Çocuğun yuvaya başlaması beslenme ve uyku düzenini nasıl etkiler?
Yuvaya başlamak çocuğun hayatında çok önemli radikal değişiklerden biridir. Yuvaya başlayarak çocuk, ilk defa aile dışına çıkıp, yeni ilişkiler kurmaya başlar. Aile içinde 'biricikken birden sınıfındaki diğer çocuklardan birine dönüşür, bu deneyim bile kendi başına çocuk için çok acı vericidir. Hatta bazı çocuklar için yuvaya başlamak bir sendroma bile dönüşebilir.
Önce uykuyla başlayan anneden ayrılma, memeden ayrılmayla devam eder. Bu deneyimler çocuğu sonraki deneyimlerine hazırlayan önemli duygusal süreçlerdir Yuvaya gidiş bu yaşanan değişimler içinde çok temel bir ayrılma, bir anlamda yaşam içinde ilk kez kendi kendine kalıştır. O nedenle de bazı çocuklar yuvaya başladıklarında çok zorlanırlar. Yuvaya başladıktan sonra haftalarca ağlayan, hiçbir şekilde yuvaya gitmek istemeyen çocuklar vardır. Çocuğun anneden ayrılma problemi yaşadığı durumlarda çarpıcı olan yalnızca çocuğun değil anne ya da babanın da çocuktan ayrı-lamaması, hatta bazı durumlarda bu problemi çocuktan çok ebeveynin yaşamasıdır.
Yuvanın sadece yeni bir deneyim olmasının yanı sıra bir başka önemli özelliği de yuvanın belirli kurallarının olmasıdır. Özellikle ev yaşamlarında belirli sınırları deneyimlememiş olan ya da anne baba arasında tutum farkı olan çocuklar haklı olarak yuva ortamında zorlanabilirler. Burada anlamlı olan yuvada kuralların olmasının belirli bir zaman sonra çocuğa çok iyi gelmesi ve davranışlarını kontrol etmesine yardım etmesidir. Genellikle anne babaların çocuklarının yuvada daha uyumlu davranışlar sergilerken evde hırçın olmalarından yakınmaları işte bu nedenledir. Bu her çocuk için söz konusu değildir; ev yaşamı ile yuva yaşamı arasında büyük farklar olan çocukların kuralları olan bir düzene alışmaları çok sonraki yıllara, ilkokul yıllarına uzanabileceği gibi uyumları okul yaşamları boyunca hiç gerçekleşmeyebilir.
Eğer çocuğunuzun yuvaya başlamadan önce belirli bir uyku düzeni yoksa yuvaya uyumda başlarda zorlansa bile, yuvaya başlamasıyla uyku düzeninin kendiliğinden yerleştiğine, çocuğunuzun yaşamının daha bir düzene girdiğine tanık olursunuz. Ancak eğer çocuğunuz yuvaya uyumda sorun yaşıyorsa, değişik nedenlerden ötürü yuvayı benimseyememişse elbette bundan uykuları da olumsuz yönde etkilenecektir. Gece uyumak, sabah da kalmak istemeyebilir, geceleri uykuları bölünürken, kâbuslar görebilir, bu onun yaşamında gerçekleşen radikal değişikliğe verdiği 'doğal' tepkiler olarak değerlendirilmeli, anne ve baba mümkün olduğunca soğukkanlılığını yitirmemelidir.
Çocukların beslenmeleri de genellikle yuvaya başlamaları ile birlikte anne babalarını hayretler içinde bırakacak oranda düzene girer. Ben meslek yaşamımda pek çok çocuğun yuvaya başladıktan sonra beslenmesinin düzene girdiğine, hatta bazı çocukların yuvada çok iyi yerken evde beslenmeyi reddettiklerine tanık oluyorum. Daha önce de belirtildiği gibi kuralların olması ve grupla yemek, ilginin çocuk üzerinde odaklanmaması çocuğun kendisini beslemesi için olumlu faktörlerdir. Burada üzerinde durulması gereken, yuvaya bir türlü alışamayan ve buna bağlı olarak beslenmeleri de aksayan çocuklardır. Böyle bir durumda anne babanın okul çalışanları ile işbirliği yapması, eğer sorun hâlâ aşılamıyorsa bir uzmandan yardım almaları gerekir.
