Hiportermi Nedir

Soğuğa Bağlı Acil Durumlar

Çevre ısısı genellikle 0°C'ye kadar düştüğünde, vücut ısısı belir­li bir düzeyde tutulabilmektedir. Daha düşük derecelerde ise beyin­deki ısı düzenleme merkezi görevini tam yapamaz, ısı kaybını ön­lemek, damarlardaki büzülme ve ısınmayı sağlamak için kas geril­me gücü azalır. Tiroid, böbreküstü ve pankreasın iç salgı bezlerinin çalışması bozulur. Karaciğer, eklemler, bronş ve akciğer hava kese­cikleri etkilenir. Kolayca ruhsal çöküntü ve panik olur. Vücut dış ısı­sı donma noktası (0°C) altına düşmeden de soğuk, nemli, rüzgarlı ve karanlık ortamlarda vücut ısısı 35°C ye bile düşse (hipotermi) vücut besinleri yakarak, kas ve damarları çalıştırarak yeterince ısı yapamadığı ve bunu beyin gibi yaşamsal organlara yeterince dağı-tamayacağı için vücudun uç kısımlarında donma (burun, kulak, kol ve bacak gibi) veya vücutta genel olarak donma gelişir. Vücudun bir kısmında gelişen olaylar nekroza kadar gider, vücudun tümün­de olanlar ise ölümle sonlanabilir.

Soğuğa Bağlı Lokal Yaralanmalar

1. Chilblains (Soğuk ve Nemden El ve Ayaklarda Meydana Gelen Kızarıklık ve Şişlik)
Soğuk ve nemli iklimlerde görülen donmanın hafif bir şeklidir. Kulaklar el ve ayak parmaklarında lokalize kaşıntı, ağrı, kızarıklık ve tekrarlayan ödem görülür. Ellerin koltuk altlarına sokulması, burnun avuç içlerine alınması yarar sağlar.

2. Immersion Foot (Soğuk Suda Kalmış Ayak/Asker Ayağı)
Su geçirmeyen bot giyilen ayaklarda, ayağın yeterince havala-namamasına bağlı olarak oluşan derinin buruşması, nem ve soğuk­luk halinin bir de soğuk hava ile teması sonucu kangrene kadar va­rabilen durumdur. Daha çok asker ve avcılarda görülür. Başlangıç­ta soluk, soğuk ve nemli olan cilt nekroza kadar gidebilir. Tedavi­de: Donan kişi ılık bir ortama alınır. Donan bölgedeki veziküller pat­latılmaz. Ilık havayla giderek ısıtılır, bacaklar 37-38°C ılık suya dal­dırılır veya ılık suya bandırılmış bezlerle sarılır. Ilık çay şekerli su içirilir. Donan yer ovuşturulmaz, masaj yapılmaz.

Hiportermi

Vücut ısısının 35°C nin altına inmesidir. Vücut yeteri kadar ısı üretemez. Genel sağlık durumunda bozulma, beslenme, ilaçlar, al­kol gibi nedenlerle vücudun ısıya yanıtı etkilenir. Hipotermiye baş­langıçta sempatik yanıt; titreme, vazokonstrüksiyon, taşikardi, me­tabolizmada hızlanma, kan şekerinin yükselmesi şeklinde olur. Başlangıçta artmış olan solunum hızı azalır, C02 birikimine bağlı hipoksi gelişir. Kardiyovasküler sistemde başlangıçta taşikardi, son­ra bradikardi olur. Kardiyak output düşer, kalp adalesinin hassasi­yetine bağlı disritmiler görülür. Soğuk diürezinden dolayı böbreklerde ve organlara giden kan azalır. Başlangıçta yükselen kan şekeri kullanılır ve hipoglisemi ortaya çıkar. Hipotermiyle karşı karşıya kalman yer ve süresi (6 saatten az ise akut, 6 saatten faz­la ise kronik hipotermi), başlangıçta ne olduğu ve kişinin neler his­settiği, özgeçmişi, travma öyküsü sorgulanır.

a) Hafif hipotermi: 32-35°C (93-95°F) ; Önceleri taşikardi olur. Rektal olarak ısı kontrolü yapılır.
b) Orta dereceli hipotermi: 30-32°C 86-89°F) ; Yaşam bul­guları kontrol edilir, bradikardi olur.
c) Ciddi hipotermi: 30CC (86°F)' den daha düşük; atriyal ve ventriküler aritmiler olur. 30°C nin altında ventriküler fıbrilasyon, 15°C nin altında asistoli görülür.

Belirti ve Bulgular: 35°C nin altında her 1°C ısı düşmesiyle %6 oranında beyin perfüzyonu bozulur. Başlangıçta; apati konfüz-yon, koordinasyon bozukluğu, orta hipotermide; oryantasyon bo­zukluğu, konuşma güçlüğü, ciddi hipotermide; bilinç kaybı ve ko­ma görülür. Nöromusküler sistemde; başlangıçta hiperaktif titreme­ler oluşur. 30°C nin altında ciddi hipotermilerde titreme kaybolur. Eğer hasta 30°C nin altında gelmişse 32°C ye kadar ısıtılır ve KPR öyle yapılır. Refleksler; 32 "C ye kadar alınır. 26°C nin altında tamamen kaybolur. Pupillalar; ışık refleksi 23°C ye kadar alınır. 20°C de pupillalar fiks dilate olur.

Hiportermi Tedavi ve Bakım

Hastanın giysileri çıkartılır. Hasta boyun ve başıyla beraber ısı kaçırmayan 40°C bir battaniyeyle sarılır. Ilık bir odada tutulur. 40°C de ılık banyo yapılır. Saat başı 0.5-2°C ısıtılır, yaşlılarda daha yavaş ısıtma yapılır. Damar yönünden zengin alan­lara ısıtıcılar (40-45°C lambalar) yerleştirilir. Ancak hipotermide ve-nöz göllenme sık olarak ortaya çıkacağından dikkatli olunur. İnter-nal ısıtma kullanılır; 40-45T ısıtılmış nemlendirilmiş %100 kon­santrasyonda 02, IV olarak ılık sıvılar (dekstroz ve izotonik verilir) ve lavaj kullanılır. Aritmilere yol açmamak için entübasyondan ka­çınılır. Hafif hipotermide ılık glikoz oral yolla verilebilir. Orta ve cid­di hipotermide hareket ve uyarıcılardan kaçınılmalıdır. Defibrilas-yon gibi elektriksel uygulamalar 28°C nin altında etkili olmayacak­ları için resüsitasyona başlamadan 32 °C ye kadar ısıtılmalıdır.

Sicak Bitkinligi Sicak Carpmasi ve Odemi

Çevresel Aciller

Sıcak Soğuk ve Boğulmaya Bağlı Acil Durumlar

Sıcağa Bağlı Acil durumlar

İnsan vücut ısısı 37°C kadardır ve bu damarların genişletilmesi, veya daraltılması ile, solunum ve cilt yoluyla (terleme) vücut ısısı sabit tutulmaya çalışılır. Vücut sıcakla karşı karşıya kaldığında te­mel ısıyı yaklaşık 37.8°C (100°F)'de tutmaya çalışır. Ancak ilaçlar, egzersiz, çevrede yüksek derecede ve yaygın ısı, özellikle yaşlılar ve çocuklarda bu termoregülasyonun bozulmasına ve vücut ısısının artmasına yol açar.

Sıcağa Karşı Vücudun Normal Yanıtı

Sıcak -> kanın ısısını yükseltir ve bu da hipotalamus tarafından algılanır -> periferal vazodilatasyon, radyasyon/buharlaşma yo­luyla ısı kaybedilir (saatte 1.5 litreye kadar su kaybedilir -> terleme ve buharlaşma ile vücut ağırlığının %5'i ve beraberinde Na++ ve K+ kaybedilir -> Kalp hızı, atım hacmi, kardiyak output artar -> Sıvı­nın buharlaşma yoluyla kaybedilmemesi için böbrekler su ve tuz tutulumunu arttmr, glukoz depolan artar ->4 vücudun normal iç ısı­sı korunur. Fakat sağlıklı olmayan bireyde vücut sıcağı kompanse edemediği zaman, aşırı sıvı kaybı sonucu hipovolomik şok ve ileti problemleri ortaya çıkar.

Sıcak Ödemi

Sıcakla karşı karşıya kaldıktan sonra ellerde, ayaklarda, ayak bileklerinde gode bırakan ödem olur. Bu durumun altında kardiyak ve renal nedenler yoktur. İklime uyum sağlayamayan yaşlı ve çocuklarda daha sıklıkla görülür. Birkaç gün belirti ver­meyebilir.

Tedavi ve Bakım: Odemli bölge yükseltilir, sıcak ortamdan uzaklaştırılır, sıvı alımı arttırılır.

Sıcak Krampları

Yorgun ve çok çalıştırılmış adalelerde ağrılı kramplar olur. Eg­zersiz yaparken veya sonrasında laktik aside bağlı olarak gelişir. Sıcak yerde egzersiz yapma, ortama uyum sağlayamama duru­munda sıvı ve elektrolit kaybı yerine konmazsa sıcak krampları oluşur.
Belirti ve Bulgular: Atletlerde, çok egzersiz yapan kişilerde elektrolit eksikliğinden dolayı bacaklarda, omuzlarda ağrılı kramp­lar, halsizlik, taşikardi, soluk ve nemli cilt, bulantı, aşırı idrar yap­ma görülür.
Tedavi ve Bakım: Kaybedilen sıvı ve elektrolitler yerine konur, ortamdan uzaklaştırılır.

Sıcak Senkobu

İklime uyum sağlayamayan bazı kişilerde sıcakla karşı karşıya kaldıkları ilk anda senkop gelişir.
Belirti ve Bulgular: Vazomotor ileti bozuklukları, fazla sıvı kaybına bağlı hipotansiyon, venöz göllenme, ciddi dehidratasyon olur. Diüretik gibi bazı ilaçları kullanıyorsa sıvı kaybı daha fazla gö­rülür.
Tedavi ve Bakım : Sırtüstü yatırılır. Eksik olan sıvı ve elektro­litler yerine konur.

Sıcak Bitkinliği

Ter, diyare veya diüretik kullanımın nedeniyle uzun süreli sıvı kaybına bağlı olarak gelişir. Çok genç veya yaşlılarda daha sık gö­rülür.
Belirti ve Bulgular: Baş ağrısı, bulantı, kusma, kırıklık, sürek­li susama hissi, kas krampları, anksiyete, taşikardi, ortostatik hipo­tansiyon, dehidratasyon, ateş (37-40°C) hassasiyet, bilinç bulanık­lığı.
Tedavi ve Bakım: Kişi sıcak ortamdan uzaklaştırılır. Yeterli sı­vı ve elektrolit verilir.

