Çocuklarda Bebeklerde Kabızlık Hastalığı
Kabızlık, büyük abdestin düzensiz aralıklarla ve güçlükle yapılmasıdır.
Yiyecek artıkları, bağırsaklardan, bağırsakların düzenli kasılmalarıyla (peristalsis) geçer. Kalın bağırsaklar dolunca bir refleks davranışı olarak dışarı çıkılır (defekasyon). Ne denli sık dışarı çıkıldığı ise kişiden kişiye değişir. Günde bir kez dışarı çıkmak olağandır. Ancak, büyük abdestlerini, daha uzun aralıklarla yapanların, bu durum bir güçlük yada acı konusu olmuyorsa kaygılanmamaları gerekir.
Peristalsisin düzenli bir biçimde sürdürülebilmesi için yeterince lahana, portakal, kepek gibi posalı yiyecekler yenmelidir. Yeterince sıvı alınması, kabızlığı önlemek açısından zorunludur. Çünkü, bedenin susuz kalması durumunda, bağırsaklardan gereğinden fazla sıvı emilir ve bağırsak kasılmaları yavaşlar.
İlaç
Müshil ilaçlarının gereğinden fazla kullanılması hem gereksizdir ve hem de ters sonuç verir. Bu tür ilaçların sürekli kullanılması, kabızlığın daha uzun
sürmesine neden olabilir. Defekasyon sırasındaki acılarını gidermek için hafif ilaçlar kullanılabilir. Ancak bu, bir alışkanlık durumuna getirilmemelidir.
Anüste yara
Dışkının sert ve düzensiz olması, anüs çevresindeki derinin yırtılmasına neden olabilir. Bu durumda, defekasyon (dışarı çıkma) çok acılı olacaktır. Defekasyonun acı çekmek korkusuyla geciktirilmesi, sorunu daha da ağırlaştıracaktır. Bu durumdaki çocuğun dışkısına sık sık kan karıştığı görülecektir.
Tedavinin amacı, bağırsak hareketlerini yumuşatmaktır. Tedavi sırasında alınan gıdalarda değişiklik yapılabilir ve kısa bir süre için hafif bir müshil kullanılabilir. Defekasyondan önce lokal bir anestetik krem sürülmesi yararlı olacaktır.
Kronik kabızlık
Kabızlığın uzun sürmesi durumunda, kalın bağırsak kasları uzar ve kasılma güçlerini yitirirler. Bu rahatsızlığın genellikle psikolojik ve bunun yanı sıra fiziksel bir nedeni vardır ve fazla gecikilmeden doktora başvurulmasını gerektirir. Doktor, kimi zaman bağırsakların lağman yoluyla temizlenmesini önerebilir. Lağman sonrasında düzenli defekasyonu sağlayacak önlemler alınmalıdır.
Bebeklerde Çocuklarda Altına kaçırma
Bezlenmeyen bir çocuğun kaza İle altına büyük abdestini yapmasının üzerinde durulmamalıdır. Olay, psikolojik nedenlerle de olabilir. Çocuk kendine güven duymuyor ya da yeni doğan kardeşini kıskanıyorsa, altına yapabilir. Psikolojik sorunlar anlaşıldıktan ve çözümlendikten sonra, altına kaçırma olayı da, ortadan kalkar. Çocuğun olduğu kadar, anne ve babanın da önemli duygusal ve psikolojik sorunları söz konusu olduğunda, çocuğun durumunda bir düzelme ortaya çıkmadan önce, sorunların belirlenmesini ve çocuğun kendine güvenini yeniden kazanmasını beklemek gerekir.
Altına kaçırma, sürekli kabızlığın sonucu da olabilir.Aşırı yumuşak ya da sıvı durumundaki dışkı, sürekli dolu kalın bağırsaklardan geçerek, dışarı sızabilir. Anüs kaslarını denetleyemeyen çocuk, farkında olmadığı bu sızıntıyı, istese de durduramaz. Altına kaçırma, sorun yaratan ve utanç verici bir olaydır. Ancak, çocuğa bu nedenle kötü davranılmaması zorunludur. Bunun yerine nedenlerin anlaşılmasına çalışılması ve doktora başvurulması gerekir.
Çocuk ve Bebek Hastalıkları ve Tedavi Yöntemleri
Çocuklarda Bebeklerde İshal Hastalığı
İshal, dışkının sulu olması ve sık sık yapılması anlamına gelir. Nedeni, gıda değişikliğinin yanı sıra virütük ya da daha ender olarak bakteriyal enfeksiyonlar olabilir. Enfeksiyon nedeniyle ortaya çıkan ishallere, "gastroentestinal" rahatsızlık adı verilir. Sık görülen belirtilerinden biri, tüm karnı kaplayan, sancılı ağrılardır. İshalle birlikte kusma da görülebilir. Rahatsızlık, genellikle 24-48 saat sürer ve özel bir tedavi gerektirmeden, kendiliğinden kaybolur. İshal, verdiği sıkıntının yanı sıra aşırı sıvı kaybına neden olabilir. Bu yüzden bebekler ve hastalığın uzun sürdüğü ve ciddi olduğu durumlarda büyükler için, tehlike yaratabilir.
İshal Hastalığı Tedavisi
Yiyecekler: Ciddi bir ishalde çocuğun bağırsaklarının dinlenmesi sağlanmalıdır. İlk oniki saat içinde çok küçük miktarlarda kızarmış ekmek ya da kraker dışında yiyecek verilmemelidir. Daha sonra yağsız pirinç tapası ve haşlanmış patates gibi yiyecekler yedirilebilir. Belirtiler kayboldukça normal gıdalara dönülür. Ancak bir süre yağlı ve kızarmış gıdalardan kaçınmalıdır.
Sıvılar Çocuk, bedenin susuz kalmasını önlemek amacıyla mutlaka yeterince sıvı gıda almalıdır. Bu nedenle her zaman olduğundan daha fazla içecek verilmelidir. İçeceklerin ishali artırdığı ve bu yüzden kısıtlanmaları gerektiği konusunda yanlış bir inanç vardır. Bedenin yeterince sıvı alması zorunluğu olduğu için bu, çok tehlikeli bir yanlış anlamadır. Başlangıçta yalnız su ve şekersiz koyu çay verilmelidir. İshal hafifledikçe meyve suları, belirtiler iyice azalınca da süt içirilebilir.
İlaç: Reçetesiz satılan kaolenli ilaçlar, dışkının daha yoğun olmasını sağlayacaktır. Antibiyotikler, birçok durumda belirtilerin süresini ya da etkisini azaltmak açısından yararlı olmazlar.
İshal Durumunda Ne zaman doktora başvurmalı?
İshal ya da bağlı rahatsızlıklar, 24 saat içinde geçmezse, Kramp türü ağrılar yerine sürekli karın ağrısı ve acı varsa, İshalli çocuk, altı aylıktan küçükse, Hastalık yabancı bir ülkeyi ziyaretten kısa bir süre sonra ortaya çıkmışsa, Hastalık, sık sık kendini yinelerse, Dışkıda kan görülürse, Çocuğun genel olarak kaygı uyandıran bir görünümü varsa
Çocuklarda Bebeklerde Karın ağrısı
Karın ağrısı, apandist ya da başka bir rahatsızlığa bağlı olabileceği kaygısıyla anne-babaları üzer ve telaşlandırır. Ancak, çocuklarda karın ağrısı sık görülen ve nedenleri pek çeşitli olan bir rahatsızlıktır. Bedenin başka yerlerindeki, örneğin bademciklerdeki iltihaplar karındaki lenf bezlerinin şişmesine ve karın ağrısına neden olabilir. Bağırsakların ishal nedeniyle aşırı hareketi sonucu, gelip geçici ağrılar türünde olabilir. Kabızlık, pek ender olarak karın ağrısına neden olur. Ancak kabızlığı gidermek amacıyla kullanılan müshil ilaçları, karın ağrısı yapabilir.
Ayrıca duygusal sarsıntılar ve stres, karın ağrısına neden olabilir. Ancak bu durumlarda çocuğun numara yapıp yapmadığından emin olmak gerekir. Karnı gerçekten ağrımayan çocuk, bu şikâyetinin dışında tümüyle sağlıklı görünecektir.
Çocuğun, karnının neresinin ve nasıl ağrıdığını tanımlaması güçtür. Karın ağrısı deyimini, büyüklerin kullandığından farklı anlamda kullanabilir, "karnım ağrıyor" diyen çocuk, gerçekte mide bulantısından ya da genel bir halsizlik duygusundan yakınıyor da olabilir.
Akut apandisit
Apandist, karnın alt, sağ yanında yer alır. Akut apandisit ağrısının olağan belirtisi, göbekten başlayarak çocuğun sağ yanına yayılan ağrıdır.Bu arada karnın alt sağ yanı hassaslasın Ağrı süreklidir ve hareket edildikçe ağırlaşır. İştah azalır ve kusma görülür. Bağırsaklar genellikle ağrı başlamadan 12 saat önce çalışmayı durdurur. Dil sağlıklı, pembe rengini yitirir ve 37.2 ile 37.8 santigrad derece arasında hafif ateş vardır.
Çocuklarda Karın ağrısının tedavisi
Karın ağrısının her türü özellikle çocukta, sık karşılaşılan bir durum değilse ve bilinen bir açıklaması yoksa, ciddiye alınmalıdır. Çocukta genellikle görülen yatma isteği desteklenmelidir. Ağrının verdiği sıkıntı, karnın üzerine içi ılık su dolu bir şişe konularak biraz hafifletilebilir. Çocuğa, su ve çay gibi sindirim güçlüğü yaratmayan içecekler dışında katı gıda verilmemelidir. Acıyı azaltmak amacıyla uygun dozda aspirin ve benzeri ilaçlar içirilebilir.
Ne zaman doktora başvurmalı?
Çocuk hasta görünüyorsa, Acı sürekliyse ya da çok şiddetliyse, Akut bademcik iltihabı, gastroentestinal bir rahatsızlık ya da duygusal stres gibi bilinen, açık bir neden yoksa, Ağrı 6 saatten uzun sürerse, Ağrı, karnın alt sağ yanında yoğunlaşıyorsa ve karnın o bölgesi özellikle hassassa.
Çocuklarda Bebeklerde Kusma Rahatsızlığı
Kusma, çocuğun bünyesine uymayan bir yiyecek yemesi, aşırı yeme, duygusal sarsıntı, kara ya da deniz yolculuğu gibi nedenlerden kaynaklanabilir. Genellikle bağırsak enfeksiyonu kusmanın nedenidir. Ancak bu tür gıda zehirlenmelerinin dışında, bedenin başka yerlerindeki, örneğin kulak ve bademciklerdeki enfeksiyonlar da kusmaya neden olabilir. Çocuk, kustuktan sonra solgun görünebilir ve üşüyebilir. Ancak bu belirtiler telaşlandırmamalıdır, çünkü bir süre sonra kaybolacaktır.
Yol hastalığı: Yolculuk, pek çok çocuğu rahatsız eder. Yolculuklarda önceden alınacak önlemlerin, tedaviden çok daha yararlı olduğunu unutmamak gerekir. Yol hastalıklarına karşı pek çok uygun antihistaminik ilaç vardır. Bu ilaçlar genellikle yola çıkılmadan yarım saat önce alınır ve yol boyunca her yarım saatte bir uygun dozda verilir. Bu ilaçların uyku vermeleri de, ayrı bir yarar olarak görülebilir.
