Yüksek Tansiyon Hastalığı İle İlgili Terimler

Yüksek Tansiyon, Hipertanisyon Hastalığı İle İlgili Terimler

Albümin: Kandaki en bol protein.
Aldosteron: Böbreküstü bezleri tarafından salgı­lanan tuz tutucu bir hormon.
Alfa metil dopa: Noradrenalin salgılanmasını en­gelleyerek tansiyonu düşüren bir tür ilaç.
Aneroid ölçüm aleti: Cıva kullanmadan hava ba­sıncını doğrudan ölçmeye yarayan bir tür tansiyon ölçüm aygıtı.
Anevrizma: Atardamar duvarındaki şişkinlik.
Anjin pektoris: Kalbe yeterince kan gitmemesin­den kaynaklanan göğüs ağrısı.
Anjiotensin: Atardamar kasları üzerinde büyük öl­çüde uyarıcı etkisi bulunan ve renin tarafından hare­kete geçirildikten sonra tansiyonu yükselten bir hormon.
Aort: Vücuttaki en büyük atardamar. Doğrudan kalpten çıkar ve kanı vücudun öteki kısımlarına da­ğıtmak üzere kollara ayrılır.
Apopleksi: Beyin kanamasının eski adı.
Arteriyel: Atardamarla ilgili olan.
Atardamar: Kanı kalpten vücudun organ ve doku­larına taşıyan damar.
Arteriyol: Kaslı duvarlarla kaplı orta büyüklükte­ki atardamarlar.
Arteriosclerosis: Çeşitli bozulmalar sonucu, atar­damar duvarlarının sertleşmesi ve tahribata uğ­raması.
Atheroma: Atardamarların iç duvarlarındaki bozul­ma. Yağlı maddeler duvarların iç kısımlarında birikir, onların koptuğu yerlerde de kan pıhtıları oluşur.
Bendrofluazide: Bir tür idrar sökücü.
Beta-blocker: Kalp kaslarını uyaran sinir uçlarını etkileyerek kalp atışlarını yavaşlatan, dolayısıyla da tansiyonu düşüren ilaç.
Bethanidin: Sinirsel iletişimi etkileyerek tansiyo­nu düşüren bir tür ilaç.
Bright's hastalığı: Nefrid de denilen böbrek ilti­habının öteki adı.
Kalibre: Kan damarının iç çapı.
Kalori: Isı ya da enerji birimi.
Kapiler: Atardamarlarla toplardamarların birleştiği çok ince damarlar. Kılcal damar.
Karbondioksid: Vücut içinde, besinlerin oksijen­le karışmasıyla oluşan ve soluk yoluyla atılan gaz.
Beyin kanaması: Eski adıyla apopleksi. Damarın çatlamasıyla, kanın doğrudan beyin dokusu üzerine akması. Sonucu ani bilinç kaybıdır.
Serebral thrombosis: Beyne giden damarlardan birinin tıkanması.
Klortiazid: Bir tür idrar sökücü.
Klonidin: Noradrenalin hareketlerini düşürerek tansiyonu denetleyen bir tür ilaç.
Koma: Bilincin yitirilmesi durumu.
Koroner thrombosis: Kalbi besleyen kan damar­larından birinin kan pıhtısıyla tıkanması. Çok ağrı ve­ren bu rahatsızlık, halk arasında kalp krizi olarak bilinir.
Kortizon: Böbreküstü bezleri tarafından salgıla­nan bir hormon.
Diyastolik basınç: İki kalp vuruşu arasında ölçülen en küçük kan basıncı. Küçük tansiyon.
Diazoksid: Atardamarlardaki kasları gevşeten bir tür ilaç.
Diüretik: Vücuttan daha çok su ve tuz atılmasını sağlayan ilaç. İdrar sökücü.
Döppler prensibi: Kan akışındaki değişiklikleri saptamak amacıyla yüksek frekanslı ses dalgaların­dan yararlanılması.
Elektrokardiyografi: Kalbin sıkışması ve gevşeme­si sırasındaki elektriksel etkinliğinin kayıt edilmesi.
Epinefrin: Adrenalinin öteki adı
Ganglion: Sinir hücreleri grubu.
Büyük dolaşım: Sistemik dolaşımın öteki adı
Haemangiopericytoma: Böbrekte çok miktarda re­nin üretilmesine yol açan küçük bir tümör.
Kalp krizi: Kalp atardamarlarından birinin tıkan­masının halk arasındaki adı.
Kalp yetmezliği: Kalbin, kan pompalamada yeter­siz kalması, bu nedenle, kanın akciğerlere dolarak so­luk alamamaya yol açması.
Hormon: Vücut içindeki çeşitli bezler tarafından salgılanan ve vücut etkinliklerini denetleyen kimya­sal maddeler.
Hidralazin: Arteriyol kaslarının gevşemesini sağ­layan bir tür ilaç.
Hipertansiyon: Kan basıncının yüksek olması du­rumu. Yüksek tansiyon.
Hipertensif: Tansiyonu yüksek olan hasta.
Hipertropi: Özellikle kalp ve atardamar kaslarının aşırı çalışma sonucu büyümesi.
Küçük dolaşım: Akciğer dolaşımının öteki adı.
Öldürücü hipertansiyon: Hızlanmış hipertansiyo­nun öteki adı. Çok ilerlemiş durumdaki yüksek tan­siyon. Kanserle bir ilişkisi yoktur.
Noradrenalin: Norepinefrin olarak da bilinir. Böb­reküstü bezleri tarafından salgılanan bu hormon, ad­renalin gibi tansiyonu yükseltir.
Norepinefrin: Noradrenalinin öteki adı.
Ödem: Kan damarlarından sızan sıvının iç organ­larda ya da deri altında yaptığı şişkinlik.
Östrojen: Bir tür dişi cinsiyet hormonu.
Prazosin: Arteriydi kasları üzerindeki sinirsel uya­rıları etkileyerek tansiyonu düşüren bir tür ilaç.
Propranolol: Yüksek tansiyon tedavisinde kulla­nılan bir tür beta-blocker.
Akciğer dolaşımı: Kanın kalpten akciğerlere gidip gelmesi.
Pyelogram: Böbrek röntgeni. Ürogram olarak da bilinir.
Renin: Böbreküstü bezi tarafından salgılanan bir tür hormon. Vücut içinde daha çok tuz tutulmasını sağlar, anjiotensini harekete geçirerek tansiyonu yük­seltir.
Reserpin: Beyindeki belirli sinir uyarılarını etki­leyerek tansiyonu düşüren bir tür ilaç. Asya'da yetişen bir bitkinin köklerinden yapılan bu ilaç, yüz­yıllardır Hindistan'da kullanılmaktadır.
Stetoskop: Kalpten ve akciğerlerden gelen ses­leri dinlemeye yarayan alet.
Sistemik dolaşım: Büyük dolaşım olarak bilinir. Kalpten akciğer dışındaki vücudun tüm bölümlerine kan ileten dolaşım sistemi.
Sistolik basınç: Her kalp vuruşu sırasında ölçü­len en yüksek basınç. Büyük dolaşım.
Ürogram: Pyelogramın öteki adı.V

iskozite: Bir sıvının kalınlığı. Akışkanlık.