Sıcak Çarpması

Kompansasyon mekanizmasının yetersizliğinde uzun süreli nem ve rüzgarla karşı karşıya kalma, sıcak çarpmasının ortaya çık­masını sağlar. Yaşlılarda, alkolizm, kardiyovasküler hastalıklar, de­ri üzerinde büyük nekroz alanları, menstruasyon zamanı, LSD, di­üretik, antikolinerjik, beta bloker, amfetaminler gibi bazı ilaçlar sı­cak çarpmasına zemin hazırlar. Sıcakla karşı karşıya kalma süresi, aktivite derecesi, yaş, bilinç bulanıklığı sorgulanır. Kullandığı ilaç­lar, hastalıkları, alkolizm, ilaç bağımlılığı, vertigo araştırılır. Vücut kor ateşi, taşikardi, hipotansiyon, kapiller dolum bilinç düzeyi, ter­leme, cilt rengi, turgoru, titreme, nöbetler değerlendirilir.

Belirti ve Bulgular: 40° C nin üzerinde vücut ısısı, taşikar­di, taşipne, hipotansiyon ve nörolojik belirtiler, terleme olur ve­ya cilt kurudur, anksiyete, konfüzyon, hırçınlık, kas koordinas­yon kaybı, halüsinasyonlar, daha ileri dönemde nöbetler ve psi­koz gelişir. Deserebre pozisyon, intrakraniyal kanama, beyin ödemi oluşabilir. Pupillalar fıks dilate, yetersiz kan dolaşımına bağlı böbrek yetmezliği, myoglobuluniri ortaya çıkar. Prognoz kötüdür ve ölüm oranı yüksektir. Elektrolit yetersizliği ileti prob­lemlerine yol açıp ölüme neden olabilir.

Tedavi ve Bakım: Açık hava yolu sağlanır, solunum ve do­laşım sürdürülür. Gerekirse entübe edilir. %100 konsantrasyon­da Oksijen verilir. Pulse oksimetre ile kan gazları kontrol edilir. Hasta serin bir yere alınır ve giysileri çıkartılır. Sıvı volümünün dengelenmesini sağlamak için oral yolla alamıyorsa hafif vaka­larda; IV Dekstroz ve Laktatlı Ringer verilebilir. Ciddi vakalarda; Serum fizyolojik 300 cc bolüs verilir. Kardiyak problemler yoksa: 4 litre sıvı 6-8 saat içinde verilir. İdrar miktarı ölçülür. Hipovolo-misi olan çocuklarda 20 cc/kg/st verilir. İdrar miktarı izlenir (ye­tişkinlerde 0.5 cc/kg/st, çocuklarda 0.7 cc/kg/st'in altına düşme­si tehlikelidir). Ödemli ekstremite elevasyona alınır. Vücut iç ısı­sı izlenir. Isısı 41oC(106°F)'den yüksek olan hastalarda ani, hız­lı soğutma risklidir. İç ısıyı 38.3°C (101°F) altına indirme 45-60 dakika içinde yapılmalıdır.

Derinin ıslak olarak soğutulması, kuru soğutmadan 25 kez daha etkilidir. Soğutmada; sürekli hava üfleyen ventilatör, ısla­tılmış çarşaflar kullanılır. Buharı toksik olacağından alkol ban­yosu, sıcağa bağlı acil durumlarda etkisi olmadığından, koagülo-patilere ve karaciğer harabiyetine neden olabileceğinden aseto-minofen veya aspirin kullanılmamalıdır. Titremeyi engellemek için diazepam kullanılır.

Cevresel Aciller Anasayfa

Sıcağa Bağlı Acil Durumlar

Soğuğa Bağlı Acil Durumlar

Hipermagnezemi

Hipermagnezemi

Plazmada magnezyum seviyesi normalden fazladır.

Hastanın Değerlendirilmesi

Varolan şikayetleri, akut böbrek yetmezliği öyküsü, aşın mag­nezyum tüketimi sorgulanmalıdır. Fizik muayene bulguları değer­lendirilir.

Hipermagnezemi Belirti ve Bulgular

Hastalarda kan basıncı düşer, bradikardi, durgunluk, adale za­yıflığı, paraliziler, derin tendon reflekslerinde kayıp, letarji, koma ve kalp durması meydana gelir.

Tanı

Asistoli, kalp bloku, P-R aralığı uzamış, QRS genişlemiş, labora­tuvar analizinde magnezyum yüksek kalsiyum düşüktür. Böbrek yetmezliği varsa kreatinin yüksek çıkar.

Hipermagnezemi Tedavisi ve Bakım

Bulguların ciddiyetine bağlı olarak değişir.
IV damar yolu açılır, CaCİ 100-200 mg her 3-5 dakikada ya­pılır.
IV infüzyona geçilir.
Gerekirse NaCİ ve lasiks uygulanır.
Ritm bozukluğu tedavi edilir; pacemaker, ilaçlar.
Gerekirse oksijen verilir.
Yaşam bulguları, solunum durumu, EKG ritmi, Mg, Ca dü­zeyleri, aldığı-çıkardığı sıvı kontrolü, derin tendon refleksleri, nöromusküler durumu sürekli izlenir.

Hipomagnezemi Nedir

Hipomagnezemi

Magnezyum (Mg) bir çok enzim sistemleri, özellikle karbonhid­rat metabolizması ve protein sentezleri için gereklidir. Nöromus-küler aktiviteyi arttınr, normal iyon dengesinde, ozmotik basınçta ve hücre metabolizmasında rol oynar. Normalde Mg++1.4-2mEq/L'dir. Hipomagnezemi plazmada magnezyumun düşük değerlerde olmasıdır.

Hastanın Değerlendirilmesi

Hastada varolan şikayetler araştırılır. Alkolizm, kronik diyare, diüretik tedavisi, digoksin tedavisi, malabsorpsiyon sendromu, ketoasidoz gibi risk faktörleri sorgulanır. Fizik muayene bulguları değerlendirilir.

Hipomagnezemi Belirti ve Bulgular

Chvostek's bulgusu, derin tendon reflekslerinde artma, tetani, nöbet, kas zayıflığı, seyirme, titreme, şaşılık, huzursuzluk, konfüz-yon, hipertansiyon, kardiyak aritmiler görülebilir.

Tanı

EKG'de ritim bozuklukları, T dalgası düzleşir, S-T depresyonu, yükselmiş U dalgası görülür. Laboratuvar analizlerinde potasyum, magnezyum düzeyi düşmüş, digoksin düzeyi yükselir.

Hipomagnezemi Tedavi ve Bakım

Bulguların ciddiyetine bağlı olarak değişir.
IV damar yolu açılır
MgS04, 2-3 gr. IV bolus uygulanır ve infüzyonla devam edilir. Mg çok kuvvetli merkezi sinir sistemi depresanı olduğundan çok yavaş olarak yaklaşık 12-24 saatte yapılmalıdır.
Yaşam bulguları, EKG ritmi, derin tendon refleksleri, nöromusküler durumu, aldığı-çıkardığı sıvı kontrolü, nöbet­ler takip edilir.
Laboratuvara magnezyum seviyesi gönderilirken, digoksin ve potasyum seviyeleri de istenmelidir.

Hiperkalsemi Nedir

Hiperkalsemi Nedir

Böbrek fonksiyonlannın azalması, parotiroid fonksiyonlannın art­ması sonucu plazmada kalsiyumun normal değerin üzerine çıkmasıdır.

Hastanın Değerlendirilmesi

Hastada varolan şikayetler araştırılır. Fazla D vitamini alımı.kal-siyumun fazla verilmesi, hiperparotiroidizm, uzamış yatak is-tirahati, renal fonksiyonlarda bozukluklar ya da habis hastalıklar sorgulanır. Fizik muayene bulgulan değerlendirilir.

Hiperkalsemi Belirtileri ve Bulgular

Baş ağrısı, bulantı kusma, iştahsızlık, sinirlilik yorgunluk, kons-tipasyon, kırıklar, konsantrasyon bozukluğu, karın ağrısı, aşırı susama ya da idrara çıkma, kaşıntı, fizik muayenede, mental durum değişiklikleri, letarji, derin tendon reflekslerinde azalma gibi nörolojik belirti ve bulgular yer alır.

Tanı ppt

EKG' de Q-T aralığı kısalmış, dijital alıyorsa diğer aritmiler görülebilir. Laboratuvarda Ca >13-14 mg/dl olabilir.

Hiperkalsemi Tedavisi ve Bakım

Ca >13-14 mg/dl ise acilde tedavi edilir.
IV başlanır, %09'luk NaCl takılır.
IV furosemid (Lasiks) uygulanır.
Sıvı yükleme belirti ve bulguları açısından özellikle KKY, yaş­lı kalp hastaları risklidir. Dikkatli izlenir.
Gerekli olan diğer ilaçlar uygulanır; glikokortikoidler, kal-sitonin veya fosfat.
Yaşam bulgulan, aldığı-çıkardığı sıvı kontrolü, EKG ritmi kontrol edilir.

Hipokalsemi Nedir

Hipokalsemi Nedir, Hipokalsemi EKG

Vücut ağırlığının yaklaşık %2'sini kalsiyum (Ca) oluşturur. %99'u, kemiklerde bulunur. Kalsiyum kan pıhtılaşmasında, normal kas kontraksiyonları ve gevşemesinde, sinir uyaranlarının taşınma­sında ve hücre faaliyetlerinde rol oynar. Hipokalsemi plazmada kal­siyumun 5 mg/dl olmasıdır. Yetersiz kalsiyum alınması, pankre-atit, böbrek yetmezliğinde görülür.

Hastanın Değerlendirilmesi

Hastada varolan şikayetler araştırılır. Diyet değişikliği, yeni ge­çirilen tiroid, parotiroid, ameliyatları veya paratiroit yetersizliğine neden olacak öykü sorgulanır. Fizik muayene bulguları değerlendi­rilir.

Hipokalsemi Belirtileri ve Bulgular

Parestezi, adale krampları, ekstremitelerde karıncalanma ve iğ­ne batması hissi, çok görme, konvülsiyonlar, kanamaya eğilim, fi­zik muayenede en tehlikelisi tetanidir.
"Chovostek belirtisi" kulak önünde fasiyal sinir trasesi üzeri­ne vurmakla ağız kenannda görülen çekilmedir, tansiyon aleti manşonunun sistolik basınç üzerinde 3 dakika sıkılması ile ebe eli görünümü oluşur. Buna "Trousseau Belirtisi" adı verilir.

Tanı

Rutin kan biyokimyasında kalsiyum düşük bulunur. EKG' de 0-T ve S-T aralığı uzaması, nadiren 2:1 kalp bloğu görülebilir.

Hipokalsemi Tedavisi ve Bakım ppt

Eksik olan kalsiyum IV veya oral yolla verilir. Yalnızca klinik olarak belirgin bulgular mevcut olan hipokalsemi acil tedavi gerek­tirir. Acil tetani tedavisinde:
Hemen hava yolu açıklığı sağlanır.
IV yol açılır.
1-2 ampul Ca glukonat %5 dekstroz içinde 10-20 dk. da verilir.

Magnezyum yetersizse tedavi edilir.
Yaşam bulguları, EKG ritmi, nöbetler, nöromusküler iritabilitenin devam edip etmediği izlenir.

