Gol Ekosistemi Nedir

Göl Ekosistemi Nedir

Gölün Tabakalı Yapısı


Her göl üretim biyolojisi açısıdan ışık ve sıcaklık ilişkileri nedeni ile yatay ve dikey olarak kısımlara ayrılır. Fotosentez yapabilen bitkilerin bulunduğu tabaka "BESİN TABAKASF'dır. Işığın az veya hiç olmadığı bölümde fotosentez olmaz. Bu bölgeler bir gölün "PARÇALANMA ZONU"nu oluşturur. Buradaki canlıların besin­lerinin büyük bölümünü üstteki besin tabakasından gelen artıklar oluşturur. Her iki tabaka birbirinden, bir dengeleme yüzeyi ile ayrılır.

BENTHAL de denen ZEMİN BÖLGESİNDE suyun sığlaştığı yerdeki KIYI veya LİTORAL ZON beslenme tabakasıdır. Zengin bitki kuşağı üretim zonunu ifade eder. En alttaki ışıksız derin zemine PROFUNDAL denir. Buraya PARÇALANMA TABAKASI adı verilir. Kıyı bölgesinin gölün serbest su bölgeleri, yani PELEJİAL zon izler. Buradaki tabakalanmada sıcaklığın yanında ışık da rol oynar. Işığın girebil­diği zona EPİLİMNION denir. Epilimniyondaki ışık ilişkileri, besin tabakasının ne kadar olacağını tayin eder. Burada yüzer fitoplanktonlar üreticiler olarak izlenir. Be­since zengin göllerde 5 m derinliğe kadar, üreticiler için yeterli ışık vardır. Işık yeşil bitkiler için büyümeyi sınırlayan bir etmendir.

Epilimniyonu HtPOLİMNİON izler; ama ikisi arasında bir geçiş tabakası veya METALtMNİON bulunur. Bu tabakada 02 miktarı ve sıcaklık aniden düşer. Hipo-limnion ağır derin sudan oluşur ve ışık almayan parçalanma tabakasına aittir. Burada suyun sıcaklığı +4°C'nin biraz üstündedir. Suyun yoğunluğu da en yüksektir. Bu ta­bakayı da derin zemindeki PROFUNDAL izler, bu da parçalanma tabakasına dahildir.

Göl dikine ve yatay tabakalanması ile birçok canlıya yaşama imkanı verir ve zengin ekolojik nişler oluşturur. Bir göl ekosisteminde yaklaşık 5 000-6 000 hayvan türü yaşar. Çeşitli biyotoplardaki farklı biyosönozlar arasındaki karşılıklı ilişkiler, göl ekosisteminin tamamını oluşturur. Gölde, türlerin artış ve azalışının uzun sürede ortalama bir değerde bulunduğu "biyolojik bir akıcı denge" vardır

Göldeki Sirkülasyon Hareketleri ve Göl Eko sistemi hakkında bilgi

Göldeki yaşama, ışıkla birlikte sıcaklık da etki yapar. Suyun yoğunluğu + 4°C' de en yüksektir. Hem soğuk hem de sıcak suyun yoğunluğu az olduğu gibi ağırlığı hafiftir. Suyun sıcaklık kapasitesi fazla ve iletimi azdır. Sıcaklık su hareketleri ile nakledilir. Gölün yüzey suyu, güneş ışınlarıyla ısıtılırsa ısınan su hafifler ve daha soğuk ve ağır olan suyun üzerinde yer alır. Çeşitli derinliklerde sıcaklık ölçümleri yapıldığında, suyun sıcaklığının yukarıdan aşağıya doğru yavaş yavaş düşmediği gö­rülür. Üstteki hafif ve alttaki ağır suyun sınırında bir atlama tabakası yani META-LİMNION vardır. Burada sıcaklık birkaç m sonra çok kuvvetli olarak düşer. Değiş­ken olmayan tabakalanma nedeniyle yüzey suyu ile derin su arasında bir değişim ol­maz. Bu duruma YAZ STAGNASYONU (=DURGUNLUĞU) denir. Gündüz ve gece arasında sıcaklık farkları nedeniyle, yaz durgunluğu sırasında üst su tabakalarında yer değiştirme olur ve sıcaklık-oksijen oranları büyük ölçüde dengelenir

Yüzey suyu sonbaharda soğur ve alttaki aynı sıcaklık ve yoğunluktaki su taba­kalarına doğru hareket eder. Rüzgar da çeşitli su tabakalarını karıştıran sirkülasyon (=dönme) hareketlerini destekler. Bu duruma TAM SİRKÜLASYON denir. Oksijen­ce zengin, C02 ve besince fakir yüzey suyu ve 0,'ce fakir, C02 ve besince zengin derin su arasında değişim olur. Sıcaklık daha da düşerse yeni bir tabakalanma oluşur. Artı 4°C'den daha soğuk olan yüzey suyu veya buz, sıcak derin su üzerine yerleşir. Hipolimnion bütün yıl boyunca dengeli ve +4°C'lik bir sıcaklığa sahiptir. Derin bir göl, düşük sıcaklıklarda bile donmaz ve içindeki canlılar böylece yaşayabilir.

