmesinin gecikmesinde ve olasılıkla mukoza kanamasında rol oynayabilir. Eğer ülseriniz varsa (özellikle de gastrik ülser) aspirin içeren ilaçlardan uzak durmalısınız. Pa-rasetamollü ilaçlar mideye o denli zararlı olmasalar bile, ülser ağrısını gidermek için kullanılmamalıdır.
Aspirin ve parasetamole ek olarak birçok "anti-enflamatoar analjezikler" (iltihap önleyici ağrı kesiciler) vardır. Fenilbütazon ve indometasin ağrılı romatizmal durumlarda tedavi amacıyla kullanılırlar. Çok etkili olan bu ilaçlar ne yazık ki gastrik ülser belirtilerini şiddetlendirirler veya mukoza kanamasına neden olurlar. Genellikle reçeteyle satılan bu ilaçlar doktor denetimi altında kullanılmalıdır.
Kural olarak, bir ilaç en düşük etkili dozda ve olabilirse yiyecekle birlikte alınmalıdır. Eğer bir peptik ülseriniz olduğu biliniyorsa ve ilaçlardan birini almanız zorunluysa (diyelim ki ağır bir artritiniz var) doktorunuz aynı zamanda anti-ülser tedavi görmenizi önerebilir.
Ülser Stres
Daha önce zihinsel gerilimin peptik ülsere yol açmasının bir kural olmadığını belirtmiştik. Fakat, stress varolan bir ülserin durumunu daha da kötüleştirebilir mi? Yine, bu soruyu kesinlikle yan dayamayacağımızı söylemek zorundayız, ama sakinleştirici ve yatıştırıcı ilaçlar, amaçları stresli koşullarda bedenin tepkisini azaltmak olmasına rağmen, peptik ülser tedavisinde çok sınırlı bir başarı göstermişlerdir. Genelde belirtileri düzeltseler de, ülseri iyileştirmede etkili değildirler.
Hastayı, stres yaratan ortamdan ayırmak amacıyla birkaç hafta için hastaneye yatırmak da bir yöntem olabilir. Hastanede tedavi bir iki ay sürerse ülseri iyileştirmekte etkili olur ancak, pratik değildir. Hepsi bir yana, hastanenin streslerden kurtarıcı bir ortam olduğuna ait bir kanıt da yoktur.
Ülser Tanı Teşhis Yöntemleri, Ülser Nasıl Anlaşılır
Buraya kadar, ülserlerin ne gibi belirtilere yol açtığını ve diğer nedenlerin nasıl benzer belirtiler verdiğini gördük. Bu bakımdan, uygun tedavi için doğru tanının ne derece önemli olduğu anlaşılmaktadır. Sizde peptik ülser olduğundan kuşkulanan doktorunuz, iki özel tahlil isteyecektir: Baryum grafisi ve endoskopi
Baryum grafisi
Bu özel bir röntgen yöntemidir. Bir gece boyunca aç kaldıktan sonra, size baryum sülfat adlı beyaz-bir sıvı içirilir. Bu sıvı ösofagus, mide ve duodenumun mukozasını kaplar. X-ışınları baryumdan geçemedikleri için, bir monitör ekranında ya da röntgen filminde, batın dokularının siyah zemini üzerinde baryum beyaz olarak görünür. Eğer bir ülser varsa, ülser kraterini dolduran baryum, mide veya duodenumun düz dış sınırlarının dışına taşar. Baryum içirilerek çekilen röntgen filmleri ile peptik ülserlerin yanı sıra hiatus hernisi gibi üst sindirim kanalının diğer hastalıklarının da tanısı sağlanabilir.
Özel teknikler kullanan radyologlar, baryum gra-f i çekimlerinde "hava kontrastı" yaparak mukozanın ayrıntılı görüntülerini elde edebilirler. Genellikle değişik açılardan çekilmiş röntgen filmlerine gerek vardır, çünkü iyi bir görüntü ancak bu biçimde sağlanabilir.
