Serotonin Nedir, Serotonin Hormonu
Bu üçlü içinde toplumda adı en çok bilinen, ama ne olduğu çok net bilinmeyen serotonin hakkında bilgi verir misiniz?
Serotonin 1948'de Page tarafından dokulardan ve öteki maddelerden ayrılıp bulunmuştur. Birçok sebze ve meyvede doğal olarak bulunur. Serotoninin ön maddesi olan triptofan, besinlerden alınır. Önemli bir aminoasittir ve vücutta yapılmadığı için besinlerden alınır. Beyin dokusuna geçmesi çevresel etkenlere bağlı olarak değişir. Beyne geçen oran, alınan besinlerle doğru orantılıdır. Besinlerle alınan oran arttıkça beyne geçen miktar da artar.
Serotonin İçeren
Serotoninin insan ve hayvanlarda davranış üzerindeki etkisi 1950'li yıllardan beri biliniyor. Serotonin alıcılarında- işlevsel bozukluk olduğunda aşağıdaki davranış bozuklukları ve akıl hastalıkları ortaya çıkar:
Endişe, kaygı,
Depresyon,
Cinsel işlev bozukluğu,
Akıl hastalığı,
Migren,
Uyku sorunu,
Bellek bozukluğu,
Duygulanım bozuklukları,
Mevsimlerle gelen duygulanım bozukluğu,
Obsesif-kompülsif bozukluklar,
Saldırgan davranışlar,
İntihar davranışı,
Beslenme bozuklukları,
Alkol ve madde bağımlılığı,
Panik bozukluk,
Dikkat azalmasıyla olan bozukluklar,
Çocukluk çağı ruh hastalıkları,
Orta yaşta bunamayla ortaya çıkan Alzheimer.
Stres (zorlanma) ile kaygı arasındaki ilişki nedir?, Serotonin Sendromu
Ruhbilim ve tıp alanında kaygı ile zorlanma arasındaki ilişkiyi inceleyen ilk araştırmalar 1970'li yılların başlarında yapılmış, sonlarına doğru bu tür araştırmaların sayısı artmıştır.
Kaygıyı ve kaygı ile zorlanma arasındaki ilişkiyi anlatmadan önce, bu konuları içeren araştırmalarda çok rastlanan bir kavram karışıklığının üzerinde durmak istiyorum. Bu kavram karışıklığı kaygının zorlanmayla eşanlamlı kullanılmasından; kimi yerde kaygı yerine zorlanma, kimi yerde zorlanma yerine kaygı kavramına yer verilmesinden kaynaklanıyor.
Birçok araştırmacı gibi ben de bu iki kavramı birbirinden ayıran kesin sınırları çizdim ve her iki kavramın tanımlarını ayrı ayrı verdim. Buna göre kaygı, elem doğrultusunda bir duygulanım durumudur. Bu duygulanım durumu ile zorlanma arasındaki ilişki iki biçimde olur. Dış ve iç ortamdan kaynaklanan zararlı etkenler organizmanın değişik alanlarında, yapılarında zorlanma yaratır. Ruhsal alanda ortaya çıkan zorlanma belirtisi ya da tepkisi, kaygı düzeyinin yükselmesidir. Zorlanma yaratan zararlı etkenin niceliğine ve niteliğine göre kaygı düzeyi doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak yükselir. Kaygı düzeyinin yükselmesi organizmanın öteki alanlarına, yapılarına, işlevlerine yansır, kan basıncı yükselir, iç salgı bezlerinin işlevleri aksar. Fizyolojik kaynaklı zararlı etken ise iç salgı bezleri, kimyasal ileticiler, bağışıklık sistemi gibi yapıların işlevlerini etkiler ve organizmayı zorlar. Yani kaygı düzeyinin yükselmesi ruhsal kaynaklı zararlı etken olarak değerlendirilir. Birçok yazar ve düşünür 20. yüzyıla ve özellikle bu yüzyılın ikinci yarısına, "Kaygı Çağı" adını vermiştir.
Kaygı ve konsantrasyon bozukluğu, Serotonin Eksikliği
O zaman kaygının tüm dünyada yayıldığını ve bunu şartların zorladığını söyleyebilir miyiz? Evet, bunu söyleyebiliriz. Evrensel boyutta bakarsak, kaygı aslında insanın savunma mekanizmasını harekete geçiren bir çeşit adaptasyon mekanizması, ama bazen öylesine yoğunlaşıyor ki, patalojik boyutlara erişebiliyor.
Ruhsal sorunların gündeme geliş süreci şöyle işliyor: Önce sorun anksiyete-kaygıyla başlıyor, sonra depresyon gelişiyor ve onun sonucunda da obsesyonlar meydana gelebiliyor. Eğer depresyon uzun süreli olursa ve bu süreç içinde kişi bir iki kez panik atak geçirirse, bu kimi zaman panik bozukluğa dönüşebiliyor. Ve en önemlisi psikiyatrik hastalıkların beraberinde de mutlaka kaygı gözlemleniyor. Kaygılı kişiler hayatın her alanında ciddi anlamda bunu yaşıyor. Mesela işyerinde bu kaygıyı taşıdığı için işini kaybedebiliyor ya da eşiyle sorunlar yaşıyor. Kaygı o kişiye panik yaşattığı için devamında kayıplar geliyor. Kayıplar insanı iyice çıkmaza sokuyor ve bir döngü halinde süreç uzayıp gidiyor. Kaygılı insanlar ayrıca, yeni insanlarla tanışmaktan da çekiniyor. Biraz da sosyal fobik olduklarını gösteriyor bu durum.
Türk toplumu için kaygılı bir toplum demek mümkün müdür?, Doğal Serotonin
Bu tüm dünya için söylenebilir. Türk toplumu da hızla kaygılı bir toplum olmaya doğru gidiyor. Bunu yapılan araştırmaların sonuçları da gösteriyor.
Giderek daha kaygılı bir toplum oluşumuzdaki nedenler neler olabilir?
Çok basit bir yaklaşımla şu söylenebilir ki, korku artık hayatımızın her alanında karşımıza çıkıyor. Zaten insanoğlu korku temelli yaşamayı hayatının başlangıcından itibaren öğreniyor.
Türk toplumu da artık eskisi kadar birbirine güvenli topluluklardan oluşmuyor. Bunu yaşam şartları zorluyor. Gelecekle ilgili kaygılarımız yoğunlaştı. Ekonomik krizleri, büyük kentlerde yaşanan terör olaylarını da nedenler arasında sayabiliriz.
Kişisel ve toplumsal kayıgıdan bahsettik de, kaygının kronikleşmesi halinde insan ne gibi sorunlar yaşar. Bunun bedeli ne olur? Serotonin Etkileri
Kaygının kronikleşmesi, kaygıyla baş başa olan insanda birtakım psikolojik sorunların yaşanmasına yol açar. Bu sorunlar kimi zaman da psikosomatik hale dönüşür. Bu durumda kaygıyı yaşayan kişi zamanla, hayattan zevk alamaz hale gelir. Zevk alamayan insan kolaylıkla depresyona sürüklenebildiğinden bu insan da depresyon yaşamaya başlar. Yaşama güveni kalmadığı için yukarıda da belirttiğim gibi hiçbir konuda başarılı olamaz. Aile ve iş yaşamında birçok sorunla karşılaşır.
Kaygıdan kurtulmak mümkün mü, bunun için neler yapılabilir?
Herkesin yaşamın getirdiği günlük kaygılar yaşaması kaçınılmazdır. Ancak günlük kaygıların dışında, kronik hale gelmiş kaygı bozukluğunda mutlaka doktor yardımı almak ve terapi görmek gerekiyor. Kişi tedavi olmak yerine, kendi kendine bu süreci aşacağını düşünürse çok yanılır ve sorun giderek büyür.
