Kalp ve Damar Hastaliklarinda Beslenme

Kalp Hastalıklarında Beslenme

Madem beslenmeden gidiyoruz, aklıma geldi. Akdeniz tipi beslenme diye bir beslenme türü var, bilim bunu kabul ediyor mu hocam?
Kesinlikle!

Akdeniz tipi beslenme ve zeytinyağının önemini biraz daha vurgulayabilir misiniz?

Akdeniz tipi beslenme, biraz önce söylediklerimizin tü­münü içeriyor. Tahıldan, meyve ve sebzeden, posadan, doymamış yağlardan zengin, hayvansal kökenli katı yağ­lardan fakir bir beslenme şekli, bu da kalp sağlığı için ide­al. Bu şekilde beslenen kişilerde, Akdeniz kıyısında, Güney İtalya'da, Güney Yunanistan'da, Yunan adalarında, bizde Ege Bölgesi'nin bir bölümünde yaşayanlarda kalp-damar hastalığı çok daha az görülüyor. Bu yüzden Akdeniz tipi beslenmeyi kalp-damar hastalığını önlemek için herkese öneriyoruz.

Aklıma Amerika'ya göç eden Japonlar örneği geldi. Ja­ponya'da kalanlar ile Amerika'da yaşayanlar arasında kalp hastalığı açısından bariz farklar vardı galiba?

Çok güzel bir noktaya değindiniz. Yaşam tarzının öne­mini ortaya koyan araştırmalardan biri de bu. Japonya'da yaşayan Japonlarda kalp hastalığı çok sık görülmüyor. Kolesterolleri yüksek olmuyor, çok tuzlu beslendikleri için tansiyonları yükseliyor, daha çok beyin-damar hastalıkla­rına yakalanıyorlar. Japonlar, Amerika'ya yerleşip Ameri­kan tarzı beslenmeye başladıkları zaman, kalp hastalıkları çok arttı. Bunu başka topluluklarda da görüyoruz. Mese­la, Amerika'da yaşayan Kızılderililer. Köylerinde yaşıyor­lar, mısır tüketip, bitkiden, posadan zengin beslenirken ve çok hareketliyken kalp-damar hastalıkları yok. Ama Batı uygarlığıyla karşılaşıp Batı türü beslenmeyi benimsedikleri zaman şişmanlıyorlar, şeker ve kalp-damar hastalığına da­ha çok yakalanıyorlar. Bunlar hep çevresel faktörlerin da­mar sertliğindeki önemini gösteren örnekler.

Aktarlarda satılan halkın rağbet ettiği bitkiler meselesi var. Siz de hastalarınızdan duyuyorsunuzdur. Bunlar ilaç olarak kullanılabilir mi? Halkın bu yönelimi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Kalp Beslenme

Toplumda böyle bir yönelim var gerçekten, ama biz hekimler çok iyi bildiğiniz gibi bitkileri doğrudan ilaç olarak kullanmıyoruz. Bunların bir bölümü yararlı olabilir, ancak Batı tıbbında bilimsel kanıtlar çok önemlidir, tedavinin bi­limsel olarak yararının kanıtlanması gerekir. Bir hastaya, bir tedavi uygulanması için bilimsel yöntemlerle yapılan araştırmalarda yararının gösterilmesi şarttır. Araştırmalar­da ise standardı olmayan tedaviler kullanılamaz. Kalp hastalığına iyi gelecek düşüncesiyle hastaya kekik suyu ve­receksiniz, bugün vereceğiniz ile 6 ay sonra vereceğiniz ay­nı olacak mı acaba? İçinde aynı kimyasal maddeler mi var? Hazırlanış şartları nasıl? Aktardan aldığınız kekik de­metleri nerede saklanmış, nasıl hazırlanmış, bilemezsiniz. İlaçlarda ise standart vardır. Ben size bir tablet verdiğim zaman, içinde ne olduğunu, ne kadar olduğunu biliyorum. Bugün de versem, bir sene sonra da versem, ilaç hep aynı­dır. Bitkiler için böyle bir şey söz konusu değil, takibi, kontrolü yok. Onun için tedavi olarak önermemiz müm­kün değil. Elimizde yararlan bilimsel araştırmalarda ispat­lanmış ilaçlar var, tedavide onları kullanıyoruz. Ama siz isterseniz bir taraftan istediğiniz kadar sarımsak da, soğan da, yeşillik de yiyebilirsiniz. Beslenmenizi o tür bitkilerle, bitki çaylarıyla zenginleştirebilirsiniz.

