Mavi Hastalik Nedir

Mavi Hastalık Nedir

Mavi hastalık, kalbi delik olmakla aynı şey değil bildi­ğim kadarıyla?

Kalbinde delik olan her çocukta mavi hastalık yok. Bunların bir bölümünde mavi hastalık olarak adlandırılan bu hastalık bulunuyor.

Mavi hastalık diye bir hastalık mı var?

Morarma yakınmasıyla doktora gelen doğuştan kalp hastalıklı çocukların önemli bir kısmında Fallot tetralojisi olarak adlandırılan bir hastalık saptanıyor. Halk dilinde mavi hastalık deniyor. Çocukların eforla morardığı, çömelerek rahatladığı, bayılma nöbetleri geçirdiği bir hastalık. "Toplumsal bir problem mi" diye sorarsanız, baş edileme­yecek bir problem değil esasında. 12.500 çocuğun 10'da 1'inden azında görülüyor, yılda en fazla 1.250 çocuğa kar­şılık gelir. Çok büyük bir sayı da değil, ama Türkiye'de böyle hastaların tedavi edilebildiği merkezleri düşünürse­niz, epey bir miktar ediyor bu. Doğuştan kalp hastalıkları­nın büyük bir bölümü gibi tedavisi olan bir hastalık, 1 yaş civarında ameliyat olmaları gerekiyor, sorun bu kadar kü­çük yaştaki hastaların tedavi edilebileceği merkezlerin ye­terli olmaması. Basit deliklerin tedavisi kolay, ama çok karmaşık doğuştan kalp hastalıkları var. Bunların tedavisi, ameliyatları daha zor. Bu alanda uzmanlaşmış kalp cer­rahları gerekiyor. Çocuklar ameliyat sonrasında uzun süre hastanede kalabiliyorlar. Bir erişkin kalp hastası, baypas olup iki günde yoğun bakımdan çıkıyor, bir hafta sonra da evine gidiyor. Ama çocuğun doğuştan, ciddi, karmaşık bir hastalığı varsa hastaneden çıkması çok uzun sürebiliyor, yoğun bakımda daha uzun süre kalabiliyor.
Minik bir kalbi ameliyat etmek de zordur...

Erişkinlere göre daha zor.

Türkiye ve başka ülkelerin çocuk kalp hastalıklarının tedavi başarıları ne durumda?

Son 30 yılda doğuştan kalp hastalıklarının tedavisinde. çok büyük ilerlemeler oldu. Eskiden bu hastaların çoğu ameliyat edilemez veya ameliyatlardan sonra kaybedilir­ken, şimdi önemli bir bölümü erişkin yaşa gelebiliyor. Türkiye'de de bu konuda dünya çapında başarılı merkez­ler, çok başarılı cerrahlar ve çok değerli çocuk kalp hasta­lıkları uzmanları var. Önemli bir bilgi ve deneyim biriki­mimiz oluştu bu konuda, ama bunun belli merkezlerle sı­nırlı olması ve bu nedenle ameliyat edilmesi gereken hasta sayısına göre, edilenlerin hâlâ daha düşük kalması sorunu devam ediyor. Birçok hastanın tanısının koyulamaması, ameliyat beklerken kaybedilmesi, hemen ameliyat imkanı­na kavuşamaması önemli bir problem.

Bu çocukların tedaviyle sağlıklarına kavuştuktan sonra başka bir kalp hastalığına yakalanmaları mümkün mü?
Elbette. Doğuştan kalp boşluklarında veya damarların­da yapısal bozukluk bulunması ve örneğin erişkin yaşta kalp damarlarında hastalık gelişmesi ayrı hastalıklar. Bu­nun dışında, bu hastalar çocuklukta tedavi edildikleri do­ğuştan kalp hastalığı ile ilgili olarak da tekrar bazı prob­lemler yaşayabilirler. Bu nedenle ameliyat geçirenlerin bü­yük bir bölümünün yaşam boyu kontrolde olması gerekir. Özellikle karmaşık bozukluklar nedeniyle ameliyat olanla­rın bir bölümünde erişkin yaşta ritim bozuklukları gibi bazı sorunlar çıkabiliyor.

Gebelikte düzenli kontroller yapılmalı

Bir çocuğun, kalp hastası olarak doğmasını önlemek mümkün mü?

Yüzde yüz önlemek mümkün değil. Ama risk azaltıla­bilir. Gebe kalan kadının mutlaka hekim tarafından dü­zenli kontrollerini yaptırması lazım en başta.

Her kadın için mi?

Mümkün olduğu kadar her kadın için. Yapılması gere­ken ultrasonografik yöntemler var. Özellikle çocuk ve eriş­kinlerde kalp hastalığı tanısı için kullanılan ultrason yön­temi, anne karnındaki bebeğin kalbini incelemek için de kullanılıyor. "Fetal ekokardiyografi" deniliyor. Eğer bebe­ğin kalbinde çok ağır bir bozukluk varsa, gebelik sonlandırılabilir. Alınacak önlemlerle doğum sırasında veya son­rasındaki riskler azaltılabilir. Her gebede değil, ama hekim tarafından uygun görülenlerde yapılabilecek yeni bir yön­tem.

Gebelik sırasında anne karnında yapılacak kontrolleri anlatır mısınız?

Normal bir gebelik takibinde zaten ultrasonografi yapı­lıyor. Kadın doğum veya radyoloji uzmanı tarafından ya­pılan ultrasonografi gebeliğin genel gidişini izliyor. Doğuş­tan kalp hastalığı yönünden yüksek riskli gebelerde, örne­ğin ailesinde sık doğuştan kalp hastalığı bulunanlarda, şe­ker hastalarında, gebelik sırasında bebeğe zararlı olabile­cek ilaç veya maddeleri kullananlarda, bazı virüs enfeksi­yonları geçirenlerde bebeğin kalbi yine ultrasonla çocuk kalp hastalıkları uzmanları tarafından incelenir. Yine yük­sek riskli gebelerde anne rahminden alınan sıvı, kromo­zom bozuklukları yönünden araştırılır.

Fetal ekokardiyografide ne tür bozukluklar saptanı­yor?

Anne karnındaki bebeğin kalbinde bir bozukluk olup olmadığını, damarları, kalp kapaklarını son derece hassas bir şekilde inceleyebiliyor.

Doğan her çocuk muayene edilmeli

Yeni doğan bebeğin doğumsal kalp hastası olup olma­dığını anlamanın püf noktaları var mı?

Doğan her çocuk bir çocuk hastalıkları uzmanı, yok­sa bir doktor tarafından muayene edilmeli. Bu muayene­lerin düzenli sürdürülmesi lazım. Bu muayenelerde bazı bulgular saptanabilir, kalpte olmaması gereken bazı ses­ler, üfürümler duyulabilir ve ileri incelemeler için büyük merkezlere yollanırlar. Çocukların hastalıklarına bağlı bazı şikayetleri olabilir, meme emerken yorulma, kilo alamama, sık nefes alma, çarpıntı, morarma, gelişme ge­riliği gibi. Çocuk büyüdükten sonra çabuk yorulma, ba­yılma gibi şikayetleri olabilir, bunları değerlendiren ço­cuk doktoru gerekirse bir çocuk kalp hastalıkları uzma­nına sevk eder. Muayene ve EKG, röntgen, kalbin ultra-sonla incelenmesi olan ekokardiyografi gibi incelemeler sonunda tanı konulur. Nadiren bazen kateterle inceleme gerekir. Ama çoğunlukla muayene ve ekokardiyografiyle tanı konur. Çocuk kalp hastalıkları uzmanları çok önem­li bu konuda. Bütün bu incelemeler hep onlar tarafından yapılır.

Dogustan Kalp Hastaliklari

Doğuştan Kalp Hastalıkları

Bazı kaynaklara baktım. Türkiye'de doğuştan kalp hastalığı oranı, binde 8 olarak veriliyordu. Bu oranı dü­şürmek hiç mümkün olmayacak mı?

Dünyada da, Türkiye'de de söylediğiniz rakam geçerli. Canlı doğan 1.000 çocuktan, aşağı yukarı 8'inde kalpte bir anormallik saptanıyor, yüzde l'in biraz altında bir ra­kam. Her yıl, 1,5 milyon doğum oluyor ülkemizde. De­mek ki her yıl 12.500 doğuştan kalp hastası ortaya çıkı­yor. Kalp boşlukları arasında delikler, kalp ve damarlarda çeşitli bozukluklar olarak kendini gösteriyor. Gebelik sıra­sında geçirilen hastalıklar, kullanılan ilaçlar, alkol kullanı­mı, gebelik sırasında maruz kalman çeşitli kimyasal mad­deler, en sık rastlanan nedenler bu konuda. Birçok kez de bir sebep bulunamıyor. Bu oranı azaltmak için yapılabile­ceklerin arasında gebelik sırasında doktor kontrolünde ol­mak, gereksiz ilaç kullanmamak, aşılarını düzenli yaptır­mak, doğru beslenmek gibi önlemler sayılabilir.

Türkiye gibi yüksek doğum hızına sahip bir ülke için 12.500 kalp hastası çocuk herhalde oldukça yüksek bir oran. Yeni doğan bebeklerde en sık rastlanan kalp hasta­lıkları nedir?

Bu rakamın üçte birinde ameliyat veya diğer girişimler gerekecek kadar ciddi kalp hastalığı bulunuyor. En sık gö­rülen bozukluk karıncıklar arasındaki delikler. Kalpten çı­kan ana damarlardaki darlıklar, kulakçıklar arasındaki delikler ve "mavi hastalık" olarak da adlandırılan, Fallot hastalığı dediğimiz hastalık, sıklık bakımından bunları iz­liyor. (doğuştan kalp deliği)

Anne veya babanın biri veya ikisi de doğuştan kalp hastasıysa çocuklarda kalp hastalığı olma ihtimali ne ka­dar?
Doğuştan kalp hastalıklarında nedenin, hastaların yüz­de 8'inde saf genetik, yüzde 2'sinde çevresel faktörlere bağlı olduğu, geri kalanının bu iki faktörün etkileşimiyle oluştuğu düşünülüyor. "Down sendromu" gibi kromozom bozukluklarında kalpte anormallik olma olasılığı da fazla, diğer organlarda doğuştan bir bozukluk varsa, kalpte de bir bozukluk olma olasılığı yüksek. Doğuştan kalp hastası olan anne veya babanın çocuklarının doğuştan kalp hasta­sı olma olasılığı artıyor, bu artış doğuştan kalp hastalığı­nın cinsine göre daha az veya çok olabiliyor. Anne ve ba­bada bir hastalık yokken bir çocuklarında doğuştan kalp hastalığı olmuşsa, doğacak diğer çocuklar için de bu risk biraz artıyor, ama çok da fazla değil. Anne ve babada bir hastalık yokken yüzde 0,8 olan risk, doğuştan kalp hastası kardeşe sahip bir çocuk için yüzde 2 veya 3'e kadar çıkı­yor. Doğuştan kalp hastası bir çocuğunuz olmuşsa, "Aman, bir daha çocuk yapmayalım, çok büyük ihtimal onda da olur" demek, pek doğru değil. Şans çok büyük oranda tekrar olmamasından yana. Anne ve babanın bu konularda doktorlara, genetik uzmanlarına danışması ve buna göre karar vermesi en doğrusu.

