Kan Uyuşmazlığı Nedir, Eritroblastozis Fetalis Hastalığı
Annenin Rh negatif babanın ise + olduğu durumlarda Rh pozitif olan çocuktan anneye kanama olduğunda annede buna karşı antikorlar meydana gelir. Bu antikorlar ikinci bebekte doğumdan sonra alyuvarların parçalanmasına neden olur ve çocuğun kanının değiştirilmesi gereği doğar.
Bu durumu önlemek için böyle durumdan kuşkulanılan annelere doğumdan sonra Rh faktörüne karşı antikorların hazır olarak dışarıdan verilmesi (pasif bağışıklama) annede bu antikorların yapılmasını önler ve ömrüde kısa olduğu için çocukta tekrar bu durumun meydana gelmesine engel olur. Anne başlangıçta bu antikorlara sahip olmadığından ilk çocukta meydana gelme riski çok azdır. Esas ikinci çocuktan sonra olması nedeni ile ilk doğumdan hemen sonra söz konusu antikorun verilmesi gerekir.
Yeni evlenen çiftlerin kan gruplarına baktırmaları bu nedenle önemlidir. Organ nakilleri: Organ nakilleri de bağışıklama sisteminin özellikleri ile yakından ilişkilidir. Nakledilecek organın tiplendirilmesi ve alıcının genetik özellikleriyle uyumunun sağlanması gerekir. Bu sağlanamadığı takdirde organ alıcının vücudu tarafından bağışıklık reaksiyonları nedeni ile reddedilir.
Kanamanın önlenmesi: Vücudun diğer bir savunma mekanizmasıdır. Canlı organizma dış etkenlerin sürekli zedeleyici etkileri altında kaldığından herhangi bir damarsal açıklıktaki kanamanın sürekli olması halinde bütün fizyolojik sistemler çalışamaz hale gelecektir.
Herhangi bir kanama olayında meydana gelen damar kasılması, platelerlerin oluşturduğu tıkacağın oluşması, pıhtılaşma daha sonra oluşan onancı dokunun açıklığı kapatması biçiminde olur. Kanda pıhtılaşma faktörlerinin eksikliği pıhtılaşma reaksiyonlarını herhangi bir devresinde olumsuz etkilediğinden kanama daha uzun sürer. Bu maddelerin eksikliğine hemofili denilen hastalığı örnek verebiliriz.
Bu gruptaki bir çok hastalık genetikseldir. Ayrıca kanda trombosit denilen pıhtılaşma elementlerinin eksikliği de pıhtılaşma yetersizliğine neden olarak ileri derecede kanamalara yol açabilir. Bu duruma trombositopeni (trombositlerin azlığı) denmektedir. Trombositler bir takım kimyasal etkenlere veya alerjik reaksiyonlara bağlı olarak azalabilir.
Kan Grupları Nelerdir, Kan Grupları Hakkında Bilgi
Kan hücrelerinin de antijenik özellikleri farklılık göstermektedir. İnsanların kanlan değişik antijenik özelliklerine göre gruplandırılır. Bunlardan en önemlisi ABO sisi emidir.
Bir kanda herhangi bir aglutinojen yoksa ona karşı aglütinin oluşur. Sözgelimi A aglutinojeni yoksa o kişide anti A aglütininler gelişir.
Kan verilirken içerisinde aglutininlerin olmaması gerekir. Ayrıca kan grubu tutsa bile alt gruplardaki uyuşmazlıklara bağlı olarak meydana gelebilecek çökelme reaksiyonlarının önlenilebilmesi için alıcının kam ile vericinin kanı bir tüpte karşılaştırılır. Buna çapraz karşılaştırma denilir. Böylece damara o kan verildiğinde herhangi bir reaksiyon meydana gelmeyeceğinden kesin olarak emin olunmuş olur. Her kan verilmesinden önce bu uygulama mutlaka yapılmaktadır.
ABO kan grubu sistemine ek olarak Rh faktörü denilen ve rhezüs grubu bir maymunda ilk kez bulunduğu için bu adı alan bir antijenin varlığına göre de kanlar sınıflandırılır. Rh faktörü varsa (+) yoksa (-) olarak adlandırılmaktadır.
Kanda İltihaplanma, Yangı Nedir, Kronik Yangı
Dokularda zedelenmelerden sonra meydana gelen bir dizi olaylar etkenlerin ortadan kaldırılmasını ve meydana gelen zararın ortadan kaldırılmasını sağlamaya çalışır. Bütün hepsine birden (yangı) iltihabi reaksiyon adı verilen bu olaylar çok önemlidir. Kan akımı artar. Ortaya akkan hücrelerinin akışı sağlanır.
Bazen kemik iliğinden akyuvarların bir kısmı yapılmaz. Bu hastalığa agranülositoz denilir ve vücut bakteri ve diğer etkenlere karşı tamamen savunmasız kalır. Bir takım ilaçların yersiz kullanılması, olumsuz bazı çevresel etkenler agranülositoz nedeni olabilir. Bazen akyuvarların sayıları olağanüstü düzeyde artar. Akyuvar sayısının artışını kontrol eden mekanizmalar çalışmaktadır. Bunun sonucunda lösemi veya kan kanseri olarak bilinen hastalık meydana gelir. Kan kanseri terimi yanlış kullanılan bir terimdir. Günümüzde bu gibi hastalıkların tedavisine yönelik çabalar sürdürülmekte, başarılı uygulamalar geliştirilmektedir.
Vücudun dışarıdan gelen bakteri, yabancı etken ve bunların zararlı salgılarına direnme gücüne bağışıklık denir (immünite) Bağışıklık doğuştan ve sonradan kazanılan bağışıklık olmak üzere iki gruptur. Kazanılmış bağışıklık hücresel ve sıvısal bir takım koruyucu etkenlerin gelişmesi biçiminde olabilir. Vücudun savunma sistemini harekete geçiren ve bağışıklık maddelerinin yapımını uyaran etkenlere antijen denilmektedir.
İnsanların bağışıklık alanında attıkları en önemli adımlardan birisi aşının bulunuşudur. Ölü mikroorganizmaların veya zayıflatılmış mikroorganizmaların enjekte edilmesi ya da bunların etkisi azaltılmış toksinlerinin verilmesi, vücutta bunlara karşı hazırlıklı hücrelerin ve sıvıların gelişmesini uyarır. İleri dönemlerde gerçekten bu hastalık etkeni ile karşılaştığında vücut hazırlıklı olduğundan savunma kolaylaşır ve bu etkenin vücutta hastalık yapabilmesi çoğu zaman olanaksız hale gelir. Buna etkin bağışıklama (aktif immünite) denir. Birde aktif, olarak bağışıklanmış diğer canlıların kan serumlarından oluşan bağışıklık maddelerinin kişilere verilerek yapılmasıyla sağlanan bağışıklama vardır ki buna da edilgin bağışıklama (pasif immünite) adı verilir. Tetanoz serumu, kuduz serumu buna örnek verilebilir.
Kanda bulunan sıvı bağışıklık maddelerine antikor denir. Antikorlar vücutta meydana gelebilmeleri için zaman gerektirirler. Acil durumlarda daha önceden bağışıklanmış canlıların serumlarındaki antikorların verilmesiyle zaman kazanılır. Bazı yaralanmalarda verilen serum (tetanoz serumu, kuduz serumu difteri serumu) budur. Yani edilgin bağışıklama ürünleridir. Verilen serumun içerisinde antikor denilen ve antijenlere karşı yapılmış özgül maddeleri bulunur.
Virüs dediğimiz, içerisinde DNA ya da RNA maddesi bulunan protein kılıflarla çevrilmiş hastalık yapabilen en küçük canlılar vücuda girdiklerinde interferon denilen özel bağışıklık maddelerinin meydana gelmesine sebep olur. Günümüzde interferonların aydınlatılması için çabalar sürmektedir. İnterferonların bazı kanserlerin tedavisinde önemli bir yer tutacaklarına inanılmaktadır.
Bağışıklık sistemleri ve mekanizmalanbir de alerji denilen istenmeyen yan etkilere de yol açar. Bazı maddelerin vücuda alınması sonucu uyarılan bağışıklık sistemleri kişinin hayatını tehlikeye düşüren bir olaylar dizisine sebep olur. Serum içerisinde bulunan yabana proteinler, bazı besinler dereceleri değişik alerjilere yol açabilir. Bazı kişiler ise doğuştan alerjik özellikte bir vücut yapısına sahip olmaları nedeni ile sürekli alerjik bazı hastalıklarla birlikte yaşamak zorundadır. Penisilin alerjisi olan kişiler, saman nezlesi ya da astımı olan kişiler bunlara örnek verilebilir. Bu alerjik duyarlığın ortadan kaldırılması için çalışmalar sürmekte, duyarsızlaştırma denilen uygulamalarla sonuç alınmaya çalışılmaktadır.
Koruyucu Sistemler, Bağışıklık Sistemi Nedir
Vücut sürekli bakterilerin ve bunların zararlı salgılarının etkisi altında kalır. Genellikle bunlar ağızdan, solunum yollarından kalın bağırsaktan ve idrar yollarından gelir. Kimi zaman gözden de girebilir. Derinin normal olarak koruyucu özelliği nedeni ile bakterilerin deriden girebilmeleri zordur. Ancak derideki çatlak ve yaralar da bakterilerin girmesine neden olabilir. Bu bakterilerin büyük çoğunluğu hastalık yapabilecek yeterlik ve nitelikte olmasına rağmen vücudumuzdaki bazı koruyucu mekanizmalar bunların hastalık yapmalarını önler.
Akyuvar denilen hücrelerimiz vücudumuzun adeta gezici koruma ekiplerini meydana getirirler. Bunlar değişik isimler alırlar. Granülosit, monosit ve lenfositlerin bir kısmı kemik iliğinde yapılırken bir kısım lenfositlerle plazma hücreleri akkan dokusunda yapılırlar. Gereğinde vücutta gerekli oldukları yere kanla taşınırlar. 6 farklı akkan hücresine ekolarak bir de kemik iliğinde bulunan ve büyük çekirdeği nedeni ile megakaryosit adını alan akkan hücreleri vardır. Megakaryositlerin parçalan trombosit adıyla kanda bulunur ve bunlar pıhtılaşma olayında görev alırlar. Yetişkinin kanında mm3'te 7000 civarında akkan hücresi bulunur. Bunlardan % 62.0'si polimorfonüklear lökosit, % 2.3'ü polimorfonüklear eozinofil, % 0.4'ü polimorfo nüklear bazofıl % 5.3'ü bazofil ve % 30.0'u ise lenfosittir. Polimorfonüklear sözü çekirdeklerinin çok şekilli olmasını anlatabilmek için kullanılan bir terimdir.
Akkan hücrelerinin gelişimi ve çoğalabilmeleri için gerekli temel maddeler vücudun diğer hücrelerininkinden farklı değildir. B grubu vitaminlerden folik asit eksikliği de alyuvarlar gibi akyuvarların haraplanmasına sebep olan, bunların yapımını ve olgunlaşmasını engelleyen bir olaydır.
Akyuvarlar damar duvarından geçebilirler, amipsi hareketle yer değiştirebilirler, bazı kimyasal faktörlerin etkisi ile hareketlenirler, yabana cisimleri fagosite edebilme özelliğine sahiptirler. İçlerindeki yabana maddeleri özel bazı enzimlerle sindirerek ortadan kaldırırlar.
