Hemodiyaliz Hastalarında Malnütrisyon
Uzun süreli tedavilerin başlangıcından beri kronik hemodiyaliz hastalarında malnütrisyon olduğu belirtilmektedir. Pek çok araştırmada uzun süreli hemodiyaliz tedavisi gören hastalarda beslenme durumunun bozukluğu bildirilrniştir. Hemodiyaliz ve periton diyalizi sırasında serbest aminoasitlerin, ketoasitlerin, peptidlerin ya da bağlı aminoasitlerin, suda eriyen vitaminlerin, proteinlerin ve glikozun kaybı sözkonusudur.
Diyaliz hastalarının beslenme durumlanmn tartışıldığı pek çok makalede, kronik diyaliz hastalarında Mpodbuminemi, negatif nitrojen dengesi, kas kütlesinde azalma ve metabolik atıklarda azalmanın yaygın olarak görüldüğü belirtilmektedir. Lowrie ve Lew, 12.000 diyaliz hastasında lojistik regresyon analizi üe yapıkları çalışmada düşük plazma albumin değerinin ölüm riskini arttıran en önemli gösterge olduğunu, bunun yanında düşük serum faeatinin ve kolesterolünün de mortalite riskini arttırdığını öne sürmüşlerdir.
Protein-kalori malnütrisyonunun gelişimine neden olan pek çok faktör bulıuınıaktadır. Bunlar şu şekilde sıralanmaktadır.
Alımda azalma:
Psikolojik faktörler, çözümlenmemiş üremi (yetersiz diyaliz uygulanması vb), ilaç tedavileri, MSS üzerine sitokin etkiler ve periton diyalizi uygulanan hastalarda intraabdominal basmç olması gibi nedenlerle görülen anoreksiya, alımı azaltan en önemli sebeplerden birisidir. Bununla birlikte New-England'da Renal Beslenme Konseyi'nin yaptığı informal bir taramada hastaların %50-60'ının verilen diyeti uygulamadığı tahmin edilmektedir. Diyaliz yaşı, medikal yetersizlik insidansı ve ekonomik durumlar, kültürel özellikler bu konuda önemli rol oynamaktadır.
Ruhsal depresyonda besin alımının azalmasına neden olan bir başka faktördür.
Üreminin Neden Olduğu Hastalıklar
özellikle vasküler girişteki enfeksiyonlar, peritonit, pulmoner ödem, kardiyak aritmiler ve kardiyak hastalıklar, peprik ülser gibi GİS hastalıklar üreminin neden olduğu en sık görülen komplikasyonlarmdandır. Böbrek yetmezliği olan bir hastada başka başka bir hastalık ortaya çıktığı zaman genellikle yiyecek alımında azalmaya neden olan yeme ahşkanlıklan değişmekte ve iştah kaybı görülmektedir. Bu hastalardaki ağır hastalıklar negatif nitrojen dengesine ve beslenme durumunun ters etkilenmesine yol açan metabolik stresslere neden olmaktadır.
Malnütrisyon Nedir
Malnütrisyon; emilim bozukluğu, düzensiz ve yetersiz diyet, az yada aşırı yeme sonucu gelişen bir beslenme bozukluğudur. Diyet yetersizliği, dengesizliği veya fazlalığı sonucu ortaya çıkmaktadır. Nutrüsyonun herhangi bir seviyesindeki biyokimyasal değişiklikleri yansıtmaktadır. Yetersiz gıda alımı dünyada birçok bölgede fizik ve mental geriliğe neden olmaktadır. Gıdanın yeterli olduğu hallerde bile aşırı yüklenme altında olanlarda (ağır işçiler, sıcakta çalışanlar, kura yerde çalışanlar, çok antreman yapan atletler, çok yaşlı ve hastalar) veya beslenme alışkanlığı bozuk olanlarda yetersizlik olabilmektedir.
