Cocuklarda Besin Alerjisi

Çocuklarda ve Bebeklerde Besin Alerjisi

Besin alerjileri büyüklerde yüzde 1 oranında ortaya çıkarken, çocuklar bu kadar şanslı değildir. Çocukların yüzde 3'e varan bölümünde besinlere bağlı gerçek alerjik tepkiler görülebilir. Bu durum çocuklardaki bağışıklık ve sindirim sistemlerinin tam oturmamış olmasına bağlanabilir. Birçok çocukta özellikle süte ve soya ürünlerine karşı alerjiler gelişir. Kabuklu deniz ürünleri, balık ve yerfıstığına karşı alerjilerin ise çocukluk dö­nemiyle sınırlı kalması daha yüksek bir olasılıktır.

Besine alerjik tepkilerin belirtileri çocuklarda ve büyükler­de genellikle aynıdır. Ama bebeklerde bunların yerine kolik (akut karın ağrısı) gelişebilir ya da kanlı dışkı görülebilir. Yeni doğanların alerjik tepkileri inek sütüne ve erken dönemde soyaya karşıdır. Soruna tam olarak neyin yol açtığını söylemek zor olduğundan, bu tepkileri hemen çocuk uzmanına bildirme­niz büyük önem taşır.

Sorunun temelinde inek sütü yatıyorsa, önünüzde birkaç seçenek vardır. Anneler memeden beslemeyi ya da soya bazlı bir mama kullanmayı deneyebilirler. Soyadan kuşkulanılıyorsa, hekiminiz başka mamalar önerebilir. Şeker ve amino asit­lerden yapılan bu tür özel mamalar ender olarak alerjik tepki­lere yol açar.

Anne sütüyle beslenmenin yaşamın sonraki evrelerinde be­sin alerjilerini önleyeceğini söylemek için yeterli kanıt yoktur. Ama çocuğunuz yalnız anne sütüyle beslenirse, yaşamın hiç olmazsa ilk aylarında süt, soya ve diğer besinlere bağlı alerji riskinin önüne geçilmiş olur. Bunun tek istisnası vardır: Güç­lü besin alerjisi olan bazı çocuklarda, sorunlu besinleri yiyen annenin sütüne karşı da bir tepki gelişebilir. Bu durumda he­kiminiz bebeği emzirdiğiniz sürece kuşkulu yiyeceklerden uzak durmanızı isteyecektir.

Hamilelik sırasında bazı besinlerden uzak durmanın bebek­lerde alerjileri önleyeceğini gösterir bir kanıt yoktur. Bu ne­denle hamileyken süt ve diğer besinlere karşı sakınımlı dav­ranmayın. Sizin ve bebeğinizin tam ve dengeli beslenmesi ge­rekir. Bu besinlerin bir sorun yaratma olasılığı çok düşüktür.

Okulda Alerji Guvenligi

Okulda Alerji Güvenliği

Böcek sokmasına ya da besin alerjisine bağlı ölüm vakaları hiç de küçümsenmeyecek bir düzeydedir. Çocuğunuz alerjiliyse yaşamını tehlikeye düşürecek bir durumla karşılaşabilir. Diyelim ki acil bir durumda ne yapılacağını biliyorsunuz. Pe­ki, sizin olmadığınız yerde ne olacak? Çocuk okuldayken ne olacak?

Çocuğunuzun gittiği okulu böylesi bir duruma hazırlaya­cak bazı öneriler şöyle sıralanabilir:

Okul idaresinin kullanabilmesi için hekim tarafından uygun bir tedavi protokolü hazırlanmalıdır.

Alerjili çocuğun ailesi her yıl okul açılmadan önce bu du­rumu idareye bildirmelidir. Çocuk besin ya da böcek sok­masına bağlı anafilaksi riski altındaysa, okul idaresinin beklenmedik bir alerjik tepkiyle ortaya çıkabilecek yaşamı tehdit edici olası gelişmeye karşı hazır olması büyük önem taşır.

Çocuğun tanıtım kartında adı, fotoğrafı, özgül alerjisi (ör­neğin yerfıstığı ya da arı sokması), tepkilerin uyarıcı belir­tileri ve uygun acil tedavi yolu yer almalıdır. Bütün ilgilile­rin bu bilgilere kolayca ulaşması sağlanmalıdır.

Okul idaresi çocuğu alerji yaratacak olası durumlardan uzak tutmaya çalışırken, çocuğun okul yaşamını olabildi­ğince normal bir biçimde sürdürmesine de yardımcı olma­lıdır.
Bütün okul görevlilerinin, çocuğun adrenalinle tedavi edil­mesini gerektirebilecek alerjilerini bilmesi sağlanmalıdır. Hekim bir öğrenci için otomatik enjektörlü adrenalin reçe­tesi yazmışsa, okul idaresi bu duruma karşı hazırlıklı ol­malı ve acil durumda malzemeyi nereden bulabileceğini bilmelidir. Otomatik enjektör paketinin üstünde ilgili çocuğun adı ve sınıf numarası açık biçimde yazılmalıdır. Bu tür kitlerin son kullanma tarihleri düzenli biçimde kontrol edil­melidir.
İdare, yemek servisi yapılan okullarda alerjili çocuğun yi­yeceği besinlerin içeriğini belirlemelidir.

Özellikle üç yaşından küçük çocukların kullandığı bütün yüzeyler (masalar, oyuncaklar, abaküsler, tabaklar) özen­le yıkanıp temizlenmelidir. Emekleme çağındaki çocuğun ağzına götüreceği eser miktardaki bir alerjen bile alerjik tepkiyi başlatabilir.

Ders kapsamında kullanılması gereken besinler, ilgili ço­cuğun alerji göstermeyeceği türden olmalıdır.

Okul çevresindeki bütün böcek yuvaları yok edilmelidir.

Çöpler üstü sıkıca kapatılan yerlerde saklanmalıdır.

Alerjili öğrencilerin ve görevlilerin böcek sokmasının görü­lebileceği mevsimde yemeklerini okul içinde yemeleri sağ­lanmalıdır.

Anafilaktik Sok Belirtileri

Anafilaktik Şok Belirtileri

Anafilaksi bütün alerjik tepkiler içinde en tehlikeli olanıdır. He­men tedavi edilmezse, ciddi komplikasyonlara ve hatta ölüme yol açabilir. Besinler, arı sokmaları ve ilaçlar gibi her alerjen anafilaksi tepkisini tetikleyebilir. Tipik anafilaksi belirtileri şun­lardır:

Dudaklarda, dilde, boğazda, el ya da ayaklarda genellikle kaşıntılı şişme
Ağızda ve yüzde karıncalanma hissi
Soluma güçlüğü, nefes darlığı, öksürme, hışıltılı soluma ve/veya ses kısıklığı
Burun tıkanıklığı—genellikle hapşırma ve kaşıntıyla birlikte
Göğüs ağrısı ya da sıkışması
Ses değişikliği ya da yutkunma zorluğu
Sıcaklık hissi ya da yüzde ve genel olarak deride kızarma (bazen döküntüyle birlikte), şişme ve şiddetli kaşıntı (arı sokması vakalarında bu belirtiler arının sokma yerinden uzak bölgelerde ortaya çıkabilir)
Kan basıncının düşmesine bağlı olarak baş dönmesi ve hatta bilinç kaybı
Bulantı, kusma, ishal ya da mide krampları
Bunaltı ya da panik hissi (yaklaşan felaket hissi)

Bu belirtilerden biri ortaya çıkmışsa, hekiminize ya da bir acil servise hemen başvurun. Belirtileri hafifletmek için büyük olasılıkla adrenalin iğnesi yapılması gerekecektir.

Anafilaksi ve Anafilaktik

Anafilaksi ve Anafilaktik

Gerçek bir besin alerjisi ile besin reddi arasındaki farkı söyle­mek zordur. Bazı vakalarda bu ayrımın pek de önemi yoktur. Her ikisi de kendinizi kötü hissetmenize yol açar ve yapılacak en iyi şey, sorun yaratan yiyecekleri yememektir.

Ama bir vakada bu iki durum arasındaki ayrım, tam anla­mıyla hayat memat meselesi anlamına gelir. Çok ender vaka­larda besin alerjileri rayından çıkar ve anafilaksi denen olaya dönüşür.

Anafilaksi diğer alerjik tepkiler gibi başlar: IgE antikorla­rı vücutta bir alerjen bulur ve bu yanlış alarm üstüne bağışık­lık sistemi harekete geçer. Ama olay hapşırma, kurdeşen dök­me ya da mide rahatsızlığıyla sınırlı kalmaz. Alerjen vücutta çok fazla miktarda histamin ve başka kimyasal maddelerin salınmasına yol açtığında, kan damarları iyice genişler, tansi­yon aniden düşer.

Anlayacağınız ciddi bir durumdur bu. Verilen tepki akci­ğerler ve kalp dahil, vücudun birçok organını etkileyebilir. Anafilaksi hemen tedavi edilmezse temel organlara zarar verebilir, ölümcül bile olabilir.

Süreç bu kadar korkutucu olsa da, anafilaktik şokun ortaya çıkma sıklığı son derece düşüktür. Ortalama bir kişinin ömür boyu böyle bir durumla karşılaşma riski yaklaşık yüzde 1'dir. İşin kötü tarafı, bunun ne zaman olacağını kimse söyleyemez. Şiddetli seyreden alerjilerin varlığı riski yükseltir, ama anafilaksi herkesin başına gelebilir. Yeni bir araştırmada kadınların anafilaktik tepkiyle karşılaşma olasılığının erkeklere oranla bir kat daha fazla olduğu sonucuna varılmıştır. Bunun nedeni ise henüz belirsizdir.

Anafilaksiyi birçok alerjen tetikleyebilir. Mesela arı sok­ması, penisilin, havale ilaçları ve kas gevşeticileri. Besin aler­jileri de sık karşılaşılan nedenler arasındadır. Anafilaksiyi tetikleyen besinler diğer besin alerjilerindekilerle aynıdır: Yer­fıstığı, süt, kabuklu deniz ürünleri, balık ve yumurta. Kereviz gibi sebzeler de aynı durumu yaratabilir.

Çok duyarlı kişilerde besin alerj enleri ufak bir miktarda bi­le anafilaksiye yol açabilir. Araştırmacılar yerfıstığı tanesinin yüzde 0,002'lik parçasının bir tepkiyi tetikleyebildiğini belir­lemişlerdir. Tadını anlamayı bir yana bırakalım, insan böylesi­ne küçük bir zerreyi görmekte bile zorlanır.

Niyetimiz sizi korkutmak değil, uyanık olmaya yöneltmek­tir. Yemek sonrası anafilaksi belirtilerini hissettiğiniz an heki­me ya da acil servise başvurmalısınız.

Anafilaksi tedavisinde genellikle bir adrenalin (efinefrin olarak da bilinir) iğnesi yapılır. Anafilaksi öykünüz varsa, he­kim sürekli yanınızda taşıyabileceğiniz bir efinefrin kiti vere­bilir. Bu tür kitler anafilaktik tepkiyi hissedince kendinize ila­cı zerk edebileceğiniz hazır bir küçük iğneyi içerir. Ayrıca si­ze müdahalede bulunacak hekim için uyarıcı olacak bir belge­yi de üzerinizde taşımanızda yarar vardır. Bu tür bir önlem özellikle penisilin gibi ilaçlara şiddetli alerjisi olanlar için ge­çerlidir.

Alerjen İceren Besin Maddeleri

Alerjen İçeren Besin Maddeleri, Alerji Yapan Besinler

Alerjenler bazen en hoşa giden yiyeceklerde gizlenmiş ola­bilir. İşte onları bulabileceğiniz şaşırtıcı kaynaklardan bazıları:

Süt: Hazır etli yemekler, çeşitli dondurmalar (kaymaklı don­durma dışındaki çeşitlerde bile), kremalı çorbalar, soslar, ton balıklı salata, margarin.

Yumurta: Unlu mamuller, mayonez, makarna. Yumurta mu­adillerinin kullanıldığı ürünlerde bile yumurta akı bulunabilir.

Buğday: Makarna, gravyer peyniri, dondurma. Etiketinde "doğal tatlandırıcılar" yazan ürünler risklidir.

Yerfıstığı: Tart kaplaması, Meksika yemekleri, Tayland ye­mekleri. Fıstık ezmesi chili soslarında bile kıvam artırıcı ola­rak kullanılır.