Akyuvarların yanısıra hareketsiz ve retiküloendotelyal sistem hücreleri dediğimiz hücrelerde dokularda, kan ve akkan damarlarının iç zarlarında yer almışlardır. Bunlar da büyük oranda koruyucu hizmetler sunarlar. Bunlar arasında doku makrofajlarını ve hareketsiz lenfositleri sayabiliriz.
Kansızlık Nedir, Kansızlık Hastalığı
Kan kaybı, kemik iliğinin görevini yapmaması, hemoglobin yapımı için gerekli temel maddelerin (B12. folik asit ve demirin) eksiklikleri, kanda alyuvarların parçalanmasına neden olan etken ve olayların olması, alyuvarların ömürlerini kısaltan metabolik ve genetik hastalıklar kansızlık nedeni olabilirler. Ülkemiz için en önemli kansızlık nedeni demir eksikliğidir. Özellikle doğum aralarının çok sık olmasına bağlı olarak kadınlarda görülen demir eksikliği oranı çok yüksektir.
Kansızlık kalbin iş yükünü arttırır. Çünkü dokulara yeterince oksijen iletebilmesi için çok çalışması gerekecektir. Kansızlığı olan kişilerin etkinlik güçleri azdır. Dokular yeterince oksijenlenememektedir. Bedensel ve düşünsel etkinlikler azalır.
Polisitemi nedir: Alyuvar sayısının 7-8 milyona, hematokrit dediğimiz kandaki şekilli element oranının ise % 75-80'e çıktığı durumdur. Alyuvar sayısının yanısıra toplam kan hacminde de artım olur. Polisitemia vera dediğimiz bu durumda kanın viskozitesi artacağından damar içerisinde kan akımı çok yavaşlar.
Kan ve Kan Hücreleri, Kan Hücreleri Nelerdir
Hücre dışı sıvısının en önemli bölümlerinden birisini damar içerisindeki kan ve akkan oluşturmaktadır.
Kanda en bol bulunan şekilli element alyuvarlardır. Alyuvarların en önemli görevlerinden birisi içindeki hemoglobin aracılığı ile doku-alveol arasında oksijen-karbondioksit alışverişini yerine getirmektir. Hemoglobinin aynı zamanda tampon görevi de vardır. Kadınlarda 4-4.5 milyon erkeklerde ise 5-5.5 milyon civarındadır, (milimetreküpte)
Bir desimetreküp kanda gram olarak hemoglobin miktarı önemli bir ölçüdür. Dünya sağlık örgütü bunun kadın veya erkekte 11'in altında olmasını kansızlık olarak değerlendirmektedir.
Kandaki şekilli elementlerin oranına da hematokrit denmektedir. Genellikle 40-42 civarındadır.
Dokuların yeterince oksijenlenememesine hipoksi denir. Hipoksi durumlarında büyük olasılıkla böbreklerden salgılanan eritropoietin denilen hormon alyuvar yapımını yönlendirmektedir.
Alyuvarların olgunlaşması ve işlevlerini daha etkin olarak yapabilir halde gelmeleri için vitamin B-12 ve folik asitin bulunması gerekir. Hemoglobin bileşiminde bulunan demirin de element olarak ortamda varlığı zorunludur. Bu maddelerin eksiklikleri ayrı ayrı özellikte kansızlık yapar.
Erkekler günde 0.6 mg demir yitirirken, kadınlar adet kanamaları nedeniyle daha fazla günde ortalama 1.6 gram yitirir. Bu demir yerine konulamazsa demir eksikliği kansızlığı denen kansızlık biçimi gelişir.
Kan ve Kan Hücreleri
Kansızlık ve Polisitemi
Bağışıklık Sistemi, Koruyucu Sistemler
Kanda İltihaplanma, Yangı Nedir
Kan Grupları Hakkında Bilgiler
Kan Uyuşmazlığı (Eritroblastozis Fetalis)
Hücre Doku ve Sistem İlişkisi
İnsan vücudu, hücre adı verilen sayısız ve gözle görülmeyecek kadar ufak yapıtaşlarının bir araya gelmesinden oluşur. Bu yapıtaşı hücreler; kemik, kas, deri, mide, karaciğer, kalp, dalak, bağırsak, göz ve benzeri vücut parçalarının hepsinin ilk ve temel yapısıdır.Hücreler en küçük canlı varlıklardır. Kendi kendilerine çoğalır, beslenir ve solunum yaparlar. Hücrelerin besin ve solunumları için gerekli oksijen kan içerisinde bulunur. Hücrelerin bir kısmı, belirli süre açlığa ve oksijensizliğe dayanabilirler. İnsan vücudundaki hücrelerden kansızlığa ve oksijensizliğe en duyarlı olanlar beyin ve kalp kası hücreleridir. En dayanıklıları ise üreme hücreleridir.
Hücreler bütün canlılık olaylarını gösteren fonksiyonel birimlerdir. Günümüzde bilim adamları, insan vücudu ile ilgili bilgileri hücreler üzerinde yaptıkları bilimsel çalışmalarla belirlemişlerdir. Hücreler belirli görevleri yapacak biçimde uzmanlaşır. Bu hücreler bir araya gelerek dokuları meydana getirirler.
Hücre içinde, canlılık olaylarının yürütülmesini sağlayacak bir çok organel vardır. Hücrede olayları yönlendiren ve üretmeyi sağlayan çekirdek, enerji santralı olan mitokondri, protein sentezini sağlayan ribozomlar, salgılan biriktirip salgılanabilir hale getiren golgi aygıtı, hücre içinde iletimle görevli endoplazmik retikülum, bölünmede görev alan santrozomlar, özel eritici salgılarla dolu lizozomlar buna örnek verilebilir.
Hücreler birleşerek dokuları meydana getirirler. Kasılma görevini bir bütün olarak yerine getirebilecek biçimde farklılaşmış hücreler bir araya gelerek kas dokusunu oluştururlar. Buna kemik dokusunun ve eklemlerin katılmasıyla hareket sistemi oluşur. Böylece vücut bir çok karmaşık hareketi başarı ile yapabilir.
Belirli dokuların, özel bir yapı içerisinde yer alacak şekilde özelleşmesiyle organlar meydana gelir. Sözgelimi midemiz, sindirim olaylarının mekanik ve enzimsel olarak gerçekleşmesini sağlayacak biçimde değişik dokuların bir araya gelmesiyle oluşmuş bir organdır. Kalbimizi meydana getiren dokular, ona olağanüstü çalışma ve pompalama gücünü kazandırmışlardır.Beynimiz sinir dokusundan meydana gelmiştir. Beyin, vücut olaylarını birbiri ile uyumlu ve canlılığın sürmesini sağlayacak biçimde yönlendirir. Görevlerini tam olarak yapabilmek için duyu organlarının ve omuriliğin katkısına muhtaçtır.
Bir organ görevlerini tek başına yerine getiremez. Kas dokusu hareket edebilmek için sinir dokusunun uyanlarına muhtaçtır. Refleks denilen koruyucu vücut mekanizması, beş duyu, üst sinir merkezleri ve kasların işbirliği ile sağlanır. Sobaya değen elimizi çekmemiz gibi. Organlar belirli görevleri yapabilecek biçimde özelleşerek sistemleri oluştururlar.
Bütün bu sistemler, sağlıklı bir biçimde yaşayabilmek için gerekli görevleri yapmakla yükümlüdürler. Bütün sistemler birbiri ile yakın ilişki içerisindedirler. Sağlık olaylarını iyi kavrayabilmek için bu sistemlerin özelliklerini ve birbirleri ile ilişkilerini çok iyi bilmek gerekir.
Sistemler bir arada bütün vücudu oluştururlar. Organlar genellikle özelleşmiş bazı görevleri yapabilmek üzere değişikliklere uğramışlardır. Ancak bunların çalışmaları da birbirleri ile yakın ilişki içerisindedir. Bütün sistemler ve organlar, sağlıklı ve uyumlu olarak görevlerini yapabildikleri sürece vücudumuz bir bütün olarak canlılığını sürdürür.Sistemlerin birisindeki bozukluk diğer sistemleri de olumsuz etkiler. Solunum sistemindeki bir aksaklık, hemen bütün sistemlerin olumsuz etkilenmesine yol açtığı gibi, sinir sistemindeki aksaklıklar da bir çok organın çalışmasını bozar.
Hücreler zardan madde alışverişini nasıl yaparlar?
Hücre Zarı Madde Alışverişi
Hücre zarından hücrenin hayatsal olayları için gerekli maddeler basit difüzyon, taşıyıcı kullanılarak yapılan geçişler, enerji harcanarak yapılan aktif taşımalarla sağlanır. Bunların mekanizmaları üzerinde durulmayacaktır. Ancak fizyoloji biliminin en önemli çalışma alanlarından birisinin hücrelerden geçiş mekanizması ve zarlardaki bu olaylar dizisinin aydınlatılması olduğunu belirtmekle yetineceğiz.
Hücre Yapısı, Hücrenin Yapısı
Hücrenin içerisinde önemli yapılar bulunmaktadır. Bunları şöyle sıralayabiliriz:
1. Endoplazmik Retikulum Nedir: Hücreler içi ağ sistemidir. Bu ağ kanallarının içerisindeki boşluk, çekirdek zannın iki tabakasının arasındaki boşlukla bağlantılıdır. Diğer uçta ise Golgi aygıtı ile bağlanmıştır.
Endoplazmik retikülumun bir kısmının üzerinde ribozomlar bulunur. Bu tanecikli en-diplazmik rctikülumu, oluşturur. Bir kısmının üzerinde ise bulunmamaktadır, bu da taneciksiz endoplazmik rctikülumu meydana getirir.
Tancciksiz olan lipid (yağlı) maddelerin sentezi için, ribozomlu olanlar ise protein sentezi için görev yapar.
2. Golgi aygıtı nedir: Aslında endoplazmik retikülumun özelleşmiş bir bölümü olarak kabul edebiliriz. Salgıların salgılanılabilir tanecikler haline getirilmesinde, sentez işlemlerinin tamamlanmasında rol oynarlar.
3. Mitokondri nedir (Mitokontri): Mitokondriler besin maddeleri ve oksijen kullanarak enerji elde edilmesini sağlar ve hücrede enerji gerektiren olayların yürütülebilmesini sağlar. Büyüklükleri ve sayılan hücrenin etkinliğine göre değişim gösterir. İki katlı zan vardır. İçteki membran bölümünün yaptığı kristalarda bulunan elektron transport sistemi ile besinlerdeki enerjinin ATP molekülünün içerisinde depolanmasını sağlar. Bu depolanma yüksek enerjili fosfat bağı biçiminde olur.
4. Lizozom Nedir, Lizozomlar: Lizozomlar hücrelerin aşınmış yıpranmış bölümlerinin sindirilerek ortadan kaldırılmasını sağlayan enzimler içerirler. Hücrenin ölümü de bu lizozomların içerisindeki sindirici enzimlerin serbest kalmasıyla sağlanır.
5. Salgı tanecikleri: Hücrelerin içerisinde salgılanmaya hazır olarak bekleyen taneciklerdir.
6. Mikrotübüller: Bir hücre içi iskelet olarak görev alan paralel demetler halinde uzanan sert tübüllerdir. Aynı zamanda bunların hücre içi hareketlerin sağlanmasında da rollerinin olduğuna inanılır.
7. Çekirdek: Hücre içerisindeki kimyasal reaksiyonların ve hücre üremesinin kontrol merkezi çekirdektir. Çekirdekte çekirdekçik denilen ribonükleik asit içeren protein yapılardır.
