Gen Mutasyonu Nedir
DNA dizinindeki bir bazın değişmesi yanmay anemisine neden olur. Bunun sonucu olarak, m-RNA kodonundaki GAA Glutamin asidi, GUA şifre kelimesi ise Valin için okunmuştur. Bu baz değişimi DNA bölümünün bilgi içeriğini öyle değiştirir ki, yarımay hücre geni oluşur.
Gen Mutasyon
Esasen gen mutasyonları DNA baz dizininin değişimine bağlıdır. Gen mutasyonları, adı geçen değişme dışında bazın kaybı veya başka bir yere itilmesi ile de oluşabilir. Baz değişiminde bazın kayma ve kaybolması, genetik kodun üçlü okunma düzeninde bir bozulmaya yol açar. Bu yüzden baz değişiminin olduğu noktadan itibaren, tamamen yeni kombine edilmiş üçlüler okunur. Burada dinlenen mutasyonlardan söz edilir. Böyle bir mutasyon sonunda aminoasit dizini tamamen değişmiş bir polipeptide kodlanır. Kural olarak bu şekildeki moleküllerin biyolojik hiçbir işlevi yoktur. Genetik bilgideki çoğu değişmelerin, söz konusu organizma için, olumsuz sonuçları vardır. Ama, bazen yaşam koşullarına daha iyi uyum sağlanması için, işlev yapan olumlu mutasyonlar da görülebilir.
Örneğin ıhman ve soğuk bölgelerde oldukça seyrek olan yarımay genine, Afrika'da nüfusun % 40'ına yakın bir bölümünde rastlanır. Bu genin heterozigot taşıyıcıları Hemoglobin A ve S'ye sahip olup, genel olarak sağlıklıdır. Diğer taraftan bunlar sıtmaya karşı daha fazla dayanıklıdır. Sıtma taşıyıcısı tarafından enfekte edilen alyuvarlar, yarımay şeklini alıp daha sonra yıkılır. Bu nedenle sıtma salgını olan bölgelerdeki yarımay anemili kimseler, diğerlerine göre sıtmaya karşı daha dayanıklıdır.
Mutajen Nedir
Bira mayası hücre kültüründen UV-ışını ile çok sayıda eksik mutant elde edilebilir. UV-ışını mutasyon oranını artırır. Bu nedenle "MUTAJEN" olarak kabul edilir. UV-ışını DNA tarafından emilir. Bu arada alınan enerji DNA dizininin iki komşu timin bazının birbirine tepkime göstermesine yol açar. Böylece DNA baz dizininin bölüm bölüm okunmasını engelleyen zarar görmüş bir kısım meydana gelir. Bu şekilde zarara uğramış çok sayıda yer varsa hücre, UV-ışınının etkisi ile ölür.
Mutajenler
Hücre, tamir enzim sistemine sahip değilse, UV-zararları ve DNA'yı değiştiren diğer etmenler birçok organizmada önemli sonuçlar doğurur. Bu sistemler zarara uğramış bölgeleri DNA'dan uzaklaştırma ve onları tamamlama yeteneğindedir. Parça Tamiri diye de adlandırılan sistem aşağıdaki prensibe göre çalışır: Önce bir enzim, zarar gören kısmı tanır ve zarara uğrayan DNA bölümü kesilerek ayrılır. Bunun akabinde başka bir enzim yardımı ile eksilen parça, komplementer nukleotid tarafından tamamlanır. Daha sonra da yeni sentezlenen ve eski DNA dizini birbirine bağlanır. Parça tamirinde komplementer olmayan, yani yanlış nukleotidler yerleşir. Bu tip hatalar UV-ışınının mutajen etkisi sonucunda ortaya çıkar.
Bakteri ve Virüslerde Kalıtım
Moleküler genetikte bakteri ve virüslerin kullanılması ile önemli sonuçlar elde edildi. Molekülerbiyolojik bilgilerin çoğu bağırsak bakterisi Escherichia coli ve onun virüslerinden kazanıldı.
E. coli küçük bir ortamda rahatça kultive edilebilir. Döl üretme potansiyeli yüksek olup, anlaşılır ve derli toplu bir genoma sahip olduğu için genetik obje olarak çok uygundur.
