Migren Tedavisi Çocuklarda Migren

Migren Tedavisi, Migren ve Tedavi, Migren Teşhis

Migrene karşı alınabilecek genel önlemlerle ilgi­li olarak yukarıdaki bölümde yeterince durduktan sonra, şimdi de ayrıntılı olarak ilaçla tedavinin üze­rinde durmak istiyoruz.

Not: Aşağıda belirtilen ilaçlardan aspirin, paracetamol, migraleve ve onların muadili olan ağrı kesici­leri piyasada serbestçe temin edebilirsiniz. Öteki ilaç­lar için mutlaka doktor reçetesine gerek vardır. Aşa­ğıda önce ilaçların kimyasal adını, sonra da paran­tez içinde ticari adını bulacaksınız. Ticari adlar, bü­yük harfle başlayanlardır. İlaçların kimyasal adlan ge­nel olarak aynı kalmakla birlikte, ticari adları ülkeden ülkeye değişebilmekte ve zamanla yenileri yapılabil­mektedir

Nöbet sırasında

Migrenin karakteristik özelliklerinden biri, nöbe­tin ilk anlarında midenin işlevini durdurmasıdır. Rönt­gen muayeneleri, mide duvarının normal hareketle­rinin durduğunu göstermiştir. Bu durum, mide bulan­tısı ve besinlerle ilaçların yeterince emilmemesi ve özümlenmemesini de beraberinde getirir Üstelik bu besinlerin ve ilaçların büyük olasılıkla kusulması da söz konusudur. Bütün bu açıklamalar, migrende ağız yoluyla alınan ilaçların neden yeterince etkin olama­dığını gösterir. Kusmayı önleyici bir ilaç olan metoclopramide (Maxolon) tavsiye edilebilir. Çünkü bu ilaç bir yandan mide bulantısı ve kusmayı önlerken öte yandan da çok zayıf olan mide etkinliğini harekete geçirerek ilaçların daha iyi özümsenebilmelerini sağlar.
Tedavinin, nöbetin hemen başında, ağrıların da­ha şiddetlenip şiddetlenmeyeceğini beklemeden ya­pılması gerekir. İlkin hemen bir iki tablet aspirin (mümkünse eriyebilen)alınmalıdır. Eğer aspirin çeşitli nedenlerden dolayı alınamıyorsa yine iyi bir ağrı ke­sici olan paracetamot önerilir. Aspirin ve paracetamolun kodeinsiz türlerini reçetesiz olarak bulmak mümkündür. Kodeinli olanları ise ağrı kesici olarak daha etkindir.

Eğer bu önlem bir yarar sağlamamışsa ya da kus­ma sonucu ilaç dışarı atılmışsa, îlkin 10 miligramlık bir metoclopramide (Maxolon) tablet alın. Aradan ya­rım saat geçtikten sonra bir ya da iki tablet aspirin veya paracetamol yutun. Bu terkip sizin için çok da­ha etkili olabilir. Aradan bir saat geçtikten sonra ağ­rılarınız hâlâ hafiflememişse, bir doz aspirin daha ala bilirsiniz.

Birçok migren ağrısı, basit ağrıkesicilerden etkilenemeyebilir. O zaman ergotamine içeren ilaçların kullanılması gerekir. Bu kimyasal madde, özellikle baştaki damarların çapları üzerinde etkili olur ve mig­ren nöbetleriyle ilişkileri belirlenen serotonin üzerin­de bir denetim kurar. Ergotamine, nöbetin başlangıç anında alındığı taktirde çok etkili olur. Eğer hasta, başağrısı başlamadan önce, görme bozukluğu, uyuşukluk, konuşma güçlüğü gibi bazı ön belirtileri ken­dinde hissetmişse, hemen ergotamine almalı sonra da başağrısını önlemeye çalışmalıdır.

Ağız yoluyla alınabilecek çeşitli haplar üretilmiş­tir. Bunların en yaygın biçimde kullanılanları, migrii, effergot, cafergot ve femerin'dir. Migrii ve effergo-tun her tabletinde 2 miligram ergotamine vardır. Ca­fergot ve femerinin her tabletinde ise 1 miligram er­gotamine bulunur. Migrin ayrıca kafeğin ve kusmayı önleyici bir etki yapan cyclizine de içerir. Cafergo-tun içeriğinde de kafein bulunur. Efergot suda eriye­bilen, efervesan bir haptır. Bazı hastalar, ergotami­ne içeren bir ilacı dil altında emerek daha kolay ya­rarlanabilmektedir. Lingraine (2 miligram) bu amaç­la piyasaya sürülmüştür.


Ergotamineli ilaçların başlangıç dozu, 2 miligram­dır. Eğer ağrı 45-60 dakika arasında belirli bir düşüş göstermezse, 1-2 miligram daha alınabilir. Günlük alınabilecek en fazla ergotamine miktarı 6 miligramdır. Ancak, ilaç en çok ağrının başlangıcında etkili oldu­ğundan 3-4 miligramdan fazla kullanmak pek yarar sağlamaz. İlacın görme ve duyumsama belirtileri üze­rinde çok az bir etkisi vardır ve bu etki herhangi bir tedaviye gerek kalmaksızın 30-60 dakika içinde kendiliğinden geçer.