Hipopotasemi ve Hipokalemi Nedir

Hipopotasemi / Hipokalemi Nedir

Normal bir erişkinde total vücut potasyumu (K) 30 mEq/kg ka­dardır. Bunun ancak %2'si hücre dışında bulunur. Serum potasyum düzeyi total vücut potasyumunun genel bir göstergesidir. Serum potasyumu normalde 3.5-5 mEq/L'dir. Serum potasyumunun 3.5 mEq/L 'nin altında olmasına hipopotasemi denir.
Hipopotasemi nedenleri arasında; yetersiz alım, toprak yeme, kusma, ishal, nazogastrik, drenaj, fistüller, kolostomi gibi gastroin-testinal nedenler, diüretik kullanımı, pirimer hiperaldesteronizm, Cushing sendromu, metabolik alkaloz, tubuler bozukluklar nede­niyle böbrek yolu ile kayıplar, insülin verilmesi, alkaloz gibi neden­lerle potasyumun hücre içine göçü hipopotasemiye yol açar.

Hastanın Değerlendirilmesi

Halsizlik, diüretik kullanımı, son dönemde geçirilen kusma, di-yare, gastrointestinal hastalık hikayesi araştırılır. Fizik muayene bulguları değerlendirilir.

Belirti ve Bulgular

Dijital toksisitesine duyarlılık, ventriküler iritabilite, anormal EKG (T düzleşmesi, U belirmesi, ST segment çökmesi) gibi kardiyak bulgular, İskelet sisteminde kas zayıflığı, kramplar, tetani, paralizi, gastrointestinal sistemde kabızlık ve ileus gibi nöromusküler bulgu­lar, poliüri, polidipsi, renal akımda azalma gibi renal bulgular, kar­bonhidrat entoleransı, azalmış plazma aldesteron düzeyleri gibi en­dokrin ve metabolik bulgulardır.

Tanı

Potasyum değerleri; Hafif: 3-3.5 mEq/L; Orta: 2.5-3.5 mEq/L ; Ciddi <2.5 mEq/L, EKG de U dalgası, T dalgası düzleşir, ST segmen-tinde çökme olur.

Hipopotasemi / Hipokalemi Tedavi ve Bakım

Önce potasyum alımını arttırmak için potasyumdan zengin besinler (kayısı, erik, üzüm, portakal, domates, muz gibi), ayrıca oral potasyum tuzlanndan yararlanılır. Böbreklerin potasyumu kaybetmesini engellemek amacıyla potasyum tu­tucu diüretikler kullanılır.
Ciddi hipopotasemilerde potasyum IV olarak verilir.
EKG ritmi, kalp hızı, kan basıncı, nöromusküler ve solunum durumu, 1-2 saat aralıklarla potasyum düzeyi kontrol edilir.

Hasta ve ailesi potasyum kullanımı ve diyetteki potasyum kaynakları konusunda eğitilir.

Hipopotasemi / Hipokalemi

Serum potasyumunun 5 mEq/L'nin üzerinde olmasıdır. Akut böbrek yetersizliği, kronik böbrek yetersizliği, beta blokerler, ACE inhibitörleri, potasyum koruyan diüretikler böbrekler yoluy­la potasyum atılımını azaltır. Yanıklar ve büyük ezikler sonucu oluşan doku yıkımlarında, masif kan transfüzyonu, yüksek doz penisilin tedavisi sırasında, insülin eksikliğinde, hemolizde po­tasyum artar.

Hastanın Değerlendirilmesi

Hastada varolan şikayetler araştırılır. Fizik muayene bulguları değerlendirilir.

Belirti ve Bulgular

Hiperpotaseminin klinik belirtileri serum potasyumu 6.5 mEq/L'nin üzerine çıkınca görülür. En önemli etkisi kalp üzerinedir. Bradiaritmilere bağlı kardiyak output azalmasına ait belirti ve bul­gular; örneğin, yorgunluk, senkop göğüs ağrısı gibi. Adele zayıflığı gibi nöromusküler bulgular görülür.

Tanı

Hastada varolan belirtiler, potasyumun seviyesi 6.5 tir. EKG' de potasyum seviyesinde artışa göre ilerleyici değişiklikler görülür. Hafif hiperpotasemide EKG' de yüksek asimetrik, sivri T dalgaları ve QT segmenti kısalması görülür. Potasyum 6.5 mEq/L'yi aşınca PR mesafesinde uzama, QRS genişlemesi, aritmiler, T dalgasında si­linme, QRS amplitüdünde azalma görülür. Potasyum 7.5 mEQ/L'yi aştığında bir erken vuruyu takiben ventriküler fibrilasyon görülebi­lir veya kalp diyastolde durur.

Hipopotasemi / Hipokalemi Tedavi ve Bakım

Amaç hücreleri yükselmiş potasyum konsantrasyonunun etki­sinden korumak.potasyumu hücre dışından içine kaydırmak ve to-tal vücut potasyumunu azaltmaktır.
Her an hayatı tehdit eden aritmiler görülebileceğinden hasta monitörize edilir.
Diyette potasyum kısıtlanır.
Diüretik uygulanır.
Kay eksalate uygulanır
Sodyum bikarbonat asidozlu hastalarda tercih edilir, potas­yumun hücre içine girişini hızlandırır.
Ca glukonat 10 ml'lik ampulü 2-5 dakika içinde verilir. Yanıt alınamazsa 5 dakika sonra doz tekrarlanır; membran stabiliza-törü etkisiyle potasyumun kalp üzerine totsik etkisini engeller.
Dijital alan hastalarda kalsiyum verirken çok dikkatli olunur.
İnsülin ve glikoz uygulanır.
Albuterol uygulanır.
Yaşam bulguları, EKG, aldığı-çıkardığı takibi yapılır.
Gerekirse diyaliz uygulanır.

Hipernatremi Nedir

Hipernatremi Nedir

Hipernatremi genellikle total vücut sodyumuna oranla fazla su kaybı sonucu meydana gelir. Kırk sekiz saatten uzun sürey­le sodyum düzeyi 160 mEq/L'den yüksek seyreden hastalarda %60 mortalite söz konusudur. Özellikle, bebekler, yaşlılar ya da zeka özürlülerde kaybedilen sıvı yerine konmazsa ortaya çı­kar.

Hastanın Değerlendirilmesi

Hastada varolan şikayetler, diüretik kullanma durumu, geçirdiği hastalıklar araştırılır. Fizik muayene bulgulan değerlendirilir.

Hipernatremi nedenleri ve Bulgular

Laterji, huzursuzluk, iştahsızlık, bulantı, kusma, kilo değişimi, yorgunluk, adele krampları, baş dönmesi, baş ağrısı, konfüzyon, koma, poliüri, polidipsi, MSS komplikasyonlarıdır.

Tanı

Na++ >158, BUN, ozmolorite artar, dehidratasyon oluşur.

Hipernatremi Tedavisi ve Bakım

Hava yolu açıklığı sürdürülür.
IV yol açılır, IV ya da parenteral yolla sıvı verilir.
Yaşam bulguları, aldığı-çıkardığı sıvı kontrolü, dehidrasyon veya aşırı hidrasyon bulguları, nörolojik durum, nöbetler ya­kından takip edilir.
Gerekirse sodyum kısıtlanır.
Hasta, bilinç seviyesindeki azalma ve nöbete bağlı yaralan­malardan korunur.

Hiponatremi Nedir

Hiponatremi Nedir

Sodyum (Na++) hücre dışı sıvının ana katyonudur. Normal su dengesini sürdürmekten sorumludur. Serum sodyum konsantras­yonunun 135 mEq/L'nin altına inmesi hiponatremi olarak tanımla­nır. Hiponatremide ortaya çıkan serum sodyum değerinin düşük­lüğü total vücut sodyumunun eksikliğini göstermez. Total vücut su­yu ile sodyum arasında ilişki bozulmuştur. Sodyum kaybı; böbrek­ler, ter yolu, gastrointestinal yolla kaybedildiğinde hüre dışı volüm kaybıyla birlikte olur. Konjestif kalp yetersizliği, karaciğer sirozu, nefrotik sendrom gibi durumlarda ödeme bağlı olarak dilüsyona bağlı hiponatremi görülür. Bazende hiperglisemi, hiperlipidemi, hi-perproteinemiye bağlı olarak yalancı hiponatremi ortaya çıkar.

Hastanın Değerlendirilmesi

Hastada varolan şikayetler araştırılır. Fizik muayene bulguları değerlendirilir.

Hiponatremi nedenleri ve Bulguları

İştahsızlık, bulantı, kusma, diyare, oral alımın azalması, susama hissi, laterji, yorgunluk, konfüzyon, baş dönmesi, baş ağrısı, ajitas-yon, adale krampları, kilo değişikliği, mental durumda bozulma, cilt turgorunda bozulma, gözlerde çökme, deri ve mukoza kuruluğu, kan basıncı düşer, kalp hızı artar, ortotatik yaşam bulguları değişik­likleri, boyun venlerinde düzleşme olur. Na++ <110 mEq/L olursa koma nöbetleri ve ölüm olur.

Tanı

Na++ BUN artar, CY <103 mEq/L düşer, idrar yoğunluğu 1010'nun altındadır.

Hiponatremi Tedavi ve Bakım

Ciddi hiponatremi uzun süre devam ederse, kalıcı nörolojik hasar oluşur. Hiponatremi nedene göre yaklaşımda bulunu­lması ve acilen düzeltilmesi gereken bir elektrolit bozukluğu­dur.

Hiponatremi hücre dışı sıvı kaybı ile beraberse, %09'luk NaCİ, plazma veya plazma genişleticiler ile volüm eksikliği giderilir, diüretiklere bağlı ise, diüretikler kesilir, potasyum eksikliği varsa düzeltilir.
Ödemle birlikte olan hiponatremide sıvı kısıtlaması ile birlik­te varolan esas hastalığın tedavisi yapılır.
Uyumsuz ADH salınımında ciddi semptomatik hiponatremi varsa (Na++ <110-115/L), hızla diürezi başlatmak içimi mg /kg furosemid verilir. Bu sırada kaybedilen Na ve potasyum yerine konur.
Surrenal yetersizliğine bağlı hiponatremide eksik hormon ye­rine konur.
Nadiren karşılaşılan ciddi ve semptomatik hiponatremide %5
NaCİ verilir.

Serum sodyumu, aldığı-çıkardığı sıvı kontrolü, yaşam bulgu­ları, dehidratasyon veya aşırı sıvı alımına ait belirti bulgular, nörolojik durum, nöbetler sürekli izlenir.

Dehidratasyon Nedir

Sıvı ve Elektrolit Bozuklukları

Dehidratasyon


Dehidratasyon hücre dışı sıvının kaybedilmesidir. Gastrointesti­nal sistemden, böbreklerde, ödem sonucu ciltten sıvı kaybedilir ve hipovolemi oluşur. Kaybedilen sıvının hızı, elektrolit düzeyleri, asit baz dengesizliğinin ilave olması, yaş, cins ve sıvıyı yerine koyma zamanı belirti ve bulguları etkiler.

