Turkiyede ve Dunyada Obezite Durumu

Obezite Epidemiyolojisi



Dünyadaki Durum



Obezite küresel boyutta önemli bir halk sağlığı sorunudur. DSÖ verilerine göre, dünyada 400 milyonun üzerinde obez ve 1.6 milyar civarında kilolu kişi bulunmakta olup, 2015 yılında bu sayının sırasıyla 700 milyon ve 2.5 milyara çıkması beklenmektedir (DSÖ, 2008). DSÖ tarafından Asya, Afrika ve Avrupa’nın 6 ayrı bölgesinde gerçekleştirilen MONICA çalışmasına göre obezite sıklığı % 10-30 oranında artmıştır (Ulusal Eylem Planı, 2008; Pettersson, et al., 2008, MONICA, 1988).



Sosyoekonomik gelişim doğrultusunda ortaya çıkan çevresel ve davranışsal değişiklikler, obezite sıklığının artmasındaki önemli nedenlerden biridir. Sıklığın en düşük olduğu ülkeler Çin (% 3.8), Singapur (% 6.7), Pakistan (% 7-8), Rusya (% 10) olup, en yüksek olduğu ülkeler Naru ve Samoa’dır (% 75.0) (Akbulut ve diğerleri, 2007). Yapılan bazı çalışmalarda, Amerika’daki erişkinlerin % 71.0’ı aşırı kilolu; % 32.0’ı obezdir. İngiltere’de obezite sıklığı % 29.0, Avusturya’da % 25.0’dır (Chapman, 2008; Akbulut ve diğerleri, 2007).



Türkiye’deki Durum



Ülkemizde obezite prevalansını belirlemeye yönelik dört büyük çalışma gerçekleştirilmiştir: Türkiye’de Erişkinlerde Kalp Hastalığı ve Risk Faktörleri Çalışması (TEKHARF), Türkiye Obezite ve Hipertansiyon Araştırması (TOHTA), Türkiye Diyabet, Obezite ve Hipertansiyon Epidemiyolojisi (TURDEP) ve Türkiye Obezite Profili (Ulusal Eylem Planı, 2008).



Türk Kardiyoloji Derneği tarafından yapılan ve 3681 kişiyi kapsayan TEKHARF çalışmasında BKİ ≥ 30 kg/m2 obezite olarak tanımlanmış ve 30 yaşın üzerindeki Türk erkeklerinin % 25.2’sinin, kadınlarının da % 44.2’sinin obez olduğu belirlenmiştir; 31-49 yaş ve 50 yaş ve üzerindeki kişiler ayrı ayrı ele alındığında, prevalansın erkeklerde anlamlı biçimde değişmediği (% 24.8 ve % 25.7), kadınlarda ise (% 38.0 ve % 50.2) anlamlı ölçüde arttığı saptanmıştır. Obezite prevalansının giderek arttığı; 1990 yılında benzer yaştaki erkeklerde prevalansın % 12.5 iken iki kat arttığı, 50 yaş ve üzerindeki kadınlarda ise prevalansın % 40’tan düşük iken % 50’ye çıktığı belirlenmiştir.



TOHTA çalışması sonuçlarına göre kadınların % 50.0’ı, erkeklerin % 40.0’ı ve erişkin toplumun % 44.4’ü obezdir.



TURDEP çalışmasına göre, obezite prevalansı kadınlarda % 29.9, erkeklerde % 12.9 olarak belirlenmiştir. Obezite bel çevresine göre değerlendirildiğinde (bel çevresi; kadın: ≥ 88 cm, erkek: ≥ 102 cm), genel obezite prevalansı % 34.3; kadınlarda % 48.4, erkeklerde % 16.9 olarak saptanmıştır. Türk kadınlarında abdominal obezite sıklığının bu denli yüksek olması, başta kalp ve damar hastalıkları ile tip 2 diyabet olmak üzere kadın nüfusun yakın gelecekte karşılaşacağı önemli sorunlara işaret etmektedir (Ulusal Eylem Planı, 2008).



Türkiye Obezite Araştırma Derneği tarafından, 2000-2005 yılları arasında yapılan “Türkiye Obezite Profili” çalışmasında 4056 kişinin obez olduğu, bunun % 34.5’ni kadınların, % 21.8’ini erkeklerin oluşturduğu saptanmıştır (Bağrıaçık, 2008).