Ergotamine içeren ilaçlar eğer çok sık kullanılır­sa, zehirli başağrılarına yol açabilir, kimi zaman da. kan damarlarındaki etkilerinden dolayı üşümeye, par­mak uçlarının beyazlaşmasına ve kas kramplarına ne­den olabilir. Ancak bu yan belirtilere oldukça az rast­lanır. Bu kitabın yazarı 25 yıllık meslek yaşamında bu tür yan etkilerden yakınan üç hasta ile karşılaşmış­tır. Ergotamine içeren ilaçları üreten kuruluşlar ila­cın kutusuna koydukları kullanma talimatnamesinde, haftada alınabilecek en fazla miktarı da belirtirler. Ki­şilerin bu kimyasal maddeye olan duyarlılığı değişe-bildiğinden, doktorunuz tarafından aksi önerilmedikçe bu kurala uymanızda yarar vardır.

Ergotamine içeren ilaçların hamilelik döneminde kullanılması sakıncalıdır.

İçeriğinde ergotamine bulunan ilaçların yarattığı en büyük sorun, mide bulantısı ve kusmayı tahrik et­meleridir. Hatta ilaç yutulduktan hemen sonra da kus­ma yoluyla vücuttan atılabilir. Bunu engellemek için beraberinde cyclizine içeren Migril almak, yüzde yüz garantili olmasa bile yarar sağlayabilir.
Bazı ilaçları anüs yoluyla almak gerekebilir. Ca-fergot bunlardan biridir. İçeriğinde 2 miligram ergo­tamine dışında bir miktar kafeğin ve sakinleştirici bu­lunur. Hap vücuda girer girmez erir ve anüsten dışa­rı akma tehlikesi yoktur. Yine de hastaya yatağa uzan­ması ve uyumaya çalışması önerilir. Çünkü, ilaç, baş-dönmesi yapabilir. Hasta uyandığında başağrısı ya tamamen ortadan kaybolmuş ya da büyük ölçüde ha­fiflemiş olur. Mide bulantısı, bu ilacın çok ender gö­rülen biryan etkisidir. İlaç günde en fazla iki kez kul­lanılabilir.

Daha kolay alınabilecek bir başka ergotamine içe­ren ilaç da solunum yoluyla alınan Medihaler ergotamine'dir. Aerosol halindeki ilacın içeriğinde 0.36 mi­ligram toz ergotamine vardır. İlacın püskürtücüsü ağıza alınır ve güçlü bir biçimde soluk alınarak ilacın ci­ğerlere ulaşması sağlanır. Birkaç dakika içerisinde akciğerlerden kan dolaşımına karışan ergotamine be­yine ve vücudun öteki kısımlarına ulaşarak gerekli et­kiyi sağlar. Bir ya da iki kez yeterli olmakla birlikte 24 saat içinde altı doz soluk yoluyla alınabilir. Son derece etkili olan bu ilacın güçlü bir yan etkisi vardır: Kusmaya neden olur.

Ergotamine, vücuda şırınga ile de verilebilir. Fa­kat ilacı enjeksiyonla almanın belirli zorlukları vardır. Migren belirtilerinin başladığı anda, yani ilacın der­hal vücuda girmesi gerektiği anda, hastanın yanın­da bir doktor ya da hemşire bulunması çok uzak bir olasılıktır. Bu nedenle ancak, hasta bizzat kendisi ya da bir yakını bu işi çok iyi biliyorsa ilacı şırınga yo­luyla alabilir. Damardan verilecek ergotamine miktarı, 0.25-05 miligramdır. Doğrudan kan dolaşımına karış­tığı ve damarlar üzerindeki işlevini hemen yerine ge­tirdiği için çok etkilidir. Küçük dozajlar, mide bulan­tısı ve kusma gibi yan etki olasılıklarını azaltırsa da yine de görülebilir. Ergotamine alınabilecek öteki yol­ları kullanabilmek mümkün değilse, hastanın kendi­sine şırınga yapması çok yararlı olur. Migren nöbet­lerini bu yolla engelleyen çök sayıda hasta vardır. Mide bulantısı ve kusma, migren nöbeti sırasın­da hastayı bazen en az baş ağrıları kadar rahatsız ede­bilir. O taktirde alınabilecek ilaçlar,stemetil, valoid ya da maxolon'dur. Bunlar, âğız yoluyla alınabilecek­leri gibi damardan ya da fitil şeklinde de alınabilir.

Önleyici tedavi

Migren nöbetlerinin engellenmesi amacıyla kul­lanılan ilaçların sayısı çok fazladır. Bunlardan her biri, migreni uyarıcı ve davet edici unsurlar üzerinde et­kilidir. Bu yüzdendir ki, eh uygun ilaç türü her hasta­nın kendi bünyesel gereksinimlerine göre değişiklik gösterir.

Duygusal bunalım ve gerilimlerin söz konusu ol­duğu durumlarda, hasta, sakinleştirici ilaçlar alabi­lir. Bunların günümüzde en yaygın kullanılanları librium, valium, equanil'dir. Bu ilaçlardan herhangi bi­ri, doktor tarafından hastanın içinde bulunduğu ruh halinden kurtulmasına yetecek süreler için, örneğin birkaç hafta ya da ay, kullanılmak üzere verilebilir. Sedativ olarak da bilinen sakinleştirici ilaçların çok çe­şitli türleri vardır. Bunlardan hangisinin en uygun ol­duğunu ve en az yan etki yaptığını saptayabilmek için değişik zamanlarda değişik ilaçlar kullanmak gere­kebilir.

Hasta gerilimle birlikte bir de depresyon geçiriyorsa, yahut yalnızca depresyon söz konusu ise ve bu durum da migreni tahrik ediyorsa, hastaya tryptizol, tofranil, prothiaden, surmontil gibi antidepresif diye bilinen ilaçlardan biri verilebilir. Aslında sayıla­rı çok değişen bu ilaçlardan bazıları, gece kullanılır. Yatağa yatmadan önce alındıkları taktirde, etkilerini ertesi gün de sürdürülen Antidepresif ilaçların belir­li süreler içinde (örneğin üç ay) kullanılması ve bün­ye için en uygun olanının doktor tarafından saptan­ması gerekir.