Tıpkı panik atakta olduğu gibi kaygı için de aynı soruyu sormak istiyorum. Daha çok kimler kaygılı oluyor? Serotonin Depresyon
Kaygı herkesin yaşadığı bir sorun, ama kadınlar erkeklere göre daha kaygılı oluyorlar. Belki de kadınlar sorunlarını erkeklere göre daha net anlatabildikleri, sorunları olduğunu belli etmekten çekinmedikleri için. Kişilerin belirli dönemlerde kaygıya daha yatkın olduklarını da görüyoruz. Mesela, insanın kariyerine ilişkin önemli bir karar vereceği durumlarda, emeklilik zamanlarında, evliliğe karar verme durumunda ya da tam tersi boşanma durumunda insanlar daha kaygılı oluyor.
Adrenalin ve Noradrenalin Nedir
Noradrenalin etkinliği nedir?
Bunu anlatmak için öncelikle adrenalinden bahsetmek gerekiyor. Adrenalin, böbreküstü bezlerinden salgılanan bir hormon. Başlıca kontrolü beyin tarafından sağlanıyor.
Stres, travma ve şok durumlarında beynimizin uyarısıyla kana yüksek miktarda salınıyor. Bu şekilde tansiyon yükselmesine, kalp ve solunum sayısında refleks artışlara neden oluyor. Böbreküstü bezlerinin iç bölümü, adrenalin ve noradrenalin diye tanınan kimyasal maddeyi salgılar. Bunlar kan dolaşımında gizlenen hormonlardır.
Adrenalinin ve noradrenalinin etkileri nelerdir?
Kalbin gerilme gücünü takviye ederek hareket kudretini artırırlar. Kandaki şeker konsantrasyonunu artırarak dokulara fazla miktarda şeker gitmesini temin ederler. Kan pıhtılaşma oranını artırırlar. Kas yorgunluklarını azaltarak daha canlı ve devamlı fiziki gayret sarfını sağlarlar. Kan damarlarının kasılmasını sağlayıp, vücudun daha fazla kan ihtiyacı duyan kısmına kan naklini kolaylaştırırlar.
GABA bozukluğu nedir?
Bu varsayıma göre, kaygı düzeyinin yükselmesinde ve panik atağın ortaya çıkmasında GABA'nın yatıştırıcı, yavaşlatıcı rolünün azalması rol oynar. GABA ise kimyasal ileticiler arasında en son bulunan, güçlü engelleyici, önleyici etkisiyle tanınan önemli bir kimyasal ileticidir.
Kaygı Nedir, Kaygı Bozukluğu
Kaygı sözcüğünün kökü nereden geliyor?
Bu sözcüğün kökü Eski Yunanca, anksietas; endişe, korku kaygı, merak anlamına gelir. Ciceron (MÖ 106-43) kaygıyı "kalıcı, sürekli bir endişe eğilimi ve yatkınlığı" anlamında kullanmıştır. Anksietas ile angor kavramları arasın-da ayrım yapmıştır. Anksietas, kalıcı, sürekli endişe; angor ise boğulma, geçici endişe olarak tanımlanmıştır.
Kalıcı kaygı bozukluğu
Kalıcı kaygı bozukluğu neden oluyor?
Bu kişilerin beyinlerinde serotonin maddesi az olabilir.
Tiroit, hipertiroit, hormonal bozukluklar olabilir. Çocukluk döneminde anne-babalarıyla çatışmaları olabilir. Aslında kalıcı kaygı bozukluğuna yol açan birçok neden sayılabilir. Kimi zaman insanın mesleği bile bu sorunu yaratır. Sıkıntıların düzeyi yükselince, içinde bulunulan ortam kaygı yaratır hale geliyor ve o zaman da ortamı algılamamız değişiyor. Eğer bazı yaşantılar bedensel, ruhsal ya da toplumsal olarak kişiye yönelmiş bir tehdit oluşturuyorsa, kaygı düzeyi fırlıyor ve savunma mekanizmaları, akla uydurmalar iflas ediyor, çöküyor ve panik atak başlıyor.
Panik atak, bebeğin ilk duyduğu korkudur. Tüm ruhsal savunma düzenlerinden arınmış, bunlardan kurtulmuş olarak en ilkel tepkiyi ortaya çıkarıyor panik atak. Zâten panik atak ya da nöbeti sırasında, ilkel savunma tepkisi, kaçma çıkıyor ortaya. Hiçbir savunma ve düşünce düzeninin işin içine girmediği bir durum bu çünkü.
Kaygı Bozuklukları
Kaygı, beyindeki yapı ve işlev bozukluğunun bir sonucu olarak ortaya çıkabilir mi?
Başta tikler olmak üzere istemdışı zorunlu hareketlerle birlikte saplantı ve takıntıya yatkın kişilik yapısının bulunması, bu tip hastalıklarda beynin yapısal ve işlevsel durumuna ilişkin araştırmaların yapılmasına yol açıyor. Örneğin tikleri olanların beyinlerine ilişkin araştırmaların bazıları beyin kabuğunda, özellikle alın loblarında görülen azalma, erime, incelme, yozlaşma beyin boşluklarında büyüme, genişleme olduğunu gösteriyor. Benzer yapısal bozukluk, kimi kaygı bozukluklarında, panik nöbetlerinde, obsesif-kompülsif nevrozlarda da bulunmuş. Ancak bunların rastlantı olup olmadığı da araştırılıyor. Eskiden beri kaygı bozukluklarında, panik nöbetlerinde, fobilerde, obsesif-kompülsif nevrozlarda kimyasal ileticilerden adrenalin ve noradrenalin düzeylerinde artma olduğu kabul ediliyor. Son yıllarda panik nöbeti geçirenlerin limbik sistemlerinde (beyin kabuğunun altında bulunan ve insanın cinsellik ve beslenme gibi yaşamsal gereksinimlerini bilinç dışı davranışlarıyla ortaya çıkaran bölge) yer alan hippokam-pus bölgesinde (beynin, bellek ve duygusal davranışlarını kontrol eden bölgesi) bulunan çekirdeklerde adrenalin içeren hücrelerin işlevlerinde bozukluk saptanmış durumda. Araştırmalar, bu çekirdeklerdeki işlevsel bozukluğun kalıtımla geçtiğini ortaya koyuyor. Panik nöbetlerinde, fobilerde, obsesif-kompülsif bozukluklarda kullanılan anti-depresan, yatıştırıcı ve beta adrenalini bloke edici ilaçların sağladığı düzelme de varsayımı doğruluyor.
Çocuklarda Kaygı
Kaygı bozukluklarına ve panik atağa yol açan kimyasal ileticiler kuramını özetler misiniz?
Eskiden beri kaygı bozukluklarının ön planda olduğu panik nöbetleri ve fobilerde adrenalin ve noradrenalin düzeyinde artma olduğu kabul edilmiştir. Hayvanlar ve insanlar üzerinde yapılan kaygı araştırmalarında söz konusu kimyasal ileticilerin önemli rolünü gösteren bulgular, veriler toplanmıştır. Bu kimyasal ileticiler beyindeki bir iletinin diğer sinir hücrelerine iletilmesi görevini üstlenirler.
