Winslow Deliği
Jacob Benignus Winslow 1669-1760
JACOB BENİGNUS Winslow'u deskriptiv anatominin kurucusu olarak vasıflandırmak hiç de yanlış olmaz. "İnsan Vücudunun Anatomisi'" adlı eseri 1732 yılında Fransızca olarak yazılmış ve iki sene sonra da İngilizce'ye çevrilmiştir. Bu eser 1543 yılında Vesalius ve 1801 yılında da Bichat'ın kaleme almış oldukları eserler arasında değerli bir yer tutmaktadır. Winslow anatomik olayları bir araya getirmiş, bunlardan sonuçlar çıkarmış ve nihayet bulgularını sistematik bir ayırıma tabi tutmuştur. Bu klasifikasyon şekli gerçekten çok değerli bir metoddur.
Winslow, 1669 yılının 2 Nisanı'nda Danimarka'nın Odensee şehrinde dünyaya gelmiştir. 13 kardeşten en büyüğüdür. Ailesi aslen İs-veçli'dir. Bu ailenin diğer şahısları arasında iskolastik konularda ün sahibi olmuş pek çok insan vardır. Jacob'un baba ve dedesi Luther mezhebinin papazları idiler. Doğal olarak oğullarının da kendilerini takiben bir protestan papazı olacağını ümit etmekte idiler. Bu yüzden Ja-cob pek bilgili bir insan olan babasının amansız mesaisi altında çalışmaya başlamış ve nihayet Kopenhag Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'ne girmişir. Winslow'un büyük amcası parotis guddesi kanalını keşfetmiş olan Niels Slensen'dir. Belki de bu zeki akrabasının kendisine örnek teşkil etmesi Winslow'un ilahiyattan ayrılıp tababete geçmesinde neden olmuştur denilebilir.
Winslow'un çalışmaları Danimarka Kralı tarafından da ilgi ile karşılanmış ve kral "Anatomi ilminin ilerlemesi için kazanmış olduğu zaferlerin ülkesi için de birer başarı teşkil edeceğini ve bu buluşların şerefini paylaşmakta olduğunu" söylemekten kendini alamamıştır. Bir süre sonra Winslovv'u Hollanda'da tababet icra ederken görüyoruz. Kısa bir zaman sonra Winslow Paris'le ünlü anatomisi Duverney'in öğrenciliğini yapmaktadır. Nihayet 1705 yılında Paris Üniversitesi nden hekim olarak mezun olmuş ve hocasına yardım etmeye başarmıştır. Winslow'un anatomik bilgi ve yeteneği o kadar yüksek idi ki hocası kendisini anatomi dersleri vermek için ödevlendirdi. Duverney öldükten sonra bu şerefli kürsüyü işgal eden Winslow yıllarca anatomi ve cerrahi dersleri verdi. 1732 yılında yayınlamış olduğu bir eserinde peritonun iki boşluğunu birbirine bağlayan bir deliği yani "Foramen Winslow"u tarif etti. Bu delikten ince bir boru geçirdi ve bu boruya üfleyerek peritonun diğer boşluğunu şişirdi. Bu suretle havanın büyük omentumu şişirdiğini ispat etti. Winslow bu buluşunda aynı zamanda ilk defa olarak omentum tabirini de kullanmış oluyordu. WinsIow bundan başka ismini dizin arka tarafından bulunan bir bağa "Ligamentum Winslow'i" ve Koroid kapiller ağına "Winslow Yıldızı'na da vermiştir. Bu bilgin 1732 yılında sinir ganglionlarını tarif etmiş ve bunlara ikinci derecede ganglionlar adını vermişti.
Winslow, Fransa'ya hicret ettikten birkaç yıl sonra Protestanlığı terk ederek Katolik olmuştur. Ailesi bunu hiçbir zaman tasvip etmemiş olduğu için bir daha doğduğu şehire dönmemiştir. Winslow kendisine ikinci bir vatan olarak kabul ettiği Fransa'da çalışmalarına devam etmiş ve ilmi mesaisini ilerletmiştir. Birçok eserler yazan Winslow el yazısı ile otobiyografi de bırakır Fakat bu otobiyografi ancak 1912 yılında basılabildi. 1711 yılında Catherin Gilles adlı bir kızla evlenen bu bilginin bir kız ve bir oğlan, iki çocuğu oldu, 91 yaşına kadar yaşadı.