Hücre dışarda bulunan sıvı içerisindeki maddeleri sıvıyla birlikte pinositoz denilen olayla "adeta su içer gibi" ya da fagositoz denilen olayla doğrudan maddeyi sarıp sitoplazması içerisine alır. Ya da aktif taşıma, pasif taşıma veya kolaylaştırılmış taşıma olarak adlandırılan yöntemlerden birisi ile alır. Bunların ayrıntılı mekanizmaları bir fizyoloji kitabında bulunabilir.
Hücre fonksiyonları gen denilen ve çift sarmal yapıdaki DNA moleküllerinden ibaret yapısal kromozom birimleri ile kontrol edilir. DNA molekülü otomatik olarak RNA denilen bir diğer nükleik asitin sentezini sağlar ki bunlar hücrenin bir çok yerine dağılarak protein yöntemlerden birisi ile alır. Bunların ayrıntılı mekanizmaları bir fizyoloji kitabında bulunabilir.
Sentezinin yapılabilmesini sağlarlar. DNA'nın yapısal olarak RNA'nın belirleyicileri olması sayesinde ise sentez edilen proteinlerin niteliği kolayca belirlenir. Sanki hücrenin çekirdeğinde bulunan beyin olarak kabul edebileceğimiz DNA molekülleri sitoplazmadaki olayları RNA'lar aracılığı ile yönetir.
Hücrede çoğalma olayı da çekirdeğin içerisinde başlar. Bunda da DNA'a molekülleri kendilerinin aynını yaparlar. Daha sonra mitoz dediğimiz hücre bölünmesinin diğer evreleri birbirini izler.
Normalde hücrelerin sayılarının artımları ve büyümeleri geriye kontrol sistemleri ile kontrol edilir. Bu bir bilgisayar beynindeki bağlantılar gibi ürün kontrolü veya olayların yarattığı etkilerin kontrolü biçiminde olabilir. Birtakım etkiler bu kontrolü kaldırdığında çoğalan hücreler de dur mesajını iletecek etki olmadığından sürekli olarak bölünmeyi sürdürür. Bu etkiler halen tıpta büyük bir bilim dalının araştırma konusu halindedir. Kanserleşme dediğimiz bu olayın mekanizmasının aydınlatılmasıyla kesin tedavisine yönelik uygulamalar daha etkinleşebilmektedir.
İnsan Vücudu Yapısı
Hücre - Doku - Organ - Sistem
İnsan vücudunun yapısı anatomi bilim dalı, hayatın kaynaklandığı, geliştiği ve sürdüğü bütün olaylarda etkili olan kimyasal ve fiziksel faktörler ise fizyoloji bilimi tarafından açıklanır.
Yetişkin vücudunun % 56'sı sudur. Bu sıvının hücrelerin içerisinde ve dışında bulunan bölümleri hücre içi sıvısı ve hücre dışı sıvısı olarak iki ana bölümde incelenir.
Hücre dışı sıvısı sodyum, klor, bikarbonat iyonlarından zengindir. Bunların yanışım bir takım temel besin maddeleri bulunur. Hücre içi sıvısı ise büyük miktarda magnezyum, potasyum ve fosfat iyonları içerir.
İç çevrenin sabit ve kararlı dengesinin korunmasına C. Bernard isimli büyük fizyoloji bilgininden beri "homeostazis" denmektedir.
Temel canlılık birimi hücredir. Hücre çekirdek ve sitoplazma olmak üzere iki ana bölümden meydana gelmiştir. Hücrelerin temel maddesine (bu aynı zamanda canlılığın da temel maddesi olmaktadır) protoplazma denir. Protoplazmanın esasını su, elektrolit, protein yağ ve karbon hidratlar meydana getirilir.
Hücre zan lipid ve proteinlerin özel olarak bimoleküler şekilde dizilmesiyle meydana gelmiştir. Ortada lipid moleküllerinin yeraldığı iki tarafta ise protein moleküllerinin bulunduğu bir yapı olduğu kabul edilir. Bu üç tabakalı yapıya birim zar (unit membran) denir. Hücre zarının içerisinde çeşitli taşıma olaylannda görev alan enzimler ve por denilen birtakım delikçikler bulunur. Çekirdek zan iki birim zardan meydana gelmiştir. Çekirdek zarında da daha geniş porlar bulunur.
Hücre, Doku, Organ Sistemi
Hücrenin Yapıları; Endoplazmik Retikulum, Lizozom...
Hücre Zarında Madde Alışverişi
Hücre, Doku ve Sistem İlişkisi
Hücre, Doku, Organ Sistemi
Kan, Kan Hücreleri
Kaslar ve Kas Yapısı
Kalp ve Dolaşım Sistemi
Böbrekler ve Boşaltım Sistemi
İskelet Sistemi ve Kemikler
Akciğerler ve Solunum
Merkezi Sinir Sistemi
Beş Duyu Organı
Sindirim Sistemi
İç Salgı Bezleri, Salgılar ve Hormonlar
İnsanlarda Üreme Sistemi
Oksijen Nedir, Oksijenin Önemi
Etiketler: İnsan Vücudunun Yapısı
Sigara Nasıl Bırakılır, Sigara Bırakma Yolları
Gerçekten de sigarayı bırakmak her zaman sanıldığı kadar kolay olmaz. Ama dünya üzerinde her gün sigaraya yeni başlayanlar kadar bırakan kişilerin de olduğunu bilmek insanı rahatlatıyor. Güvenilir istatistiklere sahip olmalarından dolayı Amerika'ya baktığımızda sadece son 25 yıl içinde 50 milyon kişinin sigarayı bıraktığını görmekteyiz. Yani aşağı yukarı ülkemizin nüfusuna yakın bir sayı. Bizim ülkemizde ise kesin bir rakam verememekle birlikte herhalde aynı zaman diliminde sigara içenlerin korkunç derecede arttığı bir gerçek. Yıllardan beri girmek için uğraştığımız Avrupa Birliği'nde (Yunanistan'la Portekiz'i saymazsak) sigara içme oranı giderek düşmekte. Neden onların bıraktığı, günlük hayatta halka açık yerlerde içimini yasakladığı, kesinkes zararlı olduğu ve içerdiği nikotin nedeniyle aynı esrar veya alkol gibi bağımlılık yaptığı bilinen sigarayı biz içelim? Yurtdışına gidenler bilirler, buralarda sigara içenlere ikinci sınıf insan muamelesi yapılır. Bunlar bahçede, apartman boşluklarında, kapı kenarlarında sigara içerler. Lokantalarda istedikleri yerlere oturamazlar, sigara içilmeyecek bir yerde içtiklerinde para cezası öderler. Artık bir yıldır sigaranın yasaklanması ile ilgili kanun ülkemizde de çıkmış olmasına rağmen insanların duyarsızlıkları sonucu maalesef tam olarak uygulanamamaktadır. Bugün Avrupa ülkelerinde yaşayan çeşitli milletlerden insanlar arasında Türklerin özel bir yeri vardır. Öğrenci, işçi ya da göçmen olarak gittikleri ülkelerde genellikle en çok sigara içen kişiler ne yazık ki bizden çıkmaktadır. Önceden yüzyıllarca söylenen "Türk gibi kuvvetli" sözü ne yazık ki bugün, çok sigara içenlere alayla söylenen "Türk gibi sigara içme"ye dönmüştür, ülkemizi ileriye götürecek olan siz modern Türkiye Cumhuriyeti gençliğinin, böyle gereksiz ve zararlı bir alışkanlığa dur demesinin zamanı gelmiştir. Böylelikle yalnız siz daha sağlıklı olmayacaksınız, ülkemizin genel imajı da düzelecektir.
Sigaraya Son; Her gün bir çok gazete ve dergide sigarayı bırakma konusunda çeşitli yazılar, öneriler, tehditkar tavsiyeler, bilimsel veya magazin türünde makaleler çıkmakta, bazen de kitapçılarda "Sigarayı nasıl bıraktım!" türünden kitaplar görülmektedir. Bu tavsiyelerin bir çoğu birbirinden o kadar farklıdır ki, insan hangisine inanacağını bilemiyor. Gelin isterseniz önce sigaraya nasıl başlanıldığından kısaca bahsedip sonra sigaranın nasıl bırakılacağına dönelim.
Ülkemizde sigaraya ortalama 11 yaşında başlanıyor. Sigarayı şöyle bir denemek için kullanan gençlerin dörtte üçü bunun bağımlısı yani esiri oluyor. İlk sigara içme denemeleri genellikle öksürük, baş dönmesi ve bulantı yaratmasına rağmen içen kişi, arkadaşları arasında prestij (!!!) kazanıyor ya da öyle zannediliyor. Başlangıçta tek tük ve gizli olan bu tanışıklık zamanla açıklık ve alışkanlığa dönüyor, kişi sigaraya bağımlı bir hale geliyor. Artık dişler, parmaklar sararmaya, kaşlar, bıyıklar ve elbiselerde yanık izleri görülmeye başlıyor ve ağız kokusu yerleşiyor. Sigaraya başlayanların yaklaşık % 85'i genç kişiler ve her 1000 gencin 750'sinin anne veya babasından biri veya her ikisi sigara içmektedir. Diğer bir deyişle toplum, genci sigaraya başlatmak için gerekli her türlü alt yapıya sahiptir. Bunları belki de tekrar tekrar dile getirmemizden kasıt, sigara ile ilişkiyi kesmenin en iyi yolunun onun nasıl bırakılacağı değil nasıl başlanılmaması gerektiği olduğunun bir kez daha vurgulanmasıdır. Çünkü sonuçta sigarayı düzenli olarak kullanan her 1000 gençten 250'si sigaraya bağlı bir hastalıktan ölecektir veya başka bir deyişle ortalama yaşam süreleri en az 10-15 yıl kısalacaktır.
Toplum ve kamu sadece bu kişilerin erken ölmesinden veya bunların çalışabilir hayat sürelerini hasta geçirmelerinden dolayı, sigaraya harcanan her 100.000 lira için 216.000 lira kaybetmektedir. Ve bu paralar hepimizin devletimize ödediği, ödeyeceği vergilerden çıkmaktadır. Yani bizim paralarımızdan.
Şimdi bir girişten sonra gelelim sigara içenlerin bunu nasıl bırakacaklarına. Yapılan araştırmalar sigara içen bir kişiyi bırakmaya iten nedenleri şu şekilde sıralamakta:
A- Fiyatın pahalı gelmesi.
B- Sigaranın zararları hakkındaki yayınlar.
C- Aile ve iş ortamında bırakmaya teşvik, ayıplanma.
D- Kapalı yerlerde ve iş ortamında sigara içiminin yasaklanması.
E- Sigaraya bağlı bir hastalığın ortaya çıkması.
Sigara içenlerin % 75'i sigarayı bırakmanın en az alkol veya uyuşturucuyu bırakmak kadar zor olduğunu düşünmektedir. Ama buna rağmen yakınlarına söyleseler de söylemeseler de sigara içenlerin ortalama % 70'i bunu en az bir kez denemişlerdir. Hatta yapılan araştırmalar sigarayı bırakmaya çalışanlardan % 40'ının en az üç başarısız deneme yaptığını ortaya koymuştur. Demek ki sigara içenlerin içinde hiç de azımsanmayacak bir grup, bunu nasıl yapılacağını bilmediğinden başaramamaktadır. Genel olarak sigarayı günde bir, paketten az içenler daha kolay ve kendiliklerinden kolayca bırakabilmelerine karşın, daha çok miktarda sigara kullananlar yardıma ihtiyaç duymaktadır. Yurt dışında bir çok ülkede hastanelerin özel "sigara bırakma klinikleri" vardır. Buralara başvuran kişilere gerekli bilimsel öneriler ve tıbbi yardım verilmektedir. Ne yazık ki ülkemizde alkol ve uyuşturucu bağımlılığına yönelik özel tedavi klinikleri bulunmasına rağmen, sigara bırakma ile ilgili özel klinikler yaygın olarak bulunmamaktadır.