Çocuğun yuvaya alışma döneminde anne babanın kararlı olması ve yuva çalışanları ile işbirliği içinde olması çok önemlidir. Her ne kadar arzu edilen 0-2 yaşta bebeğe annesinin bakması ve yuvaya başlama yaşının ortalama -çocuğa göre değişmekle birlikte-3 yaş olduğu kabul edilse de günümüz şartları pek çok anneyi çözümsüz bıraktığından yuvalar tek çözüm olmuş durumdadır. Anne babaların çocukları için yuva seçerken dikkat etmeleri gereken nokta yuvanın sunduğu İngilizce, bilgisayar dersi gibi olanaklardan çok o yuvanın çalışanlarının, özellikle de çocuğunuza öğretmenlik yapacak kişinin ne kadar mutlu olduğu, işini ne kadar severek yaptığıdır.
Masada hep birlikte yemek yenmesi nasıl sağlanabilir?
Özellikle çocuk küçük olduğunda yemek zamanlan aile içinde kolaylıkla bir kaosa dönüşebilir. Çocuğunuz masaya oturmayı reddedebilir, otursa bile sandalyesinde sürekli hareket ediyor olabilir, yemek istediği yiyecek ile masadan ayrılıp kendisine yemek için evde uygun olmayan bir yer seçebilir ya da ağzı dolu bir şekilde masanın altına girip orada kalmak isteyebilir. İşte bütün bu davranışlar bir anlamda çocuğun sınırları da test ettiği zamanlardır. Günümüzde anne babaların uzun saatler çalıştıklarını düşünecek olursak akşam eve geldiklerinde zaten çocukları ile geçirecekleri süre de oldukça azdır. Birlikte yemek ise aile bireylerin hepsinin bir araya geldikleri tek etkinliktir.
Yorucu bir gün sonrasında anne babalar eve geldiklerinde çocuk için gün yeni başlar. Çocuk, aslında bütün günü anne ve babayla yeniden buluşma beklentisi ile geçirmiştir. Bu nedenle de anne, baba ve çocuk arasında baştan kabul edilmesi gereken bir ritim, beklenti farklılığı vardır. Bu durum da doğal olarak anne ve babanın toleransını azaltır.
Evde belirli bir yemek zamanı olmasının ve birlikte masaya oturmanın çocuk açısından pek çok yararı vardır. Çocuk masada oturarak ailenin bir bireyi olduğunu görür ve aileyi bir bütün olarak deneyimler. Hele bir de yemek yeme eylemi aile bireylerinin birbirlerini dinlediği, birbirleri ile paylaşım içinde olduğu keyifli zamanlarsa çocuk böylesi bir buluşmadan duygusal ve sosyal olarak da beslenir.
Anne babalar belirli bir yemek yeme düzeninin yerleşmesinde genellikle çok ısrarcı olmazlar. Onların en çok ilgili olduğu şey çocuklarının bir şekilde bir şeyler yemesi, aç kalmamasıdır. O nedenle de çocuğunun nasıl yediği üzerinde pek çok anne baba durmaz. Aslında çocuk için yeme alışkanlığı daha kötüye gitmeden önce, daha iyiye gitmesi için kuralların bir an evvel hayata geçirilmesinde yarar vardır.
Çocuğa çok kısa ve basit cümlelerle masada oturup yemesi gerektiğini söyleyerek vermek istediğiniz mesajı çocuğunuza çok açık bir şekilde vermiş olursunuz. Ancak tabii burada çocuğunuzun ne kadar süre masada oturabileceği konusunda gerçekçi bir beklenti içinde olmanız gerekir. Ondan oturabileceği süreden daha fazla oturmasını beklemek çocuğu strese sokacaktır. Sözgelimi beş yaşının altındaki çocuklar için ortalama masada oturabilme süresi on beş dakikadır. Eğer çocuk yeterince yemişse ve artık masadan kalkmak istiyorsa zorlanmamak, aynı şekilde ağır yiyen bir çocuk da acele ettirilmemelidir.