Malnûtrisyonun Tedavisi
Tedavide yeterli enerji, protein, vitamin ve madenler gibi besin maddelerinin verilmesi esastır. Eğer hastada ciddi beslenme yetersizliği varsa, öncelikle sıvı ve elektrolit dengesi düzeltilir, enfeksiyonlarla mücadele edilir, soma eksik besin maddeleri aşırılığa kaçmadan yerine konulur. Tedaviye o sıradaki vücut ağırlığına göre 0.8 gr/kg-gün protein ve 30 kalori enerji verilerek başlanır. Soma protein 1 gr'a, kalori 35-40 gr'a çıkarılır. Protein ve kalori desteğiyle birlikte vitamin- mineral eksikliği de giderilir.
Beslenme eksikliği çok ağırsa daha yumuşak bir başlangıç yapılır ve ilk verilecek besinlerin kolay sindirilir, sıvı besinler olmasma özen gösterilir. Ağızdan beslenemeyen hastalarda beslenme, nazogastrik tüple ya da parenteral yolla yapılabilir. Bütün bunlara dikkat edilmediği takdirde hastalarda ağır elektrolit kusurları (hipopotasemi vb), aritmiler, konjestif kalp yetmezliği, akciğer ödemi, ishal ve ödem gibi sorunlar gelişebilmektedir.
Hemodiyaliz Komplikasyonları
Üç kısmıda incelenmektedir:
a) Damar yoluna bağlı komplikasyonları
Tromboz, enfeksiyonlar, septisemi, anevrizma, kardiak aut-put'ta artış görülmektedir. Gerekli önlemler alınmalı, şant ve fîstülün korunması konusunda hastalar eğitilmelidir.
b) Akut komplikasyonlar: Bunlar;
Disequilibrium (dengesizlik) sendromu: Kan ile beyin arasında gelişen osmotik gradient farkına bağlı olarak serebral ödem oluşması ve kafa içi basmcmm artması ile görülen bir sendromdur. Diyalizdeki osmotik gradient farkı, kan-beyin bariyeri nedeniyle beyin üresinin kan üresi kadar hızlı azalmamasına bağlıdır. Baş ağrısı, bulantı-kusma, kramplar, huzursuzluk, konfuzyon, hipertansiyon, senkop, aritmiler, konvülsiyonlar, beyin kanaması görülmektedir. Gelişmemesi için diyalize yeni alınacak hastalarm ilk diyalizlerinde küçük alanlı diyalizer kullamlmah, kan akım hızlan düşük olmalı ve diyaliz süresi daha kısa olmalıdır.
Hemodiyaliz Komplikasyon
Hipotansiyon Hastalarda %20-55 arasında görülebilmektedir. Hipotansiyonun nedenleri;
Ultrafiltrasyonla sekonder olarak gelişen ekstrasellüler hacim azalması Düşük sodyumlu, düşük osmolaliteli sıvı kullanımıyla ekstrasellüler ve intrasellüler kompartımanlar arasında sıvı kayması
Düşük sodyum diyalizi ile vazodilatasyon yapan prostaglandinlerin sahnımmın provakasyonu
Asetatlı diyalizat kullanımı
Üremik hastalardaki otonom yetersizlik ve antihipertansiflerin kullanımı.
Korunmak için iki diyaliz arasında az kilo alınmalı, yüksek sodyumlu diyalizat kullanılmalı, bikarbonat diyalizi tercih edilmeli, tuz alımı kontrol edilmeli, hipotansiyon eğilimi olan hastalarda geniş yüzeyli diyalizerler kullanılmamalıdır.
Ateş ve endotoksemi; Pirojenik reaksiyon, enfeksiyon ve nadiren de sıcak diyalizat kullanımı sonucu görülmektedir.
Hava Embolisi: Nadirdir. Sml'den fazla miktarda hava verilmesi problemlere yol açar. Fistül etrafından, setlerden yapılan heparin ve perfuzyonlar sırasında bozuk setlerin kullanımı, diyaliz sonunda kalan sıvının verilmesi, soğutulmuş diyalizatm aniden ısıtılması ile ortaya çıkabilmektedir.