Üstteki buzun erimesi ile ısınan yüzey suyu dibe iner ve yeni bir sirkülasyon olur. Rüzgarın yolaçtığı akıntılardan sonbahardakine benzer tam sirkülasyonlar, ilk­baharda da yüzey suyunun derin su ile yer değiştirmesine yol açar.

Gölde Madde Çevrimi ve göl ekosistem

Alglerin fotosentezle ürettiği organik madde, hem kendileri hem de diğer can­lılar için besin kaynağıdır. Zooplanktonlar algleri yer. Bunlar tüketicilerin ilk basa­mağını, yani primer tüketicileri oluşturur ve bitkisel maddelerin bir bölümünü kendi vücutlarının yapımı, diğer kısmını da enerji kazanımı için kullanırlar. Besin zinciri etçil segonder konsumentler üzerinden ve yırtıcı balıklara, yani SON TÜKETİ-CİLER'e kadar devam eder. Göldeki besin zinciri, besin ağını oluşturur.

Gölde üretilen biyomasın tamamı besin zinciri veya doğrudan doğruya parçala­yıcılara aktarılır. Organizmaların yıkım olayları yanında otolitik parçalanma proses­leri de vardır. Otolizden, ölen organizma hücrelerindeki enzimler sorumludur. Bunlar daha sonra difüzyonla suya geçer ve üreticiler tarafından tekrar besin maddeleri olarak kullanılır. Organizma kalıntıları bakterilerin besini olur ve onlarca anorganik madde­lere parçalanır. Parçalanma olayı kısmen epilimnionda olur, yani üreticiler için yeni besin maddesi olarak kullanılır duruma gelir. Bu çevrim kısa sürede biter. Ölen bitki ve hayvanların büyük kısmı, hipolimnionda, parçalanma tabakasında ve profundal bölgede yıkılır. Burada oksijen oranı, yıkım olaylarının oksidasyon veya redüksiyon olarak mı olaylanacağını belirler.

Azot Dönüşümü

Oksijence zengin, koşullarda ölen canlıların proteinleri, onları yıkan mantar ve bakteriler kanalı ile amonyum iyonu, C02 ve H20'ya kadar giden bir dizi ara basa­makta yıkılır. Amonyum NİTROSOMONAS cinsi bakterilerle NÎTRİT'e, nitrit de NİTROBAKTER cinsi bakterilerle NİTRA T iyonlarına kadar okside olur. Olayın ta­mamına NÎTRİFİKASYON denir. Burada serbestleşen enerji, kemosentetik olarak aktif olan bakterilerce, organik bileşiklerin sentezinde kullanılır. Besini zengin göl­lerde, oksijen kullanılan bu olaylar nedeni ile 02 tamamen tüketilebilir. Bu nedenle gölün ölümünden söz edilir. Bu yüzden gölde olan olaylar oksijence fakir veya oksi­jensiz ortamda gerçekleşen indirgenme olaylarıdır. Burada, örneğin nitrat iyonları, diğer bakteri gruplarının faaliyeti ile amonyum iyonlarına veya moleküler azota in­dirgenir.

Kükürt Dönüşümü

Oksijensiz protein parçalanmasında amonyum iyonuyla birlikte H2S de oluşur. Bu da aerob koşullarda Thiobacillus, Beggiatoa ve Thiothrix gibi kemoototrof bakte­riler tarafından sülfat iyonlarına okside olur. Anaerob koşullarda, sülfat iyonları tek­rar H2S'e indirgenir.

Karbon Dönüşümü

Su sisteminde, 02 noksanlığında solunumla serbestleşen C02, kemosentetik olarak aktif olan bakterilerce METANA dönüştürülür.

Fosfor Dönüşümü

Organik maddeden serbestleşen fosfat iyonları, su sistemindeki Fe (III) iyon­larına kimyasal olarak bağlanır. Böylece çözünemeyen Fe (III) fosfat oluşur. Bu, su sisteminin sedimentlerinde tesbit edilir. Sudaki 02 içeriği düşerse, çözünemeyen Fe (III) fosfat, çözünebilen Fe (II) fosfata indirgenir.