Siz hiç böyle çocuklar gördünüz mü? Ailede birden fazla kardeşte kalp hastalığı mümkün mü?
Sık olmamakla birlikte görülüyor elbette.

Kap Pili Tedavisi

Kalp Pili Tedavisi

"Kalbin yavaş atması" dediniz. Yavaş atmasını tedavi edebiliyor musunuz?

Özellikle ileri yaşlarda kalpteki uyarı ileti sisteminin es­kimesiyle, kalp atım sayısı çok düşebiliyor ve bu kişilerde bayılma olabiliyor. Bu durumlarda, uyarı oluşturan kalp pilleriyle tedavi yapılıyor. Pil, cilt altına yerleştiriliyor. Bu­radan çıkan tel, damar içinden kalbin içindeki boşluğa yerleştiriliyor ve adaleye uyarı götürüyor. İçinde pil olan bir jeneratör, "kalp pili" dediğimiz şey.

Kalp pillerinin çalışmasını ne sağlıyor?

içinde pil var, pilden aldığı enerjiyle çıkardığı uyarı, bir tel aracılığıyla damar içinden kalp adalesine ulaştırılıyor ve adalenin uyarılarak kasılması sağlanıyor. Uyarının çıkış sayısını isteğe göre ayarlamak mümkün. Bunların çoğu da gerektiğinde devreye giren tipten, kalp normal ritimle ça­lıştığı zaman devreye girmez, kalp atım sayısı düştüğü za­man hemen devreye girip tekrar normal atmasını sağlar kalbin. Bu jeneratörün pili, 8-10 yılda bitebilir. Ama bu birdenbire olmaz. Hasta belirli aralarla kontrole gelir, bu kontrollerde pilin zayıfladığı saptanır ve değiştirilir.

Bu pille yaşam, kişiler için çok zor olmasa gerek. Değil.
Yani normal hayatlarını...
Normal hayatlarını sürdürüyorlar.
Aktiviteler...

Hastaların çoğu yaşlı kişiler. Bazen gençlere de takılma­sı gerekebiliyor, ama çoğunluğu yaşlı kişiler. Zaten fiziksel kapasiteleri sınırlı. Normal havadarını rahatlıkla sürdürü­yorlar.

Kalp pili takılmış insanlar için riskli ortamlar söz ko­nusu mu? Trafolar, taban istasyonları gibi. Hayatımızın her anına giren cep telefonlarının yaydığı zararlı frekans­lar gibi...

Trafolardan, cep telefonlarından etkilenmezler, yalnız havaalanlarındaki metal detektörlerden etkilenebiliyorlar. Bir de cerrahi sırasında bazen kanamayı durdurmak için damarları dağlamakta kullanılan koterler var, bunlarla ba­zen etkileşim oluyor. Bunlara dikkat edilirse hiç önemli bir sorun olmuyor.

Kalp hastalıklarının tedavisinde elimizde birçok seçe­nek var. Sanırım önemli olan hastalara en konforlu çözü­mü sunmak. Kalp pili veya yakma tedavisi gibi. Çünkü çok fonksiyoneller...

Tabii. Damar sertliği uzun seneler içerisinde ortaya çı­kan bir hastalık. Ritim bozukluğunu düzeltirken, bir nok­tayı düzelterek tedavi ediyorsunuz, ama damar sertliğinde böyle bir şey söz konusu değil, çünkü bütün damarları tutmuş bir hastalık, bir sürü faktör bir araya gelerek has­talığı oluşturduğu için, onu hemen öyle tek bir hamleyle düzeltmek mümkün olmuyor ne yazık ki!

Gerek yakma yöntemi gerek pil tedavisi pahalı tedavi­ler mi?

Yakma o kadar pahalı değil, ama piller pahalı tedaviler. Özellikle çarpıntıyı tanıyan ve ona göre hemen elektrik ve­rerek çarpıntıyı düzelten piller gerçekten pahalı. Fiyatları 30-40 milyara kadar çıkıyor.

Pil tedavisi pahalı

Herkes de bu akıllı pillere sahip olamaz...

Sosyal güvenlik kurumları karşılıyor. Mesela hasta kalp krizi geçirmiş ve ciddi ritim bozuklukları var. Kalpteki en­farktüs sonrası hasar, ağır çarpıntı odaklarına sebep ol­muş. Bunlar ölümcül, ani ölümlere bunlar yol açıyor. Bu­nu saptadıktan sonra bu tür pilleri takarak, onların tekra­rını önleyebiliyorsunuz. İlaçlar çok başarılı olmuyor bu konuda. Ama tabii çok pahalı yöntemler olması önemli bir dezavantaj.

Sizin çalıştığınız İstanbul Üniversitesi Kardiyoloji Ens­titüsü, ülkemizdeki en önemli referans merkezlerinden bi­ri. Merkezinize ritm bozukluğu şikayetiyle gelen genç has­talarınız oluyor mu?

Elbette. Ritim bozukluğu, çarpıntıyla gelen genç hasta­ların çoğu, ikincil sebeplere bağlı olarak gelir. Kansızlık gi­bi, panik atak gibi, stres gibi özellikle psikolojik sebeplerle sık olarak çarpıntı olur. Ama az sayıdaki genç hastada da doğuştan kalp hastalıklarına, ileti sistemindeki kalıtsal ba­zı değişikliklere bağlı olarak ritim bozuklukları görülebilir. Kliniğimizde bunlar demin söylediğim yöntemlerle tedavi edilirler.

Bebeklerde ve çocuklardaki ritim bozukluğu tedavisi, yetişkinlerden farklı mı?

Çok farklı değil. Onlarda da ilaç ve pil tedavisi daha az olmakla beraber uygulanabiliyor.

Bu hastalığın tedavisinde cerrahi tedavi geçerli mi?

Ablasyon tedavisi ve uyarı vererek ritim bozukluğunu düzelten piller çıktıktan sonra ameliyatla tedavi pek uygu­lanmıyor. Çok eskiden bazı denemeler yapılmıştı bu konu­da, ileti yollarının ameliyatla tedavi edilmesi, kesilmesi gi­bi, ama şimdi uyguladığımız tedaviler ona göre çok daha iyi sonuçlar verdiği için ameliyat bu gibi hastalarda bir se­çenek değil.

En büyük gelişme sanırım bu alanda gerçekleşmiş...
Bence kardiyolojide son yıllardaki en önemli gelişme­lerden bir tanesi bu alanda oldu.

Kalp Ritmi Bozuklugu

Kalp Ritmi Bozukluğu

Kalbin bir ritminin olması ne anlama geliyor?

Kalbin bir adale olduğunu söylemiştim. Bu adale, an­cak içinden bir elektrik akımı geçerse kasılıyor. Kalbimiz­de doğal olarak elektriksel uyarı çıkaran bir jeneratör var. Buradan çıkan uyarı tüm adaleye yayılıyor ve kasılmasını sağlıyor. Bu uyarı çıkışı ve kalpte yayılması, belirli aralık­larla ve belli bir düzendeyse, "kalbin ritmi normal" diyo­ruz. Eğer değilse, buna da "ritim bozukluğu" diyoruz.

Kalbin ritm bozukluğu yaşa ve cinsiyete göre deği­şiyor mu?

Yaş arttıkça dakikadaki atım sayısı azalır bir miktar. Cinsiyetler arasındaki fark önemsizdir. Kişiler arasında fark olabilir, 60 ile 100 arasında olan dakikadaki atım sa­yısını normal kabul ediyoruz, eğer uyarı da normal bir şe­kilde iletiliyorsa.

İdeal atım hızı diye bir şey var mı? .

İdeal atım hızı diye bir şey yok. 60 ile 100 arasında atan bir kalp, normal atan bir kalptir sayı bakımından, normal olarak iletiliyorsa.

Ritim bozukluğunun nedenleri

Bu ritmi ne bozuyor? Çevresel faktörler mi çıkıyor karşımıza yine?

Diğer organların hastalıkları da ritmi etkiler. Örneğin ateş yüksekse, kansızlık varsa kalp fazla atar. Tiroit bezi hastalıkları varsa, düşük veva fazla atabilir. Hevecan, en­dişe, egzersiz gibi durumlar kalp hızını artırır. Bunların dı­şında kalbin damarlarında veya kapaklarında daha önce konuştuğumuz bozukluklar varsa, doğuştan bazı hastalık­lar varsa, bunlar da ritim bozukluklarına neden olabilir. Uyarının iletildiği yollar arasındaki kısa devreler de çar­pıntı ataklarına sebep olabilir. Yaşın ilerlemesiyle bu ileti yolları eskiyebilir, yıpranabilir. Bu yıpranmaya bağlı ola­rak uyarı iletiminde gecikme veya kesilmeler görülebilir.

Kalbin ritmi gibi vücudun da ritmi var mı? ikisi ara­sında nasıl bir ilişki kurulur?
Kalbin atım sayısı çok düşerse veya çok artarsa, önce­likle beyne yeterli kan gidemeyeceğinden hastada baş dön­mesi, bayılma, nefes darlığı, yorgunluk gibi şikayetler olur. Kalp normal ritminde çalışıyorsa diğer organlarda bir bo­zukluk olmaz, vücut da ritminde olur sizin deyiminizle.