Endoskopi
Baryum grafisi ülser tanısı koymada tehlikesiz ve güvenilir bir yöntem olmakla birlikte, daha çok bilgi edinilmesi gereken durumlar da vardır. Örneğin, geçmişte, tekrarlayan duodenal ülserler geçirmişseniz, duodenumunuzun bir bölümü röntgen filminde gözükmeyecek bir yara izi bırakmış olabilir. Gastrik ülserlerde de baryum, kansere bağlı ülserle selimini iyi ayırt etmeye elverişli olmayabilir. Her iki tanısal güçlüğün üstesinden gelmek için endoskopi adlı özel teknik kullanılır.
Bu yöntemde, uzun ve esnek bir tüp ağızdan sokularak, ösofagusa, mideye ve duodenuma gönderilir. Böylece doktorun tüm mukozayı doğrudan görmesi sağlanmış olur. Binlerce uzun ve hassas cam lifinden oluşan bu aygıta fiberoptik endoskop adı verilir. Cam lifleri, özel bir ışık kaynağından gelen ışınları, boru kısmı düz değilken bile aygıtın ucuna kadar ulaştıracak biçimde düzenlenmişlerdi. Sonuçta ışık, "köşeleri" dönerek iletilmiş olur.
Modern endoskoptar ince ve çok esnektirler çok rahatsızlık verirler endoskopi yapan kimse, gözle bakılan bölümün yakınındaki kontrol düğmelerini oynatarak aygıtı istediği yöne çevirebilir. Aynı zamanda, daha iyi bir görüntü elde etmek için, gerektiğinde hava verebilir veya mide suyunu emebilir Bunardan başka, biyopsi denilen küçük doku örneklerini ülser veya başka bir anormallik gördüğünde alabilmek için endoskopun içinden gönderilebilen minyatur bir forsepsi de kullanabilir. Bu biyopsiler kanserli olup olmadıklarının anlaşılması için patologlar tarafından mikroskop altında incelenir.
Birçok kişi bu tüp yutma işleminden çekinirlerse de, bu rahatsızlığı en aza indirmek için birçok şey yapılabilir. Önce aneztetik bir sprey ile boğazınız uyuşturulur; ayrıca uygulamadan önce sakinleştirici bir ilaçla da rahatlatılırsınız. Borunun (tübün) kalınlıqı bir tükenmez kalemden daha fazla değildir ki bu da hergün yuttuğumuz birçok lokmadan daha küçüktür. Şunu da belirtmek gerekir ki, hastaların çoğu sonradan soluduğunda uygulama hakkında hiçbir şey anımsamazlar
Endoskopi de, baryum yönteminde olduğu qibi boş mide üzerinde uygulanabilir. Ayakta da yapılabildiği gibi hasta bir günlüğüne hastaneye yatırılabilir. 15ıle 30 dakika süren uygulamadan sonra, lokal aneztetik spreyin etkisi geçinceye kadar, yani birkaç saat için bir şey yemenize ve içmenize izin verilmez Ayrıca unutmamak gerekir ki, sakinleştirici ilacın etkişinin geçmesi 24 saati bulabilir. Bu süre içinde belleğiniz hatalar yapabilir. Koordinasyonunuz da zayıflamış olacağından, otomobil kullanmak veya bir aleti işletmek tehlikelidir. Bu bakımdan o günü izinli geçirmeli ve sizi eve bir başkasının götürmesini sağlamalısınız.
Hastalığınızın tanısında baryum ya da endoskopi kullanılmasını doktorunuz seçecektir. Genelde, baryum grafisi ilk defa meydana gelen duodenal ülserlerin tanısında ve gastrik ülserlerin ortaya konmasında iyi bir yoldur. Eğer midede gastrik ülser veya başka bir anormallik saptanırsa endoskopi kesinlikle önerilir. Tekrarlayan ülserlerde de endoskopi boryum grafisine tercih edilir.
