Taenia Saginata Nedir

Taenia Saginata Nedir


İnsanın ince barsağında erişkin Taenia saginata’nın bulunmasıyla ortaya çıkan parazitliğe Taeniasis saginata denir. Dünyanın hemen-hemen her bölgesinde görülmektedir (Joklik ve ark., 1992, Kuman ve Altıntaş., 1996).


Taenia saginata’da parazit kaynakları barsaklarında bu şeridi taşıyan insanlardır. Bunların çevreye yaydıkları halkaların parçalanması ile serbest kalan yumurtalar otlar, samanlar, yiyecekler ile sığırlara geçer. Sığırların duodenumunda yumurtadan çıkan onkosfer barsak duvarından geçer, venül ve lenfatikler yoluyla iskelet kaslarına özellikle miyokard, dil, pterygoid kaslarına gelir ve ortalama 75 gün içinde buralarda cysticercus bovis adı verilen larvası oluşur. Cycticercus bovis’ li sığır etini iyi pişmeden yiyen insanların barsaklarında 2 ay içinde erişkin şekli oluşur. Skoleksi ile barsak mukozasına tutunan helmintte strobilia 15-20 metreye kadar ulaşabilir ve parazit 25 yıl insan vücudunda canlılığını devam ettirebilir (Lawrence ve Orihel., 1987, Mandell ve ark., 2000).


T.saginata, bazı insanlarda hiçbir hastalık belirtisi göstermez, yalnız infeksiyonlular düşen halkalardan dolayı rahatsız olurlar; bazı insanlarda ise açlık ağrısı, diyare, zayıflama, iştah bozuklukları, karın ağrısı gibi gastrointestinal sisteme ait belirtiler olabilir. Halkaların appendix lümenini tıkaması ile Akut appendisit meydana gelebilir (Lawrence ve Orihel., 1987).


Kesin tanı düşen halkaların incelenmesiyle konur. Gebe halkada T.saginata’da 15-20 arasında uterus yan dalı varken; T.solium da bu sayı 7-13 tür. Halkaların yumurtlama delikleri olmadığından yumurtasına dışkıda genellikle rastlanmaz. Dışkıda yumurtalar görülse bile bunların hangi Taenia yumurtası olduğuna karar verilemez. Yumurtaları 30-40 µm çapında, ovalimsi, cidarı enine çizgili, ortadaki embriyosu ise üç çift çengellidir. Dışkının nativ-lugol, flotasyon yöntemleri ile ve selofanlı lam gibi klasik yöntemlerle yumurtalar kolayca tanınır. Ayrıca tedavi ile skoleks düşerse onun da incelenmesiyle ayırıcı tanı konulabilir. T.solium skoleksinde bulunan rostellumdaki çengel T.saginata’da yoktur. Dışkıdaki parazit antijenlerinin ELISA yöntemi ile serolojik olarak erken dönemde saptanması ile de parazitin çevreyi infekte etmesi engellenebilmektedir (Mandell ve ark., 2000).


Halk eğitilerek bulaşma şekillerini öğretmek,çiğ etlerle el temasının engellenmesi, iyi pişmemiş veya çiğ köfte gibi et yeme geleneklerini kaldırmak, dışkı ile çevrenin kirlenmesini engellemek korunma için alınması gereken önlemlerdir,. Ayrıca T. saginata’yı taşıyan insanlar bulunduğu bölgedeki sığırlar için bir cysticercosis bovis kaynağı olabildiğinden hemen tedavi edilmelidir (Kuman ve Altıntaş., 1996).


http://zehirlenme.blogspot.com

Dicrocoelium Dendriticum Nedir

Dicrocoelium Dendriticum Nedir


Dünyanın bütün bölgelerinde geviş getiren hayvanların parazitidir. Çok nadir olarak insan olgusu rapor edilmektedir. Günümüze dek Türkiye'de bir, Fransa'da ise 12 kadar olgu bildirilmiştir (Bilgehan, 1995). Parazit 5-15mmX1,5-2,5mm boyutlarında lanset şeklinde küçük bir trematoddur. Kütikül ince düz ve içini gösterecek kadar saydamdır Ana morfolojik özelliği testislerin lob şeklinde olması ve ovaryumun önünde uzanmasıdır. Yumurtaları kapaklı, oval ve simetrisizdir. Yumurtladıklarında içlerinde miracidium gelişmiştir. D.dentriticum'un hayat devresinde iki ara konağı vardır. Đlk ara konakları olan kara gastropodlarında Sporokist ve cercaria dönemlerini, ikinci ara konak olan karıncalarda ise Metacercaria dönemini geçirir. Metacercariaları taşıyan karıncalar otlarla son konaklar tarafından yendiğinde bağırsakta metacercarianın içindeki genç Dicrocoelium serbest kalır ve bağırsak çeperini delerek portal sisteme geçer. Bu yolla karaciğere ulaşan genç trematodlar daha sonra safra yollarına yerleşmekte ve 12 hafta kadar sonra yumurtlamaya başlamaktadırlar (Unat ve ark., 1995).


