Rozasea Nedir, Rozasea Hastalığı
Rozasea, papül ve püstüller ile akut şişkinlik ataklarının olduğu inatçı eritem ve telanjiektazi ile karakterize, yüzün çıkıntılı bölgelerini tutan kronik yangısal bir hastalıktır.
klinik özellikler
Etkilenen alanlar
Yanaklar, alın, burun ve çene en çok etkilenen bölgeler olup, tipik bir haç işareti şeklinde tutulum gösterir. Yüzün kıvrımlı yerleri ve perioküler alanlar ilginç bir şekilde sağlam kalır. Nadir olarak, boyun ve erkeklerde kafa derisinin saçsız yerleri de tutulur. Bazen sadece bir veya iki bölge tutulur ve bu durumda tanı çok zorlaşır.
Lezyonlar
En karakteristik fizik bulgusu, belirgin telanjiektazi ile birlikte görülen inatçı eritemdir. Hastalık bu "eritemato-telanjiektatik" tablodan öteye gitmeyebilir ama bu kadarıyla da parlak kırmızı yüz önemli sosyal rahatsızlık oluşturur ve sıklıkla depresyona neden olabilir. Bu hastalar, hafif uyaranlarla ortaya çıkan ve yüzlerinin çabuk kızarmasından (flushing) sıklıkla şikayet ederler.
Bu inatçı eritemle birlikte, bilinen bir sebebe bağlı olmayan şişlikler ve papüller gelişir. Papüller aknenin tersine soluk kırmızı ve kubbe şeklinde olup hassas değildir. Püstüller de gelişebilir ama aknede-kilerden daha az görülür; siyah nokta ve skar oluşumu karakteristik olarak yoktur.
Ayırıcı Tanı ve Akne Rozasea
Yüzdeki herhangi bir kırmızı döküntü rozasea ile karışabilir.
Yüzdeki papüler döküntüler birçok sorun oluşturma eğilimindedir. Akne daha genç yaş grubunda görülür ve genellikle daha yağlı deri, kome-donlar, skarlar ve yüz dışındaki lezyonlarla ayırt edilir. Buna rağmen, bazı hastalarda inatçı eritemin varlığı tanıyı zorlaştırabilir. Perioral dermati-ti ayırt etmek çok zor olmamalıdır. Çünkü, bu hastalık çoğunlukla ağız çevresinde bulunur ve eritem yoktur. Sistemik lupus eritematozus simetrik kelebek tarzı eritem yaparak, yüzeyel olarak rozaseaya benzeyebilir. Ancak, rozasea'da sistemik hastalık semptomları yoktur. Yüzde görülen dermatit lerde (seboreik dermatit de dahil) rozasea için karakteristik olmayan pullanma vardır.
Polisitemia rubra vera yüze kızarık bir görünüm verir. Karsinoid sendrom, rozasea ile aynı dağılımda yüzde kırmızılıklar oluşturur, ama bununla beraber ağır sistemik semptomlar görülür.
Dermatomiyozit gözler etrafında leylak renginde eritem ile karakteri-zedir ama ekstremite kaslarında ağrı, hassasiyet ve güçsüzlük ile hemen ayırt edilebilir.
Komplikasyonlar, Acne Rozasea
Rinofima
Bu durum genellikle yaşlı erkeklerde görülür, ama, nadiren kadınlarda da görülebilir. Burun gittikçe düzensiz bir şekilde büyür ve pilosebasöz deliklerin belirginleşmesiyle pürtüklü bir hal alır. Aynı zamanda burunda leylak veya açık kırmızı renk değişiklikleri ve belirgin te-lanjiektatik damarlar görülür. Bu hastalık için 'viski içenlerin burnu' ve 'sarhoş burnu' gibi popüler isimler kullanılmıştır ama bu durum alkolizme bağlı değildir.
Lenfödem
İnatçı lenfödem daha çok erkeklerde görülen, rozaseanm istenmeyen nadir bir komplikasyonudur. Şişkin alanlar genellikle kırmızımsıdır ve rozasea' nın diğer tutulumları geçse bile devam edebilir.
