Romatizma Eklem Kas Romatizmasi

Romatizma Nedir, Romatizmal Hastalıklar Hakkında Bilgiler

Basit olarak bir eklemdeki iltihabı anlatmak için kullanılan "arterit" sözcüğü, eski Yunancada eklem anlamına gelen arthron ve iltihap anlamına gelen itiş sözcüklerinin birleşmesinden oluşur. Arteritin en be­lirgin özelliklerinden biri, etkiye maruz kalmış ekle­mi astarlayan albüminli zarın ya da synovium'un iltihaplanmasıdır. Buradan da anlaşılabileceği gibi, has­talığı tam olarak ifade etmese de, arterit yerine "al­büminli zar iltihabı" da ikinci bir adlandırma olarak kullanılabilir. Öte yandan "romatizma", kaslardaki ve eklemlerdeki çeşitli acı ve ağrıları anlatmak için ge­nellikle kullanılan karmaşık bir terimdir ve farklı ki­şiler için farklı anlamlar taşır. Bazıları için romatiz­ma bir arterit türüyken, bazıları için tanımı çok daha zor bir şeydir. Doktorlar bile kesin bir tanım üzerin­de anlaşabilmiş değillerdir! Kaslar, tendonlar ve vü­cut bağları gibi yumuşak dokulardaki ağrı ve tutul­ma (katılaşma) anlamına gelen "yumuşak doku romatizması" ifadesi, romatolojistlere (romatizmal hastalıklarla uğraşan uzmanlar) daha kabul edilebi­lir bir tanımlama gibi görünmeye başlamıştır.

Eklemlerin yapısı, Eklem Romatizması

Arteritleri kavramak ve önlemlerini anlamak, ek­lemlerin temel yapılarını bilmeniz durumunda daha kolay olacaktır. Bir eklem, her şeyden önce iki kemiğin karşı karşıya geldiği yerdir. Çok çeşitli türleri var­sa da, eklemler iki temel kategoriye ayrılabilirler: Bi­rinci kategoriye giren eklemler fazla hareketli değil­dir ve oyukları yoktur; ikinci kategoriye girenler ise rahatça hareket ederler ve her eklemin bir oyuğu vardır.

Birinci tür eklem synarthrosis diye bilinir ve lifli doku ile mafsal kıkırdağından ya da bunların ikisinin bileşiminden oluşur. Bu tür eklemlerin örnekleri ka­fada ve belkemiğinde bulunabilir. İkinci tür eklem ar­teritlerden çok sık etkilendiği için, burada bu eklem türünün yapısını anlamak ve nasıl çalıştığını çok fazla ayrıntıya girmeden de olsa incelemek önemlidir. Bu eklem türü —albüminli eklem yada diarthrosis— vü­cutta en yaygın olan eklemdir ve omuzda, dirsekte, bilekte, parmakta, kalçada, dizde ayak bileğinde ve ayak parmağında bulunabilir. Bazıları ikiden fazla ke­mikten oluşsa da, temel yapıları değişmez. Kemik­lerin uç kısımları kıkırdak ya da mafsal kıkırdağıyla kaplanmıştır. "Mafsal kıkırdağı" çok sayıdaki sürtün­menin etkilerini bertaraf eden düz, parlak bir yüzeye sahiptir. Bu kıkırdak bir ölçüde esnek ve içinde sinir olmadığı için, "duyarsız"dır. Eklemlerin sürekli ha­reket halinde olmalarının yol açabileceği etkilenme­ler bu yüzden acı duymadan atlatılır. Biri dışbükey (dışa kıvrık), öbürü içbükey (içe kıvrık) olan bu iki yü­zeyin karşılıklı teması, eklemin çalışmasında temel bir işlev görür. Bu uygun biçimli "karşılaşma"daki herhangi bir bozulma mafsal kıkırdağının tahribata uğramasına yol açar ve vücudun böyle bir durumu gi­dermek için yapabileceği çok şey yoktur.


Eklemi uygun bir çalışma düzeni içinde tutmaya yarayan ve eklem duvarlarına tutunmuş çok sağlam yapılı lifli kapsüller, temas halindeki kemikleri sıkı­ca birbirine bağlar. Vücut bağları, tendonlar ve kas­lar da hareketlerine yol göstererek ya da bu hareket­leri sınırlayarak eklemlere ek destek sağlar. Kapsü­lün hastalığa karşı güçlü bir direnme yeteneği vardır ama, hastalığı bir kez kaptıktan sonra zor iyileşir. Kapsülün iç kısmını astarlayan ince, parlak bir tabaka var­dır ki, mafsal kıkırdağı dışında, eklemin içindeki bü­tün yüzeyleri kaplar. "Albüminli zar" denilen bu ta­baka, az miktarda temiz, saman renginde ve yapış­kan bir sıvı üretir. Bu albüminli sıvı'nın çok önemli iki işlevinden biri, harekete geçtiklerinde eklem yü­zeylerini "yağlamak", öbürü ise, özellikle mafsal kı­kırdağı olmak üzere eklemin iç kısmını beslemektir. Kapsülün tersine, albüminli zar bol miktarda ka­na ve kendi kendini iyileştirme yeteneğine sahiptir. Mafsal kıkırdağında ise ne kan damarı ne de sinir var­dır. Sinirler, albüminli zarda ve kapsülde bulunur. Gö­revleri, öncelikle acıyı duyurmak, sonra da sabit ek­lemlerde duruş pozisyonunu, hareketli olanlarda da hareketlilik derecesini saptayarak beyne ek bilgi ilet­mektir. Beyninizin, eklemlerinizin ne yaptığının far­kında olduğunu, gözleriniz kapalıyken bile sınayabi­lirsiniz.