Hipertansiyon Tedavisi Yüksek Tansiyon

Hipertansiyon Tedavisi, Yüksek Tansiyon Tedavi

Yüksek Tansiyonu Önlemenin Yolları, Tavsiyeler
Önlem, tedaviden daha yararlı bir yoldur
Tüm doktorlar, yüksek tansiyonlu hastalarına şu noktayı ısrarla vurgularlar: Eğer çok gerekli olduğu halde tedavi ihmal edilirse, hastalık hızla gelişir ve hiç hesapta olmayan tehlikeler kapımızı çalar. Ama tedavimizi gerektiği gibi yapar, önlemlerimizi en iyi şekilde alırsak, doktorumuzun yüzünü ciddi sıkıntı­lar nedeniyle hiç görmeden uzun yıllar yaşayabiliriz. Yüksek tansiyonda kullanılan ilaçlar, en iyi ilaç türü olan "koruyucu ilaçlar"dır.

Ne var ki, hastaların çoğu, koruyucu tedaviye ye­terince önem vermemektedir. Çünkü henüz ciddi bir tehlike ile karşı karşıya kalmadıklarından, sevdikleri yiyeceklerden, zevk aldıkları alışkanlıklarından, örne­ğin sigara tiryakiliğinden kolay kolay vazgeçememektedirler. Oysa, "Nasıl olsa, şimdilik bir şeyim yok" düşüncesiyle önlemi elden bırakmak, o olmayan şey­lere davetiye çıkarmaktır. O an için kendimizi çok iyi hissetsek bile, doktorumuzun koruyucu bir önlem olarak verdiği ve günde birkaç kez almamızı istediği hapları ihmal etmemeli; ilerideki tehlikeleri de düşünerek kullanmayı alışkanlık haline getirmeliyiz. Ku­lağa pek hoş gelmese bile yüksek tansiyon tedavi­sinin biraz fedakârlık istediğini ve ilaçla tedavinin ya­nı sıra bir de genel değerler olduğunu unutmamalı­yız.

Genel değerler

Yüksek tansiyona karşı alınacak önlemler arasın­da en önemli genel değerler şunlardır: Bunalımdan ve gerilimden uzak durmak, kilo vermek, sigarayı bı­rakmak ve düzenli biçimde bedensel faaliyetlerde bu­lunmak. Her hastanın bu önlemlerin tümünü birden alması gerekmeyebilir.

Gerilimden ve bunalımdan uzak durmak

Mesai saatleri dışında ve hafta sonlarında yapı­lan işlerin artık bırakılması, aşırı yorgun insanlar için mutlaka gereklidir. Özellikle kısa süreler içersinde çok fazla iş yapmak zorunda kalan kişiler, bu zorun­luluğun getirdiği gerilimden kolay kolay kurtulamamakta, sakinleşmekte zorluk çekmekte, son derece sinirli bir insan haline gelerek evde ailesine, işyerin­de de arkadaşlarına karşı kırıcı olabilmektedir. Bu ge­rilimden nasıl kurtulabileceğinizi mutlaka düşünmeli, kendi kendinize yeni bir çalışma planı yapmalı, ge­rekiyorsa eşinizden ya da amirlerinizden konuyla il­gili öneriler almalısınız. Günümüzün işverenleri, yanlarında çalışan kişilerin sağlıklı ve mutlu insan­lar olmalarını isterler ve onları yokuşa sürmekle bu isteklerine ulaşamayacaklarını da bilirler. Ama yine de patronunuzla bu konuda bir anlaşmaya yaramıyor­sanız, işinizi değiştirmenin yollarını aramalısınız. Kuşkuşuz böyle bir kararı almak da kolay olmayacaktır. Hele gelirinizde bir azalma ya da bir başka kente, hat­ta bir başka semte taşınma, çocukların okullarını de­ğiştirme gibi sorunlar da varsa durumunuz gerçekten çok zordur. Ama sağlığınızın da çok önemli olduğu­nu unutmamalı, buna göre bir çözüm aramalısınız. Gerekiyorsa sağlık kuruluşlarından alacağınız rapor­larla, durumunuza uygun iş değişikliği yapılması için işyerinizde girişimde bulunmalısınız.

Mutsuz bir evlilik, iş durumundan çok daha önem­li bir gerilim nedenidir. Çözümü ise çok daha güçtür. Eğer kesinlikle çözemiyorsanız, durumu sorun hali­ne getirmek yerine olduğu gibi kabul etmek, gerili­minizi azaltacak ve tansiyonunuzun aşırı yükselme­sini önleyecektir. Ama yine de bu konuda yapılabi­lecek en iyi şey sorunun çözümüdür.

Fiziksel ve duygusal gerilim tansiyonu yükseltti­ğine göre, dinlenme ve rahatlamanın da yükselen tan­siyonu düşürmesi gerekir. Çok dikkatli yapılan bi­limsel incelemeler, bu yargının doğru olduğunu ka­nıtlamıştır. İngiltere'de yoga öğrenen yüksek tansi­yonlu hastalar, zamanla gerilimlerinden kolayca sıy­rılarak tansiyonlarının yükselmesini engellemeyi başarmışlar, hatta ilaç kullanmayı bile doktorlarının onayı ile bırakmışlardır. Bu kişiler, günlük yaşamın getirdiği gerilim ve bunalımlarla bir arada yaşamayı da öğrenmişlerdir. Dünyanın başka yörelerinde de bu tür tedavi yöntemleriyle ilgili çalışmalar sürmekte ve konu hızla güncellik kazanmaktadır.

