Bebeklerde ve Cocuklarda Kabizlik Durumu
Çocuk hastalıkları alanında çalışan hekimlerin çoğu, zaman zaman süreğen (kronik) kabızlığı olan çocuklarla karşılaşırlar. İlk evrelerde sıvı alımının arttırılması ve diyette lifli besinlere daha fazla yer verilmesi gibi önlemlerle iyileşme umudu veren durum, giderek hem hasta hem de yakınları ve hekim için bir karabasana dönüşür.
Dışkılamanın ağrılı olması, bu yüzden dışkılamanın geciktirilmesi, dışkı tutamama sorunları ve anne-babanın sıkıntısı bir arada (tümü de kabızlığa fizyolojik [yapılışsal] eğilimi şiddetlendiren etkenlerdir) sıklıkla artan miktarda yumuşatıcı kullanımına neden olur ve hekime güvenin azalmasında rol oynar.
Çocuk psikiatristlerince, çocuk cerrahlarınca ve çocuk hastalıkları uzmanlarınca süreğen kabızlığın nedenine ilişkin geliştirilen kuramlar, her bir çocukta olayda rol oynayan etkenler kadar çeşitlidir. Leoning-Baucke yakın zamanda, tedaviye iyi yanıt alınmasını önceden belirleyebilecek etkenleri belirlemeye çalışmıştır. Söz konusu araştırmacı programına temel unsurları almıştır.
Bebekte kabızlık
Kalan dışkının etkili bir şekilde boşaltılmasını, ağız veya rektum yolu ilaçlarla rektumun boş tutulması, beslenme ve tuvalet alışkanlıklarına kesin uyum ve fızyopatolojinin dikkate alınmasını temel alarak araştırmasını yürütmüş ve beklediği bir sonuç elde etmiştir.
Sık sık taşma ile dışkı tutamayan ve karın muayenesinde dışkı kütlesinin elle tesbit edilebildiği çocuklarda, bir yıldan sonra kabızlıktan kurtulma ve yumuşatıcı kullanmama olasılığının daha az olduğunu görmüştür.
Bu durumda özel incelemelerin yeri nedir? Kabızlığın çok şiddetli olduğu çocuklarda Hirschsprung hastalığının (doğumsal büyük içeği) dışlanmasında "dışkılık-zektum manometri (basıölçümü)" önerilmiştir. Kabız olmayan çocuklarla karşılaştırıldığında, kabızlığı olup Hirschsprung hastalığı olmayan çocuklarda bile görünüşe göre rektum gerginliğine iç büzgen kasındaki inhibisyon (önletken) yanıtı daha azdır. Loening-Baucke aynı zamanda süreğen kabızlığı olan çocuklarda en yüksek derecedeki dışkılık önletkeni için daha yüksek rektum hacminin gerekli olduğunu ve rektum duyumunun daha az olduğunu bulmuştur. Bu bulgular rektumun genişleme derecesinin, süreğen kabızlığın sürmesinde büyük rol oynadığını öne süren kavramı desteklemektedir. Açıklığa kavuşturulması gereken, genişlemenin doğumdan beri olup olmadığı ya da herhangi bir nedenle dışkının tutulmasına yanıt olarak gelişip gelişmediğidir.
Kabızlık nasıl başlamaktadır? Pek çok çocuk, ağrılı dışkılama devrelerine tepki olarak dışkılamaktan korkar hale gelmektedir. Ağrı bir dışkılık çatlağına, rektum düşmesine bağlı olabileceği gibi basitçe dışkının sert ve kalın olmasına da bağlı olabilir. Yanlışlıkla çocukta cinsel suistimal tanısı koymak şeklinde bir hataya karşı dikkatli olunmalıdır. Süreğen kabızlığı olan çocuklarda dışkılığın olağan görünmemesi için yeterli fizyolojik neden vardır; ancak dışkı tutmanın nedenleri değerlendirilirken, dışkılık yoluyla cinsel suistimalden kaynaklanan ağrı da dikkate alınmalıdır.
Çocukta Kabızlık
Birçok çocukta rastlanan bir sorun da, ilk kez oturağa veya tuvalete oturtmaya zorlandıklarında dışkılamadan kaçınmaya başlamalarıdır. Görünüşe bakılırsa, yeni giysilerini kirletip anne-babalarını kızdırma riskine girmektense, dışkılamadan kaçınmanın daha iyi olduğunu sanmaktadırlar. Dışkılama bir kez sıkıntılı hal aldığında çocukların dış büzgenlerini gevşetmede güçlük çekmeleri şaşırtıcı değildir.
Çocukluk çağında kabızlığa yatkınlık çok yaygındır; çoğu çocuk büyüdükçe dışkılama ile ilgili güveni elde eder. Ancak eğer bir çocuğun rektumu olağandan genişse, süreğen kabızlık gelişebilir. Bu da zamanla taşarak aptes tutamama ve beraberinde önemli ruhsal sorunlar yaratabilir. Bu nedenle kabızlığı olan her çocukta tedavi acil olarak değerlendirilmelidir.
