Başlık Nedir, Başlık Parası Usulüyle Evlenme
Ekonomik uğraşları geleneksel tarımcı ve hayvancı olan topluluklarda "başlık" konusu evlenme olaylarında ön plana çıkar.
Türkiye köylük yaşamında bireyler ve hayvanlar "baş" sözcüğüyle sayılır. Sözgelimi "biz beş baş horantayız diyen köylü, aile üye sayısının beş olduğunu söylemek ister; hayvanlarını "beş baş, on baş, yüz baş"diye sayar ve kimlik cüzdanının adına da "Kafa 'baş' kağıdı" der.
Buradan giderek, başlık sözcüğünü, bir başa ait, bir baş karşılığı, bir baş için, bir başın bedeli biçiminde değerlendirebiliriz. Böylece başlık, evlenecek kızın koşullara göre göreli değeri olur. Bu değerin koşullara göre göreliliği üzerinde durmak zorunluluğu vardır. Zira, değerin koşullara göre göreli olmadığı durumda, kız satılık bir mal, eşya durumuna düşecektir; eline bu miktar parayı alan herkes bu kıza sahip olabileceğini düşünecektir. Oysa başlığın bir toplumsal kural, adet olarak kabul edildiği toplulukların yaşam biçimleri içerisinde ele alındığında, durumun tiyatrolara konu edinildiği gibi hiç de dramatik bir yanının olmadığı ve yasalarla önlenemeyeceği gerçeği açık seçik görülecektir.
Geleneksel tür ekonomilerde, insan-doğa çelişkisi üst düzeydedir. Teknolojik yetersizlik, insanın yaşam savaşında onu doğaya tutsak etmiştir. Kısaca bu tür yaşam çetin ve güçtür. Kendi kendine yeterli ekonomik koşullar içerisinde yaşam savaşı, doğayla yüz yüze verilir ve her birey bu yaşam biçimi içerisinde üretime yeteneğince ve yeterince katılmak zorunda kalır. Köylü, kazan sözcüğüyle ekmek teknesi olarak simgelendirdiği ekonomik uğraş için : "Dünya dört kulplu kazan, ikisinden ben, ikisinden de sen tutmazsak devrilir" der, karısına. Yaşı ve başı ne olursa olsun her bireyin üretime doğrudan katılması zorunlu olan bir durumda, üretken nüfus sayılan genç bir bireyin kaybı, üretim birimi olan ailenin zararına olur. Üstelik bu zarar ya da kayıp bir varsılın varlığından bir kısmını kaybetmesi biçiminde olmayıp dört tekerli bir aracın tekerleklerinden birinin çalışmaması biçiminde olanıdır. Makine gücü yerine salt insan gücünün kullanıldığı geleneksel teknolojilerde, işde yoğunlaşma, cinse dayalı bir işbölümü olamayacağından herkes aşağı yukarı her işi görebilir demektir. Çalışkan bir erkek işgücü olarak ne ise çalışan bir kız da aynı değerdedir.
Böylece, bir üretim biriminden (aileden) etken bir insan gücü çıkar, kendisi gibi diğer bir üretim birimine (aileye) katılırsa bu "kayıp" ve "kazanç"ın bir bedeli olmak gerekir. İşte, başlık bu bedelin karşılığıdır.
Ülkemiz dışında geleneksel kültürlerde başlık konusunda yoğunlaşan kimi antropologlar, bu görüşümüzü desteklemekte, olayı ve olaylar dizisini başlık olgusunu, kendi yaşam koşulları (geleneksel) içerisinde değerlendirdiklerinde temelinde ekonomik ilişkilerin yattığını görmektedirler. Sözgelimi Murdock ve Richards, başlığı, ailenin kızının üretime katkısını kaybetmesine karşılık aldığı bir tazminat olarak görürler (Timur, 1972: 80).