Tek bir E. coli hücresi 10 saatte 1 milyardan daha fazla döl üretebilir. Besi ağarında gelişen yaklaşık 4 mm büyüklükteki bir koloni yaklaşık 10 milyar bakteri içerir. Bir E. coli hücresinin tek bir kromozomu olup, onun da yaklaşık 2000 yapısal geni bulunur.
Bakteri Hücresi Yapısı
Bakteriler ışık mikroskobunda büyük büyütmede küre, çubuk veya helezon şeklindeki yapılar olarak tanınır. E. coli her iki ucu yuvarlak, 2 fim uzunluğunda ve 0,5 um çapında bir çubukcuktur. E. coli preparatlarınm elektron mikroskobu altında incelenmesi ile bunların yüksek hücrelerin sahip olduğu tipik organelleri taşımadığı anlaşılır. Örneğin bunlarda ne gerçek bir hücre çekirdeği ne "mitokondri" ve "endo-plazmik retikulum" veya "diktiyozom" bulunur.
Bakterilerin hücre tipi PROSİT olarak da adlandırılır. Yüksek organizmalardaki hücre tipine EUSIT denir. Prositlerin tek bir kromozomu vardır. Bu kromozom yüksek organizasyonlu canlıların kromozomlarındaki HİSTON proteini taşımaz. Prositler buna ilaveten ekstrakromozal DNA halkası da taşır ve buna PLAZMID adı verilir. Bakteri kromozomu daha çok halka şeklinde tek bir DNA molekülüne sahiptir. Bakterilerde gerçek bir hücre çekirdeği yoktur. Bunlara PROKARYONT da denir. Hayvan, bitki ve mantarlar ÖKARYONT olup çekirdeklerinin bir membranı vardır
Bakteri hücresi çeperinde MUREIN denen ve sadece bakterilerde rastlanan şeker ve aminoasitten oluşan bileşik, dev bir ağsı molekülün meydana getirdiği madde bulunur.
Bakterilerde Mutasyon
Belsoğukluğu ve ortakulak iltihabı gibi bakteriyel hastalıklara karşı antibiyotikler kullanılır. Antibiyotikler bakterilerin büyümesini engeller ve onları öldürür. Bazen bu maddeler hastalık yapıcıya hiç etki yapmayabilir. Yani hastalık yapıcılar antibiyotiklere karşı direnç (=rezistens) kazanır. Bakteriler bu rezistens özelliklerini döllerine de nakleder. Buradaki dirençlilik mutasyonla kalıtlanabilir bir özelliktir.
Böyle bir mutasyonun miktarını belirlemek için bakteri kültüründe koloni sayım testi kullanılır. Bunun için alınan örnek çeşitli basamaklarda seyreltilir. En son seyreltme basamağından 1 mi kadar sıvı alınır ve besi plakasına ekilir. Daha 24 saat sonra, çoğalma kabiliyetindeki her bakteri hücresinden bölünmelerle, çıplak gözle dahi görülebilecek büyüklükte koloniler meydana getirilir. Test plakasının üzerindeki kolonilerin sayısı, ekilen 1 mi seyreltilmiş kültürdeki canlı bakteri sayısına eşdeğerdir. Örneğin, 30 koloni varsa 1 ml'lik seyreltilmiş basamakta 300 bakteri bulunur. Toplam olarak 1:107 kadar seyreltilme olmuşsa, ilk baştaki bir mililitre bakteri kültüründeki bakteri sayısı 300 x 107= 3 x 109 adet olarak hesap edilir. Bu sayıya bakteri kültürünün TİTER'i denir.
Yukarıda yapılan deneye paralel olarak yürütülen bir başka deneyde, 0,1 mi seyreltilmemiş bakteri kültürü, antibiyotikli bir besi ağarına ekilirse, 3 x 108 bakteriden sadece dirençli olanlar çoğalma gösterir. Örneğin, burada 60 koloni sayılmışsa, 5 milyon bakteriden yalnız bir rezistens mutant meydana gelmiş demektir. Bir mutasyon olayının gerçekleşmesi olasılığına MUTASYON ORANI adı verilir. Bu oran bizim örneğimizde 2 x 10~7, yani 5 000 000'da birdir.