Günümüzde kaygı ve kaygı bozuklukları ile kimyasal ileticiler arasındaki bağlantılar 3 varsayımın ortaya çıkmasına yol açmıştır:
1. Noradrenalin etkinliği,
2. Serotonin azalması,
3. GABA (gama aminobütirik asit-nöromedyatör tutucu) bozukluğu.
Atipik panik atak
Panik ataktan söz edilirken Atipik panik atak diye yeni bir tanımlamadan da söz ediliyor. Bu nedir? * 1990'lı yıllarda başlayan bir araştırma Atipik panik atak belirtilerini ortaya çıkardı. Atipik panik atakta çok tuhaf belirtiler var. Tipik panik atak antidepresanlara cevap verirken Atipik panik ataklar bu ilaçlarla daha da kötüleşiyor. Sara ilaçlarıyla iyileşebiliyorlar. Psikiyatri dünyasında şimdilerde, "Bunlar saraya dönüşmeyen bir tip mi" diye soruluyor. Özellikleri ise şöyle:
Işığın şiddetinin artıyor ya da azalıyor sanılması. Bu durum sarada görülür,
Seslerin yoğunluğunda artma ya da azalma olması,
Düşüncelerin hızlandığının ya da yavaşladığının sanılması,
Tanıdığı.insanı hiç görmemiş gibi olması,
Öfke patlamalarının görülmesi,
Vücudunun kendi ekseni etrafında dönüyormuş hissine kapılması.
Panik Atak Tedavisi nasıl yapılıyor?, Panik Atak Hastaları
Tedavisi için bugün biyolojik tedavide ilaç veriliyor, ama psikoterapi de yapılıyor. Panik atak yaşayanlar anti-depresan ilaçlarla tedavi ediliyor. Bu ilaçlar beyindeki nö-rokimyasal süreçleri etkiliyor. Hem psikoterapi hem de ilaç tedavisinin birlikte yapılması en doğrusu. Hastanın strese karşı toleransını artırmak için kişinin stresle baş etmesine yönelik gevşeme çalışmaları yapmak gerekiyor.
Panik atak, panik bozukluğuna neden dönüşür?
Panik atak ve devamında panik bozukluğunun nedenleri araştırıldığında, genetik geçişlerin ve aile içi ilişkilerin, yaşam biçiminin bu sorun üzerinde ciddi etkileri olduğu görülüyor. Örneğin panik sorunu yaşayanların ailelerinde de bu sorunun görülme sıklığı çok yüksek. Bazı hormonların düzeyindeki değişimlerin de bu sorunu tetiklediği görülüyor. Mesela, beyindeki sinir hücreleri arasında ciddi bir iletişim görevi olan serotonin seviyesindeki değişikliklerin de panik bozukluğuna neden olduğu bazı araştırmacılar tarafından ortaya konulmuş. Bunların yanı sıra üst benlik tarafından aşırı bastırılan dürtüler de panik atağın yaşanmasına neden olan etkenler arasında bunuyor. Yine aileden öğrenilen davranış modelleri kişinin hayata yaklaşımını belirlediği için böyle bir atağın gelmesine ve yerleşmesine olanak tanıyor. Bedeninse kimi zaman nedensiz olarak ortaya çıkan kalp çarpıntısı, terleme, bitkinlik gibi bazı belirtileri yanlış yorumlayarak tehlikeli görmesi de panik atağı başlatabiliyor.
Toparlamak gerekirse, panik atak bilişsel süreçleri yok ediyor diyorsunuz. Bunu biraz açar mısınız?
Yaşanan olaylar sırasında, insandaki tüm bilişsel süreçlerin yarattığı beceri, yeti ortadan kalkıyor. Dolayısıyla insan kendini denetleyecek, o andaki bu tedirgin edici fiziksel ve ruhsal belirtileri bastırabilecek, engelleyebilecek, erteleyebilecek ruhsal ve bilişsel hiçbir süreci devreye sokamıyor. Bilişsel süreçlerde tam bir çalışamama durumu yaşanıyor.
Bilişsel süreçten neyi kastediyoruz?, Panik Atak Hakkında
Öğrenilmiş şeylerin yapılamaması durumunu, insanın algısını, dikkatini, belleğini kullanamamasını ve bunların sonucunda da tasarım ve düşüncesini ortaya koyamaması-nı kastediyoruz. Bunlar olmayınca da egemen olan kaygının yarattığı olumsuz duygular ortada kalıyor. Çünkü kaygının temelinde daima ileride kötü bir şey olacak, olumsuzluk yaşanacak, beklenilmeyen, umulmayan bir şey olacak durumu var. Bu kötü şey yaşanacak duygusunda ise evrensel ölüm korkusunun ortaya çıkması durumu var ki, bu bilişsel süreçlerle denetim altına alınamazsa insanda, "yok oluyorum, bitiyorum" duygusunu yaratıyor.
Panik atak genetik olabilir, Panik Atak Mide
Panik atak yaşayanların aile öykülerinden söz edersek neler söyleyebiliriz, travmatik öykülerden bahsetmek mümkün mü burada?
Bu kişilerin aile öyküsüne bakıldığında, çoğunlukla kalıtımsal olarak bunu üzerlerinde taşıdıklarını görüyoruz. Ancak bu, kalıtımla ilgili bir hastalığın geçişi değil, ruhsal özelliğin geçişi durumu. Bunun temelinde bu kişilerin aşırı kaygılı, mükemmeliyetçi, hassas, duyarlı, kaygılı olması yatıyor ve bu duygu durumları genlerle geçiyor. Özellikle kişinin aşırı kaygısı, kesinlikle genlerle geçiyor. O kaygıyı yaratan ister dışsal nedenler olsun, ister içsel nedenler olsun birtakım kimyasal maddeler çıkarıyor ortaya. Panik atak sırasında artık biliniyor ki, beyin kimyasındaki maddelerden adrenalin, noradrenalin yükselirken serotonin düzeyi düşüyor. Bunlarla ilgili mesajlar kalıtımla geliyor. O kişilerin DNA'larında bu maddeler denetimsiz, düzensiz olarak ortaya çıkıyor. Bu kişilerin iki yönlü şanssızlığı var. Birincisi bu duruma ilişkin kimyasal yatkınlıklarının olması, ikincisi kalıtımla gelen mükemmeliyetçi yaklaşım tarzlarının olması. Bunlara ek olarak öğrenme modellerinin de etkisi büyük oluyor. Çünkü çocukların öğrenmeleri çoğunlukla model alarak öğrenme biçiminde oluyor. Çocuk, içinde yaşadığı çevrede özellikle çocukluk ve ilk gençlik çağında bu tür bir modelle karşılaşırsa ister istemez böyle davranmayı öğreniyor. Hazır modelleri, davranış kalıplarını alıyor, benimsiyor, içselleştiriyor, mal ediyor ve o durumla karşılaşınca bu modeli kullanıyor. Sonuçta,- bu model kaygılı ise onu kullanıyor.
Psikiyatrik bir sorun yokken panik atak ya da panik bozukluğu yaşanabilir mi?
Gayet tabii ki mümkün. Bazen de içten gelen biyolojik hastalıklar buna neden oluyor. Biyolojik hastalıklar yoksa, insanın kendi psikolojisinde sorun yoksa, panik atak ya da bozukluğu yaşamak mümkün değildir.
Dünyada en çok panik atak vakası hangi ülkede görülüyor, böyle bir araştırma var mı?
Böyle bir araştırma yok. Her ülkede durum hemen hemen aynı. Epidemiolojik araştırmalara bakarsak; gelişmiş, az gelişmiş ülkelere göre bir ayrım olmadığını görüyoruz. Birçok hastalıkla ilgili spekülasyon yapılıyor. Bunlara, çağın getirdiği hastalıklar olarak bakılıyor, ama böyle bir şey yok. Neden böyle görüyoruz, çünkü artık teşhisi kolay, doktora giden çok. Bu nedenle böyle bakılıyor.
Aslında, milattan önce bile bu hastalık biliniyor. Mesela Çin'de insanda ruhsal bozukluk yapan yedi türlü şeytandan bahsediliyormuş. Bunların bazılarının kişiler üzerinde korku ve depresyon yarattığı biliniyor. Muhtemeldir ki, bunların bir kısmı panik bozukluğu geçiren insanlardı.