Hemorajiler: Sürekli hemodiyaliz tedavisi görenlerde heparinizasyona bağlı GİS, subdural hemotom, retroperitoneal hemotom, deri içi kanamalar görülebilmektedir.
Priapism: Yüksek hematokrit ve hipovolemi seksüel uyanlara yol açabilmektedir.
Kramplar: Ayak, baldır ve ön karın kaslarında %10-15 oranında görülmektedir. Nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte ultrafîltrasyonun aşın sıvı kaybma neden olduğu ileri sürülmekte, hipoksi ve düşük sodyumlu diyalizat kuUanımının da kramplara neden olduğu belirtilmektedir.
c-Kronik Komplikasyonlar: Hemodiyaliz endikasyonları
Hipertansiyon: Hastaların %90'ında görülmektedir. Nedenleri; Volüm artışı veya renin sekresyonunda artma, nörolojik stümülasyondur.
Perikard ve Peritonda Sıvı: Perikardit, üremi, enfeksiyon, kreatinin yüksekliği, yetersiz diyaliz, aşın heparinizasyon, asidozis perikard ve peritonda aşın sıvı birikimine neden olan en önemli faktörlerdir.
Hiperlipidemi ve atherosklerozis
Enfeksiyon: İmmün sistemin zayıflaması sonucu gelişmektedir.
Polinöropati: Sinir sisteminin etkilenmesine bağlı görülmektedir.
Renal osteodistrofi: Sekonder hiperparatiroidizm, alüminyum toksisitesi ve amiloidozise bağlı olarak gelişmektedir. Ayrıca bu hastalarda D vitamini metabolizması bozulmuştur.
Hepatitis (B ve C) ve AİDS: Hasta ve taşıyıcı kimselerin kontrol edilmeden diyalize alınması, vasküler giriş bölgelerinde enfeksiyonun gelişmesi, aseptik tekniğe uyulmaması, hijyen şartlarının yetersizliği, hastalara sık kan verilmesi gibi nedenlerle oluşmaktadır.
Anemi: Nedenleri; eritroprotein hormonunun yapımının azalması, diyalizde kan kayıplarmm olması, demir eksikliği, kemik iliğinin baskılanması, alüminyum birikmesi, enfeksiyonlardır.
Psikolojik Problemler: Manik-depresif sorunlar, sosyal durumda değişme, libido kaybı, depresyon, yaşam stilinde değişiklik en sık görülen problemlerdir.
Kaşıntı: Sebebi her zaman belli değildir. Ürenin toksik etkisi safra tuzlarının ciltte birikmesi, demir preparatlannın fazla kullanılması, hiperparatiroidi, psikolojik nedenler, allerjenler (heparin, kullanılan malzemeler, setler...) kaşıntının nedenleri arasında sayılmaktadır.
Beslenme sorunları: Kalori alımının azalması, anormal serum protein konsantrasyonları ve şişmanlık, beslenme sorunlarına neden olan faktörlerdendir.
Hemodiyaliz Hastaları ve Hemşirelik Bakımı
Hemodiyaliz işlemi sırasında hasta bakum şu konulan içermektedir
a) Hazırlık: Hastamn kilosu, kan basmcı, ateş, nabız, solunum alınıp
kaydedilmelidir.
b) Başlatma: Fistül antiseptik solüsyonla temizlenir, girilecek bölge tespit edildikten sonra fistül iğnelerinin biri artere, diğeri vene takılır. Diyaliz başlamadan önce her ay rutin olarak ve ayrıca gerek görüldüğünde hastamn hematokrit, hemoglobin, kan-üre azotu , serum potasyum düzeyi, pıhtılaşma zamanım değerlendirmek için kan örneği alınmalıdır. Kan kayıplarının olmamasına dikkat edilmelidir, belirtilen dozlarda heparin uygulanmalıdır. Makina pompası, Mpovoleminin olmaması için yavaş yavaş arttırılmalıdır.
