Stres Nedir Stres Belirtileri Kronik Stres

Stres Nedir, Stres Yönetimi, Stres Bozukluğu, Stres Belirtileri

Stresin tarihçesini incelediğimiz zaman, bu kavramın fizyoloji ilmi ile ilgili araştırıcılar tarafından getirildiğini görürüz. Bu kavramın ortaya atılmasında Fran­sız Fizyolog Claude Bernard "milieu interieur" iç ortamın dengesinin korun­ması zorunluluğu görüşü ile önayak olmuştur.

Canon, bu iç ortam dengesinin korunması kavramını daha da geliştirmiş ve "homoeostasis" organizmanın biyolojik bir denge durumunda olduğundan söz etmiştir.

Frank Hartman, "general tissue hormone" deyimi ile "cortical hormone" ların bütün dokuların ve hücrelerinin işlerliğinde gerekli bir madde olduğu te­zini ileri sürtnüştür.

Bir süre sonra Fransız Cerrahı Rene Leriche "maladie post operatoire" adını verdiği bir hastalıktan bahsetmiş ve hayati bakımdan önemli bütün cerrahi gi­rişimlerin benzer bir hastalık tablosu husule getirdiğini iddia etmiştir.

Birçok araştırıcı, organizmanın insan bedeninin çeşitli bioşimik maddele­rin tesiri altında bırakılmasıyla fonksiyonel veya yapısal değişiklikler gösterdi­ğine işaret etmişlerdir. Organizmada değişiklik yapabilecek güçte olan bu mad­delerin alkol, ilaçlar, enfeksiyonlar, sinir sistemimi uyaran ses, ışık, ısı gibi se­bepler, sarsılar, yaralanmalar, yanıklar olduğu anlaşılmıştır.

Buna benzer şekilde çok eskiden beri yapılan gözlemlerde ağrı duyumu­nun, açlığın ve ateş yükselmesinin insanda tedavi edici tesirlerinin olduğu bil­dirilmiştir. Nitekim Wagner-Jauregg adlı bir Avusturyalı hekim, frengiden ol­ma bir akıl hastalığını ateş tedavisi ile iyi etme başarısını göstermiştir.
Japon Patologu M. Masugi "nephrotoxic sera" adını verdiği bir böbrek ekstresi yardımı ile hayvanlarda böbrek hastalıkları ortaya çıkarmayı başarmış­tır.

Amerikalı Harry Goldblattim böbrek atardamarının kısmen bağlanmasının hayvanda hipertansiyona neden olduğunu göstermesi ile devam eden bu de­nemeler zincirinin sonuçları, canlılarda iç ve dış tesirlerle yapısal ve görevsel değişiklikler yapılabileceğini ortaya çıkarmış oldu.

Bunun anlaşılması ile insanlarda meydana gelen birçok değişiklik ve has­talıkların sebebinin çevreden ve kendi iç yapısından gelen tesirlerle olabilece­ği öğrenildi. Ve bu görüş "stres kavramını" doğurdu.

Aradan kısa birzaman geçmesiyle de ACTH adlı maddenin canlıya dışardan verilmesi veya stres sırasında kendiliğinden yükselmesi ile hastalık halinin mey­dana çıktığı tespit edildi. Bu hastalıkların hipertansiyon, damar sertliği, şeker hastalığı, gut hastalığı, miyokardid denilen kalp adalesi hastalığı ve romatiz­manın çeşitli şekillerini oluşturduğu öğrenildi.