Ritm Bozukluğu Belirtileri

Hep duyarız, "Çarpıntım var. Bende şu yiyecek çarpın­tı yapıyor. Fazla heyecan bende çarpıntı yapıyor" gibisin­den cümleler, insanlar kendilerini ifade etmek için çok sık başvuruyorlar bu kelimeye. Kalp çarpıntısı bir hastalık be­lirtisi midir?

Kalp çarpıntısı sübjektif bir his. İnsan, kalbi normal at­tığı halde de çarpıntısı varmış gibi hissedebilir. Bu nedenle çarpıntının objektif olarak ortaya konması bizim için önemli, çarpıntının bir ritim bozukluğu sonucu olduğunu belgelememiz gerekir. O zaman tedavi ediyoruz. Hasta çarpıntıdan şikayet ediyor, ama biz incelemelerde bir bo­zukluk bulmuyorsak, bu o kadar önemli değil. Panik atak gibi kalp dışı sebeplerle de olabilir. Çarpıntıların çoğunu ilaçla tedavi ediyoruz.

O zaman ilaç tedavisi mümkün...

Evet, ilaç tedavisi mumkun. Çoğunluğunu da ilaçla te­davi ediyoruz, ama bazılarını, yaşamı tehdit edenlerini pil­le tedavi etmek de mümkün, pillerin daha değişik, daha gelişmiş olanlarıyla. Bunlar hastadaki çarpıntıyı tanıyor ve düşük dozda elektrik uyarıları vererek, düzeltiyor. Ciddi kalp hastalığı olanlarda kullanılan bir yöntem bu. Son yıl­larda kardiyolojideki en önemli gelişmelerden biri. Diğer önemli bir gelişme de çarpıntı odaklarının haritalanarak, saptanması. "İleti yollarındaki bozukluk, kısa devreler" dedim ya çarpıntı sebebi olarak. Bunları bazı hassas ince­lemelerle, saptıyorsunuz ve bu odak veya kısa devre yerle­rini ablasyon diye isimlendirdiğimiz yöntemle yakarak, çarpıntıyı tamamen ortadan kaldırıyorsunuz.

Bu yeni bir gelişme mi?

Son 10-15 yılın gelişmesi, günlük tedavimize girmiş du­rumda, etkisi ve güvenilirliği kanıtlandı. Üniversitemizde de uygulanmakta olan kardiyolojinin önemli gelişmelerin­den bir tanesi. İleti yollarındaki kısa devrelere bağlı çar­pıntı atakları olan gençler var. Çok rahatsız edici bir du­rum, hayata kastedici değil, ama hastalar sık sık çarpıntı şikayetiyle kliniklere başvuruyor, sürekli ilaç kullanmak zorunda kalıyordu. Şimdi bunlara gerek kalmadan, yak­ma tedavisiyle tam iyileşme sağlanıyor.

Kalbin ritim bozukluğundan en çok hangi organları­mız etkileniyor?

Bütün organlar etkilenir. Kalp, bütün organlara kan yollar. Eğer organlara görevini yapacak kadar kan yolla-yamazsa, organların fonksiyonu bozulur. Böbreği ele ala­lım, kanı süzebilmesi için böbreğe kan gitmesi lazım, kalp böbreğe yeteri kadar kan pompalayamazsa, süzme görevi­ni vapamaz. Akciğerlerin, karaciğerin, bütün organların kalbin gönderdiği kana, oksijene ve besinlere ihtıyacı var. Bütün organların işlevi kan gelemeyince bozulur.

Ritim bozukluğu ile ani ölümlerin ilişkisi, Kalp atışı ritmi

Kalbimizin ritminin bozulması, kalbin aniden durma­sına yol açabilir mi?
Ani kalp ölümlerindeki sebep, çoğunlukla budur zaten. Ani damar tıkanıklığında gelişen ritim bozuklukları, ani ölümlerin en sık nedenidir. Ani ölümlerin yüzde 80'inden kalp-damar hastalıkları sorumludur. Baştan beri üzerinde durduğumuz yaşam tarzı değişimleriyle ani ölümleri de azaltabiliriz.

Hocam, 8 ölümden î'inin ani kalp ölümü sonucu ol­duğu doğru mu?

Erkeklerde 5 ölümden l'i, kadınlarda 6-7 ölümden l'i ani, beklenmeyen ölüm olarak gerçekleşir. Genellikle yüz­de 80'i evde olur, yüzde 20'si ev dışında.

Peki, kalbin ritminin bozulması ne gibi şikayetlere yol açıyor?
Hasta çarpıntı, baş dönmesi hissedebilir, bayılır gibi ol­ma, bayılma olabilir. Hepsi birlikte de görülebilir.
"Bayılma" dediniz. Her bayılma, kalp hastalığı için bir belirti midir?

Bayılma, kalp hastalıklarına özgü bir belirti değil. Bili­yorsunuz en çok sıcakta, yorgunlukta, heyecan gibi neden­lerle olan basit bayılma var. Kalp dışı birçok hastalıkta da özellikle beyinle ilgili olanlarda bayılmayı sık görüyoruz, epilepsi bir örneği. Çeşitli kalp hastalıkları da bayılmaya sebep olabilir. Özellikle ritim bozukluklarında kalbin çok yavaş veya çok hızlı attığı durumlarda bayılma olabiliyor.

Kalp Nakli Ameliyati

Kalp Nakli Ameliyatı

Kök hücredeki gelişmeleri 10-15 yıla yaydığınıza göre elimizde son alternatif olarak kalp nakli kalıyor...

Diğer tedavilerle sonuç alınamayan, yakınmaları nede­niyle günlük hayatını sürdüremeyen, özellikle de genç has­talarda son çare olarak bu tedavi gündeme geliyor.

Türkiye'de kalp nakli ve nakil bekleyen hastaların listeleri uzayıp gi­diyor. Bunun nedeni nedir?

Dünyanın her yerinde bu sorun var, ABD'de de çok sa­yıda bekleyen hasta var. Orada da ihtiyaç çok daha fazla olmasına rağmen yılda ancak 2.500 kalp nakli yapılabili­yor. Ama tabii ülkemizde durum, çok daha kötü. Verici bulmak her yerde çok büyük bir sorun. Hasta sayısı ile ve­rici sayısı arasında çok büyük bir orantısızlık var. Ülkemiz­de de, ancak çok az sayıda hastaya uygulanabiliyor, yılda 30-40 hastayı bile bulmuyor, bekleyen hastalar düşünüldü­ğünde çok düşük bir rakam bu. Çok da pahalı bir tedavi tabii bir taraftan da, reddin önlenmesi için hayat boyu tedavi gerekiyor. Ama maliyetinden ziyade, verici bulunama­ması şu anda daha büyük bir sorun gibi görünüyor.

Kalp nakli hakkında bilgi

Kalp yetersizliğinin ve kalp naklinin bir yaşı var mı?


Kalp yetersizliği her yaşta olabilir. Çocuklarda da, do­ğuştan kalp hastalıklarına bağlı sebeplerle olabilir. Nakil için ise, daha çok genç yaşta olanlar ve eşlik eden hastalığı olmayanlar tercih ediliyor. 55 yaş genellikle üst sınır, 55 yaşın üzerindeki hastalara pek yapılmak istenmiyor, ama kesin değil, uygun verici bulunursa, başka bir hastalığı yoksa bu yaşın üstündeki kişilere de yapılabilir. Çocuklar­da kalp nakli çok daha az uygulanıyor.

Yetişkin bir vericinin kalbi bir çocuğa, bir çocuğun kal­bi yetişkine takılabilir mi?
Boyutun uygun olması gerekir. Bir yetişkinin kalbi bir bebeğe konulamaz. Nakledilecek kalbin o kişiye uygun boyutta, büyüklükte olması lazım.

Yani yaş gruplarının yakın olması lazım...
Erişkinler için çok sorun olmaz. 20 yaşındaki bir kişi­nin kalbini her yaştaki erişkine nakledebilirsiniz, ama 2 yaşında bir çocuğa takamazsınız. (kalp kapağı nakli)

Cinsiyet farkı var mı?

Hayır. Kadının kalbi erkeğe, erkeğin kalbi kadına takı­labilir.

Kadın kalbi takılan erkek, nakil sonrası kadın gibi his­seder mi kendini?
Biliyorsunuz hissetmenin merkezi beyin. Kadının bey­nini bir erkeğe naklederseniz olabilir belki! Kalp naklinde böyle bir şey söz konusu değil.

Kalp ile beyin arasındaki ilişkiye gelelim. Nakil yapıla­bilmesi için kalbin atmaya devam etmesi gerekiyor. Bir de beyin ölümünün gerçekleşmiş olması değil mi?

Çoğunlukla ikisi birden oluyor. Kalbin durmasından sonraki 4-6 dakika içerisinde beyin hasarı başlıyor, en geç 10 dakika içerisinde eğer kalp tekrar çalıştırılamazsa hasta kaybediliyor. Siz diyelim ki 7-8 dakika sonra kalbi çalıştır­dınız, ama bu sırada beyin kansız kaldı, fonksiyonlarını geri kazanamadı, beyin ölümü gerçekleşti. Böylece kalbi çalışan, ama beyin fonksiyonları geri dönülemez bir biçim­de kaybolmuş bir kişi ortaya çıkıyor. Beyin ölümü kesin olarak ortaya konmuş ve belgelenmişse o zaman bu hasta­ların diğer organlarından nakil için yararlanılabiliyor. (ilk başarılı kalp nakli)

Beyin ölümünün gerçekleştiği nasıl anlaşılıyor?

Geri dönüşsüz beyin ölümünün gerçekleştiğine, farklı dallardaki doktorlardan oluşan bir kurul gerekli inceleme­leri yaparak karar veriyor.

Mesela beyin ölmemiş, ama hasta komada. Bu durum­da ne yapılıyor?
Kalp çalışıyorsa ve beyin fonksiyonlarının tekrar kaza­nılabileceğine ilişkin küçücük de olsa bir ümit varsa, yaşam desteği süresiz devam ettirilir.
Kalbin atması yeterli değil...
Evet. Kalp atabilir, ama beyin ölmüşse o hasta ölmüş demektir aslında.

Kalp Yetersizligi Nedir

Kalp Yetersizliği Nedir

Hocam, yakınlarımızdan sıklıkla duyuyoruz kalp ye­tersizliği diye. Kalbin yetersiz olması nedir?