Winslow Deliği
Jacob Benignus Winslow 1669-1760
JACOB BENİGNUS Winslow'u deskriptiv anatominin kurucusu olarak vasıflandırmak hiç de yanlış olmaz. "İnsan Vücudunun Anatomisi'" adlı eseri 1732 yılında Fransızca olarak yazılmış ve iki sene sonra da İngilizce'ye çevrilmiştir. Bu eser 1543 yılında Vesalius ve 1801 yılında da Bichat'ın kaleme almış oldukları eserler arasında değerli bir yer tutmaktadır. Winslow anatomik olayları bir araya getirmiş, bunlardan sonuçlar çıkarmış ve nihayet bulgularını sistematik bir ayırıma tabi tutmuştur. Bu klasifikasyon şekli gerçekten çok değerli bir metoddur.
Winslow, 1669 yılının 2 Nisanı'nda Danimarka'nın Odensee şehrinde dünyaya gelmiştir. 13 kardeşten en büyüğüdür. Ailesi aslen İs-veçli'dir. Bu ailenin diğer şahısları arasında iskolastik konularda ün sahibi olmuş pek çok insan vardır. Jacob'un baba ve dedesi Luther mezhebinin papazları idiler. Doğal olarak oğullarının da kendilerini takiben bir protestan papazı olacağını ümit etmekte idiler. Bu yüzden Ja-cob pek bilgili bir insan olan babasının amansız mesaisi altında çalışmaya başlamış ve nihayet Kopenhag Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'ne girmişir. Winslow'un büyük amcası parotis guddesi kanalını keşfetmiş olan Niels Slensen'dir. Belki de bu zeki akrabasının kendisine örnek teşkil etmesi Winslow'un ilahiyattan ayrılıp tababete geçmesinde neden olmuştur denilebilir.
Winslow'un çalışmaları Danimarka Kralı tarafından da ilgi ile karşılanmış ve kral "Anatomi ilminin ilerlemesi için kazanmış olduğu zaferlerin ülkesi için de birer başarı teşkil edeceğini ve bu buluşların şerefini paylaşmakta olduğunu" söylemekten kendini alamamıştır. Bir süre sonra Winslovv'u Hollanda'da tababet icra ederken görüyoruz. Kısa bir zaman sonra Winslow Paris'le ünlü anatomisi Duverney'in öğrenciliğini yapmaktadır. Nihayet 1705 yılında Paris Üniversitesi nden hekim olarak mezun olmuş ve hocasına yardım etmeye başarmıştır. Winslow'un anatomik bilgi ve yeteneği o kadar yüksek idi ki hocası kendisini anatomi dersleri vermek için ödevlendirdi. Duverney öldükten sonra bu şerefli kürsüyü işgal eden Winslow yıllarca anatomi ve cerrahi dersleri verdi. 1732 yılında yayınlamış olduğu bir eserinde peritonun iki boşluğunu birbirine bağlayan bir deliği yani "Foramen Winslow"u tarif etti. Bu delikten ince bir boru geçirdi ve bu boruya üfleyerek peritonun diğer boşluğunu şişirdi. Bu suretle havanın büyük omentumu şişirdiğini ispat etti. Winslow bu buluşunda aynı zamanda ilk defa olarak omentum tabirini de kullanmış oluyordu. WinsIow bundan başka ismini dizin arka tarafından bulunan bir bağa "Ligamentum Winslow'i" ve Koroid kapiller ağına "Winslow Yıldızı'na da vermiştir. Bu bilgin 1732 yılında sinir ganglionlarını tarif etmiş ve bunlara ikinci derecede ganglionlar adını vermişti.