Kusma Hastalığı Tedavisi
Çocuğa 6-8 saat süreyle bir şey yedirilmemeli, ancak her 1-2 saatte bir ya da daha sık su verilmelidir. Kusma azaldıkça kızarmış ekmek, bisküvi gibi yiyeceklere, giderek normal gıdalara geçilmelidir.
Ne zaman doktora başvurmalı?
Kusmayla birlikte karın ağrısı varsa, Kusma, 24 saaten uzun sürerse, Çocuğun ateşi varsa, Çocuk genellikle iyi görünmüyorsa
Çocuk Hastalıkları ve Tedavi Yöntemleri
Çocuklarda Bebeklerde Boğaz ağrıları
Boğaz ağrılarına genel olarak iltihaplar neden olur. Çoğunlukla da bunlar, antibiyotiklerin etkisiz kaldığı virüs iltihaplarıdır. Bu tür iltihaplar, genellikle birkaç gün içinde, kendiliğinden geçer. Belirtileri, acı ve yutkunma zorlukları ile hafif ateştir. Bakım, bademcik iltihapları için önerilene benzer ve yutkunma zorlukları ile acıyı gidermeyi amaçlar.
Çocuklarda Bademcik Hastalığı
Tıp dilinde tonsil adı verilen bademcikler, dilin arkasında, her iki yanda olmak üzere iki tanedir ve ağzın yanlarına bağlıdır. Sağlıklı olduklarında pembemsi görünümü olan bademcikler, ağzın arkasını ve boğazı saran lenf bezlerinin birer parçasıdır. Bademcikler, hastalık yaratıcı organizmaları tutup, onların bedene yayılmalarını önleyerek, enfeksiyonlara karşı koruyucu bir işlev yerine getirirler. İltihaplandıklarında kızarırlar, büyürler ve bazen de beyaz noktalarla kaplanırlar. Bademcik iltihabıyla beraber, boğazdaki lenf bezeleri de büyür ve hassaslaşır. Bunlar, bedenin enfeksiyonla savaştığını gösteren, sağlıklı belirtilerdir. Ve bu savaşım, enfeksiyonu gidermek açısından kendi başına yeterli olabilir.
Bademcikleri iltihaplanan çocuk, sıradan boğaz ağrısına benzeyen belirtilerin yanı sıra, karındaki lenf bezelerinin de işe karışması nedeniyle karın ağrılarından da şikâyetçi olabilir. Bu tür karın ağrıları, apandisit ağrılarıyla karıştırılmamalıdır.
Bademcik Hastalığının Tedavisi
Dinlenme: Çocuk, yorgunluk duyacaktır. Kendini fazla yormaması, dinlenip uyuması sağlanmalıdır.
Yiyecek: Çocuk, iştahsızlık nedeniyle yiyemiyorsa, fazla zorlanmamalıdır. Ancak yememenin nedeni, boğazın acımasıysa, çocuğun muhallebi, meyve püresi, jöle gibi çekici ve lezzetli yiyeceklerle yeterli gıda almasına özen gösterilmelidir.
İçecekler: Çocuk, gıdasını olabildiğince içecekler yoluyla almaya özendirilmelidir. Meyve suları ve süt, bedenin beslenme gereksinimlerinin pek çoğunu karşılayacaktır.
Acının giderilmesi: Boğazdaki ve varsa karındaki acının giderilmesi amacıyla her dört saatte bir aspirin ya da benzeri ilaçlar uygun dozda verilebilir.
Gargara: Beş yaşından büyük çocuklar için uygundur. Suda eritilmiş aspirin ya da bu amaçla hazırlanmış müstahzarlarla yapılan gargara, acının giderilmesi açısından yararlı olur ve enfeksiyonu denetleyen, antiseptik bir işlevi yerine getirir.
Antibiyotikler: Çok ciddi bademcik enfeksiyonlarında, bedenin kendi korunma mekanizmalarıyla enfeksiyona karşı yeterince savaş veremediğini gösteren belirtiler bulunması durumunda, doktorca verilebilir.
Ne zaman doktora başvurmalı?
Çocuğun durumu, yukarda önerilenlerin yapılmasına karşın, kötüleşirse, Hastalık, üç ya da dört günden uzun sürerse, Kulak, başağrısı veya başka rahatsızlıklar ortaya çıkarsa, Ateş, 38.8 santigrad derecenin üzerine çıkarsa, Bademcikler, aşırı büyük ve iltihaplı görünüyorsa
Çocuk Hastalıkları Hakkında Bilgiler ve Çocuk Hastalıkları Tedavisi
Çocuklarda, Bebeklerde Üşütme ve Nezle
Üşütme nedeniyle hepimizin burnu tıkanmış ve akmıştır. Virüs enfeksiyonun neden olduğu bu rahatsızlığın giderilmesinde antibiyotikler etkisizdir. Üşütmeye karşı bağışıklık kazanılmaz. Ancak çocuk büyüdükçe bu rahatsızlığa giderek daha az yakalanacaktır.
Üşütmenin başlıca belirtisi, burun akıntısıdır. Önce berrak olan bu akıntı, birkaç gün sonra koyulaşır ve sarı bir renk alır. Hafif bir ateş ve ağrılar görülebilir. Rahatsızlık genellikle bir hafta içinde iyileşir.
Çocuklarda Üşütme ve Nezle Tedavisi
Üşütmenin büyülü bir ilacı yoktur. Ancak evde sağlanabilecek bazı olanaklar, rahatsızlığın neden olduğu sıkıntıların kolaylıkla giderilmesini sağlar. Burnu akan bebek, burun akıntılarının genzine kaçmasını önlemek amacıyla yastıksız olarak ve yana döndürülerek yatırılmalıdır. Daha büyük çocuklar, nefes almayı biraz kolaylaştıracağı için dik oturtulabilir. Göğse sürülecek Vicks türü bir krem, dekonjestan etkisi yaparak burundaki tıkanıklığın giderilmesine katkıda bulunur. Yine buğuyu teneffüs etmek yoluyla alınan ilaçlar da burun yollarının açılmasına katkıda bulunur. Dekonjestan burun damlalarının yararı sınırlıdır. Çünkü etkileri kısa sürer ve burnun iç yüzeyini tahriş ederek daha fazla akıntıya neden olabilirler. Burun damlaları, tıkalı burnun küçük bebeğin beslenmesini güçleştirdiği durumlarda yararlı olur. Burnu aşırı tıkalı küçük bebeklere yiyecek verilmeden önce burun delikleri yumuşak bir tülbentle acıtmadan silinmeli, sonra baş arkaya doğru yatırılarak her iki deliğe birer damla damlatılmalıdır.
Çocuklarda Bebeklerde Öksürük Hastalığı
Öksürük, anne ve babanın doktora başvurmalarına neden olan belirtilerden biridir. Hava borusuna yabancı parçacıklar girince kendiliğinden oluşur. Bu nedenle sümük, balgam gibi maddelerin ciğerlere girmesini önlemek açısından koruyucu bir işlevi vardır. Yine öksürük, göğüsteki balgam yada iltihapların dışarı atılmasına olanak sağlar. Bütün bu nedenler göz-önüne alındığında öksürüğün, zarardan çok yararı olduğu ve bastırılmasının da, yarardan çok zarar verebileceği ortaya çıkar. Ancak yine de, aşağıda belirtilen durumlarda öksürüğün tedavisi gerekli olabilir:
1- Öksürük kuru ve balgam çıkartılmasını sağlamıyorsa,
2- Gece öksürüğü, hastanın ve aile bireylerinin uykusunu engelliyorsa,
3- Kaburgaları saran kaslar, öksürük nedeniyle aşırı geriliyor ve acı veriyorsa,
4- Balgam aşırı miktarda ise ve hasta çıkarmakta güçlük çekiyorsa,
5- Boğmaca belirtilerinden birine rastlanmışsa.
Öksürük Tedavisi
Öksürüğün bastırılması: Ballı süt gibi sıcak içecekler, öksürük refleksinin bastırılması açısından çok yararlıdır. Etkin öksürük şuruplarının çoğu da reçetesiz olarak alınabilir.
Buğu teneffüsü: Bu yöntem, ancak daha büyük çocuklarda güvenli bir biçimde uygulanabilir. Vicks ya da bu amaçla hazırlanmış özel ilaçlar, sıcak suyun içine atılır. Sudan çıkan buğunun teneffüs ettirilmesi, öksürüğü azaltır ve balgam çıkartılmasını kolaylaştırır. Bu amaçla içinde sıcak su bulunan bir kaba, söz konusu ilaçtan küçük bir miktar konulur. Çocuğa, başını suyun hemen üzerinde tutması, söylenir. Çocuğun başı, bu durumdayken bir havlu ile örtülür ve üç-dört dakika derin nefes alması sağlanır. Çocuğun yüzünün ciddi biçimde yanabileceği olasılığını unutmamak ve yüzünün, suya değmemesine kesinlikle özen göstermek gerekir. Terlemesine neden olacağı için bu tedavi, çocuk yatmadan önce uygulanmalıdır.
İlaç: Öksürük, bedenin olağan koruma mekanizmalarıyla baş edemediği bir iltihap nedeniyle ortaya çıkmışsa doktor, uygun bir antibiyotik kullanılmasını önerir.
Ne zaman doktora başvurmalı?
Öksürük, sıradan bir üşütme geçtikten sonra da sürüyorsa.
Öksürük, çocuğun sarı ya da yeşil renkli balgam tükürmesine neden oluyorsa (Bu, çocuğun bronşit olduğunu gösterebilir).
Öksürük, göğüste acıya ya da nefes darlığına neden oluyorsa.
Öksürük, nöbet halinde geliyorsaÇocuk, genel olarak iyi görünmüyorsa.
Çocuk Hastalıkları ve Korunma Yöntemleri, Çocuk Hastalıkları Nelerdir
Bebeklerde Çocuklarda Ateş
Beden ısısının yükselmesi, pek çok hastalığın, özellikle iltihapların belirtilerinden ve sonuçlarından biridir. Isının yükselmesi, bedenin işgalci, hastalık yaratan organizmalarla savaşım süreciyle ilişkilidir. Bu nedenle beden ısısını ölçmek, çocuğun hasta olup olmadığını anlamak için en iyi yoldur ve ecza dolabında bir de derece (termometre) bulundurmak, yararlı olacaktır. Ancak deneyimler, derecenin nasıl kullanılması gerektiğinin, iyi anlaşılmadığını göstermektedir.
Çocukların Vücud Isısını Ölçme
Derece (termometre) üzeri çizgilerle derecelendirilmiş bir cam tüptür. İçeriğinde, ısınınca genişleyen (gümüş renkli bir sıvı olan) cıva vardır. Cıvanın tüp içindeki yeri, bedenin ısısını gösterir. Kullanmadan önce, dereceyi sallayarak cıvanın, tüp üzerinde normal beden ısısını gösteren çizginin altına düşürülmesi şarttır. Cıvanın bu çizginin ne kadar altında olduğu önemli değildir.
Bir dereceyi okumak çok kolaydır. Önce dereceyi, sayıları okuyabileceğiniz biçimde çevirin. Sonra, cıva sütunu daha kalın ve parlak olana dek çevirmeyi sürdürün. Sütunun en uç noktası, beden ısısını gösterecektir. Daha kesin bir ölçüm sağlamak amacıyla her derecenin arası, daha küçük derecelere bölünmüştür.