Virüslerde Gen Aktarımı (=Transferi)
Rekomhinasyon
Virüslerin kendi metabolizmaları yoktur. Konukçunun biyosentezini kullanarak yaşamını sürdürür. Ama virüsler kendi benzerlerini meydana getirmek, yani duplike olmak için gerekli genetik bilgiyi nükleikasit şeklinde içerir. Buna uygun olarak mutasyon olayını bunlarda da beklemek mümkündür. Gerçekten de T2-Kolifajınm çeşitli mutandan bulunur. Bakteri ekiti içerisinde büyük ve bulanık bir plaka oluşturan suş vardır. Bu suş h+ ve rgenlerine sahiptir. Başka bir mutant ise h ve r+ genlerini küçük ve açık delikler için taşır.
Her iki T2 mutantı yüksek yoğunluktaki bir E. coli kültürüne eklenirse, iki faj suşlu bir bakteride çift enfeksiyona rastlanır.
Ekimden sonra plaklar arasındaki atasal tiplerin yanında iki yeni kombinasyon görülür. Bu faj rekombinasyonlarmdan biri küçük bulanık, diğeri büyük ve açık delikler meydana getirir. Konukçu bakterideki fajlarm çoğalmasında, her iki mutantm DNA molekülleri arasında, parça değişiminin olması gerekir
Transdüksiyon
Leusin sentezi için gerekli bilgiyi taşıyan bakteri susu, lizogen fajlarla enfekte edilirse, faj DNA'sı bakteri kromozomuna yerleşir. Kendiliğinden ya da UV-ışını ile indüklenen fajlar serbest hale geçer Eğer bunlar ayrılır ve bir bakteri susunun leusin eksik mutantına verilirse, bazı bakteri kolonileri minimal besi ağarında gelişir. Bu durumdan, Leusin sentezini yapma özelliğini, yeniden kazanan hücreler sorumludur. Bununla birlikte Leusini tekrar sentezleyen bakterilerin sayısı geri nıutasyonla açıklanamaz, çünkü bunlar çok nadiren meydana gelir. Burada daha çok fajlar Leusin sentezi için genetik bilgiye sahip bakteri DNA'sını, bakterinin bir susundan diğerine taşır. Fajlarla bakteri genlerinin taşınması olayına TRANSDÜKSİYON denir. Bu olayda çok sayıda bakteri geni aktarılabilir. Bununla birlikte bu olay bakteriler birbirine çok yakın iseler gerçekleşir. Ortak transdüksiyonlann sıklığından, genlerin birbirine olan mesafeleri ve bakteri kromozomundaki gen yerleri saptanabilir.
Transdüksiyona uğramış bazı fajlar daima aynı geni taşır. Bunlar yardımı ile bir konukçudaki genetik bilginin değiştirilmesi mümkün olur.
İnsan Kromozomları
Hücre kültürleri ile yapılan çalışmaların gelişmesinden sonra, diploid kromozom setinde 46 kromozom bulunduğu belirlenmiştir. Bunların 22 çifti "otozomal" bir çifti de "gonozomal" Diğer ökaryont kromozomları gibi, insan kromozomu da HİSTON ve birkaç cm uzunluğunda çift dizinli DNA ipliğinden oluşur.
Histonlar, her bir hücrenin içindeki DNA şeridinin (yaklaşık 2 metre uzunluğunda) üstüne sarmallandığı proteinlerdir. Kromozomların ağırlığının %60'ını histonlar oluşturur. Kromozomlar üstündeki DNA moleküllerinde en ufak bir hata, hücre bölünmesini engelleyebilir. İnsandaki 46 kromozoma dağılan ve DNA'mn çift şeridini oluşturan toplam 3 milyar 200 milyon baz vardır.
Genelde insan kromozomları metafaz aşamasında "X" biçimini aldığında fotoğ-raflanıyor İnsan kromozomları en büyük olan 1 numaradan başlar ve en küçük numaraya kadar ikişer ikişer eşleşir. Kromozomlarda izlenen bandlar DNA zincirinin nasıl
sarıldığını gösterir. Her kromozom çok uzun bir DNA şeridini saklar. 2-4 metre uzunluğundaki genetik malzeme binlerce geni içeren tek bir molekülü oluşturur. Örneğin X kromozomunda 4 bin farklı gen bulunur. Bu gün artık "DNA"nın şifresi çözülmüş ve insanın DNA haritası yani "kimlik kartı" okunur olmuştur. Bazı kromozomlardaki bozuklukların nedeni olan genlerin hangi kromozomlar üzerinde olduğu ortaya konmuştur. Örneğin doğuştan katarakt; baskın sağırlık; prostat kanserine eğilim Alzheimer hastalığına yol açan genler 1 no.lu kromozom üzerinde yer alır. Kolon kanseri; hipofizer cücelik; cam kemik hastalığı; şizofreniye yatkınlık 7 no.lu; doğumsal kalp hastalığı; kedi gözü sendromu; zeka geriliği; glikoz ve galaktoz sindirim bozukluğu genleri ise 22 no.lu kromozom üzerindedir.