Refik Saydam Hıfzısıhha Merkezi Başkanlığı, Hıfzısıhha Mektebi Müdürlüğü tarafından yapılan bir çalışmada obezite sıklığı % 12.0 olarak bulunmuştur. Kadınların % 14.5’i, erkeklerin % 9.7’si obezdir (Ulusal Hanehalkı Araştırması, 2006).



Etyoloji



Obezite, alınan enerji miktarının harcanan enerji miktarından fazla olmasından kaynaklanan ve vücut yağ kitlesinin, yağsız vücut kitlesine göre artması ile sonuçlanan kronik bir durumdur. Nedenleri arasında genetik, metabolik, hormonal, psikolojik, sosyoekonomik faktörler, beslenme ve fiziksel aktivite düzeyi gibi birçok faktör yer almaktadır (DSÖ, 2008, Eker ve Şahin, 2002; Akbulut ve diğerleri, 2007; Maskarinec, et al., 2006).


Vücut için gerekli olan günlük enerji miktarı 1100-1300 k.kal olup, bu enerjinin harcanmasında 3 major komponent vardır: istirahat metabolik düzeyi, fizik aktiviteye bağlı termojenez ve beslenmeye bağlı termik yanıt. Bu komponentler, adipoz doku varlığı üzerindeki en önemli enerji komponentleridir. Adipoz doku kontrolündeki diğer bir regulatuar sistem, adipoz doku lipoprotein lipaz (ALPL) aktivasyonudur. Bu enzim adipozitlerin içinde oluşturulur ve ekstrasellüler alana salındığından, endoteliyal hücrelerle devamlı temas durumundadır. Bu lokalizasyonda ALPL, sirkülasyondaki trigliseridden zengin lipoproteinlerle reaksiyona girerek trigliseridin yağ asitlerine hidrolizasyonunu sağlar. Meydana çıkan yağ asitleri ise, adipozitler tarafından alınarak trigliserid haline çevrilir ve depolanır. Bu da, ALPL'nin özellikle doymuş yağlardan zengin besinlerle beslenenlerde fazla yağın, ALPL katkısıyla adipoz dokuda depolanmasına yol açtığını göstermektedir (Ağralı, 2005; Hoenig, 2008; Ergün, 2003).



Plasma kolesterolünün büyük bir bölümü düşük dansiteli lipoproteinlerle (LDL) taşınmaktadır. Ancak özellikle açlık dönemlerinde, çok düşük dansiteli lipoproteinler (VLDL), dolaşımdaki trigliseridlerin büyük bir bölümünü taşır. Obezitenin VLDL metabolizması üzerinde de önemli etkisi vardır. Obez olgularda hipertrigliseridemi sıklıkla görülür ve obezitenin şiddeti ile korelasyon gösterir. Artan bu trigliserid düzeyi, hepatik VLDL yapımındaki artışa bağlı olarak meydana gelmektedir (Ağralı, 2005; Hoenig, 2008; Ergün, 2003).



Obezite oluşumunda etkili olan faktörler şunlardır;



Yaş: Alınan enerjinin kullanılmasını, bazal metabolizma hızı, fiziksel aktivite düzeyi ve beslenmenin termik etkisi belirlemektedir. Yirmi dört saat içindeki enerji tüketiminin, % 73’ü bazal metabolizma, % 15’i termik etki, % 12’si fiziksel aktivite ile meydana gelmektedir (Kokino ve diğerleri, 2006; İnsel, 2007).



Obezite sıklığı ilerleyen yaşlarda kadınlarda en fazladır; 55-59 yaş grubunda en yüksek (% 34.8) olmak üzere, orta (40-55) yaş grubunda % 30 oranında görülmektedir (Akbulut ve ark., 2007).