Kalp, kas dokusundan yapılmış, vücudun organlarına kan pompalayan bir organ. Kalp kasılma gücünün azalma­sı, bozulması nedeniyle bunu yeterli olarak yapamazsa, bu­na kalp yetersizliği diyoruz. Bu durum kalp damarlarının enfarktüs sonucu tıkanarak kalp kasının hasar görmesi ne­ticesinde, tedavi edilmeyen kapak hastalıkları, tansiyon yüksekliği, kalıtsal veya sonradan gelişen kalp kasının bazı hastalıkları, iltihapları sonucu olabilir. Doğuştan olan delik­ler veya bazı geçişler kalp adalesini yorabilir. Bu gibi sebep­lerle kalp adalesinin gücünün azalıp, pompa görevini yapa­maması sonucu oluşan duruma kalp yetersizliği diyoruz.

Kalp yetersizliği kendini nasıl gösterir? Akut Kalp Yetmezliği

Harekette veya istirahatte nefes darlığı, yorgunluk, ayak bileklerinde veya bacaklarda şişme, çarpıntı, öksü­rük gibi belirtileri oluyor. Ağrı da olabilir; ama damar has­talığına göre çok daha azdır.

Başka hastalıkların belirtilerine de benziyor. Başka hastalıklarla karıştırıldığı oluyor mu?

Doğru, kansızlık, akciğer hastalığı, bazı hormon hasta­lıkları da nefes darlığına sebep olabilir.

Tanı yöntemlerini soracaktım şimdi...

Ekokardiyografi, yani ultrasonla kalp adalesinin çalış­masını, kalp kapaklarının yapısını görebiliyoruz. Göğüs röntgeniyle kalbin büyüyüp büyümediğini anlıyoruz. EKG'de de bazı değişiklikler oluyor, bazı kan incelemeleri de bize yardımcı oluyor.

Kalp yetersizliğinin tedavisi

Tanıyı koydunuz. Kalp yetersizliğini nasıl tedavi edi­yorsunuz?

Başta diyet ve ilaç tedavisi. Eğer damar hastalığına bağ­lıysa, kalp adalesine yeterli kan gidemediği için böyle bir durum olmuşsa, damarları balonla açarak veya baypas ameliyatıyla adalenin kanlanmasını sağlıyoruz. Kapak hastalıklarına bağlıysa ve geç kalınmamışsa, kapak değiş­tirme veya tamir ameliyatları yapılabilir. Bazı uygun hasta­larda özel pillerle kasılma desteklenerek tedavi yapılıyor. Bunların hiçbiriyle sonuç alamıyorsa, çok az sayıda has­tada da kalp nakli uygulanabiliyor.

Tedavi sırasında kalp yetersizliğini ilerletecek, düşman tabir ettiğimiz yiyecekler var mı?

Kalp yetersizliği eğer vücutta su toplanması, bacaklar­da şişlikler, çeşitli organlarda su toplanması gibi bir tab­loyla karşımıza gelmişse, tuzdan fakir bir diyet öneriyo­ruz. Damar hastalığına bağlı olarak oluşmuşsa, daha önce konuştuğumuz, doymuş yağlar ve kolesterolden fakir di­yeti tavsiye ediyoruz. Bunun dışında çok özel bir gıda reji­mi yok.

Kalp yetersizliği olan hastalarınıza fiziksel aktivite öne­riyor musunuz? Bu kişilerin sıcaktan, soğuktan, nemden etkilenme oranları nedir? Coğrafya ne kadar etkili?

Fiziksel aktivite öneriyoruz. Şikayetlerin çok fazla oldu­ğu bir dönemde değilse, ilaç tedavisiyle şikayetleri kontrol altına alındıktan sonra hastanın düzenli egzersiz yapması yararlı. Bunun dışında hastanın mutlaka sigarayı bırakma­sı, kilo fazlalılığı varsa, vermesi, alkol almaması, stresten kaçınması, ilaçlarını çok düzenli kullanması, düzenli sağ­lık kontrolünde olması gerekiyor. Hasta aşırı sıcak ve so­ğuktan, nemden kaçınmalı.
Kalp yetersizliği olan hastalar, toplumun büyük bir ke­simini oluşturuyor. Birçoğunun iş hayatı var, üretken çağdalar. Seyahatleri oluyor, mesela uçak yolculuğu yapabilir mi bu hastalar?

Yapabilirler, şikayetleri tedaviyle kontrol altındaysa, ra­hatlıkla uçak yolculuğu yapabilirler. Kendi kullandıkları otomobilleriyle uzun yolculuklar önermiyoruz bu hastala­ra. Onun dışında uçak, otobüs ve trenle rahatlıkla yolcu­luk yapabilirler.

Kök hücre nakli

Bundan birkaç sene önce Türkiye'de de tartışıldı. Av­rupa ve Amerika bu konuda aldı başını gitti. Kök hücre nakli, bu hastalar için çözüm olacak mı sizce?

Halen en çok araştırılan konuların başında geliyor kalp yetersizliğinde, kalp adalesine kök hücre enjekte ederek, o adalenin tekrar çalışır hale getirilmesi. Umut verici geliş­meler var, ama henüz çözülemeyen bazı sorunlar da var. Onun için henüz araştırma evresinde bir tedavi. Günlük uygulamamıza girmiş değil

Protez Kalp Kapagi Nedir

Kalp Hastalığı ve Protez kapak

Suni kapaktan bahsettiniz az önce. Bunlar ne kadar randımanlı hasta için?
Protez kapakların metal olanları, hastanın tüm yaşam süresince çalışıyor. Bunun dışında bir de domuz veya sığır­dan veya kadavradan alınıp hazırlanan kapaklar var, bun­lara "biyoprotezler" deniliyor. Bunların ömrü, protez ka­paklardan daha kısa. Onun için genç hastalara biyoprotez takılmaz, ancak genç kadınlara, gebe kalacaklarsa biyop­rotez takılabiliyor. Gençken takılırsa çoğunlukla ikinci bir ameliyatla tekrar değiştirmek gerekiyor, ancak yaşlı hasta­lara, ileri yaşlardakilere biyoprotezler takılabiliyor. Bunun dışında hastaların büyük çoğunluğunda, metal protezler kullanılıyor.

Daha uzun ömürlü olduğu için...
Evet.

Ameliyat sonrası yaşam süresi nedir?

Kalp adalesi yorulmadan zamanında girişim yapılmış­sa, hastalar normal yaşam sürelerini tamamlıyorlar. Bir kısalma olmuyor yaşam sürelerinde ve yaşam kaliteleri de çok iyi oluyor. Protez kapak içinde pıhtı oluşmaması için kan inceltici ilaç kullanıyorlar, bu nedenle bazı konulara dikkat etmeleri gerekiyor, ameliyat olacakları zaman, o ilacı kesmeleri gibi. Kanları zor pıhtılaştığı için, ameliyat, diş çekimi gibi bazı durumlarda önlem almaları gereki­yor. Bunun dışında tamamen normal yaşantılarını sürdü­rüyorlar.

Protez Kalp

Yapılan organ nakillerinde bazı organları vücut, redde­debiliyor. Burada sonuçta bir suni kapaktan bahsettiniz. Bu kapağın reddi diye bir şey olabilir mi?

Hayır. Ne protez kapaklar ne de biyoprotezler için böy­le bir durum söz konusu değil.

Diyelim hastanız kadın ve genç sayılabilecek bir yaşta. Protez bir kapak takılması gerekiyor. Eğer bu kadın gebe kalmak isterse?

Protez kapak takılan hastaların, yaşamları boyunca kan inceltici ilaç kullanmaları gerekiyor. Bu ilacın fetüs üzerinde istenmeyen etkileri olabiliyor. İlacı bırakıp yerine benzeri başka tedaviler kullanıldığında, anne için de pro­tez kapakta pıhtı oluşma riski artabiliyor. Dolayısıyla ge­beliğin, hem doğacak çocuk hem de anne için riski var. Ama anne ve baba bu riski göze alırsa, uygun önlem ve te­davilerle çok iyi doktor kontrolü altında gebe kalan ve ço­cuğu olan hastalarımız çok. Ama bunun çok dikkatli şe­kilde yapılması lazım. Bir çocukla kısıtlıyoruz. Annenin bu riske girmesini istemiyoruz.

Kadınları konuştuk, erkeklerde durum nedir?

Erkekler için çocuk sahibi olmalarını kısıtlayan bir du­rum söz konusu değil. Onlar için hiçbir sorun yok.

Bir muayene sırasında bana, "mitral kapak prolapsu-su" adında bir hastalık teşhisi konulmuştu. Hiç şikayetim olmadığından bir hayli şaşırmıştım. Bu hastalık uzun va­dede başıma bir dert açar mı?

Mitral kapak prolapsusu çok selim bir durumdur, problem yaratmaz. Çocuk ve erişkinlerin yüzde 5'inde gö­rülür, oldukça sıktır. Kapak yapısının biraz gevşek olması nedeniyle sol karıncık ve sol kulakçık arasındaki mitral kapağı kapandığı zaman, kapak biraz kulakçık tarafına doğru büklümlenir ve bu sırada tam kapanamayıp hafif bir kaçak yapabilir. Hastaların neredeyse tümünde, hayat boyunca hiçbir girişime gerek kalmaz. Bazen bu kapana-mama, yatersizlik durumu biraz fazlaysa, diş çekimleri gi­bi kana mikrop karışma olasılığı olan durumlarda hastala­rın, kapakta mikropların yerleşip iltihap yapmaması için antibiyotik kullanması gerekebiliyor. Bilmiyorum size böy­le bir öneride bulunuldu mu o zaman.

Hayır. Söylenmedi...

Muhtemelen yetersizlik yoktur o zaman. Bu kişilerde çarpıntı, batıcı göğüs ağrısı gibi şikayetlere sık rastlanıyor, adrenalin düzeyleri biraz yüksek olabiliyor Bir de birine "Kalp kapağında hafif bir gevşeme var" falan denince bir evham da yaratılıyor. Bu nedenle ufak şikayetler biraz abartılı olarak hissediliyor diyelim. Ama sonuç olarak se­lim bir durum.

Belirli yaşta sadece daha sık kontrollere gelmem gerek­tiği söylendi, 35-40'tan sonra...
Genellikle 5 yılda bir. Sadece hafif bir yapısal bozukluk varsa, 5 yılda bir yapılan kontrol yeterli.
Doğuştan mı bu?