Aşağıda sigarayı bırakma yolları ve basan oranları gösterilmiştir. Elbette buradaki en önemli olay; kişinin sigarayı bırakmayı istemesidir.
Sigara Bırakma Yöntemleri
Aniden bırakma - %81.5
Azaltarak bırakma - % 5.7
Hipnoz - %1.6
Düşük nikotinli sigara - %1.5
Nikotinli sakız - %1.4
Özel sigara filtreleri - %0.5
Psikolojik tedavi %0.1
Tablodan da görüleceği üzere en çok kullanılan ve en başarılı yöntem, sigarayı aniden bırakmaktır. Bunun için aniden karar verilebileceği gibi, belli bir süre önceden bir tarih tesbit edilip, o tarihte de sigara bırakılabilir. Sigara bıraktıktan sonra en tehlikeli dönem ilk iki aydır. Çünkü sigarayı bırakanların % 88'i ilk 58 gün içinde yeniden içmeye başlamaktadır. Bu süre içinde, uyulduğunda çok yardımcı olabilecek bazı önemli kurallar vardır. Bunlar:
Olabildiğince sigara içen arkadaşlardan uzak durmak.
Sigara, kibrit ve çakmakları el altından uzaklaştırmak
Sigarayı bırakınca insanın bir süre için iştahı artabilir, kilo almamak için dikkatli olmak, sofradan doymadan kalkmak,
Egzersiz ve spora başlamak (yürümek, asansör yerine merdiven kullanmak, bisiklete binmek veya hiç değilse televizyonu uzaktan kumanda ile değil elle açıp kapamak gibi.)
Çay veya kahve ile sigara içenler için, bu alışkanlıklarının değişimini sağlamak. Örneğin çay yerine meyvasuyu veya ıhlamur içmek veya küçük bir gezinti yapmak gibi.
Sigara isteği halinde bol bol sıvı gıda almak. Meyva suyu, maden suyu veya diet meşrubatları tercih etmek, şekersiz sakız çiğnemek.
Alkolden uzak durmak. Çünkü alkol sigara arzusunu depreştirir. Nedense dünyanın her yerinde alkol içenlerin sigara içme zorunluluğu da var gibidir.
Sigaraya harcanmayan para ile kendinize veya ailenize hediye almak.
Sigara kokusu kalmasın diye elbiselerinizi yıkamak veya temizletmek.
Diş hekiminize gidip, dişlerinizi kontrol ettirmek. Her öğün sonrası dişlerinizi düzenli olarak fırçalamak, unutmayın sağlıklı dişler her delikanlıyı daha yakışıklı, her genç kızı daha güzel gösterir. Genç bir kız veya erkek için sigaradan sararmış kirli dişli, kokan bir ağız kadar kötü başka bir şey olamaz.
Yeni meşguliyetler yaratmak, (kolleksiyonculuk, model uçak yapımı, evde marangozluk, tamir işleri vs.)
Eğer çevrede bir yakın akraba veya arkadaş sigarayı bıraktıysa onu tebrik ve teşvik etmek. Çünkü onun en çok buna ihtiyacı vardır.
Sigarayı bırakınca rahatsız edici bazı durumlar ortaya çıkabilir, (uykusuzluk, sinirlilik, sıkıntı hissi, kalp atımlarında yavaşlama, tansiyon düşüklüğü, iştah artması, otlakçılığa başlama tehlikesi vs.). Tüm bu sıkıntılar bir iki ay içinde geçecektir.
"Sigarayı bıraktığınız için Berki yaşamınızda nefes darlığı yaratan akciğer hastalıkları, kalp krizi, damar hastalıkları ve çeşitli kanserlere karşı kendinizi korumuş oluyorsunuz. Siz, ailenize ve ülkenize lazımsınız."
Sigarayı bıraktığınızda vücudunuzda nelerin olduğu Tablo'da gösterilmiştir.
Sigarayı bırakmak, bazı kimseler için çok zor olup, bu kişilerin mutlaka tıbbi yardıma ihtiyaçları vardır. Bu amaçla kullanılan çeşitli ilaçların arasında en popüler olanı hiç şüphesiz nikotin tedavisi'dir. Bilindiği üzere sigaranın bağımlılık yapması, içindeki nikotin sayesindedir. Sigarayı bırakmak isteyen tiryakilere eğer nikotin, başka yollarla ve kontrollü olarak verilirse, sigara daha kolay bırakılabilmektedir. Yapılan çeşitli klinik araştırmalarla sakız, burun spreyi ve cilde yapışan plaster şeklindeki nikotin tedavisi kullanan kişilerin sigarayı daha kolay bıraktıkları gösterilmiştir ve bu konuda yapılan çalışmalar halen devam etmektedir. Nikotin dışında önerilen bazı ilaçlar varsa da bunların yaygın kullanımı yoktur ve bu ilaçlar sadece bu konuda uzman hekimlerce önerilebilir. İlaç dışında hipnoz veya akupunktur tedavisi de bazı durumlarda yardımcı olabilmektedir.
Sigarayı bıraktığınızda vücudunuzda olan değişiklikler
20 Dakika Sonra Tansiyonunuz ve nabzınız normale iniyor
8 Saat Sonra Vücudunuz kendisini yenilemeye başlıyor. Kanınızdaki oksjien normal düzeyine çıktı; olmaması gereken zehirli karbonmonoksit gazı çok azaldı.
24 Saat Sonra İlerdeki kalp krizi riskiniz azalıyor.
48 Saat Sonra Duyu organlarınız daha iyi çalışıyor. Daha iyi koku ve tat alıyorsunuz.
72 Saat Sonra Akciğer içindeki bronşlarınız rahatlıyor, akciğer kapasiteniz artıyor ve solunumunuz normalleşiyor.
2 Hafta Sonra Dolaşım sisteminiz düzeliyor, yürüyüş kapasiteniz artıyor.
3 Ay Sonra Akciğer kapasiteniz % 30 arttı. Akciğer içindeki hücreler kendini yeniliyor. Akciğer temizleniyor ve zatüre olma riski azalıyor. Öksürük, sinüzit, halsizlik, nefes darlığı düzeldi, enerjiniz arttı.
5 Yıl Sonra Akciğer kanserinden ölüm riski % 50 azaldı.
10 Yıl Sonra Akciğer ve sigaraya bağlı diğer kanserlerden (ağız, gırtlak, yemekborusu, mesane, böbrek ve pankreas) ölüm riski sigara içmeyenlerin düzeyine indi.
Kaynak: Doç. Dr. A.Fuat Kalyoncu
Sigara İle Mücadele Yöntemleri, Sigara Mücadele
Dört tanesi Birleşik Amerikalı, bir tanesi İngiliz kaynaklı olan 5 sigara tekeli, batıda azalan sigara içimini göz önüne alarak gelişmemiş veya az gelişmiş üçüncü dünya ülkelerinde pazar aramaya yönelmişlerdir. Bunda başarılı oldukları, ürettikleri sigaranın azalmaması, aksine artmasıyla bellidir.
Çok uluslu sigara tekelleri, ürünlerini hedef ülkeye önce kaçak olarak sokarak, halkı sigaralarına alıştırır, sonra da ülke yöneticilerini etki alanına alırlar. Bunu yaparken "Kaçakçının cebine giren sizin bütçenize girse daha iyi olmaz mı?" gibi masum önerilerde bulunurlar. Ekonomisi güçsüz ülkeler bu talebi reddedemezler. Tekel kanununda değişiklik yapıp, yabancı sigarayı ithal ederler. Hükümetlerin sigaradan aldığı vergilerle kazançları artar. Ancak, yabancı sigara üreticilerinin istekleri bitmez. "Bize izin verin ülkenizde fabrika kuralım". Buna da evet denir, zira üçüncü dünya ülkelerinin böyle yatırımlara gereksinimi vardır. İşsizlik önemli sorundur. Sonra kendi tütünlerini kullanmaya başlarlar. Eğer ülke tütün üreticisi ise, ürünlerini dışarıya satamaz duruma gelir. Depolarda üreticiden alınan tütünler birikir. Yer kalmadığı zaman birikmiş tütünler yakılır. Bu, halkın parasının yakılması demektir, ülkede yabancı sigara reklamı yaygınlaşır, yabancı sigara içme oranı artar, ulusal sigara satımı düşer. Halk artık yabancı sigara içmeye alışmıştır. En fakirinin bile cebinde yabancı sigara vardır.
Yabancı tütün tekelleri ile nasıl savaş verilmelidir? Mücadele yöntemlerinin özetleri aşağıda sunulmuştur.
ülkenin sağlıkçılarının sigara hakkında verdikleri rapor gereğince, geç de olsa sigara ile mücadele için gerekli kanun çıkmıştır.
Çıkan kanundan amaç, ülkede sigara tüketimini azaltmak ve sigara içmeyenlerin hakkını korumaktır. Çıkan kanun önce, ülke ekonomisine zarar verse dahi, sonradan önemli ölçüde yaran görülecektir.
Kanunda sigara içimini kısıtlayan çeşitli bölümler vardır. Örneğin, 18 yaşından küçüklere sigara satılması yasaklanmış, kapalı yerlerde, toplantı salonlarında, taşıt araçlarında sigara içimi engellenmiştir. Bunu yaparken, sigara içenlere özel yerler ayrılması ve sigara içimine ancak buralarda izin verilmesi planlanmıştır.
Sigaradan alınan vergiler, devamlı ve sürekli bir şekilde artırılmalıdır. Bunu yaparken hükümet cesaretle hareket etmek zorundadır. Gerçekten, vergiler % 10 artığında, sigara tüketimi % 5 oranında azalmaktadır. Sigara tüketiminde azalma daha çok gençlerde ve ekonomik durumu yerinde olmayanlarda belirgindir. Artan vergi, devlete daha çok para kazandırdığı gibi, ileride daha az insan hastalanacağı için sağlığa harcanan para azalacaktır.
Sigara paketlerinin üzerinde belirgin bir şekilde "sağlığa zararlıdır", "Kalb hastalığı ve kanser yapar" gibi yazılar konmalıdır ve bu yazılar dikkati çeksin diye belli aralıklarla değiştirilmelidir.
Devlet, yabancı sigara tekellerinin oyununa gelmemeli, onlara karşı direnmelidir. Gelişmiş ülkelerin yardımlarında, gizli amaçları ve niçin bu yardımın yapıldığı araştırılmalıdır. Spor karşılaşmalarında, sigara tekellerinin desteği kabul edilmemelidir.
Sigara reklamları, ulusal ve özel televizyonlarda, radyolarda, basında ve diğer yerlerde engellenmiştir.
Yabancı sigara tekellerinin hedefleri, gençler ve kadınlardır. Yeni yapılan bir araştırmada sigaraya başlama yaşının giderek daha küçük yaşlara doğru değiştiği ve çalışan kadınlarda daha fazla olduğu saptanmışın Bunun için daha ilk ve orta okulda sigara ile ilgili kitaplar okutularak, çocuklar bu kötü alışkanlıkla mücadeleye hazır duruma getirilmelidir.
