Tansiyon Tuz, Hipertansiyon ve Tuz İlişkisi
Peki, bu çevresel faktörler içinde sizin bir numaraya koyduğunuz hangisi? Sanırım beslenme, değil mi?
Evet, özellikle hipertansif bir hastam olduğu zaman, hastama ilk tavsiye ettiğim şey eğer kilosu varsa, kilosu ve tuzdur. Tuzu önceliğe alıyoruz tabii. Diyoruz ki önce hastaya, "Lütfen kullandığınız tuz miktarını azaltın". Birçok kitapta, tıp kitaplarında birtakım gramlar verilir, ama bunu uygulamak kolay değil. Bu yüzden ben genellikle şunu tavsiye ediyorum: Evde yapılan yemeklere konulan tuz miktarını yarı yarıya düşürün, en azından sofradaki tuzluğu ortadan kaldırılın.
Hocam hayatın bir tadı, bir de tuzu var ama...
Ama kullanılan ekmeğin tuzu normal devam edecek. Bu yeteri kadar fayda sağlıyor zaten. Bu çok büyük bir zevksizlik ya da lezzetsizlik yaratmıyor. Yemeklerin tuzsuz olması o kadar da kötü değil bence.
Ben tuzsuz bir yemek düşünemiyorum...
Bakın, dikkat edin ama! Yapılan yemeğin tuzunu sadece yarı yarıya azaltıyorsunuz, o kadar.
Acımasız değilsiniz bu konuda... „
Evet!
"Tuzsuz" demiyorsunuz...
Hayır, demiyorum! Sadece önüne gelenlere tuz katmasın. Çünkü zaten her türlü besinde yeteri kadar tuz var. İnanın belli bir süre sonra buna alışılıyor. Yani hasta daha önceki tuz alışkanlığını bu sefer büyük bir şaşkınlıkla karşılıyor, "Ben nasıl böyle bir şey yapmışım" diyor. Bu yüzden sıfır tuz değil, çok azaltılmış, makul ölçülere getirilmiş bir tuz kısıtlaması yapıyoruz. Sadece tuz kısıtlama-sıyla sistolik kan basıncında 2 ila 8 (mmHg) arasında değişen (kişiden kişiye değişiyor) bir kan basıncı düşüklüğü sağlayabiliyorsunuz. Bu, birinci şart ve gerçekten çok önemli. İkincisi, kilo tabii, eğer hasta ideal kilosunun üstünde bir kiloya sahipse, mutlaka kilo vermesini istiyoruz. İşin en zor taraflarından biri de bu. Çünkü kilo vermek geçekten çok zor.
1 kilo = 1,5 (mmHg) kan basıncı
Ne kadar kilo vermek gerekiyor mesela?, Tansiyon Baş Dönmesi
İlk istediğimiz şey, sahip olduğu kilonun yüzde 10'unu vermesi. Yani 70 kiloluk bir kişi için, 7 kilo. Bu 7 kiloyu da 1-2 ay içinde versin demiyoruz. Aşağı yukarı her ay 1 kilo, 2 kilo vermesi en ideali. Bunun için diyetinin ayarlanması lazım. Aldığı kalorinin kısıtlanma-sıyla birlikte hastanın mutlaka egzersiz veya en azından bir yürüyüş programına girmesi gerekiyor. Kilo vermekle elde edilen kan basıncı düşüklüğünü de söyleyeyim size: 10 kilo verdiğinizde aşağı yukarı 5 ila 20 (mmHg) arasında değişen bir sistolik kan basıncı düşüklüğü sağlayabiliyorsunuz.
İşte, bakın önlenebilir boyutu bu işte...
Evet! Hatta buna kabaca diyoruz ki 1 kilo = 1,5 (mmHg) kan basıncı.
Demek ki bir insan 4 kilo kaybettiğinde ki bu çok zor bir şey değil, tansiyonuna bir tür ince ayar yapmış oluyor...
Hasta 4 kilo verdiğinde, 6 mmHg kadar kan basıncı düşüklüğü sağlayabilir.
İlaç kullanmadan mı?
İlaç kullanmadan tabii! Bunun dışında çevresel faktörler var hiç kuşkusuz.
Bu çevresel faktörler neler?