Psikiyatrik sorunların tarihinde o zamanlardan bu yana bir sınıflandırma var değil mi?
Mesela Hipokrat depresyonları yazmış, ama bunların içinde ölümden korkan insanlar da zaman zaman varmış doğal olarak. Daha sonra tüm psikiyatri tarihi boyunca, hastalıkları belirtilerine göre sınıflandırma eğilimi sürmüş. Filozofların, bilim adamlarının bu sınıflandırmaları yaparken, başka isimler altında tarif ettikleri tablolarda aynen panik nöbetlerini tarif eden bulgular var.
Biliyorsunuz, Ortaçağ'da bu tür ruhsal sorunları yaşayıp taşkınlık, tedirginlik gösterenler, bağırıp çağıranlar vardı ve bunların bir kısmı, bunu panik atak nedeniyle yapıyordu. Dolayısıyla bu insanların ruhuna, kötü ruh girdiği düşünülerek tedavileri yapılmaya çalışılıyordu. Mesela, ruhuna şeytan girdiği düşünülen bu insanları kurtarmak için eziyet yapılıyordu. İnsanlarda ortaya çıkan, hastalık olduğu bilinmeyen bir sürü bozukluk şeytana bağlanıyordu. Ve ruhlarına giren şeytan ya öldürülerek ya da eziyetle çıkartılıyordu. Bu hastalar o dönemlerde zincire vurulup yakılırken, bunların psikolojik hastalık olduğu ilk olarak Pinel tarafından tanımlandı.
Pinel, öncelikle gördüklerini taşkınlık ve depresyon olarak ayırdı. Bir süre sonra bunların bir kısmında düşünce bozukluğunun çocukluktan olduğunu fark etti. Bir kısmı da bu sorunu yaşlılık nedeniyle yaşıyordu. Ve bir süre sonra da bugün obsesyon veya panik dediğimiz sorunları gördü.
Hasta konuşarak değil, yaşayarak öğrenir
Bir panik bozukluğu olan kişinin tamamen iyileşmesi mümkün mü?
Evet, tamamen iyileşmesi mümkün. Bu iyileşme, terapi ve ilaçlarla sağlanabiliyor. Bunun için davranışçı, ruhsal, bilişsel tedavi gerekli. Bu tedavinin özeti, öğrenme tedavisi ki, bu kişinin kendi duygularını kontrol edecek beceri kazanması demek. İnsan, okuyarak da görerek de öğrenir. Öncelikle bilgilenmek gerekiyor. Bir durumla karşılaştığınızda onunla ilgili bilginiz varsa paniğe kapılmazsınız.
Panik atakla yaşamanın kurallarından söz edebilir miyiz, böyle bir şey var mıdır?
Panik atak gelmeden önce, kişide psikolojik, fizyolojik değişiklikler görülür. Kişi kendini huzursuz, endişeli, kaygılı, sinirli hisseder. Alışılagelen duygu durumu değişir ve endişeler hızla ortaya çıkar. Mesela, "buraya gidersem kendimi kötü hissederim", "bunu yaparsam kötüleşirim" diye düşünmeye başlar. Devamında nefes alış verişlerinde değişim olur, kalp atış sayısı artar, başı uyuşur, kulakları uğuldar ve etrafı hafif dumanlı görür. Ayrıca, o güne ka-darki alıştığı duygularında bir rahatsızlık oluşur. İşte bu
durumda kişi, "panik atağım başlıyor" kaygısına düşmesin, çünkü bunlar habercidir, ama bunları artıracak tedirginliğe kapılmazsa, dikkatini başka şeye vererek panik atağın gelmesinden kurtulabilir. Bu durumda en güzel tedavi, hastanın referansını kendinden bulmasıdır. Hasta konuşarak değil, yaşayarak öğrenir. Örneğin bana bin kere geleceğine, bir iki kere kendi başına atağı aştığını görürse, nöbetler ortadan kalkar. Kimseden beklentisi olmadan kendini kurtarabilir.
Panik atak tedavi edilmezse ne olur?
Panik atak tedavi edilmezse sürer gider. Kişi, mutlu olamaz sadece. Yani sanıldığı gibi kalp sorunu yaratmaz. İnsan uzun vadede ülser olmaz. Mutlaka bilinmeli ki, organizmanın kendine göre korunma mekanizmaları var. Bağışıklık sistemiyle ilgili korunma mekanizmaları da var, ruhsal savunma düzenleri de. Zaten bir süre sonra panik ataklar da savunma düzeni devreye sokularak düzelebili-yor ya da düzeltiliyor. Eskiden panik atağı olanlara terebentin verilirdi ki, kişi iltihapla uğraşırken panik atağını unutsun diye. Zaten bir süre sonra panik ataklar savunma düzeniyle düzeliyor. Terebentin aslında cilada kullanılan bir madde. Vücuda verildiğinde iltihap oluşturuyor. İşte o zaman kişinin zihni onunla meşgul olurken, işin ruhsal tarafı bir yana bırakılıyor. Terebentin asıl olarak kozalaklardan ve bazı ağaçlardan akan bir madde. Yağlı vernik üretiminde kullanılıyor. Dediğim gibi bir süre sonra organizma mutlaka kendine bir çözüm buluyor.
Panik atak ve bozukluğu geçirenler için ruh hastası denilebilir mi? Bu mümkün müdür, yoksa bir abartı mıdır?
Hayır, kesinlikle diyemeyiz. Dolayısıyla bu bir abartıdan ibarettir. İnsanda doğal olarak ortaya çıkan iki türlü kaygı vardır. Bunlardan biri, sürekli kaygı denilen ve doğduğumuz andan itibaren bizimle yaşayan kaygı ki, bu doğrudan kalıtımla bize geçiyor. Kesinlikle beyin kimyasından kaynaklanıyor. Kişinin çocukluğunda, anne ve babasıyla yaşadığı ilişkiden kaynaklanıyor, bulunduğu ortamdan kaynaklanıyor. İnsanlarla iletişiminden, içinde bulunduğu durumun ona verdiği endişeden kaynaklanıyor. Bu, sürekli kaygıdır. Ama bir ruh hastalığı kesinlikle değildir.
Kaygılı insanlar panik atağa yatkın
Bu durumda bize kaygıyı tanımlar mısınız?
Kaygı denilince, insanın duygularını elem-keder doğrultusunda ele almasını anlıyoruz. Kaygının kendisi korkuya da benzer. Daha çok, yaşadığı her anı gelecekte kötü bir şey yaşanacakmış duygusuyla bozmaya eğilimli insanların yaşadıkları duygu durumudur. Kaygıyı daha somut olarak şöyle tanımlayabiliriz:
Geleceğe yönelik sürekli olarak kötümser bir şeyler beklemek,
Bedenin de gerginlik içinde olması, örneğin kasların sürekli gergin olması gibi,
Ruhsal olarak tedirginlik ve devamında panik hissi.
Kaygı, insanın kişilik yapısından kaynaklanan sürekli kaygılı olma hali ve duruma göre gelişen kaygı hali olarak ikiye ayrılır.
Duruma göre kaygı hali neleri içeriyor?
İnsanın bir olayı ya da durumu içinde bulunduğu ortamı tehdit eder biçimde algılamasından kaynaklanır. Keder veren, hoş hissettirmeyen, huzursuzluk yaratan duygulanım durumudur. Bu durum insan tarafından algılanır, anlaşılır ve yorumlanır. Bu süreç içinde bilişsel işlevlerin tümü açıktır. Sürekli kaygıda ise insan sürekli bir kaygı ve kötü beklenti içindedir.
Sürekli kaygı bozukluğu yaşayan insanlarda ortaya çıkan panik atağın karakteristik özellikleriyle ilgili neler söylenebilir?