Öbür kabuklu yemişler: Salata sosları, çeşitli unlu ma­muller ve soslar.
Tüketicilerin artan talebi doğrultusunda yapay besin mad­deleri üreten firmaların sayısı artıyor. Dolayısıyla sık sık so­runlar yaratan süt, yumurta ve buğday gibi yaygın besinlerin yerine bunları kullanabilirsiniz.
Dışarıda her yemek yiyişinizde, besin alerjisiyle ilgili şan­sınızı zorlamakta olduğunuzu unutmayın. Önünüze konacak yemeğin içinde neler olduğunu öğrenin. "Bilmiyorum" türünden bir karşılıkla yetinmeyin. Nazikçe bazı besin maddelerine alerjiniz olduğunu açıklayın.

Monosodyum glütamata (MSG) kötü bir tepki veriyorsa­nız, bu maddeyi içermeyen bir yemek hazırlanmasını isteyin. Özellikle Çin mutfağında MSG'nin sık kullanıldığını unutma­yın. MSG ile ilgili besin reddi, aslında Çin restoranı sendromu olarak da bilinir.

Bazen vücudunuza giren bir alerjen hafif bir tepki yaratır. Bu tür durumlarda kaşınma ve şişmeyi hekiminizin önermiş olduğu bir antihistaminikle tedavi edebilirsiniz. Alacağınız ilaç vücudunuzun verdiği yanıtı körelterek daha hızlı iyileş­menize yardım eder.

Antihistaminiklerin bir listesi s. 145'te yer almaktadır. Bir astım atağının ortaya çıkması durumunda tep­kiyi azaltmak için bronkodilatörünüzü kullanın. Bağırsakla il­gili belirtiler zamanla düzelir.
Besin alerjilerini önceden alacağınız ilaçla engelleyemezsi­niz. İlaç yalnızca alerjik tepki ortaya çıktıktan sonra işe yarar.

Besin Zehirlenmesi ve Alerjisi

Besin Zehirlenmesi ve Besin Alerjisi

Besin zehirlenmesi besin reddinden farklıdır. Besin reddi be­sinlerde doğal olarak bulunan ya da onlara bilerek eklenen maddelere karşı gelişir. Besin zehirlenmesi ise Salmonella cinsi bakteriler gibi besinlere bulaşan organizmalardan kay­naklanır. Uygun olmayan işlemler, yetersiz soğutma, böcekler ve başka etkenler, besinlerin bozulmasına yol açabilir. Kirli su besinleri etkileyebilir. Belki tuhaf ama, kesilmeden önce ze­hirli bitki yiyen kasaplık bir hayvan bile sorun yaratabilir.

Besin alerjilerinden ve besin reddinden farklı bir özellik ola­rak, besin zehirlenmesinin ortaya çıkışı biraz gecikir. Belirti­ler dakikalar içinde değil, aradan saatler ve hatta bir ya da iki gün geçtikten sonra kötüleşebilir. Aynı bulaşmış kaynaktan beslenmeyi sürdürmedikçe, olay genellikle bir kereliktir. Bir kez bozulmuş patates salatası yemek sizi patates salatasına karşı duyarlı hale getirmez ya da besin reddine yol açmaz.

Başka Sorunlar

Bazen yiyeceklere karşı geçici bir duyarlılık gelişebilir. Örne­ğin, virüs enfeksiyonuna yakalanan çocuğun vücudu bir süre için sütü reddedebilir. Ülser, kanser ya da başka bir hastalık, daha önce olmayan besin duyarlılıkları ortaya çıkarabilir. Ay­nı durum monoamin oksidaz inhibitörleri gibi ilaçlarla depres­yon tedavisi görenlerde gelişebilir.
Seyrek olarak psikolojik sorunlar da besinlere tepki veril­mesine neden olur. Yaşanmış kötü bir olayı çağrıştıran belli bir yiyecek daha sonra yendiğinde, alerjik tepkiyi andıran belirti­lere yol açabilir. Bu durumun üstesinden gelmek için tedavi görmek gerekebilir.

Biraz İnceleme Yapılmalı

Hani, eski bir fıkra vardır. Adamın biri boynundaki ağrı için doktora gider. "Şöyle yapınca ağrıyor" diyerek boynunu hızla bir yana çevirir. "Kardeşim" der doktor, "sen de öyle yapma."
Besin alerjilerini çözmenin yolu da aynıdır: Bazı besinleri yemek sizi hasta ediyorsa, o besinleri yemeyin. Bu yalnız be­sin alerjisi için değil, besin reddi için de geçerlidir. Sihirli bir hap ya da esrarlı bir tedavi yoktur. Fıstık ezmesi kötü sonuçlar doğuruyorsa, ekmeğinize sürecek başka bir şey bulun.

Tabii bu öneriyi yaparken hangi besinin sorun çıkardığını bildiğinizi varsayıyoruz. Bunu bilmek her zaman kolay değil­dir. Her ıstakoz yiyişinizde kurdeşen döküyorsanız sorun açık­tır. Peki, bu kadar belirgin olmayan bir yiyeceğe alerjiniz var­sa? Veya bir alerjeni belirli bir miktarda aldıktan sonra belirti­ler ortaya çıkıyorsa? İşlerin zorlaştığı böylesi durumlarda sorunu çözmek için biraz zaman ayırmanız, biraz dikkat göster­meniz gerekir. Sorunu çözmek için uzman desteği almaktan başka çareniz de kalmayabilir.

İşe beslenme günlüğü tutarak başlayın. Bu gerçekten de zor değildir. Yalnızca yediğiniz her şeyi kaydedin. Zamanı da be­lirtmeyi unutmayın. Yemek sonrası ortaya çıkabilecek belirti­lere karşı uyanık olun. Alerjinin ya da besin reddinin işareti olan belirtilerden biri gelişince hemen not edin.

Bir tepki ortaya çıktığında, yediğiniz besinlerin içeriğini kaydedin. Pişirdiğiniz yemeğe neler koyduysanız yazın. Hazır yiyecek aldıysanız, etiketin içindekiler bölümünü not edin ya da saklayın. Er ya da geç bağlantıları fark etmeye başlayacak­sınız. Belki yumurta akıyla yapılmış besinleri yedikten sonra tepkiler gösteriyorsunuzdur. Belki de sorun, tuttuğunuz listede görülen koruyucu bir besin katkısından kaynaklanıyordur. Saptadığınız kuşkulu durumlarda, bir süre o besinden ya da besin katkısından uzak durun. Bu süre içinde belirtiler ortaya çıkmazsa, sorunu büyük olasılıkla kendi başınıza çözdünüz demektir.

Ama her zaman o kadar şanslı olamazsınız. Belirtiler sürer­se ve birkaç hafta içinde kaynağı tam olarak saptayamazsanız, artık hekime başvurma zamanı gelmiştir. Alerji uzmanları be­sin alerjilerini ve besin reddini saptamanın zor olduğu durum­larda doğru sonucu bulmayı sağlayacak bir eğitimden geçmiş­lerdir. Ayrıca kazandıkları deneyim sizi saatler boyunca yaşa­dığınız sindirim felaketlerinden kurtarabilir.

Hekim önce besin tepkisine ilişkin öykünüzü bilmek iste­yecektir. Sorunları ne zamandan beri yaşıyorsunuz? Belirtiler yemekten hemen sonra mı, yoksa bir saatten uzun bir süre sonra mı başlıyor? Yiyeceklerinizi kendiniz mi hazırlıyorsu­nuz, yoksa bunu ender olarak mı yapıyorsunuz? Daha çok çiğ yiyecekleri mi yeğliyorsunuz? (Pişirme işlemi bazen alerjen­leri yok eder.) Başkaları da aynı yiyeceklerden rahatsız oluyor mu? Yemekten hemen sonra egzersiz yapıyor musunuz? (Ba­zı kişilerde yalnız yemeğin ardından yapılan egzersizler tepkileri ortaya çıkarır.) Tepkiler yılın belirli bir döneminde şid­detleniyor mu? (Polen alerjisi olan bazı kişilerde kavun-kar-puz yemek, yalnız ilgili polen düzeyinin yüksek olduğu zamanlarda alerjik tepkiye yol açar.) Bütün bu sorulara verece­ğiniz cevaplar gelişen tepkilerinizin nedenini doğru biçimde ortaya koyabilir.

Bu yoldan bir sonuç alınamazsa, diyet günlüğüne bir kez daha dönülebilir. Hekiminizin tecrübeli gözleri sizin atladığı­nız bir noktayı yakalayabilir. Hekim olası bir sorumluyu bul­duğu kanısına varırsa, eleme yöntemiyle beslenme programı ya da elemeli beslenme denen işlemi başlatabilir. Bu yöntem­de tepkilerinizin kaybolup kaybolmayacağını anlamak için sorun yarattığı düşünülen maddeyi içermeyen besinler yenir. So­nuç alınırsa bu kez hekim kuşkulu maddeyi yeniden yemenizi isteyerek tepkilerin ortaya çıkıp çıkmadığını görmek ister. Tepki ortaya çıkarsa, sorun büyük olasılıkla saptanmıştır. Kuş­kulu besin yalnızca hekim gözetimi altında yenmelidir. Bu ön­lem özellikle daha önce alerjene güçlü tepkiler veren kişiler için geçerlidir.

Hekim sorunu çözdüğüne emin olduğunda testlere son vere­bilir. Ama hâlâ kuşkulan varsa diğer işlemlere geçer. Bunların ilki deri testleridir. Kuşkulu alerjenin seyreltilmiş bir miktarı deriye, çoğu zaman da kola yerleştirilir. Alerjenin vücutla tep­kimeye girebilmesi için deri önceden hafifçe çizilir ya da delinir. İlgili deri bölgesinde kızarıklık ya da şişme görülürse vücudunuzun alerjene karşı IgE antikorları ürettiği söylenebilir.

Deri testleri hızlı ve basittir. Ama yüzde 100 güvenilemez. Çünkü bir deri tepkisinin ortaya çıkması, o alerjeni yediğiniz­de de mutlaka bir tepki ortaya çıkacak demek değildir. Öykü­nüze ve önceki testlere dayanarak, son kararı hekim verir.

Diğer bir yol da kan dolaşımında belirli antikorların varlı­ğını saptamak için bir kan testi yapmaktır. En yaygın ve en gü­venilir iki test RAST (radyoalerjosorban testi) ile ELISA'dır (enzim-bağlı immünosorban testi). Her iki test de kararlı bi­çimde IgE antikorlarını saptayabilir. Ama deri testlerinde ol­duğu gibi yalnız antikorları taşıyor olmak, mutlaka bir besin alerjiniz olduğu anlamına gelmez. Ayrıca kan testleri deri test­lerine göre daha pahalıdır ve sonuçlar birkaç gün ile bir hafta arasında değişen sürelerde alınabilir.

Son test yöntemi çift kör besin testidir. Birçok uzman bu yöntemin en güvenilir test olduğunu düşünmektedir. Test sıra­sında şikâyetleri olan kişiye farklı besin özütlerini içeren kap­süller verilir. Bu özütlerden yalnızca bazıları o kişi için kuşku­lu alerjenleri taşır. Hekim hastanın her kapsüle verdiği tepkiyi not eder. Gerek hekim gerekse hasta test bitene kadar kapsül­lerde bulunan maddeleri bilmez (teste "çift kör" denmesinin nedeni de budur).

Çift kör besin testi besin alerjisini kesin biçimde saptama­da son derece başarılıdır. Bu yolla hastanın soruna yol açtığı duygusuna kapıldığı bazı besinlerin yaratacağı yanıltıcı etki de dışlanmış olur. Ama yapılan test herkese uygun değildir. Besin alerjenlerine şiddetli tepki veren birinin kapsülleri oldu­ğu gibi alması sakınca yaratabilir. Bu test ayrıca pahalı olabi­lir ve uzun zaman harcanmasını gerektirebilir.

Bütün alerjilerde olduğu gibi, besin alerjileri ya da besin reddi konusunda da en iyi çare, soruna yol açan besinlerden sakınmaktır. Evde hazırlanan yemekleri yiyorsanız, işiniz ol­dukça kolay sayılır. Yalnız paketlenmiş yiyeceklerde etikete dikkat etmelisiniz. Bir besin katkısının sizde sorun yarattığını biliyorsanız, aldığınız üründe bu maddenin bulunmadığından emin olmalısınız. Etiketteki liste uzun diye sakın okumayı sav­saklamayın.