Beden ısısı, birkaç yerden alınabilir:
Ağız: Termometrenin cıvalı ucu, dilin altına ya da dil ile yanak arasına da konulabilir, ancak dilaltı daha etkilidir. Beden ısısı ağız yoluyla ölçülürken ağız, iki dakika kapalı tutulmalıdır. Küçük çocukların, özellikle burunları tıkalıysa ağızlarını kapalı tutmaları, güç olabilir. Çocuğun derece tüpünü ısınmamasına özen göstermek gerekir. Böyle bir olaya pek ender rastlanır. Ancak başınıza gelirse, üzülmeyin, fazla heyecana kapılmayın. Çocuğa camı sarmalaması için biraz ekmek yedirin. Bedene karışan civanın oranı önemli bir sorun yaratacak büyüklükte değildir.
Koltukaltı: Termometrenin cıvalı ucu, koltukaltına (aksilla) yerleştirilir ve kol, sıkıca göğüs kafesinin üzerinde tutulur. Bu, en kolay yöntemdir. Ancak, her zaman başarılı sonuç vermez. Termometrenin ucunu tümüyle kaplanmaması olasılığı çok yüksektir.
Anüs: Bu, genellikle ağızdan alınana oranla bir derece yüksek sonuç veren, güvenilir bir yöntemdir. İki-üç yaşına dek çocuklara uygulanması çok kolaydır. Çocuğu yatağa ya da dizlerinizin üzerine yatırmanız gerekir.
Derece, sıvalı ucuna vazelin sürüldükten sonra anüsün 2.5 cm. kadar içine sokulur.
Değişik ısı derecelerinin önemi, aşağıdaki gibidir:
Normal Ateş 36.4° - 37.1° C
Orta Ateş 37.20 - 38.9° C
Yüksek Ateş 38.9° - 39.7°
Çok Yüksek Ateş 39.7° C'nin üzeri
Beden ısısı, günün çeşitli zamanlarında değişir ve genellikle geceleri daha yüksektir.
Bu ısı, çocuğun sağlık durumunun göstergelerinden yalnız biridir ve sorunun bütün olarak değerlendirilmesine özen gösterilmelidir. Sağlıklı çocukların beden ısıları, özellikle aşırı hareketten ya da ağlamaktan sonra yükselebilir. Buna karşın, süt çocukları, beden ısıları normalin altında olduğu halde hasta olabilirler. Bu nedenle ısının belirlenmesi, çocuğun sağlık durumunun değerlendirilmesinin yalnız bir parçası olarak görülmelidir. Isının normal olması, hasta olduğunu düşündüğünüz çocuğunuz için, doktora başvurmanıza bir engel oluşturmamalıdır.
Küçük çocukların ısı denetim mekanizmaları yeterince gelişememiştir. Bu nedenle beden ısıları kolaylıkla inip, çıkar. Dolayısıyla küçük çocuklarda görülen çok yüksek ateşler, önemli bir hastalığın belirtisi olarak alınmamalıdır.
Bir çocuk, beden ısısını denetleyebilmek amacıyla derisinden doğrudan ısı yitirir. Ateşli çocuğu aşırı giydirerek ısı yitirmesini engellemek doğru değildir. Hasta çocuğun, beden ısısı ne olursa olsun, sıcak tutulması gerektiği inancı yaygındır. Çocukların ateşli oldukları durumlar, anne ve babaların sağ duyularına uymayı unuttukları ender durumlardan biridir. "Çocuk ateşler içinde yanıyor, koşun gelin" diye çağrılan bir doktorun ateşli çocuğu kat kat giydirilmiş, bir battaniyeye sarılmış ve bir ısı kaynağının yakınında bulması, sık karşılaşılan bir durumdur. Oysa bu, uygun olmayan, hatta tehlikeli sonuçlar doğurabilecek bir tutumdur. Çünkü hastalığın pek çok belirtisi, ateşten kaynaklanır. Titreme, beden ısısının yükselmesi sonucu ortaya çıkar. Sık yinelenen kas hareketleri, depolanmış enerjiyi ısı biçiminde serbest bırakır. Isının denetim altında tutulması, hasta çocuğun bakımında çok önemlidir. Yüksek
Çocuklarda Ateş Hangi Sorunlara Sebep Olur, Ateşin Zararları
Sıvı kaybı: Sürekli yüksek ısı, bedenin terleme yoluyla aşırı sıvı kaybına neden olur. Kaybolan sıvı yerine konulmazsa, böbrek işlevleri, olumsuz yönde etkilenebilir ve bedenin kimyasal dengesi bozulur.
Havale: 39.7 santigrad derecenin üzerindeki ateş, epilepsi benzeri krizlere neden olabilir. Genellikle 1-3 yaşları arasında görülen bu duruma, 5 yaşından büyük çocuklarda pek ender rastlanır.
Ateşli çocuğun bakımı
Uygun bakımın sağlanabilmesi için hastalığın nedeni belirlenmelidir. Genellikle ateş, hastalık sonucu ortaya çıkmıştır. Hastalanan çocuk, normale dönene dek olabildiğince rahat tutulmalıdır.
Giyim: Tüm gereksiz giysiler çıkartılarak, çocuğun üzerinde yalnız bol bir pijama bırakılmalıdır. Çocuğun cereyanda kalmamasına da özen gösterilmelidir.
İçecekler: Yüksek ateşin bedende sıvı kaybına neden olabileceği düşünülerek çocuğa öncekinden daha fazla içecek verilmelidir.
Beslenme: Ateşli çocuk iştahsızdır. İştahı yerine gelince azar azar kolay sindirilen, lezzetli yiyeceklerle beslenmelidir.
İlaç: Aspirin, ateşi düşürmek açısından çok yararlıdır ve her üç saatte bir, uygun dozda verilebilir. Havale olasılığının bulunduğu durumlarda doktor, bir antikonvulzan ilaç kullanılmasını önerebilir.
Ilık suyla ıslatma: Ateş 39.7 derecenin üzerine çıkarsa, çocuğu tümüyle soymalı ve bedeninin her yeri, ılık suya batırılmış bir sünger ya da tülbentle ıslatılmalıdır. Suyu kurulamamalı; bedeni, kendi kendine kurumaya bırakmalıdır. Çünkü ısı kaybı, su buharlaşırken olacaktır.
Çocuk Ateşliyken Ne zaman doktora başvurmalı?
Ateş, 38.8 santigrad derecenin üzerine çıkarsa, Ateş, iki ya da üç gün düşmezse, Ateşle birlikte havale gelmesi olasılığının varlığı bilinirse, Çocuk, kaygı uyandıracak durumdaysa
Hasta Çocuk Bakımı, Çocuk Hastayken Nasıl Bakılır?
Beslenme ve diyet
İştah, hastalıktan kolaylıkla etkilenen ve anne-baba için üzüntü kaynağı olan bedensel bir işlevdir. Anne-babanın beslenme konusundaki ilgi ve tepkilerini, sevgi ve şefkate bağlı temel duygular yönlendirir.
Sağlıklı bir çocuk, hiç katı yiyecek almadan, oldukça uzun bir süre yaşayabilir. Birkaç gün yemek yemeyen bir çocuk, özellikle ateşi de yüksekse, kilo kaybedecektir. Ancak bu, bir kaygı kaynağı olmamalıdır. Kilo kaybı, kendi başına bir hastalık belirtisi olarak alınamaz. Ayrıca, hastalık nedeni ortadan kalktıktan ve çocuk iştahını kazandıktan sonra yitirilen kilolar, kolaylıkla yeniden alınacaktır.
Kısa dönemde bedenin en önemli gereksinimi, yeterli sıvı yiyecekler alınmasıdır. Sıvı yiyecekler alınmasına, kusma, terleme yada ishal nedeniyle önemli sıvı kayıplarına uğranıldığı durumlarda özellikle özen gösterilmelidir. Sıvı yiyecekler, genel rahatlık duygusu sağlamanın yanı sıra kan dolaşımının ve böbrek işlevlerinin sürdürülmesi açısından da gereklidir. Çocuğun sıvı kaybına uğradığını gösteren belirtiler ağız ve dilin kuruması, gözlerin çökmesi, idrarın azalması ve yoğunluğunun artmasıdır. İdrar yoğunluğunun arttığı, renginin koyulaşmasından ve kokusunun ağırlaşmasından anlaşılır. İştahsız çocuğun yiyecekleri, az ama sık verilmeli, besleyici ve lezzetli olmalıdır.
Çocuk Hasta iken ne tür yiyecekler verilmeli?
Çocuğun genellikle kendisi için neyin yararlı olduğunu bilmesi, ilginçtir. Eğer yumurta ve kızarmış patates yemek istiyorsa, bedeninin bu yiyeceklere hazır olduğunu varsaymak gerekir. Ancak, daha sık rastlanılan bir sorun, aç olmadığını ileri süren bir çocuğa ne verileceğini bilmektir.
Bel Ağrıları, Sırt Ağrıları Nasıl Engellenir, Bel ve Sırt Ağrıları Tedavisi
Uzun süre sabit biçimde ayakta duruşlar, özellikle sırtımız hafifçe önce eğikse, bir sürü bel; ağrılarına ve onların şiddetlenmesine neden olur. Ütüleme, bulaşık yıkama, yemek pişirme, resim masasının üzerine eğilme ve portre boyama gibi eylemler bu pozisyonlara güzel örneklerdir. Altın kadar önemli olan kural, elden geldiğince bu vaziyette az kalmaktır. Sık sık pozisyon değiştirip, ara sıra oturmak ve gezinmek gerek. Omurga devingenliği ve hareketin, yukarda belirtilen görev ve işlere, sık sık ara vermesine neden olması gerekir. Uykudan uyanan köpek veya kedi, yattığı yerden kalkmadan önce gerilir ve sırtını uzatır!
Bel ağrılarını şiddetlendiren başka yaygın sebepler de vardır. Bunlardan biri, sırtımız eğik vaziyette ağır yükler kaldırmaktır. Örneğin, yüklü bavulları kaldırırken, insan en iyisi dizinin üzerine çömelmeli. Bu durumda omurga dik kalır, hareket omurga yerine, kalçalarda ve dizlerde olur. Ağrılara neden olan şeylerden bir başkası da, yatakları yaparken, alçak çekmeceleri, dolapları vs. temizlerken uzun süre belimiz eğik durmamızdır. Kamburlaşıp bu hareketleri yapmak yerine, bunların mümkünse, diz üzerine çökerek veya oturmuş vaziyette yapılması tavsiye edilir. Ani burkulma, fırlatma ve çekme hareketleri de bel ağrılarına neden olur veya onları şiddetlendirebilir. Her insan böyle bir olayla karşılaştığında, ağrılardan kurtulmak için kendine özgü teknik geliştirir.
Uyuma şekliniz de önemlidir. Mümkün olduğu kadar rahat olmalıdır. Aşırı derecede dik yatarak ceza çekmeye gerek yok. Işık ve ses de göz önünde bulundurulacak diğer unsurlardır. Bunlar uykuya yeni dalmış çoğu bel ağrılı hastaları uyandırır. Böyle durumlarda, odaları ışıktan korumak için perdeler, geceleri uçakla seyahat eden yolcuların gözlerine taktığı siperler işe yarayabilir. Uygun kulak tıkaçları,sese karşı hassas hastaların bütün gece boyunca sükûnetle uyumalarına yardımcı olur.
Bel ve sırt ağrısı tedavisi
Bel ağrılarının tedavisi için aşağıda belirtilen şu altı önlemi almak gerek:
1—Hareketsizlik, dinlenme, ağrı kesici ilaçlar, müsekkinler.