Hastanın Değerlendirilmesi

Hastada varolan şikayetler araştırılır. Alkol alımı, kanama, diya­bet, addison hastalığı sorgulanır. Fizik muayene bulguları değelendirir.

Dehidratasyon Belirtileri ve Bulgular

Bulantı, kusma, diyare, su alımında azalma, idrar çıkışında art­ma, susuzluk, baş dönmesi,adale krampları, yorgunluk, kilo kaybı, ateş, konfüzyon, senkop gibi belirtiler vardır. Turgor tonüsü zayıf, cilt mukoza kuru, kalp hızı artar, kan basıncı düşer, yaşam bulgu­larında ortostatik değişiklikler olur, sternal juguler venler düzle-şir,gözler çöker, laterji ve şok bulguları izlenir.

Hipernatremik dehidratasyon Tanı

Ozmolorite artar (>310), hematokrit, BUN, idrar ozmoloritesi yükselir, arter kan gazları tanı konmasına yardım eder.

Dehidratasyon Tedavi ve Bakım ppt

IV damar yolu açılır ve 1000-3000 mi laktatlı ringer veya %09'luk NaCİ 1-3 saatte verilir. Ağır hipovolomi halinde da­ha hızlı infüzyon gerekebilir.
Verilmesine devam edilir.
Santral venöz kateter takılır.
Hematokrite bakılır.
Hastanın bilinci kapalıysa mesaneye kateter yerleştirilir, er­keklerde prezervatifli sonda tercih edilir.
Kan basıncı, ortostatik yaşam bulguları, periferal dolaşım, cilt turgoru, santral venöz basınç, idrar takibi yapılır, elektrolit ve kan gazları takip edilir. Laboratuvar değerleri normale dön­düğünde sıvılar daha yavaş verilir.
Hipovolomi kanamaya bağlı ve hematokrit %30'un altınday­sa tam kan verilir.

Miksodem Komasi Nedir

Miksödem Koması Nedir

Miksödem koması, hipotiroidinin en ciddi komplikasyonudur. Yaşlı hastaların % 1-2'sinde görülür. Çoğunlukla yaşlılık depresyo­nu şeklinde yanlış tanımlanır.

Hastanın Değerlendirilmesi

Hastanın varolan şikayetleri araştırılır. Öyküsünde enfeksi­yon, cerrahi, gastrointestinal sistem (GİS) kanaması, Konjestif kalp yetmezliği (KKY), serebro vasküler olay (SVO), Kullandığı ilaçlar; narkotik, fentoin, sedatifler, blokerler, fenotiazinler sor­gulanır. Fizik muayenede tiroidektomi skarı kontrol edilir ve bul­gular değerlendirilir.

Belirti ve Bulgular

Kilo kaybı, enerji azalması soğuğa intolerans, uykulu görünüm, pürüzlü cilt, saç dökülmesi, bulanık görme, konstipasyon, adale krampları gibi hipotroidi belirtileri vardır.
"Hipoaktif dokuz" bulguları gözlenir;

1) Tepki azlığı (koma)
2) Hipoventilasyon
3) Hipotansiyon
4) Hipotoni
5) Hipokardi (bradikardi)
6) Hipotermi
7) Hiponatremi
8) Hipoglisemi
9) Hipoadrenalizm'dir.

Miksödem Koması Tanı

Laboratuar incelemelerinde hemoglobin ve hematokrit değerleri­ne bakılır, üroid fonksiyon testleri ve ST dalgası değişiklikleri (vol­taj düşüklüğü ve hipotermiye ait bulgular) tanı konulmasına yar­dım eder.

Miksödem Koması Tedavi ve Bakım

Miksödem komasının mortalitesi yüksek olduğundan hastalarda böyle bir tanı düşünülüyor ise hemen tedaviye başlanmalıdır. Aynca stupor veya koma halindeki tüm hastalarda, özellikle hipotermi mev­cut ve bilinç kaybının nedeni belli değilse miksödem düşünülmelidir.
Solunum yollan açılır ve uygun ventilasyon sağlanır. Hasta­larda dil büyük olduğu için solunum yollarında bir tıkanma olacağından bir hava yolu konur.
Oksijen verilir.
Akut solunum yetmezliklerinde yapay solunuma başlanır.
Gerekirse entübasyon veya mekanik ventilasyon sağlanır, yetersiz kalınırsa, trakeostomi açılır.
Arteryal kan gazları bakılır ve pC02'in 50 mmHg'nm üzerin­de tutulur.
Hiponatremide hidrasyonu iyi olan hastalarda sadece sıvı kısıt­laması, hiponatremi ağırsa hipertonik NaCİ solüsyonu verilir.
Hipoglisemi mevcut ise damar yolundan glikoz verilir.
Gerekli ilaçlar uygulanır: Hormon IV tiroksin 100-500 mg yavaş verilir. Gastrointestinal emilim azaldığı için hidrokorti-zon ve dekstroz IV yapılır.
Kalp ritmi, aldığı-çıkardığı sıvı kontrolü, arter kan gazla-rı.elektrolitler, kan şekeri izlenir.
Hasta ısıtılmaya çalışılır.

Hipertiroidi Krizi

Hipertiroidi Krizi

Hipertiroidi tablosunun yaşamı tehdit edecek kadar ağırlaşması­na "tiroid krizi" denir. Tedavi edilmemiş hipertiroidilerde iyot veril­dikten sonra septik enfeksiyon olarak, ameliyatlarda ortaya çıkar. Ölüm oranı %30-50 dir.

Hastanın Değerlendirilmesi

Hastalığın öyküsü alınır. Hipertiroidi veya Graves hastalığı, tiro­id hormon veya iyod alımı araştırılır. Fizik muayene bulguları de­ğerlendirilir.

Belirti ve Bulgular

Ateş; tiroid krizinin en belirgin özelliğidir ve genellikle 38°C'nin üzerinde, kalp atım sayısı 130 /dk.'nın üzerinde ve ateşle orantılı olmayacak şekilde yüksektir. Aritmiler ve kalp yetmezliği bulgula-n, iştahsızlık, karın ağrısı, bulantı, kusma, ishal, anksiyete, halsiz­lik, sinirlilik, huzursuzluk, yorgunluk, kilo kaybı, terleme, sıcağa entolerans, görme problemleri, yaşlı hastalarda apati, çocuk hasta­larda konvülsiyon ve koma görülebilir. Sarılık genellikle prognozun kötü olduğunu düşündürür.

Hipertiroidi Krizi Tanı

Tiroid krizi düşünüldüğü zaman tiroid hormon tayinleri için kan alınır ve sonuç beklenmeden hemen tedaviye başlanır. EKG' de si­nüs taşikardisi veya atriyal fıbrilasyon, enfeksiyon bulguları varsa idrar sedimenti, akciğer grafısi ve ilgili kültürler yapılır.

Hipertiroidi Krizi Tedavi ve Bakım

Hava yolu açıklığı sağlanır ve 02 verilir.
%5 dekstroz ya da %0.9'luk NaCİ kullanılarak damar yolu açılır.
Kalp monitorize edilir.

Gerekli olan ilaçlar uygulanır: Antitiroid ilaçlar, hormon senini bloke edici ilaçlar, İodine (lugol solüsyon; antitiroid ilaçtan 1 saat sonra verilir), glikokortikoidler, beta blokerler, antipiretikler kullanılır.

Yaşam bulgulan, aldığı-çıkardığı kontrolü, EKG kontrolü, kardiyopulmoner ve mental durum sürekli izlenir.

Endokrin Aciller ve Surrenal Yetmezlik

Endokrin Aciller

Sağlık ekip üyelerinin acil bölümde karşılaşabileceği endokrin aciller genellikle; akut sürrenal yetmezlik, hipertiroidi krizi ve mik-södem komasıdır.

Akut Sürrenal Yetmezlik

Sürrenal krizi daha önce kronik sürrenal yetersizliği bulunan ve­ya sürrenal yedeği normalden az olan hastalarda, enfeksiyon, trav­ma, kanama, cerrahi addison tedavisinin aniden sonlandırılması gi­bi stresörlerle karşı karşıya kaldığında sürrenal bezinin organizma­nın gereksinmesini karşılayacak kadar hormon yapamamasına bağlı ölümcül bir tablodur.

Hastanın Değerlendirilmesi

Hastada addison hastalığının öyküsü ve varolan şikayetler sor­gulanır. Fizik muayene bulguları değerlendirilir.

Belirti ve Bulgular

Belirti olarak; Huzursuzluk, apati, yorgunluk, çabuk yorulma, fazla miktarda tuz alınması, Na'un azlığına bağlı susama hissinin azalması, spesifik olmayan abdominal ağrı, iştahsızlık, kilo kay­bı vardır. Bulgularda; ayak tabanı, el ayaları, nedbe dokuları, ağız mukozası gibi güneş görmemiş deri bölgelerinin esmerleş­mesi, şok bulguları (kan basıncında düşme, kalp hızında artma, solunum hızında artma), ateş, baş ağrısı, halsizlik ve zayıflama görülebilir.

Tanı

Laboratuvar testlerinde; hemoglobin (Hb) düşer, hipoglisemi, azotemi, hiponatremi, hiperkalsemi ve hiperpotasemi görülebilir. EKG hiperpotasemiye ait bulguları gösterebilir, ilgili bir enfeksiyon varsa akciğer grafısi, enfeksiyon kaynağı saptanmışsa bakteri kül­türü için uygun örnekler alınır. Olanak varsa arter kan gazları alı­nır.

Akut Sürrenal Yetmezlik Tedavisi ve Bakım:

Oksijen verilir
IV yol açılır; %5 dextroz NaCİ veya %5 dextroz Laktatlı Rin-ger hızla verilir.
Gerekli ilaçlar verilir;
Hidrokortizon veya eşdeğeri sentetik kortikosteroid 100 mg IV, daha sonra 6-8 saatte bir 100 mg IV verilir.
İlk 24 saatten sonra steroid dozu gelişteki bulgulann ciddiyeti­ne ve hastanın cevabına göre belirlenir. Tedaviye cevap veren hastalarda 1/3 oranında veya yan yarıya azaltılır. İkinci gün 8 saatte sonraki iki gün 12 saatte 25 mg hidrokortizon veya eşdeğeri kas içine yapılır, daha sonra oral yola geçilir.
Ekstrasellüler sıvının yaklaşık %20' si kaybolduğundan su ve eletrolit kayıpları yerine konur.

Yaşam bulguları, kan şekeri, aldığı-çıkardığı sıvı kontrolü, elektrolitler, doku perfüzyonu EKG sürekli izlenir.