Beslenme Alışkanlıkları: Ülkemiz, beslenme durumu yönünden hem gelişmekte olan, hem de gelişmiş ülkelerin sorunlarını birlikte içermektedir. Türkiye’de halkın beslenme durumu bölgelere, mevsime, sosyoekonomik düzeye ve kentsel-kırsal yerleşim yerlerine göre değişmektedir. Bu durumun temel nedenlerinin başında gelir dağılımındaki dengesizlik gelmektedir. Beslenme sorunlarının niteliği ve görülme sıklığı değişmektedir. Ayrıca beslenme konusundaki bilgisizlik, hatalı besin seçimine, yanlış hazırlama, pişirme ve saklama yöntemlerinin uygulanmasına neden olmakta, beslenme sorunlarının boyutlarının artmasına yol açmaktadır (Pekcan, 2001).



Türk halkının temel besini ekmek ve diğer tahıl ürünleridir. Günlük enerjinin ortalama % 44’ü sadece ekmekten, % 58’i ise ekmek ve diğer tahıl ürünlerinden sağlanmaktadır. Yıllara göre besin tüketimi incelendiğinde ekmek, süt-yoğurt, et ve et ürünleri, taze sebze ve meyve tüketiminin azaldığı; kuru baklagil, yumurta ve şeker tüketiminin arttığı görülmektedir. Yağ tüketiminde önemli farklılık olmamasına karşın, bitkisel sıvı yağ tüketiminin katı yağ tüketimine göre arttığı gözlenmektedir (Ulusal Eylem Planı, 2008).



Cinsiyet: Kadınlardaki yağ oranı erkeklerden fazladır. Bu durum, birçok ülkede gözlenmektedir (Wadden ve Stunkard, 2003; Insel, et al., 2007).


Kızlarda puberteden sonra kilo alımı erkeklere göre fazladır. Doğum ve gebelik sırasında alınan kilolar nedeniyle kadınlarda obezite görülme sıklığı erkeklerden fazla olup, 18 yaşındaki erkeklerin vücut ağırlığının % 15-18’ini, kızların % 20-25’ini yağ dokusu oluşturmaktadır (Kokino ve ark, 2006).



Sosyokültürel Etmenler: Ailelerin beslenme düzeni, toplumların yeme alışkanlıkları, yaşanılan ortam, genetik yapı, iş koşulları, öğrenim düzeyi obezite sıklığını etkilemektedir. Öğünlerde alınan besin miktarı, öğün sayısı, karbonhidratların aşırı tüketimi, aşırı kalori alımına neden olmaktadır. Ekonomik koşullar, oyun alanlarının azlığı, bilgisayar karşısında saatlerce vakit geçirme, fiziksel aktiviteyi azaltmakta ve kilo alımına yol açmaktadır. Özellikle kadınlar arasında obezite, düşük sosyoekonomik düzeyde daha fazladır (Ağralı, 2005; Pınar, 2002).


Sosyoekonomik Etmenler: Gelir düzeyi arttıkça, obezite sıklığı artmaktadır (Insel, et al., 2007; Branca, 2006). Buna karşılık, öğrenim düzeyi arttıkça obezite sıklığı azalmaktadır (Insel, et al., 2007).



Fiziksel Aktivite: Vücut ağırlığının korunmasında enerji dengesi düzenli fiziksel aktivite ile dengelenir. Fiziksel aktivite, enerji döngüsünün önemli bir parçasıdır (DSÖ, 2004). İnaktivite, obezitenin en önemli nedenidir. Modern toplumlarda daha az enerji harcanarak işlerin yürütülmesi, televizyon karşısında daha fazla vakit geçirilmesi, vücudun kullanamadığı enerjiyi yağ olarak depolamasına neden olmaktadır. Yapılan bir çalışmada obezite etyolojisinde fiziksel inaktivitenin % 67.5 oranında sorumlu olduğu saptanmıştır. Epidemiyolojik çalışmalara göre erkeklerde obezite en fazla sedanter hayat yaşayanlarda görülmektedir (Atar, 2005; Baysal, 1988). Son zamanlarda yapılan çalışmalarda, çocukluk çağı ve adölesan dönemde günde 2 saatten fazla televizyon izlemenin, erken erişkinlik döneminde obeziteye, kardiyovasküler hastalıklara, artmış serum kolesterolüne yol açtığı saptanmıştır (Öztora, 2005).