2—Fizik tedavisi, hafif hareketler, kasları çalıştırma, sıcaklık, boyuna ve arka tarafa konan destekler, çekme.
3—Daha etkin fizik tedavi ve daha etkin jimnastik, çalıştırma (elleri ve kolları.)
4—Endişe ve depresyonun tedavisi, (genel kuvvetli ölçüler.)
5—Omurgaya ve ağrıyan noktalara enjeksiyon, akupunktur.
6—Ameliyat.
Bel, Boyun ve Sırt Ağrısı için Fizik tedavi
Mutlaka yatakta dinlenmesi gereken hastalar için bile, kan dolaşımını sağlamak ve bacak damarlarındaki pıhtılaşmayı (tromboz) önlemek için, işin başından başlayarak basit bacak ve ayak hareketleri yapılması gerekir. Ancak çok ağır akut belirtiler (semptom) diner dinmez, çok daha fazla aktif kas hareketleri tekrar başlatılmalıdır. Ancak çok yüksek derecede yapılan hareketler, birdenbire ağrıları şiddetlendirebilir ve kas spazmı meydana getirebilir.
Hastanın aile efradı ve arkadaşları tarafından tatbik edilen evdeki fizik tedavi, aslında omurganın ve bacakların hafif, atıl hareketleridir. Bir müddet sonra daha aktif hareketler öngörülür. Bilahare hastanın kendisi kaslarını oynatır ve beliyle bacaklarını hafifçe hareket ettirir. Normale dönüş programı aşamalı olmalı ve hastanın, bu tür artan kas hareketlerine vereceği cevaba göre ayarlanmalıdır. Çünkü birdenbire yapılan çok kuvvetli hareketler belirtilen (semptomların) tekrarlanmasına neden olur. Sıcaklık bir bakıma hastaların çoğuna iyi gelir, ama ağır vakalar için yatak istirahatlerinin başlangıç aşamasında hastanın banyoya gitmesi, olanaksızdır. Fizik tedavi çok daha karmaşıktır. Tedavinin temeli hep aynı şeylere dayanır: İstirahat, hareket ve sıcaklık. Masaj ise artık eskisi gibi revaçta değil. Şimdi hastaya, hareketleri ve eski durumuna dönmesi için gerekli şeyleri bizzat kendisinin yapması ve başkasına bağımlı olmaması tavsiye ediliyor.
Bel ve Sırt Ağrılarında Sıcaklık
Bazı sıcaklık dereceleri, romatizmanın birçok çeşitlerinin ağrılarını artırır. Oysa sıcak banyo ve duş, ağrıyan bölgeye tatbik edilen sıcak suyla doldurulmuş şişeler veya elektrikli yastıklar, hatta sıcak yünlü sargılar, keskin bel ağrılarının çoğunluğuna iyi gelir. Sıcak buharlı yastıklar bel ve sırta konarak, çoğu kez faydalı olurlar. Çeşitli ovmalar, kremler, merhemler veya sıvı ilaçların kullanılması, vücudun reaksiyonu üzerinde gösterecekleri etkiye bağlıdır. Çünkü bu maddelerin tatbiki, kırmızılığa ve kan dolaşımının artmasına neden olacağından, o bölgede sıcaklık kendiliğinden artar. Ancak çok dikkatli olmalısınız! Çok kuvveli yapıldıklarında, sıcaklığa neden olan bu usuller, şiddetli tahrişlere, o bölgede yakıcı ağrılara, hatta kabartmalara bile neden olabilir. Sık sık uygulanan sıcak sulu şişelerin sebep olduğu, belin alt kısmındaki mor benekler, insana bazen hastanın kronik bel ağrısı çektiğini kuvvetle tahmin ettirebilir.
Kuşaklar ve kemerler
Hastalardan bir kısmı yardımcı nitelik taşıyan desteklere ihtiyaç duyarlar. Hafif bel ağrıları durumunda, bele sarılan veya bağlanan kuşak ve kemerlerden, boyuna takılan kemerlerden büyük çapta faydalanırlar. Soğuğa karşı duyarlı olan bazı hastalar karın ve sırta sarılan, sıcak yünlü sargılardan aynı oranda yararlanırlar. Aslında insanlardan çoğu kuşak ve kemerden rahatsız olurlar ve böyle destekleri kullanmamayı tercih ederler. Sıcak ülkelerde, kemer taşımak sıcağı daha da artırdığından bu tür destekler tercih edilmez. Mümkünse, kuşak ve kemerlerden kaçınmak daha iyidir. Aslında kasların gücünü, bir desteğin içinde dinlendirmekten ziyade, onları hafif egzersizlerle çalıştırarak artırmak daha doğru olur. Ancak hastaya uyuyorsa ve uygun yapılmışsa, kuşakların ve kemerlerin birçok hastaya da yararlı olduğu inkâr edilemez.
Burada, belkemiğine yardımcı olan başka bir destekten de söz etmek gerekir: Alçıdan yapılmış kalıplar. Vücut, bunların içinde tamamen hareketsiz bir durumda kalır. Bu durum, omurgayı tamamen dinlendirir. Bazen hastanın belkemiğini tam biristirahatte tutmak için izlenecek yegâne yoldur. Alçı kalıpları biraz ağır ve sıcak olup rahat değildirler.
Enjeksiyon
Omurga yapıları, kas veya yumuşak dokuların hassas ve ağrıyan noktalarına enjeksiyon (iğne) yapılması çoğu kez çok yararlı olabilir. Bazen ağrının kaynaklandığı, dokununca ağrıyan kritik bir bölge varsa; bu bölgeye lokal anestezik, hidrokortizonlu veya başka bir uygun kortikosteroidli enjeksiyonun yapılması işleri büyük ölçüde kolaylaştırır. Başka tedavi metotlarıyla iyileşmeyen sürekli bel ağrıları için, genellikle anestezi ve romatizma uzmanları tarafından vurulmak kaydıyla, epi-veya extra-dural nitelikteki enjeksiyonlar, doğrudan doğruya omurganın derinliğine göre yapılabilir. Bunlar çoğu kez yararlı olur. Bazı enzimlerin, doğrudan doğruya kaymış diskin kendisine enjekte edildiği de söylenebilir.
Akupunktur
Akupunktur, sırt ve bel ağrılarını, vücudun çeşitli belli kısımlarına iğneler sokarak yapılan, Uzakdoğu kökenli eski bir tedavi yöntemidir. Sırt ve bel ağrılarını dindirebilir, ama sürekli değil, genellikle bir süre için. Çoğu kez, fizik tedavisinin diğer yolları gibi, ağrıları birkaç saat, bir iki gün süreyle geçirebilir.
Siyatik Nedir, Siyatik Tedavisi, Siyatik Ağrıları
Siyatik sık sık, belden veya kalçadan aşağıya, bacağa doğru inen her tür ağrı ve sızılar için kullanılan bir terimdir. Eskiden, kalça sinirinin iltihaplanmasından ileri geldiği kabul edilirdi. Oysa günümüzde, bu sinirin geçtiği yollarda, üstüne yapılan herhangi bir baskı veya çoğu kez disk kayması gibi bir tahrik, bu hastalığın en muhtemel ve yaygın nedeni kabul edilir. Kalça siniri vücudun en büyük sinindir. Kol ve bacakların büyük bölümüne hizmet eder. Bu bakımdan gerçek siyasik, tıpta en tatsız ağrılardan biri olma niteliğindedir. Ancak çoğu kez siyatik dediğimiz ağrı, yukarda belirtilen sinire baskı yapmadan, bel omurlarından aşağıya bacaklara inen bir ağrıdır. Birçok nedenleri arasında, bel disklerinin hasara uğraması, bel omurlarının bozulması en tanınmışlarıdır.
Habis hastalık: Omurga kanseri esas itibariyle belkemiğinde doğmasına rağmen, kan yoluyla başka bir yerden taşınıp getirilmiş de olabilir. Disk kayması ve daha önce belirtilen durumlara oranla daha seyrek rastlanır. Ancak göğüs veya ciğer gibi vücudun başka bir yerinde bulunan kanserin omurgaya sirayet etmesi sonucu ani bir bel ağrısı ortaya çıkabilir. Böyle durumlarda bile, bu ağrının gerçek nedeni, çok daha yaygın olan osteoartrit, disk hastalığı gibi daha önce belirtilen hastalıklardan biri olabilir. Bir öğrencinin ödül kazanmış kompozisyonunda gerçekten yazdığı gibi "En yaygın hastalıklar en sık görünenlerdir."
Omurga Kemik Eğrilmesi, Omurga Hastalıkları, Omurga Ağrıları
(Skolyoz, kifoz, lordoz) Omurga Düzleşmesi
Skolyoz nedir, Skolyoz tedavisi
Skolyoz Hastalığı, Omurganın yanlanmasına eğrilmesidir. Öyle ki, arkadan bakıldığında, omurga dikmiş gibi görünür ancak aslında yan tarafa eğrilmiştir. Çok az insanın tamamen dik bir omurgası vardır. Yanlamasına bir eğrilme az şey ifade eder ve hiçbir rahatsızlığa da neden olmaz. Yakın geçmişimizde, II. Dünya Savaşı'ndan önce omurga tüberkülozu ve çocuk felci (poliyomiyelit) ara sıra omurga eğrilmesine neden olmuşlardır, ancak günümüzde modern ülkelerde bu hastalıklara artık ender rastlanır. Omurganın aşırı "S" yani yanlamasına eğrilmeleri bile rahatsızlık ve ağrı vermeyebilir. Hatta bazı insanlar doğuştan önemli ölçüde skolyozlu olmalarına rağmen, anormal gözükse bile, bu durum onların başına çok az dert olur. "Siyatik skolyoz"u denen hastalıkta, siyatikten hasıl olan ağrıyı dindirmek için vücudun kendiliğinden (spontane) yaptığı gayretle, omurga yanlamasına eğrilir, hasta da haberi olmadan eğri durumda yürür.
Kifoz nedir, Kifoz tedavisi
Kamburlukla omurganın arkaya doğrul eğrilmesi kastedilir. Yandan bakıldığında, normal omurganın, göğüs arkasında bulunan beşinci, altıncı ve yedinci sırt omurları civarında, doğal olarak ileriye doğru eğrilmiş olduğu görülür. İnsanlar yaşlandıkça, boyun daha fazla ileriye doğru eğrilme eğilimi gösterir. İnsan, omuzda kamburlaşır. Bu durum, omurların ve disklerin doğal yaşlanma sürecinin bir sonucudur. Bu yüzdendir ki, hiç de yaşlı sayılmayacak insanlar, başkalarına göre çok daha fazla kamburlaşırlar.
Lordoz nedir, Lordoz Düzleşmesi, Lordoz Tedavisi
Tersine bir eğrilmedir. Omurga ileriye doğru eğrilir, öyle ki mide ileriye çıkar, baş geride kalır. Hamile kadınlar, lordozla, rahimdeki çocuğun sebep olduğu fazla ağırlığı dengelemeye çalışırken omurgalarını eğerler. William Shakespeare bu durum için "hamileliğin gururu" derdi.
Lordoz ve kifozun, bir ölçüye kadar ortaya çıkması doğaldır. Ancak skolyoz, hafif olmadıkça doğal sayılmaz. Bununla beraber hiç skolyozu olmayan pek az insan vardır. Bu biçimsizlikler pek ender bel ağrılarına neden olurlar. Omurgadaki bozukluklar, bu biçimsizliklerin nedeni olmalarına rağmen, ağrıların nedeni de bizzat kendileri olabilir.