Hemodiyaliz hemşireliği
c) Hastanın takibi: Kan basmcı, nabız, solunum, ısı, pıhtılaşma zamam, klinik olarak iyilik hali izlenmelidir. Acil ilaçlar, oksijen ve aspirasyon cihazları hazır bulundurulmalıdır. Hastamn rahat olması sağlanmalı, mümkünse bazı uğraşılar temin edilmelidir, (kitap, gazete, radyo, televizyon v.b.)
Teknik problemler dikkatli izlenmelidir, (hava embolileri, pıhtılaşma, diyalizat içeriğinde değişiklikler...)
d) Sonlandırma: Genelde işlem dört saat sürmektedir. Sonlandırma için kan alamı kesilir. Arter iğnesi çıkanhr.Gerekiyorsa kan örneği alındıktan soma tuzlu solüsyon veya hava ile setteki kan hastaya geri verilir. Kan tamamen verildikten sonra ven iğnesi de çıkarılır. Kanama olmaması için bir süre iğne yerlerine (fistüle) basınç uygulanır. Kanama durduktan soma steril tamponla kapatılır. Hastamn kan basmcı, nabız, ısı alınıp kaydedilir. Baş ağrısı, bulantı, kusma, halsizlik, baş dönmesi yoksa hasta ayağa kaldırılır. Tartılır ve bir süre dinlenmesi sağlandıktan soma gitmesine izin verilir. Makinadan setler çıkarılır, otomatik olarak yıkamaya alınır, yeni setler takılır.
Hemodiyaliz İle İligili Bilgiler
Bu bölümde, hemodiyalize ait aşağıdaki başlıklar altındaki bilgilere yer verilmiştir: 1-Tanım ve Tarihçe
2-Hemodiyalizin uygulanması için gerekli koşullar
3 -Hastaların uygunluğu
4-Hastalann hemşirelik balamı
5-Hemodiyaliz komplikasyonlan
Hemodiyaliz Nedir
Diyaliz, yan geçirgen bir zar aracığıyla temas halindeki iki solüsyonun solut içeriklerinin değişmesi olayım tammlamaktadır.(76) Diyaliz kavramı ilk kez 1854'de Thomas Graham tarafından ortaya atılmıştır. 1877'de Gegner periton diyalizini üremi tedavisinde denemiş , 1927'de H.F. Pierce selüloz membram geHştirilmiştir. 1945'te Wüliam John Koff ilk suni böbrek cihazını geUştirmiş ve onbeş hastada başarıyla uygulamıştır.
Tarihçesi eski olmakla birlikte pratik uygulaması oldukça yeni sayılan diyaliz yöntemi günümüzde de hızla gelişmekte ve yaygınlaşmaktadır. Bu gelişmelerde ABD'de A.S.A.I.O (American Society for Artificial Intemal Organs) ve Avrupa'da EDTA (Europea Dialysis and Transplantation Association) adh kurmuşların büyük rolü vardır. Bu gelişim hızına paralel olarak Türkiye'de ilk kez 1962 yılında Ankara Üniversitesi ve İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde akut böbrek yetmezliği olan hastalara hemodiyaliz tedavisi uygulanmaya başlanmıştır. Ülkemiz, 1974 yılında EDTA'ya üye olmuştur ve bu işbirliği halen sürdürülmektedir.
Hemodiyaliz kateteri
Sıvı ve elektrolitlerin yüksek konsantrasyondan düşük konsantrasyona doğru yan geçirgen bir zardan geçmesi ilkesine dayanan diyaliz üç fenomenle oluşmaktadır: Bunlar; osmosis, diffüzyon ve ultrafiltrasyondur.
Diyaliz işlemi, hemodiyaliz ve periton diyalizi şeklinde uygulanmaktadır. Akut böbrek yetmezliği, elektrolit dengesizlikleri, hepatik koma, akut zehirlenme gibi durumlarda diyaliz işlemi geçici olarak yapılmaktadır. BCronik böbrek yetmezliğinde ise transplantasyon olmadığı sürece, hastaların yaşamlarmı devam ettirebilmeleri için sürekli diyaliz işlemine gereksinimleri vardır.