Bu sorundaki temel özellik zaman zaman gelen ve ne yazık ki önceden pek kestirilemeyen nöbetlerdir. Bu bozukluk çoğunlukla ergenlik ya da ilk erişkinlikte birkaç kez yineleyebilir. Bazen de yıllarca sürebilir.
Bu arada sormadan edemeyeceğim. Tamamen kaygısız insan var mıdır?
Tamamen kaygısız insan yoktur. Olamaz. Hatta varsa bile onlar için aptaldır deniliyor, tabii eğer gerçekten kaygısız durumdaysalar. Bir şeyden kaygı duymazsanız eğer, amacınız kalmaz, bir şey yapmaya motive olamazsınız. Hastalanınca ne doktora gidersiniz, ne eğitim için sınava girer veya çalışırsınız. Yani kesin olarak hiçbir şey yapmazsınız. Türkiye'de son zamanlarda moda olan bir akım var. Herkes, stressiz bir yaşamdan söz ediyor ve bunu sağlamaya çabalıyor. Fakat aslında o tarif edilen stressiz yaşam, ölümdür. Kaygısız yaşayan insanın hiçbir motivasyonu olmaz ki, dediğim gibi. Bir şeyi yapmak için yola çıkı-yorsanız, kaygı duyarsınız. Sürekli kaygı durumu duygusu hepimizde var. Ama bazı insanlarda bu düzey nedense daha yüksek.
Örneğin, gerek deprem, gerekse deprem sonrasında çıkan post travmatik sorunları kalıcı olarak yaşayanların profiline bakılınca, aslında bu sorunları yaşayan insanların eskiden de kaygı düzeylerinin yüksek olduğunu görüyoruz. Sürekli kaygı düzeyi yüksek olmayan kişilerde kalıcı ciddi ruhsal sorunlar çıkmıyor. Kalıtımsal olarak, kaygıya yönelik gen yatkınlığı yoksa sorunlar kalıcı olmuyor. Yinelemek gerekirse, yapılan araştırmalar gösteriyor ki, deprem sonrasında da panik atak yaşayanlar, kaygı düzeyi yüksek insanlardı.
İlk insanda kaygı
Kaygıdan bahsetmişken ve bunun insanın genlerinde taşınan bir duygu durumu olduğunu belirtmişken, ilk insandaki kaygıdan bahsedebilir misiniz? İlkel insanın da duygulanım alanı, duygu dünyası, duyusal yaşantısı olduğuna göre, o da endişe, kaygı, korku, öfke ya da neşe, sevinç, umut duyduğu anlar yaşamıştır. Başka bir deyişle ilkel insan da elem ile haz arasında yer alan duygulanım yelpazesinde bulunan bütün duygu durumlarını yaşamıştır. Bu duygu durumlarının coştuğunu, şiddet ve yoğunluk kazandığını gösteren davranışlar sergilemiş, eylemlerde bulunmuştur.
İlk insanlar, güneşin batması, yeniden doğması; ayın büyüyüp küçülmesi; aydınlığın karanlığa dönüşmesi; rüzgarın, fırtınanın, kasırganın sesi; gök gürültüsünün, şimşeğin, yıldırımın yarattığı bir anlık parlak ışık; karın yağması, sıcağın kavurması gibi doğal olayların etkisi altında kalmıştır.
Sonlu bir varlık olan insan, sonsuz bir varlık olan doğaya ve evrene bağlanmış, sonlu varlığın sınırlarını aşarak sonsuz varlığa yönelme ve onunla bütünleşme çabası içine girmiştir. Bu çaba kimi kez din, mezhep, tarikat gibi mistik yaşantıyla, kimi kez bilim ve sanatla gerçekleşmiştir.
İlk insanlar doğayla, evreni dolduran gizemli güçlü varlıklarla büyü ayinleri, törenleri yaparak anlaşma, uzlaşma yoluna gitmeye çalışmışlardır.
Bu ayinler nasıl oluyordu?
Bu ayinler, törenler, dans, müzik ve şiirden oluşuyordu. Bedenlerini boyayan, tahtadan yapılmış maskeler takan, birtakım hareketler, jestler yapan ilk insanlar sesin, şiirin, müziğin eşliğinde birleşip bütünleşiyorlar, kendilerinden geçip duygu ve coşkuyla doluyorlar, esrime durumuna geçiyorlardı. Bu ayinler, törenler zamanla ilkel dinlerin kaynağını oluşturmuştur.
İnsanlar kendileriyle gökyüzünde bulunan iyi ruhlar ve tanrılar ile yeraltında saklanan cinlerin, devlerin, kötü ruhların, şeytanların arasındaki çatışmayı, sürtüşmeyi azaltmak ve böylece yaşamına haz vermek için ayinler, törenler düzenlemeyi ve bunları da üstün nitelikli insanların yönetmesini düzenli biçimde sürdürmeye başlamışlardır.
Dinsel ayinleri, törenleri yöneten şamanlar gökyüzündeki tanrı ile yeraltındaki cinlerin, devlerin, kötü ruhların, şeytanların anlaşmasını, uzlaşmasını sağlayarak yeryüzündeki insanın kaygıdan kurtulmasını, mutlu yaşamasını sağlamaya çalışmışlardır. Kaygı, insanlık tarihi boyunca tüm insanlardaki ortak belirtidir.
Panik Nöbeti ne demektir? Panik Atak Krizi
Tıp dilinde bu kelime, birdenbire ortaya çıkan bedensel ve ruhsal sıkıntılarla kendini gösteren durumu anlatmak için kullanılıyor. Panik nöbeti (panik atak) birçok bedensel ve ruhsal hastalığın başlangıcında ya da gelişimi sırasında ortaya çıkabiliyor. Sık olarak fobiler, obsesyonlar, nevrozlar ya da başka birçok sendromla birlikte görülebiliyor. Panik atak başlı başına ayrı bir klinik tablo olarak kabul ediliyor.
Depresyon ve Panik Atak
Panik nöbetin özelliği, birdenbire, durup dururken gelmesidir. Ne zaman geleceğini, kişi önceden kestirmekte çoğunlukla zorlanır. Bu nöbeti yaşayan kişi veya kişilerin normal yaşantıları izlendiğinde, yaşantılarında, ilişkilerini kurmakta bir sorunu yok gibi görünür. Her şey normal seyrinde giderken, birdenbire kişinin bedensel ve ruhsal yakınmaları başlar. Panik nöbetin temel özelliği, btı nöbet sırasında kişinin aşırı korku, telaş, endişe içinde bulunmasıdır. Bu durumdaki kişiyle iletişim kurmak neredeyse olanaksızdır. Bu nöbeti geçiren insanlar genellikle sonradan bunu tekrar yaşama korkusu duyarlar.
Panik Atak Nöbetleri; Neden korku duyarlar? Sanki bu durumda süreci fark etmiyorlar gibi bir izlenim bırakıyorlar değil mi?
Evet, onlarla iletişim kurmak zordur, ama panik nöbeti geçiren kişinin yaşadığı süreçler onu zorlar. Yani fiziksel olarak zorlar. Mesela ağzı kurur, boğazından bir şey geçmeyecek sanır, kalbi çok hızlı çarpmaya başlar, tansiyonu yükselir, başı dönmeye başlar, elleri titrer, kendine hakim olmakta zorlanır, bütün vücudu donacak kadar soğur, gözbebekleri büyür, bitkinleşir, her şeye karşı duyarlılaş-maya başlar, devamında sindirim faaliyetleri artar. Tüm bunlar, kişinin aslında farkına vardığı durumlardır.
Panik atak yaşayan kişi, yaşadığı bu süreçlerden rahatsız olur, çünkü onları o anda ve sonrasında çok kötü algılar. O anda, ölüm korkusu çok hakim olduğu için yaşama sevincini kaybeder. Ve o, artık tedirgin biridir.