Besin Reddi ve Besin Alerji

Besin Reddi ve Besin Alerjileri

Erişkin Amerikalıların yaklaşık yüzde 40'ı kendilerinde bir be­sin alerjisi olduğu kanısında. Oysa bu oran çok daha düşük, sadece yüzde 1 dolayında. Öyleyse sindirim rahatsızlıklarına ne yol açıyor? Birçok şey. Besin alerjilerinden farklı olarak vü­cudun besini reddetmesi, tıp diliyle besin entoleransı, bağı­şıklık sisteminin dışında gerçekleşir. Ama bunlar gerçek aler­jiler kadar sıkıntı yaratarak ishal, kusma ve deri döküntüleri gibi belirtilere yol açabilir. Aslında hekime danışmadan ya da bazı testler yapılmadan besin alerjisi ile besin reddi arasında farkı söylemek hemen hemen olanaksızdır.
Besin reddine yol açan en yaygın nedenlerden bazıları şunlardır:

Laktaz yetersizliği. Bazı kişilerin midesi sütü kaldıramaz. Bunun nedeni sütte bulunan laktoz adlı maddedir. Erişkinle­rin yaklaşık yüzde 10'u bu maddeyi sindiremez. Laktozu sin­dirmek için laktaz denen bir enzim gereklidir. Yeterli laktaz üretemiyorsanız, süt ürünlerindeki laktoz sindirim yolunuzda emilmeden kalır. Sonunda bu maddeyi bağırsaklarınızda ya­şayan bakteriler kullanır. Ortaya çıkan süreç gaz, şişkinlik ya da ishal gibi rahatsızlıklara neden olur. Bazı ırklarda laktaz yetersizliği daha yaygındır. Örneğin Asyalılarda bu yetersizlik değişen derecelerde toplam yüzde 90 düzeyine ulaşırken, Amerikan Yerlilerinde ve Siyahlarda yüzde 75 dolayındadır.

Besin katkıları. Eskiden ekmekte un ve mayadan başka bir şey bulunmazdı. Günümüzde ise marketlerde satılan ba­zı ekmeklerin etiketlerini okumak için neredeyse kimya dok­torası yapmak gerekiyor. Bazı ekmek çeşitlerine kıvam artırı­cılar, renklendiriciler, yapay aramalar, koruyucular ve uzay çağının çeşit çeşit nimetleri dolduruluyor. Bu katkılar bazı ki­şilere uygun gelebilir. Ama sorunlara da yol açabilen katkı maddeleri de vardır. İşte size birkaç örnek:

Monosodyum glütamat (MSG). Tat ve koku verici bir mad­de. Fazla miktarda alındığı zaman baş ağrısından bulantı ve göğüste sıkışmaya kadar çok çeşitli sorunlara yol aça­bilir.

Nitratlar ve nitritler. Salam, sosis gibi işlenmiş et ürünlerin­de sık kullanılan koruyucular. Baş ağrısına ve kurdeşen dökmeye neden olabilirler.

Sülfitler. Bira, şarap, kurabiye ve krakerlere yaygın biçim­de katılan koruyucular. Salata barlarında sebzelerin taze­liğini korumak için kullanılması birçok kişide rahatsızlıkla­ra yol açınca, ABD Gıda ve İlaç İdaresi bu uygulamaya ya­sak getirmiştir. Belirtiler arasında kurdeşen, kramp, ishal ve baş ağrısı sayılabilir. Astımlı bazı kişilerde sülfitlerin yenmesi atakları tetikleyebilir.

BHA ve BHT. Tahıl gevreklerinin ve diğer tahıl ürünlerinin tazeliğini korumak için kullanılan maddeler. Ender olarak deri tepkilerine yol açarlar.

Aspartam. Düşük kalorili bir tatlandırıcı. Ender durumlar­da kurdeşen dökmeye ya da el ve ayaklarda şişmeye ne­den olur.

Sodyum benzoat. Paraben adı altında toplanan besin ko­ruyucularının en yaygın olanı. Bu gruptaki maddeler deri döküntülerine yol açabilir.

Gıda boyaları. Yaygın biçimde kuşku konusu olan madde­ler. Besin tepkilerine yol açtıkları pek az kanıtlanabilmiştir.

Doğal maddeler. Birçok besin bir katkı içermemekle bir­likte sorun yaratır. Bazı besinlerde histaminler, yani alerjik tepki sırasında mast hücrelerinin saldığı kimyasal maddeler bulunur. Yüksek düzeyde histamin içeren besinleri yerseniz, mide krampları ve kusma gibi alerjiyi taklit eden belirtiler geli­şebilir. Şarap, İsviçre peyniri, lahana turşusu gibi mayalanmış
besinler fazla miktarda histamin içerir. Füme etlerde, konser­ve balıklarda da histamin bulunur. Orkinos ve uskumru bol histaminli yiyeceklerdendir.

Sorunun kaynağı yalnızca histamin değildir. Kafeinden ka­kaoya kadar tüketilen çeşitli maddeler sindirim rahatsızlıkları­na yol açabilir. Bu uzun listenin ön sıralarında yer alanlar ara­sında çikolata, kola, kahve, çay, bira, sirke, bira mayası, muz, turunçgiller ve avokado sayılabilir.

Besin Alerjisi ve Karin Agrisi

Besin Alerjisi ve Karın Ağrısı, Alerji Yapan Besinler

Alerjik tepkiler her zaman alerjenlerden, genellikle de bağı­şıklık sistemini tehlikeli bir saldırı olduğu yanılgısına düşüren zararsız, küçücük maddelerden kaynaklanır. Vücut bu alerjen­lere aşırı tepki gösterir ve virüsler ya da diğer mikroplara kar­şı kullandığı acı reçetenin aynısını uygulamaya kalkar. Bu da gösterdiğimiz alerjik tepkilerin kaynağıdır.

Nefes alırken küf sporları, toz akarlarının atıkları ve polen gibi alerjenler burundan akciğerlere girer. Yemek yerken alerjenler (genellikle besinlerdeki proteinler) ağız yoluyla sindirim sistemine alınır. Her iki durumda da ortaya çıkan tepkiler bir­birine çok benzer. Midenizdeki alerjenler kan dolaşımına geçer ve burada bağışıklık sistemiyle karşılaşır. Bir besin alerjeniyle ilk kez karşılaşıyorsanız, bağışıklık sisteminiz fazla miktarda immünoglobülin E (IgE) antikorları üreterek tepki verir. Bu an­tikorlar ilgili alerjene özgüdür. Örneğin fıstık proteinlerine kar­şı üretilen antikorlar maydonoz proteinlerine tepki vermez.
Şimdi o besin alerjenine karşı duyarlılık kazanmış durum­dasınız. Aynı yiyeceği bir kez daha yediğinizde, vücudunuzun savaşa girmeye hazır olduğu anlamına gelir bu. Antikorlar dev mast hücrelerine tutunmuşlardır. Bunlar histamin ve diğer kimyasal maddelerle doludur. Antikor ilgili alerjeni saptadı­ğında hemen yakalar ve içerdiği maddeleri boşaltması için mast hücresini tetikler.

Hissedeceğiniz belirtiler antikorların alerjenleri nerede ya­kaladığına bağlıdır. Sindirim çok karmaşık bir süreçtir; bu sü­reçte vücudunuzun birçok bölümü devreye girer. Besinle te­masa geçtiğiniz ilk yer (birazını üstünüze dökmedikçe) ağzınızdır. Çiğneme sırasında alerjenler, dilinizdeki ya da yanaklarınızdaki dokularda bulunan antikorlar ve mast hücreleri ta­rafından saptanabilir. Yani, ilk lokmanızı aldıktan kısa bir süre sonra karıncalanma hissedebilirsiniz.

Yutkunmayla birlikte besin, yemek borusuna geçer. Burada alerjik tepkinin tetiklenmesi, boğazınızda daha fazla yanmaya ve belki de sıkışma duygusuna yol açacaktır. Üçüncü durak mide ve bağırsaklardır. Alerjik tepkiler burada karın ağrısı, is­hal ya da kusmayla sonuçlanabilir. Alerjenler bağırsaklardan kan dolaşımına geçtiğinde bütün vücudu dolaşma olanağını bulur. Bu yolculuğun akciğerlere kadar uzanması solunum güçlüğüne ve hatta ataklara yatkınlığı olanlarda astıma yol açabilir. Sonunda alerjenler etkilerini deride de göstererek, kurdeşen ya da egzama gibi alerjik tepkiler doğurabilir.

Bütün bunların olması için birkaç dakika ile bir saat ara­sında değişen bir sürenin geçmesi yeter. Ender ama tehlikeli istisnalar bir yana, duyduğunuz rahatsızlık alerjenin vücuttan atılmasıyla sona erer. Bu da genellikle saatler içinde biten bir süreçtir.
Birçok yiyecek alerjik tepki yaratabilirse de, bu tepkilerin yüzde 90'dan fazlası şu sekiz besin tipine bağlıdır:

Karides, İstakoz, yengeç gibi kabuklu deniz ürünleri
Balık
Yumurta ve yumurtalı ürünler
Fındık, ceviz gibi ağaçların verdiği sert kabuklu yemiş­ler
Yerfıstığı
Buğday ve unlu mamuller
Süt ve süt ürünleri
Soya ve soya ürünleri

Balık, yumurta ve süte alerji özellikle çocuklar arasında yaygındır. Çocuklarda ve büyüklerde en çok tüketilen yiye­ceklere karşı alerji daha sık görülür. Örneğin, Japonya'da pirince karşı alerjik tepkiler daha az pirinç tüketilen ülkelere oran­la daha yaygındır. Aynı durum İskandinav ülkelerinde morina gibi açık deniz balıklan için de geçerlidir.

Bu arada alerjiyle ilgili şaşırtıcı bir sonuçtan da söz edelim. Nedeni henüz bilinmese de, doğum zamanının çocuk yaşlarda besin alerjisine yatkınlık kazanmayla ilişkili olduğu belirlen­miştir. İsveç'te 200'den fazla çocuk üzerinde yapılan bir araş­tırmaya göre, eylül ve şubat ayları arasında doğanlarda yumur­ta akı, süt ve unlu mamullere karşı IgE antikorları, diğer aylar­da doğanlardakinden çok daha fazla üretilmektedir. Alerjinin yanı sıra egzama gelişme olasılığı da daha yüksektir.

Besin Alerjisi Nedir

Besin Alerjileri

İyi bir yemeğin berbat olmasının ne demek olduğunu hepi­miz biliriz. Garson daha tatlı tabaklarını toplamaya gelme­den rahatsızlık başlar. Karında hissedilen buruntu bulantıya dönüşür. Kusma hissi yükselirken hesabı güç bela öder, biraz önce zevkle yediğiniz yiyeceklerden kurtulmanın yollarını ararsınız.

Son derece kötü bir duruma düştüğünüz ortada; ama bu gerçekten bir alerji mi? Çoğu vakada değil. Besine verilen kö­tü tepkiler yüzde 99 gibi bir olasılıkla, besin zehirlenmesi ve besin reddi (besine tahammülsüzlük ya da hekimlerin kullan­dığı biçimiyle besin entoleransı) gibi başka bir nedene bağlı­dır. Ortaya çıkan birçok belirti aynıdır: İshal, mide rahatsızlı­ğı, karın ağrısı, kusma. Ama alerjiler ve besinle ilişkili diğer sorunlar arasındaki küçük ayrımlar çok önemli olabilir. Uç ör­neklerde hayat bile kurtarabilir.

İsterseniz birkaç dakikamızı gerçek besin alerjilerine ve ka­rın ağrısına gerçekten neyin yol açtığını nasıl anlayacağımıza ayıralım.

Besin Alerjileri Anasayfa

Besin Alerjileri

Besin Alerjisi ve Karın Ağrısı

Besin Reddi ve Besin Alerjileri

Besin Zehirlenmesi ve Besin Alerjisi

Alerjen İçeren Besin Maddeleri

Anafilaksi

Anafilaktik Şok Belirtileri

Okulda Alerji Güvenliği

Çocuklarda ve Bebeklerde Besin Alerjisi

Deri Alerjisi ve Egzama

Deri Alerjisi ve Egzama Hastalığı

Deri sorunlarına ayırdığımız bölümün sonuna gelirken, kıs­men alerji, kısmen bilmece olan bir duruma değineceğiz. Bu­na tıptaki adıyla atopik dermatit ya da yalnızca egzama denir. Egzama kendini genellikle kırmızı, pullu, gevrek, kaşıntılı de­ri bölgeleriyle belli eder. Bu bölgeler çoğunlukla saç derisin­de, yüzde, kol ve bacaklarda, özellikle dirsek ve dizlerdedir. Egzama çocuk ve bebeklerin onda birinde ortaya çıkarsa da, çoğu kez zamanla kaybolur. Erişkinlerin yüzde 3'ünde egza­manın sürdüğü görülmektedir.