Besin

Yediğimiz besinlerin türünü, genellikle alışkanlık­larımız saptar. Aşırı ızgara, gerektiğinden fazla tatlı, bol miktarda pasta, şişmanlığa giden yolun kilomet­re taşlarıdır. Gıda alışkanlığımızı kökten değiştireme­diğimiz sürece, kilo almak çok kolay, kilo vermek ise hayli zordur. Birkaç hafta içinde, büyük ölçüde kilo verebilmek amacıyla, birdenbire her türlü gıdayı ke­sip atmak da büyük yanılgı olur. Bu çok tehlikeli yöntemin başarı şansı da yok denecek kadar azdır. Onun yerine, yağlar, şeker, bisküvi, pasta gibi bol kalorili gıdaları alıştığımız miktarların yarısı ya da dörtte bi­ri oranında azaltmak, çok daha akılcı bir yoldur. Bazı durumlarda, şekerli besinler tamamıyla de bırakıla­bilir. Bir çoğumuzda, insana doygunluk hissi verme­yen yüksek kalorili meze ve çerezlerden bol miktarda yeme alışkanlığı vardır. Bu alışkanlığı bir yana bıra­karak insana kolayca doyma duygusu veren katı mad­deleri yememiz, vücudumuza daha az kalori girmesini sağlar.

Alkol

Alkollü içkilerde bulunan alkol, vücut tarafından yakıt olarak kullanılır, kalori değeri de şekerinki ile aynıdır. Eğer yanında bir de mükellef bir sofra varsa, içki aynı zamanda kilo almayı çabuklaştıran bir un­surdur. Vücuda giren besinin ve alkolün fazla gelen miktarı yağ olarak depolanır ve kilonun artmasına ne­den olur. Vücudumuzun, kullandığı enerjiden geriye kalan miktarı değerlendirebilmek için başvurabileceği başka bir yöntem yoktur. Yüksek tansiyonlu hasta­lar, fazla olmamak kaydıyla içki alabilirler. Bunun öl­çüsü, günde bir şişe bira ya da bir kadeh viskidir.

Tuz

Vücuda hiçbir enerji vermeyen tuz, yüksek tansi­yonla bir araya geldiğinde son derece geçimsizdir. Özellikle ailesinde yüksek tansiyonlu kişiler bulunan­lar, aşırı tuzdan mutlaka kaçınmalıdır. Böbrekleri dü­zenli bir biçimde çalışan, ilerlememiş durumdaki yüksek tansiyon hastalarının aldıkları günlük tuz miktarı 15 gramı geçmemelidir. Daha ciddi durumdaki yüksek tansiyonlu hastalar, eğer böbreklerinde de bir bozulma varsa, günde yalnızca bir-iki gram tuz alabi­lirler. Tansiyonu çok yüksek olan bazı hastalara ise bir gramdan daha az tuz almaları tavsiye edilir. Unut­mayın ki tuz, vücudunuza yalnızca sofra tuzu olarak girmez. Pastırma ya da lakerda gibi bazı besinlerde bol miktarda bulunur. Yukarıda verilen rakamlarda, besinlerdeki tuz miktarları da dahildir. Bu nedenle, tuz ve tuzlu besinlerden ne kadar alacağınız konusun­da, doktorunuza kesinlikle danışmanız ve onun öne­rilerine göre hareket etmeniz gerekir.

Tuz lezzeti veren, ancak tansiyon hastalarına za­rar vermeyen yapay tuzlar, bugün bazı eczanelerde satılmaktadır. Eğer tuzsuz yiyemiyorsanız, bunlardan yararlanabilirsiniz.

Sigara

Yüksek tansiyonunuz varsa, sigarayı bırakmanı­zı gerektiren sayısız nedenlerden biriyle de karşı karşıyasınız demektir. Günde içeceğiniz bir tek sigaranın bile zararsız olduğu söylenemez. Çünkü, tütünden kaynaklanan pek çok hastalık vardır. Kalp atardamar­larının tıkanması, damar sertliği, bronşit, akciğer kan­seri, nikotinin yol açtığı ya da ilerlemesini hızlan­dırdığı sayısız hastalıktan birkaç tanesidir. Pipo, si­garaya oranla çok daha zararsızdır. Sigara ve puro ise, arada bir içilmiyorsa en az sigara kadar tehlikelidir.


İnsanların sigaradan kurtulabilmeleri için açılan kampanyalar, çok sınırlı da olsa, başarıya ulaşıyor. Bir yılda tüm dünyada tüketilen sigara miktarı, her yıl yüzde beş azalmaktadır. Bazı özel filtreler ve özel aromalı serinleticiler, tiryakilerin bu kötü alışkanlık­tan kurtulmalarına yardımcı olurken bazı hükümetlerde sigara tüketimini kısıtlayıcı önlemler alma yolu­na gitmektedir.

Bedensel etkinlikler

Bir yüksek tansiyon hastasının hiç ihmal etme­mesi gereken koruyucu önlemlerden biri de beden­sel etkinliklerdir. Bu etkinliklerden en iyi şekilde yararlanabilmek için, her gün düzenli biçimde yapıl­maları gerekir. En az iki kilometre yürümek, bisikle­te binmek, yüzmek, tenis oynamak, çok popüler olan yararlı bedensel etkinlikler arasında sayılabilir. Bun­ların içinde yürümek, en az bedensel çaba isteyeni­dir Bedensel etkinliklerimizi, soluğumuz kesilmeden ve bir yorgunluk hissetmeden nabzımız dakikada yüz kez atıncaya kadar sürdürebiliriz. Özellikle bu tur et­kinliklere alışkın değilseniz, yorgunluk duymaya baş­ladığınız anda bırakabilirsiniz. Zamanla alışkanlık kazandıkça etkinlik sürenizi de uzatırsınız. Hipertan­siyon hastalarının büyük bölümü ile, kalp damarla­rında tıkanma olanlar, bir trene ya da otobüse ye­tişmek, bozuk bir arabayı itmek gibi ani ve şiddetli güç isteyen işlerden titizlikle kaçınmalıdırlar. Çok ağır cisimleri de kaldırmamaları gerekir. Doktorunuz, si­zin durumunuzu değerlendirerek, bedensel etkinliklerinizin niteliği ve niceliği konusunda öğütlerde bulunabilir. Sütçü yada postacı gibi kişiler, meslek­leri gereği yeterince bedensel etkinlikte bulunduk­larından, ayrıca çalışmaları
gerekmez.