Mesela fiziksel aktivite, eğer hastanın hareketsiz bir yaşamı varsa en azından günde yarım saat tempolu yürüyüş tavsiye ediyoruz. Bunu yaptığı zaman kan basıncında 4 ile 8 (mmHg) arasında bir düşüş sağlanabiliyor. Başka bir faktör de alkol tüketimi. Eğer kişi alkolü biraz fazla seviyorsa, bu alışkanlığını azaltmasını veya maksimum 2 kadehle sınırlamasını istiyoruz.
Günde mi? Hipertanisyon Tuz
Evet! Çünkü 2 kadehin üzerinde alınan alkol, kan basıncını yükseltiyor.
Dengeli ve sağlıklı beslenin
Hele zaten tansiyonu varsa iyice çıkıyor...
O zaman daha da artıyor. Bu nedenle alkol kısıtlaması yapıyoruz. Başka ne yapıyoruz? Bir de daha çok sebzeye, meyveye, posalı yiyeceklere yönelik diyet tavsiye ediyoruz. O zaman da yine kan basıncında oldukça iyi bir düzenleme, ayarlama elde edilebiliyor. Bunlar aslında herkesin uyması gereken kurallar. Sadece hipertansiyon hastalarının değil, herkesin.
Peki, siz inanıyor musunuz bunların hepsinin yapılabileceğine hocam?
Evet, gerçekten inanıyorum tabii! Mesela ben hemen hemen hiç tuz kullanmıyorum. Önüme gelen hiçbir şeye tuz ilavesi yapmıyorum.
Yemeğin tadına bakmadan tuz koyuyor musunuz?
Hayır, asla! Bunu hiç yapmıyorum. Hakikaten insanoğlu bir şeye alıştığı zaman problem haline gelmiyor ve alışkanlıklarını da değiştirebiliyor. Biraz zor olmakla beraber değiştirebiliyor.
Kilo kaybetmek...
Kilo kaybetmek çok zor, bunu kabul ediyorum, ama o zaman benim tavsiyem şu oluyor hastalara: "Lütfen en azından kilo almayın!" Bu biraz rahatlatıyor hastayı, sonra da diyorum ki: "Elinizden geldiği kadar kilo vermeye gayret edin. 1-2 kilo bile olsa, sizin için çok faydalı. Bakın kilo vermeniz sadece kan basıncınız için gerekli değil. İleride diz eklemleriniz, sırt eklemleriniz, bel eklemleriniz için de gerekli. Onun için biraz daha kendinize dikkat edin. Verebileceğinizden eminim". Diyet programı uygulatıyorum hastalarıma, aslında diyet şu: "Bunu yiyemezsiniz" demiyor, sadece kısıtlama, miktar kısıtlaması yapıyoruz. Aslında sadece porsiyonlarınızı küçültseniz, bu bile yeterli olabiliyor bazen.
Hatta çayı şekersiz içmek gibi... Gayet tabii.
Çok yakın bir arkadaşımdan bahsedeyim size. Gazeteci o da. 44 yaşında ama 5-6 yıldır hipertansiyon tanısı konuldu. Tuz kısıtlaması yaparak, kilosuna dikkat ederek ve hemen her gün düzenli yüzerek tansiyonunu kontrol altında tutuyor... Çok güzel bir egzersiz tarzı.
Yaşam tarzı değişikliği şart
Evine de bir koşu bandı aldı, bisiklet aldı. Çok da duyarlı, çok da dikkat ediyor. Sigarayı bıraktı, alkol zaten çok fazla kullanmıyor. Kendisini burada sevgiyle anıyorum. İlaç kullanmadan tansiyonunu kontrol altında tutuyor. Bu mümkün, değil mi? Gayet tabii! Bu çok önemli. Zaten hem Avrupa'nın hem Amerika'nın kılavuzlarında hem de bizim benimsediğimiz kendi kılavuzlarımızda da bu var. İlk adım şu: Yüksek kan basıncı görüldüğü zaman eğer bu değerler çok yüksek değilse, beraberinde ciddi risk faktörleri veya kan basıncı yüksekliğinin ortaya çıkardığı hedef-organ hasarları yoksa bu tür durumlarda çok ciddi olarak, en az 3-6 ayda yapılabilecek yaşam tarzı değişikliği tavsiyesinde bulunuyoruz. İlaca hemen başlamıyoruz. Bunlarla eğer başarısız olursak, o zaman ilaca geçiyoruz. Bütün kılavuzlarda bu şekilde geçer. Onun için kesinlikle buna dikkat edilmesi ve uygulanması lazım. Bakın, bütün tedavi yaklaşımlarında ilk uygulama, ciddi olarak yaşam tarzı değişikliğidir. Bunu yaparak, tansiyonda ne kadar önemli düşüşler elde edilebildiğini belirtmiştim.