Egzamanın nedeni henüz tam anlaşılamamıştır. Ama he­kimler alerjilerle bir ölçüde bağlantılı olduğunu ortaya koy­muşlardır. Egzamalıların yüzde 70'e varan bir kesiminde aile­sel astım, alerjik rinit (saman nezlesi) ya da egzama öyküsü vardır. Ayrıca çoğunun kan dolaşımında immünoglobülin E (IgE) düzeyi yüksektir. Egzamalıların üçte birinde er ya da geç saman nezlesi ya da astım gelişir.

Egzamanın henüz kesin tedavisi yoktur. Ama ortaya çıkışı­nı engellemenin birçok yolundan söz edilebilir.

Derinizi serin tutun

Kısa süreli soğuk duşlar derinin ku­rumasını önler. Çocukların haftada üç seferden fazla banyo yapmaması yerinde olur. Çünkü fazla su, çocukların derisini kurutabilir.

Banyoda nemlendirici özelliği olan sabunları yeğleyin. Sa­bunu yalnız koltukaltı ve kasık bölgesinde kullanın. Duştan sonra vücudunuza bebe yağı ya da parfümsüz özel banyo yağ­ları sürün. Küvette yıkanırken suya biraz parfümsüz banyo ya­ğı ekleyin.
Duştan çıkınca vücudunuzun ıslaklığını almak için havluyu sürtmeden, yumuşak dokunuşlarla kullanın.

Deri bakımına özen gösterin

Bol nemlendirici kullanın. Yüz kremleri, el kremleri, vazelin ve hatta yemeklik sıvı yağ bile kuruyan noktaların üstüne sürülebilir.
Su, su, su. Çoğu vakada sorunu yaratan evdeki fazla nem­dir. Nemli ortamlar küfün üremesini kolaylaştırır; bu da aler­jisi olan kişilerde ciddi sorunlar yaratabilir. Ama egzamanız varsa evde, en azından yatak odanızda bir nemlendirici kullan­mayı düşünün. Ayrıca radyatörlerin üstüne ya da yakınına ko­yacağınız geniş ağızlı su kapları havayı nemlendirecektir. Ha­vanın nemlenmesi derinizi de nemlendirir ve korur.

Tetikleyicilerden uzak durun

Birçok kişide, özellikle ço­cuklarda yenen bazı besinlere bağlı olarak egzama alevlenebi­lir. Sakıncalı yiyeceklerin çoğu aynı zamanda besin alerjilerin­den de sorumludur. Bunlar arasında yumurta akı, süt ürünleri, balık ve kabuklu deniz ürünleri, unlu mamuller ve portakal sa­yılabilir. Yiyeceklerin sizde sorun yarattığını düşünüyorsanız, küçük bir deneme yapın. Beslenme günlüğü tutarak iki-üç haf­ta boyunca yediklerinizin listesini çıkarın ve egzamanın neye tepki verdiğine dikkat edin. Bu yöntemle sorunu kendiniz saptayabilirsiniz. Sonuç alamazsanız hekime başvurun. Hekimi­niz sizi eleme yöntemiyle beslenmeye tabi tutarak, sorunun ortadan kalkmasına kadar her seferinde bir yiyeceği devre dı­şı bırakacaktır. Besin ve alerjilerine ilişkin daha ayrıntılı bil­giyi izleyen bölümde bulacaksınız.

Vücudunuzda canınızı yakan geniş egzamalı bölgeler var­sa, kolloidal yulaf ezmesi içeren nemlendiricileri kullanarak ılık bir banyo yapın. Daha küçük alanlar için yarım litre soğuk suda bir çay kaşığı sofra tuzunu eritin ve bu suyu biraz pamu­ğa emdirerek ilgili bölgeye sürün.

Kurumuş deriyi kaşımamaya çalışın. Kaşımadan yapamaz duruma geliyorsanız, o bölgeyi akan soğuk su altında tutun. Ayrıca kaşıntıyı almak için buz parçalarından da yararlanabi­lirsiniz.

Deri Alerjisi ve Cilt Tahrisi

Deri Alerjisi ve Cilt Tahrişi

Bu bölümün başlarında deri döküntülerinin çoğuna alerjilerin yol açmadığını belirtmiştik. Bunları alerjenler yerine tıp jargonundaki adıyla iritanlar, diğer deyişle tahriş ediciler ya da ör­seleyiciler, yani deriye değince kızarıklık, şişme, yanma, ka­barcık ve diğer sorunları ortaya çıkaran maddeler tetikler. Ge­niş bir yelpazeye yayılan bu döküntülerden sorumlu tahriş edi­ciler de etkilerini çok çeşitli yollardan gösterir. Ama ortak yönleri, gelişen döküntünün gerisinde T hücrelerine bağlı bir alerjik tepkinin bulunmamasıdır.

"İritan kontakt dermatit'in ortaya çıkışında duyarlılık ka­zanma sürecinin bir rolü yoktur. Bir tahriş ediciyle ilk temas, sorunu yaratmaya yetebilir. Ama bazen düşük düzeyde kalan bu temas, belirtiler görülmeden yıllarca sürebilir.
İşte size sık karşılaşılan ve deride tahrişe yol açan madde­lerin bir listesi:

Boyalar ve alkol, terebentin gibi çözücüler (solventler)
Asitler
Çimento
Kireç (kalsiyum oksit)
Bazı plastik ve metaller
Küllü su ve çamaşır suyu gibi alkaliler

Sabunlar bile sorun yaratabilir. Bunlar derinin doğal yağı­nı alarak kurumasına yol açar. Çatlamaya yatkın hale gelen deri kolayca tahriş olur. Bu durum çocuğunuzu sık sık ellerini yıkamaktan alıkoyacak bir bahane değildir. Tersine evde el kremlerini ve nemlendirici sabunları eksik etmemeniz için iyi bir nedendir.

Genelde derinin ince olduğu vücut bölgeleri tahrişe daha yatkındır. Bu yerler arasında yüz, gözkapakları ve cinsel or­ganların bulunduğu bölge sayılabilir.

Birçok vakada tahriş nedenini belirlemek kolaydır. Elinizi eldiven kullanmadan tinere sokarsanız, kızarıklığa neyin yol açtığını anlamanız zor olmaz. Ama her gün birçok şeye dokun­duğumuzdan, bazen nedeni hemen saptayamayız. Alerjik deri tepkilerinde bir günlük tutmak yararlıdır. Sorun sürerse, heki­miniz yama testleriyle nedeni saptamak isteyebilir. Her za­manki gibi, döküntülerle başınızın derde girmemesi için tek yol tahriş edicilerden uzak durmaktır.

Deri Alerjisi Sebepleri

Deri Alerjisinin Gizli Nedenleri

Birçok vakada deride sorun yaratan nedeni belirlemek kolay­dır. Örneğin nikel alerjisi olanların bileğinde—tam saatin altı­na denk gelen yerde—yuvarlak bir döküntü görülür. Böylece kuşkuya da yer kalmaz.

Ama alerjiler her yerde gelişebilir ve her zaman kesin bi­çimde tanınamaz. Şimdiye kadar en yaygın alerjenler üzerin­de durduk. Deri tepkilerine yol açabilecek diğer maddeler şunlardır:

İlaçlar. Bunlar arasında antibiyotik kremler ve penisilin ya da sülfonamit içeren merhemler, anestezikler (benzokain), antihistaminikler ve antiseptikler (heksaklorofen, timerosal) yer alır.

Formaldehit. Bu madde bazı ev izolasyon maddelerinin bileşiminde yer alır. Kırışmayan elbiselerde de kullanılır. Bu tür elbiseleri ilk kez giymeden önce birkaç sefer yıka­mak yararlı olur.

Kozmetikler. Parfümlerden saç boyalarına kadar bütün kozmetik ürünler alerjik tepkiye yol açabilir. Deri alerjiniz varsa, hipoalerjenik (alerjik tepkilere daha az yol açan) ürünler tercih etmelisiniz.

Temizlik ürünleri. Sabunlar, bulaşık deterjanları ve sık kul­lanılan diğer ürünler genellikle alerjen maddeler içerir.

Giysiler. Bazı giysiler hidrokinonla işlemden geçirilir. Bu madde genellikle mayo ve iç çamaşırı gibi tamamı ya da bazı bölümleri esnek giysilerde kullanılır.

İşyerlerindeki kimyasal maddeler. Bunlar arasında kromatlar (çimento, elektroliz ve tabaklama işlerinde, ayrıca boyalarla iç içe çalışanlar), epoksi reçineleri (plastik ve ya­pı elemanı üretiminde çalışanlar), nikel tuzları (mücevher­ciler, kasiyerler), P-fenilendiamin (güzellik uzmanları, ta­mirciler) ve daha birçokları sayılabilir.

Deri alerjisinin kaynağını kolayca belirleyemiyorsanız bir günlük tutmayı deneyin. Sabundan elbiselere, bitkilerden makyaj malzemelerine kadar derinize dokunan her şeyin izi­ni sürün. Her ortaya çıkan döküntüyü kaydedin. Biraz şansla birkaç hafta içinde sorunu ortaya çıkarabilirsiniz.

Sorun bir türlü çözülmüyorsa, hekime başvurma zamanı gelmiş demektir. Şikâyetlerinizin zaman içindeki gelişimini dinledikten sonra, hekiminiz olasılıkları azaltabilir. Bu aşama­da size belki bir yama testi uygulanacaktır. Bu testte derinize az miktarda alerjen konarak, bir tepkinim gelişip gelişmediği­ne bakılır. Bu yöntem yüzde 100 güvenilir olmasa da, genel­likle sorunu saptamaya yardım eder. Alerjeni belirledikten sonra hekiminiz, alerjenle teması önleme ve istenmeyen bir temas olduğunda neyin yapılması gerektiği konusunda gere­ken desteği sağlayacaktır.

Deri Alerjisi Nedenleri

Deri Alerjisinin Nedenleri

Derinize dokunan hemen her şey bir potansiyel alerjendir. Ama bazı maddelerin bir tepkiye yol açma olasılığı diğerlerin­den daha fazladır. Şimdi en çok karşılaşılan etmenleri özetle görelim.

Bitkiler

ABD'de yapılan araştırmalar birkaç bitkinin deri alerjilerine yol açma riskinin son derece yüksek olduğunu, toplam nüfusun yarısı ile dörtte üçü arasında değişen bir kesimi kapsadığını göstermektedir.

Alerjiye hangi bitki yol açarsa açsın, verilecek öğüt tek ve basittir: Onlardan uzak durun. Yani kırsal alanlarda uzun pan­tolonlar, uzun kollu elbiseler giyin. Bitkilerle haşır neşir ola­caksanız, eldiven kullanın. Dışarıda işiniz bitince elbiselerini­zi yıkayın. Alerjiye genellikle bitkinin yağlı reçineleri yol aç­tığından, kullandığınız aletlere bulaşan yağları temizleyin.

Kuşkulu bir bitkiyle temas edince hemen ilgili bölgeyi su ve sabunla yıkayın. Daha iyisi temizlik için alkol kullanın. Her şeye karşın deriniz kızardığında, kaşıntıyı giderecek şu önlem­leri alabilirsiniz:

Kalamin içeren losyonları deneyin. Bu pembe ve sütüm­sü sıvı, kabarcıkları kurutmaya, zedelenen cildin iyileş­mesine yardım edebilir. Ayrıca kaşıntıya da iyi gelir.

Belirtiler şiddetliyse hekime başvurun. Sürülerek kulla­nılan hidrokortizonlu ilaçlar, güçlü kortikosteroitler ve belki de ağızdan alınan bir ilaç gerekebilir.

Kabarcıklar ne kadar kaşınsa da, derinizi yolmamaya ça­lışın. Bunların patlamasıyla alerjik tepki yayılmaz; ama enfeksiyona neden olabilirsiniz. İlgili bölgeyi gece gazlı bezle kapatmak, istemeden kaşınmanızı önler. Kabar­cıkların patlaması halinde, yarayı temizleyip gevşek ste­ril bir bandajla koruyun.