Mineralizasyon nedir

Ölen canlılar ve boşaltım ürünleri madde döngüsünde parçalanır. Yüksek mo­leküllü organik maddelerden, düşük moleküllü anorganik maddelere olan dönüşüme MİNERALİZASYON denir. Mineralizasyonun son ürünü olarak C02, Nitrat, Sülfat ve Fosfat iyonları açığa çıkar. Bunlar üreticilerce tekrar besin maddesi olarak kullanı­labilir. Anaerob yıkımında H2S, amonyak ve metan oluşur. H2S ve amonyak can­lılar için oldukça güçlü zehirlerdir. 02'in olmayışı halinde, ölen organizmalar kısmen parçalanır ve böylece su tabanında çürük madde çamuru oluşur.

İdeal durumda yapım ve yıkım dengededir. Daha sonra üretilen herşey tekrar mineral ize olur ve sirkülasyon hareketleri ile madde döngüsüne gönderilir.

Asit Yagmuru ve Orman Olumu Nedir

Asit Yağmuru ve Orman Ölümü Nedir

Yetmişli yılların başında Orta Avrupa ülkeleri ve özellikle Almanya'da gök-narlarda bazı hastalık belirtileri izlendi. Bu belirtiler, diğerlerinden farklıydı. Daha sonra aynı belirtiler ladinde görüldü. Seksenli yılların başında bu hastalığa yapraklı bitkilerde de rastlandı.

Hastalanan göknarlar önce, ilk 12 yıllık sürgünlerini kaybeder. Dökülen ibrel.r nedeni ile taç kısmı açılmaya başlar. Artım kaybı görülerek, üstte leylek yuvasını andıran taca dönüşüm olur. Bunun akabinde taç ölür ve ağaç da kurur.

Asit yağmurları etkileri

Ladinde ise hastalık önce 6-10 yaşlı sürgünlerde, kuvvetli ibre kaybı ile başlar. İbre kaybı tepenin açılmasına ve daha fazla ışığın girmesine neden olur. Sonuçta da ağaçlar ölmeye başlar. Çamda da ilk 4 yıllık sürgünler atılmaya başlar ve taç her geçen gün biraz daha fazla ölüme yaklaşır.
Bu hastalık, çok sayıda faktörün birlikte etki yapması ile ortaya çıkar. Özellikle S02, N oksitleri, ağır metaller ve Ozon gibi hava kirleticileri de yardımcı etmen ola­rak kabul edilir. Bunlar yaprakta kuru veya ıslak birikinti olarak toprağa geçer. (asit yağmurları zararları)

Havadaki bu zararlı maddeler, ibrelilerde stomaları koruyan mumsu örtü ve ku-tikulayı kaplar. Daha sonra rahatça bitkiye girerek hücre çeperi ve organellere zarar verir. Fotosentezin bloke edilmesi hücre ile dokuyu öldürür. Stoma dengesinin bo­zulması ile sadece buharlaşma artmaz, aynı zamanda yaprağın içerik maddeleri de yıkanır. Özellikle magnezyum, kalsiyum ve iz elementleri bundan daha çok etkilenir ve bitkinin besin bütçesinin dengesi bozulur. (asit yağmuru oluşumu)

Bitkiler sadece yapraklardan değil, zemin vasıtası ile de zarara uğrar. Bazı hava kirletici maddeler, yağmurla aside bağlanır, bunun sonunda ASİT YAĞMURU olu­şur. Asidin toprağa geçişi ile toprağın asit miktarı artar. Asitlenmenin artışı ile top­raktaki zehirli metal iyonları serbestleşir. Örneğin alüminyum iyonları bu yolla bit­kilerin ince kök sistemine zarar vererek, su ve besin alımını engeller ve bitki kuru­maya başlar.