Şunu önemle belirteyim ki, bel ağrılarına neden olan, temas etmediğim bir sürü az rastlanan başka nedenlerde vardır. Bunlardan bir kısmı için özel ilaçlar veya cerrahi tedaviler vardır. Örneğin, osteoid os-teoma denen ve kanserojen olmayan ufak bir kemik tümörü, ameliyatla alınmadan önce, omurgada büyük ağrılara neden olabilir. Ancak bu durum, çok ender bir vakadır ve 40 yaşından büyük insanlarda pek görülmez. Buna benzer olarak, ileri Batı ülkelerinde ender görülmesine rağmen, omurga tüberkülozuna, dünyanın gelişmemiş ülkelerinde hâlâ sık sık rastlanır.
Bel Fıtığı, Bel Ağrısı ve Siyatikle İlgili Tıbbi Terimler
Teşhiste izah edilmesi gereken birkaç tıbbi isim vardır.
Spondiloz: Bu kelime, belkemiğindeki bozulmalar (aşırı yıpranma ve yırtılma) anlamına gelir. Bunu, omurgadaki eklemlerin iltihaplanması olan "spondilit" ile karıştırmamak gerekir. Boyun spondilozu, boyun bölgesini etkileyen ve sıkça rastlanan bir durumdur. Boyun omurları arasındaki eklemlerde ve omurgadaki disklerde bozulmalar görülür. Bel spondilozu belkemiğinin alt ucunda ortaya çıkar.
Buna ilaveten, kıkırdakların etrafındaki kemikler, yaşlandıkça pekişip, kuvvetlenip kalınlaşır. Aynı zamanda bu süreç içinde sertleşir. İnsan bu durumu, hareketleri gittikçe kısıtlanan yaşlı insanlarda her gün görür. Örneğin, boyun fonksiyonunu hâlâ yerine getirmesine rağmen, biraz daha kalınlaşır ve sertleşir. Ancak, omurilikten çıkan ve boyun omurlarındaki kemiklerin küçük kanalları (foramina) arasından geçen sinirler bu yeni durum ile basılır ve yer değiştirebilir. Bu durumda boyundan kollara doğru inen ağrılara rastlanabilir. Boyundan başın tepesine doğru meydana gelen baş ağrıları, çoğu kez boyun spondilozu veya boyundaki "aşınma ve yırtılma" olayı yüzünden ileri gelir. Boyun, kol ve başın arkasındaki bu ağrılar keskin (akut) olabilir ve hastayı bir süre yatağa düşürebilir. Ancak sevindirici olan husus, bunların birkaç hafta içinde geçmesidir.
Gece acayip bir pozisyonda uyurken boyun burkulması sonucu, uyandığımızda sert ağrılarla karşılaşabiliriz. Ancak gündüz zamanla hafifler bu ağrılar. Sanırım, Mark Twain yatağın dinlenmek için en tehlikeli yer olduğunu söylemiştir, çünkü insanların çoğu orda ölmüştür. Ama boyun ve bel söz konusu olduğu sürece, yatak öyle değilse bile omurganın herhangi bir yerinde ağrıların vuku bulabileceği bir yerdir. Özellikle yatak, yastık ve destekler uygun değilse
Osteoporoz nedir: Bu hastalık kemik dokularının incel-mesidir. Kemik dokusu, kemiğe sert ve sabit niteliği veren kalsiyum ve fosfat tuzlarının bulunduğu canlı maddelerin bir ağından veya ona benzer bir biçimden ibarettir. Ama yaşlandıkça iskelet sertliğini kaybeder. Bu durum da özellikle belkemiğinde görülebilir. Yaşlanma sürecinde, insanların iskeletini meydana getiren kemik dokularında incelme görülür. Erkeklere göre kadınlarda bu daha çok olur, çünkü erkek hormonu kendi türünü bir dereceye kadar açıkça korur. Kemik incelmesi kadınlarda özellikle menopoz dönemi ve sonrasında görülür. Ağrısız olmasına rağmen, kaldırımdan sekme veya küçük bir şeye basıp kayma gibi önemsiz kaza ve yaralanmalar sonucu meydana gelen basit ezilme ve kırıklardan sonra, haftalarca sürecek kuvvetli ağrılar ortaya çıkabilir. Hareketsizlik psteoporoz'u artırabilir. Kemiğin sağlamlığını ve gücünü koruması için onu kullanmak ve hareket ettirmek gerekir. Hafif hareketler omurgayı harekete geçirir ve güçlendirir. Oysa aşırı dinlenme ve uzun süreli hareketsizlik onu inceltir ve zayıflatır. Şiddetli sarsıntı veya ani gerginlik (stres) kırıklara neden olabilir. Bu durumlarda osteoporoz ortaya çıkar ve sırt ile belde şiddetli ağrılara yol açabilir.
Spondylolisthesis nedir: Belkemiğinin herhangi bir yerinde, üstteki omur alttaki omura göre biraz öne kayabilir. Tuğlalardan yapılmış bir sütun düşünelim. Tuğlalardan biri, alttaki tuğla üzerinden biraz ileri doğru kaymıştır ve üstündeki tüm sütunu da beraberinde öne doğru kaydırmıştır. Bu durum, çocukluk-
ta doğuştan (konjenital) bir kusurdan ortaya çıkabilir. Yetişkin veya çocuklarda, omurgaya yapılan sarsıntı veya şok gibi durumlar bazen hafif hasarlardan da ortaya çıkabilir. Ancak bazı olaylarda, bu durumdan önce kusur mevcut olmuş olabilir. Söz konusu hasarlar, kusuru ortaya çıkarmış olur veya yeni bir kusura neden olabilir. Spondylolisthesis, bazen ağrısız da olur ve hiçbir belirti (semptom) göstermez. Bir müddet için büyük rahatsızlıklara neden olabilir. Ancak zamanla, ya kaybolarak veya küçük sakatlıklara neden olup körelerek ortadan kalkar.
Aktif ve sağlıklı insanların günlük çabalamalarında, sadece önemsiz bir bel ağrısından şikâyet etmesi, oysa röntgenlerinde omurgada kemik kaymasının görünmesi gerçekten çok şaşırtıcıdır. Romatizma hastalıklarında olduğu gibi, önemli olan röntgenin gösterdiği değil, eğer varsa, ortaya çıkan rahatsızlık ve sakatlıktır. En kötü röntgenler bile hastalık belirtisi (semptom) göstermeyebilir. Hatta hasta tamamen normal bir hayat sürebilir. Eski hale kavuşmak için gayret etmeye gerek ve ihtiyaç yoktur. Hastalık belirtileri yok oldukça kuşaklar ve yardımcı kemerler kaldırılır.
Fibrozit nedir: Bir zamanlar bu çok yaygın bir hastalıktı. Genellikle omuz ve kürek kemiği (skapula) civarındaki kaslarda ağrılara ve sızılara neden olur. Ancak bu ağrılar can sıkıcı olmalarına rağmen, insanın sigorta politikasını etkileyecek ciddiyette değildir. Günümüzde fibrozit, doktorların gözünde pis bir hastalıktır. Çünkü omuz kuşağındaki yumuşak dokular fazla iltihap belirtisi göstermezler. Bu ağrıların ve sızıların nedenleri çok çeşitli olmasına rağmen, en yaygın olanı, omuza bitişik sırt omurlarında ortaya çıkan bozulmalardır. Hastaya, kürek kemiği ve omurganın üst kısımlarında olduğu hissini veren bu omuz kuşağı rahatsızlığı, sıkıcı ve ağrılı olmasına karşın, daha ilerde sakatlığa ve kusurlara yol açmaz. Büyük rahatsızlıklara neden olsa bile, murdar olmaktan ziyade, can sıkıcı bir şeydir.
Osteomalasi: Vitamin yetersizliğinden ileri gelen, omurgadaki kemik dokularının incelmesi ve zayıfla-masıdır. Raşitizm buna bir örnek teşkil eder. Kraliçe Victoria döneminde sıkça rastlanmasına rağmen, zamanla diyet geliştikçe büyük çapta kayboldu. Yokluğu raşitizme yolaçan D vitamini, güneşe çok bağlıdır. Güneşin çok parladığı Hindistan, Pakistan veya başka ülkelerde tedavi altındaki insanlar, daha az güneşli Uzakdoğu ülkelerine göç ettiklerinde, yeni yurtlarında D vitamini yetersizliğiyle karşılaşırlar.
Belkemiği arteriti (iltihapı): Omurgadaki eklemlerle ilgili bir hastalıktır. Çoğu kez, daha ziyade yaşlanmaktan ileri gelen kemik aşınmaları ve omurga ek-lemlerindeki kıkırdakların sürekli zarar ve ziyana uğraması sonucu ortaya çıkan
oşteoartrit yüzünden görülür. Osteoartrit kemik ve buna yakın eklemin iltihabıdır. Kıkırdakların elastikiyetini kaybetmelerine ve incelmelerine neden olur. Eklem kıkırdağının her iki yanındaki kemikler daha kalınlaşır ve kuvvetlenir ama azalan hareket yüzünden daha fazla sertleşir. Bu tarz aşınma ve yırtılma değişiklikleri daha büyük hasarlar da söz konusu olunca daha da artar. Ama genellikle, keskin ağrılardan ziyade, sadece azalan devingenlik ve kısıtlı hareketle, küçük rahatsızlık ve sertleşmelere, dolayısıyla da küçük ağrılara neden olur.
Romatizmai arterit: Boyunu ara sıra, omurganın geri kalan kısmını da ender etkiler. Oysa ankilozlu spondilit temelde bir eklem iltihabıdır. Kadınlardan ziyade 18-32 yaşlardaki erkeklerde daha çok görülür, büyük sertleşmeye ve rahatsızlığa neden olur. Belli bir vücut dokusu tipine sahip olan hastaların bu hastalığa eğilimi olduğu gözlenmiştir. Belli kan gruplarına sahip insanların, diğer insanlara göre, bazı hastalıklara karşı daha çok eğilimleri olduğu gibi. Ankilozlu spondilite daha ziyade savaş zamanlarında çok rastlanılır. Çünkü askere alınan erkeklerin çoğu tam bu hastalığa yakalanabilecek uygun yaştadır. İlk kez, son Dünya Savaşı'nda silahlı kuvvetlere katılma muayenelerinde çok miktarda teşhis edilmiştir. Omurgada, tüberküloz hastalığı veya diğer belkemiği enfeksiyonları gibi başka tip eklem iltihaplarına günümüzde daha ender rastlanır.
Bel Ağrısı, Sırt Ağrısının Nedenleri, Siyatik Ağrıları Nedenleri
Bel ağrısına neden olan faktörler nelerdir? Bunlar çoktur, ancak aşağıda anlatılanlar en yaygın olanlarıdır.
Yorgunluk ve şişmanlık: Özellikle yüksek topuklu ayakkabılarla uzun süre ayakta durmak, bel ve sırt yorgunluğuna neden olabilir. Şişmanlık bu ağrıları daha da artırır; 18 kilo veya daha fazlasını taşımak her tür bel ağrısına neden olabilir. Oysa birçok insanın 5 kilogramdan 23 kilograma kadar vücudunda fazladan yağ taşıdığı görülür. Doktora, "21'inci yaş günümü kutlarken sadece 57 kiloydum, şimdi 89 kiloyum, her çocuk doğurduğumda 5 kg. alıyorum" diyen insanın omurgası, aslında 21'inci yaş gününü kutlarken sahip olduğu omurganın tamamen aynıdır. Ama şimdi etrafını gereksiz ve fazladan bir ağırlık sarmışlatır. Destek aynı, ama desteklenen dokular hatırı sayılır ölçüde artmıştır.