Periton diyalizinde yan geçirgen zar, periton zarıdır. Hemodiyalizde ise, cellophan, cupruphan veya polisülfon gibi membranlarm yan geçirgen Özelliklerinden faydalanılmaktadır.
Hemodiyaliz Uygulanması İçin Gerekli Koşullar ve hemodiyaliz ppt
a-Vasküler Girisler:Hastalar hemodiyalize alınmadan önce ortalama dakikada 200ml'lik bir kan alamı sağlanmalıdır. Bunun için iyi çalışan bir artere ve vene ihtiyaç duyulmaktadır. Bu amaçla Scribner (teflon arter ve ven tüpleri,arter ve vene konularak ) tipi şant veya Cimino tipi fîstül (perkütan cenahi arterio - venöz anastomoz) olmak üzere iki tip vasküler akses (damar yolu) uygulanabilmektedir. Cerrahi arter - ven anastomozlan kronik diyalizlerde enfeksiyon ,kanama ve pıhtılaşma gibi komplikasyonlann azlığı dolayısıyla tercih edilmektedir.
A-V fistülden önce hastalara, hemen hemodiyalizze alınmalan gerekiyorsa kısa süreli vasküler girişler uygulanmaktadır. Bunlar;
Subclavian kanülasyon
İnternaljuguler kanülasyon
Femoral ven kanülasyonu
Eksternal arterio-venöz şant
Fistülün uzun süreli olabilmesi için korunması önemlidir. Gereksiz kan alınmaması, üzerine baskı yapılmaması, sıkı giysi giyilmemesi, kan basıncı ölçülmemesi, travmalardan korunması ve o kolla ağır eşya kaldırmaması konusunda hastalar eğitilmelidir. Aynca fîstül bacakta ise hastaya uzun süre ayakta kalmaması anlatılmalıdır.
Makinaya Ait Bilgiler: Hemodiyalizin uygulanması için özel bir ekibe ve makinaya ihtiyaç duyulmaktadn.
Özel ekipler; her geçen yıl artan merkezlerle birlikte çoğalmaktadır, özellikle Ege Üniversitesinde açılmış olan Diyaliz Teknisyenlik Okulu ile konunun önemi akademik boyutlarda ele alınmaya başlanmıştır.
Makinalar; ise üç ayrı bölümden oluşmaktadır.
Suni böbrek veya diyalizerler: Hastanın kanında birikmiş olan solut maddelerin diyaliz sıvışma geçmesini sağlayan yan geçirgen membranlardır. Solütlerin taşınması osmosis, difîizyon ve ultrafiltrasyon ile olmaktadır.
Diyalizerler koil tipi, paralel plate ve hollow-fîber olmak üzere üç formda geliştirilmişlerdir
Diyalizat: Diyalizat solüsyonu elektrolit-su oram 1/34 olan hazır konsantre solüsyonların kanşımından elde edilmektedir. Ham suyun kullanımı diyalizattan kana madde transferinde risk taşır, hasta için toksiktir. Bu nedenle elektrolit solüsyonu ile kanşrınlmadan önce toksit solütlerin anndrnlması gerekmektedir.
Asetat tamponlu diyalizatlar;
-Kardiyo-vasküler düzensizlik
-Hipotansif ataklar
-Hipoksi
-Anormal lipit metabolizması
-Asit-baz dengesizlikleri
-Asetat intoleransına neden olabildiğinden bikarbonat diyalizi daha çok tercih
edilmektedir.
Dağıtım Cihazları: Diyalizat taşıyan aletlerdir. Modern cihazlar kandaki hava kabarcıklarım, diyalizattaki kan gölünü, solütlerin konsantrasyonunu, diyalizatm ısısını ve kan ile diyalizat kompartmanlanmn basıçlanm göstermektedirler. Elektronik aletler özel zamanlarda kişisel diyaliz tedavisinin programlanmasına, antikoagülan kullammma, ultrafiltrasyon oranının saptanmasına ve istendiği zaman sodyum ve bikarbonat kullanımına izin vermektedirler.