Reaktif Hipoglisemi Nedir

Hipoglisemi Nedir, Reaktif Hipoglisemi

Plazma glikoz düzeyinin normalin altına inmesi, buna bağlı olarak sempatik sinir sisteminin uyanlması ve beyin fonksiyonlarının bozul­ması sonucu gelişen belirti ve bulgularla ortaya çıkan klinik bir tablo­dur. Beynin tek enerji kaynağı glikozdur. Bu nedenle kısa sürede teda­vi edilmeyen hipoglisemi beynin fonksiyonlannın akut olarak bozul­masına, bilinç kaybı ve ölüme yol açabilir. Hipoglisemi nedenleri arasın­da en sık olarak; insülin (uygun şekilde kullanılmaması, emilimde gün­lük farklılıklar, insülin antikorları vb), sülfonire grubu oral antidiyabe-tikler ve alkol, daha seyrek olarak salisilatlar, kinin tetrasiklin, propra-nolol, klorokin gibi ilaçlar yer alır. Aynı zamanda yeterli yemek yeme­me veya yemeği geciktirme, egzersiz, karaciğer hastalıklan ve alkol kullanımı (alkol kana glikoz geçişini önleyerek kan şekerini düşürür, alkolle birlikte insülin veya OAD alan diyabetlilerde kan şekeri düşük­lüğünden kurtulma dönemi de uzayabilir) hipoglisemi nedeni olabilir.

Hastanın Değerlendirilmesi

Belirtilerin hızlı başlaması, yiyecek alımının olmaması ve/veya alkol alınması, insülin veya OAD alımının son dozu, salisilat, propranolol gibi ilaçların kullanımı araştırılır. Fizik muayene bulguları değerlendirilir.

Hipoglisemi Belirtileri ve Nedenleri

Belirtiler iki şekilde ortaya çıkar:
a) Merkezi sinir sisteminin glikozsuz kalmasına (nöroglikopeni) bağlı belirtiler
Konsantrasyon bozukluğu, algılama kusurları, dalgınlık
Kişilik değişikliği, çabuk sinirlenme
Kişi, yer, zaman ve duruma oryantasyon bozukluğu
Anlamsız konuşmalar
Baş ağrısı, baş dönmesi, fenalık hissi, dengesizlik
Konfüzyon
Konvülsiyonlar
Koma

b) Hipogliseminin uyardığı kontrinsüler sistemin aktivasyonuna bağlı (adrenerjik)
Ellerde titreme
Soğuk terleme
Çarpıntı
İç titremesi, huzursuzluk, sıkıntı
Açlık hissi

Hipoglisemi Tanı ppt

Kan şekerinin %50 mg/dl' nin altına inmesidir. Klinik belirti­ler, kan şekeri düzeyi alışkanlığına ve kan şeker düşmesinin du­rumuna göre bazen 100 mg/dl'nin altında, veya 30 mg/dl'nin al­tına düşmesi halinde görülebilir. Aynı zamanda kadınlar için 35 mg/dl'nin altı, erkekler için 55 mg/dl'nin altı hipoglisemi kabul edilebilir. Bu değerler kesin değerler olmamakla birlikte hipogli­seminin tanısı güç değildir. Her akut bilinç kapanmasında hipog­lisemi akla gelmelidir. Bu durumda hemen el altında bulunması gereken kan şekeri ölçümünü sağlayan glikometreler kısa sürede kan şekerinin değeri hakkında bilgi sağlarlar. Özellikle alkol al­mış birinin bilinci kapalı ise, bu hemen alkole bağlanmamak, hi­poglisemi ve kafaiçi nedenler araştırılmalıdır. Hasta acil Ünitesine geldiğinde glikoz çözeltisi vermek üzere açılan damar yolun­dan alınan kan örneğinden insülin, C-peptid, kortizol tayinleri yapılabilmesi için serum örneği ayrılmalı hemen tayin yapılama-yacaksa sabaha kadar soğutucuda saklanmalıdır.

Hipoglisemi Tedavisi ve Bakım

Bilinç açık ve yutma refleksi varsa.- Ağızdan karbonhidrat­lar, en az 3 adet kesme şeker su içinde eritilerek, bir meyve, akide şekeri, meyve suyu, diyet olmayan kola, bisküvi, kuru üzüm veri­lebilir.

Bilinç kapalı ise: Ağızdan yiyecek verilmez, IV yol açılır. %20' lik, %30' luk %50'lik dekstroz, verilir. Eğer mümkünse glukagon ampul cilt altına veya cilt içine yapılır. Kan şekeri, yaşam bulguları ve mental durum sürekli izlenir.

Hipoglisemiden Korunma ve hipoglisemi hastalığı

Düzenli şeker takibi, hipoglisemi nedenlerinin bilinmesi ve yol açan faktörlerden kaçınılması; düzenli olarak ana ve ara öğünleri­ni alması, yanında glikozlu besinler taşıması (kesme şeker, meyve suyu gibi), diyabetli olduğunu gösterir kimlik (bilezik, kolye, kim­lik kartı) kartını taşıması konusunda hasta bilgilendirilir.

Hiperozmolar Nonketotik Koma

Hiperozmolar Nonketotik Koma (HNKK)

İlk kez 1600'lerde tanımlanmış olmakla beraber 1960'lı yıllardan sonra sıklıkla bildirilir hale gelmiştir. Bu sendromda ağır hiperglisemi (plazma glikoz düzeyi 800 ml/dl'nin üstünde, hiperozmolorite (plaz­ma ozmoloritesi 350 mOsm/kg 'dan yüksek) ve derin bir intravaskü-ler volüm azalması bulunur. Hiperglisemi glikozüriye yol açarak su ve elektrolit kaybına neden olur. Vücudun insülin üretimi olması ha­linde lipoliz engellenir. Çoğunlukla tip II diyabetiklerde ilk belirtidir. Mortalite %30' dur. Tip I diyabetiklerde çoğunlukla iştahsızlıkla bir­likte bulantı ve kusma, gıda alımı azalmasına bağlı olarak insülinin yanlışlıkla bırakılması, metabolizmanın giderek bozulması iştahın azalmasına, gıda ve insülin alımının tamamen bırakılmasına neden olur. Tip II diyabetiklerde sıklıkla diyet hatası, pnömoni, idrar yolu enfeksiyonları gibi insülin gereksinimini arttıran durumlarda, aynı zamanda her iki tipte de hemodiyaliz ve periton diyalizi, ameliyat ön­cesi ve sonrası dönemde, yanıklarda, sıcak çarpmasında, diüretikler, glikokortikoidler gibi ilaçların kullanılmasında HNKK ortaya çıkabilir.

Hastanın Değerlendirilmesi

Diyabet öyküsü, hastalık veya enfeksiyon varlığı, böbrek hasta­lığı, susama hissi, poliüri veya oligüri ve sıvı alımı azalması gibi sübjektif veriler sorgulanır. Fizik muayenede kan basıncının azal­ması, kalp hızının artması, kuru cilt ve mukoza, beden ısısında art­ma, konfüzyon ve bilinç seviyesinde bozulma saptatın.

Hiperozmolar Nonketotik Koma Belirti ve Bulgular

Kussmaul solunumu ve ağızda aseton kokusu dışında DKA' da görülen belirti ve bulgular burada da görülür. Karın ağnsı daha sey­rektir. Eğer tabloya yol açan faktör kusma ile seyretmiyorsa kusma da seyrektir. HNKK' da, afazi, hemiparazi, tek taraflı hiperrefleks, tek taraflı babinski işareti gibi nörolojik belirtiler oldukça sıktır.

Tanı

Ağır hiperglisemi yanında asidozun olmaması veya hafif olması tipiktir. Glikoz düzeyi ketoasidozdan yüksektir. Na, BUN ve kreatinler artmıştır. Kan gazlan hafif metabolik asidozda olabilir. İdrar­da glikoz vardır.

Hiperozmolar Nonketotik Koma Tedavi ve Bakım

DKA'dan çok farklı değildir. Sadece hasta daha yaşlı olduğu için kardiyovasküler durum daha yakından izlenir. Aşırı sıvı yüklemeden kaçınılır. Bu hastalann (varolan diğer hastalıkları nedeniyle) oral bes­lenmeye geçmeleri diyabetik ketoasidozdan daha uzun zaman alabi­lir. Bu durum saatte 1-3 Ü insülin infızyonu devam ederken 6 saatte bir 1 litre %5 dextroz perfüze edilebilir. Potasyum replasmanı DKA' daki gibidir. Ancak bu hastalarda daha sık olarak böbrek fonksiyon bozukluğu görülebilir, böbreklerden atım azalabilir. Bu nedenle potas­yum düzeyleri dikkatli kontrol edilir. Aynı zamanda yaşam bulgula-n, EKG ritmi, aldığı-çıkardığı sıvılar nörolojik durumu, kan şekeri ve elektrolitleri sürekli izlenmesi gereken parametrelerdir.

Diyabetik Ketoasidoz Tedavisi

Diyabetik Ketoasidoz (DKA)

Diyabetik Ketoasidoz: İnsülin eksikliğinin yarattığı ağır bir metabolik bozukluktur. Bilinç değişik derecelerde bozulabilir. Bilinç seviyesinin bozulması ile "diyabetik ketoasidoz koması" terimi kullanılabilir. Bu terimin kullanılması her zaman bilinç bozukluğu­nun "koma" derecesinde olduğunu göstermez. Derin koma ve beyin sapı belirtileri çok seyrek olarak görülür. Koma bu dereceye vardıy-sa, önce organik koma nedenleri ortadan kaldırılmalıdır. Tip 1 diya­betin %20-30'unda ilk belirti olarak ortaya çıkar. Vakalann %25'lik bölümünde neden enfeksiyonlar, %25 kadar vakada neden insülin kullanmamak veya değişik bedenlerle insülin kullanmayı kesmek bunların dışında diğer nedenler daha seyrektir, %10-20'lik bir oran­da da neden bulunamaz. Klinikte tedavi edilen vakalarda mortalite oranı %5-20 arasında değiştiği halde kliniğe ulaşamayanlarda ve yaşlılarda mortalite oranı çok daha fazladır.

Hastanın Değerlendirilmesi

Dikkatli bir öykü alınır. Daha önceden diyabeti teşhis edilmemiş olabilir. Diyabetikse; insülin veya oral antıdiyabetik (OAD) ilaçları­nı azaltmış veya kullanmamış olması ve varolan şikayetleri sorgu­lanır; Fizik muayenede yaşam bulguları, bilinç durumu, cilt rengi ve nefes kokusu değerlendirilir.

Diyabetik Ketoasidoz Belirti ve Bulgular

DKA' da ortaya çıkan belirti ve bulgular; poliüri ve polidipsinin yol açtığı ozmotik diürez sonucu ortaya çıkar.

Tanı

Ketoasidoz belirtileri ile gelen hastada kan şekerinin yük­sekliği (300-800 mg/dl; direk olarak keton asidozun ağırlığıy­la ilgili değildir), idrarda orta-ağır derecede (++, +++) aseton saptanması ile konur. Bilinç kaybı gelişmemiş (komaya girme­miş) diyabetlide yakın takip ve tedavi ile DKA iyileşir ve has­taneye yatma gereksinimi olmaz. DKA koması geliştiğinde ise hastanın yoğun bakımda izlenmesi gerekir. Ayrıca diyabetik hastada ilk saptanan laboratuvar bulguları arasında HC03: 0-15mEq/l, pH:6.8-7.3, Na düşük, normal ya da yüksek olabilir. Fosfat normal veya hafif yükselmiştir. BUN, kreatinin; hafif ar­tabilir. Lökosit enfeksiyon yokken bile; lökosit yükselebilir. Amilaz, hemoglobin, hematokrit genellikle artar. SGOT, SGPT, LDH hafif yükselebilir.