Ayrıca, sağlığı yerinde olmayan kişiler, sağlıklı ve kuvvetli kişilere oranla daha çabuk yorulurlar. Anemi (kansızlık),diğer ağrılar, üzüntü, depresyon, kronik enfeksiyonlar, varisli damarlar ve hatta basur keyif bozucu ve genel sağlığımızı azaltıcı faktörler olup, vücudun yorgun düşmesine ve bel ağrılarının başlamasına neden olabilirler. Yorgunluktan bitkin kadın veya erkeğin, ağrıya ve acıya karşı koymaya daha az gücü vardır ve çabucak dayanıklılığını kaybeder. Üzüntü ve mutsuzluk yükü altındaki insanların da problemi aynıdır. Bu faktörlerin sonuncusu için aşağıya bakın.
Depresyon: Keder acıyı ve ağrıyı artırabilir ama depresyon kendiliğinden kronik bel ağrısı ile ilişkilidir ve sebebi bile olabilir. Depresyon keyif bozucudur. Aşırı yorgunluğa neden olur, onu artırır ve hatta ağrı kesici ilaçların etkisini bile azaltır. Hepimiz sık sık ufak ağrı ve acılar çekeriz. Küçük nahoş duygular, çıkış noktasında zaten yok edilir ve hissedilmez, özellikle akıl meşgul ve rahatsa. Ama depresyon durumunda, üzüntü, endişe, hoşnutsuzluk ve mutsuzluk gibi duygular ortaya çıkar ve kuvvet kazanır. Yani ufak tefek tatsızlıklar ağrılara dönüşür.
Bu durum özellikle bel ağrıları için doğrudur. Bir psikiyatri kliniğine tedavi için devam eden depresyon-lu hastalar üzerine yapılan bir Amerikan araştırmasında, hastaların yaklaşık yarısı, başlangıçta romatizmadan şikâyet etmişlerdir. Bu şikâyetler aslında geçirdikleri depresyondan ileri geliyor, hatta onun bir parçasıydı ve çoğu da bel ağrısı türündendi. Her kronik şikâyette, ağrı veya sancı, her tür faktörlerin bir karışımıdır. Ağrının ne anlama gelebileceği, ne kadar süreceği, ne kadar süre sizi işinizden alıkoyacağı v.s. hakkındaki gerçek korku, halsizlik, uykusuzluk, üzüntü, korku ve bel ağrıları istisna teşkil etmezler. Aslında bel ağrıları, hayatta çok sık rastlanan ve içeriği çok değişik şeyler ihtiva eden karışık ağrılara güzel bir örnek teşkil ederler.
Omurgadaki eklem, bağ ve kemik üzerine meydana gelen yaralar ve zorlamalar: Bunlar birkaç saatte ve günde geçen ağrılara neden olurlar, ancak bazen bu ağrılar uzun sürebilir. "Spinal osteoarthritis" (omurgadaki dejeneratif değişiklikler) denen hastalık, günlük hayatın getirdiği ufak zedelenmelerden ve yaşlılık nedeniyle artış gösterir. Disk kaymaları, kırıklar ve çıkıklar gibi birçok zedelenmeler, bu artışa önemli ölçüde yardımcı olurlar. Büyük zedelenmeler büyük olasılıkla kronik ve uzun süreli bel ağrılarına neden olurlar, ama her zaman değil, bazen önemsenmeyen ufak zedelenmeler her şeyin başlangıcı kabul edilmelidir.
Hastalıklar: Bel ağrılarının başka birçok nedeni vardır. Günümüzde, eskiye göre bunların daha az oluşu sevindirici bir durumdur. Örneğin "tüberküloz" (verem) ve diğer belkemiği enfeksiyonları. "Spondilit ankilozu" gibi bazı arterit (eklem iltihabı)ler, omurga, boyun ve bazen de kalçanın acıyarak sertleşmesine neden olurlar. Bu bozukluk genellikle hasta çoğu kez erkek, 18-20 yaşlarındayken başlar. Ancak bu, bel ağrısının çok yaygın nedenlerinden biri değildir. Paget hastalığı, genellikle omurga, kafatası ve bacak kemiklerinin bazı yerlerde kalınlaştığı, bazı yerlerde inceldiği bir başka bozukluktur. Etkilenmiş kemiğin röntgeninde, bozuk düzenin karakteristik değişiklikleri görülür. Paget hastalığı genellikle ağrıya neden olmaz ve tedavi edilmeden kendi halinde bırakılabilir. Ancak bazı vakalarda, kemikteki ufak ezik ve çatlaklar yüzünden sancı nöbetleri olabilir. "Osteoporoz" yani omurgadaki kemik dokularının incelmesi, daha ziyade menopozdan sonra kadınlarda ve yaşlılarda görülür. Bazı insanlarda hiç ağrı yapmaz, bazılarında ise haftalarca sürebilecek korkunç ağrılara neden olur. Nedeni omurgadaki ezik ve kırık kemiklerdir. Bu hastalıkta kemikler basık bir çiviyi andırır. Tedavi edilince ağrı yok olur.
Uzun süreli hareketsizlik: Uzun süreli hareketsizlik özellikle eğer omurga daha önce zedelenmişse ve özellikle omurga uzun süre doğal olmayan veya zorlanmış bir pozisyonda tutulmuşsa bel ağrılarına neden olabilir. Bu duruma örnekler şunlardır: Anormal ve kasılmış bir pozisyonda uzun süreli araba yolculukları, yine uzun süre sere serpe uygun olmayan sandalyelerde oturmalar (bel ağrılarından çok çekmiş İngiliz şairi Alexander Pope bu durumu, "Çok rahat bir sandalyenin işkence aletinde gerilmiş" sözleriyle anlatır. Sürekli gergin veya hantal pozisyonlar (televizyon seyircilerinin ve briç oynayanların bel ağrıları).
Birkaç yıl önce, sıcak ve nemli bir günde, Avustralya'nın Brislane kentinde, bel ağrıları üzerine bir konferans vermeye hazırlanırken, bütün slaytları yere düşürdüm. Bir gün sonraki konferans için çömelip onları toplamam, ayırmam ve uygun sıraya koymam iki saatimi aldı, ama hemen sonra başlayan bel ağrım 10 gün sürdü. Ertesi günü dinleyicilerin güç bela hareket edebilen bir adamın nasıl cesaret edip de kendilerine bel ağrıları üzerine konferans verdiğini merak etmiş olmaları gerekir. Başka bir vesileyle, bir hafta sonu tatili için yanında kaldığım erkek kardeşim, pazar sabahı keyfimce yatakta yatıp dinlenmemi ve pazar gazetelerini okumamı söyledi. "Değişiklik olsun diye kalkma, yat. İyi gelir" dedi. Yatakta 2 saat beş yastığa dayanarak gazeteleri hantal hantal karıştırmam sonucu meydana gelen bel ağrısı, beni öbür haftanın sonuna dek yatakta bıraktı. Bel kemiğini anormal ve eğik bir durumda tutan yumuşak ve çökük bir yatak, daha önce var olan bir ağrının şiddetlenmesine veya yeni bir ağrının başlamasına belki neden olabilecek en sık rastlanan sebeplerden biridir. Birkaç kez tatil için evden uzakken, böyle çökük otel yatağından kalkıp yerde uyuduğum olmuştur. Hiç olmazsa yer sağlam ve düzdü, son derece de rahat.
Bel Ağrısı, Omurga Kasları Ağrıları, Siyatik Ağrısı, Sırt Ağrısı
Bel ağrılarının büyük çoğunluğu, kasların omurga kemiklerine tutunma yerlerinde, eklem ve bağlarda, kemik ve periosteum (kemiklerin etrafındaki ince zar)da, omurlar arasında bulunan kıkırdakların etrafındaki hassas dokularda ve omurganın içindeki diğer yumuşak dokularda başlar. Saydığımız bütün bu yerler hassas sinir uçları ile donatılmıştır. Ayrıca, sinirler kendileri tazyik veya gerilme halinde, siyatikte olduğu gibi nevrit ağrılarını verebilirler. Kemik içindeki omuriliğin, omurganın muayyen zarar ziyanı ve sakatlıklarıyla yakın ilişkisi vardır. Buna rağmen tüm bel ağrılarının kaynağı belde değildir. Sırt omurlarındaki ağrılar kalp, aort (kanı yürekten vücuda nakleden büyük damar) veya akciğer düzensizliklerinden, bel omurlarıdaki ağrılarsa karın ve leğen (pelvic) hastalıklarından olabilir. Endişe ve depresyon yalnız mevcut bir bel ağrısını artırmaz, yenisine neden bile olabilir. Bütün bu nedenlerden meydana gelen ağrılar omirilik ve beyinde etki altına alınır ve değişime uğrar.
Ağrı, görme, dokunma, tatma ve işitme gibi temel bir duyu değildir, ama genellikle bazı faktörlerce hafifletilmiş ve şiddetlendirilmiş, değişik nahoş unsurların bir kokteylidir. Dokulardaki mekanik ve biyokimyasal değişiklikler ne olursa olsun, yanıt hep komplekstir ve sonuç sadece endişe ve depresyon değil, bazen de hormon değişikliğidir. Ağrının hasta için tanıdığı anlam önemlidir. Eğer hasta bel ağrısının kanserden ileri geldiğini düşünüyorsa, korku ve endişeden ağrı daha da artar ve şiddetlenir. Şayet futbol oynarken sadece bir burkulmadan ileri geldiğini biliyorsa, bir sonraki oyunda oynayıp oynayamayacağını merak eden meraklı bir amatör ve çok yüksek paralar alan bir profesyonel olmadıkça, hasta çok daha az üzülür. Bazı hastalar ağrılara çok kızar ve onu Tanrı tarafından kendilerine karşı oynanmış ve hiç hak etmedikleri çirkin bir oyun olarak görürler. Genelde bu onların rahatsızlığını ve acılarını daha da artırır. Öte yandan bazıları duygusallaşmadan durumu kabul eder ve çok daha başarılı olurlar. Korku, kızgınlık, hüsran, küskünlük ve haksızlık duygusu çoğu ağrıları daha çok artırır. Araba ve iş kazalarının sebep olduğu bel ağrılarının çoğu, özellikle malûllük maaşı ve mahkeme kararları askıda kaldığı sürece ve halledilmedikçe devam eder. Gelecek korkusu ve endişesi, bel ağrılarının devam etmesine neden olur. Bunlar ortadan kalktığında sorun da kendiliğinden çözümlenir.Sağlıklı ve güçlü bir adaleli erkeğin sırtı ve beli sağlam bir kaslar yığınıdır. Kadınlar genellikle daha az adaleli görünebilirleri. Ancak kadınlarda genelde daha fazla şişman olduklarından, bu durum mevcut kasları gizler. Rubens'in tablolarında kadınlar, göründüklerinden çok daha adalelidirler. Ama genelde normal bir erkek, normal bir kadından daha adalelidir.