Hasta Uygunluğu:
Hemodiyalizin uygulanması için gerekli olan tüm koşulların tamamlanmasıyla birlikte hastaların da tedaviye hazır olmalan gerekmektedir. Hastalar, yaşlan (20-55), genel durumlan (fiziksel ve mental yönden), uyum ve motivasyon yetenekleri, aile ilişkileri ve aile desteği, ekonomik güvence konularında gerekli özellikleri taşımalıdırlar.
Üriner Eritrosit Morfolojisi
Hematürinin değerlendirilmesi ve etyolojisine yaklaşım, glomerüller ya da üriner sistemin diğer yerlerinde bulunan kaynağın belirlenmesiyle kolaylaşabilir (120,124,139,144) ve bunun için, invaziv olmayan, ucuz ve düşük riskli yöntemlerin geliştirilmesi, daha ileri, genellikle kompleks ve invaziv araştırmaların seçiminde yol gösterici olabilir
ÜRİNER ERİTROSİT MORFOLOJİSİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Larcom ve Carter'ın 1948'de eritrositlerin değişik formlarını nitelendirmelerinin ardından (70), 1949'da Addis (3) tarafından glomerülonefritli hastaların idrarlarında dismorfîk eritrositler tanımlanmıştır. Ancak, Addis, dismorfîk eritrositlerin glomerüler lezyonun bir göstergesi olabileceği sonucunu çıkarmamıştır. Fairley ve Birch, Addis'in incelemelerini genişleterek idrarda dismorfîk eritrositler ve glomerüler hastalıklar arasında çok belirgin bir ilişki olduğunu ileri sürmüşler ve 1979'da üriner eritrosit morfolojisinin FKM ile değerlendirilmesiyle glomerüler ve nonglomerüler hematürinin ayrılabileceğini bildirmişlerdir (37,143). 1986'da Shichiri ve arkadaşları (128), OTKS kullanarak idrar eritrositlerinin OEH (İOEH) ve EHDE'nin belirlenmesiyle glomerüler ve nonglomerüler hematüri ayrımının yapılabileceğini göstermişlerdir.
İdrarda oldukça değişik şekillerde ve büyüklüklerde olabilen eritrositlerin genel paterni, kaynaklandıkları olası yerin iyi bir göstergesi olabilir. Hematürinin kaynağı, idrarda bulunan eritrositlerin morfolojik görünümlerine ve büyüklüklerine göre tahmin edilebilir (81,123). Glomerüler kaynaklı eritrositler "dismorfîk" ve daha homojen nonglomerüler eritrositler "izomorfik" olarak adlandırılmaktadır.
1. FAZ KONTRAST MİKROSKOP
İdrarın mikroskopik incelemesi kolaylıkla yapılabilen, invaziv olmayan ve üriner sistem hakkında yararlı bilgiler sağlayan bir yöntemdir. FKM, gelişmiş bir mikroskoptur. Üriner sistemden kaynaklanan eritrositler FKM ile incelenebilir ve kaynaklarına göre sınıflandırılabilir. Glomerüler hematüri, diğer nedenlerden idrar sedimentinin FKM üe incelemesiyle ayırtedilebilir. FKM İle kınlma indeksleriyle hafif oynamalar, hücre yüzeyini belirginleştirmekte ve ışık mikroskobunda gözden kaçabilen bir çok hücrenin ve silendirin görülme olasılığım artırabilmektedir (91). Eritrosit sayılan yönünden karşılaştınldığında ışık mikroskobu ile FKM arasında belirgin farklılıklar bulunduğu ve bu farkın FKM lehine bazı örneklerde 10 kat yada daha fazla olabildiği bildirilmiştir (84). FKM ile birlikte dipstik testin, hematürinin belirlenmesinde %98 spesifite sağladığı bildirilmiştir. Glomerüler kaynaklı dismorfîk eritrositler ve nonglomerüler kaynaklı izomorfik eritrositler