Doğuştan. Tamamen gözlerinizin, saçınızın rengi, cinsi gibi bu da kalp kapağının yapısal bir değişikliği. Bir hastalık olarak adlandırmak yanlış bir yerde, bir özellik. Ancak yapısal bozukluk çok fazlaysa, kapak fonksiyonu çok et­kileniyorsa önemli olabilir.

Bir kadının gebe kalmasını ya da doğum yapmasını engelleyen bir kalp hastalığı var mı? Sadece kapak hastalı­ğı değil ama?

Daha önce de söylediğim gibi en sık görülen kalp has­talıkları, damar hastalıkları, ama genç yaştaki kadınlarda kalp-damar hastalığı nadirdir. O yüzden kalp-damar has­talığına bağlı, gebe kalınmasını önleyecek bir durum çok seyrek. Doğum yapma çağındaki kadınlarda en çok ne olabilir? Doğuştan kalp hastalığı veya kalp kapak hasta­lıkları. Eğer ağır bir doğuştan hastalığı veya ağır kalp ka­pak hastalığı varsa doğuma izin verilmiyor, ama bunlar ol­dukça seyrek.

Erkeğin çocuk sahibi olmasını engelleyecek bir kalp hastalığı var mı?

Çok ağır kalp hastalıkları dışında pek olmaz.
Kadınlara oranla o kadar ciddi değil...
Gebelik uzun bir süreç, çok önemli bazı fizyolojik deği­şiklikler oluyor. Bunları kalbin tolere edebilmesi önemli. Erkek ise sadece cinsel ilişkiye yetecek kadar bir fiziksel gücü varsa ve ürolojik bir sorunu yoksa çocuk sahibi ola­biliyor.

Kalp Kapakcigi Hastaligi

Kalp Kapakçığı Hastalığı nedir?

Kalpte sağda ve solda, "kulakçıklar" ve "karıncıklar" dediğimiz, dört boşluk vardır. Bunların aralarında ve ka­rıncıklardan akciğere ve tüm vücuda giden ana damarla­rın başında kapaklar bulunur. Bunlar, kalpte dolaşımın doğru yönde olmasını sağlarlar. Kapaklar, kalp romatiz­ması, yaşla eskime ve kireçlenme veya mikroplarla iltihap sonucunda daralabilir, tam kapanamaz ve görevlerini ya­pamaz hale gelebilirler. Bu durumlara "kalp kapak hasta­lıkları" diyoruz.

Bu hastalığın Türkiye'de görülme sıklığı nedir?

Binde 5 civarında diyebiliriz, kalp-damar hastalıklarıy­la kıyaslanırsa, oldukça düşük bir oranda. Eskiden daha sıktı, ama toplumun sosyoekonomik düzeyinin yükselme­siyle, özellikle romatizmal kapak hastalığının azalmasıyla giderek seyrekleşti.

Kalp Kapakçığı Hastalıkları, daha çok kimlerde görülüyor? Genç, yaşlı ayırt ediyor mu?

Romatizmal kalp kapak hastalığı, genç yaşlarda ve da­ha çok kadınlarda, eskimeye bağlı olan ise her iki cinste de, daha çok ileri yaşlarda görülür.

"İleri yaşlarda görülüyor" dediğinize göre, yaş ilerle­dikçe kapaklarda bir eskime, yıpranma oluyor. Peki, her insanın kalp kapağı yıpranır mı, eskir mi?

Hayır, herkesinki görevini yapamayacak kadar bozul­maz. İnsanların yüzde birinde kalp kapaklarında eskime görünüyor. Tansiyon ve kolesterol yüksekliği gibi faktörler varsa, eğer doğuştan kalp kapaklarında bazı yapısal fark­lılıklar bulunuyorsa, o zaman bu eskime daha hızlı olarak daha erken yaşlarda gerçekleşebilir.

Romatizmal kalp hastalığı ve Kalp kapakçığı çökmesi

Kalp kapak hastalığından nasıl korunacağız?

Romatizmal kalp hastalığından korunabiliriz. Roma­tizmal kalp hastalığına "akut romatizmal ateş" dediğimiz bir hastalık sebep oluyor. Streptekok cinsi bazı mikroplar­la boğaz iltihabı geçiren kişilerin küçük bir bölümünde başta eklemlerinde, kalbinde olmak üzere bazı organların­da iltihabi bir reaksiyon oluyor. Bu, çoğunlukla 5-15 yaş arasındaki çocuklarda görülüyor. Korunmanın başta gelen yolu akut romatizmal ateş gelişmesini önlemek. Bunun için boğaz iltihabının, penisilin gibi antibiyotiklerle ve ateşli romatizma geçiren kişinin tekrar bir atak geçirme­mesi için ileri yaşlara kadar aylık penisilin iğneleriyle teda­visi gerekiyor. Genel temizlik kurallarına dikkat edildiğin­de hastalık daha az görülüyor. Okullar çok kalabalıksa, askerler çok kalabalık koğuşlarda yatıyorlarsa, hastalığın çabuk bulaşabileceği bir ortam varsa daha sık görülüyor. Bu mikrobik hastalık sağlıklı koşullarda daha seyrek olduğu için romatizmal ateş de olmuyor. Bu gibi ortamların koşulları da giderek düzeldiğinden hastalık, eski yıllara göre giderek daha az görülüyor.

O zaman sağlığa uygunlukla yakından ilişkisi var...
Evet. Kişiler sağlıklı ortamda yaşıyorsa, temizliğe dik­kat ediyorsa, bulaşmanın daha az olabileceği ortamlar varsa, o zaman azalıyor. Ayrıca her boğaz iltihabı geçiren kişide de olmuyor. Ancak kalıtsal olarak yatkınlığı varsa hastalık gelişiyor.

Bu hastalık ne tür belirtilerle "buradayım" diyor?

Ateşli romatizma atağı sırasında ateş, eklemlerde şişlik ve ağrılar oluyor. Sonradan kalp kapaklarında eğer daral­ma, tam kapanamama gibi durumlar olmuşsa, hastada bu nefes darlığı, çarpıntı, göğüs ağrısı gibi belirtilerle kendini gösteriyor. Uzun zaman sessiz de kalabilir, uzun yıllar ya­kınmaya neden olmayıp, daha orta yaşlarda veya ileri yaş­larda da ortaya çıkabilir.

Kalp kapakçığı değişimi, Teşhisini koymak kolay mı?

Kolay, çok zor olduğu söylenemez. İyi bir fizik muaye­ne şüphelendirir. Ekokardiyografi, ultrasonla kalbin ince­lenmesi başta gelen bir teşhis yöntemidir bu hastalıkların tanısında. Bunun dışında kalbin içine telle girilerek ince­lendiği "kateterizasyon" dediğimiz bir yöntem var. Bu yöntemlerle kolaylıkla tanı konulabiliyor.

Tanıyı koyduk diyelim ki tedavi etmek kolay mı?

Eğer kapaklarda fazla hasar yoksa, ilaç tedavisiyle bu has­taların şikayetleri giderilebilir. Bazı darlık olan kapaklarda aynı damarlarda olduğu gibi balonla açma tedavisi uygulanı­yor. Eğer bunlar mümkün değilse, ameliyatla kapağın önce­likle tamiri düşünülüyor, tamiri de mümkün değilse, o za­man kapak değiştirilerek, takma (protez) kapak konuluyor.

Tedaviye geç kalınması halinde...

Kapağın darlığı veya yetersizliği zamanında tedavi edil­mezse, kalp adalesi geri dönülmez bir şekilde yoruluyor, bozuluyor, hasar görüyor ve "kalp yetersizliği" dediğimiz durum oluşuyor ve sonunda hasta kaybediliyor.
Dramatik bir sona da gidebilir...
Zamanında tedavi, zamanında ameliyatla o kapağın ta­miri veya değiştirilmesi çok önemli. O zaman hasta ömrü­nü normal bir şekilde sürdürüyor.

Genclerde Kalp Krizi

Gençlerde Kalp Krizi

Yine son yılların en popüler konularından biri, özellik­le çocuklar ve gençlerde ani ölümler. Çocuklar ve gençler­de de kalp hastalıkları görüyoruz, bunun sebepleri neler.

Yaşam tarzı etkisini daha çocukluk yaştan itibaren gös­termeye başlıyor. 20-30 yaş arasındaki gençlerde de damar sertliği ve buna bağlı ölümler olabiliyor. Ama yalnız da­mar sertliği değil, gençlerdeki ani ölümlerin sebebi. Aynı zamanda damar yapısının doğuştan anormal olması gibi bozukluklar, adale bozuklukları gibi bazı kalıtsal ve do­ğumsal hastalıklar da ani ölümlere sebep olabiliyor. Çok az görülen durumlar olduğu için toplumun dikkatini çeki­yor.

Bu yaşam tarzı özellikle erkeklerde 30 yaşından sonra mı risk oluşturuyor

Ailesinde kalp hastalığı, şeker hastalığı varsa, bu kişi­lerde daha erken yaşlarda damar hastalığına bağlı ani ölümler olabilir. Eskiden çocuklardaki hareket düzeyini, kilolarını düşünürseniz, şimdi bunlar çok değişti. Çocuk­lar bilgisayarın başında, masa başında oturuyor, hareket etmiyor. Dolayısıyla bizim çocukluğumuza göre şimdiki çocuklar kalp hastalığına daha yatkın olarak büyüyorlar.

Çocuklarda Kalp Krizi

O zaman bir çocuk kalp krizi geçirebilir mi?

Doğumsal veya kalıtsal bir bozukluğu yoksa düşük ola­sılık. Yaşam tarzı bozuk da olsa, hastalığın damarları bozması, yaygınlaşması için bir zaman gerekiyor. Öyle 5-10 se­nede olmuyor. Bu damarlarda plakların oluşup ardından krize yol açması için 20-30 yıl gerekiyor. Çocuklardaki kalp kökenli ölümler damar tıkanıklığı sonucu değil, daha çok doğuştan bazı kalp hastalıkları, damar anormallikleri veya başka bazı doğumsal bozukluklar sonucu oluyor.

Peki, 80 ya da 90 yaşında biri kalp krizi geçirebilir mi?
Tabii. Çoğunlukla zaten o yaşta geçiriyor insanlar.

Yani 50'li, 60'lı yaşlardan sonra da kalp krizi geçirile­bilir mi?