Asit incelemeleri
Peptik ülserlerin gelişebilmesi için bir miktar mide asidine gerek vardır ve asit salgısının çok fazla olduğu durumlarda duodenal ülserler büyük olasılıkla ortaya çıkarlar. Endoskoplar kullanıma girmeden önce, tanı için mide asit salınım miktarına bakılırdı. Bugün eskisi kadar kullanılmamakla birlikte, asit incelemeleri bazı durumlarda bilgi edinmek bakımından hâlâ yararlıdır. Örnek vermek gerekirse, eğer bir ülser iyileşmekte güçlük çıkarıyorsa, sık sık tekrarlıyorsa, gastrin salgılayan bir tümörden (gastrinoma) kuşkulanmıyorsa veya ameliyattan önceki ya da sonraki durumunuzu belirlemek gerekiyorsa uygulanabilir.
En yaygın asit incelemesi pentagastrin sekresyon testidir. Bir gecelik açlıktan sonra yapılan bu test yaklaşık iki saat sürer. Eğer mide asit üretimini etkileyen anti-asit ilaçlar kullanıyorsanız, bunlar testten iki gün önce kesilmelidir. Mide asidi, burun yoluyla mideye gönderilmiş olan bir tüp aracılığıyla toplanır ve normalde midenizdeki asit miktarı (bazal asit miktarı) ölçülür. Sonra iğneyle pentagastrin verilir. Adından da anlaşılacağı gibi, bu madde doğal hormon gastrine benzer ve mideyi asit üretmesi için uyarır. Pentagastrin enjeksiyonundan sonra toplanan artmış mide asidine de maksimal veya tepe asit miktarı denir.
Diğer bir asit testi de insülin testidir. Bu yöntem bazen mide ameliyatlarından sonra asit miktarını ölçmek için kullanılır. Mide asidi üretimiyle ilgili başka bir yöntem ise kanda gastrin düzeyine bakmaktır.
Diğer tahliller
Doktorunuz, kanamaya bağlı bir kansızlıktan (anemi) kuşkulandığında kan sayımı isteyebilir. Safra kesesinin yada kalın bağırsakların röntgenleri de karın ağrısının diğer nedenlerini araştırmak yönünden çekilebilir.
Tıbbi tedavi
"Önlemek, iyileştirmekten daha iyidir" yaklaşımı, eskiden beri birçok hastalık için geçerlidir. Ancak, peptik ülserlerde, bunca yıllık araştırmaya karşı, esas sebepler aydınlatılamamıştır. Aşağıda anlatılanların çoğu, bu nedenle, saptanmış ülserlerin tedavisi içindir. Ancak bazıları önlemede de yararlıdırlar.
Peptik ülserlerin tedavilerindeki amaç, belirtileri ortadan kaldırmak, ülseri iyileştirmek, komplikasyon rizikosunu önlemek ve tekrarlamasını engellemektir. Kanıtlanmış ve etkili reçeteleri "kocakarı ilaçları" ve halk gelenekleriyle karıştırmamak gerekir.
Ülser Belirtileri Nelerdir, Ülser Nedenleri
Ulser Ağrısı
En yaygın ve en rahatsız edici belirti ağrıdır. Ağrı, hafif açlık ağrısı ya da tırmalamadan bıçak batması gibi şiddetli düzeyler arasında değişir. Ağrının yeri değişik olabilmekle birlikte bazen göğüs kafesinin tam altında, ortada ve batıcı tarzdadır.Kimi zaman ağrının yeri parmağınızın ucuyla gösterilecek kadar kesindir; ama çoğunlukla ağrı, karnın alt kısmı, göğsün üst kısmı, omuz, kürek kemiğinin alt bölümü ya da doğrudan sırtta hissedilebilir.
Ağrı çoğunlukla yemekle ilişkilidir ki, bu; durumu daha da güçleştirir. Bazıları birkaç bisküvi veya süt alarak geçici bir rahatlık sağlayabilirler. Gece uykudan uyanma yine sık görülen belirtiler arasındadır. Uyanma, öğünlerin ve uykuya dalmanın zamanıyla bağlantılı olsa da ortalama olarak 02.00'dedir. Hemen her durumda az bir şey atıştırmak ağrıyı oldukça giderir; işte bu nedenle "ülseri besleme" terimi ortaya atılmıştır.