Oküler komplikasyonlar
Akut papüler rozasea hastalarının yüzde 30-50'sinde blefarokonjonktivit görülür. Genellikle hafiftir ama, bazı hastalar gözlerde şiddetli ağrı ve kaşıntıdan şikayet eder. Bunlardan bazıları rozaseada sık görülen keratokon-jonktivit sikka'ya bağlı olabilir. Arpacık (hordeolum) ve Meibom kisti (şalazyon) rozaseada sık görülür. Keratit erkeklerde görülen nadir, ağrılı bir komplikasyondur, korneada ağır görme defektleri oluşturan vasküler pannuslar oluşabilir.
Hastalığın seyri
Rozasea hayat boyu süren bir hastalık olma eğilimindedir ve uygun tedavi ile atak geçtikten sonra akut rozasea atakları yıllarca tekrarlama eğilimindedir.
Epidemiyoloji
Rozasea çok yaygın görülen bir hastalıktır ama kesin sıklığı bilinmemektedir. Değişik toplumlara göre farklılıklar saptanmıştır. Hastalık daha çok açık tenli beyazlarda ortaya çıkar. Kelt'ler ve kuzeybatı Avrupa'lılarda çok sık görülür. Esmerlerde ve Asyalılarda bazen, siyahilerde çok nadir görülür. Kadınlarda daha sık görüldüğü iddia edilmiştir. Ancak bu durum, kadınları daha çok rahatsız etmesinden dolayı olabilir.
Patoloji
Tek bir patognomonik özellik yoktur, ama şüphede kalındığında deri biyopsisi faydalı olur. Histolojik kesitlerde, tüm özellikler karakteristik olarak bir arada bulunur. Bütün rozasea deri örneklerinde görülen ortak bir özellik üst dermişte renk değişikliği, solar hasarın, ödem ve telanjiektazi-nin varlığıdır. Yangılı papüllerin varlığında, kan damarları lenfosit ve histiosit ile çevrelenmiştir, bazen dev hücreler de bulunur . Rinofimada fibröz dermiş ve yangının yanında belirgin yağ bezi hiperplazisi de vardır.
Etioloji
Rozaseanın nedeni halen bilinmemektedir. Günümüze kadar, diyetsel nedenler, alkolizm, gastrointestinal yangısal hastalıklar, malabsorbsiyon ve psikiyatrik hastalıklar suçlanmıştır, ama kontrollü çalışmalar bunları doğ-rulayamamaktadır. Kıl follikülünün normal florasında bulunan Demodeks follikulorum denilen akar da suçlananlar arasındadır. Rozasea'da sayıca çok artmış olsa bile, bu durum altta yatan hastalığın neden olduğu follikü-lerin kıvrımlaşması ve dilatasyonuna bağlı olabilir.
Çevresel travmanın, rozasea gelişiminde önemli rol oynadığı sanılmaktadır. Üst dermal kollajendeki düzensizlik, solar elastotik dejeneratif değişiklikler ve açık tenlilerde daha sık görülmesi bulgularının hepsi, üst dermişte zedelenmenin önemini işaret eder. Dermiş'ten yeterli destek almayan damarsal yapılar genişleyerek bu bölgelerde kanın birikmesine neden olur. Kanın göllenmesi endotel fonksiyonunu bozarak yangıya neden olur
Gecikmiş tip aşırı duyarlılık reaksiyonunun baskılanması ve yüz derisinde immünoprotein depolanması da bildirilmiştir, bunlar bağışıklık sisteminin patogenezde önemli olduğunu gösterir.
Rozasea Tedavisi
Sistemik tedavi
Akut ataklar, sistemik tetrasiklin, eritromisin veya metronidazol yüksek dozlarda başlanıp, iyileşme saptanıncaya kadar devam edilir. İyileşmeyi sürdürmek için idame dozda devam tedavi edilir.
Düzelme genellikle tedavinin ilk 3-4 haftasında başlar. Genellikle 3 hafta boyunca 6 saatte bir 250 mg tetrasiklin verilir ve sonraki 3-4 hafta boyunca günde üç defa olarak devam edilir. Bundan sonra, yeni papüller çıkmayana kadar (muhtemelen 10-12 hafta) doz günde iki defaya indirilir. Günde bir veya iki defa 50 mg minosiklin veya doksisiklin kullanımı daha uygundur. Eritromisin de etkilidir ve tetrasiklin ile aynı dozlarda kullanılır. Yan etkilerinden dolayı metronidazol kullanılması tercih edilmez. Alkol intoleransı yapan disulfiram benzeri bir etkiye sahiptir. Diğer yan etkileri bulantı ve kan diskrazileridir.