Gen Kartı Haritası'ndan hangi hastalığa, hangi kromozom üzerindeki, hangi genin bozukluğunun neden olduğu artık bilinmektedir. Bu nedenle ölüme neden olan birçok hastalığın tedavisi söz konusu olacak ve insan yaşamında bir devrim açılmış olacaktır.
Bu noktaya vanlması için 10 yıldan bu yana 1100 den daha çok bilim adamı, insan genomunu ortaya çıkarmak için, üç milyar DNA baz çiftinin, ya da biriminin haritasını çıkarmıştır. "İnsanın Genom Projesi" hala devam ediyor. Tüm bu verilerden sonuç alınması için daha birkaç on yıla gereksinim duyulmaktadır. Bugün ökoryont DNA' sımn bazı bölümlerinde genetik bilginin bulunmadığı bilinir. Yine aym şekilde belirli nukleotid dizinlerinin 100 hatta milyon defa tekrar edildiği de saptanmıştır. Bu "repetitif DNA" adı da verilen kısmın oram insanda % 30'dur.
Kromozomların Preparasyonu
Genetikle ilgili aile danışma kurumlarında, ana babadan birinin kromozom seti LENFOSİT KÜLTÜRÜ yardımı ile incelenir. Bunun için bir miktar kan alınır ve bir kültür çözeltisine konur. Böylece lenfositlerin bölünmesi aktive edilir. Hücre bölünmeleri yaklaşık 48 saat sonra başlar ve iğ ipliklerinin oluşumunu engelleyen bir mitoz zehiri eklenir. Böylece mitoz metafaz döneminde durdurulur. Resimden kromozomlar teker teker yapısal özelliklerine göre ayırtedilir, böylece de KAR YOGRAM elde edilir
İnsanlarda Gen Kartı Nasıl Yapılır?
Kalıtsal hastalıkların çoğu tek bir bozuk gene bağlıdır. Kromozom araştırmalarının yardımı ile böyle kalıtsal hastalıkların tesbiti için, bozuk (=defekt) genin yerinin bilinmesi gerekir. Aynı şekilde tedavi de genetik maddeye, doğrudan doğruya müdahale ile gerçekleşeceğinden, genin bulunduğu lokalitenin tesbiti şarttır.
Renkkörlüğü geni, insanda kartı yapılan ilk gendir. Daha 1911 yılında X kromozomunda bulunduğu belirlenmiştir. Bugün yeri bilinen gen sayısı 500'ün üzerindedir. Gen yerlerinin tesbiti SOMATİK HİBRİTLEME yöntemi ile yapılır. Bunun için kültürdeki insan ve maymun hücreleri karıştırılır. Meydana gelen HİBRİD HÜCRELERİ'nin her iki çekirdeği birbiri ile birleşir. Bu hibrid çekirdekleri hem insan hem de farenin tüm kromozomlarını ve dolayısı ile genlerini içerir. Hibrid hücreleri insan ve farenin gen ürünlerini üretir.
Hibrid hücreleri bölünme ile çoğalır. Mitozda bozukluklar görülür. Özellikle kromozomların dağılmasında bazı düzensizliklere rastlanır. Örneğin sadece fare kromozomlarını taşıyan hücrelerde, bir de insanın 11 nolu kromozomu bulunur. Böyle hücrelerde, insan inzulininin ürünü "Jel Elektroforezi" ile kanıtlanabilir. İnsandaki 11 nolu kromozomun inzulini üreten geni taşıdığı bu yolla belirlenmiştir.
Günümüzde gen kartı yöntemi çok daha basitleştirilmiştir. İnsan hücreleri kromozomları röntgen ışını ile küçük parçalara ayrılır. Böylece kromozomun bir parçasını içeren hibrid hücreleri elde edilir. Eğer özel gen ürünleri saptanırsa, uygun genin o kromozom parçasında olması gerekir. Bu şekilde 11 nolu kromozomun kısa kolunun dış kısmının sonunda inzulin geninin bulunduğu kanıtlanır. Hibrid hücrelerde, izole DNA belli baz sekuensleri bakımından incelenirse gen direkt yöntemle de saptanabilir.