Eğer şu ya da bu nedenle çocuğunuzla sorun yaşıyorsanız, çocuğunuz sizi dinlemeyi reddediyorsa o anda yapılabilecek en doğru şey çocuğu sorunun yaşandığı ortamdan birkaç dakikalığına uzaklaştırarak onun sakinleşmesini sağlamaktır. Bu kısa zaman diliminde yalnızca çocuğunuzun sakinleşmesini değil, davranışı üzerine düşünerek, sizden özür dilemesini de sağlamış olursunuz. Üstelik böylece o anda yaşanan gerilimin dağılmasını da sağlamış olursunuz. Böylece çocuk kuralın varlığını yaşayarak deneyimle-miş, söz konusu davranışın anne ve babası tarafından kabul edilemeyeceğini anlamış olur. Ancak burada anne babaların en çok dikkat etmeleri gereken şey, elbette çocuğa da haksızlık yapılmamasıdır. Zaman zaman anne babalar kendi yorgunluk ya da streslerinden ötürü normal çocuk davranışını yaramazlık olarak değerlendirip kolaylıkla cezacı bir tutum içine girebiliyorlar. Anne babanın yeterince hassas davranmayarak cezacı bir tutum sergilenmesi çocuğa kuralların varlığından çok anne baba davranışlarının tutarsızlığını anlatır, bu da çocuğu hırçınlaştırır.
Çocuk masada anne baba ile birlikte yemek yemeyi niçin reddeder? Bunun için ne yapılabilir?
Çocukların davranışlarının nedensiz olduğunu ya da en azından bazılarının nedensiz olduğunu düşünmek, onları anlamamızı engeller. Genellikle yetişkinler çocuğun davranışları üzerine düşünmek, sabırlı bir şekilde çözüm arayışına gitmek yerine istenmeyen davranışı ya 'çocuk' diye geçiştirmek ya da 'şımarıklık' olarak değerlendirmek eğilimindedirler. Sadece çocuğun masaya oturmayı reddetmesi davranışı üzerine değil tüm problem davranışlarının aslında çocuğun bir ihtiyacını dile getirdiğinin benimsenmesinde büyük yarar vardır.
Birlikte yemek yeme her ne kadar anne ve babanın uzun saatler çalıştığı ailelerde her zaman için çok mümkün olmasa da en azından haftada üç kez birlikte yemek yenmesine özen gösterilmesinde yarar vardır. Eğer çocuk masada birlikte oturup yemek yemeye tepkili davranıyorsa düşünülmesi gereken ilk şey belki de evde hep birlikte yemek yeme kültürünün henüz çok da yerleşmemiş olduğudur. Çocuklar daha önce de belirtildiği gibi yaşamlarında tutarlı bir düzenin varlığına büyük gereksinim duyarlar. Düzen onların kendilerini kontrol etmelerini sağlar. Halk arasında 'şımarıklık' olarak ifade edilen davranışlar da aslında çocuğun kendisini konumlayamadığı ya da konumlamakta zorlandığı zamanlarda ortaya çıkan bir huzursuzluk halidir. Böyle bir durumda yargılayıcı, cezacı bir tutum yerine huzursuzluğun nedenleri üzerinde durulmalıdır. Birlikte yemeyi reddedişi evde belirli bir düzenin yerleşmemiş olması kaynaklı olabilir. Çocuğun tepkiselliği de bilinç-dışı bir düzen arayışı davranışı olabilir. Çünkü yemek zamanlarında huzursuzluk yaşandığında aslında bir anlamda çocuk kontrolü ele geçirir. İhtiyacını duyduğu şey ise anne babanın otoriteyi çocuktan almalarıdır.