"Çaylar" dediniz, aklıma başka bir soru geldi. Bitkisel çayların kullanımı çok yaygın. Sanırım dünyada da böyle. Kalp dostu çaylar var mı? Mesela yeşil çay gibi? Hem siyah hem de yeşil çayın, kalp damarları için ya­rarlı olduğuna işaret eden bazı araştırmalar var gerçekten. Ama elimizde kesin olarak sonuca vardırıcı, "Her gün üç bardak yeşil çay içilirse, kalp krizi şu kadar azalır" dedir­tecek bir bilgi yok. Ufak yararlarının olduğunu gösteren bazı araştırmalar var. Bu yararın, çayın içinde bulunan flavanoid denen bazı maddelere bağlı olduğu düşünülüyor.

Hem siyah hem de yeşil çayın makul miktarda tüketilme­sinde bir zarar yok.
"Makul miktar" derken ne kadar hocam? Çünkü biz çay seven bir toplumuz...
Günde 4-5 bardak bence makul bir miktardır, günde 15-20 bardağa çıkmadıkça. Her şeyde ölçülü olmak en iyisi malum!

Kalp Hastalarında Beslenme; Sebze ve meyveyi bol tüketin

Antioksidanlar konusu da çok moda. Basında bu ko­nuda bir bombardıman var. Sanırım siz de takip ediyorsu­nuzdur. Antioksidanlar bu kadar kalp dostu mu gerçek­ten?

Sebzede, meyvede bulunan antioksidanlar elbette kalp dostu. Ama ilaç olarak kullanımları yararlı mı derseniz, E vitamini, C vitamini gibi antioksidanların birçok deneysel araştırmada yararlı oldukları yönünde veriler elde edildi. Ama asıl önemli olan çok sayıda kişiyi içeren büyük araş­tırmalarda bu yararları doğrulanamadı. Onun için, "Sebze ve meyve gibi antioksidan içeren besinleri bol tüketin, ama bunu yaptıktan sonra ayrıca ilaç olarak bunları al­manıza gerek yok" diyoruz.

Yani bunları bir çılgınlık düzeyinde almaya gerek yok diyorsunuz...
Amerika'da bu özellikle çok popüler, çok sağlık düş­künü ya onlar! Çok da büyük bir pazar var. Bilimsel ka­nıt olmasa da bu konu devamlı gündemde tutuluyor. Biz, Akdeniz tipi beslenmeyi hakkıyla uyguluyorsak, ek ola­rak E vitamini, C vitamini hapları almanın hiçbir yararı yok.

O zaman dengeyi aldığımız besinlerle mi kurmalıyız?

Elbette. Ama sadece ekmek yiyorsanız, sadece makar­nayla besleniyorsanız, sebze, meyve pahalı olduğu için yi-yemiyorsanız, o zaman bir destek gerekebilir. Ama bizim beslenme tarzımız genellikle böyle değil, nispeten ucuza sebze, meyve bulabiliyoruz. Onun için bizim toplumu­muzda buna gerek yok, tabii dengeli besleniyorsak.
Hem besin yoluyla aldığımız vitaminler var, hem de sa­nayinin ürettiği tablet tablet alman vitaminler. Bunlardan hangisi kalp sağlığımız için faydalı?

Dengeli, çok yönlü beslenildiği zaman, ek vitamin al­manın kalp hastalığını azaltabileceği şimdiye kadar hiçbir büyük araştırmada gösterilemedi. Ne zaman yararlı olabi­lir? Yaşlı bir adam yalnız yaşıyor, evinde yemek yapmıyor, sadece çay ve bisküviyle besleniyor, meyve de yemiyor. Bu kişinin vitamin alması gerekir. Ama sebze, meyve yiyen, her besinden ölçülü bir şekilde alan kişiler için dışarıdan katkıya gerek yok. Ancak bazı özel gruplarda, örneğin ço­cuklarda, hamilelerde, menopozdan sonra bazı vitamin desteklerinin önemi var. Onun dışında dengeli beslenen bir kişi için ek vitamin tabletleri kullanmanın kalp hastalığı veya kanseri önlemede bir yararı gösterilemedi.

Kalp ve Damar Hastalarında Beslenme; Çocuklar fast food'a yöneliyor

Toplum olarak nasıl besleniyoruz?

Türkiye'nin farklı bölgelerinde, farklı beslenme şekilleri var. Ege Bölgesi'ndeki beslenme ile İç Anadolu'nun, Doğu Anadolu'nun, Karadeniz Bölgesi'nin beslenmesi aynı değil. İç Anadolu'da mesela doymuş yağlardan zengin besin tü­ketimi daha fazla. Metropollerde durum daha karışık. İs­tanbul'da kimin nasıl beslendiğini saptamak zor. Ama genel olarak Batı türü beslenmeyi giderek daha çok benimsi­yoruz. Hazır gıda, daha az posa, daha çok tuz içeren gıda tüketimi arttı. Özellikle çocuklarda fast food beslenme tarzı daha çok rağbet görüyor.
Bunun yanında hareketsizlik meselesi de çok önemli, doymuş yağlardan fazla beslenseniz bile, eğer çok hareket-liyseniz bunun zararlarını bir miktar azaltabilirsiniz, ama hem doymuş yağlardan zengin besleniyorsanız hem de ha-reketsizseniz, sonuç felaket oluyor.