Doktorlar kesinlikle sigara içmemeli; bu yönde halka örnek olmalıdırlar. Sigara içen doktor görüntüsünün, 200.000 dolarlık sigara reklamına denk olduğu unutulmamalıdır. Aslında tıp fakültelerinde sigara hakkında ders konulması daha iyi bir hareket olur. Sağlık kuruluşlarında sigara yasaklanmalıdır.
İşe alınmada sigara içmeyenlere öncelik tanınmalı veya sigara bırakan işçiler ödüllendirilmen, diğerlerine örnek olmalıdır. Gerçekten de sigara içenlerin başarılan, diğerlerinden daha düşüktür. Devamsızlık bunlarda belirgindir. İdareciler ve yöneticiler sigarayla mücadele etmeli; sorumlu oldukları kuruluşlarda içmeyenlerin haklarını korumalı, tiryakilerin daha az sigara içmelerini sağlamalıdırlar. Personel sayısı fazla olan kuruluşlar, zaman zaman sigara hakkında konferanslar tertip etmelidir.
Öğretmenler, anne ve babalar çocukların önünde sigara içmemelidirler. Yapılan bir araştırmada, sigara içen 100 çocuğun 50'sinin anne ve babasının sigara içtiğini göstermiştir. Çocuklar anne, baba ve öğretmenlerini örnek alırlar.
Artık ileri ülkelerde kişisel sağlık sigortalan yapılırken, sigara içenler sigorta kapsamına alınmamaktadır. Bizde de bu tip sigortalar başladığına göre, aynı tip uygulama bizde de yapılabilir.
Astma, kalp-damar hastalığı olan ve sigara içmeyen kişiler pasif içici durumuna girdiklerinde çok rahatsız olurlar. Nefes darlıkları artar, kullandıkları ilaçlar yetersiz hale gelir. Onların uyarmalarına rağmen, yanlarında sigara içiliyorsa, mahkemeye başvurma haklan vardır. Böyle davaların kazanılması, sigara ile mücadelede etkili olmaktadır. Gelişmiş ülkelerde, bu tip davaların sayısı artmakta ve hepsi kazanılmaktadır.
Sigara ile savaşan derneklerin sayısı arttırılmalı, aralarında işbirliği yapılmalı ve ses getiren gösterilerde bulunulmalıdır. Bu tür dernekler parasal yönden güçlendirilmelidir. Çıkarılacak bir yasa ile, sigaradan alınan vergilerin çok az bir kısmı, bu demeklere aktarılmalıdır.
Toplumda saygın yeri olan, sanatçılar, sporcular zaman zaman sigaranın zararı hakkında TV'de halkı uyarmalıdır. Sigara ile ilgili sloganlar yalnız "Dünya sigara içmeme günü (30 Mayıs) ile sınırlı olmamalı, aksine sık sık tekrarlanmalıdır. TV'de gösterilen filmlerde sigara içilen sahneler çıkartılmalı, gösterilecek filmlerde sigara içilen bir kısmın bulunmaması şart koşulmalıdır. Açık oturum, panel gibi programlara katılanlar, sigara içmemelidirler.
Askere alınan erlerin toplu eğitim gördüğü yerlerde sigara aleyhinde dersler verilmeli; evinden, dostlarından ayrılmış olan genç insanların sigaraya bu sırada başlamaları önlenmelidir.
Tütün kullanımına bağlı ölümler sağlık terörü olarak kabul edilmeli; partiler tarafından, tütün alımı ve üretimi siyasi bir malzeme olarak kullanılmamalıdır. Devlet tütün üretimini desteklememeli, aksine tütün yerine başka bitkilerin yetiştirilmesini teşvik etmelidir. Tütün tarımı yapılan sahalarda ne gibi bitkilerin yetiştirilebileceği, uzmanlar tarafından tespit edilmeli ve hükümet bu önerilere göre hareket etmelidir.
Kaynak: Prof. Dr. Y. İzzettin Barış
Çok Uluslu Sigara Şirketlerinin Stratejileri
Sigara tüketimi günümüzde, gelişmiş ülkeler ile ülkemiz gibi gelişmekte olan ülkeler arasında zıt bir gidişe sahiptir.
Sigara içme oranları, ABD, İngiltere ve Batı Avrupa ülkelerinde son onbeş yıllık dönemde büyük düşüşler göstermiştir. Kendi ülkemizde ise bunun tam tersi olmuştur. Türkiye'de 1980'li yılların ikinci yarısından sonra sigara içme oranları özellikle erkeklerde çok yüksektir. Kadınlarımızda ise sosyo-ekonomik ve kültürel durumun iyileşmesi ile paralel olarak sigara içme alışkanlıklarında bir artış gözlenmektedir. Yabancı sigara ithalinin ve reklamların serbest bırakıldığı 1984 yılından günümüze kadar ki dönemde Türkiye'nin toplam tütün tüketiminin yıllık artış hızı, nüfusumuzun yıllık artış hızından fazla olmuştur. Bu da gelişmiş Batı ülkelerinin aksine, bizim ülkemizde kişi başına tütün tüketiminin arttığını gösterir.
Büyük sigara üreticisi olan şirketlerin, Batı'da pazarları gittikçe daralmaktadır. Bu nedenle bu büyük şirketler kârlarını canlı ve ayakta tutacak yeni pazar arayışına girmişlerdir. Türkiyemiz de, yeni pazar arayışı içerisinde olan bu uyanık şirketler açısından zor bulunur nimetlerden birisidir. 3 Mayıs 1991 tarihli kararname ile Türkiye'de tütün tekelinin kaldırılması ve bunun sonucunda yabancı şirketlere; ülkemizde sigara üretme ve ürettiği sigaranın fiyatını belirleme hakkının verilmesi, bu şirketlerin büyük egemenlik kurmasına yol açmıştır.
Dünya sigara pazarı belli başlı yedi büyük sigara üreticisi şirket tarafından paylaşılmış bulunmaktadır. Sigara üretim ve pazarlama işinin yanında, diğer bir çok günlük tüketim malzemelerini de üretip pazarlayan sigara firmalarına bu özelliklerinden dolayı dev şirket denilmektedir. Bunlar arasında Türkiye'de en fazla tanınanları Philip Morris ve R. J. Reynolds'dur. Bu iki dev firma dünya sigara pazarının üçte ikisini ellerinde bulundurmaktadır. Bunlardan R. J. Reydolds'un yıllık cirosu 16.5 milyar ABD dolarından daha fazladır. Sadece ABD'de Philip Morris ve R. J. Reynolds'un yaptıkları reklam harcamalarının tutarı birer milyar dolardan daha fazladır.
1983 yılında ABD'de en fazla magazin reklamı veren firma R. J. Reynolds olmuştur. En çok reklam veren ikinci firma da aklınıza gelebileceği gibi Philip Morris'dir. Yine 1983 yılında en fazla gazete reklamı veren firma R. J. Reynolds'tur.
Aşağıda bu firmaların sigara pazarlarını geliştirmeye yönelik yaptıkları çalışmalarından örnekler verilmiştir:
Sigara firmalarının sigaraya karşı tutum kazandırmaya yönelik reklam ve tanıtım yapan başka firmaları cezalandırması:
Bir ABD sigara şirketinden gıda ürünlerinin tanıtım ve reklam gelirlerinden yılda ortalama 83 milyon dolar gelir sağlayan bir reklam firması, TV reklamlarında bu şirket aleyhine bir hata yapar. Yaptığı hata ise, bir uçak şirketinin iç hatlarda sigara yasağı uygulamasını, halka yeni ve etkili bir hizmet olarak sunması olmuştur. Yapılan bu hata reklam firmasının 83 milyon dolarlık yıllık gelirini kaybetmesine yol açmıştır.
ABD'de R. J. Reynolds, açık tartışma adı verilen reklam ve tanıtım programlarından birinde sigara ve kalb hastalıkları konusunu işler. Burada yapılan araştırmanın bir bulgusu yanlış yorumlanır ve sigaranın kalp hastalıklarına olan etkisi önemsiz olarak gösterilir. Yapılan itirazlar sonucunda konu Federal Ticaret Komisyonunca incelenir. TV programının yanıltıcı olduğu kanısına varılır. Fakat sonuç ne olursa olsun Reynolds firması amacına ulaşmış ve bir çok insanı sigaranın zararları konusunda yanlış bilgilendirmiştir.
Doğu Asya ülkelerinde çoğunlukla, sigara tekel ile üretilir. Ancak büyük sigara şirketleri yine benzer oyunlar oynayarak bazı yetkili insanları yanıltarak bu ülkelerin sigara pazarlarına girmeyi başarmışlardır. Bu şirketler Japonya, Kore ve Taiwan gibi Uzakdoğu ülkelerinin dış ticaret dengelerinin ABD aleyhine geliştiğini ileri sürmüşlerdir. Çözüm olarak da bu ülkelere sigara ihracatı yapabilmek için hükümet desteği talep etmişlerdir.
Sonuçta Amerikan Hükümeti, kendi ürünlerine konan kısıtlamanın kalkması gerektiği, hatta misilleme baskısıyla ABD aleyhine olduğu ileri sürülen bu dengesizliği düzeltme kararma varmıştır. Büyük sigara şirketleri ABD hükümetinin desteğini sağlayarak 1986'da Japonya'ya, 1987'de Taiwan'a, 1988'de Güney Kore'ye reklam ve tanıtım mekanizmalarını ihraç etmeyi başarırlar.
Yapılan araştırmalar sonucunda ABD şirketlerinin Uzakdoğu ülkelerine girişini takiben bu ülkelerde sigara tüketiminin arttığı gösterilmiştir.
Çok uluslu sigara firmaları ülkemizde hedeflerine ulaştılar. Sözde, Türkiye'ye zaten kaçak yollardan var olan sigara girişini usulüne uygun yaparak hem sigara kaçakçılığı önlenecek hem de alınacak vergilerle ülke gelirine katkıda bulunulması sağlanacaktır. Büyük sigara tekellerinin oyununa geldiğimiz, onlar tarafından kullanıldığımız acaba kimsenin aklına gelmemiş midir? Yoksa geldi ve böylesi bir durum daha mı çok işlerine geliyordu. Türkiye'de artan yabancı tütün tüketimi, satamadığımız kendi tütünümüzün ülke ekonomisine verdiği zararlar ve buna benzer durumlar çıkarılan yasağın gerçek amacını anlatmaya yeter de artar bile.
İthal edilen yabancı sigaraların, ülkemizdeki sigara tüketimi ve satışındaki payı 1984'den sonra sürekli bir artış göstermiştir. Toplam sigara tüketiminde yabancı şirketlerin payı 1984 yılında % 2,4 iken, 1991 yılında % 15'e, toplam sigara satışlarındaki payları da 1991 yılında % 33.6'ya yükselmiştir. Marlboro ve Parliament sigaralarını üreten firmanın sigara pazarındaki payı 95'e göre 4.3 puan artarak %19.2'ye ulaşmıştır. Camel ve Winston sigaralarını üreten firmanın satışları ise son 3 yılda 4 katına çıkmıştır.