Migren hastalığının belirtilerine, baştaki dolaşım değişimlerinin yol açtığını görmüştük. Bu nedenle söz konusu değişimleri denetleyebilecek ilaçların kullanımı da önleyici tedavi açısından yararlı ola­caktır.

Günde üç kez bir ya da iki tabletlik dozlar halin­de alınacak bellergal, hastaya büyük yarar sağlar. Bellergalin içeriğinde ergotamine dışında belladonna ve enobarbitone vardır. Bunlardan belladonna, kan da­marlarının çapı üzerinde etkili olan otonom sinir sis­temine etki eder. Phenobarbitone ise orta derecede etkin bir sakinleştiricidir. Bu özellikleri bellergali yu­karıda sıralanan trankilizan ve sedatiflerden farklı kılar.

Kan damarlarının çapıyla ilgilenen sinirsel vuruş­ları bloke eden ilaçlar da vardır. Bunlar arasında clonidine içerenler (örneğin dixarit) ve propranolol (ın-deral) gibi "beta-bloker"ler sayılabilir.

Dixarit günde iki kez birer tablet (0.025 miligram) alınabilir. Sonradan, günde iki kez ikişer ya da üçer tabletlik dozajlara çıkmak mümkündür. Aylarca iyi bir yarar sağlayarak rahatlıkla kullanılabilir. Ancak, en yüksek dozaja ulaşıldığında zaten yararını gösterme­ye başlayacaktır. Eğer dört haftalık tedaviden bir fay­da görülmemişse, ilacın kullanımına son verilmelidir. Yan etkileri; ara sıra görülen zihinsel uyuşukluk ve yatarken ayağa kalkmak ya da otururken ansızın doğ­rulmak gibi değişiklikler sırasında ortaya çıkan baş dönmesidir.

Beta-bloker türü ilaçların da çok çeşidi vardır. Bu ilaçlara beta-bloker adının verilmesinin nedeni, sempatik sinir uçlarındaki kimyasal işlemler üzerin­de yaptıkları etkilerdir. Söz konusu sinir uçları, çok sayıdaki görevlerinin yanı sıra, kan damarlarının çap­ları üzerinde de etkindirler. Beta-bloker türü ilaçlar, "amlfa" sinir uçlarının karşıtları olan "beta" sinir uç­ları üzerinde etkindirler. Tıpta çok geniş bir kullanım alanları vardır. Gerilim ve heyecanın giderilmesinde, nabız atışlarının düşürülmesinde ve uygun dozlarda alındığı zaman tansiyonun aşağı çekilmesinde büyük yarar gösterirler. Ayrıca migren nöbetlerinin seyrek­leşmesine de yardımcı olurlar. Migren tedavisinde en çok kullanılan beta-bloker, propranolol içeren inde-ral'dir. Dozajı, günde üç ya da dört kez 40 miligrama kadar yükseltilebilir. Inderal ve dixarit kullanımında dikkat edilmesi gereken bir husus vardır. İlacın kul­lanımını birden bire kesmek bazı sakıncalar doğura­bilir. Dozajı gittikçe azaltarak bir süre sonra bırakmak yararlı olur.

Migrene karşı bir başka önlem de, nöbetle birlik­te meydana gelen biyokimyasal değişimler üzerinde bir denetim kurmaktır. Bir önceki bölümde, migren sırasında serotonin adlı maddenin beyindeki dolaşım bozuklukları üzerinde önemli bir rol oynadığını belirt­miştik. Serotoninin etkisi, pzotifen (sanomigran) ya da methysergide (deseril) kullanılarak bloke edilebilir.

Sanomigranın günlük dozajı üç tablettir. Gerek­tiğinde altı tablete kadar çıkılabilir. Yan etkileri çok azdır. Çok hafif bir zihin bulanıklığına yol açabilir ki bu da bir sorun yaratmaz. Ancak ilacın büyük bir iş­tah açma özelliği vardır ve kullanan kişilerde sık sık kilo alma görülebilir. Şişmanlama sozkonusu oldu­ğunda ilacın dozajı azaltılabileceği gibi perhiz de ya­pılabilir.

Methysergide içeren ilaçlar (örneğin deseril), se­rotonin üzerinde büyük ölçüde etkili olan fakat uzun vadede ciddi yan etkiler gösteren ilaçlardır. Özellik­le doktorun ciddi gözetiminde ve reçeteye tam uya­rak kullanılmadığı taktirde yan etkiler büyük sorun yaratabilir. Mümkün olan en küçük dozaj kullanılmalı ve ilaç dört ya da altı ay kullanıldıktan sonra, birkaç ay ara verilmelidir. Bu nedenlerden dolayıdır ki, methysergide içeren Maçlar, ancak çok şiddetli migren nö­betleri geçiren ve başka hiçbir tedaviden yarar gör­meyen hastalara verilir.

Antihistamin ilaçlar, bir zamanlar migren tedavi­sinde oldukça yaygın bir kullanım alanı buluyordu. Özellikle, güçlü alerjiler söz konusu olduğu zaman bu tür ilaçlar ilgi gördü. Antihistamin ilaçlar ayrıca sakinleştirici özellikleri ve mide bulantısı tedavisin­deki güçlü etkileri ile başarılı oldu. Terkibinde promethazine bulunan phenergan adlı ilaç, bu gruptan olup, doktorlar tarafından en çok önerilenlerin başın­da gelir. Günde iki ya da üç kez, 10-25 miligramlık doz­lar halinde alınabilir. Zihin bulanıklığı yapabileceğin­den, tedaviye küçük dozlarla başlanması, gerektiği taktirde dozajın yükseltilmesi uygun olur.