DNA Sekuensleri (Dizinleri) Nasıl Saptanır?
DNA parçası baz seküenslerinin analiz metotlarının gelişimi, moleküler biyolojideki en önemli ilerlemelerden biridir. Bugün çok iyi işleyen çeşitli yöntemler kullanılarak, insanın çok sayıda gen seküensi şifrelenmiştir.
Bir baz seküensi tayini için analiz edilen gen önce klonlanır. DNA parçası virüs veya bakteri içine sokulur. Bunlar DNA parçasının kopyasını yapar. Daha sonra DNA çift dizininin her biri 5' ucunda radyoaktif 32P izotopu ile işaretlenir; birbirinden çözülerek elektroforetik olarak ayrılır. Çift dizinden birisinin fraksiyonları 4 kısma ayrılır. Her bölüme bir veya iki DNA bazını parçalayan özel bir madde eklenir. Mesela 1. kısımda sadece Guanin (G)'e etki yapılır ve DNA dizini bu noktada ayrılır. Deney koşulları öyle seçilir ki, her DNA dizininde bir kesinti olur. Eğer guanin 3., 7. ve 11. pozisyonda olursa, DNA da 3., 7. veya 11. noktada parçalanır. DNA'nın 5'. ucunda 3 nükleotidli işaretli bir parça ile işaretsiz bir artık parça elde edilir. Bundan başka kesinti diğer bir yerde, örneğin 7. veya 11. pozisyonunda olursa bu durum geçerlidir. Jel elektroforezinde kesinti parçaları büyüklüklerine göre ayrılır. Kromatog-rama karanlıkta röntgene duyarlı bir film yerleştirilir. Radyoaktif DNA bandları filmi siyahlatır ve onların konumları (=pozisyon) böylece görülebilir. Her band belli bir baz sayısına uygun olduğundan, guanin pozisyonları direkt olarak okunabilir.
Moleküler genetik laboratuvarları, DNA seküensini belirleme yöntemlerini çok geliştirdi. Bu nedenle her ay 10 000 kadar baz tesbiti yapılabilen kapasiteli üniteler vardır.
İnsan genomunun 3.109 nukleotidi seküensini belirlemek için öneriler yapılmaktadır. Böyle bir çalışmanın yapılması için gereken para, zaman ve düşünce ile aya insan gönderme çalışmalarında harcanan zaman, para ve diğer çabalar arasında hiç fark yoktur.
ABO Sistemi
Alyuvarların membranlarında, kan grubu substansı adı da verilen bir dizi kimyasal bileşik bulunur. Kan grubu özellikleri genetik olarak tayin edilir ve kalıtım kurallarının etkisi altındadır. ABO sistemi 1901 yılında keşfedildi. Her insan bu sistemdeki bir kan grubuna sahiptir. İnsandaki kan grupları, aynı yerde bulunan 4 gen tarafından kalıtlanır. Bu kalıtıma multiple aleli denir. Bunlar Av A2, B ve 0 olmak üzere dört aleldir. Genetik analizler Aj'in A2'ye göre dominant olduğunu belirlemiştir. Aj, Aj'ye ve B, 0'ra göre dominanttır. AB'nin heterozigot durumunda, her iki aleli yan yana ve aynı değerlerde ortaya çıkar. Yani kan grubu substansları A ve B'dir. A ve B alelleri birbirine karşı KODOMÎNANT'tır. Her insan iki alel taşır; bunların kombinasyonları altı fenotipi verir. Kan grubu özellikleri çevreye dayanıklı ve modifikasyonların olmayışı nedeniyle babalık davaları raporlarının çıkarılmasında çok uygundur. Aynı şekilde ABO sisteminin mutantları da görülmez. Burada esas olan dominant gene ait özelliğin düzenli olarak ortaya çıkmasıdır. Genetikçi fenotip-ten, açıkça genotip olasılıklarını çıkarabilir. Bu nedenle eğer babalık sorununda söz konusu kişilerin kan grupları biliniyorsa, ABO sistemi yardımı ile incelenen bütün durumların % 17'sine yakın bir bölümünde babalık tesbiti sonuca bağlanabilir.