Hipertansiyon Belirtileri Yüksek Tansiyon

Hipertansiyon Belirtileri, Yüksek Tansiyon Belirtileri

Gençlerde, Çocuklarda, Yetişkinlerde Hiper Tansiyon
Şimdi de, yüksek tansiyonun, hastayı ilk rahatsız eden ve bir doktora gitmesine yol açan belirtilerinden söz edelim. Biliyoruz ki, henüz aşırı boyutlara ulaşmamış bir yüksek tansiyonun belirtisi yoktur. İşte bu nedenle, doktorlar hastalarının kendilerine geliş sebebi ne olursa olsun tansiyonlarını da mutlaka ölçerler. Zira bu ölçüm, başka hastalıkların tedavisi için alınacak önlemler açısından da önem taşır.Hipertansiyonun görülebilecek belirtileri içinde en önemlisi, sabahları yataktan kalkarken başın arkasından enseye doğru uzanan ancak kısa bir süre sonra geçen baş ağrılarıdır. Böyle bir ağrının başka nedenleri de olabilir. Ama hemen her gün bu tür bir ağrıyla uyanıyorsanız ve ağrının şiddeti giderek artıyorsa, doktorunuza hemen gitmeniz için önemli bir sebebiniz var demektir. Ama şunu da unutmayın: Pek çok baş ağrısının nedeni, telaş ve üzüntüdür. Tansiyonunuz son derece normal olduğu halde, kendinizi tansiyon hastası olarak görmeye başlarsanız, başınız mutlaka ağrıyacaktır.


Burada, "migren" dediğimiz başağrısı türünden de kısaca söz etmekte yarar var. Yüksek tansiyon, migrenin nedenleri arasında değildir. Ancak ikisinde de koşullar aynı olduğundan, bazı kişilerde hem migren, hem de yüksek tansiyon bulunabilir. Eğer hastada yüksek tansiyon olduğu halde teşhis edilememişse, ya da tedavisi gerektiği gibi yapılmıyorsa migren ağrıları da daha sık ve daha şiddetli görülür. Baş dönmesi, yüksek tansiyonun az rastlanan belirtilerinden biridir. Sebebi belirlenemeyen halsizlikler, tatilde ve işten uzak ortamlarda bile duyulan yorgunluk hisleri ise çok daha sık rastlanan tansiyon belirtileridir. Eğer hastanın tansiyonu oldukça aşırı bir düzeye yükselmişse, görme bozuklukları meydana gelebilir. Gelişmiş tedavi yöntemleri nedeniyle, hasta ihmalci davranıp doktora gitmemezlik etmediği takdirde körlük söz konusu değildir. Ancak, eğer tedavi geciktirilir ya da gerektiği gibi yapılmazsa o zaman tehlike büyür.

Hipertansiyonun birçok belirtisi, muhtelif organlarımız üzerindeki aşırı basınçtan kaynaklanır. Kalbin aşırı bir biçimde çalışmak zorunda kalması, kalp yetmezliğine ve soluk alamamaya neden olabilir. Bu durum ilk zamanlarda, kısa bir yürüyüşten sonra fazla yorulmak şeklinde kendini gösterir. Eğer tedavi ihmal edilirse gelişir ve sonuçta soluk alamamaya kadar gider. Bazen, gece üstüste gelen nefessizlik nöbetleri görülebilir. Kalbi besleyen atardamarların atheromasında, bu damarlar büyük ölçüde daralır. Yüksek tansiyon hastaları için sözkonusu tehlike daha da büyüktür. Kanla yeterince beslenemeyen kalp, bir de hipertansiyonun etkisiyle aşırı çalışmak zorunda kalınca, tıp dilinde "angına pectoris" dediğimiz, şiddetli göğüs ağrıları ortaya çıkar. Göğüs kafesinin ortasında hissedilen bu ağrı, soluksuz kalma gibi, önceleri, hafif yorgunluklardan sonra kendini gösterir. Zamanla en ufak bir hareket sonucu ortaya çıkar ve hasta, ağrısı geçinceye kadar yerinden kımıldayamaz. Eğer bir kalp atardamarı tamamen tıkanmışsa, "Thrombosis" dediğimiz durum ortaya çıkar. O zaman, ağrı dinlenme anında bile hissedilir ve "angina pectoris"e oranla çok daha şiddetlidir. Kalp atardamarlarından birinin bu şekilde tıkanması, halk arasında "kalp krizi" diye adlandırılan rahatsızlığa yol açar. Böbrek hastalıklarının kimi zaman yüksek tansi­yona neden olduğunu daha önce belirtmiştik. Bunun tersi de doğrudur ve çok uzun süreli yüksek tansi­yon dönemi sonunda, böbrekler etkilenir. Hasta, ön­celeri her gece bir kez, sonraları çok daha sık uyanarak tuvalete gitme gereksinimi duyar. Çok ça­buk susar. Eğer, böbreklerdeki tahribat daha da şid­detlenirse, iştah ve enerjisini yitirir, sürekli halsiz ve yorgun olur.

Yüksek tansiyonlu insanlar, kalp damarlarının tı­kanma tehlikesiyle karşı karşıya oldukları kadar, bey­ne giden damarların tıkanması tehlikesinden de çe­kinirler. Ansızın ortaya çıkan bu tehlikenin ilk belir­tisi vücudun bir yanındaki kolun ya da bacağın kımıldayamaması, bu arada kişinin konuşma yeteneğini de yitirmesidir. Beynin tıkanan damardan etkilenen yöresine bağlı olmak üzere, hasta bilincini de yitirip komaya girebilir. Böyle bir durumda hastanın kurtul­ma şansı, çok değişik faktörlere bağlıdır. Birçok has­ta, zamanla iyileşme gösterebilir. Tamamen iyileşenlerin sayısı ise çok azdır. Hipertansiyon tedavisinin bilinçli bir şekilde yapılması, ikinci bir şok ola­sılığını azaltır.

Yüksek tansiyonun beyin üzerindeki en büyük tehlikesi ise apopleksi denilen beyin kanamasıdır. Hastanın beynine giden bir atardamar çatlar, kan do­kunun üzerine yayılarak beynin bir bölümünü tahrip eder. Hasta derhal komaya girer. Kurtulma şansı çok azdır.

Yüksek tansiyonla ilgili en büyük tehlikeleri böy­lece sıraladıktan sonra çok önemli bir noktaya dik­katlerinizi çekmek istiyoruz. Yukarıda belirttiğimiz son iki tehlike, çok ender görülen olaylardır. Asla unutmamak gerekir ki, hipertansiyon hastalarının çok büyük bir bölümünde, hastalık hemen hiç belirti gös­termeyecek biçimde seyreder ve hasta bu iki tehli­keden hayli uzaktadır. Ancak, tedavilerin mutlaka ve düzenli şekilde yapılması gerektiği, doktorun tüm önerilerini yerine getirmenin yararı da unutulma­malıdır.