Bu türün bir başka örneği olan migraleve, paracetamol, buclizine (bir antihistamine) ve ağrı kesici olarak kodein terkibiyle yapılır, tablet şeklindedir.
Prochlorperazine içeren ilaçlar (örneğin stemetil), baş dönmesine, mide bulantısına ve kusmaya karşı etkili olması nedeniyle bu rahatsızlıkların fazlaca his­sedildiği durumlarda yararlıdır. Gündüz ya da gece olmak üzere günde iki veya üç kez beşer miligramlık dozlar halinde alındığı taktirde, sabah uyanmadan az önce başlayan migFen ağrılarına karşı koruyucu olarak da kullanılabilir.

Migrensel nevralji

Bu rahatsızlığın tedavisinde, ağız, solunum yada anüs yoluyla alınacak ergotamine içeren ilaçların bü­yük yararı görülür. Yatağa girmeden önce alınacak olanlar, özellikle gece gelebilecek migren nöbetleri­ne karşı etkindir. Ergotamine dozları gündüz kulla­nılacağı zaman, genellikle belirli saatlere rastlayan migren nöbetlerinden 30 ya da 45 dakika önce alın­malıdır. Bu yöntemin gerçekten büyük faydaları gö­rülmüştür.
Günde üç kez alınacak clonidine veya pizotifen içeren ilaçların da migrensel nevralji tedavisinde, özellikle hafif seyreden durumlarda yararlı olduğu biIinmektedir.

Migrenli çocuklar, Çocuklarda Migren

Çocuk Migreni, Çocukların ergotamine, pizotifen ya da methysergide türü güçlü ilaçlara gereksinimleri yoktur. Bu ilaç­ların çocuk hastalara verilmesi doğru değildir. Onlarda başağrıları genellikle az şiddetli geçtiğinden, eri­yebilir aspirin yeterli olacaktır. Mide bulantıları da promethazine veya prochlorperazine içeren bulantıkusma kesici antiemetik ilaçlarla önlenebilir. Bir ge­rilim sonucu migren ataklarının sıklaşması durumun­da, bir ya da iki ay süreyle orta derecede etkin bir sakinleştirici (sedatif) vermek yararlı olacaktır.

Migrene Alışmak Migren Tedavisi

Migrene alışmak, Migren Oluşumu, Migren Tanı

Yukarıdaki bölümlerden de anlamış olabileceği­miz gibi, migren, ana nedeni belli olmayan bir rahat­sızlıktır. Migren belirtilerinin bir bireyde görülebilme-sine yol açan çok sayıda etken sayılabilir ancak bu belirtilerin bir başka kişide neden ortaya çıkmadığı sorusu cevaplandırılamaz. Müzminleşen migren belirtileri ilerideki bölümlerde açıklanacak bazı ilaçlar­la büyük ölçüde denetim altına alınabilir. Ne var ki, bir migren hastasının, belirli bir noktaya kadar bu has­talıkla bir arada yaşamak zorunda olduğunu da öğ­renmesi gerekir. Migren, öldürücü bir hastalık değildir. Yaşın ilerlemesiyle birlikte nöbetlerin sayısı ve ağrıların şiddeti azalır. Kadınlarda, özellikle menopo­za girilmesiyle birlikte üzerinde durulmasına değme­yecek kadar önemi ve etkinliğini yitirir.


İlk yaşlarda, diyelim ki, üç ya da altı ayda bir gö­rülen migren nöbetleri can sıkıcı olmakla birlikte has­tanın günlük işlerini ya da ev işlerini aksatmaz. Üstüste gelen klasik ya da basit migren nöbetleri ise, ev, iş ve sosyal yaşamını tümüyle altüst eder. İlk kez bir migren nöbeti geçiren bir hasta, olaya "sıradan bîr başağrısı" gözüyle bakabilir ve üzerinde durma­yabilir. Ancak ağrının şiddeti bir yana, mide bulantı­sı ve huzursuzluk bir nöbet esnasında hastanın da­yanamayacağı boyutlara varabilir.

Bu hoş olmayan rahatsızlığın hayatımız üzerinde­ki etkilerini azaltmak için ne yapabiliriz? Bir migren nöbetiyle başa çıkabilmek için başvuracağımız çare­ler neler olabilir? Uzun vadeli düşündüğümüzde, ne gibi koruyucu önlemler alabiliriz? Eğer genellikle ol­duğu gibi, ağrıyla birlikte uyanırsak, işimiz daha zor demektir. Çünkü uyandığımızda başımızın ağrıması, migren nöbetinin birkaç saat önce başlamış olması demektir. Genel olarak da ağrı süresi uzadıkça dindirebilmek de güçleşir. Yine de aspirin ya da paracetamoi türü bir ağrı kesici alınabilir. Eğer mide bu­lantısı varsa, bulantıyı engelleyici bir başka ilaç da­ha almak uygun olur. Sonra hasta, eğer mümkünse iyi havalandırılmış karanlık bir odada yeniden yata­ğa girmeli ve uyumaya çalışmalıdır. Çünkü uyku sı­rasında ağrılar da hissedilmeyecektir. (migrenin çaresi)

Eğer nöbet hastanın çok yakıhdan tanıdığı gör­me bozukluğu, uyuşukluk gibi bazı belirtilerle "geliyorum" derse, belirtiler fazla şiddetli olmasa bi­le, başağrıları 15-30 dakika sonra başlayacak demek­tir. O nedenle, derhal önleyici tedaviye başlanması gerekir. Daha önce de vurgulandığı gibi, ağrılar, baş­taki kan damarlarının genişleyip gerginleşmesinden sonra ortaya çıkar. Bu nedenle eğer bu damarların ge­nişlemesini ve gerginleşmesini engelleyebilirsek ağ­rıların tamamen önüne geçebileceğimiz gibi hiç de­ğilse ağrının şiddetlenmemesini ve dayanılabilir bo­yutlarda kalmasını sağlamış oluruz.