Çok uluslu sigara üreticilerinin Türk pazarına girmesiyle birlikte, Türk toplumu yeni tütün pazarlama teknikleri, reklam ve tanıtım faaliyetleri ile tanıştı. Bu faaliyetler sonunda reklam sektörü önemli gelirler elde ederken, yabancı sigara üretici firmalar, pastadan gittikçe daha büyük dilimler almaya başlamışlardır. Son beş yılda bu şirketler Türkiye'de sigara pazarlarını daha da geliştirebilmek amacıyla çalışmalarını gittikçe hızlandırmışlardır. Çabalan sonuçsuz kalmamış çok büyük miktarda kazançlar elde etmişlerdir. 1986 yılında çıkartılan bir yasa ile Türkiye'de tütün tekeline son verilmiştir. Bu yasa ile tütün ürünlerinin üretimi, ithalatı ve satışına ilişkin kararların verilme görevi Bakanlar Kurulu'na bırakılmıştır. Mayıs 1991'de çıkartılan bir kararname ile de yabancı kişilerin Türkiye'de tütün hazırlama ünitelerini de kapsayan entegre tesisler kurmaları, bununla birlikte tütün ürünlerin fiyatlandırma, dağıtım ve satışları serbest bırakılmıştır. Bu yasa ile 2000 ton fiili üretim rakamına ulaşmış yabancı imalatçılara aynı marka tütün mamulünü serbest olarak ithal etme, fiyatlandırma ile dağıtım ve satış hakkı da verilmektedir.
Kendilerine oldukça uygun üretim, satış ve rekabet koşulları sağlanan çok uluslu tütün tekelleri uygun yasal düzenlemelerden sonra ülkemizde yerli ortaklar bularak sigara fabrikaları açmaya koyulmuşlardır.
Günümüzde tüm Dünya'da yaklaşık 120 ülkede toplam 4.5 milyon hektarlık tarım alanında tütün üretimi yapılmakta ve 60 milyondan fazla insan tütün tarımı, endüstrisi ve ticaretinde çalışmaktadır. 1960'lı yıllardan günümüze kadar tütün üretimi dünyada yaklaşık iki misli artmıştır. Bu artış aynı dönemdeki dünya nüfusunun artışından daha fazladır. Otuz yıl öncesinde dünya tütün üretiminin % 50 kadarı gelişmekte olan ülkelerde üretilirken 90'lı yıllarda bu ülkelerin tütün üretimi % 63'ün üzerine çıkmıştır. Gelişmiş ülkeler, ucuz iş gücünün bol miktarda bulunduğu gelişmemiş ülkeleri tütün üretimi konusunda desteklemekten geri durmamışlardır. Yine son otuz yıllık dönemde gelişmiş ülkelerin sigara üretimi yaklaşık iki misli artmıştır; ürettikleri sigaranın önemli bir kısmını ihraç ederek büyük kazançlar sağlamaktadırlar. Dünya'da en çok Virginia tütünü üretilmekte olup asıl kaynağı ABD'dir. Dekar başına 200 kg. verime sahip olan Virginia tütünü, lahana yaprağı gibi iri yaprakları, hatta saplarından hasat yapılabilmesinden dolayı üreticiler tarafından da tercih edilmektedir.
Gelişmiş ülkelerde sigara üretiminin hızla artmasına karşın, sigara karşıtı kampanyalar nedeni ile bu ülkelerde tütün tüketimi hızla düşmektedir.
Türkiye'de tütün destekleme alımları sonucunda Türk tütün fiyatları yükselmiş, sonuçta diğer ülkelerde üretilen Şark ve yarı şark tütünlerle rekabet edilmez hale gelinmiştir. Tekelin satın aldığı tütünlerin ortalama üçte biri, iç ve dış tüketimde kullanılmamaktadır. Ancak, devlet üretim fazlası olan bu tütünü sosyal ve politik nedenlerle, destekleme alımları adı altında satın alarak tütün üreticilerine her yıl 1.5- 2 trilyon TL'lik fazladan ödeme yapmaktadır. Demek ki, Türk Devleti tütün alımlarında bile kendisini 1.5-2 trilyon TL'lik zarara sokmaktadır.
Uzakdoğu ülkeleri kalabalık nüfusu, fazla tüketimi ile büyük sigara şirketleri için çok önemli bir pazardır. Kendi ülkelerinde sigara karşıtı kampanyalar nedeniyle büyük kısıtlamalar ve engeller ile karşılaşan bu şirketler, üretimlerini başka ülkelerde sürdürmekte son derece karartı görünmektedirler. Gelişmekte olan ülkelerdeki sermaye sahipleri ile ortaklıklar kurarak bu ülkelerde derin temeller atmaktadırlar.
Yabancı firmalar Türkiye'de üretecekleri daha iyi kalitede sigaralar ile ülkemizdeki satış paylarını daha da arttırmayı hedef almışlardır. Sigara reklam ve tanıtım faaliyetleri 1980'li yıllarda büyük bir artış göstermiş bu da çocuk yaştaki insanlarımızın sigaraya başlamasında etkili olmuştur. Reklam ve tanıtım faaliyetleri öylesine büyük bir titizlik ile yürütülmektedir ki; insanların en kolay öğrenme yöntemleri seçilmekte; bu şekilde sigara markalarının simgeleri çocukların beyinlerine kazınmaktadır. Bebeklik çağından başlayarak beyinlerine sigara markaları kodlanan çocuklar ileride gençlik yıllarında rahat bir biçimde sigaraya başlamakta ve büyük sigara şirketlerinin sigortası durumuna gelmektedirler. Bu şirketler yatırımlarını yıllar sonrasını teminat altına alacak bir biçimde yönlendirmektedirler. Başka insanların sağlığını tehlikeye sokmak pahasına sağladıkları kazancın tadına varmaktadırlar.
Türkiye gibi gelişmekte olan bir ülkenin tütüne dayalı ekonomik girdisi de yine bu dev sigara şirketlerinin yüzünden zarara uğramıştır. Tütün üreticilerini desteklemek amacıyla satın alınan fakat tüketilmeyen tütünler, Tekel'in tütün stoklarının giderek artmasına yol açmıştır. Kullanılmayan bu tütün stoklarını bakım, işleme ve depolanması büyük masraflara neden olmakta, tütünün kendi değerinin % 50'sine yaklaşmaktadır. Tekel'in elinde bulunan tütün stokları tütün dış satımında olumsuz bir faktör olup uluslararası rekabette büyük zararlar görmemize yol açmaktadır. Tütünün ekonomimize getirdiği bu yük ve zarar büyük sigara şirketlerinin ülkemize girmelerinin ağır bir faturası olarak değerlendirilebilir.
Reklamı ve satışı üzerindeki kısıtlamalarla Amerika'da sigara içenlerin sayısı 1983'den itibaren % 10'dan fazla azalmış ve şu anda Amerika'da sigara içenlerin oranı % 30'ların altına inmiştir. Amerika'da yılda 1.5 milyon sigara içicisi, sigarayı bırakmaktadır. Tüm bu gelişmeler sigara üretici firmalarının kendi ülkelerinde ne zor durumda olduklarını gözler önüne sermektedir.
Ülkemize sigara ithalatını 1984 yılında serbest hale getirenlerin savunabilecek herhangi bir haklı yanları yoktur. Günlük hesaplar ve küçük hedefler insanlarımızın sağlığını ipotek altına almada tek neden olmamalıdır.
1984 yılında sigara ithalatının serbest hale getirilmesi kaçak sigara girişini önlemiş olsa da yabancı sigara ve toplam sigara tüketimini büyük oranda artırmıştır, ülkemizde her yıl 500.000 kişi sigaraya başlamaktadır ve bunun %85'ini gençler oluşturmaktadır. Ekonomik açıdan sağlanması planlanan faydalar, depolanan yerli tütünlerin imha edilmesi gerekliliği yanında değerini yitirmiştir.
Büyük sigara şirketleri okyanus ötesine açılıp gelişmekte olan ülkelerin sanayicileri ile ortaklıklar kurmakta ve onları kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaktadırlar. Yürüttükleri reklam-tanıtım faaliyetleri ile doğrudan insanların, kazandırılan vergi ile devletlerin, sağladıkları büyük kazanç ile de yerli sermaye sahiplerinin gözlerinin önüne perde çekmekte ve sigaranın, büyük zararlarını görülmez hale sokmaya çalışmaktadırlar.
Tütün; üretimi, sanayisi ve ticareti ülke ekonomilerine katkıda bulunurken, sigara içimine bağlı hastalıklar nedeniyle de sosyal ve ekonomik kayıplara yol açmaktadır.
Batı ülkelerinde sadece parasal açıdan yapılan hesaplamalar dahi, tütün endüstrisinin bu ülke ekonomilerinden götürdüklerinin, getirdiklerinden daha fazla olduğunu göstermektedir, ülkemizde bu konuda gerekli çalışmaların ve değerlendirmelerin henüz yapılmamış olması önemli bir eksikliktir.
Her yıl dünyada 3 milyon, ülkemizde ise l5-20 bin kişinin ölümüne, yüzbinlerce insanımızın da hastalanmasına neden olan bir sektörün sadece ekonomik açıdan ele alınması yetersizdir.
Kaynak: Dr. Yalçın Karakoca
Sigara ve Kadın, Sigara İçen Kadın
Çeşitli ülkelerde yapılan araştırmalar sonucunda kadınların erkeklerden daha uzun yaşadığı belirlenmiştir. Bunda, son yıllara kadar erkeklerden daha az sigara içmelerinin etkisi olduğu düşünülmektedir. Ama son yıllarda, sigara içen kadınların sayısındaki artışla birlikte bu durum da değişmeye başlamıştır. Şehirlerde yaşayan kadınlarda bu artış açık bir şekilde gözlenmekle birlikte, köylerde hâlâ çok düşüktür. Olası nedenlerden biri, son yıllarda sürekli gündemde olan ve artık günlük yaşantımıza yerleşmeye başlayan kadın erkek eşitliği konusudur. Çoğu kadın, kadın ve erkeğin eşit haklara sahip olması gerektiğini düşünür ve haklı olarak savunur. Evet, kadınlar haklarını savunmalıdır ama erkeklerle eşit haklara sahip olmak demek onların yaptığı iyi veya kötü herşeyi aynen yapmak demek değildir. Onlar sigara içiyor diye, bir tür kendilerini kanıtlama güdüsüyle, sigara içmemelidirler. Diğer bir neden, kadınların iş hayatının her alanında yer almaya başlamasıyla günlük streslerinin artması ve daha da önemlisi ekonomik özgürlüklerini kazanmalarıdır. Bazı tiryakilerin deyimiyle, kadınlar sigarayı "stresten kurtulmak, sakinleşmek ve işlerine daha iyi konsantre olabilmek için" kullanıyor olabilirler.
Ekonomik özgürlük ise kadınlara sadece gerekli olduğu için değil fakat aynı zamanda kendi zevkleri için de fazladan harcamalar yapma olanağı vermiştir. Bunlar arasında sigara da yerini almıştır.
Kadınlarda sigara kullanımındaki artışın bir başka ve belki de en önemli nedeni reklamların özendiriciliğidir. Eskiden kadınların sigara içmeleri hoş karşılanmadığı için reklamlarda daha çok erkekler rol alırdı. Dolayısıyla erkekler daha çok sigara kullandığı için sigaranın zararlı etkileri de önce erkeklerde görülmeye başlandı. Bu nedenle özellikle batıda sigaraya karşı bilinçli bir savaş başlatıldı. Bunu farkeden ve artık batıda erkeklere yönelik sigara satışları iyice düşen büyük sigara şirketleri reklamlarını kadınlara, özellikle genç kızlara yönelik yapmaya başladılar. Reklamlarda kadınları kullanarak sigara içmeyi bir tür zerafet göstergesi olarak tanıttılar.