Dicrocoeliosis'te ortaya çıkan belirtiler; safra kanallarında ağrı, sarılık, karında şişlik, büyük ve ağrılı karaciğer, ishal, kabızlık, eozinofili, anemi gibi fasciolosiste görülen belirtilerdir (Kuman ve Altıntaş., 1996).


Dışkıda küçük, kapaklı yumurtalarının görülmesiyle tanı konur. Kapak bütün ön ucu kaplayacak kadar büyüktür ve karakteristik çok kalın yumurta kabuğu vardır. Çiğ veya az pişmiş enfekte bir sığır veya koyun karaciğerinin yenmesiyle yalancı enfeksiyon saptanabilir, dikkat edilmeli tanı teyit edilmelidir (Unat ve ark., 1995).


http://zehirlenme.blogspot.com

Fasciola Gigantica Nedir

Fasciola Gigantica Nedir


Sığır ve koyun yetiştiriciliğinin bulunduğu her yerde görülebilir. Kuzey Afrika, Orta ve Güney Amerika, Küba, Güney Fransa, Đngiltere, Galler ve Peru sıklıkla olguların bildirildiği yerlerdir (Unat ve ark., 1995).


Kesin konak koyun, keçi, sığır, manda, deve gibi geviş getiren hayvanlardır. Đnsan da tesadüfen kesin konak olabilmektedir. Ara konak Lymnea cinsi tatlı su gastropodudur. Bu gastropodlar derin olmayan su birikintilerinde ve sulak çayırlardaki su sızıntılarında bol olarak bulunurlar (Bilgehan, 1995).


Bu parazit 30X13mm boyutlarında büyük bir trematoddur. Ana morfolojik özelliği bütün organların çok fazla dallanmasıdır. Ön uçta yer alan baş şeklindeki çıkıntı parazite karakteristik omuzlu görüntüsünü kazandırmakta, son kısma doğru ise daralmaktadır (Unat ve ark., 1995).


F.gigantica morfolojik olarak F.hepatica’ya benzer, sadece daha uzun ve daha büyüktür. Orta Doğu, Rusya, Batı Afrika, Hindi-Çin ve Hawaii’de yayılım gösterir (Collier ve ark., 1998).


Fasciola türlerinin yumurtaları oval, büyük ve kapaklıdır, kabukları ince ve yüzeyi düzdür (Collier ve ark., 1998).


Đnfekte hayvanların safra kanallarındaki erişkinlerin çıkardığı yumurtalar safra ile düodenuma sürüklenir ve dışkı ile dış ortama bırakılır, içlerinde miracidium gelişmemiştir. Miracidiumun gelişmesi için yumurtanın suya ulaşması ve ortamın sıcaklığının 16-27°C olması gereklidir. Yumurtalar 10°C nin altında gelişemezler ancak beş aydan fazla canlı kalabilirler. Uygun ortam ve ısıda yumurtalar içinde 10-15 günde miracidium gelişmektedir. Miracidium gelişimini tamamladıktan sonra proteolitik bir enzim salgılayarak yumurta kapağının bağlarını eritir ve kapağı iterek suya geçer. Miracidium su içinde yüzerek, arakonağı olan gastropoda rastladığında ona yapışır ve içine girer. Miracidium gastropodun solunum boşluğunda sporokiste dönüşür. Sporokistin içinde tomurcuklanma ile redialar (5-8 adet) oluşur ve bu redialardan yine tomurcuklanma ile yavru (kız) redialar gelişir.Yavru rediaların tomurcuklanması ile yüzlerce cercarialar meydana gelir ve gastropoddan ayrılarak suya geçer.Cercarialar (1mm) bir süre suda yüzdükten sonra su kenarında veya içinde rastladıkları bitkilere tutunmakta ve etraflarına bir kist çeperi salgılayarak metacercaria haline dönüşmektedir (Unat ve ark., 1995, Bilgehan, 1995).


Đnsanlar ve hayvanlar için infektan olan metacercariaları taşıyan bitkilerin yenmesiyle mideye ulaşan metacercarianın dış kabuğu erir ve genç trematod ince bağısaklarda serbest kalır. Genç şekil 24 saat içinde bağırsak çeperini delerek peritona geçer, 3-4 gün orada kalır ve karaciğer yüzeyine tırmanıp Glisson kapsülünü delerek karaciğere girer. Karaciğer dokuları içinde 6 hafta kadar kalan genç Fasciola bir safra kanalına ulaştıktan sonra, orada yerleşmekte ve 4-5 hafta içinde erişkin hale gelerek yumurtlamaya başlamaktadır. Yıllarca safra kanalları ve kesesinde yaşayabilir(Unat ve ark., 1995, Collier ve ark.,1998).