İzotretinoin özellikle rinofima bulunan hastalarda yararlı olabilir, çünkü genişlemiş burnun boyutunu küçültür ve papüllerin sayısını azalttığı gösterilmiştir.
Topikal tedaviler
Topikal kortikosteroidler kesin olarak kontrendikedir. Yangılı papülleri baskılamalarına rağmen muhtemelen üst dermişi daha da zayıflattığından ve subpapiller venöz ağa desteği azalttığından, yüzü daha kırmızı ve daha telanjiektatik yapma eğilimindedir.
Rozaseada yüz derisi hassas ve rahatsız edici olabilir, bu yüzden yumuşatıcıların kullanımı semptomatik bir rahatlama verir ve hastayı topikal kortikosteroidlerden uzaklaştırır! Güneş koruyucuları oluşacak güneş hasarını önlemede yararlıdır. Krem veya jel şeklinde %0.75-1.5 metroni-dazol kullanımı, yangılı papüller üzerine sistemik tetrasiklin kadar etkili ve hızlıdır. Topikal azelaik asid (%20) de etkili olduğu gösterilmiştir.
Sistemik antibiyotikler ile sistemik veya topikal metronidazol' un rozasea' da nasıl etki ettikleri belli değildir. Pulse boya laseri ile yapılan tedavi, rozasea' da erkemi büyük ölçüde düzeltebilir.
Perioral dermatit
Perioral dermatit ağız etrafında görülen, mikropapül ve püstüllerin varlığı ile karakterize yangısal bir hastalıktır.
Klinik özellikler
Dudak kenarının hemen yanındaki alanın sağlam kalacağı şekilde, ağız etrafında çok sayıda küçük pembe papül ve püstüller gelişir. Lezyonlar bazen nazolabial olukları tutar ve ağır hastalarda bumun etrafındaki deriyi de etkileyebilir. Eritem bulunmaması rozasea'dan ayırt edici bir özelliğidir.
Bu durum sinsice gelişir ve tedavi edilene kadar devam eder. Nadiren tekrarlama eğilimindedir.
Perioral dermatit en sık 15-25 yaşlarındaki bayanlarda görülür, erkek ve yaşlı bayanlarda çok nadirdir. Kesin sıklığı bilinmemektedir. İlk olarak 1960'larda görülmüştür. 1970'lerde zengin batılı toplumlarda sık rastlanırdı ve 1980'lerde daha nadir görülmeye başlandı. Ancak 1990'larda sıklığında tekrar artış izlenmektedir. Topikal kortikosteroid'lerin kullanımı çok suçlanmıştır. Rozasea'daki gibi hastalar 4-8 haftalık sistemik tetrasiklin tedavisine cevap verir. Topikal tedavi endikasyonu yoktur.
Malign Hastalıklar
Nadir görülmesine rağmen uzun süren ülserlerin nedenini anlamada önemlidir. Lezyonlar genelde skuamöz hücreli karsinom veya bazal hücreli karsinom olabilir. Kenarları kalkık olur ve yavaş ilerler ama kötü bir klinik seyir gösterir.
Ülserlerin tanı ve değerlendirilmesi
Tedavi planlanmadan önce, doğru tanıyı koymak ve hastanın sosyal geçmişini değerlendirmek önemlidir. Anamnez başta olmak üzere, lezyonla-nn ve etrafındaki derinin görünüşü tanı koymada en önemli kaynaklardır.
Kenardan alınan biyopsi faydalı bir bilgi sağlayabilir ve hiçbir zararı yoktur. Bakteriyel üremeye her zaman açık olan yaralarda, klinik olarak ülserin kesin enfekte olduğu açık bir şekilde görülmedikçe, bakteriyel kültür almak pek anlamlı değildir. Hematolojik testler, altta yatan anemi, enfeksiyon kaynaklı lökositozu ve nadir hematolojik rahatsızlıkları tanımlayabilir.