Hipertansiyonun Etkileri Sonuç ve Zararları

Hiper Tansiyonun Etkileri, Yüksek Tansiyonun Sonuçları ve Zararları

Atardamarlar da dahil, vücudumuzdaki tüm organ ve yapıların, büyük bir güç rezervleri vardır. Kalbimizin ve akciğerlerimizin, dört kilometrelik bir koşu sırasında, oda içindeki yürüyüşe oranla nasıl büyük bir çaba gösterdiklerini düşünürsek, bu rezervlerin ne demek olduğunu anlarız. Başka bir örneği de vücudumuzun başka bir bölümünden verelim, sadece yarım böbrek, gerektiğinde iki tam böbreğin işlevini üstlenerek, vücudun tüm artıklarını sidik yoluyla dışarı atabilir. Aynı şekilde, atardamarlarımız da örneğin bir yarış ya da aşırı heyecan sırasında, kan basıncında meydana gelen aşırı yükselmeye dayanabilir. Zira bu gelişme, çok kısa bir süre için geçerlidir. Uzun vadeli olmadığından, ne atardamarlarda, ne de öteki organlar üzerinde kalıcı bir etki bırakmaz. Aslında atletler, günlük yaşamlarında öteki insanlara oranla daha düşük bir kan basıncına sahiptirler ve yüksek tansiyon hastalığına yakalanma olasılıkları başkalarına göre çok azdır.

Ama eğer kan başmandaki yükseliş geçici değil de sürekli ise, yani aylarca hatta yıllarca sürerse, atardamarlar tüm direnme rezervlerini tüketmiş olur ve zaman içinde eğer kişi yüksek tansiyon tedavisi görmezse, bu damarlarda büyük tahribat meydana gelir. Büyük damarlarda, bu tahribat, "atheroma" şeklinde kendini gösterir. Atheromada, önce damarın iç yüzünde yağlı maddeler birikir. Zamanla bu yağlı maddeler ayrışarak, yerlerinde sert bir bölge bırakır. Bu bölgelerde de kan pıhtıları oluşur.

Herhangi bir damarı tıkayan pıhtıya "thrombus", damarın tıkanmasıyla ortaya çıkan rahatsızlığa da "thrombosis" denir. Şu nokta çok önemlidir: Her insanda, yaşın ilerlemesiyle birlikte, atheroma görülür. Ancak, yüksek tansiyon, sigara tiryakiliği gibi öteki bazı etkenlerle de birleşince gelişimi hızlandırır ve hastalığın erken yaşlarda ortaya çıkmasına neden olur.Kimi zaman, küçük bir kan pıhtısı, atheroma bölgesinden koparak damar içinde yol alır. O damarın daha ince iki kola ayrıldığı noktaya geldiğinde, eğer kollardan birine giremeyecek kadar büyükse, bir tanesinin önünde kalır ve yolu tıkar. Böylece, vücudun ilgili bölümüne kan gitmesi engellenmiş olur. Eğer sözkonusu bölüm beyinse, örneğin konuşma yeteneğinin yitirilmesi gibi bazı işlev bozuklukları ortaya çıkabilir.Atheromanın, özellikle yüksek tansiyon hastalarında görülen bir başka sakıncası da, "anevrizma" oluşumudur. Özellikle kalp ana atardamarında görülen anevrizmada, damar duvarı zayıflar ve genişler. Damarın dışına doğru kese şeklinde bir oluşum meydana gelir. Bu kese, zamanla, damarın sağlam yerlerini de etkisi altına alır. Uygun koşullar altında yapılacak bir cerrahi müdahale ile, anevrizma gösteren damarlar alınarak, yerlerine değişik uzunluklardaki yapay damarlar takılır.

Kadınlarda Hamilelikte Yüksek Tansiyon

Kadınlarda, Hamilelerde Hipertansiyon, Hamilelikte Yüksek Tansiyon

Doğum kontrolü amacıyla ağızdan koruyucu hap alan kadınlarda da kimi zaman yüksek tansiyon görülmektedir. Bunun nedeni, su ve tuz üzerinde tutucu bir etkisi olan östrojen hormonunun koruyucu haplarda bol miktarda bulunmasıdır. Hapın tansiyon üzerindeki etkisi, zaman içinde giderek belirginleşir ve artar. Bu yüzdendir ki, ağız yoluyla koruyucu hap kullanan kadınların belirli aralıklarla tansiyonlarını kontrol ettirmelerinde büyük yarar vardır. Gerekiyorsa, doktorun önerisiyle hap kullanımına son verilmeli, korunmak için başka bir yöntem uygulanmalıdır.Yüksek tansiyon, hamileliğin son birkaç ayı içinde de ortaya çıkabilir. O dönemlerde, yüksek tansiyonla birlikte bacaklarda, ellerde ve parmaklarda şişkinlik (hamilelik toksemisi), idrarda albümin görülür. Bu durumda anne adayı bol bol istirahat etmeli, tuzdan kaçınmalı, tansiyon düşürücü ilaçları doktor tavsiyesiyle almalı ve yine doktor tavsiyesiyle, doğumu normal süresinden önce yapmalıdır. Bu yapılmadığı takdirde, toksemi nedeniyle kanın besleyiciliği azalır ve büyümekte olan bebek, bu gelişmeden olumsuz yönde etkilenir. Doğumdan sonra, tansiyon genellikle normale döner ve sorun olmaktan çıkar. Ancak yeni bir hamilelik döneminde, aynı sıkıntılar yeniden yaşanabilir.

Yüksek Tansiyonun Diğer nedenleri

Çok ender olarak rastlanmakla birlikte, yüksek tansiyona yol açabilen öteki nedenler de şunlardır: Alyuvarların aşırı fazlalığı nedeniyle kanın viskozitesinin yüksek olması; bebeğin rahim içi büyüme döneminde ortaya çıkan bir gelişim bozukluğu nedeniyle, kalp ana atardamarının dar olması; böbreğin hemen üzerinde bulunan böbreküstü bezlerinin, normalin çok üstünde kortizon, aldosteron, adrenalin yada noradrenalin salgılaması.Gerekli tedavi uygulandığı takdirde, yüksek tansiyon hastasının iyileşme şansı çok yüksektir. Bu nedenle, hastalığın tanısı önem kazanır. Yukarıdasıralanan nedenlerden herhangi birinin de yüksek tansiyona yol açabileceği unutulmamalı, tanı sırasında, bu etkenlerde mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır. Alyuvarlar fazlalığından kaynaklanan yüksek tansiyon, ilaçla tedavi edilebilir. Öteki iki neden de, cerrahi müdahale ile kolayca ortadan kaldırılır.Ama yine de hipertansiyon hastalarının büyük bölümünde, yüksek tansiyona yol açan neden bilinememektedir. Yukarıda sıralanan nedenlerden birinin hastalığa yol açıp açmadığı konusunda karar vermeden önce, hasta çok iyi muayene edilmeli, gerekli tüm incelemeler yapılmalıdır. Büyük bir şans eseri olarak, tıp bilimi, nedeni belli olmayan hastalıkların tedavisinde, son derece başarılı adımlar atmıştır. Bunun güzel bir örneği olarak şeker hastalığını gösterebiliriz. Bu hastalıkta da sebep kesinlikle belirlenememekte, buna karşın tedavi insülin sayesinde 70 yıla yakın bir zamandır başarıyla yapılabilmektedir.