Orman İslevleri ve Gorevleri

Orman işlevleri ve Görevleri

Ağaç hammaddesi olarak ormanın rolü büyüktür: Bunun dışında insanlarımıza iş imkanı verir. Yurdumuzun 77 056 192 hektar olan genel alanında ormanlık alan 20 199 296 hektar olup bu da ormanlarımızın yurdumuz genel alanının % 26'sını oluşturması demektir. Bu alanın % 44'ü (8,9 milyon ha) verimli (genel alana oranı % 11,4), % 56'sı (11,3 milyon ha) verimsizdir. Ormancılık sektörünün milli gelir içindeki payı binde 17,5'dir. Yurdumuzda ortalama 28 milyon m3 yakacak odun üre­tilir. Yurdumuz ormanlarının % 55'i yapraklı, % 45'i ibreli ağaç ormanıdır. Orman ekonomik işlevleri yanında, bir dizi ekolojik görevi de üstlenir. Örneğin toprak eroz-yununu önler. Ağaçların sık kök sistemi ile bir arada tutulan toprağın akıp gitmesi engellenir. Özellikle meyilli arazilerde bu durum önemlidir. Böylece ani yağışlarda üst toprak kayıp gitmez. Orman toprağı porları ve ağacın kök sistemi ile yağışı bi­riktirir ve bilahare kullanır. Bu şekilde 1 m3 orman toprağı 200 İt su depolar. Or­man toprağının suyu tutması sonucu, nehir ve denizlere çamur ve birikinti geçmez ve su baskınları büyük ölçüde önlenir. Dağlık bölgelerde, örneğin Uludağ'da, orman çığ tehlikesini de engeller.

Ormanlar yerleşim alanlarına yakın bölgelerde Su Koruma Bölgesi olarak da önemlidir. Orman toprağının depoladığı su doğal olarak filtrelenir ve zararlı madde­lerden arınarak kısmen taban suyuna geçer. Buradan iyi ve kaliteli içme suyu ka­zanılır. Orman üzerinden buharlaşma ile çıkan su kütlesi nedeniyle, orman çevresinin nem ve sıcaklığını etkiler ve dengeler. İlaveten orman ağaçlarının fotosentez etkisi havanın 02 ce zenginleşmesini sağlar. Böylece temiz, nemli ve sağlıklı bir orman havası temin edilir.

Orman büyük yüzeyi ile havadaki zararlı maddeleri çeker. Bu filtrasyon ile or­mandaki zararlı madde depolanması açık araziye göre 20 kat fazladır. Ormanın bu özelliği ise zararlı maddelerden çok etkilenmesine neden olur.

Ormanın bir başka önemi ise dinlenme ve rekreasyon özelliğidir. Ormanlar göllerle birlik­te en önemli gezme ve piknik yapma alanlarıdır. İstatistiklere göre her orman, yılda 168 kişiye rekreaktif hizmet sunabilir. Büyük alanlı orman bölgeleri turizm ve konaklama amaçlı olarak doğal park adı altında korunur. Bugün yurdumuzda bu şekilde koruma altına alınmış 32 adet MİLLİ PARK vardır. Bunların genel toplam alanı 900.000 ha'dır. Gelişmiş ülkelerde korunan alanlar ülke yüzölçümünün %5-7'si kadar olmalıdır. Türkiye'de bu oran sadece %1 dolayındadır. Ayrıca av koruma ve üretme alan sayısı 83 olup, 1.5 milyon hektarlık sahayı kap­sar. Yurdumuzdaki ormaniçi dinlenme alanı sayısı ise 338'dir.

Ormanın insana sunduğu bu çok yönlü fayda, onun zamanla zarar görmesine neden olmuştur. Buralarda piknik sonrası çöplerin, şişe ve cam kırıklarının gelişi­güzel terkedilmesi, ormanın varlığını tehdit eder. Bunun dışında, insanımızın hala or­manı bilinçli kullanamama sonucu işlediği suç sayısı son 14 yılda 33 494 adedi bul­muştur. Bunlar ormaniçi yerleşme ve ormanda otlatma ile ilgili suçlar olup ormanda­ki açmalar da bu suçlara dahil edilebilir. Ayrıca bilinmeden, bazen de kundaklama amacı ile bilinçli bir şekilde atılan bir kibrit ya da yanan bir izmarit binlerce hek­tarlık orman alanının çok kısa sürede yanıp kül olmasına yol açar*. Ormanla birlikte, ormanda yaşayan fauna da yok olur. Orman yangınları, ortalama sıcaklığın en yük­sek ve rutubetin en düşük olduğu aylar olan haziran-ağustos arasında çok artar. Bu şekilde 1977-87 döneminde yurdumuzda çıkan orman yangını sayısı 14 091 adet ola­rak belirlenmiş olup, bu yolla 8 263 210 m3 odun emvali yok olmuştur. Yanan ormanlık alan 158 870 bin ha'dır. Yangın olan ormanlık alanların derhal ağaçlan­dırması yapılır. Bu amaçla 1982-88 yılları arasında toplam 3,5 milyon ha alan ağaç­landırılmış ve yanan bu bölgelerin bir an önce tekrar ormanlaşmasına çalışılmıştır.