Winslow, Fransa'ya hicret ettikten birkaç yıl sonra Protestanlığı terk ederek Katolik olmuştur. Ailesi bunu hiçbir zaman tasvip etmemiş olduğu için bir daha doğduğu şehire dönmemiştir. Winslow kendisine ikinci bir vatan olarak kabul ettiği Fransa'da çalışmalarına devam etmiş ve ilmi mesaisini ilerletmiştir. Birçok eserler yazan Winslow el yazısı ile otobiyografi de bırakır Fakat bu otobiyografi ancak 1912 yılında basılabildi. 1711 yılında Catherin Gilles adlı bir kızla evlenen bu bilginin bir kız ve bir oğlan, iki çocuğu oldu, 91 yaşına kadar yaşadı.
Meckel Divertikülü ve Meckel Ganglionu
Johann Friedrich Meckel 1724 – 1774
DİVERTİKULUM KELİMESİ. Latinceden gelen bir kelimedir ve iki kelimeden oluşur. Diverl içe dönük ve çulum da huni şeklinde demektir. Yani büyük bir boşluktan kaynaklanmış küçük bir torba veya cepe benzer.
Barsak 1ardak i çeşitli divertikulumlar çok eskiden beri birçok anatomistler tarafından müşahede edilmiştir/Hatta bunlardan biri hakkında Danimarkalı ünlü Ruysch 1701 yılında yayınlamış olduğu bir kitapta geniş bilgiler vermektedir. Bununla beraber 1810 yılında Johann Friedrich Meckel (genç) bu gerçek konuya değininceye kadar bu divertikulumların gerçek menşe ve mahiyeti meçhul kaldı. Muhtelif tipte divertikulumları gayet mükemmel bir tasnife labi tutan Meckel bunlardan biri hakkında özellikle geniş bilgiler vermiş ve bu suretle bugün Meckel diverlikulumu olarak tanınan anatomik bölge klasik bilgiler arasına girmiştir. Meckel divertikulumu konjenital barsak deformasyonları arasında hemen en çok rastlanan (% 2) bir durumdur. Genç Mcckel'in tababet ilmine tanıttığı bu divertiküle mukabil yaşlı Meckel "Meckel Ganglionunu" tarif etmiştir.
Yaşlı Friedrich Meckel 1724 yılında dünyaya gelmiş ve 1774'te ölmüştür. Göttingen'de okulu bitirdiği sırada 5. kafa çifti hakkında şayanı dikkat bilgi verdiği gibi, bugün Meckel mağarası olarak tanınan boşluğu da tarif etmiştir. Berlin'de Anatomi, Botanik ve Obstetrik profesörlüğü ifa etmiştir. Bugün için gayet acayip gelen bu ihtisas kombinezonu 200 sene evvel çok makbuldü. Yaşlı Meckel bundan başka yine ilk defa olarak submaksiller ganglionu da tarif etmiştir. Yaşlı Meckel'in oğlu Philip Friedrich Meckel (1756-1803) Halle'de anatomi ve cerrahi profesörlüğü yapmıştır. Philip'in iki oğlu olmuştur. Küçüğü August Albrecht Meckel, Bern'de anatomi hocalığı ve hekimlik yapmıştır. Büyük oğlu Johann Friedrich Meckel ise bahis konusu divertikulum araştırmaları ile ailenin ünlü bir üyesi haline gelmiştir. Bu bilgin 1781 yılında dünyaya gelmiş ve ilk öğrenimine Halle'de başlayarak daha sonra Göltingcn, Würzburg ve Vi-yana'da tahsilini tamamlayarak Tıp Doktoru unvanını almıştır. Genç Meckel Hollanda. Fransa, İtalya ve İngiltere'de uzun bir tetkik seyahatine çıkmış ve 1806 yılına kadar, doğup büyüdüğü şehir olan Halic'e dönmüştür. 1808 yılında bu şehirde anatomi ve cerrahi profesörü olmuştur.
Meckel, Almanya'nın yetiştirmiş olduğu en büyük komperatif anatomi üstatlarından biridir. Kendisine Almanya'nın Cuvier'i adı verilir.
Meckel'in pek çok eseri vardır.