Venografi, arteriografi, bilek kan basıncı ölçümü ve Doppler ultrason, kan akım ölçümünün değerlendirilmesinde yardımcı testler olarak uygulanabilir. Lazer Doppler araçları, derideki kapiller damar kan akımını bile gösterebildiğinden, önemli bilgi sağlayabilirler.
Ülserasyonun daha nadir nedenleri
Piyoderma Gangrenosum
Altta yatan ciddi bir sistemik hastalık sonucu ortaya çıkan nadir bir ülseratif rahatsızlıktır.
Klinik Özellikler
Genellikle akut olarak yangılı morumsu bir nodul, korkutucu bir şekilde hızla yayılarak ülser haline gelir. Ülser karakteristik olarak mavi-leylak benzeri renkte olup, sınırları belirsiz bir şekildedir. Bu gibi lezyonlar, yemek tabağı ölçülerinde ve hatta daha büyük olabilirler. Sonunda ülser boyutları sabit hale gelir ve sonra kendiliğinden iyileşebilir. Bazı hastalar birden fazla ülserlere sahiptir ve bu hastalıktan dolayı kaybedilebilir. Lezyonlar tekrarlayabilir veya sessiz bir dönem sonrası yenileri oluşabilir.
Etiyopatogenez
Olguların yarısında predispozan faktör bulunmamasına rağmen, ülseratif kolit, Crohn hastalığı, romatoid artrit veya miyelom seyrinde bu rahatsızlık oluşabilir. Kanıtlama zor olmasına rağmen, vaskülit tarafından oluşan yıkım sonucu oluştuğu düşünülmektedir.
Tedavisi
Siklosporin, minosiklin ve dapson gibi ilaçların piyoderma gangrenosum lezyonlarının iyileşmesini sağladığı bildirilmiştir.
Vaskülitik Lezyonlar
Ülserler, yangılı ve tromboze olan küçük damarlardaki (vaskülitik) bozukluğa bağlı olarak gelişir. Romatoid vaskülitler, bu mekanizma ile oluşan ülserler ve genellikle bacaklarda oluşur. Ama herhangi bir yerde de gelişebilir. Purpurik bir lezyon olarak başlayabilir. Tedavi altta yatan hastalığın düzeltilmesidir.
Hematolojik sebepler
Bacak ülserleri, orak hücreli anemi ve idiyopatik trombositopenik purpu-ralı hastalarda daha yaygındır.
Enfektif Sebepler
Tüberküloz, tersiyer sifiliz ve derin mantar enfeksiyonları uzun süren ülserlere neden olabilirler.
Arteriovenöz Malformasyonlar
Daha derin seviyelerde kan damarlarının şant oluşturması, deri üzerindeki beslenmeyi bozar ve ülserlere sebep olabilir
Dekübitus Ülserasyon
Bu lezyonlar felçli ve bilinci kapalı hastalarda, uzun süre yatmaktan dolayı yatak çarşaflarına temas eden deri bölgelerinin sürekli basınca bağlı oluşan lokalize iskemisi sonucu görülür.
Klinik özellikler
Tipik olarak ülserler sakrum veya kalça bölgesinde, topuklar, kafanın arkası skapula ve dirseklerde oluşur. Ülserler derine iner ve sulantılı olup kötü görünümlüdür.
Dekübitus Ülserasyon Tedavisi
Titiz ve dikkatli olan bir hasta bakıcısının yardımıyla hastanın basınç noktalarının sürekli değiştirilmesi için çevrilmesi gereklidir. Koyun postu yatak takımı, havalı yataklar dekübitus ülserlerini önlemede yardımcı olabilir. Ayrıca sağlanacak doğru beslenme ve genel sağlık uygulamaları basınçla oluşan yaraları önlemede yardımcı olur.