Panik Atak Kalp Krizi
Panik atak geçiren insanlar genellikle o sırada kalp krizi geçirmekten korkar. Böyle birçok hastamız gece boyunca hastane hastane dolaşır, sonuçtan ikna olmaz ve sabaha kadar bu hastane ziyaretleri sürer, ama sonunda bir şekilde bitkin düşer.
Panik nöbetlerle birlikte görülen diğer psikolojik sorunları sıralayabilir miyiz?
Panik atakla birlikte agorafobi, çeşitli fobiler, genel kaygı bozukluğu, anksiyete, obsesif-kompülsif bozukluk, post travmatik bozukluk görülebilir.
Panik nöbetin fizyolojik ve ruhsal belirtileri
Panik nöbetin başlıca belirtileri nelerdir?
Bu nöbetin iki temel alanda ortaya çıkan belirtileri var. Bunların bir kısmı daha öncelik taşıyan belirtilerdir ki, bunlar fiziksel ya da fizyolojik belirtiler olarak adlandırılıyor. Bir de ruhsal belirtileri var.
Öncelikle fizyolojik belirtileri sıralayalım isterseniz? Elbette. Bu belirtileri şöyle sıralayabiliriz:
Solunum güçlüğü çekmek,
Kalpte aşırı çarpıntı hissetmek,
Göğüste ağırlık hissinin yaygınlaşması,
Kalp atış sayısının birdenbire çok yüksek rakamlara ulaşması,
Göğüste basınç ve ağrı yaşanması,
Boğulma ve tıkanma duygusu içine girmek,
Ani gelen baş dönmesi,
Göz kararması,
Vücudu dengede tutmakta zorlanmak,
Bununla birlikte bir düşme duygusu yaşamak,
Vücut ısısının birden düşmesi veya yükselmesi,
Ellerde yanma hissi oluşması,
Vücutta titremeler olması,
Sıcak havada bile üşüme hissinin yoğunlaşması,
Mideye bir şey çöküyor hissi,
Avuç içlerinde terleme,
Her tarafta sıcaklık hissetmek,
Ellerde titreme,
Diz ve bacaklarda güçsüzlük veya esneklik,
İç titremesi, titreme duygusu,
Ağız kuruluğu,
Boğazda yumruk hissi,
Bulantı veya ishal,
Gerçekdışılık hissi ("rüyada gibiyim"),
Açık olarak (net olarak) düşünememe,
Kısmen felce uğramışlık duygusu.
Panik Atak Tansiyon
Gerçekdışı bazı duygu ve düşünceler de bu belirtilerin ruhsal alanına işaret eder.
Peki, o zaman ruhsal alanda görülen sıkıntılar ve devamındaki belirtiler nelerdir?
Ruhsal alanda en fazla görülen şey, ciddi bir ölüm korkusunun varlığıdır. Bu korku kişinin tüm benliğini kaplar. Zaten bütün kaygı bozukluklarının psiko dinamiğinde ölüm duygusunun yarattığı korkunç bir dehşet vardır. Ayrıca bu korkulara şu duygular da eşlik eder:
"Ölmek üzereyim",
"Kalp krizi geçiriyorum",
"Aklımı yitirmek üzereyim",
"Kendimden geçmek üzereyim",
"Tıkanmadan öleceğim",
"Nefes almam mümkün olmayacak",
"İnme inecek, felç olabilirim",
"Kontrolümü kaybediyorum",
"Tansiyonum çok yükseldi, beyin kanaması geçirmek üzereyim."
Savunma düzeni bir anda altüst olur, Panik Atak Anksiyete
Ancak bu ölüm korkusu insanların çoğunda yok mudur zaten? Çünkü biliyoruz ki birçok insan ölüm korkusu ile hayatın çekiciliğini bir arada yaşamaya çabalıyor?
Evet, kesinlikle vardır. Bu duygu tüm insanlarda bulunuyor hatta. Ama savunma düzeniyle bu duygu ve korku hep ertelenir, engellenir, denetlenir ve nihayetinde yaşamı sürdürebilmek için bastırılır. İnsan bu duyguyu bastırmak için kendine çeşitli uğraşlar, amaçlar bulur. Ancak panik atak sırasında bu savunma düzeni bir anda ve beklenmedik bir biçimde altüst olur. Bu korkunun önüne geçebilecek, onu bertaraf edebilecek tüm düşünceler silinir. Bu nedenle, ruhsal olarak ölüm duygusu insanın bedenine, ruhuna hakim olur, onu bezdirir. O zaman kişi, bu korkuyu bazı rahatsızlıklarla perdelemeye çabalar. Bazen, "Kalp hastalığım var, öleceğim" diye çıkar ortaya, bazen, "Aklımı kaybediyorum" diye çıldırma noktasına gelir ve hiçlik duygusuyla dolar. Bazen sorun bir amansız hastalık olarak görünür. Kişi kendini mutlaka ölüme götürecek bir amansız hastalığın pençesinde kabul eder. Ve panik dediğimiz duyguyla tüm iradi, bilişsel davranışların kaybı çıkar ortaya.
Panik Atak Nefes
Ölüm duygusu tüm insanlarda var dediniz, ama insan nasıl bir psikolojik yapıda olmalı ki, böylesine kuvvetli panik yaşasın?
Bir kere ölüm duygusu tüm insanlarda ortak, evrensel genel ve yaygın bir durum. Hatta insan dünyaya geldiği ve bilinçlenmeye başladığı andan itibaren, yaşama duygusunun yanında, ölüm duygusunu da beraber götürür. Öyle ki, bazı ruh bilim öğretileri, temelde insana her şeyi yaptıranın ölüm duygusu olduğunu söyler. Ve onlara göre, her yaptığımız eylem, bundan kurtulmak, bunu düşünmemek içindir. İnsan biraz durup kendini kurcalasa, biraz yalnız kalıp düşünse zaten bu korku doğal olarak çıkıyor ortaya. Dediğim gibi her insanın korkusu vardır, ama korkusu olanlarla konuşunca, bu insanların neden korktuğu çıkıyor ortaya. İster uçak, ister böcek, ister gök gürültüsü olsun fark etmez, her korku altında ölüm korkusunu barındırıyor. Ben hastalarıma kimi zaman soruyorum. Örneğin, "Hastalanırsam diye korkuyorsun, hastalansan ne olur" diyorum. Verdiği cevap, "Ölürüm" oluyor. Bayılmaktan korkan hasta da ölmekten korkuyor aslında.
Panik atağı açısından kadın-erkek riskleri ne kadardır? Kadınların erkeklere göre hastalığa yakalanma riski üçte iki. Panik bozukluğun en yaygın görüldüğü yaş grubuna yine ortalama açısından baktığımızda, 25 yaş civarında. Fakat panik atak veya agorafobi hayatın herhangi bir döneminde ortaya çıkabiliyor. Mesela, panik bozukluğunun çocuklarda ve erken ergenlerde ortaya çıktığına dair raporlar da var. Panik bozukluğu teşhisi konmuş hastaların dörtte üçünde agorafobinin de buna eşlik ettiği görülüyor. Agorafobili hastaların üçte ikisinde başlangıçta herhangi bir panik atak hikayesi bulunmuyor. Toplumsal araştırmaların konusu olan agorafobi çalışmalarında (Eaton ve Keyl, 1990), panik bozukluğu olmayan agorafobilerin sayısı ise hastaların yarısını oluşturuyor. Bu çalışmalar arasındaki farklılıkların nedeni tam olarak bilinemiyor. Ancak biliyoruz ki, birçok hasta tablosunda agorafobinin başlangıcı aşamasında travmatik bir olayın olduğu gözleniyor.