Özellikle patolojik anatomi üzerindeki çalışmaları, normal insan anatomisine ait bir atlas ve vücuttaki anomalileri içeren diğer bir atlas en önemli eserleri sayılır. Fakat Komperatif Anatomi adlı eseri bunların üstünde bir şaheser addedilir. Meckel, Halle Müzesi'ne pek çok materyel toplamıştır. İlk defa dedesinin kurmuş olduğu bu müzeyi babası devam ettirmiş ve kendisinin de titiz çalışmaları sayesinde Halle Müzesi dünyanın en mükemmel bir müzesi haline gelmiştir.
Pott Hastalığı ve Pott Tümörü
Percival Pott 1714 – 1788
PERCİVAL POTT, 1714 yılında Londra'da dünyaya gelmiştir. Yazar olan babası, Percival henüz 3 yaşında iken ölmüş ve karısına cüzi bir para bırakabilmiştir. Bununla beraber Percival bazı zengin akrabaları sayesinde okuma fırsatını bulmuş ve 1729'da St. Bartholomew Hastanesi'ne cerrahi asistanı olarak girmiştir. Kısa zamanda ün sahibi olan Pott, henüz tahsilini tamamlamadan az çok bir refaha kavuşmuş ve annesi ile beraber yaşamaya başlamıştır. 1736 yılında Cerrahlar Derne-ği'nden (büyük diploma) almıştır. O zaman için bu diploma çok değerli bir ehliyet belgesi addedilmekteydi. Bu diploma verilmeden önce adaylar çok sıkı bir sınava tabi tutulurlardı. Percival bir süre ortadan kaybolarak bu sınav işini atlattı. Bununla beraber ün sahibi bir hekim olması ve yeteneğinin herkes tarafından tasdik edilmesi diplomanın kendisine verilmesine imkan vermiştir. Annesinin ölümünden sonra evlendi ve St. Thomas hastanesi civarına yerleşti. 1774 senesinde St. Bartholomcw hastanesine evvela cerrahi muavinliğine daha sonra da asli cerrahlığa atandı. Bu sırada hocalığa da başlayarak gerek nazari ve gerekse demonstrativ bir şekilde dersler vermeye başladı. Bu alanda da büyük bir ustalık gösteren ve ünlenen Pott modern ders verme tekniğinin öncülerinden biri oldu. 1758 yılında bir gün Pott atla sokakta giderken bir kazaya uğradı, allan düştü ve ayağının birkaç yerinde kırıklar meydana geldi. Damadı bu olayı şu şekilde anlatmıştır: "Acele ve fena bir tedavi şeklinin ne kadar kötü durumlara neden olacağını takdir eltiği için kırık olayından sonra duruş şeklini hiç bozmadı ve lüzumsuz hareketlerde bulunmadı. Westministere iki kişi yollayarak sedye getirtti. Büyük bir tahammül ve sabır içinde ve çok soğuk bir havada, yerde yatarak sedye-cilerin gelmesini bekledi. Bütün hazırlıklar tamamlandıktan sonra eve taşındı."
Bu kaza dolayısıyla Percival'i muayene eden cerrahlar amputasyondan başka çare kalmadığını ifade ettiler. Ameliyata başlamak üzere alet ve edavatı hazırladıkları bir sırada Pott'un eski hocalarından biri yetişti ve kırığı muayene ettikten sonra, belki de bacağı kurtarmanın mümkün olacağını söyledi. Diğer cerrahlar da bu fikre katılınca, Polt bacağını kaybetme tehlikesini savuşturmuş oldu. Kırık yarası da normal seyrini takip ederek iyileşti ve kendi kırığı hakkında da açıklamalarda bulundu. Pott'un tarif etmiş olduğu konular arasında özellikle iki iltihabi vetire büyük bir önem arzetmektedir. Bunlardan birincisi "Pott'un şiş tümörü" olarak adlandırılmakta olan kafatası kemiklerinin osteomiyelitidir. İkincisi ise, bel kemiğinin tüberkülozudur.
1787 yılında yarım asır hizmet etmiş olduğu St. Bartholomew hastanesinden ayrıldı. 1788 yılında Pnömoni'den ölen bu çalışkan bilgin tıp tarihinde her zaman seçkin bir yer işgal edecektir.