Hep kalp damarlarından söz ettiniz. Kalp damarları dışındaki damarlarımızda da damar sertliği gelişiyor mu?
Elbette. Ateroskleroz, vücudun bütün damarlarının hastalığıdır, kalp damarlarının yanında beyin damarlarını da tutup inmeye neden olabilir, örneğin bacak damarlarını da tutabilir.

Hastalıkların ismi tuttuğu organa göre mi değişiyor?

Beyin damarlarını tuttuysa, beynin beslenme bozuklu­ğuna bağlı, inme, algılama, hafıza bozuklukları gibi so­nuçları olabiliyor. Bacak damarlarını tuttuysa, yürümekle oluşan dinlenmekle geçen bacak ağrısı gibi belirtiler görü­lebiliyor. Böbrek damarını tuttuysa, böbrek fonksiyon bo­zukluğuna bağlı, belirtiler ortaya çıkabiliyor. Yani hangi organı tuttuysa, hangi organı besleyen damardaysa, o or­ganın işleviyle ilgili bozukluklar ortaya çıkıyor.

Kalp Sağlığı Beslenme; Şişmanlık bir risk faktörü

Şimdiye kadar ağırlıklı olarak beslenmeyi konuştuk. Ama fazla kilolar konusuna pek girmedik. Fazla kiloları­mız bedenimizi yorduğu kadar kalbimizi de yoruyor mu?
Şişmanlık bir risk faktörü kalp hastalığı için, ama özellikle diğer risk faktörlerini etkileyerek bu riski artırıyor. Şişman bir kişinin tansiyonu, kötü kolesterolü, şekeri da­ha yüksek, iyi kolesterolü daha düşük oluyor, doğal ola­rak daha hareketsiz oluyor. Bütün bunlar o kişideki kalp hastalığı riskini artırıyor, yani şişmanlık, en az bedenimiz kadar kalbimizi de yoruyor.

"Her şişman insan ileride kalp hastası olacak" diyebi­lir miyiz?

Diyemeyiz. Birçok şişman insan kalp hastası olmayabi­lir. Bu, vücuttaki yağ birikiminin o kişiyi nasıl etkilediğine bağlı. Kişinin kalıtsal özelliklerinin buna nasıl cevap verdi­ği çok önemli. Bazı kişiler şişmanlamasına rağmen koles­terolü, tansiyonu yükselmiyor, iyi kolesterolü etkilenmi­yor. O zaman bu kişiler kalp hastası olmayabilir. Koleste­rol için de söylemiştim. Tek başına kolesterol yüksek ola­bilir, ama diğer faktörlerin hepsi normalse tehlike büyük değil. Şişmanlık için de aynı şey geçerli, bazılarında diğer faktörlerin hiçbiri olmayabilir. Ancak yüzde 60-70'lik önemli bir kısmında şişmanlık saydığım bozukluklarla bir­liktedir. Yani kolesterol yüksekliği, iyi kolesterol düşüklü­ğü, şeker yüksekliği şişmanlarda daha sıktır. Özet olarak şişmansanız mutlaka kalp hastası olacaksınız diye bir şey yok. Burada diğer kalıtımsal özellikleriniz de çok önemli.

Şişmanlıkla ortaya çıkan metabolik hastalık denilen bir durum var. Bu ciddi bir durum mu?

İyi kolesterol düşüklüğü, trigliserid yüksekliği gibi metabolik bozuklukları olan şişmanlara, "metabolik sendromlu" diyoruz. Diğer bölgelerde biriken yağlara göre, özellikle göbekte, yani bel çevresinde biriken yağ kalp has­talığı için daha tehlikeli. Bel çevresinde yağ birikiyor, biraz tansiyon yükseliyor, iyi kolesterol düşüyor, trigliserid düzeyi, şeker yükseliyor. Bunlar bir araya geldiği zaman, bu kişilerde kalp hastalığı riskinin çok yüksek olduğu göste­rildi. Bu faktörlerin içerisinde toplam kolesterol yüksekli­ğinin olmadığına dikkatinizi çekerim. Hastada sadece top­lam kolesterol düzeyine bakarsak risk altındaki böyle önemli bir grubu gözden kaçırmış oluyoruz. Bu durum özellikle hekimlere yönelik bir mesaj içeriyor: "Sadece toplam kolesterole odaklanma, bazı risk kümeleri var ki bunlar da insanı kalp hastası yapabilir." Metabolik sendrom böyle bir risk kümesi işte.