Genç parazitlerle enfekte karaciğer yendiği zaman parazit, farinks mukozasına tutunarak yerleşebilir ve lokal semptomlara yol açar. Đnkübasyon süresi genelde iki haftadır ve sessiz olarak geçer. Bazen 8 aya kadar uzayabilir (Unat ve ark., 1995).


Akut dönemi, ilk göç ve genç Fasciola'ların büyüme dönemidir. Tedavinin çok etkili olduğu ancak, semptomların çok değişken olmasından ve dışkıda yumurtalar görülemediğinden tanı koymanın zor olduğu dönemdir. Kronik dönem, parazitin erişkin hale gelmesi ile tedavinin daha az etkili olduğu ancak, serolojik reaksiyonların sonuçlarının netleştiği ve dışkı muayenelerinde yumurtaların bol olarak görüldüğü, tanının kolay olduğu dönemdir. Fasciola hepatica konak vücudunda 10 yıldan daha fazla bir süre canlı olarak kalabildiğinden kronik dönem oldukça uzun sürmektedir (Unat ve ark., 1995).


Đnvazyon dönemi, infektif yiyeceklerin yenmesinden bir ay kadar sonra veya biraz daha geç olarak hastalık belirginleşmeye başlar. Hastaların şikayetleri tanı koydurmaktan uzaktır. Ortaya çıkan belirtiler toksik etkinin göstergesidir. Daha sonra nedeni belli olmayan, epigastrium ve sağ hipokondriumda yerleşen yemek yeme zamanıyla, alınan besin çeşidiyle hiçbir ilişkisi olmayan kriz şeklinde karın ağrıları ortaya çıkar. Hastalar genellikle gaz, ard arda gelen diare ve konstipasyon krizlerinden yakınırlar. Daha sonra ağrılar yavaş yavaş karaciğer bölgesinde lokalize olmaya başlar ve sağ omuza doğru yayılır. Karaciğer palpasyonla az ağrılıdır fakat büyümüştür, dalak ele gelebilir. Bu bulguların oluşmasının hemen arkasından ateş görülebilir (Unat ve ark., 1995).


Ateş önceleri öğleden sonraları hafifçe yükselir. Daha sonraları sabahları düşmekle birlikte, 38-38.5°C bazen ise belli olmayan nedenlerle 39-40°C’ye kadar yükselebilir veya geniş aralıklarla dalgalanmalar görülebilir. Ateş yükselmesiyle nabız hızlanır ve terleme krizleri ortaya çıkar (Howard ve ark., 1994).


Özellikle ensede kas ve eklem ağrıları görülür. Hastalar güçsüz görünür, biraz zayıflamaktan ve iştahsızlıktan yakınırlar. Bazen ürobilunüri ve subikterin ortaya çıkması bir karaciğer infeksiyonunun varlığının göstergesidir (Unat ve ark., 1995).


Hemogramda lökositoz (10.000-40.000) ve eozinofili ortaya çıkar. Eozinofili bazen %70 i geçmekle birlikte genellikle %50 düzeyindedir. Bu bulgular bir helmint infeksiyonunun varlığını veya kısa süre önce geçirildiğini gösterir (Collier ve ark., 1998).


Đmmunolojik reaksiyonlardan deri içi testinin pozitif olması, KB, ĐHA testlerinin 1/256’nın üzerinde pozitiflik göstermesi değerlidir. Erişkin Fasciola hepatica kesitleriyle hazırlanan ĐFA testinin sonuçları duyarlı ve spesifiktir. Bu yöntemlerden yararlanılması tanının erken konmasını ve tedaviye erken başlanmasını sağlamaktadır (Collier ve ark., 1998).


Kronik anjiyokolit dönemi: Đnvazyon dönemindeki belirtiler çok belirgin değildir. Hasta güçsüzdür, kilo alamaz ve semptomatik tedavi şikayetlerin dindirilmesinde etkili olmaz, hastalık devam eder. Bu dönem kısa sürer. Daha sonra ortaya çıkan belirtiler düzensizdir, ani olarak gelişir ve şiddetlidir. Parazitin salgı ve çıkartılarının toksisitesine, safra akışının engellenmesine bağlı olarak gelişirler (Howard ve ark., 1994).