Başta da söylediğimiz gibi, alerjik tepkilere yalnız kırlarda bulunan bitkiler yol açmaz. Çok sayıda bitki türü, ender du­rumlarda portakal, kereviz ve patates gibi yaygın biçimde tü­ketilen besinler bile deri alerjisi yapabilir. Bu bitkilere karşı alınacak en iyi önlem yine sakınmaktır. Derinize değdirmez-seniz, canınız yanmaz.

Ciddi deri alerjilerinin görüldüğü kişiler, gözkapakları ve dudak gibi duyarlı deri bölgelerine kuşkulu bir bitki değdiğin­de hemen hekime başvurmalıdır.

Nikel

Bazı kişilerde bu metal, deriyle teması izleyen saat­lerde bölgesel kırmızı ve pullu bir döküntüye yol açabilir. Ni­kel günümüzde fermuar, düğme, saat, bozuk para, kalem, takı gibi son derece yaygın bir kullanım alanına yayılmıştır. Altın takılara bile—24 ayar olmadıkça—sertlik kazandırmak ama­cıyla nikel katılabilir.

Metalin değdiği deride, özellikle delinmiş kulakmemesinde, saatin altında, boyun çevresinde bir kızarıklık varsa nike­le duyarlılık söz konusu olabilir. Yapabileceğiniz en iyi şey, derinizin hiçbir yerine nikel değdirmemektir. Bu amaçla hipoalerjenik, paslanmaz çelik ve gümüş takıları yeğleyebilirsi­niz. Bazı takılarınızdan vazgeçmek istemiyorsanız, hiç ol­mazsa bunları takmadan önce derinize talk pudrası sürmeyi deneyin. Talk derinizi kuru tutarak, bir döküntü gelişme ola­sılığını azaltabilir.

Döküntü ortaya çıktığında, en iyi tedavi deriye sürülen kortikosteroitlerdir.

Lateks ürünler

1980'lere gelene kadar bu sorun pek bilin­miyordu. Ama zamanla gerçek bir soruna dönüştü. Lateks el­divenler cerrahiden gıda sektörüne kadar çok çeşitli alanlarda kullanılmaktadır. Balonlar, paket lastikleri, ayakkabı tabanları, prezervatifler ve başka birçok ürün lateks içerir. Toplumda la-tekse duyarlılık yalnız yüzde 1 'iken, sağlık görevlilerinde bu oran yüzde 10 dolayına çıkar. Başka alerjileri olan kişilerde la-tekse duyarlılık riski daha yüksek gibi görünmektedir.

Lateks aslında sorunun yalnızca bir bölümünü oluşturur. Giyip çıkarmayı kolaylaştırmak açısından, eldivenler mısır ni­şastası ya da başka bir malzemeyle kaplanabilir. Prezervatif gibi diğer lateks ürünler de tahrişe yol açabilecek çeşitli ürün­lerle sıvanmış olabilir.

Lateks çeşitli tepkilere yol açar. Bunların bir bölümü aler­jiyle ilişkili değildir. Latekse alerjiniz olmasa bile, elinizde ku­ru, kabuklu yaralar gelişebilir. Bu durum lateksle ilgili sorunların en yaygın olanıdır. İkinci sırada nikel alerjisine benzer bölgesel alerjik tepkiler gelir.
Üçüncü tepki biçimi çok daha ciddi olabilir. Bazı vakalar­da lateks bütün vücutta alerjik tepkilere yol açar. Bu durum kurdeşen dökme ve şişme gibi görece önemsiz biçimlerde ortaya çıkabilir. Ama astım atakları ve hatta kendini boğazda ile­ri derecede şişme, kalple ilgili komplikasyonlar ve başka cid­di sorunlar biçiminde gösteren anafilaksi gibi daha şiddetli tepkiler gelişebilir. Anafilaksi genellikle cerrahi girişim sıra­sında göğüs boşluğu, diş tedavisi sırasında ağız ya da lavaj ya­pılırken anüs gibi duyarlı bölgelere lateks temasıyla ortaya çı­kar. Ama bazı vakalarda latekse dokunma ya da lateks tozunu soluma bile alerjik tepkiyi tetikleyebilir. Latekse çok duyarlı olduğunuzu biliyorsanız, belirtilerin farkına varır varmaz he­kime başvurmalısınız.

Lateks alerjisine karşı en iyi çare yine sakınmadır. Ama bu her zaman sağlanamayabilir. Latekse değdinizse ve bir deri döküntüsü ortaya çıktıysa, sürülerek kullanılan kortikosteroitler belirtileri giderebilir. Vücuda yayılan tepkilerde, örneğin astım, hapşırma ya da burun akıntısında, hekiminiz antihistaminik almanızı ya da bir puf bronkodilatör kullanmanızı öne­rebilir. Çok duyarlı olduğunuzu biliyorsanız, hekiminiz anafi­laksi tepkilerinin önüne geçmek üzere kendinize enjeksiyon yapabilmeniz için taşınabilir bir adrenalin kiti verebilir.

Fotoalerjik temas dermatiti

Alerjik deri tepkilerinin ço­ğu yalın bir çizgi izler: "Yanlış" bir şeye değer, bunun bedeli­ni de ödersiniz. Ama bazen bir alerjene değmek döküntü için yeterli olmaz. Alerjenin sorun yaratabilmesi, güneş ışığının da devreye girmesine bağlıdır. Fotoalerjik temas dermatiti denen bu durum tıraş losyonu, parfüm, güneş yağı gibi koruyucula­rın ve deriye sürülen ilaçların yol açtığı özel bir sorundur. Ba­zen incir sütü ve ender durumlarda mango da benzer tepkilere yol açabilir.

Bu alerjik tepkiyi incelemek için genellikle bir yama testi­ne başvurulur. Alerjen yamasının alınmasından sonra, deriye ayrıca kısa bir süre morötesi (ultraviyole) ışın verilir.
Her zaman olduğu gibi, fotoalerjik temas dermatitine karşı izlenecek en iyi yol alerjenden sakınmadır. Döküntüye yol açan tıraş losyonlarını kullanmayın. Güneşten sakmamadığınız du­rumlarda, koruma faktörü 30 ya da daha yüksek olan bir gü­neş sütü sürerek derinize morötesi ışınların gelmesini önleyin. Soruna doğrudan güneşten koruyucu yol açıyorsa, PABA içer­meyen ürünleri kullanın. PABA, güneş yağı-sütü gibi koruyu­cu ürünlerdeki başlıca alerj endir.

Temas ürtikeri

Deri alerjilerinin çoğu kaşıntılı ve kötü görünüşlü bir döküntüye neden olur. Ama temas ürtikerinde bunlann yerini kurdeşenler alabilir. Deri pençe pençe kızarır. Lekelerin büyüklüğü 1 santimden yaklaşık 30 santime kadar değişir. Döküntü bir saatte geçebileceği gibi, günlerce de süre­bilir. Kurdeşen çok sık görülür. Neredeyse her beş kişiden bi­ri yaşamında bir kez kurdeşen döker.

Kurdeşenlere besin alerjisi, özellikle kabuklu deniz ürünle­ri, süt, kabuklu kuruyemiş ve yumurta gibi yiyecekler, ev hay­vanlarının kıl-deri döküntüleri, toz ve polenler yol açar. Ama derinin doğrudan alerjenlere temas etmesiyle de kurdeşen ge­lişebilir. Her iki durumda da tepki aynıdır. Kurdeşenlerin histamin salınmasına bağlı olarak ortaya çıktığı sanılmaktadır. Bu durum kurdeşeni T hücresi tepkilerine bağlı çoğu deri aler­jisinden ayıran bir özelliktir.
Kurdeşene yol açabilen başlıca alerjenler güneşten koruyu­cu ürünlerin içerdiği maddeler, saç spreyleri, nikel, parfüm, huş odunu, süt, mentol, tırnak cilası ve bazitrasin, neomisin, benzol peroksit gibi ilaçlardır. Hayvan proteinleri, besin prote­inleri (un, tahıl ve baharatta bulunanlar) ve lateks proteinleri ile yakın temas halinde çalışanlarda alerjik temas ürtikerlerinin gelişme riski daha yüksektir.

Yineliyoruz, yama testleri bazen kurdeşen dökmenin nede­nini ortaya çıkarabilir. Ama böyle bir durum gelişmeden önce derinize değen şeylerin bir dökümünü çıkarmak, nedeni bulma­nıza yardım edebilir. Sorunu belirledikten sonra hekiminiz, deriye sürülen kortikosteroitli kremlerle ya da ağız yoluyla alınan antihistaminiklerle kurdeşeni tedavi edecektir. Ciddi vakalarda reçetenize prednizon gibi kortikosteroit hapları da ekleyebilir.

Deri Alerjisi Nasil Olusur

Deri Alerjisi Nasıl Ortaya Çıkar? Deri Alerji

Deri alerjilerinin çoğu topluca temas dermatiti olarak bilinir. Adından da anlaşılacağı gibi, tepkiye yol açan yabancı bir maddenin derinin dış katmanına (epidermis) temas etmesiyle başlar bütün sorun. Her temas dermatiti vakası alerjik tepki içermez. Vakaların yalnızca onda biri gerçek alerjidir. Ama alerjik ve alerjik olmayan temas dermatitlerinin bazen benzer belirtiler vermesi nedeniyle, her iki durumu da bu bölümde in­celeyeceğiz.

Başta anlattığımız çoğu alerjik tepkinin oluşum mekaniz­masını hatırlayacaksınız. Zararsız bir alerjen, genellikle bir protein vücuda girer ve bağışıklık sistemiyle karşılaşır. Özel­leşmiş antikorlar bu alerjeni saptayıp yakalar. Bağışıklık siste­mi alerjenin tehlikeli olacağı yanılgısına düşer. Dolayısıyla mast hücrelerinden ve bazofillerden güçlü kimyasal maddeler salar. Salman bu maddeler alerjeni imha eder ve bu süreç sıra­sında alerji belirtileri ortaya çıkar.

Deri alerjilerinde durum biraz farklıdır. Alerjen deriyle te­mas ettiğinde T lenfosit denen bağışıklık hücreleri devreye gi­rer. Bunlar lenfokin adlı maddeleri salar. Lenfokin tiplerinden biri, makrofaj olarak bilinen hücrelere mesaj gönderir. Makro-fajlar alerjenleri—ve beraberinde alerjen izlerini taşıyan vücut hücrelerini—yutup sindirerek yok eden dev yeme makineleri­dir. Bazı lenfokinler makrofajların işlerini bitirmeden sahne­den çekilmelerini engelleyen sinyaller gönderir. Başka bazı lenfokinler ise ilgili bölgedeki komşu dokulara fazladan sıvı ve iltihap hücrelerinin geçişini sağlamak için kan damarlarını uyarır. Bu etki zararsız antijenlerin "bulaşmış" olduğu sapta­nan vücut hücrelerini şişirip öldürür.

Sonuç nahoş bir keşmekeştir. Deri alerjileri genellikle şiş­me, kızarıklık, duyarlılık ve döküntülere yol açar. Neyse ki alerjik tepki bölgeseldir; alerjenin ilk sürtündüğü deri bölgesi­nin ötesine gitmez. Bu durum belirtilerin bütün vücuda yayıl­dığı diğer alerji tiplerindekinden çok farklıdır.

Derideki alerjik tepkilerin ortaya çıkışı belirli bir zaman alır. Bir besin alerjisi hemen hissedilirken, bazı bitki alerjileri 24-72 saat geçene kadar ortaya çıkmaz. Çünkü T-hücreleri çe­tesinin durumu çakması daha uzun sürer.

Deri alerjilerinin çoğu yaşamı tehdit edecek nitelikte değil­dir. Ama alerjinin şiddetine bağlı olarak kızarıklık ve aşırı ka­şıntı birkaç gün sürebilir. Makrofajlar ölmüş hücreleri ortadan kaldırır, deri iyileşir ve olay atlatılmış olur.

Deri alerjilerinde duyarlılık kazanma denen bir süreç var­dır. Alerji yaratacak bitkiye ilk kez temas ettiğinizde döküntü ortaya çıkmaz. Çünkü vücudunuz bu alerjenle hiç karşılaşma­mıştır. T hücreleri davetsiz misafiri deftere yazar, ama bütün gücüyle saldırıya geçmez. Bir dahaki sefere aynı bitkiye do­kunduğunuzda, o kadar şanslı olamayabilirsiniz. Bir kez du­yarlılık kazandıktan sonra, T hücreleri alerjeni her gördüğün­de kuvvetle tepki verecektir. Alerjene ilk temastan sonra tam duyarlılık kazanana kadar genellikle bir hafta dolayında bir süre geçer. Bazı vakalarda duyarlılık kazanmadan önce birkaç temasın olması gerekir. Ama süreç bir kez tamamlandı mı, ar­tık gelsin kalamin losyonu!