Migrenli hastalar tarafından kullanılan ve "vaso-aktif" olarak adlandırılan bazı ilaçlar vardır. Bu ilaç­lar, damarları daraltarak genişlemelerini önlerler. Bazı örnekleri Migril, Cafergot, Lingraine gibi ticari adlarla piyasada satılan ve vasoaktiflere ileride geniş olarak tekrar döneceğiz. Başağrısının önüne geçilebilmesi için, bu ilaçların ilk belirtilerin ortaya çıktığı anda alın­ması gerekir. Pek çok hasta, bu ilaçları yararlı bulmakta ve gerektiğinde hemen kullanabilmek için yan­larından eksik etmemektedir.

Başağrisını engelleyecek ilaçları almış olsak bi­le, migren belirtilerini hissettikten sonra yine de ya­tağa girmemizde yarar vardır. Çünkü vasoaktifler, (he­nüz migrensel bulantılar başlamasa da) mide bulan­tısına ve halsizliğe neden olabilirler, baş dönmesi ya­pabilirler. İşyerinde dinlenmek mümkün olmayabilir ama hasta nöbete yakalandığı anda evindeyse yata­ğa girmek büyük ölçüde yararlı olacaktır. Vasoaktif ilaçlar, migren ağrılarıyla uyanılan sabahlarda da alın­malıdır. Gerçi bu taktirde, koruyucu olarak alındıkla­rı zamanki kadar etkili olmazlar ama yine de yararla­rı görülür. Ağrının henüz fazla güçlü olmadığı başlan­gıç anlarında da vasoaktif ilacınızı almayı yeni hatırlamışsanız "nasıl olsa şimdilik hafif ağrı var" diye­rek almamazlık etmeyin. Çünkü hafif ağrı, önümüz­deki dayanılmaz ağrıların habercisi ve başlangıç nok­tasıdır.

Bir migren hastası, nöbet sırasındaki etkileri en aza indirgeyebilmek için kişisel olarak neler yapabi­lir? Migreni davet eden ve hızlandıran unsurları yu­karıdaki bölümlerde görmüştük. Bunların bir bölümü­nü denetleyebilmek, kişinin elinde değildir. Örneğin, hiçbirimiz, kalıtımsal özelliklerimiz üzerinde söz sa­hibi olamayız. Ama değiştirebileceğimiz ve üzerinde etkili olabileceğimiz çok sayıda migreni davet eden unsur bulunmaktadır.

Evde yaşanan gerginlik, işyerindeki kişisel ilişki­ler ve çalışma koşulları migrenin şiddetinde önemli ölçüde etkindir. Migrenli bir insan, tatillerde, iş ve çevre değiştirdiği dönemlerde, hatta hafta sonların­da dinlenirken yakalandığı migren nöbetlerinin çok daha hafif olduğunu fark edecektir. Bazı hastalar, hafta sonlarıyla ilgili görüşümüze katılmayabilirler ve bir ölçüye kadar da haklıdırlar. Çünkü çoğu kez kimi ki­şilerde migren nöbetleri Cumartesi ya da Pazar gün­leri çok geç saatlerde uyandıkları zaman ortaya çı­kar. Her ne kadar Avrupalı hastalar bunu kiliseye git­medikleri için Tanrı'nın bir cezası olarak kabul ederlerse de, uzmanlara göre asıl nedeni, alışılagelenden daha fazla yatakta kalmanın bir sonucu olarak başa giden kan akımının azalmasıdır. Ayrıca bir hafta bo­yunca yaşanan gerilimlerin etkisini göstermesi şek­linde de kabul edilebilir.

Eğer hasta, işinin, kişisel ilişkilerinin, yeterince dinlenme ve eğlenmeye olanak bulamamanın ya da sürekli aynı kalan koşulların kendisini ve hastalığını olumsuz yönde etkilediğini hissediyorsa, elinden gel­diği kadarıyla yaşama biçiminde ve alışkanlıklarında değişiklik yapmak yoluna gitmelidir. Böyle davranır­sa hastalığında belirli bir düzelme gözlemleyecektir. Ne var ki, pek çok hasta, ekonomik ya da duygusal yönden büyük kayıplara uğramadan yaşamlarında önemli değişiklikler yapamayacaklarını görürler. Böyleleri, yoga ya da hipnoz gibi özel sakinleşme teknik­lerinden yararlanabilecekleri gibi, doktorlarının öne­receği sakinleştirici ilaçları da alabilirler.

Migren hastasının günlük yaşamı da son derece düzenli olmalıdır. Migrenli, uyku saatlerine ve gerek­tiği gibi hazırlanmış besinlerden oluşan yemek öğün­lerine özen gösterdiğinde/bundan büyük yarar sağ­ladığını kolayca fark edecektir. Daha önce de vurgu­landığı gibi, bir öğünü kaçırmak, migrene davetiye çı­karmak olabilir. Normal öğünler sırasında, yemekle­rin olabildiğince acele etmeden yenmesi gerekir.