Bütün bu gözlemler sonunda organizmanın bir dış veya iç etken karşısında anormal bir uyum mekanizması gösterdiğini belirledi. Bu görüşün bir teori içinde formüle edilmesi sonunda da "Genel Adaptasyon Sendromu" ve "Adaptasyon Hastalıkları" gibi iki ana görüş ayrıldı. Bu bilgiler ışığında stresin:

1— Herhangi bir sistemik stresin "sistemik stresten amaç organizmada bir­den fazla doku ve sistemleri etkileyen uyarıcı sebeplerdir." Genel Adaptasyon Sendromu olarak adlandırılan şekilde geniş doku ve organ sistemlerini etkile­yerek her canlıda benzer belirtilere sebep olduğu,

2— Bu genel etkilenmenin canlı organizmada bir karşı müdafaaya yol açtı­ğı ve canlının bu sistemik uyarana ve onun tesirlerine karşı yeni bir uyum sağ­ladığı,

3— Adaptasyon adı verilen bu yeni uyumun da hastalığa sebep olabilece­ği görüşleri kesinlik kazandı.

Sistemik stresin genel patolojisi (Stres Hakkında, Sinir Stres)

Bir canlının birden fazla dokusuna etki eden bir stres karşısında vereceği cevaplar aşağıda sıralanmıştır:

a— Çeşitli stresler "soğuk, yorgunluk, enfeksiyonlar ve zehirlenmeler" geniş bir organ kitlesini etkilerler. Bunlar: Timolenfatik sistem, mide, bağırsak sis­temi ve böbrek üstü dokularıdır.

b— Stres sonucu böbrek üstü bezinde organizmanın direncini artıracak bir seri değişiklik olur. Bu durumda stres, zararlı değil faydalı bir etken olarak gö­rülür.

c— Organizmanın soğuğa veya protein zehirlenmesine maruz kalması ha­linde kalp damarlarında bozukluk olduğu tansiyon yükselmesinin başladığı ve böbreklerde dokusal bozukluklar olabileceği ortaya çıktı.

d—Genel adaptasyon sendromu, kişinin yeni bir uyaran karşısında çok kı­sa bir zamanda bir uyum sağlamasına yönelik olması yanı sıra, bundan sonra meydana gelecek yeni uyaranlar karşısında hazırlıklı ve bilgili olmasını da sağ­lıyordu. Böylece canlının
beden hücrelerinin ve dokularının da sürekli bir "öğrenme" içinde olduğu görülüyordu.

e— Organizmada meydana gelen her yeni uyum - adaptasyon durumu, ba­zen bir hastalık olarak da görülebiliyordu. Yeni bur uyum halinde organ sis­temleri, şu üç durumdan birisine uyar bir halde görevini sürdürmekteydi:

1— Hiperfonksiyon - organın gereğinden fazla çalışması hali,
2— Hipofonksiyon - organın gereği kadar çalışamaması hali,
3— Disfonksiyon - organın hastalıklı çalışması hali.

Yukarıdaki açıklamalardan anlaşıldığı gibi insan organizması, bir stres kar­şısında yeni bir uyum durumuna girmekte, bütün organ ve dokular bu yeni uyum durumunda görevlerinde ve bazen de yapılarında değişiklikler yaparak bu uya­rana karşı organizmayı korumayı amaçlamaktadırlar.

Bu uyaranla alarm haline geçen bütün organlarda sistemik adını verdiği­miz toplu bir cevap meydana çıkmakta ve buna "genel uyum reaksiyonu" adı verilmektedir.
Genel uyum reaksiyonunun faydalı tesirleri yanı sıra çeşitli organlarda yap­tığı görev hızlanmaları, görev yavaşlamaları ve görev farklılaşmaları sebebiyle hastalık halleri de ortaya çıkmaktadır.

Organizmanın bazı organlarında bu görev değişikliği çok fazla olmakta ve o organın uzun bir süre eski normal haline dönmesini engellemektedir. Böyle­ce bir organın, bedenin diğer organlarından daha fazla bir şekilde değişikliğe uğramasına "hedef organ" adı verilmektedir.

Bir defa bir uyaran - stres karşısında kalan bir organizma, artık bu uyaranı tanımakta ve çok sayıda tekrarlanması halinde önceden hazırlıklı olmakta ve kendisinde bu uyarana karşı koruyucu maddeler geliştirmektedir. (Kronik Stres)