Deri Alerjileri Hakkinda Bilgiler

Deri Alerjileri ve Alerjik Deri

Kırlarda dolaşmayı sevenlerdenseniz, otlar arasında yürür­ken seyrek de olsa rahatsız edici deri alerjilerine yol aça­bilecek bir bitkiye sürtünebilirsiniz.

Şimdiye kadar daha çok vücudunuz içinde, midede, bağır­saklarda, akciğerlerde ve sinüslerde başlayan alerjik tepkiler­den söz ettik. Oysa birçok madde yalnızca derinize sürtün­meyle bağışıklık sisteminizi ayağa kaldırabilir. Sonucu söyle­mek gereksiz, son derece sıkıntı verici olabilir.

Deri alerjileri ısırganotuyla temasta olduğu gibi ara sıra or­taya çıkan tatsızlıklarla sınırlı kalmaz. ABD'de Ulusal Meslek Güvenliği ve Sağlığı Enstitüsü alerjiyi de içeren güçten düşürücü deri sorunlarının, işle ilişkili bütün sağlık sorunlarının üçte birinden daha büyük bir bölümüne neden olduğunu bil­dirmektedir. Bel ağrısı, stres, karpal tünel sendromu ve işle il­gili öteki sorunların hepsini geride bırakan bir orandır bu.

Ortada ciddi bir durum var gibi görünse de, gelişebilecek bütün deri döküntülerinden kendinizi kurtarabilirsiniz. Önemli olan sizde sorun yaratacak maddeleri tanımayı ve sakınmayı bilmenizdir. O halde tahriş edici deri alerjilerini da­ha yakından tanıyalım.

Deri Alerjileri Anasayfa

Deri Alerjileri ve Alerjik Deri

Deri Alerjisi Nasıl Ortaya Çıkar?

Deri Alerjisinin Nedenleri

Deri Alerjisinin Gizli Nedenleri

Deri Alerjisi ve Cilt Tahrişi

Deri Alerjisi ve Egzama Hastalığı

Doruk Akisolcer

Doruk Akışölçer

Doruk akışölçer kulla­nan bir astımlı çocuk ya da erişkin bir atağın yak­laşmakta olduğunu anla­yabilir. Bu alet şöyle kul­lanılır:

1. Akışölçeri sıfırlayın.
2. Ayakta durarak derin bir soluk alın.
3. Akışölçeri ağzınıza yerleştirin ve dudakları­nızı sıkıca kapatın. Dilini­zi aletin deliğine getirme­yin. Olabildiğince güçlü ve hızlı bir biçimde üfle­yin.
4. Akışölçerin gösterdiği değeri yazın. Aynı işlem­leri iki kez daha yinele­yin. Yaptığınız üç ölçüm­den elde ettiğiniz en yük­sek değer önceki refe­rans ölçümüyle karşılaş­tırıldığında astımın ne kadar denetim altında ol­duğunu gösterecektir.

Astim Hastaligi ve Nefes

Astım Hastalığında Nefes Kontrolü

Derin bir nefes alın. Ciğerlerinizi nasıl hissediyorsunuz? Çok iyi mi? İdare eder mi? Berbat mı?

Bunlar nesnel ölçüt sayılamaz. Uzun süreden beri astımı­nız olsa bile, akciğerlerinizin farklı zamanlardaki işlevsel du­rumunu anlamak zordur. Bu belirsizlik sorun yaratır. Çünkü astım ataklarını önlemede akciğerlerin işlevsel durumunu tam olarak bilmek çok önemlidir. Ufukta bir astım atağı belir­diğinde önleminizi almanız için size doğru bilgi verecek bir alet gerekir. Birçok kişi için bu alet doruk akışölçeridir.

Ucuna termometre bağlanmış üflemeli bir çalgıya benzer bir görünüm taşıyan bu alet, ciğerlerinizden havayı ne kadar hızda ve güçte verebildiğinizi ölçer. Akciğerleriniz iyi çalışırken temel alınacak bir ölçüm yapılır. Bu değeri bilirseniz, akciğerlerinizdeki birazcık kötüleşmeyi bile saptayabilirsiniz. Böyle bir gelişme ilaçlarınızı kullanmak, yaptığınız egzersizi hafifletmek ve belki de hekiminize başvurmak için uyarıcı olabilir.
Hekiminiz doruk akışölçeri kullanmanızın gerekip gerek­mediğini, eğer gerekiyorsa tam olarak nasıl kullanacağınızı size söyleyecektir. Yine de bu aleti kullanma yöntemini ana hatlarıyla anlatalım.

Önce akciğerlerinizde sorun yokken ölçümler yapın. Bu­nun için doruk akışölçerinin kullanma kılavuzuna uyun . İşlemi üç kez yineleyin ve her seferinde ulaşılan değerleri kaydedin. Sonra bunların ortalamasını alın. Elde ettiğiniz sayıyı artık ilerideki ölçümler için referans ola­rak kullanacaksınız. Referans değer kişiden kişiye değişir. Dolayısıyla başkalarıyla karşılaştırma yapmanın bir anlamı yoktur. Yalnızca normal koşullar altında ciğerlerinizden en çok ne kadar hava verebildiğinizi gösteren bir ölçümdür bu.

Bundan sonra sabah ve akşam olmak üzere her gün iki ayrı ölçüm yapın. Ölçümler astım ilacını almadan önce yapılmalıdır. Her seferinde ölçümü üç kez yineleyin ve en iyi sonu­cu kullanın. Bu değer, referansın yüzde 80-100'ü arasınday­sa yeşil ışık yanmış demektir; normal yaşamınızı sürdürün. Yüzde 50-80 arası tehlike demektir. Akciğerleriniz en iyi biçimiyle çalışmadığından, biraz tempo düşürmeniz gerekir. He­kiminizin astım atakları başladığında kullanmanızı istediği bir "kurtarıcı" inhaler varsa, onu kullanma zamanı gelmiştir. Bu ilacı kullandıktan sonra birkaç dakika kendinizi rahat bırakın; ardından yeni bir ölçüm yapın. Yeniden normal kapasitenin en az yüzde 80'ine ulaştığınızda, normal yaşantınıza kaldığı­nız yerden devam edebilirsiniz.

Astim Bagisiklik Tedavisi

Astım’da Bağışıklık Tedavisi

Bazen astımı denetim altına almak için gösterdiğiniz bütün ça­balar yetersiz kalabilir. Evdeki bütün tozları yok etseniz, doğ­ru egzersiz yapmayı öğrenseniz ve doğru ilaçları doğru dozlar­da alsanız bile, astım atakları gelişebilir. Böyle bir durum kar­şısında, hekim bağışıklık tedavisini düşünebilir. Bu yöntem yalnız yaklaşık 20 hastadan l'ine uygundur; ama işe yaradı­ğında son derece etkilidir.

Burada yalnızca kısa bir özetle yetiniyoruz. Ba­ğışıklık tedavisi alerjiye yol açan alerjeni çok az miktarda içe­ren iğnelerin aralıklı olarak yapılmasına dayanır. Bu iğnelerin her yapılışında vücudunuz alerjene karşı antikor üretir. Bu an­tikorlar alerjenleri daha bir astım atağını tetiklemeden yakalar. Zamanla alerjene karşı direnç gelişir. Başka bir deyişle, eski­ye göre daha az alerjik tepki gösterirsiniz.

Bağışıklık tedavisine yavaş ilerleyen bir süreç olması nede­niyle aylar ya da yıllar boyunca devam edilir. Süre bu kadar uzasa da, bazen tam başarı sağlanamayabilir. Bağışıklık teda­visi yalnızca astıma bir alerjenin yol açtığı kesinlik kazandık­tan ve bu alerjenin ne olduğu kesin olarak belirlendikten son­ra başlatılır. Çoğu vakada bağışıklık tedavisi son seçenektir. Her zaman en iyisi sizi soluksuz bırakan şey her neyse, ondan sakınarak astımı denetim altında tutmaktır.

İşin doğrusu şu ki, bağışıklık tedavisini mucize yaratacak bir yöntem olarak görmemek gerekir. Bir kere çok pahalıya çı­kabilir. Genellikle bir yıl boyunca birçok kez idame dozda iğ­nelerin yapılması gerekir. Astımın egzersiz, enfeksiyon, du­man, gaz, soğuk hava gibi sorunlardan kaynaklanması duru­munda işe yaramaz. Bağışıklık tedavisi başanya ulaşsa bile, yine astım ilaçları kullanmanız ve ilgili alerjenden sakınmanız gerekebilir.

Astim İlaclari

Astım İlaçları, Astım Tedavisinde İlaç

Hafif, aralıklı astımı olanlar gerektikçe ilaç kullanırlar. Diğer­leri ilaçlarını her gün ve bazen günde birkaç kez kullanmalı­dır. Astımın ilaçla tedavisi büyük ölçüde kişiye özel bir süreç­tir. Astımlı iki kişi belirtilerini denetim altında tutmak için sü­rekli farklı ilaçları, farklı doz ve sıklıkta kullanabilir. Dolayı­sıyla "ideal" bir genel tedavi planından söz edilemez.

Astım ilaçlarının iki ana sınıfı vardır. Bunlardan biri hızlı iyileşme, diğeri uzun süreli denetim sağlar. Hızlı iyileşme sağ­layan ilaçlar kısa etkili beta2-adrenerjik agonistler olarak bilinir. Bunlar genellikle astım atağının yeni başladığı hastala­ra yardımcı olmak için kullanılır. Etkilerini vücudun kendi ad­renalin hormonuna benzer biçimde gösterirler; ama kalp ya da kan basıncına dokunmadan akciğerleri gevşetecek biçimde ha­zırlanmışlardır. Tabletleri, iğneleri ve en yaygın olarak da inhaler tipleri vardır.
İşte size inhalerde kullanılan kısa etkili üç ilaç (jenerik ad­larıyla):

Albuterol
Metaproterenol
Terbutalin

Bu ilaçlar hızlı etkileri nedeniyle daha çok acil durumlarda ya da bir astım atağı başladığında "kurtarıcı" inhaler olarak kullanılırlar. Etkilerini genellikle 1-15 dakika içinde göster­meye başlar ve 4-6 saat boyunca rahatlama sağlayabilirler.

Adrenerjik ilaçlar en çok inhaler tipinde kullanılırken, bazı kişilere hap olarak da verilir. Hap biçimi özellikle inhaleri doğru biçimde kullanamayan küçük çocuklarda, inhalerden bir nedenle hoşlanmayan ya da inhalere yanıt vermeyen hasta­larda tercih edilir.
İnhaler kullanımı basittir. Yalnız kullanım sırasında birkaç aşamaya dikkat etmek gerekir:

İlacı ayakta kullanın.
Kullanmadan önce inhaleri birkaç kez sallayın.
İnhaleri, haznesi ağız parçasından yukarıda kalacak bi­çimde tutun.
Ağız parçasını ağzınıza iki-üç santim kadar yaklaştırıp ağzınızı iyice açın.
Soluk almaya başladıktan sonra, haznenin ilacı bırakma­sını sağlayın.
Ağzınızı açık tutarken, ciğerleriniz tam şişene kadar so­luk almayı sürdürün.
Soluğunuzu bırakmadan hiç olmazsa 10 saniye tutun.

Bazı kişilere birden fazla doz gerekebilir. Hekiminiz alma­nız gereken dozu size bildirecektir.
İnhaleri ilk kez kullanırken, deneme yapmak yararlıdır. Böylece gerçek bir astım atağı sırasında inhaleri nasıl kullana­cağım korkusuna kapılmazsınız.
İnhalerde kullanılan ilaçlar çok güvenlidir; ama bazı kişi­lerde yan etkilere yol açabilirler. Ortaya çıkabilecek yan etkiler arasında sinirsel gerginlik, baş ağrısı, titreme, çarpıntı ve bulantı sayılabilir. Yan etkiler ortaya çıktığında hekiminize başvurun. İlaçların ya da dozların değiştirilmesi, genellikle bu gibi sorunları ortadan kaldırır.
Astım ataklarını önlenmede en iyi korumayı, uzun sürede etki gösteren ilaçlar sağlayabilir. Bunların birkaç tipi vardır.