Belirli bazı gıdaların migreni uyardığı gözlemlen­mediği sürece, perhiz yapmaya gerek yoktur. Ancak çikolata, peynir, süt ürünleri, yağlı besinler ve alko­lün migreniniz üzerinde olumsuz etkilerini hissetti­ğiniz anda bunları doktorunuza da danışarak kısıtla­yabilirsiniz. Bu besinlerin tümünden, sürekli bir bi­çimde el çekmek doğru değildir. Böylesi bir uygula­ma, beraberinde başka sorunlar da getirir. En iyi yön­tem, migreni tahrik ettiği düşünülen bu besinlerden her birini sırayla altı ya da sekiz haftalık süreler için yemeyerek hangisinin sizin bünyenize zarar verdiği­ni saptamaktır.

Herhangi bir besine karşı alerjiniz olduğundan kuşkulandığınızda, (bu, besin içindeki tiraminin kim­yasal etkisinden daha başka bir olaydır) yukarıda uy­gulanan geçici perhizler yardımıyla hangi gıdaya karşı alerjiniz olduğunu anlayabilirsiniz. Kuşkulandığınız fazlaca bir miktar migren ağrılarımızı uyaracak ve sap­tamanızı doğrulayacaktır. Bu tür alerjilerde, deri de­neyleri, fazla yardımcı olmaz. Alerjik tepkimenin sü­resi birkaç dakika ile birkaç gün arasında değişebi­leceğinden deneyler sırasında bu özellik de gözönünde bulundurulmalıdır.

Çok yağlı besinlerin, alerjileri olmadığı halde, saf­ra kesesi rahatsızlıklarından yakınan bazı hastalarda migreni tahrik edici bir unsur olduğu da unutulma­malıdır.
Aşırı sıcak ve soğuk da migrenliler için zararlıdır. Özellikle çok sigara içilen kapalı yerlerde ve kirli ha­valarda sıcağın etkisi daha da fazlalaşır. Böylesi or­tamlardan kaçınmak gerekir. Alkol de kaçınmanız ge­reken bir başka unsur olabilir. Ancak, bazı davet ve partilerde size düşman olan sıcak ve kirli hava ile al­kolden, dostlarınızı ve arkadaşlarınızı kırmamak adı­na kaçınamayacak bir durumda kalabilirsiniz. Böyle durumlarda, size şarap ya da bira yerine cin ya da viski içmenizi öneririz.

Parlak ve güçlü ışıklar sizin için zararlı olabilir. Bu takdirde renkli ya da polaroid gözlük camları kulla­nabilirsiniz. Ancak bu camların niteliğini göz dokto­runuzun belirlemesinde yarar vardır. Özellikle orta yaştaki hastaların yakın gözlüklerinin çok doğru bir biçimde verilmiş olmaları gerekir. Eğer okumak ya da yakından bakmanızı gerektiren bir iş yapmak migre­niniz üzerinde uyarıcı etki yapıyorsa, bu tür işlevler­den kaçınmanız uygun olacaktır.

Gezilerin migreniniz üzerinde olumsuz etki yap­tığına inanıyorsanız, gezi boyunca tutmalara karşı çok yararlı olan bazı ilaçları almanızı öneririz. Eğer çok uzun sürecek bir geziye çıktıysanız, zaman zaman dinlenme molaları vermek de sizin için yararlı olacak­tır. Migren tedavisinde kullanılan ilaçların büyük bir bölümü zihinsel bulanıklıklara yol açar. Bu nedenle, özellikle direksiyon Kullanmanızı gerektiren uzun se­yahatler öncesinde, ilacını evde bir süre kullanarak etkisini gözlemlemeniz gerekir. Migren nöbetleri si­zi direksiyon başında da yakalayabilir. Eğer ağrı çok şiddetliyse ve görme bozukluğu başlamışsa yapıla­cak en iyi şey, arabayı bir kenara çekerek görme ye­teneğinizin yeniden normale dönmesini beklemektir. Bu öneri size ilk bakışta gereksiz gelebilir. "Bu ka­darını da herkes düşünebilir" diyebilirsiniz. Ancak ba­zı insanlar zigzaglı çizgiler arasından yine de göre­bildiklerini ve yollarına devam edecek kadar iyi olduk­larını düşünme yanılgısına kolayca düşebilmektedirler.

İnsanın baş ve boyun yaralanmalarına karşı aşı­lanması kuşkusuz mümkün değildir. Ancak yine de son derece tedbirli olmak gerekir. Eğer boyun kemik­lerinizde meydana gelen bozuklukların migreninizi, şiddetlendirdiği ortaya çıkmışsa, ev düzenlemesi, ta­van temizliği, aşırı eğilme, bahçe işleri gibi tehlikeli durumlardan kaçınmalısınız. Boynunuzdan şikâyeti­niz geçmediği sürece, yatakta da boynunuzu yastık­la desteklemeniz gerekir. Yastıklarınızı öyle yerleş­tirin ki, başınız, enseniz ve boynunuz doğru bir çizgi üzerinde olsun. Boynunuzun omuzlarınızla birleşti­ği noktada herhangi bir kıvrılmanın olmamasına dik­kat edin.

Tansiyonun yükseldiği zamanlarda migrenin da­vet edildiğini daha önce belirtmiştik. Tansiyon yük­sekliği, kuşkusuz başka baş ağrısı türlerine de yol açar. Ancak eğer bir migrenlinin başağrılarının şid­deti giderek artıyorsa ve ailesinde yüksek tansiyon hastası varsa; kadınlar hamilelik dönemlerinde yük­sek tansiyondan şikâyetçi olmuşlarsa; migrenli bir-kadın, sürekli olarak doğum kontrol hapı kullanıyor­sa, o zaman derhal doktora gidilmesi ve yüksek tan­siyon belirtilerinin ve migrenle olan ilişkisinin araş­tırılması gerekiyor demektir. Yüksek tansiyon teda­visinde kullanılan modern ilaçlar son derece etkili ve yararlıdır.