Geçirilebilir tabii. Kişi daha dirençlidir, 50'li yaşlarda geçirmez. Maruziyet süresiyle ilgili. Hem genetik yatkınlık hem de çevresel faktörler önemli. Genetik yatkınlığınız da­ha azsa, direnciniz fazlaysa, çevresel faktörlere çok daha uzun süre maruz kalırsanız hasta oluyorsunuz. Genetik yatkınlığınız daha fazlaysa o zaman daha orta yaşta, çok daha fazlaysa o zaman çok daha erken yaşta hasta oluyor­sunuz. Çevresel faktörlere ne kadar maruz kaldığınız ve genetik yatkınlığınızın karşılıklı etkileşimi sonucu hasta olmanız veya olmamanız.
Yani neredeyse bu toksik çevre dediğimiz şey, radyas­yona maruz kalmak gibi bir şey...
Öyle diyebiliriz.

Gençlerde Kalp Çarpıntısı

Sadece sigara içmekle ilgisi yok herhalde bunun. Ho­cam, sizin kalp krizi geçiren en genç hastanız kaç yaşın­daydı?

17 yaşında bir kız hatırlıyorum kalp krizi geçiren, do­ğuştan aşırı yüksek kolesterolü olan bir hastaydı. Çok ender bir durum, ama 17 yaşında kalp krizi geçirip, öl düğünü hatırlıyorum. 21 yaşında bir erkek hasta hatırlı­yorum, 27 yaşında bir kadın hasta hatırlıyorum enfark­tüs geçiren, doğum kontrol hapı kullanıyor ve çok sigara içiyordu.

Peki en yaşlı hastanız?

90-95 yaşlarında çok hastam oldu.

Kalp hastalıklarıyla mücadele

Kalp hastalıklarıyla mücadelede ne durumdayız? Ne­reden geldik, nereye gidiyoruz?

Kalp-damar hastalıklarına yol açan çevresel faktörleri gidermek için dünyada ve Türkiye'de büyük bir çaba var. Bunun için kardiyoloji uzmanlarının veya hekimle­rin oluşturduğu sivil toplum kuruluşlarının çabaları var, Türkiye'de Türk Kardiyoloji Derneği, Avrupa'da Avrupa Kardiyoloji Derneği var. Bunların bazı girişimleri sürü­yor. Avrupa Birliği ile Avrupa Kardiyoloji Derneği'nin, Türk Kardiyoloji Derneği'nin birlikte başlattığı bazı ini­siyatifler var. Koruyucu yöntemlerin tüm halka yayılması için, halkın eğitimi için bazı birleşimler var.

Önümüzdeki yıllarda bunlar daha da öne çıkacak. Türk Kardiyoloji Derneği bir Ulusal Kalp Sağlığı Raporu hazırladı ve Sağ­lık Bakanlığı'na sundu. Şu andaki kalp hastalığı duru­mumuz nedir? Risklerimiz nelerdir? Önümüzdeki yıllar­da almamız gereken tedbirler nelerdir? Nasıl mücadele etmeliyiz? Bunları içeren kapsamlı bir rapor hazırladı ve bunu Sağlık Bakanlığı'na sundu. Sağlık Bakanlığı'nın, hükümetlerin yaklaşımı önemli. Sonuç olarak neler yapı­lacağına, hangi yöntemlerin uygulanacağına hükümet karar verecek.

Mücadele yöntemlerinde o zaman çok da kötü durum­da değiliz...
Başladık diyelim en azından, ama daha yolun çok ba­şındayız, alınacak çok yol var.

Sigarayla mücadele

Başarılı ülkeler var mı?

Avrupa ülkeleri arasında Finlandiya, çok başarılı bir mücadele verdi. Halkın eğitilmesiyle doymuş yağ tüketi­mini azalttılar, toplumun ortalama kolesterol düzeyini dü­şürdüler. 15-20 yıl içerisinde bu ülkede kalp hastalıkların­dan ölümler azaldı. Sigarayla mücadele çok önemli bir ta­raftan. Sigarayla mücadele konusunda yine Avrupa ülkele­rinde büyük bir çaba var biliyorsunuz. Birçok ülke, kapalı yerlerde sigara içilmesini yasakladı, İrlanda, İspanya gibi. Türkiye'de de böyle bir çaba var, yine mecliste bekleyen böyle bir kanun var, kapalı yerlerde sigara içilmesini tama­men yasaklayan. Yüksek tansiyonla ilgili bazı kampanya­lar var, insanların bu konuda daha da bilinçlenmesi için. Daha etkili olmanın yolları bulunmalı. Halkın aydınlatıl­ması, davranışlarının değiştirilmesi için hâlâ çok şey var yapılacak.

Baypas Nedir Baypas Ameliyati

Baypas nedir ve Baypas Ameliyatı

Hocam baypas, tıkalı damarın açılması ameliyatı mı­dır?

Sadece tıkalı damarın yanına yeni bir damar koyuluyor. Bir anacadde var tıkanmış veya dört şeritlik yol bir şeride inmiş, bir servis yolu yapıyorsunuz yanma. Eski tıkalı da­mar orada duruyor, kalıyor, onun yanma geçiş sağlamak için bacaktan aldığınız toplardamarı koyuyorsunuz, kan tı­kalı damardan değil bu baypastan geçip hedefine ulaşıyor.

Peki, baypas geçiren bir kişinin nelere dikkat etmesi gerekiyor? O kişi neler yapmalı ya da neler yapmamalı?
Tüm damar sertliği olan hastaların, ister ameliyat ol­sun, ister balon olsun, ister kalp krizi geçirsin, ister bunla­rın hiçbiri olmasın sadece damarlarında darlıklar olsun, bunların hepsinin dikkat etmeleri gereken şeyler aynı. Ko­lesterolleri, tansiyonları ideal düzeyde olacak, sigara içil­meyecek, düzenli egzersiz yapılacak, verilen ilaçlar düzenli kullanılacak. (Kalp Baypas)

Baypas ameliyatı için hep duyduk. Turgut Özal bay­pas geçirdikten sonra da haberler olmuştu. "Bu ameliyatı geçirdikten sonra kişiliği değişti" dendi. Ne kadar doğru­dur bunlar?

Erken dönemde bazı psikolojik değişiklikler olabiliyor, depresyon gibi bazı duygu durum değişiklikleri görülebili­yor. Ama çok büyük bir kişilik değişikliği söz konusu değil.

Her kalp hastasının merak ettiği bir soru bu: Baypas geçiren kişinin cinsel yaşamı olumsuz bir şekilde etkileni­yor mu?

Hastaların psikolojik durumu etkilendiği için cinsel ya­şamı da bir miktar etkilenebilir. Hastanın kalp hastalığının ağırlığına da bağlı, eğer hasta daha önce bir enfarktüs geçirmemişse, kalbinde bir hasar yoksa, böyle bir ameliyatı geçirdikten sonra tamamen normal yaşantısına döner, ta­bii cinsel bakımdan da. Ama öncesinde ağır bir kalp krizi geçirmişse, kalp yetersizliği varsa, ondan sonra baypas ol­muşsa bir miktar etkilenebilir cinsel yaşamı. Özellikle bazı ilaçlar erkeklerde cinsel yaşamı etkileyebiliyor. Böyle çok sayıda ilaç kullanılıyorsa, eşlik eden şeker hastalığı varsa bunlardan etkilenebilir. (baypas sonrası)

Ya şu meşhur cinsel gücü artırıcı ilaçlar. Bu ilaçları kul­lanıp kalp krizi geçiren insanlar olduğunu biliyoruz. En doğru kullanımı nasıl olmalı?

Kalp hastalarında sertleşme sorunu için kullanılıyor bu tür ilaçlar. Özellikle şeker hastalarında veya ileri yaşa gel­miş bazı hastalarda sertleşme sorununu gidermek için kul­lanılıyor. Bu hastaların kullandığı bazı diğer ilaçlar, bu tür ilaçlarla birlikte kullanılınca ciddi yan etkiler yapıyor, kalp krizlerine sebep olabiliyor. Eğer bunlara dikkat edilirse, hekim kontrolünde kullanılırsa, kalp hastaları için bir sorun olmaz. Ama hasta hekime danışmadan kendi başına kullanırsa ve kalp ilaçları kullanıyorsa kalp krizi geçirme riski var. Kalp hastası değilse, başka ilaç kullanmıyorsa, riski yok.

Kalp Hastaligi Robot Cerrahisi

Kalp Hastalığında Robot cerrahisi

Ameliyat ne zaman gündeme geliyor?

Birçok damarda, damarların birçok yerinde darlık var­sa, bunların hepsine balon yapıp stent koymak mümkün veya ekonomik olmuyor. Bir de damarlarındaki darlıklar balon yapmaya uygun olmayan hastalar var. Çok uzun darlıkları olan, damarların tam ağzında darlıkları olan hastalar var. Bunlarda cerrahi tedavi tercih ediliyor.

Bundan iki yıl önce, İstanbul'da bir hastanede kalp ameliyatında bir robot kullanılmıştı. Bir hayli ses getirmiş­ti bu yöntem. "Robot cerrahisi" ne kadar yaygınlaştı?

Henüz yaygın olarak uygulandığı söylenemez. Yeni bir teknoloji ve ameliyatları robotlar yapmıyor tabii ki. Kalp ameliyatlarının bir kısmında kısmen kullanılıyor. Şimdilik çok sınırlı bir uygulaması var, ama orta vadeli gelecekte belki 10-15 yıl sonra artabilir. Halen az sayıda merkezde, çok özel ameliyatlarda uygulanan bir yöntem.

Siz kişisel olarak ameliyatı bir robotun yapmasını mı tercih edersiniz yoksa hekimin yapmasını mı?
Ameliyatı zaten tümüyle robot yapmıyor, robot dediği­miz gelişmiş bir alet, bir cihaz, onu kullanan bir hekim.
Yani hekime yardımcı oluyor...