Hipertansiyonun Nedenleri Yuksek Tansiyon

Hipertansiyon Nedenleri, Yüksek Tansiyonun Sebepleri

Neden bazı insanlar yüksek tansiyon hastası olurken, bazılarının tansiyonu gayet normal ölçüler içinde kalıyor? Birçok hastada, bu sorunun kesin cevabı bulunamaz ve böyle hastalara "Sebebi belirsiz tansiyon hastaları" denilir.

Kalıtımsal eğilimler, Tansiyon Hastalıkları

Yapılan araştırmalar, hipertansiyonun kalıtımla büyük ölçüde ilgili olduğunu göstermiştir. Tansiyon hastası bir babanın çocukları ve kardeşlerinin de aynı hastalığa yakalanma olasılığı bir hayli fazladır. Aynı şekilde, tek yumurta ikizlerinden birinde yüksek tansiyon belirlendiğinde, aynı hastalığın öteki ikizde de görülmesi hiç de uzak bir ihtimal değildir. Bu kalıtımsal ilişkilerin varlığı bilinmekle birlikte, nedenleri hakkında kesin bulgular henüz elde edilememiştir.Dünyanın hemen her yerinde yaşayan zenciler arasında, hipertansiyona yakalanma şansının, aynı yörede yaşayan beyazlara oranla iki kat daha fazla olduğu biliniyor. Siyah insanlar arasında, hipertansiyon, çok güç tedavi edilen ve "ani ölüme" yol açan hastalıkların başında gelen bir rahatsızlıktır. Yukarıda da belirtildiği gibi, aynı ortamda yaşayan beyazlar arasında hastalığın bu denli yaygın ve tehlikeli olmaması, hipertansiyonun, çevresel etkilerden değil, kalıtımsal etkilerden güç kazandığını kanıtlamaktadır.

Gerilim

Genellikle heyecanlı ve gergin bir ruh yapısına sahip olan insanlar, özellikle gerilim içinde oldukları anlarda, daha yüksek bir kan basıncı düzeyi gösterirler. Eğer bu gerginlik uzun süre, belki birkaç yıl devam ederse, tansiyon süreklilik kazanır ve gerginlik ortadan kalksa bile, yüksek düzey, aşağı düşmez. Gerilimin genel kaynaklarını hepimiz biliriz. Aşırı çalışma, mutsuz bir aile hayatı, uyumsuz evlilikler, ekonomik yetersizlikler bunların başta gelenleridir. Kimi insanlar, güçlü kişilikleri ile sorunlarını kısa sürede çözebilirler ve bu tür gerginliklerin olabildiğince kısa bir dönemde kalmasını sağlayarak, sağlıklarını da korumuş olurlar. Ama sorunları çözmeye çalışmak yerine onlarla birlikte, onların sürekli etkisi altında yaşamayı tercih eden insanların bir gün hipertansiyona yakalanması kaçınılmazdır. Bu nedenle gerilimden uzak durulması hipertansiyon hastalığı riskini azaltacaktır.

Şişmanlık

Sebebinin anlaşılamamasına karşın, aşırı kilolu olmak, yüksek tansiyonu davet eden unsurlardan biridir. Şişman insanlardan oluşan bir grup incelendiğinde, bunların çoğunda yüksek tansiyon eğilimi bulunduğu gözlemlenir. Ne var ki, bu hastalar, aşırı kilolarından kurtulduklarında, kan basınçları da her zaman olmasa bile, genellikle düşmektedir. Bu nedenle, aşırı kilolu tansiyon hastalarına hep zayıflamaları önerilir. Alkollü içkiler, tek başlarına tansiyonu yükseltmezler. Ancak fazla kalorileri nedeniyle şişmanlığa yol açtıklarından, tansiyon hastalarına içkiyi bırakmaları öğütlenir.

Sigara

Sigara, zamanla kan basıncının az da olsa yükselmesine yol açar. Bu etki, aşırı tiryakilerde, tütünün salgıladığı nikotin yüzünden daha da belirgindir. Nikotin, böbreküstü bezlerinden adrenalin ve noradrenalin salgılanmasını hızlandırır. Bu hormonlar da kan basıncının küçük bir oranda da olsa yükselmesine neden olur. Ancak, sigaranın hipertansiyonun nedenlerinden biri olduğuna ilişkin kesin bir kanıt bulunamamıştır.Ancak, sigara özellikle kalp atardamarlarının iç duvarlarında bozulma ve tahribata (atheroma) yol açtığından, eğer bir kişi hem sigara tiryakisi, hem de yüksek tansiyon hastası ise, iki tehlikenin birleşmesi sonucu, her an bir koroner yetmezliğiyle karşı karşıya demektir.

Böbrekler

Yüksek Tansiyon Hastaları böbrek sağlığında dikkat etmelidir. Böbreklerimiz, "renin" adı verilen çok önemli bir hormonu salgılayarak, kan basıncı yani tansiyon üzerinde yaşamsal bir denetim işlevi yaparlar. Renin salgılanmasının artması, daha fazla miktarda tuzun vücut içinde tutulmasını, böylelikle vücut içinde dolaşan kanın miktarında bir artış meydana gelmesini sağlar ki, bu da kan basıncının yükselmesi demektir. Renin artması, ayrıca angiotensin hormonunun daha fazla miktarda salgılanmasına yol açar. Angiotensin, atardamar duvarlarındaki kas halkaları için güçlü bir uyarıcıdır. Bu nedenle, angiotensin miktarı arttıkça, atardamarlar daha çok büzülür ve tansiyon da yükselir. Kişi sağlıklıysa, reninin yol açtığı bu iki tansiyon değişikliği, çok küçük düzeylerde gerçekleşir ve bünye etkilenmez.