Heberden Nodülleri
William Heberden 1710 - 1801
HEBERDEN KEŞFETMİŞ olduğu heberden nodülü şu şekilde tarif etmiş bulunmaktadır: Digitorum Nodi. Acaba eklem civarında ve genellikle parmaklarda oluşan bu küçük ve sert nodüller nedir? Bunların gutla hiçbir alakası oktur. Hemen her zaman ömür boyunca devam ederler. Üzerlerine basıldığı zaman ağırlıdırlar ve bu yüzden parmak hareketlerine kısmen engel olurlar. Heberden'in bu buluşu diğer çalışmaları, mesela su çiçeği ve çiçek konularındaki araştırmalarına nazaran çok daha önemli addedilir.
Heberden 1710 yılında Londra'da dünyaya gelmiştir. Öğrenimini Cambridge'de yapmış ve klasiklerle de yakından ilgilenmiştir. Hekim olduktan sonra mezun olduğu bu üniversitede 10 yıl çalışmıştır. En ünlü eseri "Materia Medica" adlı eseridir. Çok enteresan konular içermektedir. 1748 yılında Londra'ya gelen bu bilgin, hekimler kolejinin bir üyesi olmuş ve devlet merkezinde tababet icra etmeye başlamıştır. Geniş deneyim ve bilgisi, derin kültürü sayesinde kısa zamanda ün sahibi olmuştur. 50 yıl çalışmış olduğu Londra'da bu ün gelmiş geçmiş bütün hekimlerle kabili kıyas olmayacak bir dereceyi bulmuştur.
Heberden etrafına çok güven veren bir kişiliğe sahipti. Zamanın en değerli hekimlerinden biri olan Dr. Samuel Johnson hastalandığı zaman "Bana zamanın en büyük hekimi olan Heberden'i çağırın" demiştir. Heberden oldukça uzun zaman yaşamıştır. 1801 senesinde öldüğü zaman 91 yaşında bulunuyordu. Ölümünü takip eden yıl, yine kendisi gibi yetenekli bir hekim olan William Heberden babasının Latince yazılmış olan eserlerini toplayarak "Hastalıkların Tedavi ve Tarihi" adı ile ve yanında İngilizce tercümesini de vererek yayınlamıştır. Bu eserde 50 yıllık pratik bir tababetin notları mevcutlu. Bu eser klinik tababetin en büyük kitaplarından sayılmakla ve sadece Hipokrat'ın aforizmleri ile mukayese edilmekledir.
Rolando Yarığı
Luigi Rolando 1773 – 1831
ROLANDO YARIĞI terimi, anatomi ile ilgilenen kimselerin Lııigi Rolando ismini tanımalarına sebep olmuştur. Bu meşhur İtalyan alimi çalışmalarını özellikle beyin üzerinde yoğunlaştırmıştır. 1809 senesinde beynin ve sinir sisteminin insan ve hayvanlardaki fonksiyonu hakkında yayınlamış olduğu eserin resim ve şemalarını da bizzat kendi çizmiştir. Bu travayda Rolanda yarığı olarak tanınan Pari-etal ve frontal loblar arasındaki oluğun tarifi vardır. Bundan başka serebellum fonksiyonuna ait bir tetkik kısmı da mevcuttur. Rolando 1773 yılında Torino'da dünyaya gelmiştir. Babası öldükten sonra bir papaz olan dayısı kendisini evlat edinmiştir. 1793 yılında Torino Üniversitesi'nden mezun olduktan sonra genç yaşta kendisini tababet ve doğa ilimlerine vermiş ve özellikle zooloji ile yakından ilgilenmiştir. Daha başlangıçtan itibaren anatomiye karşı derin bir eğilimi olan Rolando o zamanın en ünlü hocaları olan Cigna. Mascagni ve Fontana ile teşriki mesai etmiştir. 1802 yılında bütün hayvan türlerinin akciğer strüktürü ve fonksiyonunu incelemiş ve bunları bir travay halinde yayımlamıştır. Napolyo'nun Piyemontcyi işgalinden sonra hekim sıfatiy-le Kral Viktor Emanuelle beraber Sardunya'ya gitmiştir. 1804 senesinde Sardunya'nın Sassari Üniversitesi'nde uygulamalı tıp profesörlüğü ifa etmiştir. 1814 yılında Rolando'yu eski üniversitesi olan Torino'da anatomi profesörü olarak görüyoruz. Bu üniversitede 15 yıl çalışmıştır. Rolando'nun araştırma ve yazıları özellikle embriyoloji ve anatomi konusundadır. Bu araştırmalarda beyni ilgilendiren buluşları en önemlilerini teşkil etmektedir. Hayatının son yıllarında Rolando, Avusturya İmparatoriçesi Marie Terrez'in özel hekimliğini yapmıştır. 1831 yılında ve henüz oldukça genç yaşında 51'inde iken pilor kanserinden ölmüştür.