Bu bağlamda kızını, kentte tanış bir varsıla, köyde kadrolu imama, öğretmen gibi birilerine veren babanın, başlığın ödünsüz uygulandığı topluluklarda bile başlık parası istemediği gözlenmiştir. Bu durumda başlık, "baba hakkı, anne süt hakkı, kardeş yolu" gibi sembolik ödemelerle karşılanmaktadır. Ekonomik özgürlüğe sahip bir köylü kızının (köy ebesi, köy öğretmeni vb..) başlıkla evlendiğine rastlanmamıştır.
Başlık konusunun sadece bizim geleneksel tür yaşam sürdüren topluluklarımızda değil benzer tür uğraş içinde olan topluluklarda da geçerli olduğu bilinmektedir. Başlığın, Güney Afrika yerlilerinden Thongalardaki adı "lobola"dır. Bu kültürde, "lobola" sı ödenen kadın, kocasının evinden kaçtığında "lobola" (taşınır-taşmmaz mallar, para vb.) kocaya geri ödenir ya da ona ödenenlerle kızın erkek kardeşi evlendirilirmişse koca, kayınbiraderinin karısını alma hakkını kazanır. Ayrıca, kadın çocuk doğurmadan ölmüşse bu evlilik geçerli sayılmaz (evliliğin geçerliliği 'meşruluğu' soyun devamına bağlıdır); erkek tarafı, kız evinden ya kızın ergen kız kardeşini ya da ödediklerini geri isteyebilir. Oysa tam zıttı, Kızılcahamam dağ köylerinden eski adı Tekke, yeni adı Verimli köyünde, kız evindeki çeyiz, oğlan evine taşınmadan önce dışarıda sergilenir (çehiz yazma); herkesin tanık olduğu bu eşyalar, yüklenmeden önce, camiden namazdan çıkan imam başta köy yaşlıları tarafından pazarlıkla değerlendirilir, duası okunur ve hep birlikte "amin" denilir. Böylece, köy çoğunluğunun tanıklığıyla değer biçilen eşyaları, evliliğin bozulması (boşanma, ayrılma) durumlarında kız evi, bu eşyaların çoğunun oğlan evinden alınan "başlık" parasıyla sağlanmış olmasına karşın, geri isteme hakkına sahiptir.
Sibirya'nın güney batısında yaşayan Müslüman Kırgızlarda bir baba, oğlunu bir kızla nişanladığında kız evine, karşılık olarak sözgelimi seksen bir baş koyun vermeyi yükümlenir. Nişanlanan kızın ailesi, bu hayvanlardan bir kısmını aldıktan sonra, oğlanın evlerini ziyaret etmelerine izin verir. Evlenme ancak, söz verilenlerin tümünün ödenmesiyle gerçekleşir. Bu evlilikte kocanın karısı üzerindeki egemenliği sınırsızdır. Kız evlendikten sonra babası eviyle ilişkilerini koparır.
Yeni Gine'deki Kai'lerde durum bir başka biçimdedir. Burada kız için söz konusu edilen domuzlar kızın erkek kardeşlerine ya da dayılarına ödenir. Kız babası damadından ancak, kimi işlerine yardım etmesini isteyebilir. Evlenmede kız, kocasının ailesinin evine gider. Kız zina yaptığında ya da kaçtığında kıza ödenen miktar kız ailesinden geri istenir. Kızın beraberinde getirdiği eşyalar kıza aittir. Kazara bunlardan birisini koca kıracak olsa, kırılanı koca ödemek zorunda kalır. Kızın doğurduğu çocuklar kesinlikle kıza aittir; koca ancak seksüel ayrıcalığa sahiptir (Lowie ,1936:29).