Diyabetik Ketoasidoz Tedavisi ve Bakım

Komaya girmemiş DKA' lu hastaların izlenmesinde 4 saatlik ara­larda kan şekeri ve idrarda aseton testi yapılır. İnsülin kesilmez. Hastanın günlük kullandığı insülin dozunun %10'u veya vücut ağır­lığının 1/10'u kadar kısa etkili insülinden (kristalize) IV veya İM ola­rak ek insülin yapılır. Hastanın izlenmesi sırasında asetonüri geçmi­yor, ilerliyorsa, ek belirtiler ortaya çıkıyorsa mutlaka hastanede kal­ması gerekir. DKA koması gelişen hastada tedavi ve bakımın ama­cı; sıvı ve elektrolit dengesini sağlamak asidozu düzeltmek, dehidra-tasyonun tedavisi ve koma nedenlerini tedavi edebilmektir.

Bu amaçla:

Hava yolu açıklığı sağlanır, gerekirse 02 verilir.
IV damar yolu açılır, ilk verilecek sıvı %09'luk NaCİ olmalıdır.
Kristalize insülin sürekli infüzyon halinde (500 mi serum içine 100 ünite, saatte 25 mi verilir. İnsülin tedavisine başlarken ba­zen 10 Ü'lik bir bolus yapılabilir.

İnsülin perfüzyonu yerine kristalize insülin İM olarak da verile­bilir. Bu yol seçilirse, ilk doz olarak 10-20 Ü yapılır. Daha son­ra 4-8 Ü İM kristalize insülin 2 saatte bir yapmak yeterli olur.
İlk 4 saatin .sonunda başlangıç gliseminin en az %20 azaldığı tespit edilemezse, dozlar arttırılır. Genellikle insülini perfüze şe­kilde göndermek daha emin ve kolay kontrol edilebilir yöntem­dir ve tercih edilmelidir.

Gerekli olursa; potasyum, fosfor ve pH < 7.1 ise; metabolik asi­dozu önlemek için bikarbonat verilir.
Aspirasyonu önlemek için nazogastrik tüp takılır, mide lavajı ge­rekebilir.
Yaşam bulguları, kan şekeri, kan gazları, elektrolitler, aldığı-çı-kardığı sıvı kontrolü, EKG ritmi sürekli kontrol edilir.

Metabolik Aciller Anasayfa

Diyabetik Ketoasidoz (DKA)

Hiperozmolar Nonketotik Koma

Hipoglisemi

Endokrin Aciller

Hipertiroidi Krizi

Miksödem Koması

Sıvı ve Elektrolit Bozuklukları

Hiponatremi

Hipernatremi

Hipopotasemi / Hipokalemi

Hipokalsemi

Hiperkalsemi

Hipomagnezemi

Hipermagnezemi

Arter Kan Gazi ve Solunum Asidozu

Arteryal Girişim ve Arter Kan Gazlarının Değerlendirilmesi

Arteryal Girişim


Arteryal kan gazı analizi, hastanın solunum fonksiyonlarını de­ğerlendirmede kullanılan en önemli testtir. Arteryal kan gazı anali­ziyle hastanın pH, pC02 (parsiyel karbondioksit basıncı), p02 (par-siyel oksijen basıncı) ölçülür. Bu veriler doğrultusunda hastanın asit-baz dengesi akciğer fonksiyonu değerlendirilir.

Kan gazı örneği almak için kullanılan arterler: 1) Radyal arter 2) Brakiyal arter 3) femoral arter kullanılır.

Arter seçiminde; arterin kolay saptanabilirliğine, kolay girile-bilirliğine, kolleteral dolaşımın olmasına, sinir ve venlere yakın ol­mamasına, beslediği alanın çok geniş olmamasına dikkat edilmelidir. Bu kriterlere en uygun arter radyal arterdir ve her zaman ilk se­çim olmalıdır. Ayrıca daha az kullanılan elin radyal arteri olmalıdır. Çok zorunlu kalmadıkça femoral arter kullanılmamalıdır.

Kan gazı alırken gereken malzemeler: 2-5 mi lik enjektör, alkollü veya betadinli gazlı bez, kuru gazlı bez, heparin, buz torba­sı, enjektörün ucunu kapamak için stoper, hasta kimliğini yazmak için etiket.

İşlemin uygulanışı: Enjektör kanın pıhtılaşmasını önlemek için heparin ile yıkanır. Böylece enjektörün ölü boşluğunu doldura­cak kadar ortalama olarak 0.05 mi heparin enjektörün içinde kalır. Enjektörde daha fazla heparin olması kanı dilüe eder ve kan gazı sonucunu değiştirir.

Heparinlenmemiş kan koagüle olur, kan gazı sonuçları yanlış çıkar ve aynı zamanda kan gazı aletinin bozulma­sına neden olur. Hastaya işlem anlatılır. El antisepsisi sağlanır. Hasta rahat bir pozisyonda ve sakin olmalıdır. Hastanın bileği hipe-rekstansiyona getirilir. Bilek altına rulo bir havlu yerleştirilir. Böy­lece arter daha yüzeye gelir ve tespiti kolaylaşır. Radyal arter iki parmakla palpe edilir. Girişimden önce kolleteral dolaşımın olup ol­madığını tespit etmek için "ALLEN TESTİ" uygulanır: Hastaya avucunu yumruk yapması söylenir. İşaret ve orta parmaklarla ul-nar artere ve radyal artere bası yapılır. Hastaya avucunu açması söylenir, avuç ve parmaklann solgun olduğu görülür. Ulnar artere yapılan bası kaldırılır. En fazla 15 saniye içinde parmaklar ve avuç içi önceki pembe rengine dönerse, ulnar arter çalışıyor demektir ve Ailen Testi pozitiftir. Radyal arter kullanılabilir. Eğer test negatif ise, diğer elin radyal arteri için aynı test uygulanır. Radyal arter bölgesi alkollü veya betadinli gaz ile silinir. Enjektör kalem tutar gi­bi tutularak 45 derece açı ile artere girilir (brakiyal arter için 70-80 derece, femoral arter için 85-90 derece ile). Eğer başarılı olunmaz­sa, iğne deri yüzeyine kadar çekilerek tekrar damar yolunda ilerle­tilir. Yine başarılamazsa iğne çekilir ve daha tecrübeli birinden yar­dım istenir. Özel kan gazı enjektörü kullanılıyorsa kan arter basın­cıyla enjektör içine dolar. 2 mi kan alındıktan sonra iğne çekilir. Da­mar üzerine en az 5 dakika kuru gaz ile bası yapılır. Hasta heparinize ise 20 dakikaya kadar bası yapmak gerekebilir. İğne ucunun çıktığı yerin alt tarafında pulsasyon olup olmadığı kontrol edilir. En­jektör iyice karıştırılarak heparinin homojen bir şekilde dağılması sağlanır. Enjektör içindeki hava çıkartılır, enjektörün ucuna stoper takılır. Kanın içindeki hava kabarcığı kanın p02'nı arttırır. PC02'nı azaltır. Kan 10 dakika içinde analiz edilmelidir. Eğer uzak bir labo­ratuara gidecekse buz torbasına koyulur. 45 dakika içinde analiz edilmesi en doğru olsa da 2 saat sonrasına kadar önemli bir deği­şiklik olmaz. Kanın gerektiğinden uzun süre bekletilmesi kandaki p02'nı azaltırken pC02' m arttırır. İşlem bittikten hasta rahatlatılır. Etiket üzerine hasta ile ilgili bilgiler ve kan gazının hangi durumda alındığı (hastanın oksijen tedavisi alıyorsa nasıl ve ne kadar aldığı) kaydedilir. Hipotansiyon veya ileri düzeyde anemi, iğne içinde kan pıhtısı, arteryoskleroz varsa artere girilemeyebilir.

Solunum Asidozu


Hipoventilasyon sebebiyle oluşur. KOAH, havayolu tıkanması, status astmatikus, ciddi pulmoner ödem, Myasteni gravis, Gullian barre gibi nöromuskuler hastalıklar, morfin gibi ilaçlarla oluşan santral sistemi depresyonuna bağlı hipoventilasyon olur.

Tedavi: Nedene yönelik tedavi yapılır. Örneğin sekresyon faz­laysa aspire edilir, respiratöre bağlı ise, tidal volüm ve dakika solu­num sayısını arttırmak gerekir.

Solunum Alkoluzu

Hiperventilasyon sebebiyle oluşur. Ağrı, hipoksi, anksiyete his­teri, pulmoner emboli, pnömotoraks, ateş, sepsis, kafa travması, beyin lezyonları gebelik özellikle 7.8.9. aylarda aşın mekanik ven-tilasyon hiperventilasyona yol açar.

Tedavi: Nedene yönelik tedavi yapılır. Sedasyon, respiratöre bağlı ise tidal volüm ve hızını azaltmak gerekir.

Metabolik Asidoz
Solunum dışında anormal miktarlarda asitlerin birikmesi veya anormal miktarda HC03 kaybı sonucu oluşur. Böbrek yetmezliği, laktik asidoz, diyabetik ketoasidoz, açlık, salisilat kullanımı, ciddi diyare, pankreatik sıvının drenajı, diamox tedavisi (diazomit; kar­bonik anhidrtaz inhibitörüdür. Diüretik amaçlı kullanılır) metabolik asidozayol açar..

Tedavi: Nedene yönelik IV/PO HC03 verilir.

Metabolik Alkaloz
Vücutta fazla miktarda HC03 bulunması veya üst gastro intestinal sistemden aşın miktarda H+ kaybolması yoluyla oluşur. Nazogastrik as-pirasyon, diüretik tedavisi, ciddi kusmalar, IV/PO aşın miktarda HC03 alınması, aşın transfiizyon, kronik steroid tedavisi kronik hiperkapninin hızlı olarak giderilmeye çalışılması sonucu metabolik alkaloz görülür.

Tedavi: Nedene yönelik; dehidratasyonu düzeltme, hipokale-miyi düzeltme, diamox (diazomid) tedavisi HC03'ın böbrekler yo­luyla atılmasını sağlar.