Migrenli hastaların büyük.bir bölümünün kadın ol­duğu da vurgulanmıştı. Normal aylık dönemlerdeki hormonal etkiler ve doğum kontrol hapları, migrenin şiddetini artırır. Hapların etkisini giderebilmek için türlerini ve kullanılış biçimlerini değiştirmek yararlı olacaktır. Vücuda giren su ve tuz miktarını kısıtlaya­rak ve böbreklerin daha çok su atmasını sağlayan ilaçlar alarak dokularda su toplanmasının önüne ge­çilebilir. Bu da migren üzerinde etkili olabilecek bir unsurun ortadan kaldırılması demektir.


Eğer nöbetler düzenli olarak âdet dönemleri ön­cesine rastlıyorsa, hasta, migril benzeri ilaçları dönem başlangıcından bir gece önce alarak migrenin şiddetini azaltmak için iyi bir önlem almış olur. An­cak bu yöntemin kesinlikle başarılı olduğu da ne ya­zık ki söylenemez. Bazı durumlarda, migren nöbeti­nin dönemin ilk gününün geç saatlerinde ya da erte­si gün başladığı görülür. Yine de migren nöbetleri­nin dönemle kesin ilişkili olduğunun saptandığı ki­şilerde böyle bir koruyucu önlemin mutlaka alınma­sını öneririz.

Migrenin Nedenleri Migren Neden Oluşur

Migrenin nedeni, Migren Neden Oluşur, Migren Nedenleri

Daha önceki bölümlerde de açıklandığı gibi, mig­ren, kan dolaşımının, tüm vücuttaki, özellikle de beyindeki ve kafatasındaki damarları etkilemesiyle or­taya çıkan bir hastalıktır. Bu damarlar, önceleri daralırlar, sonra gevşerler, böylelikle de anormal ölçü­de genişleyerek gerginleşirler. Bu değişim, yıllardır migrenin nedeni olarak kabul edilmişse de doğrulu­ğu ile ilgili bazı kuşkular da yok değildir.
Oftalmoskop denilen bir aygıtın yardımıyla, gö­zün arkasındaki damarları incelemek mümkündür. Bu damarlar da beyin içindeki damarların aynası duru­mundadır. Bir migren nöbeti sırasında hastanın gözdamarlarını inceleyen uzmanlar, gözün gerisindeki ışık tutucu tabaka olan retinadaki (ağtabaka) damar­ların daraldığını görürler. Migren nöbeti sırasında be­yin içindeki damarların doğrudan incelenmesi olanak­sızdır. Ancak beynin iki yanına ağaç dalları gibi da­ğılan daha büyük atardamarları röntgen tekniğiyle gözlemlemek mümkündür.Nöbetler sırasında bu yön­temle büyük beyin atardamarları üzerinde yapılan in­celemeler, bu damarlarda herhangi bir değişim olma­dığını göstermektedir.

Son zamanlarda, beyindeki kan akımını araştırmak üzere yeni birtakım yöntemler geliştirilmiştir. Bu yöntemde, xenon denilen radyoaktif bir gaz, boyun­daki ana atardamarlara enjekte edilir ve daha sonra beyin içindeki akımı gözlemlenir. Başağrılarının gör­me ve duyumsama bozukluğu şeklindeki ilk belirti­leri alındığı sırada, hastada xenon yöntemiyle yapı­lan incelemeler, migrenden etkilenen bölgede kan akışının yüzde 20-50 oranında azaldığını ortaya çıkar­mıştır. Belirtilerin gözlemlendiği baş bölgesinin ter­sinde yapılan kan hızı ölçümleri, akış yavaşlaması­nın daha da fazla olduğunu kanıtlamıştır.

Röntgen tekniğiyle yapılan incelemeler, ana atar­damarlarda bir değişim meydana geldiğini gösterdi­ğine göre, arteriyol dediğimiz daha ince atardamar kollarının daralarak kan akımının azalmasına neden olduğu rahatlıkla söylenebilir.

Başağrısının başlamasıyla birlikte, kan akışı nor­male hatta normalin de üzerine yükselmektedir. Ka­fatasının, ağrının hissedildiği kısımlarında artış mik­tarındaki fazlalık yüzde 50'yi bulmaktadır. Bu yargı, migren ile kan dolaşımı bozukluğu arasındaki ilişki­yi doğrulamaktadır. Peki, bu rahatsızlığın belirtileri­ne uymakta mıdır ve daha da önemlisi, dolaşımdaki değişikliklerin sebebi nedir?