ABO sistem kan naklinde de büyük öneme sahiptir. Eğer B kan grubu, kan grubu A olan bir alıcıya nakledilirse, bir uyuşmazlık reaksiyonu olur. Kan grubu substansları antijen olarak etki yapar. Bunlar alıcının vücudunda yabancı madde olarak değerlendirilir. Bu koruyucu fonksiyonu üstlenen kan serumunun antikoru ile olay-lanır. Antikorlar antijenlerle tepkimeye girer ve onları zararsız hale sokar. Eğer kan gruplarının naklinde bir ANTİJEN ANTİKOR REAKSİYONU olaylanırsa alvuyarlar birbirine yapışarak patlar.
Kan grubu A olan bir kimse, kanında B antijenine karşı antikor taşır. Bu onun hiç bir zaman yabancı bir kan ile teması olmamasına rağmen söz konusudur. Bu durum nasıl açıklanabilir? A ve B antijenleri çok yaygın olup bağırsak bakterilerinde bile bulunurlar. İnsan daha 3 aylık iken, bakteriler bağırsağa girer ve bu kimse buna karşı kendi kan grubuna uygun antijen, sonra da antikor oluşturamaz. Gerçekten de yeni doğanlarda ABO sisteminin antikoru bulunmaz
Rehesus Sistemi
İlk defa Rhesus maymununda keşfedilen bu kan grubu sistemi de çok sayıda özellik taşır. Burada en önemli kan grubu maddesi, aynı zamanda Rh faktörü adı da verilen Antijen-D'dir. DD ve Dd genotipli insanlar alyuvarlarında D antijenine sahip olup Rehusus pozitif diye de adlandırılır (Rh+). Halkın % 15'i Rhesus negatif (Rh-) olup dd genotipi gösterir. Rh negatif kan, normal olarak antijen D'ye karşı hiç bir antikor içermez. Eğer Rh pozitif kana, Rh negatif kan nakledilirse onun oluşumu hızlanır. Rh+ kanın nakli durumunda antijen antikor reaksiyonu meydana gelebilir.
Rh-Uyuşmazlığı
Rhesus sistemi dominant-resesiv olarak kalıtılır. D faktörü dominanttır. Rh (-) kan için alel ise resesiftir. Eğer anne kanı Rh- (dd) ve çocuk kanı Rh+ (Dd) olursa, gebelikte Rh uyuşmazlığı önemli bir rol oynar. Doğumların % 10'unda bu duruma rastlanır. Doğum esnasında, az miktarda Antijen D taşıyan çocuk kanının bazı hücreleri, annenin kan dolaşım sistemine girer. Orada antijen D'ye karşı antikor oluşturulur. Annenin ikinci hamileliği durumunda anne vücudundaki antikorlar plasenta kanalı ile fötüsün kanına geçer. Eğer bu Rh+ ise antijen-antikor reaksiyonuna neden olarak alyuvarların tahribine yol açar. Kan hücrelerinin yıkımı sonucu fötüs ölebilir. Genellikle bu zararlar çocuk doğar doğmaz da görülür. Bunlarda kansızlık ve hemoglobinin yıkım ürünleri birikimi izlenir. Bu yıkım ürünleri, beynin zarar görmesine neden olabilir. Genel olarak çocuk, doğumdan hemen sonra, kan uyuşmazlığı sonucu ölür.
Rh uyuşmazlığının etkileri günümüzde uygulanan koruyucu önlemlerle büyük ölçüde engellenebilir. Rh negatif anneye, Rh pozitif çocuğun doğumundan hemen sonra, Antijen D'ye karşı antikor verilir. Bu, anne kanına geçen çocuğun alyuvarları ile tepkimeye girerek onları zararsız hale getirir. Annenin ikinci kez gebe kalması halinde üreteceği ve bebeğin ölümüne yol açabilecek antikor üretimi böylece önlenmiş olur.
Eğer anne daima dd genotipine sahip olursa, o Rh-negatiftir. Baba DD veya Dd genotipi olabilir. Bu durumda ikinci veya üçüncü hamilelikte her zaman çocukta zarar görülmeyebilir. Eğer baba Dd genotipi ise çocuk % 50 olasılıkla, anne gibi Rh-negatif olabilir ve zarar görmeyebilir.