Teofilin

hem astım ataklarını önlemek, hem de hafif alev­lenmeleri yatıştırmak için kullanılabilir. Bu ilacın sıvı, tablet ve kapsül biçimleri vardır. Etkisini inhalerlere göre daha uzun sürede gösterir; ama sağladığı düzelme 24 saate kadar sürer.

Teofilin istenmeyen yan etkilere yol açabilir. Bunların başlıcaları karın ağrısı, bulantı, kusma, baş ağrısı, sinirlilik hali, iştah kaybı ve uykusuzluktur. Teofilinin yavaş salimli biçimle­ri, doz seviyelerinin daha kararlı olmasını sağlar ve yeterli et­ki için günde yalnız bir ya da iki kez alınabilir.

Astım akciğerlerdeki hava yollarında ortaya çıkan sıkışmay­la sınırlı bir durum değildir. Hemen her zaman iltihap da söz konusudur. Bu nedenle astımlı hastalarda ortaya çıkan belirti­lerin tedavisinde genellikle iltihap giderici ilaçlar da kullanılır.

Kromolin sodyum

çok yararlı bir iltihap giderici ilaçtır. Alerjik tepkide ortaya çıkan histaminin ve diğer kimyasal maddelerin salınmasını önlemeye yardım eder. Bu etki akci­ğerlerdeki bronş yollarının şişmesini engeller. Ayrıca solunum yollarında egzersize ya da soğuk hava solumaya bağlı sıkışma­ya karşı da etkilidir.

Kromolin astım ataklarını durdurmak için kullanılmaz. Çünkü etkisini tam olarak gösterene kadar bir aya varan bir süre geçebilir. Asıl yararı önleyici olmasıdır. Genellikle sık astım atakları görülen ve uzun süreli denetim gerektiren has­talarda kullanılır. Tedaviye hızlı etkisinden ötürü önce teofilinle başlanır ve bu ilacın kullanımı, kromolinin etkisini gös­termeye başlamasına kadar sürdürülür. Kromolinin olası yan etkileri daha az olduğundan, böylesi bir geçişin yapılması ye­rinde bir karardır.

Kromolin her gün ilaç alması gereken hastalar için mükem­mel bir ilaçtır. Ama başlamış astım ataklarını durduramadığın­dan, kromolin kullananlar sık sık başka ilaçları da almak zo­runda kalır.

Kromolin genellikle günde dört kez alınır. Bunun üç yolu vardır. îlki bir nebulizer aracıyladır. Bu yol daha çok küçük çocuklarda yeğlenir, ikinci yöntem ölçülü doz inhalerdir. Bu yolla ilacı alma düzeyindeki kesinlik her zaman nebulizerin sağladığı kadar olmaz. Ama kullanım kurallarına dikkatle uyan hasta için çok daha rahattır. Malzemeyi yanınızda taşıya­bilirsiniz; dozlar da zaten ölçülüdür. Alınacak bir doz, inhalerin iki "pufuna eşittir. Kromolin toz halde de alınabilir. İlaç akciğerlere spinhaler denen özel bir aletle gönderilir. Bu tek­nik oldukça etikili olabilir; ama tozun alınmasıyla birlikte ba­zen öksürme sakıncası vardır.

Toparlamak gerekirse, kromolin ciddi yan etkilere yol aç­maz. Olası sıkıntılar yalnızca ara sıra görülen hışıltılı soluma ve ağızda kalan kötü bir tattır. İlacı almadan önce ve aldıktan sonra biraz su içerek, kötü tat konusunu giderebilirsiniz.

Kromolin kullanımıyla ilgili bir güçlük bu ilacı almadan önce solunum yollarını açmanın gerekme sidir. Kromolin kul­lananlar genellikle bir puf inhalerle solunum yollarını açma durumunda kalırlar.

Nedokromil

kromolin sodyumla hemen hemen aynı etki­yi gösteren bir başka ilaçtır. Bunun da ciddi yan etkisi pek yoktur.
Uzun etkili beta2-agonistler de seçenekler arasındadır. Kı­sa etkili olanlardan farkları, gecenin ilerleyen saatlerinde as­tım belirtilerini önlemeye yardım etmeleridir.

Kortikosteroitler

en güçlü iltihap gidericilerdir. Bronşiyollerde şişmeyi ve mukus üretimini azaltan bu ilaçlar, vücut geliştirenlerin kullandığı steroitlerden farklı bir bileşime sa­hiptir.
Kortikosteroitler diğer ilaçlara yanıt vermeyen şiddetli as­tım vakalarına çare olabildiğinden büyük önem taşır. Adrenerjik ilaçların ya da teofilinin işe yaramadığı durumlarda, kısa etkili kortikosteroit kullanımı genellikle sorunu çözer. Bazı hastalar kortikosteroitleri ileriye yönelik olarak alırsa da, bu ilaç yalnız son çare olarak kullanılmalıdır.

Kortikosteroitlerin üç tipi vardır: Sıvı, tablet ve inhale. Ağızdan alınan tipler daha yavaş etki gösterir. Düzelme ancak altı saat ya da daha fazla bir süre geçince görülebilir. Ama bunlar inhale tipte olanlardan genellikle daha güçlüdür. Dola­yısıyla çoğu durumda ilk seçimdir ve yalnızca etkinin ortaya çıkması için biraz zaman geçer. Oral (ağızdan alınan) kortikosteroitlerin jenerik adları prednizon, prednizolon ve metilp-rednizondur. İnhale steroitlerin ağızdan ya da iğneyle alınan steroitlerin yol açtığı yan etkileri taşımama gibi bir üstünlüğü vardır. İnhale steroitler piyasada şu jenerik adlarla satılır:

Beklometazon
Flunisolit
Triamkinolon
Flutikazon
Budezonit

Kortikosteroitler genellikle diğer ilaçların yetersiz kaldığı durumlarda kullanılır. Bu ilaçların yol açtığı sorun, özellikle ağızdan alınan tiplerde ortaya çıkan yan etkilerdir. Bu yolla ilaç alımı yalnız birkaç hafta sürerse, yan etkiler sınırlı düzey­de kalabilir. Gelişen yan etkiler kilo alma, iştah artışı, mide ra­hatsızlığı ve vücutta sıvı tutulmasıdır. Uzun süreli kullanım büyümede yavaşlama, kemiklerde zayıflama, yüksek tansiyon, katarakt, kaslarda zayıflama, şişme, akne, kıllanma ve deride incelme gibi daha ciddi sorunlara yol açabilir.
Bu ürkütücü bir listedir. Ama astımı başka bir yolla denet­lenemeyen hastalarda yan etki riskine girmekten başka seçe­nek kalmayabilir.

Ağızdan uzun süreli steroit tedavisine ancak (1) bütün di­ğer ilaç seçeneklerine başvurulduktan, (2) sorunun alerjiler­den kaynaklanması halinde, alerjenlerle teması önleyecek bü­tün olası çabalar gösterildikten ve (3) astım belirtilerini azal­tacak bağışıklık tedavisi denendikten sonra girişilir. Sinüs en­feksiyonları bulunan hastalar, enfeksiyonları tedavi edilmeden ağızdan uzun süreli steroit almamalıdır. Çünkü birçok vakada sinüs enfeksiyonunun ortadan kalkması, astım belirtilerinde düzelme sağlar.

Kadınlar için son bir not: Birçok astım ilacı hamilelikte gü­venle kullanılabilir. Ama çocuk sahibi olmayı düşünen ve özel­likle hamile kalmış olan kadınların durumlarını hekimlerine bildirmesi çok önemlidir. Hekim bazı ilaç ya da doz değişik­likleri yapabilir. Hamile kalmadan önce alerji aşıları oluyorsanız tedaviniz sürebilir. Ama hamile kaldıktan sonra ya da ço­cuk sahibi olmak isterken bu aşılara başlamak doğru değildir.

Yapılan araştırmalar astımlı kadınların—durumlarını dene­tim altında tutabilmeleri halinde—hamilelikle ilgili ek bir risk almadıklarını göstermektedir. Astımları denetim altında olma­yan kadınlarda ise astım atakları sırasında rahimdeki ceninin yeterli oksijen alamama riski bulunduğundan, düşük kilolu be­bek doğurma olasılığı daha yüksektir.

Bazen astım hamileliğin ilerleyen aylarında kötüleşir; ama astımlı kadınların çoğu doğumda bir sorun yaşamaz. Akciğer­leri daha zayıf olsa da, doğum sırasında genellikle Lamaze so­luma yöntemini uygulayabilirler.

Kakalak Nedir Astim Nedeni

Kakalak Nedir, Astım’a Yol Açan Faktör

Astımlı birçok kişide sorunlara yol açan bir alerjen daha var­dır. Biraz irkiltici bir konudan söz edeceğiz: Kakalak, yani kaloriferböceği olarak da bilinen bir hamamböceği türü.
Yeni araştırmalar kakalakların tükürük salgılarının, dışkıla­rının ve çözünmeyen vücut parçalarının alerjen olabileceğini göstermektedir. Bunların içerdiği proteinler, bu proteinlere du­yarlı kişilerde alerjik tepkileri ve astım ataklarını ortaya çıka­rabilir. Özellikle kent evlerinde söz konusu eklembacaklıların son derece yaygın oluşu dikkate alındığında, gerekli önlem­lerin alınması yarar sağlayabilir.
Bazı uzmanlar kakalak alerjenlerini astım vakalarının artı­şında en önemli nedenlerden biri olarak görmektedir. Varoşlar­da yaşayan çocuklarda astım gelişme olasılığı, kentlerin daha varlıklı kesimlerinde yaşayanlara oranla çok daha yüksektir.
Bu tatsız sorun nasıl çözülebilir? İşte size bazı öneriler:
Böcek ilaçları kullanın. İlaçlama sırasında astımlı kişiyi ev­den uzaklaştırın.
İlaçlamadan sonra evi birkaç saat kapalı tutun. Sonra ka­pı ve pencereleri açın, gazların dağılması için vantilatör kullanın.
Böcek ilaçları sorunu çözmüyorsa, bu böceklerin en çok gizlendiği lavabo altı ve buzdolabı arkası gibi yerlere tu­zak yemler bırakın.
Yiyecekleri üstü örtülü halde dolaplarda ya da buzdolabın­da saklayın. Evdeki hayvan yemlerinin ağzını da sıkı sıkı­ya kapatın,
Ortada kırıntı, artık, su ve diğer sıvılardan kalan ıslaklık bırakmayın.
Ocak, fırın, tezgâh ve duvar gibi yerlerdeki yağları temiz­leyin.
Çöpleri ağzı kapalı yerlerde saklayın.
Aspirine ve aynı gruptan ağrı kesicilere karşı duyarlılık çok yaygındır. Bu tür ilaçların durumlarını kötüleştirdiği kanısına varan astımlı kişiler hekimlerine gerekli bilgiyi vermelidir.
Bütün bu olası etkenleri denetim altına almaya çalışmak bo­şa zaman kaybı olabilir. Bazı vakalarda sonuçlar büyük üzüntü yaratır. Beslenen ev hayvanından ayrılmak zorunda kalan as­tımlı sayısı pek de az sayılmaz. Ama alerjenle temasınızı azalt­manız, astıma karşı yürüttüğünüz mücadelede büyük avantaj sağlayabilir.

Astımı tetikleyen şeylerin hepsi alerjiyle ilişkili değildir. Yay­gın kullanımı olan birçok madde alerjiye yol açmasa bile, astım ataklarına neden olabilir. Bunların başında da şunlar gelir:

Virüs enfeksiyonları. Astım tetikleyicileri bazen içinizde-dir. Örneğin, soğuk algınlığı ve grip gibi solunum yolu enfek­siyonları astım ataklarına yol açabilir. En iyi çare sağlıklı kal­maktır. Nezle olanlardan uzak durun, sık sık ellerinizi yıkaya­rak mikropları uzaklaştırın. Eğer astımlıysanız, gribe karşı her yıl aşı olun.

Tütün içme. Sigara, puro ve pipo aracılığıyla havadan alı­nan tanecikler astımlı kişilerin solunum yoluna girerek atakla­ra neden olabilir. Astımlı kişinin yatak odasında asla sigara iç­meyin. Daha doğrusu evin her yerini sigara dumanından uzak tutun. Evden biri sigara içiyorsa, sigarasını dışarıda tüttürme­sini sağlayın (ve de onu sigarayı bırakmaya yönlendirin!). Si­gara içilen açık yerlerden uzak durun. Tren, uçak ve lokanta­ların sigara içilmeyen bölümlerine oturun.