Birlikte yemek yemeyi reddetmesinin bir başka nedeni de aile bir araya geldiğinde ortaya çıkan olumsuz aile içi dinamikler olabilir. Yemek zamanında bir tür kaosun yaşanması, anne baba arasında çatışmah bir ilişkinin olması ya da çocuğun yemek yemesine sürekli bir müdahalenin varlığı da yine çocuğun bir araya gelmeyi reddetmesine yol açabilir. Eğer çocuğun tavrı bir araya gelişe genel bir tepki ise çocuk aile bireylerinin bir araya geldiği diğer etkinliklerde de bulunmak istemez. Sorunun çözümü için tüm bu olası değişkenlerin dikkate alınması gerekir. Anne babalar çocuklarını olduğu kadar kendilerini de gözlemleyerek, varsa kardeşler arası ilişkileri dikkate almalıdırlar.
Genellikle anne babalar, "Her şeyi denedik; ama hiçbir işe yaramıyor" şikâyeti ile gelirler. Her şeyin denenmiş olması hiçbir şeyin tutarlı bir şekilde hayata geçirilmediği anlamına geliyor da olabilir. Bir süre bir şeyin, daha sonra da başka şeyin denenmesi çocuğun kafasını iyice karıştırır. O nedenle de anne babaların öncelikli olarak bir yönteme birlikte karar vererek kararlı ve sürekli bir şekilde hayata geçirmeleri gerekir. Yöntemin sadece mekanik bir yaklaşıma dönüşmemesi için de ilişkilerle mutlaka beslenmesi, çocuğa bir sonraki adımın ne olacağının önceden haber verilmesi gerekir.
Evde belirli bir yemek zamanının olması önemli midir?
Çocuk ileride kuracağı ilişkilerinin, yaşamının provasını önce evde yapar. Aile yaşamı ve anne babası ile arasındaki ilişkinin niteliği, gelecekte onun için hayatında belirleyici olacak olan referans noktalarıdır.
Özellikle bizim kültürümüzde 'nimet' olarak ifade ettiğimiz besin kutsaldır. Sofraya oturmadan önce ya da sofra başında kimsenin kırılmaması gibi yemek zamanlarında titiz bir şekilde üzerinde durduğumuz geleneklerimiz vardır. Bayramlarda, özel günlerde insanlar kurulan büyük sofraların etrafında toplanırlar. Tatlı konuşmanın koşulu tatlı yemekten geçer anlayışı ile yemeğin hazırlık aşamasında geçen zaman sofra başında geçen zamandan çok daha fazladır. Yemeklerin en lezzetlileri, en çok emek isteyenleri sırf o sofra başındaki buluşmanın hatrına büyük emekler verilerek hazırlanır. "Nedir o sofraların büyüsü?" diye sorarsak akla tek bir yanıt gelir; o da paylaşmaktır. Paylaştıkça artan sadece ekmeğin bereketi değil, aradaki bağdır da aynı zamanda.
Evde belirli yemek zamanlarının olması önemlidir; çünkü hemen hemen her başlık altında da vurgulandığı gibi düzen çocukların en çok ihtiyaç duydukları şeydir. Biz bir günü genel olarak sabah, öğle, akşam olarak böler; ana beslenme aralıklarımızı da buna göre ayarlarız. Beslenme zamanlarımız aynı zamanda günümüzün düzenleyicileridir de. Aynı şey çocuk için de geçerli, hatta çok daha belirleyicidir. Zaman kavramı ile yeni yeni tanışan ve kendisini, aktivitelerini zamana uygun olarak yapması beklenen çocuk için uyku ve beslenme gibi temel aktivitelerinin belirli zamanlarda olması çok önemlidir. Belirli zamanların varlığı çocuğun hem kendisini hem de duygularını bir sonraki etkinliğe uygun bir şekilde hazırlamasına yardım eder.