Şeker Hastalığının Zararları, Kan Damarları Üzerindeki Etkileri
Vücudumuzun şeker hastalığından en çok zarar gören bölümleri, damarlar, özellikle de atardamarlardır. Şeker hastalarının en az yarısında, atardamarların duvarları kalınlaşmıştır. Bunun nedeni, bir şeker hastasının yaşamı boyunca süregiden yüksek yağ asidi düzeyleri ile alçak kan şekeri düzeyleri arasındaki değişkenliktir. Bu iki önemli düzey arasındaki değişkenliği engellemenin, dolayısıyla damar sağlığını da olabildiğince korumanın tek ve en etkin yolu da şeker kontrolünü düzenli bir biçimde sürdürmektir. İncelemeler göstermiştir ki, iyi kontrol edilen şeker hastalıkları, kötü kontrol edilenler kadar tahribat yapmamaktadır. Eğer atardamarlar kalınlaşmış ve bunun sonucu olarak da sertleşmişse, ayrıca buna bir de yaşlılık eklenmişse, dolaşım yetersizliğinden kaynaklanan sorunlar da kapıda demektir. Kalp ve damar ağrıları ile "koroner trombosis" denilen kalp krizleri, şeker hastalarında çok rastlanılan şikayetlerdir Bu tehlikeler nedeniyle, şeker hastası, sık sık tansiyonunu ölçtürmeli, vücut ağırlığını dengede tutarak aşırı kilo almanın önüne geçmelidir. Yaşlı hastalarda, kollar ve bacaklardaki kan dolaşımı azalacağından, daha çok ve daha kolay üşüdükleri gözlemlenir. Yaşlı hastaların ayak bakımları da uzman kişilerce yapılmalıdır. Zira eğer tırnakları kesilirken bir yaralanma olursa, hem mikrop kapma olasılığı çok yüksektir, hem de bu yaranın kapanması çok zordur. Aslında ayaklarda meydana gelebilecek tüm yaralar, örneğin ayakkabı vurukları, hem zor tedavi edilirler, hem de mikrop kapmaya son derece müsaittirler. Ender de olsa, iyice kötüleşen bazı ayak yaraları, kangrenle sonuçlanır ki, bu da ayağın kesilmesi demektir. Böyle bir durumu engellemenin tek çaresi ise ayak bakımında son derece dikkatli olmaktır.
Şeker hastalarının bir şansızlığı da şudur: Atar-damarlardaki tahribat ilerledikçe, bundan en çok gözün arka kısmındaki retina tabakasındaki küçük kan damarları etkilenir. Tıp dilinde "Diyabetik retinopati" dediğimiz bu olayda, iyice sertleşen kan damarları çatlar ve damarlardan retina dokusuna bazı sıvılar sızar. Retina ya da ağ tabaka, gözün ışığa duyarlı tabakası olduğundan, görme olayında büyük işlevi vardır. Ne yazık ki, diyabetik retinopati nedeniyle şeker hastalarının ağtabakaları büyük ölçüde zarar görür ve zamanla önemli boyutlara varan görüş kayıpları ortaya çıkar. Gerçi son zamanlarda, bu komplikasyonun giderilmesi için bazı gelişmeler sağlanmıştır ama, bir şeker hastası, kör olma tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğunu hiç unutmamalı, göz muayenelerini düzenli bir biçimde yaptırmalıdır. Bu hastaya, engelleyici tedavi yapılabilme olanağını sağlar. Ayrıca şeker hastalığı ne denli iyi denetlenirse, ağ tabakanın bozulma süreci de o denli yavaşlatılmış olur.
Etiketler: Seker Hastalığı (Diyabet)
Şeker Hastalığı Sorunları, Yüksek Şeker Hastalığı
Hamilelikte Şeker Hastalığı, Hamilelerde Şeker Hastalığı
Şeker hastalığına yakalanmış bir kadın da, tıpkı normal kadınlar gibi anne olma içgüdüsüne sahiptir. Ancak, hamilelik de kendisi için hayli risklidir. Zira ana rahmindeki bebek, annenin kan şekeri ve insülin düzeylerini sürekli olarak azaltır ya da çoğaltır. Bu nedenle, hamilelik döneminde, annenin sürekli olarak doktor kontrolünde bulunması gerekir. Eğer anne hamilelik öncesinde günde bir kez uzun sürede etki gösteren insülin iğnesi yapıyorsa, bu, günde iki hatta duruma göre üç kez yapılan kısa sürede etkili, eriyebilir insülin enjeksiyonu ile değiştirilmelidir. Hamileliğinin belirli dönemlerinde, günde dört kez sidik ölçümü, iki kez de kan testi yapılmalıdır.
Kadın doğum doktorları, genellikle hamile hastalarını, hamileliğin son üç ayında hastaneye yatırırlar. Bu hem, annenin hastalığını kontrol altında tutmak, hem de bebeğin normal gelişimini sağlamak açısından yararlıdır. Bazı durumlarda, iki ya da dört hafta erken doğum yaptırılması, hatta sezaryen uygulanması zorunlu olabilir. Ancak, tüm bu uygulamaların nedeni, sağlıklı bir anne ve sağlıklı bir çocuk elde edebilmek içindir. Şeker hastası olan bir kadın, koruyucu olarak doğum kontrol hapı kullanabilir. Ancak bu hap içindeki hormon dozajı, amacı sağlamaya yetecek miktardan fazla olmamalıdır. Zaten bu, şeker hastası olsun ya da olmasın, tüm kadınların dikkat etmesi gereken bir konudur.
Şeker Hastalığında Bulaşıcı hastalıklar
Kadın, erkek ya da çocuk, tüm şeker hastaları için en büyük tehlikelerden biri, mikrobik bir hastalığa yakalanmaktır. İster basit bir soğuk algınlığı, ister zatürree olsun, mikrobik bir hastalığa yakalanan şeker hastasının tüm dengesi bozulur. Bu tür hastalıklarda, vücudun, mikroplarla savaşabilmek için daha fazla enerjiye gereksinimi vardır. Oysa bir şeker hastasının enerji deposu, almasına izin verilen gıdalarla ve kullandığı insülinle sınırlıdır. Bu nedenle, "Üşüyene çok yedir, ateşliyi aç bırak" yöntemi, şeker hastalarına uymaz. Tüm hastalıklarda bir şeker hastasının vücudunun insüline olan gereksinimi artar. Kusma ve mide bulantısında bile, şeker hastası, günlük insülin dozajını ihmal etmemelidir. Şeker hastası, nezle, soğuk algınlığı, ateşlenme gibi rahatsızlıklara yakalandığında hipo tepkisi gösterme olasılığı hiç yoktur. Bu durumda hastayı bekleyen tek tehlike, vücudunun, yağ depolarını eritmeye başlamış olmasıdır. Zira, bunun doğal bir sonucu olarak, dolaşım sistemlerindeki keton miktarı artar ve hastalık daha da ilerler. Tüm hastalıklarda, bir şeker hastasına verilecek "altın öğüt", enjeksiyona ne olursa olsun ara vermemesi ve derhal doktor denetimi altına girmesidir.
Aynı şekilde, hastalık sırasında ve sonrasında, sidik testleri düzenli biçimde sürdürülmelidir. Hastalık süresince, bu testler günde en az iki ya da üç kez yapılmalı, bulaşıcı hastalığın iyileşmesinden sonra da, hastalığın şeker hastalığı üzerinde bıraktığı izi iyice anlamak amacıyla bir hafta süreyle günde bir kez sidik testi yaparak şeker ölçülmelidir.
Şeker Hastalığında Böbrekler
Şeker hastalığının söz konusu olduğu her konuşmada, böbrek sözcüğü de mutlaka geçer. Sürekli olarak yüksek düzeydeki şekerle uğraşmak zorunda kalan ve böylece "hep fazla mesai" yapan böbrekler, özellikle şeker hastalığına genç yaşta yakalanmış kişilerde, zamanla büyük tahribata uğrar. Böbreklerde meydana gelen fonksiyon bozukluğunun göstergesi, sidikte protein bulunmasıdır. Bu, böbreğin artık gerektiği gibi çalışamadığını gösterir ve o noktadan itibaren bir uzman hekimin işe el koyması gerekir. Böbrek tahribatının sonucunda tansiyon yükselebilir, ya da vücutta başka bazı aksamalar ortaya çıkabilir. Tüm bu bozuklukların tıbbî tedavi görmesi zorunludur.
Şeker Hastalığında Sinirler
Sinirleri besleyen ince kan damarlarının, yukarıda anlatılan dolaşım bozukluğundan etkilenmeleri sonucu, sinir sisteminde de bazı bozukluklar ortaya çıkar. Bu kan damarlarından bazıları tıkanabilir, bazıları da gittikçe kalınlaşan duvarları nedeniyle sertleşebilir. Sinirsel duyarlılığın azalması sonucu, titreşimleri algılama yeteneği de azalır, özellikle yaşlı kişilerde derideki sıcaklık ya da soğukluk almaçları duyarsız hale gelir.
Sigara içen yaşlı şeker hastaları (aslında içmemeleri gerekir) bazen parmaklarını yakarlar ve haberleri olmaz. Parmaklarının yanmakta olduğu kendilerine söylendiğinde de çok şaşırırlar. Bu kişiler, için en uygun ısı derecesi ılıklıktır. Ilıklık, kan damarlarının genişlemesine yol açar. Bu nedenle, yaşlı insanlar kalın ve yünlü çoraplar, uzun iç çamaşırları giyerler. Yaşlı bir şeker hastasının bacaklarını sıcak su torbası ya da termofor ile ısıtmamak gerekir. Unutulmamalıdır ki, termoforda ya da torbada meydana gelebilecek bir delinmeden dolayı, sıcaklığı duymayacakları için haberdar olamayacaklar, böylece üstlerine akan sıcak su bacaklarını yakacaktır. Yattıkları zaman elektrikli battaniye kullanmaları, otururken de dizlerinin üzerine bir battaniye örtmeleri en uygundur.
Erişkin erkek şeker hastalarında cinsel yetersizlik de söz konusudur. Sinirlerin duyarsız hale gelmesi, boşalmayı engeller, hatta atardamarlarının ağır tahribata uğradığı durumlarda erkeklik organının sertleşmesi de mümkün değildir. Bu durum, tüm erkek hastalar için söz konusu olmasa bile, her an ortaya çıkabilecek bir tehlikedir. Bu bakımdan eş ve çocuk sahibi olmak isteyen erkek hastaların, ellerini çabuk tutmalarında yarar vardır.
Şeker Hastalığında Deri
Şeker hastalarının derileri mikrop kapmak için çok elverişlidir. Bunun nedeni, bu insanların derilerinde terleriyle birlikte bol miktarda şeker bulunmasındandır. Zira, mikroplar, bol miktarda şeker bulunan ortamları severler. Aynı şekilde, sidik içinde de şeker bulunduğundan, üreme organlarının çevresinde mantar türü deri hastalıkları çok rastlanan bir olgudur. Özellikle kadınlarda, tuvalete gittikten sonra işeme organının çevresinde kalacak birkaç damla sidik, hayli sık rastlanan iltihaplara yol açar. Deri kaşınır, ağrı verir ve kızarır. Erkeklerde de (özellikle sünnet-siz olanlarda) erkeklik organının ucunda benzer bir durumun ortaya çıktığı görülür. Atletlerin ayak tabanlarında ve tırnak aralarında da mantarlara ve iltihaplanmalara rastlanır. Bütün bunlardan kolayca anlaşılacağı gibi, bir şeker hastası, kişisel temizliğine büyük önem vermeli, özellikle tuvalete gittikten sonra işeme organlarını ve çevrelerini çok iyi temizlemelidir.