Başlık olgusu yukarıda da değişik örnekleriyle değinildiği gibi, üretken yaştaki kızın baba evini terk edip oğlan babası evine taşınması durumlarında ve geleneksel ekonomilerde yaygınlık ve anlam kazanıyor. Bunun tersi oğlanın kız evine yerleşme durumundaysa bu kez, başlık parasının kıza değil oğlana ödenmesi söz konusudur; Hindistan ve Japon geleneksel kültürleri örneklerinde olduğu gibi. Evlenmelerin büyük ölçüde aileler tarafından düzenlendiği Japonya'da kadınların tarlada çalıştığı köysel yörelerde başlık kıza ödenirken, kentlerde "drahoma", Rum ve Yahudi toplumlarında olduğu gibi erkeklere ödenmesi yaygın bir uygulamadır.
1972'lerde Türkiye'de yapılan geniş kapsamlı bir aile araştırmasında başlık'la ilgili verilen sayılarda : Başlıkla evlendiklerini söyleyen evli kadınlar üç büyük kentte % 19.1 iken, köylerde bu oran % 63.3'e çıkmaktadır (Timur ,1972 :83, Bkz.:Çizelge.l). Ancak, köysel bölgelerde başlık parası vermeden evlenenlerin sayısının, 36.7 görülmesinde kimi özel durumları dikkate almak gerekecektir. Sözgelimi, "berder" tür evlilikler (bacı değiştirme), kız kaçırma, otura kalma (kızın bohçasını alarak oğlan evine taşınması), taygelgi (dul babanın dul anneyle, çocuklarının da birbirleriyle evlenmeleri) tür evlilikler, başlık geleneği olan yörelerde başlıksız evlenme türleridir. İki erkeğin birbirlerine bacılarını vererek yapılan "değişik yapma" tür evlenmelerde başlık söz konusu olamaz, koşullar ortaktır. Kızın bohçasını alıp giderek oğlan evine oturmasıyla gerçekleşen "otura kalma" tür evlenmelerde de başlık parası talep etme şansı kalmaz. Taygeldi tür evlenmelerde de aynı şeyi düşünmek gerekecektir; çünkü, ortada bir denklik (tay 'denk' gelme) vardır: Dul ana kızıyla, dul baba oğluyla karşılıklı dulların ve gençlerin evlenmeleriyle gerçekleşen bu evlilikte başlık parasını kim kime ödeyecektir? Bu nedenle, köysel yörelerde başlık parası vermeden evlenenleri, bu tür evlilikleri de dikkate alarak hesaplamak zorunluluğu vardır. Aksi halde geleneksel üretim biçimlerine karşın başlıksız evlenenlerin sayısı çok görülecektir.
Savımız, tüm köy evliliklerinde başlığın var olduğunu kanıtlamak değildir. Ege, Trakya ve Marmara bölgesinde bir mevsimde dört ürün kaldıran, pancardan anasona değin endüstriyel tür ürünleri belirli teknolojiyle üreten ama köy dediğimiz yerleşim birimlerinde oturanları da bu hesabın dışında tutmak gerekir kanısını taşımaktayız. Çünkü:Bu tür üretimlerde kadın çoğunlukla evine çekilmekte, zaman zaman gerektikçe mevsimlik işçi olmaktadır.
"Başlık bir satış değildir" (Erdentuğ, 1977 : 71); olmaması gerekir. Eğer başlık kızların satılması olayı olsaydı, başlığın geçerli olduğu topluluklarda bu bedeli karşılayan herkesin bu kızlara sahip olması gerekirdi ki, beyaz kadın tüccarları için bu durum hazır bir pazar sayılırdı. Oysa, böyle bir durum yoktur görüşündeyiz. Zaten üretimdeki gücü gereği genç üretken kızlarına karşı, anne-babaların boyunları kıldan incedir. Sözgelimi, kızını kendisinin istemediği bir erkeğe baba, zorla vermeğe kalksa kızın cevabı açık ve kesin olur:
"Baba, baba. Yediğim aş yavan ola Koynumagiren civan ola,
Ölürüm de varmam ona" dediğinde, akan sular durur...