Pulmoner Emboli ve tedavisi

Pulmoner Emboli Nedir

Pulmoner tromboembolizm (PTE) venöz sistemde oluşan trom-büsün pulmoner arter ve dallarını tıkamasıyla oluşur. Vakaların %90'ı alt ekstremitelerin derin proksimal venlerinden kaynaklanır. Akut PTE kan pıhtısı, yağ, kemik, hava ya da amniyotik sıvı ile meydana gelebilir. Her çeşit hasta grubunda gelişebilir. Ancak yaşla birlikte görülme oranında artış olur. Özellikle de kısa kesik kesik so­lunumu olan yaşlı hastalarda görülme olasılığı daha fazladır. Venler-de trombüs gelişiminde üç önemli faktör rol oynar. "Wirchow triadı" olarak da adlandırılan bu faktörler; hareketsizlik, yatak istirahati, anestezi ve KKY gibi nedenlerle ortaya çıkabilen staz, malignensi, nefrotik sendrom, östrojen tedavisi, trombositoz gibi durumlarda or­taya çıkan hiperkoagülasyon, cerrahi ve travma sonucu oluşan da­mar duvarı hasandır. PTE belirtiler sıklıkla Mİ, pnömotoraks, pnö-moni, kosta tanklarında ortaya çıkan göğüs ağnlarıyla karışabilmek-tedir. Ancak otopside hastanede yattığı sırada ölen yaşlı hastaların %70-90'ında PTE bulunmuştur.

Hastanın Değerlendirilmesi

Voralan şikayetler tanımlanır. Travma, uzun kemik kırığı/cerra­hisi, hareketsizlik, şişmanlık, hamilelik, daha önce trombüs öykü­sünün varlığı, oral kontraseptif kullanımı araştırılır. Fizik muayene bulguları değerlendirilir.

Akut Pulmoner Emboli Belirti ve Bulgular ppt

Klasik belirtiler olarak kabul edilen solunum güçlüğü, plöretik göğüs ağrısı hastaların önemli bir kısmında görülmeyebilir. Diğer belirtiler öksürük, taşikardi, taşipne, huzursuzluk ya da konfüz-yondur.

Tanı

Akciğer graflsi; plevral effüzyon, parankim infıltrasyonu ve atelektazi ayrı ayrı veya birlikte görülebilir. EKG ; Dil de, T tersi­ne döner, ST segmenti depresyonu görülür. Arter kan gazları ; Sat02, PaC02 düşer, hiperventilasyona bağlı solunum alkolozu görülür. Sedimantasyon; hızlıdır. Tam kan sayımında lökositler artar. Fibrin yıkım ürünleri (FSP) yükselir. Ayrıca pulse oksimet-ri.ventilasyon perfüzyon çalışmaları, pulmoner anjiyografı tanıya yardımcı olur.

Pulmoner Emboli Tedavisi ve Bakım

Hava yolu, solunum ve dolaşım sağlanır.
Arteryal kan gazlan gözlenir ve normal kalması sağlanır.
Akım hızı yüksek 02 verilir (KOAH olduğu bilinen hastalarda dikkatli olmalıdır).
Solunum durumu, kardiyak durumu, yaşam bulguları, cilt rengi sürekli izlenir.
Damar yolu açılır ve sürekliliği sağlanır.
Tanı işlemleri için gerekli düzenlemeler yapılır.
Böbrek fonksiyonlarını izlemek için üriner kateter takılır.
Gerekli ilaçlar uygulanır. PTE tedavisinde başlangıçta damar yo­luyla heparin ve daha sonra warfarin türevi oral antikoagülan ilaçlar verilir. Tedavinin başlangıcında heparin verilerek APTT (aktiye parsiyal tromboplastin zamanı) 1.5-2 katı değerlere ulaşması sağlanır. Bronkodilatatörler, analjezikler, kan basıncı ve kardiyak outputun normal düzeylerde kalmasını sağlamak için kardiyotonik ilaçlar verilir.
Hasta için sakin güvenli bir ortam sağlanır.
Hasta ve aile bireyleri, yapılan tedavi ve bakım konusunda bil­gilendirilir.

Yetiskinlerde Solunum Guclugu

Yetişkinlerde Solunum Zorluğu Sendromu

ARDS aynı zamanda şok akciğeri, pulmoner kontüzyon, ıslak akciğer, post travmatik pulmoner yetmezlik, yetişkin hyalin membran hastalığı beyaz akciğer olarak bilinir. Akciğerlerde hem yapısal hem de ciddi fonksiyonel değişikliklerin olduğu akut bir solunum yetmezliği tablosudur. ARDS'de genellikle temelde eski bir akciğer hastalığı yoktur. Çeşitli nedenlerle alveoler kapiler membran zede­lendiğinde kapiller geçirgenlik artar bunun sonucunda intertisyel sahaya plazma ve proteinler geçer. Kapiller perfüzyonun azalması ve ödeme bağlı olarak sürfaktan yapımı azalır. Sonuçta alveoler ya sıvı ile dolar ya da kollabe olur bu durumda da dokuların oksijenas-yonu bozulur. ARDS' de mortalite yüksektir. Bu tablonun ortaya çıkmasına yol açan bir çok durum söz konusudur. Bunlar arasında yaygın akciğer enfeksiyonları, toksik gazların aspirasyonu, gastrik aspirasyon, genel anestezi yüksek dozda ilaç kullanımı, peritonit, pankreatit, mikroemboli, mekanik ventilasyon, yaygın intravaskü-ler koagulasyon, yanıklar, boğulmalar, sıvı yüklenmesi, santral si­nir sistemi hastalıkları, radyasyon, üremi, eklempsi, hipotansiyon­la birlikte travmalar sayılabilir.

Hastanın Değerlendirilmesi

Hastada ani olarak ortaya çıkan solunum güçlüğünün nedeni arştırılırken ARDS'yi presipite eden faktörler araştırılır. Kalp hasta­lığı, akciğer hastalığı, geçirdiği ameliyatlar, pankreas hastalıkları, santral sinir sistemi hastalıkları, alerjileri ve sigara kullanımı (niko­tin proteaz enzimini yok eder; klinik olarak alfa-tripsine bakılır). Fi­zik muayene bulguları değerlendirilir.

Belirti ve Bulgular

ARDS başka bir hastalığın komplikasyonu olarak ortaya çıktı­ğından öncü hastalığa göre değişiklik olabilir. Fizik muayenede si-yanoz, hiperventilasyon, hırıltılı solunum, hipotansiyon, taşikardi, interkostal ve suprasternal çekilme, terleme, huzursuzluk ve anksiyete olabilir.

Tanı

Arteryal kan gazları (Pa02< 60 mmHg), göğüs filmi (buzlu cam görüntüsünde) ve solunum foksiyon testlerinin değerlendirilmesi tanı konulmasına yardım eder.

Kronik Solunum Güçlüğü Tedavisi ve Bakım

Tedavi ve bakımda amaç; oksijen gereksinimini azaltma,dokula­ra giden oksijen miktannı arttırma ve sıvı elektrolit dengesini dü­zenlemektir.

Bu Doğrultuda Yapılacaklar

Hastaya fawler ya da lateral pozisyon verilir.
Sekresyonları varsa çıkartılmasına yardım edilir, gerekirse aspi-rasyon veya entübasyon uygulanır.
Hava yolu açıklığı sürdürülür, yeterli solunum ve dolaşım sağlanır.
Nemlendirilmiş 02 verilir.
Arteryal kan gazları değerlendirilir.
Damar yolu açılır.
Aldığı-çıkardığı sıvı takibi yapılır ve saatlik idrar miktarı ölçülür.
Gerekli ilaç tedavisi uygulanır: kortikosterodler, bronkodilatatörler ve analjezikler kullanılır.

Hastanın bilinç durumu ve yaşam bulgulan sürekli kontrol edilir.
İleri hemodinamik monitorizasyon için hazılıklı olunur (arteryal kateter, santral venöz kateter, Swan-ganz kateteri)
Hasta yalnız bırakılmaz, hasta ve ailesine durumla ilgili bilgi verilir.
Sessiz ve sakin bir ortam sağlanır.
Hastanın hemodinamik durumu stabil ise, hasta yakınlarından birinin hasta yanında kalması sağlanır.

Kronik Obstruktif Akciger Hastaligi

KOAH (Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı)

KOAH' ta akciğer dokusunun elastikiyetini kaybetmesi ve alveol duvarının harabiyeti sonucu akciğer alveolleri genişlemiştir. Olu­şan fizyolojik değişiklikler sonucu nefes vermede zorlanma ve alveol seviyesinde gaz değişiminde bozulma olur. KOAH içeren hasta­lıklarda karakteristik olarak kronik veya tekrarlayan şekilde hava akışında tıkanma görülür. Bu hastalıklar anfizem ve kronik bron­şittir. Bazen astım ve bronşektazi de bu gruba dahil edilebilir.

Kronik Bronşit

Birbirini izleyen iki yıl, öksürüğü yol açabilecek başka bir neden olmaksızın, her yıl en az üç ay süreyle devam eden kronik, prodük-tif öksürüktür.

Amfizem

Terminal bronşiollerin distalindeki hava yollarının belirgin fibrozis olmaksızın duvar harabiyeti ile birlikte kalıcı olarak anormal ge­nişlemesi demektir,
KOAH vakaların çoğu tütün kullanımına bağlıdır. En önemli çevresel faktörler; sigara kullanımı, çevresel kirlenme, çevresel ola­rak solunan karbonlu partiküller, organik nitratlar, alkol, çocukluk­ta pasif sigara içimi, adenovirüs enfeksiyonu ve diyette C vitamini eksikliği, mesleki hastalıklar, kimyasal maddelere maruz kalma ve tüberküloz KOAH oluşumuna sebep olan faktörlerdir. KOAH yaşlı hastaların mortalite ve morbiditesinde kalp hastalıklarından sonra ikinci sırayı almaktadır. Yaşlı hastalarda KOAH'ın tedavisi ve komplikasyonları ve tedavisinde yaşamı tehdit eden durumlar söz konusudur. Bu yüzden tedaviye karar verilirken dikkatli bir değer­lendirme yapılmalıdır.

Hastanın Değerlendirilmesi

Hastada bulunan şikayetler araştırılır (dispne ve egzersiz tole­ransı, kronik balgamlı öksürük, iştahsızlık, kilo kaybı, çabuk yorul­ma gibi). Sigara içme, üst solunum yolu enfeksiyonu, ev tozu, polen, hayvan tüyü vs ile oluşan alerjiler, kalabalık yerlerde bulunma, geçmişte ve şu anda kullandığı ilaçlar, ailede KOAH öyküsü, akci­ğer hastalığı, kalp hastalığı gibi risk faktörleri değerlendirilir. Fizik muayenede, göğüs kafesinin palpasyonu, perküsyonu ve oskültasyonu yapılarak normalden sapma durumları değerlendirilir.

Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı Belirti ve Bulgular

Bronkospazm, öksürük ve hipersekresyon KOAH' taki hastalık­ların ortak belirtisidir. Bununla birlikte fizik muayene sırasında rai­ler, ronkü,'uzamış ekspiratuar faz ve vvheezing, hiperrezonans, pursed-lip solunumu, solunum için aksesuar kasların kullanımı, gö­ğüs ön-arka çapının artması (fıçı göğüs, amfızeme özgüdür), pulsus paradoksus, bütün bir cümleyi söylemekte zorlanma, siyanoz, hi-poksi, taşikardi, konfüzyon, hipotansiyon, PVC, dal blokları gibi kardiyak ritim bozuklukları, ortopne pozisyonudur.