Kadınlarda sigara kullanımı batıda yıllarca önce yaygınlaştığı için zararlı etkileri yeni yeni ortaya çıktı ve sigara şirketlerinin satışları yine azaldı. Artık geriye tek hedefleri kalmıştı: Gelişmemiş ülkeler. Gelişmiş ülkelerde ise asıl hedef kadınlardı, çünkü şimdiye kadar zaten erkeklere yönelik yeterince reklam yapmışlar ve oldukça da başarılı olmuşlardı. Sonuçta artık ülkemizde kadınların da rol aldığı sigara reklamları yayınlanıyor. Ve ne yazık ki gelişen teknoloji ile birlikte bu reklamlar ile çok büyük bir izleyici kitlesine ulaşıyor. Bu da özellikle genç kızlar ve kadınlarda sigara kullanımında belirgin bir artışa neden olmuştur ve kadınlar bilinçleninceye kadar da olacaktır.
Kadınların eskiye göre daha çok sigara içmeleri onlara neler kazandırdı? Daha zarif, daha özgür mü oldular? Yoksa iş hayatında daha az stresli, daha sakin mi oldular? Sosyal yönden kişilere göre çeşitli kazançları (!) olabilir. Ama olaya sağlık açısından bakıldığında tablo hiç de iç açıcı değildir. Bugün sigaranın kalp-damar hastalıkları, akciğer hastalıkları ve kanser ile ilişkisi hemen hemen herkes tarafından bilinmektedir. Yukarıda sayılan hastalıklar eskiden sadece erkeklerde görülürken bugün maalesef kadınlarda da yüksek oranlarda görülmektedir. En çarpıcı örnek, kadınlarda akciğer kanseri görülme sıklığının hızla artması ve hatta bazı araştırmalarda kadınların bir numaralı düşmanı olan meme kanserinin bile önüne geçtiğinin gösterilmesidir.
Sigara içen kadınlarda, erkeklerdeki sigaraya bağlı hastalıklara ek olarak kadın olmalarıyla ilgili bazı özel riskler ortaya çıkmaktadır. Bunları şöyle sıralayabiliriz:
1- Sigara kadının hamile kalma şansını azaltır.
2- Hamilelikte içilirse erken doğum, ölü doğum, düşük ve kanamaların görülme sıklığı artar.
3- Bebeğin anne karnındaki gelişimi yavaşlar ve doğum kilosu da daha düşük olur.
4- Hamileliği süresince sigara içmiş olan kadınların çocukları takip edildiğinde; bu çocukların gelişimlerinde gecikme ve davranış bozuklukları bulunmuştur.
5- Sigara içen kadınların hem kendilerinde hem de çocuklarında üst solunum yolu enfeksiyonları daha sık görülmektedir.
6- Sigara içen annelerin bebeklerinde "Beşik ölümü" de denilen ani bebek ölümü 2.5 kat daha sıktır.
7- Sigara içilmesi, doğum kontrol hapı kullanan kadınlarda kalp krizi ve beyin kanaması riskini arttırmaktadır.
8- Sigara içen kadınlarda rahim ağızı kanserine yakalanma riski daha fazladır.
9- Sigara içen kadınlar sigara içmeyenlere göre daha erken menapoza girerler.
10-Sigara içen kadınlarda menapoz sonrası görülen kemik erimeleri ve kırıkları riski daha fazladır.
11 - Bu kadınların yüzleri çok daha erken kırışarak göz çevrelerinde torbalar oluşmakta, yani genç yaşta yaşlı bir yüzleri olmaktadır.
Yukarıda sayılan bir çok nedenle sigara ile mücadele kadınlar için daha önemlidir. Tabii ki en önemli neden sayılan zararların çoğunun çocuklarının sağlığı ile de ilgili olmasıdır. Kadınların herşeyden önce anne olarak bazı önemli sorumlulukları vardır. Sigara içen kadınların henüz sigaranın zararlarını bilemeyecek yaşta ve hatta hiç doğmamış olan çocuklarının sağlıklarını tehlikeye atmaya hiç hakları yoktur. Özellikle bazı araştırmalarda kadınların sigarayı erkeklere göre daha fazla içtiği ve çok daha zor bıraktığı gösterildikten sonra bu mücadelenin önemi daha da artmıştır. Bu konuda iyi stratejiler belirlenmelidir. Bunlar içinde en önemlisi eğitimdir. Özellikle sigaraya başlama yaşındaki okul çocukları yani gençler sigaranın zararları konusunda eğitilmelidir. Doktorlar konuya eğilmeli, hastalarını sigaranın etkileri konusunda bilgilendirmeli ve onları sigarayı bırakmaya yöneltmelidirler. Tiryakiler için sigarayı bırakma klinikleri açılmalıdır. Medyada sigaranın zararları ile ilgili daha fazla sayıda ve daha ayrıntılı yayınlara ağırlık verilmeli, reklamlara kısıtlama getirilmelidir. Kadın haklarını savunan kuruluşlar diğer konularda olduğu gibi bu konuda da kadınları yönlendirmeli ve sigara ile mücadele konusunda çeşitli etkinlikler düzenlemelidirler. Kadın veya erkek herkesin hatırlaması gereken en önemli gerçek sigaranın "Dünyadaki en önemli önlenebilir hastalık nedeni" olduğudur.
Kaynak: Dr. Gül Kısacık
Sigara ve Çevre
Sigara ve çevre arasındaki ilişkinin daha iyi anlaşılması için- şöyle bir sınıflandırma yapabiliriz:
1. Sigara ve aile
2. Sigara ve toplum
3. Sigara ve doğa
Sigara ve Aile
Alkol ve diğer uyuşturucu maddeler gibi sigara da kötü alışkanlıklardan biri olarak kabul edilir. Sigara içimi kişinin kendisine ve dolaylı olarak çevresindekilere verebileceği en büyük zararlardan birisidir. Aile içinde sigara içilmesinin yol açtığı sorun iki yönlüdür:
a) Sigara dumanının zararlarından ailenin diğer bireylerinin de etkilenmesi ve bunun sonucunda hastalıkların ortaya çıkması. Belki de sonuçta bu hastalıkların ölüme neden olması.
b) Duygusal yönden ise aile bireylerinin sigara içen kişi için üzülmesi ve acı çekmesi,
Sigara ve Toplum, Sigaranın Topluma Zararları
Sigara içen kişi herkes gibi toplumun bir parçasıdır ve toplumla birlikte var olması beklenir. Kişinin toplumdaki yerine en çok zarar veren ve hatta bunu olanaksız kılan şey sigaradır. Genç bir insanın önünde mutlu bir şekilde yaşayabileceği uzun bir yaşamı vardır. Ama bu mutlu yaşam sigara ile bozulabilir; çünkü genç insan sigara nedeniyle hem kendi sağlığını kaybeder hem de arkadaşlarının sağlığına zarar verir.
Sigara içilmesi çevredeki insanların tepkisine neden olur. En sık rastlanılan tepkiler ve eleştiriler şöyledir:
"Nefesi sigara kokuyor"
"Sigara içtiği için nasıl çabuk yorulduğunu gördün mü?"
"Zavallı! Sigaraya ne kadar bağımlı". "Lütfen sigaranızı söndürür müsünüz! Dumanından rahatsız oluyorum."
Sigaranın hiç bir yerde özellikle tren, otobüs, uçak gibi kapalı yerlerde kullanımı hoş karşılanmaz ve yeni çıkan yasa ile de yasaklanmıştır. Daha önce de belirttiğimiz gibi kişi kendi sağlığına zarar verirken aynı zamanda çevresindekilerin sağlığını da hiçe saymış olur ve hatta çevreyi de kirletir.
İşte sigaranın topluma zararı için güzel ve ilginç bir örnek: Dünya sağlık örgütünün verilerine göre trafik kazalarının en büyük nedenlerinden birisi sigaradır. Çünkü sigara sürücülerde hafıza kaybı, unutkanlık, dalgınlık, algılama eksikliği gibi pek çok sinirsel ve ruhsal rahatsızlığa yol açmaktadır.
Sigara ve Doğa
Doğa milyonlarca yıldır insanlarla birlikte var olmuştur ve onların ayrılmaz bir parçasıdır. Bu eşsiz güzelliğe çeşitli şekillerde zarar verilmektedir; fakat kuşkusuz en çirkinlerinden biri ağaçların sigara kağıdı yapımında kullanılmasıdır. Bu şekilde hem ağaçlar kesilerek yok edilmekte hem de yapılan sigaraların kullanılması ile çevre, dolayısıyla ormanlar yine zarar görmektedir. Günlük işlerimiz bizi yeterince yorar ve zaman zaman çok sıkılarak doğaya ihtiyaç duyarız. Böylece biraz temiz hava alır, biraz da sıkıntılarımızı atarak rahatlarız. Ya bir gün bu kadar çok zarar verilen ormanlar tamamen yok olursa ne yaparız? Ormanların dünyanın akciğerleri olduğu hatırlanmalıdır. Nasıl bir insanın akciğerleri hastalandığında nefesi ile ilgili problemleri olursa, ormanlarda tahrip edildiğinde dünyamız nefes alamaz hale gelir. Bu yeşile ve ormana yönelik cinayetlerin yakmadan fabrikada hammadde olarak kullanmaya kadar değişen çeşitli örnekleri vardır.
Aşağıda ormanların sigara yapımında kullanılmasıyla ilgili az gelişmiş ülkelerden elde edilen veriler verilmiştir:
- Yıllık tütün üretimi 5.7 milyon ton
- Ağaç kullanılarak işlenen yıllık tütün miktarı 2.5 ton
- Bir ton tütünü işlemek için gereken ağaç miktarı 70 m3
- Tütün işlenmesi için kesilen yıllık ağaç miktarı 175 m3
Sanırım bu ürkütücü rakamları gördükten sonra bir de tütün işlenmesinin genelde çevreye verdiği zararlardan bir kaç cümleyle bahsetmek gerekir. Tütün işlenmesi dünya ısısının, erozyonların ve tropikal sellerin artmasına neden olur. Tütün toprağı herhangi bir üründen daha fazla tüketir.
Son günlerde dünyada sigara karşıtı pekçok hareket vardır. Sigara içmeyenler sağlığın ve çevrenin korunması için büyük kampanyalar başlatmışlardır. Şimdi artık sigara tiryakileri sadece kendilerine ayrılmış özel yerlerde sigara içebilmektedirler. Bu çok önemli bir noktadır, çünkü sigara içen kişilerin toplumdan uzaklaştırılmaya başlandığını gösterir.
Öyleyse lütfen kendi paranızla kendinizin ve çok sevdiğiniz yakınlarınızın ölümünü satın almayın! Bu kötü ve istenilmeyen alışkanlığın sizi toplumdan uzaklaştırmasına izin vermeyin, çünkü siz böyle şeylere layık değilsiniz.
Kaynak: Dr. Veprim Shehu
Pasif İçicilik, Pasif İçici, Pasif İçicilik Nedir
Yanmakta olan sigaradan ortaya çıkan dumanın 2 3'ü, sigara içen kişinin akciğerlerine hiç bir zaman ulaşamaz aksine sigara içilen ortama yayılır. İşte sigara içmeyen kişilerin ortam havasındaki sigara dumanını solumaları pasif içicilik olarak tanımlanmaktadır) Ortam havasındaki sigara dumanını soluyan sigara içmeyen kişilerin büyük risk altında olduğunu gösteren bir çok araştırma mevcuttur. ABD'inde her yıl sigara içmeyen 46.000 kişinin pasif içicilik nedeniyle oluşan çeşitli hastalıklardan dolayı hayatını kaybettiği tahmin edilmektedir.