Anne babalar genellikle çocuklarının bir şeyi bırakarak başka bir şeye geçmekte zorlandıklarından şikâyet ederler. İşte belirli yemek zamanlarının varlığı, çocuğun uzun vadede kendisini programlamasını, hatta kendisinin uyarılmasına bile gerek kalmadan alıştığı etkinliğin beklentisi içine girmesini sağlar. Belirli yemek zamanlarının olması çocuğun gün içinde yaptığı diğer aktivitelere de kendisini daha kolay verebilip, konsantre olmasına da yardım eder.
Çocuğun uyku düzeni ile beslenme düzeni arasında bir ilişki var mıdır?
Beslenme ve uyku çocuğun yaşamında yalnız fiziksel anlamda değil duygusal anlamda da önemli süreçlerdir. Beslenme ve uyku çocuğun fiziksel olarak büyümesi, yaşamını sürdürebilmesi için şarttır. Beslenme ve uyku düzeni ile birlikte beslenme ve uyku alışkanlıklarının biçim ve niteliği çocuğun duygusal gelişimi açısından çok önemlidir. Beslenme ve uyku çocuğun beslendiği, bireyselliğini deneyimleyip geliştirdiği çok önemli iki kaynaktır.
Çocuğun davranışlarının bir bütün olarak değerlendirilmesi gerekir. Çocuğun yalnızca beslenme alışkanlığına veya yalnızca uyku düzenine bakmak yetmez. Beslenme ve uyku çocuğun ruh sağlığını değerlendirirken üzerinde durulması gereken iki çok temel süreçtir. Beslenme ve uykuMüzeninin her zaman için birbirini etkilemesi söz konusu olmayabilir. Çocuğun uykuları düzenli iken beslenmede sorun yaşayabilir ya da tersi söz konusu olabilir.
Bütün anne babalar çocuklarının mutlu ve başarılı olmalarını isterler, onları büyütürken en büyük kaygıları da çocuklarının gelecekte mutlu olmalarıdır. Bütün çocuklar zaman zaman mutsuz olabilir ya da davranış sorunları yaşayabilirler ki bu çok doğaldır. Çocuğun davranışlarının her zamanki davranışlarından farklılık göstermesi birden ortaya çıkabilir ya da zaman içinde artarak da görülebilir. Her iki durumda da çocuğun en çok ihtiyacını duyduğu şey anlayış ve kendisi üzerine düşünebilen 'yetişkin' bir anne babanın varlığıdır.
Çocukların davranış ve duygularını ele alırken genel olarak beklenen, çocuğun oyun oynamaktan ve diğer gün içindeki faaliyetlerden, ailenin değer bireyleri ve diğer çocuklarla birlikte olmaktan keyif almasıdır.
Herkes yaşamının değişik dönemlerinde kendisini üzgün, kızgın ya da korku dolu hissedebilir. Fakat herkesin içinde bulunduğu duygu durumuna verdiği tepki farklıdır. Bazı çocuklar onları üzen ya da korkutan şey üzerine konuşmayı tercih ederken ve konuşabilirken bazı çocuklar bunu yapamayabilirler. Bazı çocuklar olumsuz duygularla kolay başa çıkamayabilirler. Dile gelemeyen duygular çocuğun davranışlarına, yeme ve uyku düzenine yansır. Anne babalar çocuklarının davranışlarının bir anlamı olduğu bakış açısıyla çocuklarına yaklaşmalıdırlar. Çocuğunuzun üzgün ya da kızgın olduğunu gözlemlediğiniz zamanlar onun size en çok ihtiyacı olduğu zamanlardır. Çocuğun içinde olduğu olumsuz duygularla başa çıkabilmesinde ona en yakın olan insanlardan alacağı destek çok önemlidir. Çocuklarda ruhsal bozukluklar zannedildiğinden çok daha fazla görülür. Eğer çocuğa erken dönemde yardım edilmezse bu yaşamının sonraki aşamalarında karşısına daha büyük bir sorun olarak çıkabilir.