Çok az sayıda da olsa, bazı insanlarda, böbreklerden birine ya da bir parçasına yeterince kan gelmez ve renin salgılanması çok yüksek düzeylere ulaşır. Bu da hipertansiyona neden olur. Böbreğinkansız kalması ise ya doğuştan gelen bir organizma bozukluğundan ya da böbreği besleyen atardamarların zamanla tahrip olmalarından (atheroma) kaynaklanabilir. Renin üreten hücreler, böbrekteki kan basıncının çok aşırı düşmesi sonucu yoğun bir üretime geçerler. Kana karışan bu fazla renin, atardamar duvarlarındaki kasların daha da büzülmesine yol açar, dolayısıyla, tansiyon daha da yükselir. Bu yükselme, birkaç gün ya da haftalarca sürebilir ve hasta, çok ağırlaşabilir.

Renin üreten hücrelerde çok ender görülen ve "haemangiopericytoma" adı verilen bir ur da aşırı miktarda renin salgılanmasına sebep olarak aynı etkiyi gösterir. Neyse ki, çok hızlı gelişen bu yüksek tansiyon türleri, oldukça ender görülür ve günümüzde son derece başarılı bir biçimde tedavi edilebilmektedir.Böbreklerden birinin ya da her ikisinin birden zamanla birkaç enfeksiyon sonucu tahribata uğraması, sidik yollarında taş oluşması ya da böbrekleri sidik torbasına bağlayan sidiksağanin daralması sonucu da aynı etki görülebilir. Bu nedenledir ki, yüksek tansiyon hastalarının klinik muayeneleri sırasında pyelogram ya da ürogram denilen böbrek röntgenleri mutlaka çekilir. Böbreklerin iltihaplanması da (nefrit ya da eski adıyla Bright's hastalığı) yüksek tansiyonu hızlandırır.

Hiper Tansiyon Yüksek Tansiyon Anasayfa

Hipertansiyon, Yüksek Tansiyon Nedir

Hipertansiyon Belirtileri, Yüksek Tansiyon Belirtiler

Hipertansiyon Tanısı, Yüksek Tansiyon Teşhisi

Büyük Tansiyon, Düşük Tansiyon, Sistolik ve Diyastolik Kan Basıncı

Hipertansiyonun Nedenleri, Yüksek Tansiyon Sebepleri

Kadınlarda, Hamilelikte Yüksek Tansiyon

Hipertansiyonun Etkileri, Yüksek Tansiyonun Zararları

Hiper Tansiyon Tedavisi, Yüksek Tansiyon Tedavi Bilgileri

Yüksek Tansiyon Hastalığı İle İlgili Terimler ve Açıklamaları


Acil Hipertansiyon Tedavisi

Gebelikte Hipertansiyon

Yaşlılıkta Hipertansiyon

Hipertansiyon ve Hematolojik Hastalıklar

Hipertansiyon ve Demans Hastalığı

Vaskülit ve Hipertansiyon

Neoplastik Hastalıklar ve Hipertansiyon

Tansiyon Nedir

Yüksek Tansiyon Hastaları

Tansiyonu Yükselten Nedenler

Hipertansiyonun Vücuda Etkileri

Yaşlılarda Hipertansiyon

Hipertansiyonda Risk Grubu

Tansiyonu Yukselten Nedenler

Hipertansiyon ve Tuz

Tansiyon ve Kolesterol

Hipertansiyon ve İnme

Hamilelikte Yüksek Tansiyon

Yüksek Tansiyon Tedavisi

Yüksek Tansiyon ve Cinsellik

Hipertansiyon Merkezleri

Kan Basıncı Ölçümü

Hipertansiyon ve Beslenme

Hipertansiyon Tanısı Yüksek Tansiyon Teşhisi

Hipertansiyon Tanısı, Hiper Tansiyon Teşhisi

Yaşımız ilerledikçe, büyük ve küçük tansiyonlarımız da yükselir. Bu nedenle, 25 yaş için yüksek olarak kabul edilebilecek bir tansiyon, 65 yaş için gayet doğaldır. Büyük atardamarlar, zamanla esnekliklerini daha çok yitirdiklerinden, büyük tansiyonun yükselmesi, daha sık rastlanan bir olgudur. 45'inci yaştan 70'inci yaşa kadar, büyük tansiyon, cıva göstergesine göre, her yıl için ortalama bir milimetre yükselir.Hangi düzeye ulaştığı zaman tansiyon için artık "anormal" denilebilir? Hemen herkesin tansiyonu, gece ve gündüz, hareketlilikte ve durağanlıkta, gerilim ve rahatlık anlarında farklılıklar gösterdiğinden, bu soruya çok kesin bir yanıt vermek kolay değildir. İşte bu nedenledir ki, bir hastanın tansiyonunu ölçmeden önce, birkaç dakika dinlenmesine ve rahatlamasına olanak tanımak, sağlıklı bir sonuç açısından önem kazanır. Eğer genç bir insanda, hele birden çok ölçümde tansiyon 140/90 çıkmışsa, bu "anormal bir durum" demektir. Eğer hasta çok şişmansa, tansiyon verilerini değerlendirirken, doktor ölçüm sırasında basıncı damara ulaştırmadan önce, oldukça kalın bir yağ tabakasından da geçirdiğini hesaba katmalıdır.

Bir insanın tansiyonu, birkaç ölçümde olağandan çok yüksek çıkarsa, o kişi için kolaylıkla "hipertansiyon hastası" diyebiliriz. Ama eğer, ölçümler, yaşa göre normal tansiyonun biraz üzerinde sonuçlar veriyorsa, o zaman iş biraz zorlaşır. Böyle bir durumda, doktor, hastasıyla ilgili kararı diğer gözlem ve araştırmalarından sonra verecektir. Bazı insanlar, çok düşük tansiyonları olabileceğinden endişe ederler. İnce, uzun boylu, atletik yapılı insanların çok az da olsa düşük tansiyonlu oldukları görülmüştür. Ama bu, üzerinde çok durulacak kadar önemli boyutlarda bir olay değildir

Yansıtma

Tıp biliminde, hastalığı olabildiğince erken saptamak ve "risk faktörleri"ni belirleyebilmek açısından ekranlar üzerinde yapılan yansıtma işlemleri büyük önem taşır. Örneğin 1940'lı ve 1950'li yıllarda, seyyar ekiplerce gerçekleştirilen röntgen taramaları, o yıllarda günümüze göre çok daha yaygın olan verem hastalığı ile yapılan mücadeleye çok büyük katkıdabulunmuştur.