Ülkemiz dışında da varlığına tanık olduğumuz başlık olgusu, çocukları üzerinde hak iddia eden, çocuklarının geleceğini denetleyen, evlenmelerde karar organı olan geleneksel üretim birimlerinde (ailelerde) hala geçerliliğini korurken, ekonomik özgürlüğü olan, evlenmelerde bireysel kararların geçerli olduğu, çocukları üzerinde büyük haklar iddia etmeyen ailelerde geçerliliğini kaybettiğini ya da sembolik olarak geçiştirildiğini görmekteyiz. Özetle, bireylerin ekonomik özgürlüğe kavuşmaları durumunda başlık olgusunun kendiliğinden kalkacağını söylemek zor olmayacaktır.
Burada amacımız, başlık olgusuna övgü düzmek ya da onu yüceltmek değil, bir halkbilimci sıfatıyla yaşam biçimlerinden kaynaklanan bu ve benzeri toplumsal olayları, ".....toplumsal sorun olarak karşımıza çıkmaktadır."
şeklindeki yargılamalardan uzak kalarak olayın üretin biçimiyle ilintisini kurmak, genellemelere ulaşmaya çalışmak ve kimi öneriler ileri sürmektir." İyi-kötü; güzel-çirkin tür değerleri felsefenin "etik" alanına bırakarak yaşam biçimim (kültürü) belirleyen öğeleri göz ardı etmeden olay ve olguların nesnel gerçekliğine, onun öznel ve nesnel koşulları içinde yaklaşmak amaçlanmalıdır. Başlık olgusuna bir "sorun" gözüyle baktığımızda toplumbilimci niteliğimizi yitirir; bir teknisyenin bozuk arabaya baktığı gibi topluma bakar; "başlık parası bir sorunsa bir yasa çıkartır kaldırırız" türünden ucuz çözümlü sonuca kolaylıkla varabiliriz.
Bütün bu söylediklerimize karşın; ülkemizde başlık parasının kötüye kullanıldığını söylemek de olanaklıdır. Bunları, yaygın ve yoğun olan başlık olgusunun tipik olmayan özel durumları olarak görmek gerekecektir. Kimi durumlarda başlığın bir saygınlık aracı olarak kullanıldığına tanık olmaktayız. Sözgelimi, ağalık kurumunun hala geçerli olduğu topluluklarda bu yıl, bir ağanın kızı için başlık parası, bir miktar Reşat Altın olarak ödenmişse, durum ne olursa olsun bundan böyle, o ve ona yakın yörelerde hiçbir ağanın kızına daha az miktarda para önerilemez. Bu para, kaybolan insan gücünün bir karşılığı olmanın ötesinde ağaların saygınlığını sağlayan bir araç olmak durumundadır. Oysa ağa kızlarının bedensel tarım uğraşı içinde olmadıkları bilinmektedir ama, herkesin geçmesi gereken köprüden ağa da, kendine yaraşır biçimde geçecek; başlık bir toplumsal adetse, ağa da bu adede uyacaktır. Saygınlık kavgası ve iddialar üzerine kiloyla tartılıp, her kilo için bir Reşat Altını isteme örnekleri de bu tip değerlendirmelere girer.
Araştırmamıza konu olan Karaburun'un köylerinde başlık olgusu uygulanmamaktadır. Ancak, kız babasına, annesine ve kardeşlerine oğlan evi tarafından armağanlar verildiği; bu armağanların, "baba hakkı, anne sütü hakkı, kardeş yolu" tür deyimlerle adlandırıldığı ve de ailelerin gücüne göre maddi ağırlık taşıdığı söylenilmektedir.
Bu yazdıklarımıza ek olarak, başlık parasının yasalar karşısındaki durumundan söz açacak olursak: 25.11.1920 tarih ve 55 sayılı "Düğünlerde Men'i İsrafat" adlı yasayla başlık parası yasaklanmış; ancak bu yasa, 1966 yılında, anayasaya aykırılık nedeniyle Anayasa Mahkemesi'nin 20 Eylül 1966 tarih ve 156-34 sayılı kakarıyla iptal edilmiştir