Poudre De Dover
Thomas Dover 1660 - 1742
TEDAVİ KONUSUNDA hâlâ önemli bir yer işgal eden Poudre de Dover, sedativ ve uyuşturucu bir maddedir. Opium ve ipekaku-anayı % 10 oranında içeren bir laktoz karışımıdır. İkiyüzelli yıldan beri tababette kullanılan bu maddenin bulunuşu romantik bir hikaye ile ilgilidir. Bu ilaç, ara sıra İspanya donanmasında korsanlık yapmış olan ve tababet tarihinin enteresan bir şahsiyeti sayılan Kaptan Thomas Dover'in bir keşfidir. Dover takriben 1660 yıllarında Warwickshire'da dünyaya gelmiştir. Öğrenimine Cambridge'de başlayan Dover burayı bitirdikten sonra Londra'da ünlü Dr. Thomas Sydenham'ın öğrencisi oldu. Bu sırada Dover çiçek hastalığına tutuldu. Dover bu hastalığım gayet nükteli bir lisanla tasvir etmektedir: "Başlangıçta 22 onz kadar kan kaybettim. Bundan sonra bana bir kusturucu ilaç içirdiler. Fakat benim kanaatime göre bir müshilin çok daha iyi sonuç verebileceğini söyleyebilirim. Bu yüzden uygulanan tedaviden çok fena bir duruma düştüm, gittikçe fenalaştım ve kalkamaz oldum. Hocam odamda hiçbir zaman ateş yakılmasına izin vermiyordu. Pencereler hep ardına kadar açıktı. Hatta yorganımın bile belimden yukarı çıkmasına izin yoktu. Fakat burada en çok memnun olduğum şey, günde 20 litre kadar bira içmeye mecbur tutulmamdı."
Bütün bu iğneli sözlerine rağmen Dover daima Sydanham'm öğrencisi olduğunu iftiharla söylerdi Hocasından pek çok istifade ettiğini ve bilgisini ona borçlu olduğunu ifade ederdi. Bundan sonra Dover. Bristol'de pratik tababete başladı. Özellikle fakır hastalara büyük bir ilgi gösteriyordu. 1696 yılında patlak veren büyük tifüs epidemisinde muazzam bir gayret ve enerji ile çalıştı.
Dover hekimliği sayesinde yeteri kadar para kazandıktan sonra çok sevdiği denizcilik mesleğine teşebbüs etli ve bir ortaklık kurarak güney denizlerine keşifler yapmak gayesiyle açıldı. O devirde bütün bu memleketler İspanya'nın işgali altında idi. Dover zeki bir hekim olduğu kadar cesur ve atak bircengaverdi. Bu seferi sırasında Ekuatorda Guayakil Li-manı'na başarılı bir hücumda bulundu. Bu keşif seyahatinin en önemli olayı 1709 yılının 2 Şubatı'nda Juan Fernandcz Adası'ndan Şili sahillerine geçiş sırasında vuku buldu. Dover burada, İskoçyah bir denizci olan ve yıllardan beri buralarda yaşayan Aleksander Selkirk ile karşılaştı. Bu karşılaşma derhal bir dostluğun başlamasına sebep oldu. Her iki maceraperest 1771 yılında 170.000 liralık bir servetle İngiltere'ye döndüler. Fakat beraberlerinde getirmiş oldukları en büyük değer muhakkak ki Aleksander Selkirk idi. Heyetin Kumandanı olan Kaptan VVoodes seyahat intibalarıni "Devri Âlem Seyahati" adlı eseri ile yayınladı. Aleksander Sel-kirk'in macerası ise bir dünya şaheserinin yani "Robenson Kruzoe" yaratılması hususunda Daniel Defoe'ye ilham kaynağı teşkil etti.