Şişmanlık ve ailesel etkenler, yüksek tansiyon hastalığının ortaya çıkması için birer risk faktörüdür. Kalbin işlevini elektronik yöntemlerle kaydetmeye yarayan elektrokardiyografi, göğüs röntgenleri ve kan incelemeleri, öteki risk faktörleri ile ilgili olarak çok değerli bilgiler verirler. Tüm bu veriler bir arada değerlendirildiğinde, hastalığın seyri hakkında kesin bir saptama yapmak ve hastaya ona göre önerilerde bulunmak kolaylaşır. Ailemizi seçebilmek ve kalıtımsal özelliklerimiz üzerinde söz sahibi olmak gibi bir şansımız bulunmadığından, doktorun bize ileteceği öteki risk faktörleri ile ilgili değerlendirme ve önerilerini çok iyi uygulamalı, gerekirse, alışkanlıklarımızı da değiştirmeliyiz.Son zamanlarda, sağlık merkezlerinde ve kliniklerde, kan basıncının ekrana yansıtılması için bazı çalışmalar yapıldı. Ancak bu girişimlerin tam başarıya ulaştığı söylenemez. Birçok kişi, kan basıncını yani tansiyonunu ölçtürmekten kaçındı ve bu konuya çok az ilgi gösterdi. Ayrıca, oldukça gerilimli ortamlarda ve ayaküstü yapılan bir tek ölçümle, sağlıklı bir karar vermek de olası değildir. İnsanın kendi kendine tansiyon ölçümü yapabilmesi için de bazı aygıtlar geliştirildi. Ne var ki, tüm kurallar yerine getirilmeden ölçüm yapılması hatalı sonuçların alınmasına neden olacağından, bu aygıtların hastalar tarafından doğrudan kullanılması da beraberinde bazı sakıncalar getirdi. Şimdilik tansiyon ölçümü konusunda en iyi yöntem, hastanın, bir doktor ya da hemşireye bu işi yaptırması ve onların önerilerini dikkate almasıdır.

Büyük Küçük Tansiyon Sistolik Diyastolik

Sistolik ve Diyastolik Kan Basıncı, Büyük Tansiyon, Küçük Tansiyon

Bir doktor ya da hemşire tarafından tansiyonunuz ölçüldüğünde, sonuç "milimetreciva" olarak belirlenir. Kalbin her atışı sırasında alınan en yüksek basınca "sistolojik basınç" denir. İki kalp atışı arasındaki en düşük basınca da "diyastolik basınç" adı verilir. Örneğin, doktorunuz tansiyonunuzu ölçtükten sonra, "120/70" demişse, "120" sistolik basıncı, "70" de diyastolik basıncı belirler. Sağlıklı bir genç ya da orta yaşlı insanda, sistolik ve diyastolik basınçların da bu düzeyde olması gerekir. Halk arasında, sistolik basınç "büyük tansiyon", diyastolik basınç da "küçük tansiyon" adıyla bilinir.

Küçük tansiyonun yüksek olmasının, büyük tansiyonun yüksek olmasına oranla uzun vadede daha büyük tehlikelere gebe olduğu bilinmektedir. Büyük tansiyondaki rakamın daha büyük olması nedeniyle bu yargı ilk anda bize tuhaf gelebilir. Oysa, büyük tansiyon ne denli yüksek olursa olsun, "yalnızca kalbin atışı sırasında" saniyenin küçük bir bölümü süresince etkilidir. Öte yandan, küçük tansiyon ise, "iki kalp vuruşu arasında", kan basıncının ölçüldüğü "en düşük nokta" demektir. Bu nedenle atardamar duvarının sürekli dayanmak zorunda olduğu en küçük basıncı göstermektedir. Bu bakımdan, küçük tansiyon ne kadar büyük çıkarsa, hipertansiyonlu hastanın damarlarında yıllarca ve aylarca yapacağı tahribat da o denli büyük olacaktır. İşte bunun içindir ki, doktorlar, hastalarının küçük tansiyonlarının yüksek olmasından, büyük tansiyonlarının yüksek olmasına oranla, daha çok endişe duyarlar.

Kan basıncı ölçümü

Bir hastanın tansiyonu, genellikle otururken ya da daha iyisi, yatırılarak ölçülür. Canlarının kesinlikle yanmayacağı vurgulanarak rahatlamaları sağlanır. Bir bez kılıfın içine yerleştirilmiş lastik torba, kolun üst kısmına sarılır. Lastik torbadan çıkan lastik tübün ucu, "spigmomanometre" denilen tansiyon ölçüm aygıtına takılıdır. Eğer çok acil bir durum söz konusu değilse, hastanın bu şekilde birkaç dakika dinlenmesi sağlanarak, kan basıncının normale düşmesine fırsat tanınır. Ancak, çoğu kez zaman sınırlı olduğundan bu uygulama yapılamaz. Ayrıca, hasta tansiyonunu ölçtürme alışkanlığını kazanmışsa, bu uygulama zaten gereksizdir. Ama yine de tansiyon ölçümünü bir oldu-bittiye getirmemekte yarar vardır.

Spigmomanometrenin görünümü, tipik bir cıva barometresi gibidir. Bir civa haznesinin üzerinde 26 santim yükselen bir cam tübün iki yanında rakamlar vardır. Bu gösterge, her 2 milimetrede bir birim olmak üzere 0-250 mm arasında numaralanmıştır.
Lastik bir el pompası aracılığıyla, kolun üst kısmına sarılan torbaya hava gönderilir. Bu hava, bağlantı borusu kanalıyla, civanın da yükselmesini sağlar. Bu arada doktor ya da hemşire, steteskobunu (dinleme aygıtı) koldaki atardamarın üzerine koymuştur. Hava boşaltım kapağını yavaşça açarak, basıncı kademeli olarak düşürür.

Basınç sistolik düzeye geldiğinde, sıkıştırılan damardaki kan dışarı fırlamak ister gibi hareket eder. Bu hareket, steteskobun altında da kendini gösterdiğinden doktor ya da hemşire tarafından kolayca algılanır. Sistolik basınçta, her vuruşta bir davul sesini andıran darbeler duyulur. Havanın boşaltılmasına devam edildikçe, bir yandan tüpteki cıva düşecek, bir yandan da steteskoptan gelen sesler gittikçe yavaşlayarak bir noktada kaybolacaktır. İşte bu nokta da "küçük tansiyon"dur. Bazı doktorlar, küçük tansiyon olarak, seslerin kaybolduğu noktanın biraz üzerini alırlar. Bu konuda, herhangi bir kuşkuya yer vermemek için tansiyon ölçümünden sonra örneğin 120/70/65 yazarlar. Burada, 70 onlara göre küçük tansiyon, 65 de seslerin tamamen kaybolduğu noktadır.