Bu noktada, beynin yapısı üzerinde kısaca dur­makta yarar görüyoruz. Beyin, ortada birleşen iki yarıküresel parçadan oluşur. İki yarıkürenin birleştiği yerin alt yüzeyinden aşağı doğru beyin kökü uzanır. Beyin kökü, bizim devinimlerimizi sağlayan motor si­nir vuruşlarını organlarımıza aktarır, duyumsamamı­zı sağlayan sensor sinir vuruşlarını da organlarımız­dan yukarı doğru taşır. Yarı kürelerin üst yüzeyleri, buruşuk ve kıvrımlı bir yüzeye sahip, bir gri madde­den oluşur ve milyonlarca sinir hücresi içerir. Bu hüc­reler, beynin daha derindeki ak maddesini oluşturan sinir telleri aracılığıyla birbirleri ile ve vücudun öteki tüm bölümleri ile bağlantılıdır. Beynin yüzeysel tabakasının muhtelif bölümleri, çeşitil bedensel işlev­lerin gerçekleştirilmesiyle görevlidir. Belirli bölgeler, motor etkinlikle (hareket), sensor etkinlikle (duyum­sama ve dokunma), kolların ve bacakların eşgüdü­müyle, anımsamayla, tat, koku, işitme ve görme duyularıyla ilgili ve diğer bedensel işlevlerden sorum­ludurlar. Çok ilginçtir ki, beynin sağ yarıküresi, vücudun sol yarısından gelen bilgileri algılar ve o böl­geye ilişkin işlevleri denetler. Sol yarıküre ise vücu­dun sağ bölümünden sorumludur. Örneğin, sağ eli­ni kullanan bir insanda, konuşma ve konuşulanı an­lama merkezleri sol yarıkürededir.. Görmeyle ilgili merkezler, beynin arka bölümündedir. Sol tarafta ka­lan görme hücreleri, sağ çevreden gelen görüntüleri algılarken sağdaki görme hücreleri de sol çevredeki görüntüleri algılamakla görevlidir. Örneğin, soldaki görme merkezlerinde meydana gelebilecek bir aksak­lık, hem sağ hem de sol gözün görme alanlarının sağ yarısında görme yetersizliğine neden olacaktır.
Migren sırasında, görme alanlarında meydana ge­len kayıplar ve halüsinasyonlar da böyledir. Ancak kimi zaman, herhangi bir gözün kendi damarlarında meydana gelen etkilenmeler sonucu, o yörede de gör­me bozuklukları olabilir.

Böyle zamanlarda beynin tümünde kan dolaşımı­nın azaldığını biliyoruz. Buna rağmen, migren belir­tilerinin ortaya çıktığı görme, duyumsama ve konuş­ma alanlarının neye göre seçildiğini ve belirlendiği­ni anlayabilmek hiç de kolay değildir. Beynin tama­mında kan akışı azaldığına göre neden yalnızca bu bölgeler etkilenmektedir? Aslında migrendeki uyarıcı belirtiler, beynin birçok bölgesinden gelebilir. Fakat buraya kadar tarif edilenler en yaygın olanlardır. Bu özel bölgelerin kan akışının azalmasına karşı çok da­ha duyarlı olduğunu kabul etmekten başka bir açık­lama şekli bulunamamıştır. (Ağrısız Migren, Migren Mide)

Bu dolaşım değişikliklerine ne sebep olmaktadır? Migreni uyaran tüm etkilerin birbirleri arasındaki ilişki nedir? Bu soruların yanıtları, kısmen vücudun kim­yasında yatmaktadır ama büyük ölçüde bilinmemek­tedir. Şimdi, migrenle ilişkili kimyasal değişimlere göz atalım ve onlardan bir sonuç çıkarmaya bakalım.
Bazı besinlerin kimyasal yapılarında bulunan aminler, tiraminler ya da histaminler, bazı kişilerde görülen migren rahatsızlıklarıyla ilişkili olmalarına karşın, migrenlîlerin çoğunluğunu ve normal insan­ları, anormal Ölçülerde etkilemezler. Aşağıda ele almaya çalışacağımız kimyasal değişiklikler, bu tür de­ğişikliklerin dışında ve bir hayli farklıdır.

Aminlerin bazı türleri noradrenalin ve serotonin —vücut dokularında doğal olarak vardır. Bu aminler, öteki bazı görevleri ile birlikte damarların hacimleri­ni de denetlerler. Migrende, ağrıların başlamasından önce kan plazmasındaki noradrenalin miktarında ar­tış olur. Bu serotonin miktarını da yükseltir. Noradrenalin, kandaki pıhtılaşma ile görevli elemanlar olan plateletlerin de bir araya toplanmalarına ve ayrışma­larına da neden olur. Bu daha çok serotonin ve baş­ka kimyasal maddelerin sürekli bir işlem olarak sal­gılanmasını sağlar. Normal olarak beyin serotonin-den etkilenmez. Ancak migrende serotonin beyin dokularına girer ve küçük atardamarların daralmasına neden olur. Bazı bölgelerde bu etki migren belirtile­rini ortaya çıkarır.

Sonra plazma ve beyindeki serotonin miktarı ani bir düşme gösterir. Bu düşüş sırasında, damarlar da özellikle kafatası dokularında ve beyni çevreleyen zar­lar da gevşer ve genişler. Serotonin seviyesinin azal­masıyla birlikte, başağrıları görülür.
Kadın veya erkek bazı migren hastalarında, ağrı nöbetlerine bağlı olarak dokulardaki su ve tuz mik­tarlarında da çoğalma meydana gelir. Kadınlarda, özellikle adet dönemlerinin migreni daha da kötüleştirdiği günlerde bu çoğalma daha vurucu boyutlara ulaşır.

Bu bilgilerin ışığında, migreni uyaran etkenlerin biyokimyasal ve başka değişimlerle nasıl bir bağlantı kurduğunu görmek hayli zordur. Görünen odur ki, ka­lıtımsal nedenlerle, kimi insanlarda anormal biyokim­yasal tepkiler gelişmekte; eğer kan damarları üzerin­deki kontrol kolayca yitirilebiliyorsa bunun ardından bazı besinlere olan duyarlılıklar, alerjiler, yüksek tan­siyon ve hormonal değişimler de etkili olarak migre­ne yol açmaktadır. Ne var ki, kişilik, gerginlik, buna­lım, yorgunluk iklim değişikliklerine uyumsuzluk gi­bi migreni tahrik edici öteki unsurlarla bu varsayım arasında ilişki kurmak ve bir açıklama bulmak kolay değildir.


Son yıllarda yapılan araştırmalarda elde edilen bazı bilgiler migrenle ilgili soruların yanıtlanmasına önemli ölçüde ışık tutmuştur. Yakın bir gelecekte karanlıkta kalan tüm noktaların da aydınlatılması dile­ğimizdir.