Diğer belirtiler
Mide bulantısı, kusma ve iştah kesilmesi başta gelir. İştah kesilmesi çoğu kez özellikle de gastrik ülserli daha yaşlı kimselerde kilo kaybına neden olur. Bir diğer sık belirti göğüs yanmasıdır (mide kaynaması). Bu göğüs kemiğinin altında, derinden gelen sıcak bir yanmadır. Özellikle sırtüstü yatarken şiddetlenir ve mide suyunun ösofagusa geçmesi sonucu meydana gelen iltihaplanmaya bağlıdır. Bu olay aynı zamanda ağıza lezzetsiz ve acı bir sıvının gelmesine de neden olur. İshal, peptik ülserlerde seyrek olarak görülür ve genellikle de başka nedenden dolayı ağrı meydana gelirse vardır.
Peptik ülserler, tedavi edilmeseler bile, kendiliklerinden oluşup geçerler. Belirtiler, haftalar, aylar, hatta yıllarca sürebilir. Ancak, eğer tekrarlayıcı nitelikteyseler, belirtiler başlangıçta nispeten daha yumuşak olduklarından ülser derece derece her hecmede ilerler ve ancak yıllar sonra bir doktora gitme gereği duyulur. Bazı kimselerde ise ülser tam anlamıyla geçer; bu nedenle hiç tanısı konmamış birçok ülser vardır.
Benzer ağrının diğer nedenleri
Bütün ülserler aynı tip ağrı oluşturmadığı gibi, başka durumlarda da ülser ağrısı taklit edilebilir. Ağrınızın bazı özellikleri bize ipucu verse de, altında yatan nedeni anlamamıza yeterli değildir. Sindirim kanalında ya da komşusu olan bir organın hastalığında karnın üst bölümünde ağrı meydana gelir.
Daha önce sözedilen ösofagit'te peptik ülser olmaksızın ağrı duyulur. Aside alışık olmayan ösofagus mukozası, gevşek kalan kardiadan yukarı geçen mide suyundan zarar görür. Gevşek kardianın nedenlerinden biri hiatus hernisi adı verilen mide fıtığıdır. Ösofagusun diyafram kasını geçtiği özel deliğin genişlemesi sonucu midenin üst bölümü buradan yukarı çekilir, yani fıtıklanır.
Midenin ve duodenumun iltihaplanması (gastrit ve duodenit) da peptik ülser benzeri ağrıya neden olabilir. Bazı doktorlar da bunları akraba hastalıklar kabul ederek aynı tedaviyi uygularlar. Gastrit daha çok, aşırı alkol alımıyla ya da bazı ilaçları kullanmakla ortaya çıkabilir. Bu konu tedavi bölümünde daha ayrıntılı ele alınacaktır.
Kalın bağırsaklardan kaynaklanan, kabızlığa veya aşırı Kasılmaya bağlı ağrı karnın (batın'ın) herhangi bir yerinde şiddetli olarak duyulur. Safra taşına bağlı ağrı sağ göğüs kafesinin altında ve peptik ül-serden daha şiddetli olarak duyulursa da doktorlar bu ikisini ayırırken tam anlamıyla emin olamazlar Ender olarak ağrı pankreastan köken alabilirse de da-ha şiddetli ve inatçıdır.
Göğüsle ilgili sorunları da gözardı etmemek gerekir. Bunların en önemlisi, kalp kasının yeterli kan alamamasından meydana gelen angina ağrısıdır. Göğüs cidarının kaslarındaki zedelenmeler ve omurga kemiklerinden kaynaklanan ağrılar da önde ve ortada ağrı meydana getirebilirler.
Ülser Nedenleri, Kimler Niçin Ülser Olur, Ülser Hakkında
Bir ülserin meydana gelmesi için uygun koşullar nelerdir? Bu soruyu yanıtlayabilmek için, dünyanın ve ülkelerin çeşitli bölgelerinde, hatta aynı kasaba ya da köyde yaşayan bireyler arasındaki peptik ülser sıklıklarını incelememiz gerekir. Buna ek olarak, geçmişte meydana gelen sıklık farklılıklarını da incelememize katmalıyız. Tıbbi sorunları bu yönden inceleyen bilime epidemiyoloji denir ve bilgi edinmede büyük yararı olmuştur.