Genetik Faktörler: Genetik faktörlerin obezite sıklığını önemli ölçüde etkilediği düşünülmektedir. Bu nedenle ikizler üzerinde çalışmalar yapılmıştır. Evlatlık verilen ve kendi ailesiyle yetişen ikizlerin, ayrı çevrede yetişmesine rağmen şişman olduğu belirlenmiştir. Çocuklardaki yağ oranının ailelerinin yağ oranı ile benzer olduğu ve obez bir kişinin çocuklarının obez olma olasılığının, obez olmayanlardan 2-3 kat fazla olduğu saptanmıştır (Jain, 2004).



Kaynak; http://zehirlenme.blogspot.com

Obezitenin Siniflandirilmasi

Obezitenin Sınıflandırılması



DSÖ, obezitenin sınıflandırmasında Beden Kütle İndeksi’nin (BKİ) kullanılmasını önermektedir. BKİ, vücut ağırlığının kilogram cinsinden değerinin, boy uzunluğunun metre cinsinden karesine (kg/m2) bölünmesiyle elde edilmekte, vücuttaki yağ dağılımı hakkında bilgi vermemektedir.


Zayıf < 18.50


Hafif Şişman 18.50-24.99


Obez ≥ 30.00


Obezite yağ birikiminin yerine göre farklı şekilde de sınıflandırılmaktadır;



Yağ dokusunun dağılımı ve anatomik özelliklerine göre;



Hiperselüler obezite


Yağ hücre sayısının artışı ile karakterizedir. Çocukluk çağında görülür. Nadiren erişkin dönemde de görülebilir.



Hipertrofik obezite


Yağ hücrelerinin büyüklüğü ve lipit içeriğindeki artış ile birliktedir. Erişkin dönemde ve gebelikte görülen obezite bu tiptedir.



Yağ dağılımına göre obezite


Ovoid tip obezite: Vücut ağırlığı ve yağ kütlesinde aşırı bir artış söz konusudur. Yağ kütlesi belli bir bölgede orantılı şekilde birikmektedir.


Android tip (elma biçimli) obezite: Yağ kütlesinin bel ve üst karın bölgesinde toplanmasıdır.


Jenoid tip (armut biçimli) obezite: Visseral yağın karın bölgesinde yoğunlaşmasıdır. Visseral yağ dokusunun artışı, glükoz duyarlılığı, hiperlipidemi ve hipertansiyon riski ile ilişkilidir.



Ortaya çıktığı yaşa göre;


a. Çocukluk yaş grubunda başlayan obezite


b. Erişkin dönemde başlayan obezite (Öztora, 2005).



Etyolojiye göre;


a. Basit (eksojen obezite),


b. Metabolik ve hormonal bozukluklara sekonder,


c. Genetik sendromlarla birlikte olan obezite.


Kaynak; http://zehirlenme.blogspot.com

Obezitenin Tanimi ve Onemi

Obezitenin Tanımı ve Önemi



Obezite, dünyada hızla artan bir sağlık sorunu olarak karşımıza çıkmaktadır (DSÖ, 2004; Efil, 2005; Maskarinec, et al., 2006; Fouad & Rastam, et al., 2006). Vücudun yağ kütlesinin yağsız kütleye oranının aşırı artması sonucu, boy uzunluğuna göre vücut ağırlığının önerilen düzeyi aşmasıdır. Gelişmiş ülkelerde, aşırı vücut ağırlığı ve obezite, hastalık ve ölümlerin temel nedenidir.



DSÖ tarafından obezite, “Vücutta sağlığı bozacak ölçüde anormal veya aşırı yağ birikmesi” olarak tanımlanmıştır. Yetişkin erkeklerin vücut ağırlığının ortalama % 15-20’sini, kadınların % 25-30’unu yağ dokusu oluşturmaktadır. Erkeklerde bu oranının % 25, kadınlarda ise % 30’un üzerine çıkması, obezite olarak tanımlanmaktadır.



Obezitenin oluşumundaki temel mekanizma, pozitif enerji dengesidir. Besinlerle alınan kalorinin fazla, harcanan kalorinin az olması sonucu vücutta biriken kalori, yağ dokusuna dönüşerek depolanmaktadır (Schooling, et al., 2006; Insel, et al., 2007). Yağ dokusunun aşırı artması sonucu ortaya çıkan, tedavi edilmediği takdirde birçok organ ve sistemi olumsuz etkileyen kronik bir durumdur.


Kaynak; http://zehirlenme.blogspot.com