Orman Ekosistemi Nedir

Orman Ekosistemi nedir

Ormanın Yapısı ve Gelişimi


Orta Avrupa ve ülkemiz doğal ormanlarında, ibrelilerin oynadığı rol azdır. Za­manla kullanma ihtiyacı nedeniyle doğal orman yapısı değiştirilerek diğer orman sekileri ortaya çıkmıştır. Baltalık ve korulu baltalık ormanı, yakacak odun ihtiya­cını karşılar. Bu ormanlarda her 10-20 yılda bir, yapraklı ormanın bir kısmı kesilir. Kesilen gövdeden çıkan sürgünler, zamanla direklik ormanı oluşturur. Bunların en iyi gelişenleri korunursa, korulu baltalık ormanı tesis edilmiş olur. Bu ormanlar da iyi korunup bakılırsa tohumluk orman veya koru ormanı gelişir. Buradaki ağaçların bazıları artımın olmadığı ve İDARE MÜDDETİ denen sürenin bitiminde belli bir plan dahilinde kesilir. Her ağaç türünün idare müddeti farklıdır.

Çeşitli gereksinimler için doğal karışık ormanın ihtiyacı karşılayamadığı anlaşılınca, son 100 - 200 yılda, iyi gelişen ve ekonomik değeri olan türler seçilerek, mono-kültürler kurulmuştur. Avru­pa'da bu şekilde saf ladin ve çam ormanları geniş alanları kaplar.

Ama bir sürü tehlike bu monokültürleri tehdit eder. Örneğin kar ve fırtına devriği ile orman yangını monokültürlerde çok kötü sonuçlar doğurur. Ayrıca bu tip ormanlar çeşitli za­rarlı böcek türlerine en iyi beslenme imkanı verir. Tek düze ekosistem özelliği gösteren bu or­manlar, doğal tüketiciler, yani böcekcil kuş ve diğer böcekcil hayvanlara opti-mal yaşama imkanı ver­mez. Bu nedenle, doğal düzenleme mekanizması da zararlılara karşı yetersiz kalır. Özellikle kabuk böcekleri bu tip ormanlarda önemli zararlar yapar. Bütün bunlardan başka asit yağmurlarından en çok etkile­nen ormanlar da mono-kültürlerdir. İklime uygun ola­rak şekillenen birçok orman tipi vardır.

Karışık doğal ormana ben­zeyen orman tesisi, uzun sü­rede en ekonomik olanıdır. Böyle ormanlarda iyi bir tabaka yapılaşması görülür Bu tabakalaşma ne ka­dar çeşitli ve güçlü olursa, ekolojik plan bölgeleri de, o kadar zengin olur. Bu durum ise zengin tür topluluklarını ve beslenme zincirlerini oluş­turur. Oldukça tekdüze olan ka­yın ormanında 4 000 bitki (3 000 mantar ve 2 000 tohumlu bitki türü) türü ve 7 000 hay­van (bunların 5 200'ü böcek) türü yaşar.

Ormanda Madde Dönüşümü

Ormanın üretimi gövde, dal ve yaprak gibi topraküstü kısımlarındaki artımdan olu­şur. Bu, ormanın yaşı ve bileşimine bağlı olarak yılda hektara 9 ile 16 t arasında kuru kütledir. Kuru kütle denince su alındıktan sonra geriye kalan BIYOMAS (=biyolojik kütle) anlaşılır. Artımın yaklaşık 4-6 tonu her vejetasyon dönemi sonun­da toprağa verilir. Ölen bu maddeler topraktaki destruentlerin besinidir. Biyomasın parçalanmasına birçok toprak organizması katılır. Bunlardan toprak solucanı düşen yaprağı alıp parçalayan ilk canlılardan biridir. Bir ha yapraklı orman toprağında 250 000 toprak solucanı bulunur. Biyomasın bir bölümü de toprak organizmalarınca yüksek moleküllü bir organik madde olan HUMİN't dönüştürülür. Bu ise HUMUS'u meydana getirir. Başka bir kısmı mineralize olur. Bu arada anorganik besin serbest­leşir. Bunu da bitkiler kök sistemleri üzerinden tekrar alırlar. Bunlar üreticiler ta­rafından yeni organik madde üretiminde kullanılır. Madde döngüsü böylece sona erer.