Etiketler: Seker Hastalığı (Diyabet)
Şeker Hastalığını Önlemek İçin Ne Yapmalı
Şeker hastalığını daha başlangıç döneminde engelleyebilmek için ne yapılabilir? Aslında bu soruya karşılık olarak söylenebilecek fazla bir şey yoktur. Ama şu da bir gerçektir ki, toplumdaki şişman insanların sayısı azaltılabilirse, yaşlı ve erişkin şeker hastalarının sayısında da önemli oranda bir azalma görülecektir. İkinci Dünya Savaşı sırasında, altı yıllık bir dönem için İngiltere'de tüm besin maddeleri karneye bağlanmıştı. Hiç kimse dilediğince yiyip içemiyordu. Ve bu süre içinde, şeker hastalarının sayısında büyük bir azalma saptandı. Kuşkusuz, bunun nedeni, şeker ve karbonhidrat tüketimine konan kısıtlamadır. Şunu da akıldan çıkarmamamız gerekir: Aşırı şişmanlık —gelişmiş ülkelerde hemen herkesin yaptığı gibi, rafine edilmiş saf şekerin fazlaca tüketilmesiyle birlikte— şeker hastalığının ana nedeni değildir.
Ancak bu iki olgu, ailesinden aldığı genlerle şeker hastası olmaya eğilimli kişilerde, hastalığın daha kolay ve daha çabuk ortaya çıkmasını sağlayan etkenlerdi Özellikle genç şeker hastaları, ilk günlerde, bitmez tükenmez insülin iğneleri ve kısıtlamalar nedeniyle hayatlarının altüst olduğunu düşünebilirler ve karamsarlığa kapılabilirler. Ancak, bu kişilere, iki şeyin çok iyi anlatılmasında yarar vardır. Birincisi, ilk anlarda "korkulu rüya" konumunda bulunan bazı şeyler, örneğin günlük insülin dozları, zamanla tuvalete gitmek ya da uyumak gibi bir alışkanlık haline dönüşecek ve son derece kolay yapılabilen sıradan işler olacaktır. İkincisi, şeker hastaları, yaşamaya olan bağlılıkları ve kendilerini çok iyi bir disiplin altına almaları nedeniyle, sağlıklı insanlardan çok daha başarılı olabilmektedirler. Atlantik'i kürekle aşmayı başarmış şeker hastaları vardır. Olimpiyat pistleri, şeker hastası olan birçok atletin, büyük başarılarına sahne olmuştur. Hepsi de dünya çapında birer politikacı olan Krusçev, Titö ve Mao şeker hastalığının kurbanları arasındaydı. Sanat dünyası, uzun yıllar şeker hastalığıyla birlikte yaşamayı başaran H.G. Wells gibi bir dahi yetiştirmiştir. Tüm bu kişiler, başarılarını hastalıklarını çok iyi denetlemelerine ve şeker hastalığını yeterince tanıyarak vücut dengelerini koruyabilmelerine borçludurlar.
Etiketler: Seker Hastalığı (Diyabet)
Kan Şekeri Sorunları, Çocuklarda Yetişkinlerde Kan Şekeri Düzeyleri
Şeker hastaları için, yoğun bedensel faaliyetler sonrasında ya da başka bir hastalığın ikisiyle değişen kan şekeri düzeyleri, büyük bir sorundur ve alışılagelmiş düzenin bozulmasıyla sonuçlanır.
Yüksek kan şekeri tepkileri, Kan Şekeri Düzeyi
Eğer şeker hastası denetimi elden kaçırırsa ve denge bozulursa ne olur? Kan şekerinin anormal bir yükselme göstermesi durumunda, kır usuz sidik ve kan ölçümleri büyük çapta olumlu olacak ve hasta, hastalığının başlangıç döneminde durduğu hislere kapılacaktır. Susuzluk, yorgunluk, bazen mide bulantısı, halsizlik ve kilo kaybı ortaya çıkacaktır. Bütün bu belirtiler, belli bir zaman sonra kendilerini gösterirler. Ancak susuzluk duygusu, sıçan bir günde, ya da hastanın aşırı terlemesi durumunda, en belirgin bir biçimde kendisini hissettirecektir
Şayet susuzluk her gün kendini hissettiriyorsa ve beraberinde aşırı işeme sorununu da getirmişse, hastanın tedavisini üstlenen doktor, insülin ya da hap miktarını artırmalıdır. Ama şu hiçbir zaman unutulmamalıdır ki, insülin ya da hap miktarındaki artışın mutlaka bir doktor tarafından belirlenmesi gerekir. Şeker hastalığı konusunda ne denli bilgili olursa olsun, bir hasta, artış miktarını kendiliğinden belirleyemez.
Hipo tepkileri ve şeker koması
Eğer kandaki şeker miktarı yükselmeyip tersine azalma göstermişse, o takdirde, hasta bayılma tehlikesiyle karşı karşıya demektir. Titremeye başlar, başı ağrır, midesinde bir boşluk hisseder. Soğuk bir ter döken hastanın yüzü bembeyaz olur. Huysuzlaşır, son derece sinirli olur. Derhal karbonhidrat bakımından zengin besinler alması gerektiği halde, bir şey yemek istemez. Hipo tepkisi sürdükçe ve kan şekeri düşmeye devam ettikçe, hastanın konuşması anlaşılmaz olur ve uykusu gelir. Sonunda bilincini yitirir ve komaya girer. Koma halinde, önce beyin hücreleri, sonra da kalp kaslarının hücreleri kan şekeri enerjisi açısından sıkıntı çekeceklerinden işlevlerini çok zor yerine getirirler ve bu yaşamın büyük ölçüde tehlikede olması demektir. Koma halini önleyebilmek için, belirtiler gösterdiği an, hastaya derhal bir miktar glikoz ya da şeker verilmelidir. Bir ya da iki çay kaşığı şekeri suda eritip hastaya içirebildiğimiz takdirde, kendisini toparlayacağını görürüz. Zihinleri böylece yerine geldikten sonra yiyecekleri bir bisküvi ya da içecekleri bir miktar süt, tamamen normale dönmelerine yetecektir. Eğer komaya girmek üzere olan bir hastaya hazırladığımız şekerli eriyiği yutturamamışsak, daha fazla zorlamak çok tehlikelidir. Böyle bir durum, şok tehlikesini artırır. Tek yapılacak şey, derhal bir ambulans çağırıp, hastayı hastaneye kaldırmaktır.
Aslında en doğrusu, böyle bir olayı başlangıç durumunda engelleyebilmektir. Bir şeker hastası, sürekli olarak yanında bir ya da iki parça şeker, iki bisküvi bulundurmalıdır. Kan şekerinin düşmesinin yol açtığı belirtileri kendinde hisseder etmez, hemen bunları ağzına atarak ilk önlemi almış olur.
Çocuklarda asıl tehlike, bedensel faaliyetler sırasında gösterdikleri aşırı çabadır. Her gün, düzenli olarak insülin alan bir çocuğu göz önüne alalım. Yağmurlu bir günde, bu çocuk evde oturacak, vaktini ya kitap okuyarak, ya da TV seyrederek geçirecektir. Bütün sidik ölçümlerinde, parlak portakal rengi görülecektir. Zira vücutlarındaki fazla şekeri hareketsizlik nedeniyle kullanmadıklarından kan şekerleri yüksek olacaktır.
Ertesi gün, hava günlük güneşlikse, çocuk sokağa fırlayacak, bahçede arkadaşlarıyla oynayacak, bisikletine binip dolaşacak, bir an bile hareketsiz durmayacaktır. O gün yapılan ölçümlerde ise, şekere hiç rastlanmayacaktır. Zira bedensel faaliyetler sonucu tümü kullanılmıştır. Çocuk, başağrısından yakınmaya başlar, halsiz olduğunu söyler. Rengi de hayli soluktur. Annesinden durmadan yiyecek bir şeyler ister. Öyle ki, çocuk alması gereken günlük karbonhidrat miktarının dört kat üzerine çıkar. Bu durum, aileyi telaşa sürükler. Oysa telaş edilecek bir şey yoktur ve çocuğa istediği yiyeceklerin verilmesi gerekir. Bu engellenirse, hipo tepkisi meydana gelebilir. Bu İki gün arasındaki enerji tüketim farkı yüzde 400'dür. Büyük insanlarda, gün içinde enerji tüketiminde değişiklikler olabilir. Ancak, bunlar, daha az belirgindir.
Alışılmamış ve düzensiz bir hareketlilik, şeker hastası için büyük tehlike demektir. Insülin ya da hapi tedavisi gören hastaların beslenme ölçütleri de bu noktada büyük önem taşır. Sakin ve hareketsiz bir yaşam sürdüren bir hastanın ne tür besinler alabileceğini, hareketli günlerde ise nelerin yenmesi gerektiğini çok iyi bilmek lâzımdır. Unutulmamalıdır ki, şeker hastalarının sözlüğündeki en önemli sözcük, "denge"dir. Bu nedenle, çocuklarında şeker hastalığı bulunan aileler, sürekli olarak yanlarında bir paket bisküvi ya da glikoz tabletleri bulundurmalıdır. Erişkin hastalarda, özellikle uzun seyahatlere çıkarken, arabalarında, ceplerinde, çantalarında, acil bir durumda kendilerine son derece gerekli olan şeker ya da bisküviyi mutlaka taşımalıdırlar.
İnsüline bağımlı hastalarda, hele uzun sürede etki gösteren türden insülin kullanıyorlarsa, gece koması pek görülmez. Ama hasta, sık sık kabus görebilir, rüyalarında sık sık düştüğünü görür, çığlık çığlığa ve ter içinde uyanır. Eğer bir şeker hastası, sabah uyandığında başı ağrıyorsa ve şayet ilk yaptığı ölçümde sidiğinde hiç şeker çıkmamışsa, bu, o gece bir hipo geçirdiğinin göstergesidir. Bu nedenle, bir şeker hastası, yatağının başucundan bir bardak sütü ve birkaç bisküviyi eksik etmemeli, yatmadan önce eğer son yaptığı şeker ölçümünde hiç şeker çıkmamışsa, mutlaka bir şeyler atıştırmalıdır. Bu, uzun sürede etkili olan karbonhidratlı besinlerden yapılmış bir sandviç olabilir.
Yine, bir şeker hastası hipo tepkisi gösteriyorsa —ki kimilerine göre, ilk tepkilerden sonra, ikincisi bile çok fazladır— bu denetimlerinde bir aksama olduğunu vurgular. Bu kişilerin pankreasları, faaliyetlerine tümüyle son vermemiştir. Vücutlarının gereksinimleri üzerine bazen bir miktar insülin üretirler. Böylelikle, kimi zaman bu tür şeker hastalarının vücudunda hem kendi ürettikleri insülin, hem de dışarıdan enjekte edilen insülin dolaşmaya başlar. Başka zamanlarda ise, pankreas faaliyetini yine durdurur ve vücutta yalnızca dışarıdan verilen insülin etkili olur. Bu sorunu çözebilmenin tek yolu, hastaya serbest bir rejim uygulatmak ve canının istediği şeyi, istediği an yemesini öğütlemektir. Bir çok şeker hastası, içgüdüsel olarak, kan şekerlerinin yüksek ya da düşük olduğunu anlayabilir. Bu kolaylık nedeniyle serbest beslenme rejimi rahatlıkla uygulanabilir. Belirli bir diyeti zorla uygulatmaya çalışmak, pek çok sorunu da beraberinde getirebilir. Ve hepimiz biliriz ki, yaşam kimi zaman belirli kurallar içine sıkışıp kalmaz.
Etiketler: Seker Hastalığı (Diyabet)