Kendimize ve hayata karşı çok katı olmadan herhalde...
Elbette. Yani hayatı zehir etmeden birazcık kısıtlamalarla bu faydalı etkileri ve sonuçları elde edebiliyoruz.
Hocam, yaygın tabiriyle işlenmiş ya da diğer bir deyişle hormonlu gıdalar meselesi var. Artık pek doğal beslenemiyoruz galiba...
Evet!
Sebzeler ve meyvelerin hepsi hormon içeriyor. Çocukluğumuzdaki meyveler yok artık. Bu besinler tansiyonumuzu tetikliyor mu?
Gayet tabii! Özellikle "proses edilmiş" denilen yiyeceklerin hepsinde (konserveler, koruyucu maddeler ilave edilmiş besinler gibi) aşırı miktarda tuz ve arzu edilmeyen yağlar bulunuyor çoğunlukla. Bunlar da bizim arzu etmediğimiz, kaçınılması gerektiğini söylediğimiz şeyler.
Bu yüzden mümkün olduğunca her alınan yiyeceğin üstündeki etiketten, tabii bu Türkiye'de çok ciddi olarak uygulanmıyor, yağ miktarına, tuz miktarına, diğer katkı maddelerine tek tek bakmak lazım. Bu yiyecekleri bilinçli bir şekilde almamız ve tüketmemiz gerekiyor. Tabii devletin de halkın sağlığı açısından bunları çok ciddi kontrol etmesi şart.
Amerika'dan ithal ettiğimiz fast-food (hızlı beslenme) konusuna gelelim. Çocuklarımız hem hamburgerlere hem de hareketsiz yaşama teslim oldu. Bunda bilgisayarların etkisi de bir hayli fazla...
Evet, maalesef!
"Yeni nesil" dediğimiz kesimde çok yaygın bu durum. Bütün bu olumsuz gelişmeler, ileride daha hipertansif bir toplum olacağımızın sinyallerini vermiyor mu?
Gayet tabii! Sadece hipertansiyon değil de çok daha önemli ve yaygın bir sorun ve aynı zamanda dünyada bir numaralı ölüm nedeni olan kardiyovasküler hastalıkların artışının nedeni, bütün bunlar. Zaten bütün çabamız, bunu aşağılara çekebilmek. Birçok ülkenin yapmaya gayret ettiği gibi. Bunun için de çok güzel işaretler var, örneğin Türkiye'de sigara kullanımının birçok alanda kısıtlanmış olması ve yeni kanun maddeleriyle bu alanların genişletilmesi çok önemli. Kan basıncına, hiperkolesterolemi'ye (kolesterol yüksekliği) yönelik kampanyalarla halkı bilinçlendirerek bunların kontrol altına alınması yeterli olacak aslında. Çok büyük oranda yeterli olacak. Bütün çabamız bu yönde.
"Fast-food" konusunda anne-babalara mesajınız olacak mı buradan?
Aslında bir açıdan Türkiye'de fast-food çok yaygın sayılmaz. Ama gene de bizim kendi fast-food'larımız, yabancı fast-food'\an geçecek herhalde. Tavuğa, balığa, kendi pide tarzımıza yönelik beslenmemizi henüz yenemediler, geçemediler. Geçemesinler de... Fakat asıl yapmamız gereken hamur işlerinden, lahmacundan, mantıdan ziyade sebze ve meyveden yana zengin beslenmeye ağırlık vermek. Daha çok "Akdeniz diyeti" dediğimiz, doymamış yağların, yani zeytinyağı ve onun benzeri bitkisel yağların kullanıldığı bir beslenme tarzına dönmemiz, bunun sağlıklı olduğunu vurgulamamız gerekiyor.
Arada bir belki çok canımız çektiğinde hamur işi, börek, çörek ya da abur cubur yiyebiliriz, ama hayatımızda veya günlük beslenmemizde bunlara çok yer vermemeliyiz. Zorunluysak, belki o an için yiyebiliriz, ama genel beslenmemizde mutlaka sebzeye, meyveye yönelik daha sağlıklı olan beslenme tarzını benimsememiz gerekiyor.