Belki de en kayda değer değişiklik, tarihin çeşitli dönemlerindeki sıklıklardır. Eski kayıtlar çok güvenilir olmamakla birlikte, örneğin İngiltere'de onsekizinci ve ondokuzuncu yüzyıllarda duodenal ülserlere çok seyrek rastlanmasına karşın, gastrik ülserlerin çok daha yaygın oluşu ve genç kadınlarda daha sık oluşmasına ait bilgiler kesin gibi gözükmektedir. Yirminci yüzyıla geçişle birlikte iki değişiklik meydana geldi. Birincisi; duodenal ülserler erkeklerde kadınlara oranla üç kat daha sık olmak üzere daha çok görülmeye başlandı. İkincisi de, görece daha çok azalan gastrik ülserler daha ileri yaş gruplarına kaydılar. Şimdiki durumda duodenal ülserler gastrik ülserlerden daha yaygındırlar ve gastrik ülserlerde cinsiyet farkı daha az önemli olmakla birlikte erkeklerde kadınlara oranla daha fazladır. Genel olarak, peptik ülserler ve özellikle de gastrik ülserler yaşlı kimselerde daha sıktır.
Coğrafi farklılıklar da vardır. Örneğin Britanya Adası'nda, duodenal ülserler, İngiltere'nin güneyine oranla İskoçya'da hem daha yaygın hem de hastalık seyri bakımından daha ağırdır. Hindistan ve Afrika'da, bölgeler arası farklılıklar beslenme biçimindeki değişikliklerle bağıntılıdır. Örnek olarak, Hindistan'ın ana enerji kaynağı olarak buğday yerine pirinç yenen yörelerinde duodenal ülser oranı yüksektir. Buğday besinsel lifler (posalı) açısından zenginken, pirinç değildir. Genel olarak bakıldığında, giderek kentsel yaşama eğiliminin artmasının bu değişikliklere neden olduğu söylenebilir ve belki de, kentleşme İngiltere'de daha erken dönemde yaşandığı için, peptik ülserler diğer yörelere göre burada daha önce yaygınlaştı. Ancak, bir kent içinde de, farklı yaşam düzeyindeki insanlar arasında farklılıklar vardır. Zaman zaman peptik ülserin daha varlıklı kesimlerin hastalığı olduğu savı ortaya atılmışsa da, bu 50 yıl önceki duodenal ülserler için geçerli olabilir. Artık günümüzde bu böyle değildir; peptik ülser her çeşit insan için tehdidini sürdürmektedir. En azından, yoksul insanlar hem gastrik hem de duodenal ülserlere daha fazla adaydırlar.
İçki ve sigara alışkanlığı
Yukarıda belirtilen değişiklikler, içki ve sigara içme alışkanlıkları arasındaki farklılıklardan kaynaklanabilir mi? Kesin bir şey söylemek güç. Bütün doktorların aynı görüşte olmamasına karşın, genel kanı, toplu olarak tüm sigara içenlerin, kullanmayanlara göre iki kat daha peptik ülser olasılığı ile karşı karşıya oldukları yolundadır. Normal kabul edilen düzeylerde alkol kullanımı ülser sıklığı üzerinde etkili değildir; ama, aşırı içenler ve özellikle de karaciğer sirozu olanlar ülsere yatkındırlar. Birçok doktora göre, daha önce meydana gelmiş olan ülserler içki ve sigaranın etkisiyle daha kolay kanamaktadırlar. Ayrıca, hem iyileşmeleri geç olmakta, hem de başka tıbbi sorunlara (komplikasyonlar) yol açmaları daha olasıdır.
Ülser Beslenme
Bazı kişiler, belli yiyeceklerin midelerine dokunduğunu söylerlerse de, ülser yapıcı besinlerle ilgili pek bulgu yoktur. Daha önce de belirtildiği gibi, daha çok posalı gıda ile beslenen Hindistan ve Afrika'daki insanlarda ülser daha azdır. Fakat böyle bir özelliğe dünyanın diğer bölgelerinde rastlanmadığı gibi, posalı besinler alan bireylerin ülserden korunacağına ilişkin herhangi bir kanıt da yoktur. ABD'de yapılan bir araştırmada kahve ve Coca-Cola'yı çok içen öğrencilerin, ilerki yaşlarında daha çok ülser oldukları gösterilmiştir. Ama çayın ve alkolün benzer etkisi saptanamamışken, sütün koruyucu bir etki yarattığı izlenimi de edinilmiştir.