Ülsere lezyonların her birinin toksik olmayan antibakteriyel solüsyonlarla temizlenmesi gereklidir. Ek olarak, yapışkan ve toksik olmayan örtücü pansumana ihtiyaç vardır. (Venöz ülserlerde olduğu gibi)
Nöropatik ülserler
Nöropatik ülserler, sinirin yaralanmasından sonra görülen, derinin hipo-anestetik veya anestetik alanlarındaki ve istemsiz tekrarlayan travmalar sonucu oluşur. Birleşik Krallık'ta ve Avrupa'da diyabetlilerde çok sık görülür ama dünyanın bazı bölgelerinde lepra daha yaygın bir sebeptir.
klinik özellikler
Bu lezyonlar çok derine inebilir. Çoğunlukla ayak tabanlarında görülmesine rağmen ayağın başka yerlerinde de oluşabilir.
Tedavisi
Lokal tedavinin, bu lezyonlar üzerine herhangi bir olumlu etki yapması beklenilemez. En etkili tedavi, sadece bir pansumanla veya herhangi bir malzemeyle zarar görmüş alanı korumaktır. Eğer mümkünse, anestetik alana yeniden duyu almayı sağlamaktır.
Venöz Hipertansiyon
Epidemiyoloji
Hayatlarının herhangi bir döneminde venöz ülserasyon geçiren kişilerin sıklığının, Birleşik Krallık'ta popülasyonun % 0,5-1 arasında olduğu tahmin edilmektedir. Bu durum, genelde 60 yaş sonrasında görülür ve özellikle multipar kadınlar daha çok etkilenir. Bu hastalık çoğunlukla, fakir ve temel sosyal haklardan yoksun olanların problemidir. İlginç bir nokta tüm ırklarda eşit sıklıkla görülmez, örneğin Araplar'da daha nadirdir.
Patoloji ve Patogenez
Venöz dönüş engellendiği zaman, venöz sirkülasyonda blokajın gerisinde hipertansiyon gelişir. Bu durum, küçük venüllerde dilatasyonla sonuçlanır. Ek olarak, değişen basınçtan dolayı doku seviyesinde eksudasyon ve ödem oluşur.
Bacaklarda görülen bu durum, venöz kapakçıklar bozulduğunda oluşur. Dolaşımdaki kan kalbe yollanmak için, alt bacak damarlarında ki "kas pompa" vasıtasıyla ileri itilirken hatalı kapakçıklardan geriye sızar. Kapakçıklar venöz tromboz'dan dolayı hasarlıdır ama bazen bu durum doğumsal olabilir. Oluşan geri basınç, perfore venler vasıtasıyla daha küçük yüzeyel venlere geçerek, venöz hipertansiyona neden olur. Sürekli olan venöz hipertansiyon ise telanjiektazi ve variköz yapıların görülmesine yol açar.
Kapiller damarların venöz sonlanmalarında artmış basınç, transüda ve perivasküler alanda fibrin birikimine neden olur. Doku ödemi ve fibrin ise hipoksiye, yangıya ve sonunda fibroz'a yol açar. Kırmızı kan hücrelerinin damar dışına kaçmaları sonucunda dermal makrofajlarda hemosiderin pigmenti biriktirir. Bu durum, deriye kahverengi pigmente bir görünüm verir.
Küçük kan damarları hipoksiye cevap olarak kalınlaşır ve prolifere olur. Bu tür damarsal proliferasyona ait karakteristik histolojik tablo, çoğu olguda Kaposi sarkomuna benzer.
Klinik Özellikler
En erken bulgular olarak, ayak bileği etrafındaki çukur bırakan ödem ve alt bacaktaki yüzeyel uzun venlerde genişlemeler görülür. Ayak etrafında, daha küçük venlerden oluşan bir ağ görülmeye başlar. Sonra kahverengi bir renk değişikliği oluşur ve şişkinlik daha sert bir hal alır. En sonunda, fibrozdan dolayı dokununca odun kadar sert bir durumda olabilir. Ülserleşmeler herhangi bir evrede görülebilir. Genelde minör yaralanma sonrası iyileşme görülmez ve yaralar durmadan genişler.
Venöz ülserler, genelde iç malleol etrafında görülür. Ancak, her yerde oluşabilir ve genellikle tektir Büyük ülserler bacağı çevreleyebilir. Venöz ülserlerin tabanı, sıklıkla sarımsı-gri bir renk alır. Kenarları deri yüzeyinden taşmıştır ve genelde düzensizdir.