arasındaki farklar FKM ile kolaylıkla ayırtedilebilir (5,6). Hemoglobinin kaybı, dikensi çıkıntılar ve hücrelerin büyüklüklerindeki değişiklikler, ışık mikroskobu ile tam olarak değerlendirilemeyebilir. Ayrıca, çoğunlukla hemoglobin içerikleri az olan glomerüler hücrelerde ışık mikroskobu bu farkı ayırmada yetersiz kalabilir. Hücre zan ve sitoplazması arasındaki ayırım FKM ile daha kolay yapılabilir. Işık mikroskobu ile birçok partikül eritrosit samlabilir. FKM ile bu yanlış yorumlamalara rastlanmamaktadır. FKM kullanılarak, renal hastalıklı kişilerin santrifüj edilmemiş idrarlarında, deneyimli bir gözlemci tarafından silendirler saptanabilir. FKM, silendirlerin farklı tiplerinin identifikasyonunu kolaylaştırır (122). Eritrosit silendirleri, granüler silendirler ile aynı öneme sahiptir. Her ikiside, glomerüler hematüriyle birliktedir ve birlikte anlamlıdır . Granüler silendirlerde görülen granüller, parçalanmış eritrositlerin kalıntılarıdır. Eritrosit silendirleri, düşük büyütmede daha iyi görülürler ve genellikle preparatın kenarlarma doğru bulunurlar (26,89). Pigmente "hemoglobin" silendirleri ve ışık mikroskobunda granüler gibi görülen ama FKM'da eritrosit parçaları içerdikleri görülebilen diğer silendirler de aynı öneme sahiptir. Eritrosit silendirleri ve hemoglobin silendirleri (kırmızı renkleri nedeniyle karışabilir), eritrosit silendirlerinin kenarında görülen intakt eritrositler ile ayırtedilebilirler.
2- OTOMATİK TAM KAN SAYICI
OTKS, hücresel hacimleri saptamaktadır. Bir lazer ışınının içinden geçen her bir hücre, ışının yayılmasına neden olur. Eritrosit hacmi, yayılmanm miktanyla orantılıdır. OTKS verilerinin yorumu, hematolojik incelemeler için orjinal olarak hazırlanmış bilgisayar programlan vasıtasıyla önceden yapılmaktadır (6). OTKS, EHDE ve OEH belirleme yeteneğine sahiptir.
Eritrosit büyüklüğünün belirlenmesinin, dismorfizm kadar kesin olduğu (38,56,73) ve glomerüler ve nonglomerüler hematüri arasındaki aynmda yardımcı olabileceği bildirilmiştir Bir OTKS kullanarak, üriner eritrositlerin büyüklüğü kolaylıkla ve objektif olarak ölçülebilir ve her bir örnekte İOEH ve EHDE saptanabilir OEH, ölçülen eritrosit volümlerinin ortalamasıdır (36). Yirmi femtolitre (fi) ya da daha az büyüklükteki partiküller, OTKS tarafından (otomatik olarak) hariç tutulmaktadır (56). Otuz ve 180 fi arasındaki OEHleri, hematürinin glomerüler ve nonglomerüler kaynaklannın saptanması için tanısal değerler olarak, bu değerlerin dışındaki değerler nondiagnostik olarak kabul edilmektedir (35). Dismorfik glomerüler eritrositler, izomorfik nonglomerüler eritrositlerden daha küçük İOEHne sahiptir Glomerüler ve nonglomerüler eritrositler büyüklük dağılımlarına (EHDE) göre de büyük farklılıklar gösterirler, glomerüler eritrositler için EHDE tepe noktası, küçük volümlerdedir. Nonglomerüler eritrositlerin EHDE paternleri ise periferik eritrositlere benzer şekilde ya da daha büyük volümlerde tepe noktası yapmaktadırlar. Mikst dağılım glomerüler ve nonglomerüler dağılımların birlikte bulunmasıyla mümkün olabilmektedir