Panik atak sırasında duygulanımda ortaya çıkan belirtiler, bulgular nelerdir? Panik Atak Belirtileri
Genel olarak panik atak sırasında ileri derecede endişe, kaygı, korku, aşırı duyarlılık gibi duygu durumları hakimdir. Panik atak, durumluk kaygı düzeyinin birdenbire artması, yükselmesi sonucu ortaya çıktığı için, bu kişilerde sürekli kaygı ve durumluk kaygı düzeyinin yüksekliğine göre duygulanım belirtileri, yakınmaları görülebilir.
Ve bu durumdan kaçma ya da savaşma kararının alınması, bunların gerçekleşmesi için yapılan girişimler, durumluk kaygı düzeyini genellikle yükseltir. Duygulanım alanını birdenbire büyük bir korku kaplar. Bu korku, dediğimiz gibi daha çok kalp ya da ruh hastası olmak, kendi denetimini yitirmek, delirmek gibi düşünceleri içerir. Sonuçta ise göğüste sıkışma, soluk alıp vermede zorluk hissetme gibi bedensel belirtilerle, kaygının düzeyi iyice artar. Nöbete bağlı belirtiler artar gider, bunların süresi de uzar. Bayılma, endişe gibi duygular da artar. Yani kaygı korkuyu tetikler ve sürekli kaygıya dönüşür.
Uyum bozuklukları, Panik Atak Baş Dönmesi
Zorlanmanın getirdiği ruhsal bozukluklar ve bunların panik atakla ilişkisi nedir?
Ruhsal, toplumsal nitelikli zararlı etkenin yarattığı zorlanma sonucu ortaya çıkan ve insanın toplumsal uyumunu, iş verimini azaltan ruhsal tepkiler uyum bozukluğu grubu içinde toplanmıştır.
Uyum bozukluklarına tanı koyabilmek için şu ölçütler aranıyor:
Saptanabilen, tanınabilen, ruhsal ve toplumsal nitelikli zararlı bir etkenin bulunması,
Zararlı etken ile ortaya çıkan uyum bozukluğu arasında üç-dört aylık bir sürenin bulunması,
Zorlanmaya karşı alışılagelenden, beklenenden daha fazla ve uzun süreli tepki verilmesi,
Bireyin toplumsal uyumunun ve iş veriminin bozulması,
Daha önce geçirilen bir ruhsal bozukluğun ya da hastalığın yeniden ortaya çıkması.
Zorlanmaya bağlı uyum bozukluklarını başlıklar altında toplarsak neler söyleyebilirsiniz? Zorlanmaya bağlı uyum bozukluklarını şöyle sıralayabiliriz:
Ruhsal çöküntünün etkin olduğu duygu durumuyla birlikte olanlar,
Kaygılı duygu durumunun etkin olduğu duygu durumuyla birlikte olanlar,
Karmaşık duygulanım ve coşku durumuyla birlikte olanlar,
Ataklarla birlikte olanlar,
Karmaşık duygu durumu, coşku ve ataklarla iç içe olanlar,
Çalışma, iş veriminin azaldığı uyum bozuklukları,
İçe kapanmayla birlikte olan uyum bozuklukları,
Temel özelliği olmayan uyum bozuklukları.
Ruhsal ve toplumsal nitelikli zararlı etkenler, kişilik yapısının özellikleri ve yatkınlığına göre korkulara, saplantılı ve takıntılı bozukluklara ve ruhsal çöküntülere yol açabilir.
En sık ve en önemli sıkıntı bozukluklarının başında panik atak ya da nöbeti durumu gelir. Bunlar, ne zaman ve nerede ortaya çıkacağı belli olmayan nöbetlerdir.
Sözünü ettiğiniz bu panik nöbetleri çoğunlukla ilk ne zaman ortaya çıkar?
İlk panik nöbetleri çoğunlukla gençlik çağının sonunda, erişkinlik çağının da başlangıcında ortaya çıkar. Orta yaştan sonra başladığı çok nadir görülür. Ruhsal çözümleme öğretisi panik nöbetlerini, erken yaşta ana-baba kaybı ya da aileden ayrılmakla açıklar.
Panik Atak Geçer
Panik atağın toplumda görülme oranı nedir?
Panik atak, kadınlarda erkeklere göre 2-3 kat daha sık görülüyor. Panik atağın toplumda görülme oranı yüzde 1,5 ile 3 arasında. Örneğin, bu sorunu yaşayanların dörtte üçü kadınlar. Panik atak kadınlarda yüzde 2,1, erkeklerde yüzde 0,6 oranında görülüyor. Dünya nüfusunun onda biri yaşamı boyunca bir kez olsun panik atak geçiriyor ve bunların altıda biri panik bozukluğu olarak kalıyor. Değişik hastalıklara bağlı olarak ortaya çıkan panik atakların ve "sınırlı belirtili atakların" ise yüzde 15 ila 20 olduğu biliniyor.
Panik Atak Bozukluğu
Panik atak denildiğinde, ilk akla gelen fiziksel belirtileri ve bunların sebeplerini açıklayabilir misiniz?
Bunları şöyle sıralayabiliriz:
Nefes almakta güçlük yaşanır,
Hemen hemen kaygı yaşanan tüm durumlarda nefes alma sorunu da bununla aynı anda ortaya çıkar,
Sanki biraz sonra nefes alamayacak gibi hissetme, nefesin hızlı alınıp verilmesi sorunu yaşanır ve bu düzensizlik genellikle göğüs kaslarının gerilmesine bağlıdır,
Soluk alamamak kadar aşırı bir şekilde soluk alıp verme durumu da panik atakta görülür,
Ve bütün bu gerilimlerin sonunda bedenin güçsüz kalması durumu yaşanır,
Kişi bitkin düşer, bu arada kan şekeri düştüğü için de bitkinlik hissedilebilir,
Yaşanan aşırı kaygılı durumdan dolayı vücuttaki kaslardan bazıları aşırı gerilir, bunun sonucunda sindirimi yapan kaslar da gerildiği için sindirim hızlanabilir, mideye kramplar girebilir,
Enseden başlayan bir baş ağrısı görülür,
Bu hareketliliğin sonucunda kalp atım hızı da değişime uğrar, genellikle aşırı hızlanır, bu da baş dönmesine neden olur.
Panik Atak Nedir?, Panik Atak Forum
Türkiye'de bu isim farklı kullanılıyor, çünkü hastalığın asıl adı panik bozukluk. Bu tartışma, 1990'ların başından beri devam ediyor. Konuya ilişkin en somut açıklamayı, Ankara Üniversitesi Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden Prof. Dr. Orhan Öztürk yapmış ve şunları yazmıştı: "Ülkemizde son yıllarda panik bozukluğunda görülen panik nöbeti karşılığında, bu duruma panik atak denmesi halk arasında da yaygınlaştı. Köylü-kentli hastalardan, 'Bende panik atak hastalığı var' dendiğini sık işitiyorum. İki tıbbi sözcüğün bu denli kısa sürede, bu denli yozlaştığını hiç görmemiştim. Sanırım hem panik, hem atak gibi iki keskin sözcük sıkıntılarını anlatmaya çalışan hastalara çekici geliyor. Atak sözcüğünün asıl anlamını bilmeden benimsemişler. Kimi hekimler de çeviri yaparken, panik bozukluğu, panik atak olarak yazıp kullandılar. Ve yanlış kullanım yaygınlaştı." Her ne kadar bunun doğrusu panik atağı ise de artık panik atak tanımlaması yerleştiği için bizde okurlarımızın kafasını karıştırmayalım ve bundan sonra açıklamalarımızda panik atak tanımlamasını kullanalım.
Panik bozukluk ve panik nöbeti, Panik Atak Hastalığı
Yani Türkiye'de panik bozukluk ve panik nöbeti kavramı yanlış ifade ediliyor öyle mi?