Klinik Seyir ve Prognoz
Çoğu ülserler iyileşir ama bazen bu iyileşme aylar sürebilir. Maalesef iyileştiğinde tekrarlama eğilimindedir. Bazıları asla tamamen iyileşmez ama sıklıkla gerileme gösterebilirler.
Komplikasyonlar
Enfeksiyon. Gram pozitif koklar veya gram negatif mikroorganizmalar tarafından ciddi enfeksiyonlar oluşabilir.
Kanama. Nadiren büyük venler yırtılabilir ve ciddi kanamalara neden olabilir.
Egzema. Venöz ülserli hastalarda egzamatöz döküntüler sık görülür. Hastaların 2/3-3/4'ünde tedavide kullanılan ilaçlardan birisine (örn: ne-omisin veya vioform) veya kullanılan tedavi maddelerinin içeriğine karşı allerjik kontakt aşırı duyarlılık reaksiyonu gelişir. Birkaç hastada ülser alanında oluşan yıkım ürünlerine karşı gelişen, bir tip duyarlılık olduğu düşünülen oto-sensitizasyon gelişir. Venöz egzema'da karşı bacakta, uylukların dış kısmında, üst kol ve dağınık olarak çeşitli bölgelerde otosensitizasyon gelişebilir.
Malign değişim. Nadir olarak skuamöz hücreli karsinom veya bazal hücreli karsinom uzun süreli lezyonlar da gelişebilir. Anemi. Uzun süren ülserli hastalarda sıklıkla normokromik anemi gelişir ve genelde hastayı zayıf düşürür. Oluşan bu durumdan, bakteriyel aktivite ve doku yıkım ürünlerinin emilimi ile açık alanlardan eksüda metabolitleri, tuz ve protein kaybı sorumlu olabilir.
Venöz Hipertansiyon Tedavisi
En yararlı yaklaşım venöz drenajı düzeltmektir:
Gün içerisinde düzenli aralıklarla bacakları, baş seviyesi üzerine kaldırmalı (saatte iki defa elevasyon).
Kompresyon bandajları, özel elastik çoraplar veya elastik bandajlar kullanılır. Basınç derecelendirilmelidir. Öyle ki, bandajın uyguladığı basınç en fazla ayak bileğinde olmalıdır ve uygulanan basınç giderek azaltılarak bandajın tepesinde en az derecede olması gereklidir. Arteryal kan akımının engellenmemesine dikkat edilmelidir. "Baldır kas pompası" kalbe kan dönüşünde yardımcı olduğundan hafif ve düzenli egzersizler yaptırılmalıdır. Kilo verilmesi sağlanmalıdır.
Örtücü Pansuman
Yapışkan, toksik ve allerji yapmayan örtücü pansumanlar yapılmalıdır. An-tibakteriyel özelliklere sahip olan örtücü pansumanlar da yardımcı olabilir. Ek olarak örtücü pansumanlar, yara yüzünde yüksek nemi sağlamak için ideal olarak emici ve yarı örtücü olmalıdır. Bu özellikler re-epitelizasyonu hızlandırır. Hidrokolloid pansuman materyalleri, jeller ve bazı yarı sert kıvamda bandajlar yararlıdır. Tül ile örtücü pansumanda ayrıca yapılabilir.
Topikal Tedaviler
Ülser tabanı bilinen serum fizyolojik çözeltisi, potasyum permanganat solüsyonu veya çok zayıf klorheksidin veya hipoklorit solüsyonuyla yıkanabilir. Çoğu bilinen tedavi ajanları, iyileşen dokuya zarar verdiğinden, bunların yara yüzeyine teması önlenmelidir.
Cerrahi
Split deri greftleri, kısa dönemde ülser iyileşmesini hızlandırabilir ama uzun dönem de yarar sağlamaz, in vitro kültürleri yapılmış olan bazı deri greftleri de başarıyla kullanılmıştır. Hasarlı venlerin cerrahi yöntemlerle düzeltilmesi bazı olgularda yardımcı olabilir.