Ancak, bu farklılıkların hiçbiri ülser oluşumunu açıklamaya yetmemektedir ve yiyeceklerinizi ayarlayıp baharat kullanmamanın ülserden koruduğunu söylemek için de yeterli tıbbi bilgiden yoksunuz. Bazıları, düzensiz öğünleri sorumlu tutar. Bu, sindirimi bozsa da, ülser meydana getirmek için yeterli değildir.
Stres
Ülser İçin, Birçok ülser hastası sorunları için stresi sorumlu tutar. Duygusal sorunlar, ekonomik sıkıntılar yada veremin alevlenme dönemleri bazı insanlarda sindirim bozukluğuna yol açabilir, ancak peptik ülsere neden olup olmadığı kesin değildir. Bedeni, eyleme hazır hale getirmek için salgılanan "saldırı ya da kaçma" hormonu adrenalin, midede asit salgılanmasını artırarak mide kaynamasına sebep olur. Ayrıca, fiziksel olarak hasta olmak gibi çok ağır stresler de mide veya duodenumda akut ülserler meydana getirebilir. Ancak, ağrı ve kanama yapan akut ülserler, kronik peptik ülserlere göre hem daha yüzeysel gelişir hem de daha hızlı iyileşirler.
Daha önce değinildiği gibi, gelici gidici niteliktedir ve stres ülser hastasının yeni bir hecme geçirmesine neden olabilir. Fakat, yaygın olarak sanıldığı gibi "ülser kişiliği" yoktur ve ülserli kimselerin daha çok stres ile karşı karşıya kalıp, psikolojik olarak daha dertli oldukları da doğru değildir.
Kalıtım
Peptik ülserler bazı ailelerde daha çok görülmekle birlikte, kalıtsal olarak doğrudan aktarılmazlar. Birtakım nitelikler, ülser geliştirmek yönünden taşınsa da, yüzde yüz etkili ülser genleri yoktur. Uygun koşulların bir araya gelmesi ile herkeste ülser meydana gelebilir. Aynı biçimde bol ülserli bir soydan gelen bir kimsede de ülser oluşup oluşmayacağı söylenemez.
Ülserler, aile eğiliminin yanı sıra tip yönünden de aktarılırlar. Yani, eğer sizde bir ülser gelişirse, bunun tipi büyük olasılıkla atalarınızdan veya anne-babanızdan birinin ülser tipi ile aynıdır. Ancak yine de, aile içinde neyin aktarıldığı tam belli değildir. Tıbbi araştırmacılar 'O' kan grubu kişilerin ülser komplikasyonlarına biraz daha yatkın olduğunu ortaya çıkardılar. Bu kimselerde kanama ve delinme gibi komplikasyonlar daha sık olup, mideden salgılanan pepsinojen de bir etken olabilir. Ancak, aile eğilimini tek bir etken açıklayamamaktadır ve unutulmamalıdır ki beslenme biçimi, alışkanlık ve ekonomik sorunlarda kalıtsal olmadıkları halde aile içinde aktarılırlar
Ülser Belirtileri, Ülser Teşhisi ve Tanısı
Peptik ülser, mukozada bulunan ve daha alttaki doku katmanına uzanan derin bir oyuktur. Seroza adı verilen en dış katman genellikle sağlam kalır, ancak harap olduğu durumda, yani delindiğinde buna per-fore ülser denir. Eğer kan damarları da zarar görürse kanama meydana gelir. Bu iki komplikasyon da önemli olup, daha sonra anlatılacak belirtilere yol açarlar. Biz önce komplikasyonsuz peptik ülserin belirtilerinden söz edip, doktorunuzun nasıl tanı koyduğunu ele alacağız.