Hekime bir alet gibi, bir cihaz gibi yardımcı oluyor. Sa­dece kalp cerrahisinde değil, genel cerrahi, kadın-doğum, üroloji gibi diğer branşlarda da kullanılıyor. Ameliyatı yi­ne cerrah yapıyor, hastanın göğsünde açılan küçük delik­lerden içeriye sokulan endoskopi aracılığıyla gelen görün­tülerin rehberliğiyle, iki ayrı delikten cerrahın sağ ve sol elinin fonksiyonlarını yapacak enstrümanlar içeriye sokuluyor. Cerrah, bu enstrümana dışarıdan kumanda ediyor. Hatta bu şekilde cerrahın hasta yanında olmadan ameli­yat yapması da mümkün. Bu tür cerrahi ancak sınırlı bazı vakalarda kullanılıyor ve aşılması gereken birçok sorunu var. Göğüs kemiği açılmadan, hasta ağrı çekmeden, kan nakline gerek kalmadan ameliyat yapılması gibi avantajla­rı oluyor. Bazı özel, daha kolay ulaşılabilecek yerlerdeki ameliyatlar bu şekilde yapılıyor şimdilik.

Robot cerrahisi son derece ilginç bir konu hakikaten?

Evet. Uzun vadeli gelecekte kullanımı artabilir.

Gereksiz yere baypas yapılması ya da gereksiz yere hastaya stent takılması konusunda ne düşünüyorsunuz?
Basından da takip ettiğiniz gibi söz konusu oluyor az da olsa. Girişim için karar verilirken, gereklilik kararı ve­rilirken, her zaman sınırlar çok kesin değil, bazen ilaç te­davisinin de girişimsel tedavinin de benzer sonuçlar vere­bileceği durumlar oluyor. Eğer ilaç tedavisi ve girişimsel tedavi eşit sonuç bile verecek olsa, girişimi yapacak kişiler bundan bir kazanç elde ediyorlarsa, tercihlerini girişim le­hinde kullanabiliyorlar. Bu maliyeti artıran bir durum. Ta­mamen gereksiz işlem sayısının fazla olduğunu sanmıyo­rum, hiç ameliyat, balon gerekmeyen bir kişiye balon veya ameliyat yapılması çok çok nadir. Daha çok iki seçeneğin de eşit sonuç verebileceği durumlarda girişimi yapanlar, tercihlerini girişim lehinde kullanıyorlar. Bu da sonuç ola­rak bir savurganlık tabii ki.

Çok pahalı işlemler değil mi bunlar? Baypas olsun, stent takılması olsun.
Pahalı işlemler tabii. Özellikle yeni teknolojiler pahalı. Örneğin ilaçlı stentler çok pahalı ve sosyal güvenlik kurumları da karşılamıyor bunları, hasta cebinden ödemek zorun­da kalıyor. Sağlık harcamaları giderek artıyor, yükseliyor.

Yapay damar yapıldı mı hocam? Bacaktan alınan da­mar yerine oraya yapay bir damar takılması ya da damar nakli diye bir şey söz konusu mu?

Kalbi besleyen koroner damarlar için damar nakli veya suni damar gibi bir şey yok. Kalptan çıkan ana damar olan aort için yapay damarlar (yapay greft) kullanılıyor. Kalp damarları için baypasta bacaktan alman toplarda­marlar veya göğsün iç yüzündeki atardamarlar kalbe bağ­lanıyor.

İlacli Stent ve Balon Yontemi Nedir

Kalp Hastalığı, Balon Yöntemi ve Stent Tedavisi

Girişimsel tedavi


Kalp-damar hastalıklarında ilaçları konuştuk. Bir de ilaç dışı tedaviler var. Bunlar neler?

Bu tür tedavilere "girişimsel tedavi" diyoruz. Bu tedavi balonla damarların açılıp gerekirse buraya stent dediğimiz bazı yapıların yerleştirilmesini ve baypas (by-pass) cerrahi

Balon yöntemi için halk arasında "balon patlatıldı" deniyor. Balon yöntemi nedir?

Balon patlatmak söz konusu değil. Kasık damarından sokulan telin üzerindeki balon, sönmüş olarak kalp damarındaki darlık hizasına getiriliyor, burada balon dışarıdan şişiriliyor ve darlık olan yer genişletiliyor. Sonra söndürü­lüyor ve çıkılıyor oradan. Yapılan işlem sadece balonu şişirip darlığı açmak.

"Stentler" dediniz. Stent nedir?

Balonla açmanın bir sorunu var. Açılan yer, 4-5 ayda tekrar daralabiliyor. Damarı balonla genişletiyorsunuz, ama dört hastadan birinde orası tekrar 6 ay içinde daralabiliyor. Bunu önlemek için balonun çevresine, çelik yay benzeri bir yapı, stent dediğimiz yapı yerleştiriliyor ve balon şişiriliyor. Stent, darlığın olduğu yere yerleştiriliyor, balon söndürülüp çıkıldıktan sonra stent orada kalıyor. Çıplak stentler daral­mayı daha azalttı, ama tam önleyemedi. Onun için de şimdi ilaçlı stentler çıktı. Stentleri daralmayı engelleyen ilaçlarla kapladılar ve oradaki daralma çok aza indi.

İlaçlı stentler yeni bir teknoloji mi?

Son 3-4 yılın teknolojisi. Şimdi daha da yeni teknoloji­ler üzerinde, eriyen stentler üzerinde çalışılıyor. Yerleştiri­len stent belli bir süre sonra orada eriyor, tamamen kay­boluyor. Bu şekilde, orada tekrar bir pıhtı oluşması, tıkan­ması riski de azaltılıyor. Bu konuda çok hızlı gelişmeler yaşanıyor. (Stent Takma)

Yine de daralma tam anlamıyla önlenemiyor ki sürekli yeni yöntemler geliştiriliyor...
Ama her yöntem biraz daha ileriye götürüyor. Sonuçta bunların hepsi baypas ameliyatlarına daha az gereksinim duyulmasına sebep oluyor. Eskiden daha çok hasta ameli­yata giderken, şimdi bu tür stent uygulamalarıyla daha az hasta ameliyat oluyor. Yeniden daralma sorunu da yeni teknolojilerle çözülürse, belki ileride çok daha az hasta ameliyata gidecek.

Kalp Hastaligi İlac Tedavisi

Kalp Hastalığı İlaç tedavisi

Kriz öncesi veya sonrasındaki tedavilere gelelim, ilacın ne gibi faydaları var? Öncesinde kullanılırsa krizi bertaraf etmek mümkün mü ya da sonrasında ömrü uzatıyor mu?

Elbette. Çok sayıda kullandığımız ilaç var. Eğer hastaya kalp-damar hastalığı tanısı koymuşsak, bu hastalığın iler­lememesi için, hastanın yakınmalarının olmaması için kul­landığımız çok sayıda ilaç var. Bu ilaçlar hastanın yaşam süresini uzatıyor. Neredeyse yüzde 50 oranında hastanın riskini azaltabiliyor.

Size imkan sağlayan ilaçların etkileri nedir?

Eğer kriz öncesi kalp-damar hastalığı tanısı koymuş­sak, o zaman da kullanıyoruz aynı ilaçları. Tanı sonrası da yine benzer ilaçlan kullanıyoruz. Kan sulandırıcı, koleste­rol ve tansiyon düşürücü, kalp damarlarını koruyucu ilaç­lar. Kriz öncesinde de sonrasında da bunları kullanıyoruz.

İlaçlarla yaptığınız işbirliğinde aspirin hep başrolde. Aspirinin hakikaten kalp hastalığından koruyucu etkisi var mı? Mesela ben 40 yaşındayım, her gün 80 mg aspirin kullanıyorum. İyi mi yapıyorum?

Aspirin alarak kalp hastalığından tamamen korunmak kesinlikle söz konusu değil, diğer risk faktörlerine dikkat etmiyorsanız, sigara içmeye devam ediyorsanız, kolesterolünüz ve tansiyonunuz yüksekse, beslenmeniz kötüyse, ha-reketsizseniz istediğiniz kadar aspirin alın, kalp hastalığın­dan korunamazsınız. Riskinizi azaltırsınız ama tamamen korunamazsınız. Aspirini böyle bir ilaç olarak görmemek lazım.

Yani her şeyi yap, yap, yap...

Evet. O doğru değil. Toplam riskinizi düşürmeniz la­zım. Diğer risk faktörlerini azaltmanız lazım. Ayrıca aspi­rini herkese önermiyoruz. Eğer hiç risk faktörünüz yoksa, sigara içmiyorsanız, tansiyonunuz normalse, kolesterolü­nüz normalse, apirinin midede, beyinde kanama yapma gibi zararları, yararından fazla olabilir. Onun için düşük riskli kişilere aspirin kullanmayı önermiyoruz. Risk fak­törlerinizin olması lazım, tansiyonunuz ve kolesterolünüz biraz yüksekse, biraz kilonuz varsa, sigara içiyor ve bırakamıyorsanız, ailenizde kalp hastalığı varsa, 40-50 yaşına gelmişseniz, o zaman aspirinin yararı var. En azından iki tane risk faktörünüzün olması lazım ki aspirin kullanma­nın yararları zararlarından fazla olsun. Aspirin gibi zarar­sız bir ilacın bile yan etkileri olabiliyor.

Midede, beyinde kanamaya sebep olabiliyor. Siz sigara içmiyorsunuz, koles­terolünüz, tansiyonunuz normalse, yaşınız da genç, meno­poza girmemiş olduğunuzu tahmin ediyorum, aspirin kul­lanmanıza hiç gerek yok.
Hocam, kolesterol yüksekliğinden bahsettiniz. Bir de kolesterol düşürücü ilaçlar var. insanlar sanki bu ilaçları kullanmaktan korkuyorlar. Sizce de korkmalılar mı? Kolesterol düşürücü ilaçlar, kalp hastalıklarıyla müca­delede en güçlü silahlarımızdan biri. 1990'ların başından beri bunları kullanıyoruz. Kriz geçirmiş veya damarların­da darlık saptanmış hastaların neredeyse tamamına yakını bunları kullanıyor. Kriz geçirmemiş olanlara da yine risk faktörü sayısı yüksek ve kolesterolü belli bir düzeyin üze­rindeyse bunları veriyoruz. Hastalarda gereksiz bir korku var. Çok düşük oranlarda, her ilaçta olduğu gibi bazı risk­leri olabilen, ama yararlan bu ufak risklerinden çok daha fazla olan ilaçlar. Özellikle kalp hastası ve şeker hastası olanların, diğer damarlarında hastalık bulunanların, bo­yun damarlarında, beyin damarlarında, bacak damarla­rında damar sertliği saptanmış kişilerin neredeyse tamamı­nın kullanması gerekiyor.