Besin Zinciri ve Besin Agi Nedir

Besin Zinciri ve Besin Ağı Nedir

Madde akışı ve enerji dönüşümü besin zinciri kanalı ile gerçekleşir. Bir gencin tamamen etle beslenmesi halinde yılda 4,5 dana yiyeceği he­saplanmıştır. 4,5 dana ise 4 000 m2'lik, yaklaşık 5 milyon yoncanın yetiştiği alandaki besini yiyerek be­slenir. Besin zincirini oluşturan bi­rimleri şu şekilde ifade edebiliriz: Yonca —> Dana —> İnsan. 5 üyeli bir besin zinciri de şöyle olabilir: Elma ağacı —> yaprak biti —> uçuç böceği larvası —> karabaş ötleğen kuşu —> yuva yırtıcısı olarak saksağan. Bir tür, parazitleri ele almazsak, birçok türü yiyerek beslenir. Böylece besin zincirlerinden oluşan bir besin ağı oluşturulur Bu basamaklar bir pira­midi andırır. Değerler, bir besin basamağından diğerine doğru azalır. Eğer biyomas veya üretim temel alınırsa EKOLOJİK PİRAMİDİM elde edilir. Besin zinciri ile madde akışı daima enerji akışı ile ilişkidedir. Bu enerji güneş ışınından elde edilir ve sadece yeryüzüne gelen kısmının % l'i brüt primer üretim için fotosentezde kul­lanılır. Bu yeşil alan ekosistemi için, mera bitkilerinin her m2'de günde 70 kl enerji bağladığı anlamına gelir. Fotosentez üretiminin bir kısmı solunumla kullanılır. % 60'ı çöp olarak dışarıya atılır. (besin zinciri enerji akışı)

Ekosistemde tam dönüşümünden sonra brüt primer üretim, canlıların kullan­mayacağı sıcaklığa dönüşür. Bu nedenle ekosistemler dışarıdan gelen enerjiye ba­ğımlıdır (canlılarda besin zinciri)

Madde Cevrimi ve Karbon Cevrimi

Madde Çevrimi ve Enerji Akışı

Karbon Çevrimi, ekosistem ve çevre


Organik bileşiklerin çoğu karbon içerir. Organizmaların en önemli C kaynağı, hava ve sudaki C02'dir. C02 fotosentezle ototrof canlılara bağlanır. Solunum ve diğer yıkım prosesleri ile biyomasdaki C02 tekrar serbestleşir. Bu şekilde oluşan bi­yolojik karbon çevrimi dengelenir. Bununla birlikte son yıllarda fosil yakıtların faz­laca kullanımı ve insanın diğer müdahaleleri sonucu, havadaki C02 miktarı her geçen gün daha da artar

Bitkiler N çevriminde de ototrof organizma rolünü oynar. Bunlar anorganik nitrat iyonunu diğer N bileşiklerine dönüştürür. Hayvanlar ve diğer N heterotrof organizmaları, besinle aldıkları bu organik maddeye muhtaçtır. Destruentlerle organik atıkların parçalanmasında özellikle amon­yum iyonu serbestleşir. Bu, nitrifikasyon bakterileri tarafından nitrat iyonuna dönüştürülür. Böylece N çevrimi ta­mamlanır. Biyosferde DENİTRÎFÎKASYONla bir bakteriyel olay olur. Bu, toprak ve sudaki azot miktarını artırır. Nitrat iyonu birçok canlı için kullanılamaz olan mo­leküler azota indirgenir

Yumru Bakterilerin Azotu Bağlaması, ekosistem popülasyon

Eğer yonca, acı bakla ve diğer baklagillerden herhangi birinin kökü kazılırsa, küçük kabartılar görülür. Bunlar kök yumrusu olup hücrelerinde RİZOBİOM cinsi endosimbiyotik bakterilere sahiptir. Ayrıca bu bakteriler havadaki moleküler azotu bağlar ve konukçunun kullanımına sunar. Bitki ise onlara fotosentezle organik madde sağlar.

Bitkiler nitrata ihtiyaç duyar. Çiftçi yumru bakterileri ile bitki arasındaki bu simbiyotik ilişkiye, ara besin olarak baklagillerden fiğ vs. ekerek yararlanır. Bu kanalla azot kazancı yılda ha'ra 300 kg'ı bulur. Biyolojik ola­rak bu yolla üretilen, azot fik-sasyonu, suni yolla elde edilen sınai N gübresinden daha çoktur.

Ekosistemlerde Üretim ve ekosistem test

Ekosistemin madde ve enerji bütçesini tesbit için tüm organizmaların biyolojik kütleleri saptanır. Bu en basi­tinden kilogramdaki canlı ve kuru kütlenin ölçülmesi ile olur. Organik madde yakılabileceğinden ve bu arada her ağırlık birimi için belli bir sıcaklık serbest-leşeceğinden, biyolojik kütledeki enerji içeriği kilojul olarak verilebilir. Örneğin 1 gr bitkisel kuru kütle 16 500- 21 000 kJ'a, 1 gr hayvansal kuru kütle ise 20 500-25 000 kJ enerjiye eşdeğerdir.