Safra yollarının tıkanmasına bağlı olarak ortaya çıkan belirtiler: Fasciola erişkinleri safra yollarını tıkamakta, adenom ve bazen safra taşlarının meydana gelmesine neden olmaktadırlar (Unat ve ark., 1995).


Tipik çok şiddetli kolik krizleri, sağ hipokondriumdan omuza doğru yayılan ağrılar vardır. Ateş görülür ve bunu gün içinde subikter veya ikter izler. Kararsız ateş, çok ağrılı hepatomegali ve genel durumun kötüleşmesi ile seyreden ciddi anjiyokolitler nadir olarak görülür. Buna karşılık belirtilerin silik, genel durumun kötü olmadığı kronik distomatozlara sık olarak rastlanmaktadır (Bilgehan, 1995).


Kronik olgularda belirtilerin çok azı dikkati karaciğere çeker. Bu organ biraz duyarlılaşmış ve hipertrofiktir ve sertliği normaldir. Hastalar mide ağrıları, karında şişkinlik, geğirme, ağızda acılık, yağlı besinlere karşı iştahsızlık, bulantı ve yemeklerden sonra gelen kusma şikayetlerinden yakınırlar. Hemogramda ise hafif bir anemi, normale yakın lökositoz (ilave infeksiyonlar yoksa), %5-8 arasında düşük düzeyde eozinofili vardır. Helmint infeksiyonlarının göstergesi olan bu tablo elde edildikten sonra mutlaka dışkı tetkiki, hatta duodenum tubajı istenerek yumurtaların görülmesi sağlanmalıdır (Unat ve ark., 1995, Howard ve ark., 1994).


Fascioliasis düşündüren klinik bulgular; eosinofili, nedeni bilinmeyen ateş, atipik karın ağrısı, fokal intrahepatik lezyonlar, granülomatöz hepatit, iyi yıkanmamış su teresi gibi yeşillikleri yeme öyküsü, fascioliasis aile öyküsü, bilier kolik veya kolanjitdir (Bilgehan, 1995 ).


Dışkıda veya duodenal sıvıda yumurtaların görülmesi ile tanı konur. Genellikle belirgin bir eosinofili vardır. Çiğ veya az pişmiş enfekte bir sığır veya koyun karaciğerinin yenmesiyle yalancı enfeksiyon saptanabilir, dikkat edilmeli tanı teyit edilmelidir. Hastalığın gelişim dönemlerine göre tanı farklı şekillerde yapılmaktadır. Kanda eozinofili artışının belirlenmesinden sonra ilk akla gelen helmint hastalıklarıdır. Bu durumda hastanın anamnezinin alınması sırasında gerekli sorular sorularak bir Fasciola infeksiyonu olup olamayacağı anlaşılmaya çalışılmalıdır. Serolojik testlerin tanıya katkısı büyüktür, kısa sürede pozitif olur ve spesifik sonuç verirler. Ayrıca tedavi takibi de yapılabilir, iyileşen hastalarda testler 6-12 ayda negatifleşir. Görüntüleme yöntemi olarak en yararlısı BT’dir. Bu dönemde hastada safra taşı düşünülebilir ancak, eozinofili düzeyi yüksektir. Bundan dolayı bir helmint hastalığından şüphelenilerek hastadan dışkı incelenmesi istenmelidir. Dışkıda yumurtaların sayısı az olduğundan yumurta bulunamadığı zamanlarda dışkı incelemelerinin tekrar edilmesi çoklaştırma yöntemlerinden yararlanılması gereklidir (Unat ve ark., 1995).


Hastalık ilk dönemde tanınabildiğinde radikal tedavisi kolaylıkla yapılabilmektedir. Tanı daha geç konduğunda ise parazit safra yollarına yerleşmiş bulunmakta ve safra akışı engellenmektedir. Tedavi yine iyi sonuçlar vermekte ancak, uzun sürmektedir. Hastalığın tedavi edilmediği, kendi haline bırakıldığı zamanlarda nadir olarak paraziter bir siroz gelişebilmektedir. Hasta bitkin hale düşmekte, ağrılar artmakta, zaman zaman ikter atakları ortaya çıkmaktadır. Yeni infeksiyonların eklenmesi hastanın hayatını tehlikeye düşürmektedir (Howard ve ark., 1994).


Alınacak önlemler su bitkilerinin çiğ olarak yenmemesi, Đnfeksiyonlu bölgelerde serbest akan suların kaynatılmadan içilmemesi, arakonak gastropodlar ile mücadele, infeksiyonlu hayvanların tedavi edilmesi ve insanların hastalık hakkında bilgilendirilmesi olarak özetlenmektedir (Kuman ve Altıntaş., 1996).


http://zehirlenme.blogspot.com