Dover 1721 yılında lisansiye hekimler kolejine kabul edilirken hâlâ kendi korsanvari tababetine devam etmekte idi. 1732 senesinde "Eski Hekimlerin Ülkelerine Bıraktıkları Miraslar'' adlı eserini yayınladı. Bu eserde birçok harika tedavilerden bahsedilmektedir. Bütün bu tedavi şekilleri o günkü tababet ve tedavi sahası için şayanı hayret birer yenilik olarak kabul edilebildiler. Dover bu kitapta ünlü Poudre'unun da formülünü vermiştir. I kısım afyonu I kısım ipekakuanayı 8 kısım laktozla karıştırarak elde edilen bu tozdan Dover gece yatmadan evvel sıcak bir içki ile küçük bir kaşığın ucu kadar alınmasını önermekteydi. Hayatı bir romanın akışı gibi seyreden bu tıp aşığının ünü kısa zamanda bütün Avrupa'ya yayılmıştır. Poudre de Dover olarak tanınan ilacı ise bugün hâlâ değerini korumakta ve birçok kodekslerde yer almaktadır. Fakat Dover'in insanlığa yaptığı en büyük hizmetlerden biri ilerde Robenson Kruzoe şaheserine ilham kaynağı olacak bir denizciyi kurtarması olmuştur denilebilir.
Stensen Kanalı
Niels Stensen 1638 – 1686
NİELS STENSEN, Kopenhag'da dünyaya gelmiştir. Babası bir kuyumcu idi. Önce doğduğu şehirde daha sonra da Hollanda'da öğrenimini yaptı.
1661 yılında bir sabah hocasının Amsterdam'daki evinde bir kuzu başının disseksionunu yaparken Parotis guddesinin alt kısmında bir kanalın mevcut olduğunu gördü. Sert bir madeni cismi bu kanala soktu ve cismin kanal ucunda bulunan dişe çarpmasından ileri gelen bir ses duydu. Bu suretle Stensen. parotis guddesinin kanalını keşfetmiş oluyordu. Ondan kısa bir süre sonra gözyaşı bezi vesaire gibi daha bazı salgı bezlerinin de mevcudiyetini ortaya koydu ve her salgı bezinde bir kanal bulunduğunu tespit etti. İlk büyük keşfini yaptığı sırada Stenscn sadece 22 yaşında idi. 24 yaşına geldiği zaman birçok anatomik buluşlar ve bunlardan bahseden bir esere sahip bulunuyordu.
Hollanda'dan ayrıldıktan sonra Almanya, Fransa ve İtalya'da uzun bir seyahata çıktı. İtalya'da bulunduğu sırada bir İtalyan prensinin hekimliği ifa etti ve ayrıca prensin çocuklarına hocalık etti.
Stensen'in çok çabuk bıkan bir karaktere sahip olması ve uzun zaman bir yerde durmaması en temel özelliklerinden birini teşkil eder. ziyaret ettiği yerlerde ancak pek kısa zaman kalıyordu. Fakat bu esnada anatomik çalışmalarını hiçbir zaman ihmal etmiyordu. Paris'i ziyaretlerinden birinde beyin anatomisi hakkında konferanslar vermiş ve zamanın bilgilerine ait eleştirilerde bulunmuştur.
Stensen tıbbi bilgisinin yanında aynı zamanda lengüistik üstadı idi. 8 yabancı dil biliyordu. Bundan başka fosil bilgisi ve jeolojik katmanlar konularında da çok derin bilgisi vardı.