İnsan eli değmemiş bir ekosistemde, abiyotik ve biyotik etmenler belli deği­şimler dışında uzun yıllar sabit kalır. Bu değişmezliğe rağmen ekosistemde sürekli madde değişim ve enerjiye dönüşüm gibi dinamik olaylar olur. Bu dinamizm için esas koşul enerjice zengin organik bileşikler şeklinde biyomas üretimidir. Belli bir zamanda ve alanda üretilen yeni biyomas BÜRÜT PRÎMER ÜRETİM olarak ifade edilir. Bitkilere gelen güneş enerjisinin ancak % 1-3'ü kullanılır. Bitkisel üretimin bir bölümü bizzat bitki tarafından kullanılır. Geri kalanı ise bit­kinin büyüme ve depola­masına harcanır. Bu, ekosiste­min tüm canlılarının enerji ve madde ihtiyacını karşılar. Bit­kilerin ürettiği bitkisel biyo-masın korunan bölümüne NET PRİMER ÜRETİM de­nir. Bu tüketicilerin primer besin kaynağını oluşturur. Yeryüzünde bitkilerin ürettiği net primer üretim 1,54.1ü11 ton kuru kütle olarak bitkisel biyo-mastır. Net üretim çok hızlı büyüyen bir yıllık türlerde çok büyüktür

Ekosistem ve Ekolojik Nis Nedir

Ekosistem Nedir, Ekosistemler

Ekolojik Niş


Tropik yağmur ormanı tür çeşitliliği ile dikkati çeker. Ama kerkenez, şahin ya da benzeri hiçbir yırtıcı kuşu bu orman üzerinde uçarken izleyemeyiz. Yerdeki sık bitki örtüsü onların avlarını görmesini engeller. Yani tropik yağmur ormanı, avını yerde yakalayıp beslenen yırtıcı kuşlara beslenme ve dolayısıyla yaşama imkanı ver­mez.

Anadolunun farklı yaşama alanlarında çeşitli canlılar yaşar. Bundan anlaşılan şudur; bir ekosistemdeki biyotik ve abiyotik etmenlerin çok yönlü etkileşmesi orada­ki yaşamı mümkün kılar. Organizma böyle planlı bir bölgede yaşarsa, kendisi için bir EKOLOJİK NİŞ oluşturur. Yani aynı şekilde ve benzer organizmalarla beslenen iki türün aynı planlı bölgede yaşaması mümkün olmaz. Birinaen biri orayı terk et­mek zorunda kalır. Genellikle de güçsüz olan tür, planlı bölgeyi terkeder.

Ekolojik Niş Nedir

Aslında ekolojik niş kavramı bir alanı belirlemeyip organizma ve çevresi arasındaki karşılıklı ilişki sistemini ifade eder.

Ekolojik nişi bir türün ekosistemdeki mesleği olarak ifade edebiliriz. Niş oluş­turma özel beslenme şekli, belli sıcaklık isteği, özel yaşama alanı ve benzer koşul­larla gerçekleşir. Bir ekosistemde ne kadar çok niş imkanı (=planlı bölge) varsa, ekosistem tür bakımından o kadar zengindir.

Bir ekosistemde tüm iş kad­roları (=planlı bölgeler) optimal olarak her zaman işgal edilmez. Bu yüzden oraya yeni gelip di­ğer türlere zarar vermeyen türler çoğalarak sağlam bir populasyon oluşturur. Avusturalya'da hiç bu­lunmayan tavşanın orada yaygınlaşması ve Amerika Tek-sas kaktüslerinin Akdeniz Böl­gesinde yetişmesi bu bakımdan birer örnektir.

Yeryüzünün çeşitli kıtaların­da geniş alanlarda abiyotik ve bi-yotik koşullan birbirine benzer bölgeler vardır. Bu yüzden eko­lojik plan bölgelerinde bir eşdeğerlik söz konusudur. Örneğin Güney Amerika, Afrika, Asya ve Avusturalya'da tropik yağmur ormanları, step ve çöller vardır. Kıtaların jeolojik gelişimine bağlı olarak, hayvan ve bitkilerin kendilerine özgü evrimi, benzer ekolojik nişlerin farklı türlerle işgaline yol açmıştır (eko sistem pdf)

Aynı Yaşama Alanının Farklı Kullanımı ile Niş Oluşturma Olanakları

Bu olanakları aşağıdaki örneklerle açıklayabiliriz:

A) Aktivite zamanının farklı olması sonucu yeni niş oluşturma; örneğin yır­tıcı kuş ve baykuşlar.