Patogenez
Ateroskleroz olguların çoğunu oluşturur. Ana damarları etkiler ve giderek artan derecelerde ortaya çıkar. Bundan dolayı kronik olarak, iskemik deride ülserasyon oluşur. Embolizm, akut ülserasyon ve gangrene neden olabilir.
Diyabeti olanlar ateroskleroza yatkındır ve özellikle sık görülen bir problem olarak yara iyileşmesi bozuktur. Orta çaplı ve küçük damarların hastalığı, allerjik vaskülitlerde ülserasyona sebep olur.
Yaygın olan venöz hipertansiyon ve aterosklerotik arteriyel hastalıklarının biri diğerine nazaran daha baskın olarak görülmesine rağmen, bu hastalıkların ikisi de aynı hastada ortaya çıkabilir. Sıklıkla böyle hastaların görülebileceği unutulmamalıdır, aynı anda iskemik ve venöz ülseras-yonun ortaya çıkabileceği göz önünde bulundurulmalıdır.
klinik özellikler
İskemik ülserler, ayaklar ve alt bacaklar etrafında oluşan ağrılı ve düzensiz ülserlerdir. Ülsere alanın etrafı soluk, soğuk, düz ve kılsızdır. Deri üzerine düşük basınç uygulandığında beyaz ve pembe alanların normale dönmesi uzun süre alır.
Tedavisi
Medikal tedavi sadece çok erken saptanan veya orta dereceli olgularda yararlıdır. Etkilenen alanı sıcak tutmak ve yaralanmadan korumak gerekir. Periferal vazodilatör ilaçlar çok az yararlıdır (örn: pentaeritritol tetranitrat, gliseril trinitrat, izosorbid dinitrat, nifedipin). Hidroksietil rutosid ve oksi-pentifilin gibi vasküler akımı sağlayan ilaçlar ise bazen faydalı olabilir.
Sempatektomi ile sempatik vazokonstrüksiyonu ortadan kaldırır ve va-zodilatasyona sebep olur. Sadece nadiren klinik yarar sağlayabilir. Daha fazla yarar sağlayan, açık cerrahi bir teknik olan endarterektomi veya perkütan yapılan arteriyel greftleme ile daha çok başarı sağlanabilir.
Yara İyileşmesi ve Yaraların Çabuk İyileşmesi İçin
Yara iyileşmesi karmaşık bir durum olup, zarar görmüş fiziksel yapıların tümünün temel aktivitelerinden birisidir. Aynı temeller kesiklerin, sıyrıkların, ülserlerin, kimyasal maddelere bağlı hasarların ve mikroorganizmaların veya immün reaksiyonların invazyonu sonrasında görülen iyileşmeyi de oluşturur.
Fiziksel olarak zarar görmüş derinin iyileşmesi aşağıdaki bölümlere ayrılır:
ani bir hemostatik faz
re-epitelizasyonun erken fazı
dermal onarım ve tekrar şekillendirmenin geç fazı
Karmaşık etkileşimlerin ve onların kontrolünün daha iyi anlaşılmasının, iyileşmeyen yaraların tedavilerinde yeni teknikler ve materyaıleriyle bulunmasına neden olacağını ümit etmekteyiz. Derinin dirençli iyileşmeyen ülserleri çok yaygın görülür ve mutsuzluğa, fiziksel yetersizlikle ekonomik yönden kayba neden olur.
Yara İyileşmesindeki Önemli Faktörler, Yaraların Çabuk İyileşmesi
Kanla beslenme ve oksijenin eş destekleri yeterli iyileşme için gereklidir. Kan dolaşımı bozulduğunda, iyileşme gecikir. Vitamin C ve çinko eksikliği gecikmiş yara iyileşmesiyle ilişkili olan yetersizlikler arasında sık görülür.
Tüberküloz, mikobakterium ülserans veya sifiliz ile kaynaklanan enfeksiyondan dolayı direkt olarak ülseratif durumlar oluşur. Herhangi bir ülsere alan, dışarıdaki mikroplar tarafından kontamine edilir ve bu durum sıklıkla ileri doku yıkımına neden olan sekonder enfeksiyona yol açar.
Bazı nadir doğumsal hastalıklar, gecikmiş yara iyileşmesine neden olur. Çünkü iyileşme dizisinde bozukluk oluşmuştur.