Ülkemizde, toplumda, hatta hekimler arasında "kaygı bozukluğu" (anksiyete disorder) tanımı içinde yer alan "panik bozukluğu nöbeti" (panik disorder) karşılığı olarak, dilbilgisi açısından hatalı olan, doğrusunun "panik atağı" olması gereken "panik atak" kelimesi, genel ve yaygın biçimde kullanılıyor. Bu nedenle panik bozukluğu terimini kullanmayı uygun görüyoruz. Bilindiği gibi "panik atak" (panik atağı), yaygın kullanılan tanı ölçütlerinde anksiteye bozukluğunu tanımlar. Ve anksiyete disorders başlığı altında bulunuyor. Bu başlık altında panik atağı içeren ve onunla birlikte seyreden psikiyatrik sorunlar ise şunlar:
Agorafobi olmadan panik bozukluk,
Agorafobiyle birlikte panik bozukluk,
Panik bozukluğu olmadan agorafobi,
Özgül fobi,
Sosyal fobi,
Obsesif-kompülsif bozukluk,
Postravmatik stres bozukluğu,
Akut stres bozukluğu,
Yaygın anksiyete bozukluğu,
Başka nedene bağlı kaygı bozukluğu,
Model kullanımına bağlı kaygı bozukluğu,
Başka türlü adlandırılamayan kaygı bozukluğu.
Panik Atak Nasıl
"Panik" kelimesinin kökeni mitolojik bir öyküden geliyor. Bu mitolojik öyküyü anlatır mısınız?
Pan, Yunan mitolojisinde kırın ve çobanların tanrısı olarak anılır. Yan keçi yarı insan şeklinde tasvir edilir. Kırlarda aniden insanların karşısına çıkıp görüntüsüyle insanları korkuttuğu için "panik" sözcüğü buradan türemiştir. Tanrı Pan efsanesi ve kişiliği hakkında Behçet Necatigil'in 200 Soruda Mitologya'daki anlatımı şöyledir: "Dağlık Ar-kadia'da küçükbaş hayvanların, çobanların tanrısı. Keçi ayaklı Pan, Hermes'in oğludur. Tanrıların, çokluk, insan kılığında değil de hayvan kılığında düşünüldüğü ilk zamanlarda Pan da keçi kafalıydı, sonradan bu keçi kafasında sadece boynuzlar ve sakalı bırakılarak insan yüzü oldu." Azra Erhat'ın Mitoloji Sözlüğü'nde ise Pan şöyle tanımlanıyor: "Pan, çoban kavalını sever, azgın tekeler gibi güzel nympha'larm peşine düşerdi. İnsanların, hayvanların uyuduğu kızgın, ıssız yaz öğlelerinde birdenbire, beklenmedik gürültüler koparır, dört bir yana 'panik' korkular saçardı. Maraton savaşı gecesi Persleri bu şekilde paniğe uğrattığı için, Atinalılar savaştan sonra tanrı Pan'a Akra-polis eteğinde bir tapınak yaptılar. Pan sözü Yunancada 'bütün' anlamına geldiğinden mistikler, sonraları Pan'ı her şeyi yapabilir bir tanrı payesine çıkardılar."
Panik Atak Destek
Günümüze dönersek, tıp literatüründe doğrusu, panik bozukluğu olabilir, ama halk bu sorunu panik atak olarak tanıdığına göre yaygın adıyla devam edelim ve soralım. Panik atakla ilgili demografik özellikler neler? Öncelikle şunu bilmek gerekiyor ki, panik bozukluğu her yaşta başlayabilir. Ancak en sık olarak görüldüğü ve ortaya çıktığı yaş aralığı ise 20 ila 30 arasındadır. Panik atak açısından dünyada yapılan araştırmalara bakıldığında, bu sorunu yaşayanlar arasında çok büyük sosyokültürel farklılıklar olmadığı görülüyor. Bununla birlikte belki yaşam koşullarının ağır olmasından dolayı, şehirde yaşayan insanlar, kırsal bölgelerde yaşayanlara oranla daha sık panik atak geçiriyor. Evli insanlarda, dul ya da boşanmış insanlara göre daha az görülüyor.
Panik atak, bir akıl hastalığı değil
Neredeyse tüm insanlığın sorunu haline gelen panik atağı tanımlar mısınız?
Yukarıda da belirttiğim gibi, panik ataktan önce, panik atağın ne olduğunu mutlaka anlamak gerekiyor. Bu önemli bir ayrıntı. "Panik atak" göğüste ağrı hissi, kalpte olağandışı bir çarpıntı, terleme, baş dönmesi, kendini kaybetme korkusu, nefes alamıyormuş gibi boğazının tıkanması ve sonucunda ölüm korkusunun hakim olduğu bir tablodur. Bu atağı geçiren kişiler öncesinde bazı belirtiler hisset-seler de genelde atak öyle hızlı gelir ki, kişi bu atağa hazırlıklı olamayabilir. Panik atak öncelikle bir ruhsal sorun olarak algılanmalı. Yani bir akıl hastalığı değil kesinlikle. Kısaca belirtmek gerekirse, ruhsal hastalıklar iki temel gruba ayrılır. Bunlardan bir kısmı psikoz-akıl hastası dediğimiz, bir kısmı da genel kaygı bozukluğu ya da duygu durum bozukluğu dediğimiz grubu oluşturur. Panik atak ise genel kaygı bozukluğu içinde yer alan bir ruhsal sorun olarak çıkar karşımıza. Panik atağın kendini göstermesi daha çok ruhsal ve fiziksel belirtilerle olur.
Panik Atağı
Bu atakların süreleri ne kadardır?
Süresi, atağın gücüne bağlı olarak değişiyor tabii ki. Bir panik atak ya da nöbeti yarım saat "kadar sürebilir ve bu ataklar çok kısa süre içinde, mesela 10 dakikada, atağın en tepe noktasına ulaşabilir. Panik bozukluğu durumunda biraz daha farklı bir tablo vardır. Çünkü bozukluk süresince, zaman zaman ortaya çıkan ve ne yazık ki tekrarlayan ataklar vardır.
Tam olarak anlamak gerekirse, panik atağı karşımıza çıkaran sebepler nelerdir?
Panik atağın ortaya çıkışında bazen hiçbir neden bulunmuyor ne yazık ki. Kişi, kelimenin tam anlamıyla birdenbire neye uğradığını şaşırıyor. Bazen de durum tam tersine olup, daha önceden insanın hayatında var olan takıntılar, korkular, kaygılar, saplantılar nedeniyle ortaya çıkıyor. Şöyle ki, bir korkunun, saplantının etkisi altında, o saplantının, korkunun boyutları artarsa ya da onu artıran bazı koşullar, ortamlar içine girilirse bu nöbet ortaya çıkabiliyor. Kaygılar insanın atak-nöbet geçirmesine ciddi olarak zemin hazırlıyor.
Panik Atak Nedir
Panik Nöbeti
Atipik Panik Atak
Kaygı Nedir, Kaygı Bozukluğu
Adrenalin ve Noradrenalin
Serotonin Hormonu
Filozofların Kaygı Tanımları
Kaygı düzeyini yükselten faktörler
Kaygı Ölçeği Nedir
Obsesif Kompülsif Bozukluk
Obsesif Kompülsif Bozukluk Tedavisi
Emosyonel ve Somatik Yanit
Bedensel Hastalıklar ve Panik Atak
Panik atak yapan hastalıklar
Panik Atak ve Kalp Krizi
Panik Atak Tedavisi
Olumlu Düşünme ve Meditasyon
Gevşeme Teknikleri
Panik Atak Öyküleri
Panik Atak Değerlendirme Ölçekleri
Etiketler: Panik Atak Hastalığı