Adrenal Androjenler
Kastrasyon yapılmamış erkeklerde ve erişkin erkek sıçanlarda, normal düzeydeki adrenal androjenlerin prostat üzerindeki etkisi önemli derecede değil gibi görünmektedir;
adrenalektominin kandaki hormon düzeyine dair neden olduğu değişikliklerin prostat boyutu, DNA’sı ve aksesuar cinsiyet dokuları üzerinde çok az etkisi vardır. Kastrasyon yapılmış sıçanlarda involusyona uğramış prostat dokusunda ek adrenalektomi veya hipofizektomi sonrasında bilimsel olarak anlamlı derecede daha fazla küçülme görülmemiştir. Kastrasyon yapılmış sıçanlardaki DHT düzeyi testisleri intakt hayvanlardakinin %20’si kadardır. Adrenalektomi, kastrasyon yapılmış sıçanlarda, DHT’yi ölçülemeyen düzeylere indirir ancak prostat dokusu boyutunda ek bir küçülmeye neden olmaz.
Adrenal bezden salgılanan DHEA ve onun konjugatı dihidroepiandrosteron sülfat (DHEAS) potent androjenler değildir. Plazmadaki total testosteronun %1’den azı DHEA’dan elde edilir.
Diğer bir adrenal androjen androstenedione olup doğrudan DHT’a çevrilemez. Adrenal bez ayrıca progesteron da üretmektedir. Progesteron zayıf androjenik olup normal erkek plazmasındaki düşük konsantrasyon değerinde, prostat dokusu üzerinde anlamlı bir etki gösteremez. Sonuç olarak, normal şartlarda adrenal bezler prostat dokusunun büyümesini anlamlı derecede desteklemez.
Prostat Büyümesinin Steroidler ve Protein Büyüme Faktörleri ile Düzenlenmesi
Prostat büyümesinin hücre düzeyinde kontrolü endokrin faktörler, nöroendokrin sinyaller, apokrin faktörler, otokrin faktörler, intrakrin faktörler, ekstrasellüler matriks faktörleri ve hücreden hücreye etkileşim yoluyla oluşur
Androjen Reseptörü
İnsan androjen reseptörünün klonlanması ve ekspresyonu androjen etki mekanizması çalışmasında bir kilometre taşı olmuştur. Androjen reseptörü geni X kromozomunun uzun kolunda Xq11.2-q12 pozisyonundadır. Erkekte tek bir X kromozomu bulunduğu için tek bir allel üzerinde tek bir androjen reseptör geni kopyası vardır. Androjen reseptörü nükleer reseptör süper ailesine aittir
Prostatik Salgı Proteinleri
Prostatik salgı proteinlerinin en önemlileri prostat spesifik antijen (PSA) [human kallikrein 3, (hK3 protein)], human kallikrein 2, prostaz (KLK-L1), prostatik asit fosfataz, prostat spesifik protein (PSP-94) [β-mikroseminoprotein (β-MSP)], human kallikrein 11, prostat spesifik transglutaminaz, semenogelin I ve II, prostat spesifik membran antijeni, prostat spesifik protein (PSP-94), immünoglobulinler, C3 kompleman ve transferrin’dir.
Prostat Spesifik Antijen
PSA serin proteaz olarak etki gösteren bir glikoproteindir. Prostatta ve seminal plazmada 1971’de Ablin ve Hara tarafından bulundu. 1979’da Wang ve arkadaşları tarafından PSA’nın prostat ve prostat hastalıklarının önemli bir belirteci olduğu kanıtlandı. 1980’de Kuriyama ve arkadaşları tarafından serumda ölçüldü ve prostat kanseri için önemli bir belirteç olduğu gösterildi. Watt ve arkadaşları tarafından 1986’da PSA’nın amino asit sekansı ortaya çıkarıldı ve 1987’de Lundwall ve arkadaşları tarafından PSA genini kodlayan tamamlayıcı DNA kodlandı. PSA geni insan doku kallikrein gen ailesinin bir üyesidir ve PSA fizyolojik olarak bir serin proteaz gibi etki gösterir. PSA’nın biyolojik rollerinden biri ejakülattaki pıhtının çözülmesidir ancak günümüzde bu pıhtılaşma ve çözülmenin üreme fiyolojisi için hangi bakımdan önemli olduğu net bilinmemektedir
PSA’nın moleküler biyolojisi ve biyokimyasına dair çalışmaların çoğu, PSA’nın serumun yaklaşık bir milyon katı yüksek konsantrasyonda bulunduğu seminal sıvıdan elde edilen saflaştırılmış proteine dayanmaktadır. Seminal plazmadaki konsantrasyonu 0,5-5 mg/ml arasında değişmekteyken prostatik hastalığı olmayan 50-80 yaş arasındaki erkeklerde normal serum konsantrasyonları 1-4 ng/ml arasındadır. Prostate Cancer Prevention Trial (PCPT) çalışmasında serum total PSA değeri 1 ng/ml değerinde olan hastaların %6’sinda prostat kanseri saptanmıştır. PSA prostat hastalıkları ve özellikle PCa tanı ve takip sürecinde günümüzde rutin kullanılmakta olan bir belirteçtir