Tedavide ilk adım, çocuğun beslenmesine bakarak, yeterli sıvı ve lifli besinler almasını sağlamaktır. Eğer bu önlemlere karşın kabızlık sürüyorsa, dokusat sodyum, laktuloz gibi yumuşatıcılar kullanılmalıdır. Metil selüloz da yeterli olabilir. Bu tedaviler de etkisiz kaldığında, senna (sinameki) bisakodil gibi aktif yumuşatıcılar kullanılabilir ya da dışkı tutma-ağrı kısır döngüsünden kaçınmak için magnezyum hidroksit kullanılmalıdır. Kabızlık süregenleşirse ve özellikle de çocuk hala bebekse, dışkılık sapaklığı ve Hirschprung hastalığı yönünden incelemeler yapılmalıdır. Daha büyük yaştaki çocuklarda görülen hastalıklarla ilgili olabilen süreğen veya tekrarlayan kabızlık, çocuk hekimleri, psikologları veya ruhbilimcisi, çocuk cerrahları ve aile hekimi arasında yakın işbirliğini gerektirir.
Yumuşatıcı Hastalığı
Yumuşatıcılar, yumuşak, iyice sulanmış veya kolaylıkla çıkarılabilecek şekilde bir dışkı meydana getiren ilaçlardır. Bazı yumuşatıcılar lifler gibi tamamen doğal etki gösterirler. Onlar önemli miktarda su tutabilme özellikleriyle dışkının hacmini arttırıp onu sulandırırlar ve böylece onun ilerlemesini kolaylaştırırlar. Dengeli bir beslenme yeterli miktarda lif içermeleridir. Aynı zamanda, örneğin, kepek şeklinde tamamlayıcı bir unsur da almak mümkündür.
Fakat yapay yumuşatıcıların çoğu, kalınbağırsak hücrelerinde madensel tuz, su salgısı ve emilmesini sağlayan normal düzenlerde önemli bozukluklar oluşturarak etki ederler. O zaman dışkı daha iyi sulanmış ve daha kolay çıkarılabilir hale gelir.
Bağırsak geçiş sorununu hemen çözmek için bir ilaç yutmak, öyle basit ve sıkıntısız olsa da, sorun bununla bitmez! Hatta her ne kadar etkisi geçici de olsa 2 veya 3 gün sonra aynı yumuşatıcıyı almaya hiçbir şey engel olmaz. Bu ilaçların etkililiği karşısında, onların gereksiz ve aşırı kullanımı çok çekicidir.
Fakat bu kimyasal yumuşatıcıların bazı sakıncaları vardır. Gerçekten kalınbağırsağın iç cidarını tahriş ederler ve bu zararlı yumuşatıcıların hemen her gün alınması bu cidarda, "zımpara kağıdı görünümü" gibi önemli değişiklikler oluşturur. Bu durumda kalınbağırsağın yangısal, belirgin bir "kolit" tablosu yaratarak, ağrılı kas kasılmalarıyla ortaya çıkar.
Yıllar boyunca zararlı yumuşatıcıların düzenli alınmasından sonra, bağırsak hücrelerinin daha şiddetli tepki vermesi tehlikesi vardır ve o zaman gerçek bir ishal nedeni olan çok büyük miktarda sıvı salgılarlar. Sonra hızla tekrar kabızlık görülür. Bu durum "yumuşatıcı hastalığı" denilen gerçek bir hastalığın yerleşmesinin başlangıcıdır.
İshal devreleri arasında, yani kabızlık tekrar görüldüğü zaman, yumuşatıcı miktarını tekrar arttırma girişimi çok fazladır. Gerçekten bazı kimseler, kabızlık sorunlarıyla özellikle sıkıntı içinde olup sindirim aygıtlarını boşaltan bu ishalden memnundurlar. Fakat kalınbağırsaktaki bozukluk artar ve ishal devrelerine bağlı olarak, madensel tuz (özellikle potasyum eksikliği) ve su dengesi bozularak, durumu ağırlaştıran diğer daha genel bozukluklar husule getirir. Böylece, şükür ki nadir, zira çok ağır ilerlemiş bir yumuşatıcı hastalığı gerçekleşir.
Bu ağır sindirim bozukluklarına, böbreklerde, sinir, kalp-damar sistemlerinde ve iç salgı bezlerinde gelişen önemli sorunlar da eklenir.
Yumuşatıcı ve içsürdürücü etkili ilaçların çok dikkatli bir şekilde kullanılmaları gerekir. Bunlar tetrasiklin, kalsiyum ve, fosfat gibi ilaçlarla kimyasal bağlantılar ya da selülozun digoksini tutması gibi fizik bağlantılar kurarak çeşitli ilaçların emilimini bozarlar.
Yumuşatıcı hastalığı, kötü tedavi edilmiş süreğen kabızlıkların gerçek bir karmaşasıdır. Bütün zararlı yumuşatıcıların alımı durdurulup esas olarak en iyi beslenme sağlığına dayanan doğal tedaviyi seçmelidir.