B) Besin bakımından niş oluşturma:

a) Özellikle akraba yırtıcı hayvan türlerinde olduğu gibi, farklı irilikte be­sin yenmesi. Yırtıcı hayvan türlerinin farklı büyüklükte oluşu, farklı büyüklükte av veya besin alınmasına yol açar: Örneğin:
Tilki (küçük) Kurt (büyük)
Atmaca (küçük) Doğan (büyük)
b) Besin aramanın farklı bölgelerde olması; örneğin büyük baştankara be­sininin çoğunu yerde ve ağacın iç tacında aradığı halde, mavi veya çam baştankarası dal ucunda arar.
c) Parazitlerin konukcu vücudunun belli bölgelerine özelleşmesi; örneğin insanda kafa biti, giyim eşyası biti ve eşeysel organ biti gibi.

C) Sıcaklığa bağlı olarak niş oluşturma: Planaria alpina derenin suyunun so­ğuk olduğu üst kısımda, Planaria gonocephala derenin orta ve alt kısmında nişini oluşturur.

D) Çiftleşme davranışı bakımından niş oluşturma; çiftleşme ve yavru bakımından farklı zamanlarda oluşur; örneğin bu, çeşitli deniz kırlangıçlarında farklı olmaktadır. (ekosistem ppt)
Aynı bölgeyi paylaşan iki tür arasında rekabet vardır. Rekabet yeteneği fazla tür, diğerini alt edip onun yararlanacağı nişi işgal eder. Beslenme ve yaşama istekleri farklı türler ancak aynı nişi kulla­nabilir.

Ekosistemdeki Beslenme İlişkileri

Antartika denizinde FİTOPLANKTON --> KRİL --> SAKALLI BALİNA arasında bir besin zinciri vardır. Bu ilişki aşağıdaki gibi genelleştirilir: YEŞİL BİTKİ -> HERBİVOR (^Bitkisel Besinlerle beslenen)->KARNİVOR (Hayvansal besinlerle beslenen). Kril penguen ve deniz öküzü tarafından da yenir. Fitoplankton ise sadece krilin değil aynı zamanda balıkların da besinini oluşturur. (çevremizdeki ekosistemler)
Organizmalar arasındaki beslenme ilişkileri ekosistemdeki madde akışını belir-ginleştirir. Bu madde akışı vasıtası ile canlılar abiyotik çevre ile ilişkidedir. Her eko-sistem işlevleri farklı üç organizma grubuna sahiptir:

Bunlar şöyle sıralanır:

Üreticiler (=Produsentler)
Bunlar anorganik materyali işleyerek organik madde üretir. Burada esas unsur FOTOSENTEZ olayıdır. Bunlar ilk üretici bitkiler olup, diğer canlıların beslenmesi için organik besin yapar.

Tüketiciler (=Konsumentler)
Bunlar üreticilerin yaptığı organik maddeyle beslenir. Primer tüketiciler, yani bitkisel besinle beslenen (=Herbivor)ler ve sekonder tüketiciler, yani etçil (=Karni-vor)ler diye iki gruba ayrılır.
Parçalayıcılar (=Destruentler)
Ölü ve atık organik maddelerin ekosistemde yıkım ve parçalanmasını üstlenen canlılardır. Çöp ve atık, örneğin leş ve pislik yiyicilere SAPRO-VOR denir, ama bunlar da bizzat organik madde salgılar. Mantar ve bakteri gibi canlılar organik maddeleri anorganik bileşiklere yıkar. Bu bileşikler tekrar kul­lanılmak üzere biyomasa katılır. Böylece parçalayıcıların devreye girip işleve katılması ile ekosistemdeki madde akışı da tamamlanır.

Ekoloji Anasayfa

Ekosistemler

Madde Çevrimi ve Enerji Akışı

Besin Zinciri ve Besin Ağı

Orman Ekosistemi

Ormanın işlevleri

Asit Yağmuru ve Orman Ölümü

Göl Ekosistemi

Deniz Ekosistemi

Toprak Kirliliği

Hava Kirlenmesi

Ozon Tabakası İncelmesi ve Delinmesi

Su Kirliliği

Atık Su Temizliği

Gürültü Kirliliği

Doğayı Koruma Yolları

Radyoekoloji

Radyoaktivite Kirliliği