Kişi bu ilacı kullanıyor, ama yemesine, içmesine dikkat etmiyor. O zaman kolesterolü düşürüyor mu bu ilaç?
Buna rağmen yine de düşürüyor. Tabii ki diyetine de dikkat ederse, hem diyet yapar hem de ilaç kullanırsa da­ha fazla düşürür. Diyet yapmasa bile yine ilaç belli bir miktar düşürüyor. Gerekirse ilacın dozu artırılıyor. Bu şe­kilde kolesterol hedeflenen düzeye indiriliyor.

Kalp Spazmi Belirtileri Nedir

Kalp Spazmı nedir?

Kalp krizinden başka bir de kalp spazmı var. Bu ikisi farklı şeyler mi?

Spazm halk arasında krizin daha hafif olduğunu be­lirtmek için kullanılıyor. Hekimler arasında ise damarın büzülmesini anlatmak için ifade edilir. Kalp krizi, enfark­tüs dediğimiz durum, kalp adalesini besleyen damarın tamamen tıkanması sonucu adaleye hiç kan gidememesi sonucu oluşuyor. Damar sertliği sonucu bu damarlarda oluşmuş yağ plağı yırtılıyor, çatlıyor, bunun üzerinde oluşan pıhtı damarı tıkıyor, bu tıkanma süresince kan gi­demediği için kalp adalesi hasar görüyor. Spazm ise pıhtı oluşmasından çok damarın büzülmesi. Darlıkların üze­rinde olduğu gibi çok daha seyrek olarak tamamen nor­mal damarlarda da olabiliyor. Biz kendi tanımlarımızda spazmı bir tanı olarak nadiren kullanıyoruz, enfarktüsle­ri daha yaygın veya daha küçük olanlar olarak sınıflıyo­ruz.

Hocam, yanı spazm krizin habercisi olabilir mi? Kalp Spazmı Belirtileri

Spazm kelimesi hastalarla konuşurken enfarktüsün da­ha hafif geçtiğini vurgulamak için kullanılıyor. Küçük krizlerin bir bölümü, tamamlanamamış krizler oluyor. Kalp adalesinin kansız kalma süresi kısa olmuşsa, fazla bir hasar kalmadan tekrar damar açılmışsa bu durum atlatıla-bilir. Ama tekrarlama riski yüksek. Anjiyografi yaparak bunu anlıyoruz.

Kişi diyelim ki kalp krizi geçiriyor, apar topar hastane­ye yetiştirildi. Acil serviste bu kişiyi neler bekliyor?
En başta elektrokardiyografi (EKG) çekilir ve kalp adalesindeki hasarı gösteren bazı kan incelemeleri yapılır. Eğer olanak varsa, hasta krizin başlangıcında başvurmuşsa, hastaya hemen koroner anjiyografi yapılıp, tıkalı da­mar balonla açılabilir. Eğer balon yapılamıyorsa, pıhtı eri­tici ilaç verilir ve bu şekilde hasar azaltılmaya çalışılır.

"Zaman kaybı = kas kaybı"

Ben şunu anlıyorum anlattıklarınızdan; hastaneye za­manında başvurmak hayat kurtarıyor öyle mi?
Kesinlikle! Hastaneye göğüs ağrısı başladıktan çok kısa süre içerisinde başvurulması çok önemli. Müdahalede ne kadar geç kalınırsa o kadar fazla kalp kası zarar görür. Onun için "zaman kaybı = kas kaybı" diyoruz.

Böylesi hayati bir konuda insanlarımızın bilinç düzeyi nedir?
Sağlık sistemimiz, halkımızın eğitimi yetersiz olduğu için insanlar bazen umursanmayabiliyorlar, ağrı da hafifse geçmesini bekliyorlar. Hastanın gece göğüs ağrısı oluyor, "Sabah olsun öyle doktora giderim" diye düşünebiliyor. Halbuki ağrı başladığında gelse, erken başvursa, erken müdahale edilip, krizin kalbe vereceği hasarı azaltmak mümkün olacak.

Kalp Spazmı Nasıl Olur

Gazetelerde okuyoruz, televizyon haberlerinde görü­yoruz. Yakın zamanda çok sayıda futbolcunun başına gel­di. Kişi bir gün önce turp gibi. Futbol oynuyor, koşuyor, sporunu yapıyor. Sağlık kontrolleri de çok iyi çıkmış. Bir bakıyoruz, ertesi gün kalp krizi geçiriyor. Bu nasıl oluyor?

Kalp damarlarının tıkanmasına bağlı kalp krizlerinin çoğu, damarı şikayet yapacak kadar daraltmayan küçük yağ plaklarının yırtılmasıyla oluşuyor. Bir damarınızda da­marı yüzde 30-40 daraltan bir yağ plağı var. Günlük ya­şantınızda herhangi bir şikayete sebep olmuyor, ama bu yüzde 30-40'lık plak yırtılıp, birdenbire o damarı bir pıh­tıyla tıkayabiliyor. Onun için bir gün önce hiçbir şikayeti­niz yokken, ertesi gün kriz geçirebiliyorsunuz. Tabii bu kalp damarlarının tıkanmasıyla ilgili bir durum. Bunun dı­şında başka türlü kalp hastalıkları da var. Kişi daha önce bir kontrolden geçmemişse, doğuştan bir kalp hastalığı olabilir, buna bağlı da ani ölüm olabilir. Bunlar da bazen kalp kriz olarak niteleniyor. Kalıtsal bazı hastalıkları sonucu ağır ritim bozukluklarına eğilimli kişiler var, onlarda da ani ölüm oluyor. Bir de beyin damarlarındaki hastalık­lara bağlı olan ani ölümler var.

Kişiyi kalp krizine kadar götüren plaklardan bahsedi­yorsunuz. Bunun başına neler açabileceğini hasta anlamasa bile siz anlayamaz mısınız? Belki o zaman kişiyi riskten kurtarabiliriz, değil mi?

Şimdi olay yine risk faktörlerine geliyor. Kişinin damar sertliğine yol açan risk faktörleri ne kadar fazlaysa, bu şe­kilde yırtılmaya eğilimli, hassas plaklarının sayısı o kadar fazla oluyor. Sigara içiyorsa, kolesterolü ve tansiyonu yük­sekse, kilosu fazlaysa, şeker hastasıysa bu kişide böyle yır­tılmak için bekleyen çok sayıda plak olduğu neredeyse ke­sin. Ama daha orta riskli kişilerde, 2-3 risk faktörü olan­larda plak olup olmayacağı genetik yapıya da bağlı. Ne yazık ki bugün için bunu pratik olarak ortaya koyacak bir yöntem yok elimizde. Çok kesitli bilgisayarlı tomografiyle yapılan koroner anjiyografi gibi görüntüleme yöntemleriy­le bile plakların tümünü göremeyebilirsiniz. Gördükleriniz de yırtılmaya eğilimli plak mı değil mi kesin olarak anla­yamazsınız. Halen önemli araştırma konularından birisi bu: Hassas plakları nasıl belirleyebiliriz?

O zaman darlık, bir ipucu vermiyor galiba. Oysa in­sanlar birbirine, "Benimki yüzde 70 tıkalı. Seninki yüzde 30 tıkalı" deyip, bunu sohbet konusu bile yapıyorlar.

Damarın tıkanma derecesi hastada şikayet oluşup oluş­mayacağını belirler. Yüzde 70-80 bir darlığınız varsa, efor­la göğüs ağrısı olur, buna karşılık yüzde 30-40'lık bir dar­lık sizde hiçbir şikayet yapmaz. Yüzde 50'yi geçtikten son­ra plakların damarı daraltma derecesi, şikayet yapmaya başlar. yüzde 50'den daha az olan darlıklar ise hiçbir şika­yet yapmaz.

Kalp Spazmı Tedavisi

O ilk kriz için hep "Öldürücü" derler. Bu doğru mu? ilk kriz, hakikaten öldürür mü?

Krizlerin önemli bir bölümünde, aşağı yukarı yüzde 40'ında hasta hastaneye getirilmeden kaybediliyor, hastaneye ulaşamıyor. Daha sonra bir bölümü hastanede hayatını kaybediyor, bir bölümü de hastaneden çıktıktan sonraki dönemde. Daha önce bir kriz geçirenlerin durumu daha kö­tüdür, daha önce geçirdikleri kriz kalplerinde hasar bırak­mıştır. Kalp adalesi daha yorgundur. Dolayısıyla ikinci bir kriz geçirdiğinde, o kişinin hayat beklentisi daha az olur.

Hastaneye ulaşamadan ölenler ya da hastaneye ulaştığı anda acil serviste kalbi duranlar. Duran kalbi yeniden ça­lıştırıyorlar. Bunun için ne kadar zamanı var doktorların?

Çok kısa bir zaman. Beyin ölümü gerçekleşmemesi için kalbin durduktan 3 dakika içerisinde yeniden çalıştırılma­sı gerekiyor. Daha sonra kalbi çalıştırsanız bile, beyin ölü­mü gerçekleşebiliyor.
Çok az bir zaman...
Evet.

Geçirilen her kriz, hayatta kalan kişinin ömründen gö­türüyor mu?
Krizin ağırlığına bağlı. Geniş bir yelpaze kalp krizleri. Bunların içerisinde çok küçük olanlar var, hasar bırakma­yanlar bile var, ama bazıları çok ağır olabiliyor, çok hasar bırakan, kalp adalesini çok etkileyen krizler var. Tabii bunlar daha fazla etkiliyor kişinin yaşam beklentisini.

Bu kişilerin aileleri var. Sosyal çevreleri var. Ne yap mak lazım Kalp krizi o insan için bir dönüm noktası ola­rak kabul edilebilir değil mi?

Evet, onlar için önemli bir dönüm noktası. Özellikle bunların çoğu genç, aktif erkekler olduğu için kalp krizi geçirmek psikolojilerini çok etkiliyor. Teşvik edici, rahatla­tıcı bir yaklaşım göstermek lazım. Bir taraftan da yaşamtarzlarını tekrar düzenlemeleri gerekiyor. Hastalığa sebep olan risk faktörleriyle mutlaka çok ciddi bir şekilde müca­dele etmeleri gerekiyor. Sigara içiyorlarsa sigarayı bırak­ma, daha çok egzersiz yapma, beslenmelerine daha dikkat etme gibi. Eğer istenen hedeflere ulaşırlarsa hayatlarını normal bir şekilde devam ettirebilirler.