Sigara içmeyen kişilerde sigara dumanına maruziyet; kanda, idrarda veya tükürükte sigara içindeki bazı maddelerin gösterilmesi ile anlaşılmaktadır. Bu amaçla kan ve özellikle idrarda nikotinin parçalanması ile ortaya çıkan "kotinin" adlı maddenin ölçümü yapılmaktadır.
Pasif sigara içicilerinde oluşabilen hastalıkları şöyle gözden geçirebiliriz:
Kalp ve Damar Hastalıkları
Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde en sık ölüm nedeni kalp ve damar hastalıklarıdır. Bir çok araştırma pasif sigara içicilerinde özellikle kalp hastalığının arttığını göstermektedir. Yapılan araştırmalar ABD'inde her yıl 23.000 kişinin pasif içicilik nedeniyle ortaya çıkan kalb-damar hastalıklarından öldüğünü ortaya koymuştur.
Akciğer Kanseri ve Diğer Kanserler
Pasif sigara içiciliğinin akciğer kanserinin yanısıra kan kanseri, meme kanseri ve rahim ağzı kanseri riskini de artırdığı anlaşılmıştır. ABD'inde her yıl 6000 sigara içmeyen kişi pasif içicilik nedeniyle oluşan akciğer kanseri nedeniyle ölmektedir.
Solunum Yolu Hastalıkları
Pasif sigara içicilerinde öksürük, balgam ve hırıltılı solunum yakınmalarının sigara dumanına hiç maruz kalmayanlara göre daha fazla olduğu bulunmuştur. Ayrıca bu kişilerde hava yollarında tıkanma olduğu hassas ölçümlerle ortaya çıkarılmıştır.
Bazı araştırmalar ebeveynleri sigara içen çocuklarda alt ve üst solunum yolu hastalıklarının daha sık olduğunu göstermektedir. Yakın zamanda yapılan bir araştırma ise sigara dumanına maruziyetin bronş astmalı çocuklarda astma krizlerini artırdığını ortaya koymuştur.
Sigara ve Kadın Hastalıkları
Pasif olarak sigara dumanına maruz kalan kadınlarda erken menapoz görülmektedir.
Bazı ülkelerde, işyerlerinde sigara dumanına maruz kalan ve kendileri sigara içmedikleri halde sigaraya bağlı hastalık saptanan kişiler sigara içen çalışma arkadaşları ve sigara içilmesini yasaklamayan amirleri aleyhinde tazminat davaları açmakta ve genelde mahkemece haklı bulunmaktadırlar. Pasif olarak sigara dumanına maruziyetin sağlığa zararlı etkilerinin anlaşılması ve kişilerin duyarlılığı kamuya ait kapalı yerlerde ve toplu alanlarda sigara içilmesinin ülkemizde dahil bir çok ülkede yasaklanmasına yol açmıştır. Ayrıca özel sektöre ait büro ve fabrikalarda da yasaklamalara gidilmektedir.
Eldeki bütün bu veriler sigara içmeyen kişilerin sigara dumanına maruz kalmalarının kötü sonuçlarını ortaya koymaktadır. Özellikle topluma ait kapalı yerlerde (toplu taşım, araçları, işyerleri, okul ve hastaneler) ve ev içinde sigara içilmesi önemli bir sağlık sorunu olarak gündeme gelmektedir. Kapalı yerlerde sigara içiminin önlenmesinde yasak ve kısıtlamaların yanısıra kişilerin sigaranın zararları konusunda bilgilendirilmesinin de çok önemli olduğu akılda tutulmalıdır.
Kaynak: Doç. Dr. Lütfi Çöplü
Sigara Bağımlılığı, Sigara Bağımlılık
Sigaranın vurgulanması gerekli iki önemli özelliği vardır. Birincisi insan sağlığını tehdit eden etkenlerin başında gelmesidir. Bu etkiler birçok vücut sistemi üzerinde değişik şekilde ve sürede gelişen hastalıklarla görülmekte; sigara içene olduğu kadar içmeyip de sigara dumanına maruz kalana da zarar vermektedir. Buna zıt gibi görülebilecek ikinci özelliği ise sigaranın günümüzde, dünya üzerindeki en yaygın alışkanlık oluşudur. Bugün bilim adamları sigara alışkanlığını, "Sigara Bağımlılığı" kavramı ile açıklamaktadırlar. Sigara bağımlılığını anlatmadan önce bağımlılığın ne olduğunu görelim.
Bağımlılık Nedir?
Bağımlılık, bir maddenin kullanıldığında görülen zihinsel, fiziksel etkileri nedeniyle sürekli ve sık bir şekilde kullanılmasıdır. Bu maddenin ruhsal durumda ve davranışta yaptığı etkiye keyif artması, neşeli olma hali gibi hoşa gider ya da kişi bağımlılık yaratan maddeyi bulamayınca keyifte azalma ve bu maddeye karşı bir özlem oluşur. Bu olumsuz durumdan sakınmak için maddeyi kullanma davranışı devam eder. Bağımlılığı sağlayan etken sosyal çevre de olabilir. Birey, arkadaş grubunun teklif ve ısrarları sonucu uygun ortamdaki ilk kullanma deneyimi ile alışkanlığa ilk adımı atabilir.
Bağımlılık beyinle ilgili bir olaydır. Genelde keyif verici etkiler oluşturmaktadır, uzun süre aynı maddenin kullanılması ile birlikte beyin merkezlerinde bu maddeye karşı duyarsızlık gelişmekte, aynı etkiyi oluşturmak için daha fazla miktarda madde gerekmektedir. Sonuçta kişi zevk almak, rahatlamak, o maddenin eksikliğini duymamak için daha çok miktarda, tekrar tekrar kullanma durumunda kalmaktadır. Kısacası kişi başlangıçtaki hoşa gidici etkisi için o maddenin esiri olmaktadır.
Bağımlılık zincirinin aşamalarını şöyle sıralayabiliriz: Belli bir yatkınlığı olan kişi kendini huzursuz, gerilmiş, keyifsiz hisseder. Bu durum ona taşıyamayacağı kadar ağır gelir. Sonuçta bu gerilimle baş edemeyince çareyi kendisini iyi hissetmesine yarayan maddelerde bulur. Sonradan bu tür bir durumla her karşılaşmasında benzer olumsuzluklardan sakınmak için bu maddeye sarılacaktır.
Tütün ve Sigara Bağımlılığı, Sigara ve Madde Bağımlılığı
Sigara içme veya tütünün değişik şekillerde kullanılması (pipo, tütün yaprağı çiğneme vb.) zamanla bağımlılık oluşturur. Tütün bağımlılığından sorumlu olan en önemli etken nikotindir. Nikotin insanlarda davranış uyarıcı etkiye sahiptir. Beyinde keyif verici bir takım maddelerin salgılanmasına sebep olduğu bilinmektedir. Ayrıca bir çok hormon (organların uyum halinde çalışmasını düzenleyen, vücut tarafından üretilen kimyasal maddeler) salgılanmasına ve çizgili kaslarda gevşemeye yol açar.
Nikotinin yanında sigara dumanı ile ilgili dumanın kokusu, dumanı içine çekme işlemi, dumanın akciğerlerde ve solunum yollarında yaptığı duyusal uyarılar gibi faktörlerin de bağımlılıkta rol oynadığı düşünülmektedir.
Nikotin diğer bağımlılık yapıcı maddelere (eroin, morfin gibi uyuşturucular) göre daha zayıftır. Bağımlılık nispeten geç oluşur ve günlük sigara tüketimi ile paralellik gösterir.
Bir sigara içimi sonrası sigaranın içindeki nikotin içeren parçacıklar beyine 7 saniye içinde ulaşmakta ve sigarayı içen yaklaşık yarım saat içinde yeni bir sigaraya ihtiyaç duymaktadır. Nikotinin ilk başlarda belirgin olan bulantı, kusma, baş dönmesi gibi yan etkilerine zamanla duyarsızlık oluşmaktadır.
Sigara bağımlılarını ilgilendiren bir önemli olgu da "Sigaradan Yoksunluk Sendromu" dur. Son sigaradan sonra 24 saat içinde başlayıp günlerce devam edebilen bu durum; sinirlilik, başağrısı, iştah artışı, unutkanlık, düşüncenin bir noktada toplanamaması, bulantı, ishal, hazımsızlık belirtileri ile karakterizedir.
Sigaranın tüm zararlarına ve kullanan kişiyi böylesine esir edici olmasına karşın, bu denli yaygın ve çok tüketilmesi insana çok şaşırtıcı gelebilir. Bunda en önemli faktör sigaranın yasal olarak her zaman, her yerde, her yaşta çok fazla miktarda tüketilebiliyor olmasıdır. Çeşitli ülkelerdeki bilim adamları, hekimler, toplum yöneticileri sorunun ciddiyetini kavramış, tehlike çanlarını zamanında farkederek toplumu uyarmışlardır, ülkemizde dahil olmak üzere bir çok ülkede, artık toplu yerlerde, devlet dairelerinde, hastanelerde, otobüslerde sigara içilmemekte; sigaraya başlamayı önlemek; başlamış olup da bırakmak isteyenlerin bırakmasını kolaylaştırmak için türlü önlemler alınmaktadır.
Gençlik ve Sigara Bağımlılığı, Sigara Bağımlısı Gençler
Gençlik kişiliğin geliştiği, yerleştiği bir dönemdir. Kişilik özelliklerinden birçoğu ilk gençlik yıllarında (10-12 yaşları) edinilir. Tutumlar, değerler, davranış kalıpları ve alışkanlıklar hep bu yıllarda oluşmaya başlar. Sigara alışkanlığı (bağımlılığı) için de durum böyledir. Gerçekten 18-20 yaşlarından sonra sigaraya başlama nisbeten azdır.
Sigaraya solunum sisteminin gelişimini henüz tamamlamadığı yıllarda başlamanın vücut üzerinde yaratacağı tahribatın büyüklüğü ortadadır. İlk yıllarda sağlık ile ilgili tehlikeleri yeterince önemsemeyen genç, ne yazık ki iş işten geçtikten sonra bunun ağır faturasını (akciğer, kalp- dolaşım hastalıkları, kanser vb.) ödeyecektir.
İlk gençlik çağında sigara bağımlılığını oluşturan etkenlere göz attığımızda en önemlisinin sosyal çevre, arkadaş grubu olduğunu görürüz. Araştırmalar göstermiştir ki ilk sigara en sık ortaokul yıllarında ve % 75 oranında başka bir arkadaşla birlikte içilmektedir.
Gencin sosyal konuma olan gereksinimi çoğu zaman sigara reklamlarıyla da beslenen "Sigara eşittir zevk sahibi, cesur, atak, olgun" gibi imajlarla doyurulmaktadır. Sigaranın yemek yemeyi azaltarak zarif bir görünüm sağladığı düşüncesi, kadınların sigara içme ile çağdaş bir görünüm edinip otoriteyi temsil edebilecekleri yanılgısı; hızlı, çevik, atletik yapı simgesi olan sinema ve televizyon kahramanları tüm bu yanlış yargıları pohpohlamaktadır.
Ailede sigara içen bireyin varlığı (anne, baba, kardeşler) ve düşük gelir düzeyi sigaraya başlamayı kolaylaştırmaktadır.
Sigara içimi çocuklukta ve gençlikte daha olgun, erişkin görünmeyi sağlayabilecek davranışların başında gelir. Diğerleri cinsel davranışlar, araba sürmek gibi ulaşılması çok daha güç olan şeylerdir.
Kaynak: Dr. Ahmet uğur Demir