Yenidoğan Bebeklerde Kardiyopulmoner Resusistasyon
Dünyada her yıl 5 milyondan fazla yenidoğan ölmektedir. Bu ölümlerin %19'u doğum asfiksisi nedeni ile oluş-maktadır. Basit resüsitasyon teknikleri ile her yıl 1 milyon bebeğin ölmesi önlenebilir. İntrauterin asfiksi yanında, prematürite, maternal ilaç kullanımı, intrapartum hipoksemi, konjenital nöro-müsküler hastalık ve malformasyonlar yenidoğandaki diğer resüsitasyon nedenleridir.
Doğum olayı ile gerçekleşen fizyolojik değişiklikler, fetüsün yenidoğan dönemine başarı ile geçmesini sağlar. Doğum olayının kompleks olmasına karşın, ancak %5-10 yenidoğan, doğumda değişik derecelerde aktif resüsitasyon girişimlerine (örneğin; solunumun uyarılması) gereksinim duyar ve %1-10 yenidoğanda ventilasyon desteği gerekir.
Yenidoğanın resüsitasyonu, genellikle pediyatri uzmanı, kadın doğum uzmanı ve ebe/hemşirenin bulunduğu bir ekip tarafından yapılmakla birlikte, anestezi uzmanının da rolü ve sorumluluğu büyüktür
Bebeklerde ekstrauterin yaşama adaptasyonu
Yenidoğanın resüsitasyonu, bebek, çocuk ve erişkin resüsitasyonundan farklıdır. Çünkü, intrauterin yaşamda fetüsün alveolleri akciğerde üretilen akciğer sıvısı ile doludur. Fetüsün gaz değişimi, plasental kan akımına bağlıdır. Pulmoner vasküler rezistans (PVR) yüksektir, sağ ventrikül debisinin %90'ı duktus arteriyozus aracılığı ile pulmo-ner dolaşımdan aortaya geçer. Sistemik vasküler rezistans (SVR) düşüktür; kalp debisinin %40'ı, rezistansı daha düşük olan plasentaya gider.
Vajinal doğum sırasında, yenidoğanın toraksına uygulanan kompresyon, ağız ve üst havayollarından akciğer sıvısının az bir kısmının atılmasını sağlar, diğer büyük kısmı ise perivasküler alana geçerek lenfatik ve kapiller emilim ile atılır. Akciğer sıvısı atılımı, vajinal doğumda hızlıdır, sezaryen doğumda ise yavaştır. Akciğerlerden fetal akciğer sıvısının atılması için, ilk birkaç solunum basıncının normalin 2-3 kat fazlası olması gereklidir. Doğumdan sonra kordonun klemplenmesi ve ağlama ile spontan solunumun başlamasından sonra akciğerler hava ile dolar, sürfaktan salınır ve oksijenasyon artarak pulmo-ner arteriyoller genişler. Bu değişiklikler PVR'ı büyük oranda azaltır ve böylece pulmoner kan akımı artar. Aynı zamanda, umblikal kordonun klemplene-rek çıkarılması, SVR yükselmesine ve plasental yatağın rezistansının düşmesine neden olur.
Doğumdan birkaç dakika sonra, kanda 02 miktarının artması ile foramen ovaienin fizyolojik kapanması ve duk-tus arteriyozusun daralması sonucu sağdan sola santiar önemli derecede azalır, ekstrauterin dolaşım başlamış olur. Kalp atım hızı (KAH), 120-140/dk'da stabilize olur ve başlangıçtaki santral si-yanoz hızla düzelir.
Geçici hipoksemi veya asidoz, normal yenidoğan tarafından iyi tolere edilir ve hızlı davranılarak kalıcı hasar genellikle önlenebilir. Alveollerin yeterli açılmaması, kanın intrapulmoner şant-laşmasına ve hipoksiye neden olur. Uzamış hipoksi ve asidoz, fetal dolaşımdan ekstrauterin dolaşıma geçişi engeller. Fetüs/yenidoğanda hipoksemiye cevap olarak, başlangıçta pulmoner yatakta daha sonra cilt, böbrek, barsak ve kas arteriyollerinde vazokonstriksiyon olur, böylece kan akımı tekrar kalp, beyin ve adrenal bezlere dağılır. Asfıksi devam ederse, miyokardiyal kontrakti-lite ve kalp debisi azalır, vital organlardaki kan akımı bozulur, organ hasarı oluşur. Hipoksemi ve asidoz; duktus arteriyozusun fizyolojik kapanmasını önler, pulmoner arteriyollerde vazokonstriksiyon sonucu pulmoner kan akımı azalır, dokulara yeterli kan akımı sağlanmasını engeller. Solunum çabası, in-direkt santral sinir sistemi depresyonu ve direkt diyafragmatik depresyon nedeniyle azalmıştır. Yenidoğanda bu fizyolojik değişiklikler, persistan pulmoner hipertansiyona ve solunum çabasında azalmaya neden olur. Böyle yenidoğanlarda resüsitasyon girişiminin hızlı olması gerekmektedir. Resüsitasyonun amacı; yeterli ventilasyon, oksijenasyon ve kalp debisi ile, beyin, kalp ve diğer vital organlara yeterli miktarda oksijenasyon ve sirkülasyonu sağlamaktır.