1672 yılında Kopenhag'a döndü. Fakat 2 yıl sonra kendisini tekrar Floransa'da buluyoruz. Bu arada dini konularda da uğraşmaya başlayan Stensen prolestanlığı bırakarak katolikliği benimsedi. Bu çapta ün sahibi bir insanın yapmış okluğu bu din değişiliği kiliseyi çok memnun etti. Stensen katoliklikle ve genellikle din konusu ile çok yakından ilgilenmeye başladı. 36 yaşına geldiği zaman kutsal emirler aldığını ifade etti ve piskopos rütbesi ile kuzeye gönderildi. 9 yıl Almanya'da kaldı. Aynı günde üç ayrı dilde vaaz vermek kendisi için çok basit işlerdendi. Bütün gayreti ile sabahtan akşama kadar kilisenin hizmetinde çalışıyor ve fakirlere elinden gelen yardımı yapıyordu. Bu aşırı çalışmasının sağlığını bozduğu söylenir. 48 yaşında öldüğü zaman Toskana Dükü'nün emri ile naşı Floransa'ya götürüldü ve orada gömüldü. Böylece 17. yüzyılın en güzide zekâlarından biri de tarihe mal oldu.
Marcello Malpighi (1628-1694)
Malpighi Cisimciği
URİNER TUBULUSLERIN başlangıç noktalarının etrafına dizilmiş olan cisimcikleri tetkik ederken ilk akla gelecek isim hiç şüphesiz, mikrokopik anatominin banisi olan Mareello Malpig-hi'dir. Malpighi'nin kullanmış olduğu mikroskop pek basitti ve adeta bugünün oyuncak mikroskoplarını andırmakta idi. Bu ilkel mikroskopla Malpighi ismini tarihe mal eden keşiflerini yapmıştır. Böbrekler üzerindeki çalışmalarından başka bu yorulmak bilmeyen alim, vücudun çeşitli dokularının da yapılarını mikroskopta incelemiştir.
Mareello Malpighi. 1628 yılında Bolonya'da dünyaya gelmiştir. Aynı şehrin tıp fakültesinde tıp öğrenimini tamamladıktan sonra 25 yaşında mükemmel bir hekim olmuştur. Yaşına rağmen çok derin bir bilgiye sahip olması aynı üniversitede 3 yıl profesörlük yapmasını sağlamıştır. Fakat Tos-kana Dükü'nün emri ile Piza'daki tıp kürsüsünün basına gelmek mecburiyetinde kalmıştır.
Malpighi bünyece pek kuvvetli bir insan değildi. Piza'nın havası ile pek imtizaç edemedi ve bu hal sağlığının bozulmasına sebep oldu. 3 yıl bu ödevde kaldıktan sonra tekrar Bolon-ya'ya döndü. Kendi üniversitesinde bitmez tükenmez ve insan üstü bir gayretle çalışarak incelemelerde bulundu. Malpighi çok ender bir kişiliğe sahipti. Etrafına saygı ve sevgi telkin etmesini bilirdi. Bu yüzden gerek öğrencileri ve gerekse meslektaşları kendisine karşı daima samimi hisler beslemislerdir. Bununla beraber yine de çevresinin haset ve kıskançlığına maruz kalmıştır. Hatta bir defasında çok şiddetli bir tartışma, kavga şeklini aldı ve çok sevdiği yeğeni bu kavga sırasında öldürüldü. Bu kavgaya Malpighi 'nin histolojik gözlemlerine ait el yazması bir eserinin kendisini çekemeyen bir akrabası tarafından tahribi sebep olmuştur. Malpighi 'nin çalışmaları kısa zamanda özellikle İngiltere'de büyük bir ilgi uyandırdı ve bu yüzden Kraliyet Tıp Derneği'ne üye seçildi. 1687 yılında da çalışmaları toplu bir halde basıldı ve Londra'da da yayınlandı. Malpighi ismi sadece böbrekteki cisimciklerden değil yine aynı derecede önemli olan derideki Malpighi katından da tıp literatüründe bir yer almıştır. Bilgin bundan başka dildeki papillaların tatma organları olduğunu da keşfetmişir. Vücutta Malpighi'nin incelemesinden kaçabilmiş doku parçası pek nadirdir. Ona hiç tereddüt etmeden histoloji ilminin babası diyebiliriz.