Korku ve Anksiyete
Korkuya benzer hallerden söz edebilir miyiz?
Korkuya benzer bir durum da, kaygı ya da bunaltı halleridir ki, anksiyete olarak da adlandırılır. Anksiyetenin fobik korkudan farkı, neye yönelik olduğunun bilinmeme-sidir. Ne zaman geleceği belli olmaz, panik nöbeti derecesine varabilir ya da hiç azalmadan devamlı olarak hissediliyor olabilir. Anksiyete bir bakıma fobik korkudan daha kötüdür, çünkü kaçınılması olanaklı değildir. İçten gelir. İç sıkıntısı olarak da adlandırılır bu yüzden. Fobi ise dışarıdaki bir etken ya da uyarana yönelik olduğu için hiç değilse biliriz ki, o etken ya da uyaranla yüz yüze kalmadığımız sürece korku da yaşamayız. Eğer o etken ya da uyaran bizim yaşantımızdan uzak ise tedaviye bile ihtiyaç duymayız. Örneğin uçağı hiç kullanmayan bir kişi için uçak fobisinin bir zararı yoktur. Anksiyete ise etkeni belirsiz olduğundan kişiyi daha çaresiz bırakır, çünkü ondan kaçmak ya da kaçınmak olanaksızdır.
Korku ve anksiyete sırasında ruhsal belirtilerin yanı sıra bedensel belirtiler de oluşur mu?
Evet oluşur ve bu yüzden korku ya da anksiyete yaşayan pek çok kişi, bir ruh hekimine gitmeden önce kardiyoloji uzmanına, beyin cerrahına, gastroenterologa ve birçok başka branşa başvurabilir. Bunun nedeni, korku ve anksiyete sırasında otonom sinir sisteminin, adından da anlaşılacağı üzere, kendiliğinden devreye girmesidir. Otonom sinir sistemi vücudun hemen her yerine uzandığından korku ve anksiyetenin bedensel belirtileri de her organı akla getirebilir. Örneğin kalbin sık sık ve güçlü biçimde çarpması, sık idrara gitme, göz bebeklerinin büyümesi, terleme bunlar arasındadır. Anksiyete ve korku nedeniyle bedenin herhangi bir yerinde ağrılar dahi hissedilebilir, halsizlik çöker, baş ağrıları ortaya çıkabilir. Ancak aynı anda bu bedensel belirtilere kaygı, olumsuz düşünceler, iç sıkıntısı ve bunalma duygusu gibi ruhsal belirtiler eşlik eder.
İnsanın doğuştan getirdiği korkular var mıdır, varsa bunlar nelerdir ve fobilerin oluşmasında etkileri var mı? Doğuştan gelen korkular vardır.
Gürültü Korkusu: Örneğin yeni doğmuş bir bebek şiddetli bir gürültü ya da beklenmedik, yabancı ve ani uyaranlara korku ile tepki verir. Demek ki böyle bir korku daha hayatın başlangıcında var. Buna karşılık her erişkin kişi de çok şiddetli bir gürültü karşısında mutlaka irkilir, gök gürültüsü gibi orta derecede ve olağan sayılabilecek durumlarda da korkan kişiler vardır.
Yükseklik korkusu: Yine küçük bir çocuk da yükseklikten korkar ve düşme tehlikesi olan yerden uzaklaşmaya çalışır. Bu durumu birçok hayvanda da görebiliriz.
Kendisine öğretilmemiş de olsa yüksek bir yerden düşme tehlikesi ile karşılaştığında kaçınma tepkisi verir. Yine her erişkin insan da, fobik olsa da olmasa da yüksekten düşme tehlikesini algılar.
Yabancı Korkusu: Yine bebekler yabancı yüzlerden, tanımadıkları kişilerden korkabilir ve ağlayarak tepki verebilirler. Bu doğuştan gelmekten çok yabancı ile tanıdık olanı ayırt etmeye başladıktan sonra ortaya çıkan bir durumdur. Çeşitli maskeler, değişik oyuncaklar da bebekte korku yaratabilir.
Bazı oyuncakların hareket ettirilme şekilleri de bebeklerde korku yaratabilir. Örneğin bir yılanın hareketlerine benzer hareketler korku yaşamasında etkili olur. Bu nedenlerle küçük çocuklarda yılan ve hatta örümcek gibi hareket eden hayvanlardan korkma yaygındır. Hareketsiz duran bir hayvan, çocuğu korkutmazken hayvanın hareket etmesi ve hatta çocuğun üzerine doğru gelmesi daha korkutucu bit etki yapar. Demek ki, burada hayvanın kendisi kadar hareketleri de korku kaynağı olabilir.
İşte bu doğuştan gelen yeni, yabancı ve değişik olandan ürkme genel olarak fobik tutumlar için bir başlangıç oluşturur. Birçok fobik insan, gündelik yaşamlarında da fazla değişiklikten hoşlanmaz. Örneğin kolay kolay, oturmakta olduğu evden taşınmaz, ev eşyalarını değiştirirken yeni modellere yönelmez, yeni insanlarla tanışmakta ve yakın olmakta tereddüt gösterir. Giderek bu tür tutumlar tutucu bir karakter dahi oluşturabilir. Ve kişi giderek kendi tutuculuğundan sıkılabilir. Çünkü yaratıcılık ister istemez yeniliğe, değişik olana açık olmayı gerektirir. Yeni uyaranlar tanıdık olmadıkları için korku yaratabileceği gibi eğlenceli de olabilir. Bu nedenlerle daha küçük yaştan itibaren çocuklarda doğuştan gelen fobik tutumları pekiştirmek ve artırmak yerine onları oyun ve sanat etkinlikleri ile yaratıcı yöne doğru itmek gerekir. Bir çocuk için gezdirilme, yeni uyaranlarla karşılaşmasını sağlama, müze ve tiyatro gibi sanat etkinliklerine götürülme, değişik ve akla gelmedik düşünce ve fikirlere açıklık sağlama önemlidir. Aksi halde doğuştan gelen yenilik ve yabancı korkusu kişiyi dar düşünceli, tek bir konuya odaklanan, ilgilendiği konuya geniş ölçekten bakamayan (at gözlüğü takmış gibi) bir duruma getirebilir. Oysa her hangi bir bireyin, insan grubunun, ya da bir toplumun ilerlemesi ve gelişmesi yaratıcılığa açık olması ile olanaklıdır.