Tanı

Arteryal kan gazları (hipoksemi, hiperkapni), tam kan sayımı (polistemi ve lökosioz görülebilir), balgam kültürü ve antibiyogra-mı, alfa-antitripsin enzimi (akciğerde enzimleri yıkılmasını inhibe eden enzimdir), göğüs radyografisi, akciğer fonksiyon testleri (Tidal volüm, vital kapasite düşer, rezüdüel volüm ve total akciğer kapa­sitesi artar), spirometre, pik-flowmetre, nabız oksimetresi ve pul-moner anjiyografi tanı koymada kullanılır.

Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı Tedavisi ve Bakım

Tedavi ve bakımın amacı şikayetleri azaltmak, akut atakları ön­lemek, ve solunum fonksiyonlarının giderek kötüleşmesini koru­maya çalışarak yaşam kalitesini uzatmak ve yaşam kalitesini yük­seltmektir.

Bu Doğrultuda Yapılacak Girişimler

Solunumu kolaylaştırıcı pozisyon verilir.
Sekresyonları çıkarmaya yardım edilir.
Nemlendirilmiş ve solunum merezini deprese etmemek için dü­şük akımlı 02 tedavisi yapılır.
Arteryal kan gazları izlenir.

Gerekirse ventilatör desteği sağlanır.
Sıvılar ve ilaçlar için IV damar yolu açık tutulur.
Gerekli ilaç tedavisi uygulanınBronkodilatatörler, mukolitikler, ekspektoranlar ve antibiyotikler
Oral ve IV yolla sıvı tedavisi yapılarak sekresyonlar yumuşatılır.
Arteryal kan gazlarındaki değişikliklere bağlı olarak gelişen arit­miler izlenir.
Sakin bir ortam sağlanır

Hastaya uygun şekilde pusedlip (büzülmüş dudak) solunumu yapma ve diyafragmatik solunum tekniklerini kullanma, ilaçla­rını uygun doz ve zamanda kullanma, taburculuk sonrası tıbbi kontrole gelme zamanı konusunda bilgi verilir.

Öğrenmeyi desteklemek için taburcu olurken eline yazılı öneri­lerin ve broşürlerin verilmesi yararlı olur.

Pulmoner Acil Hastaliklar

Pulmoner Acil Hastalıklar

Astım

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)'nün yaptığı ve bütün dünya da ka­bul edilen tanımlamaya göre bronşiyal astım, çeşitli uyaranlara kar­şı hava yollarında aşırı yamtlılık ile karakterize, spontan olarak ve­ya tedavi ile şiddeti değişen, solunum yollarında daralma ile kendi­ni gösteren bir hastalıktır. Günümüzde kabul edilen bu kavramlara göre astımın özellikleri:

1. Hava yollarında daralma olması ve bunun spontan olarak veya tedaviyle gerilemesi
2. Hava yollarında enflamasyon olması
3. Çeşitli uyarılara karşı aşırı cevaplılıktır (hiperaktivite). Astım her yaşta gelişebilen, göğüste sıkışma ve akut önlenemeyen nöbetlerle karakterizedir. Bronşiyal enflamasyonun ortaya çık­ması bulguları önemli derecede arttırır. Hastalığın fizyopatolojisinin anlaşılması ve tedavide yeni ilaçların kullanılmasına rağmen, astım nedeniyle mortalite ve morbıdıte azalmamıştır. Eğer astım krizi ge­leneksel tedaviye cevap vermiyorsa ve durdurulamıyorsa, bu du­rum "status astmatikus"u gösterir. Bu yaşamı tehdit eden acil bir durumdur ve ilave olarak wheezing, dispne, asit-baz dengesiz­liği görülebilir, hatta ölümle sonuçlanabilir.

Hastanın Değerlendirilmesi

Hastada varolan şikayetler, duygusal faktörler, hastanın yaşadı­ğı bölgenin iklim şartlan,kullandığı ilaçlar, bulguların başladığı za­man sorgulanır. Daha önceki astım şikayetleri, kalıtsal astım prob­lemleri, akciğer hastalığının varlığı araştırılır. Fizik muayenede gö­ğüs kafesinin palpasyonu, perküsyonu ve oskültasyonu yapılarak normalden sapma durumları değerlendirilir.

Belirti ve Bulgular

Astımda en önemli belirti nefes darlığı (dispne), hırıltı (VVheezing, ıslık sesi), öksürük ve göğüste sıkışma hissidir. Bu şikayetler; tekrarlayıcı nöbetler halindedir, gece ve/veya sabaha karşı ortaya çıkma eğilimindedirler. Belirtiler kendiliğinden veya ilaçlarla hafifler ve bazı faktörlerle provoke olurlar. Ayrıca mevsimsel değişkenlik gösterirler.

Tanı

Tam kan sayımı; mümkünse hasta bronkodilatatör almadan ör­nek alınmalıdır; lökosit, eozinofıl sayımı, total ve spesifik IgE. anti­korları, spesifik provakasyon testleri deri testleri yapılır (lökositoz, eozinofili, hematokrit artışı, solunum asidozu uzarsa elektrolit deği­şiklikleri gözlenir). Arter kan gazları (başlangıçta normal, sonra hi-poksi ve hiperkapniyi yansıtır, solunum asidozuyla sonuçlanır), balgam kültürü, teofılin düzeyine bakılır. Göğüs radyografisi (alt loblarda infilrasyon bulguları görülebilir) ve paranazal sinüs grafısi çekilir. Solunum fonksiyon testleri yapılır. Pik flowmetre ile obstrüksiyon değerlendirilir (150'nin altına düşmemelidir). Nabız oksimetresi kullanılır.

Tedavi ve Bakım

Tedavi ve bakımın amacı akut dönemde bronkospazm, ödem ve hava yollarında artmış müküs sonucu oluşan solunum prob­lemlerini ortadan kaldırmak, uzun dönemde hastaya astma şika­yetlerinin olmadığı veya mümkün olduğunca azaltıldığı bir ya­şam sağlamaktır.

Bu Doğrultuda Yapılacak Girişimler

Hastaya solunumunu kolaylaştırıcı pozisyon verilir.
Sekresyonların çıkarılmasını kolaylaştırmak için; öksürme, derin nefes alma egzersizleri, gerekli ise nazotrakeal aspirasyon yapı­lır.

Oral ya da IV yolla sıvı verilerek sekresyonların yumuşaması sağlanır.
Maske veya açık yüz çadırıyla nemlendirme sağlanır, gerekli olursa oksijen verilir.
İlaç ve sıvı vermek amacıyla IV damar yolu açılır ve açık kalma­sı sağlanır
Endikasyon varsa ilaç tedavisi uygulanır; genellikle bronkodila-tatör ve kortikosteroidler kullanılır.
Kardiyak aritmiler sonucu sekonder hipoksi ve asidoz gelişimini kontrol edebilmek için; sürekli EKG monitörizasyonu, arteryal kan gazları ve nabız oksimetresi takibi yapılır.
Ventilatör desteği sağlamak üzere hazırlıklı olunur.

Hasta astım krizini şiddetlendirici ortam, ilaçlar ve duygusal uyaranlardan korunur.
Sakin güvenli bir ortam sağlanır.

Bütün girişimlerin başında, işlem süresice ve sonrasında açıkla­ma yapılır.
Olasılık varsa sakin, mantıklı birinin hastanın yanında kalması­na izin verilir.
Hasta ve ailesi taburculuk sonrası bakım, tedavi ve takibi yö­nünden eğitilinHastalığın gelişimi, alerjen etkenlerden uzak dur­ma, sıcak ve soğuktan korunma, solınum egzersizleri, ilaç ve nebulazer kullanımı öğretilir.

Solunum Problemleri Hipoventilasyon Nedir

Pulmoner Aciller

Pulmoner (solunum sistemine ait) bir sorunla acil bölüme gelen hasta için hava yolu ya da solunum yetersizliğinin yaşamı tehdit edici olabileceğinden dolayı çoğu vaka acil ya da önemli triyaj sınıf­landırması içinde düşünülür. Eğer bilinçliyseler bu hastaların çoğu aşırı anksiyeteli ve solunum güçlüğü içindedirler. Stresli bir ortam­da çalışan acil ekip üyelerinin gergin bir durumda olmaları da bu durumu arttırır.

Hastanın tamlaması ve girişimleri dikkatli bir şekilde yapılır ve devam ettirilirse çoğu pulmoner acil geriye dönüşümlüdür.

Solunum Problemleri

Solunum hastalıklarında sıklıkla kullanılan bazı terimlerin ta­nımlanması önemlidir.

Ventilasyon: Akciğerlere giren ve çıkan hava miktan

Hipoventilasyon Nedir: Akciğerlere giren ve çıkan hava miktannda çok fazla azalma

Hiperventilasyon: Hızlı ve derin soluk alıp verme

Tidal Volüm nedir: Normal bir solunumda solunan hava miktarı.

Taşikardi: Soluk alıp verme sayısının 20/dakikanın üzerinde olması

Dispne: Solunum güçlüğü

Ortopne: Öne doğru dik oturma pozisyonunda solunum güçlü­ğünün tam ya da kısmi olarak düzelmesi

Stridor nedir: Solunum sırasında üst solunum yollarındaki tıka­nıklığa bağlı ıslık ya da horoz ötüşü niteliğinde bir sesin duyul­ması

Dispne: Dispne hastada solunum güçlüğünü gösteren objektif bir bulgudur. Acil bölümde bir çok hastalık veya travma sonucu gö­rülebilir. Dispnenin hızlı ve tam olarak tanımlanması ve tedavi edil­mesi önemlidir. Tanılamada solunum güçlüğünün ne zaman başla­dığı, eğer biliniyorsa neyin sebep olduğu, eforla ve istirahatla artıp artmadığı, yavaş ya da ani olarak mı geliştiği, tekrarlayıp tekrarla­madığı, nasıl tedavi edildiği, şu andaki dispnenin şiddetinin daha öncekilere göre nasıl olduğu araştırılır. Aynı zamanda hastada ak­ciğer ya da kalp hastalıkları, astım veya hipertansiyon hikayesi, alerjileri, sigara ve ilaç kullanımı, yürürken veya merdiven çıkarken oluşan solunum güçlüğü sorgulanır. Solunum sıkıntısının belirgin objektif bulguları olan burun kanatlarının genişlemesi, siyanoz, so-lukluk ve bilinç seviyesinde azalma gözlenir.

Hastada solunum sıkıntısı saptandığında yeterli solunum ve dolaşımın olduğundan emin olmak gerekir. Hastanın bilinci ye­rinde ise, fowler pozisyon ve oksijen verilir. Eğer hastada kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) varsa 2 L /dk , akciğer has­talığı yoksa 6-8 L/dk nazal kanül veya maskeyle oksijen verilir. IV damar yolu açılır ve damar açık kalacak şekilde %5 Dextroz gönderilir.

Pulmoner Aciller Anasayfa

Solunum Problemleri

Pulmoner Acil Hastalıklar

KOAH (Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı)

Yetişkinlerde Solunum Zorluğu Sendromu

Pulmoner Emboli

Arteryal Girişim ve Arter Kan Gazlarının Değerlendirilmesi