Odun ve gaz dumanı. Soba sizi sıcak tutar; ama astımlı ki­şiler için bir karabasan olabilir. Kesin sızdırmazlığı sağlana­mayan odun sobalarını kullanmayın. Şömineler hemen her za­man tehlikedir. Gazlı sobalar kullanıyorsanız, mutlaka baca bağlantısı olmalıdır. Ama en iyisi bunları elektrikli ısıtıcılarla değiştirmektir.

Spreyler. Spreylerin basınçlı kutularından çevreye yayılan zerrecikler, astımlı kişilerin akciğerlerini tahriş edebilir. Bir sprey yerine bu ürünün sıvı ya da katı tipini kullanın.

Güçlü kokular. Ağır parfümlerden boya incelticilerine ka­dar buharlaşan her malzeme astım tepkisini tetikleyebilir. Çev­renizde kokuların yayılmasına izin vermeyin!

Asit reflüsü. Güçlü mide asitlerinin yemek borusundan yu­karıya doğru yükselmesinin astım ataklarına yol açabileceği hekimlerce saptanmıştır. Bu sorunu halletmenin en iyi yolu, yatmadan en az üç saat önce yeme-içme faslını bitirmektir. Ya­tarken başınızı 15-20 santim yükseltmek de mide asitlerinin geldikleri yere dönmesine yardım edebilir. Bu tür mide ekşi­melerine karşı ilaç da kullanılabilir. Ama hep hatırlattığımız gibi, şikâyetleriniz için önce hekiminize başvurmalısınız.

Soğuk ve kuru hava. Hava sık karşılaşılan bir tetikleyicidir. Eğer havadan etkileniyorsanız, soğuklarda vücudunuzu fazla zorlamayın ya da önce inhaler biçiminde bir bronkodilatör (bronş genişletici) kullanın. Burun ve ağzınızı eşarpla ka­patın. Bu basit önlem, içinize çekmeden önce havanın ısınma­sına yardımcı olur.

Egzersiz. Aşırı beden hareketleri astım ataklarına yol aça­bilir. Böylesi durumlar egzersizin etkilediği astım olarak bili­nir ve astımlı hemen herkeste bir ölçüde ortaya çıkabilir. Kar­şılaşılan sorunlar bedensel hareketliliğe son verme nedeni ola­maz. Birçok büyük sporcu astımı yenmiştir.

Bazı hareketler diğerlerine kıyasla astım ataklarına daha çok neden olabilir. Buna uzun mesafe koşuları ve yorucu tem­poda bisiklet sürme örnek gösterilebilir. Yürüyüş, yavaş koşu (jogging), eğlenceye dönük bisiklet sürme ve yüzme çok uy­gun egzersizlerdir. Sıcak ve nemli havuz ortamı yüzmeyi özel­likle iyi bir seçenek durumuna getirir. Egzersizin yatay ko­numda yapılması akciğerlerden mukusun temizlenmesine de yardım edebilir.

Egzersizin etkilediği astımı olan birçok kişi egzersize baş­lamadan önce ilaçlarını almalıdır. Göğüs sıkışmasını azaltmak için, egzersiz öncesi ısınma hareketlerini yapmak da yararlıdır. Hekimler eforlu egzersize başlamadan önce yaklaşık 30 daki­ka boyunca germe ve ter atma hareketlerinin yapılmasını, ay­rıca virüs enfeksiyonunun bulunduğu, polen düzeyinin yüksel­diği, çok sıcak ya da soğuk havalarda egzersiz yapılmamasını öneriyorlar.

Alerjik Astimdan Korunma

Astım’a Yol Açan Nedenleri Engelleyin, Astımdan Korunma

Hastalığın kaynağı bazılarında evde beslenen kedi, bazıların­da da papatyadır. Astımlı birçok kişi için ise bir şey söylemek zordur. Evet, astım ataklarına neden olabilen alerjenlerden söz ediyoruz.

Daha önce de belirttiğimiz gibi, astım genellikle alerjiyle bağlantılıdır. Dolayısıyla hapşırığa ya da burun akıntısına yol açan bazı alerjenler astımlılarda atakları tetikleyebilir. Alerjiyi başlatan başlıca kaynaklar şöyle sıralanabilir:

Ev tozu akarları. Ne kadar temiz olursa olsun, evinizin mikroskobik büyüklükte milyonlarca akan barındırdığı rahat­ça söylenebilir. Bunlar yastıkların, mobilyaların, yatakların, divanların ve elbiselerin üzerinde bulunur. Dışkıları olan bir proteinin astımı tetikleme gücü son derece yüksektir.

Küfler. Karanlık ve nemli yerler küflerin yaşamasını sağ­lar. Banyo, duş kabinleri, bodrum katları, yaprak çürüntüleri, odunluk ve başka birçok yer bu koşullara uygundur. Küf, üre­terek havada uçuşmaya bıraktığı sporlar sayesinde ürer. Bu sporların solunum yoluyla alınması birçok kişide alerjik tepki­lere yol açar.

Polenler. Ayrıkotu, yonca, papatya gibi otlar, çınar, çam gi­bi ağaçlar ve çeşitli bahçe bitkilerinin polenleri alerjik tepkile­re ve astım ataklarına yol açabilir.

Ev hayvanlarının kıl-deri döküntüleri. Hayvanların pul pul dökülen deri ve deri türevleri birçok kişide alerjileri ve as­tımı tetikleyen proteinler içerir.

Besinler ve ilaçlar. Ender vakalarda besinlerdeki proteinler astım ataklarını tetikleyebilir. Sülfitler olarak bilinen besin ko­ruyucuları bazen sorunun kaynağı olabilir. Bu maddeler genel­likle kurutulmuş meyve, bira, şarap, işlenmiş patates ve kari­des gibi yiyeceklere katılır.

Astim Hastaligi ve Akciger

Astım Hastalığının Akciğer Üzerindeki Etkileri, Astım Alerji

Astım, akciğerleri etkileyen bir solunum hastalığıdır. Kro­niktir, yani uzun süre, bazen ömür boyu sürer. Dönemseldir, yani kimi zaman nefes almanızı çok güçleştiren ağır belirtile­re yol açar.

Astımı açıklarken işe akciğerlerle başlamamız gerekir. Bu müthiş organ havadan aldığı oksijeni kan dolaşımına verir. Vü­cuttaki bütün hücreler yaşamak için oksijene gerek duyar. On­suz beyin, kalp, ciğer ve diğer organlar çalışamaz.

Solunumla aldığınız hava, burun ve ağızdan girerek soluk borusuna geçer. Soluk borusu alt ucunda ikiye ayrılarak bronş adını alır. Bronşlar da daha küçük dallara ayrılarak akciğerle­rin lop denen parçalarını havayla besler. Akciğerler ikisi solda, üçü sağda beş lopludur. Bu loplar bronşiyol denen çok ince borucuklarla kaplıdır. Her bronşiyolün ucunda alveol denen hava kesesi bulunur. Alveoller kılcal damarlarla sarılmıştır. Bu ince damarların görevi, oksijeni keselerin içinden alarak kan dolaşımına aktarmaktır. Kılcal damarlar aynı zamanda hücre metabolizmasının normal bir sonucu olan atık ürünlerden kar­bon dioksidi alarak kandan hava keselerine aktarır. Soluk ver­diğinizde karbon dioksit daha önce oksijenin geçtiği yolu ters yönden izleyerek alveollerden bronşiyollere, oradan bronşlara ve soluk borusuna geçerek vücudun dışına çıkar.

Akciğerler işlerinin ustasıdır. İster koşturalım, ister derin bir uykuya dalalım, her gün her dakika nefes alıp veririz. Nez­le, alerjiler, solunum yolu enfeksiyonları ya da astım gibi ha­va akışını engelleyen bir sorun ortaya çıkana kadar akciğer ha­reketlerinin farkına bile varmayız.
Daha önce belirttiğimiz gibi, astımın nedenini henüz tam bilmiyoruz. Bildiğimiz nokta, bazı şeylerin zaman zaman as­tım ataklarını tetiklediğidir. Bu tetikleyiciler arasında toz, po­len, ev hayvanlarının kıl-deri döküntüleri, hava kirliliği, sigara ya da odun dumanı, ağır kokular gibi alerj enler ve hatta hava değişikliği ya da soğuk hava sayılabilir. Astım atağı başladı­ğında akciğerlerde üç olay gerçekleşir:

1. İltihaplanma. Bronşiyollerin iç kısmı boşluğa doğru şi­şer. Bu da havanın akciğerlerden girip çıkışını zorlaştırır.

2. Kasılma. Bronşiyolleri saran kasların kasılması, hava geçiş kanalını daha da daraltır.

3. Mukus üretimi. Mukus yabancı tanecikleri toparlayıp akciğerlerden atmaya yardımcı olan sümüksü maddedir. Astım atakları sırasında bu temizleyici sıvı çok fazla üretilir. Hava ta­şıyan boşlukları önemli ölçüde kapatan mukus, soluk almayı iyice güçleştirir.

Bu gelişmeler klasik astım belirtileriyle sonuçlanır: Hışıltı­lı soluma, hava açlığı, öksürük ve göğüste sıkışma hissi. Astım atakları ilaç kullanma biçiminize bağlı olarak saatler ve hatta günler sürebilir.

Astım genellikle çocuklukta başlar; ama erişkin dönemde ortaya çıktığı da olur. Astımın görülme oranı ülkeden ülkeye değişir. Örneğin ABD'de şu ya da bu derecede astıma yakala­nan çocukların oranı yüzde 7-10 dolayındadır. Bu yüksek oranlar astımı çocuklar arasında görülen en yaygın kronik hastalik durumuna getirir. Belirtiler çoğu zaman çocuk büyüdük­çe şiddetini yitirir ve vakaların yüzde 50'sinde ergenlik döne­miyle birlikte kaybolur.

Eldeki veriler astımın görülme sıklığının arttığını ortaya koymaktadır. 1980'de 7 milyon Amerikalıda astım varken, bu sayı 1994'te ikiye katlanmıştır. Bazı uzmanlar açık havanın gi­derek kirlendiği ve alerjik tetikleyicilerle karşılaşma olasılığı­nın arttığı kanısındadır. Ama bundan henüz hiç kimse emin değildir. Gerçek sayılar korkulandan bile kötü olabilir. Astım, istatistikleri yanıltacak kadar az tanı konan ve sonuçta yeterin­ce tedavi edilmeyen kronik bir hastalıktır.

Astım aynı zamanda önemli ölçüde tedavi edilebilir bir has­talıktır. Ancak denetim altına alınmazsa tehlikeli olabilir. Da­ha iyi ilaçların geliştirilmesine ve astım mekanizmasının daha çok anlaşılmasına karşın, bu hastalığın yarattığı sıkıntılar cid­di boyuttadır. Bir örnek vermek gerekirse, ABD'de astımlılar her yıl yaklaşık 500 bin kez hastaneye başvuruyor. Olağan uğ­raşlarında kısıtlı duruma düştükleri gün sayısı 100 milyonu aşıyor. Ayrıca her yıl 5.000'i aşkın kişi astımdan ölüyor.

Astım herkeste gelişebilir. Ama bazı kişiler diğerlerine gö­re daha büyük risk altındadır. Bu hastalığın alerjilerle birlikte­liği sık karşılaşılan bir durumdur. Yani "atopik" kişilerde (toz, polen, spor gibi alerjenlere karşı yüksek miktarda antikor üret­meye yatkın kişilerde) astım görülme olasılığı daha yüksektir. Genetik bir bağlantı bulunduğu için, astım kuşaktan kuşağa geçebilir. Ama sizde alerji ya da astım olması, çocuklarınızın da buna yakalanacağı anlamına gelmez. Tamamen rastlantısal bir durum söz konusudur ve kimse kesin bir şey söyleyemez.

Astımlı erişkinlerde alerjilerin çocuklardaki kadar önemli bir rol oynamadığı söylenebilir. Ama bu yaşlarda da sinüzit ve burun polipleri gibi durumlar devreye girer. Ayrıca bazı erişkin­lerde işyerlerindeki kimyasal maddelerle temastan kaynaklanan "mesleki" astım görülür. Bu tür astım vakaları ABD'de yüzde 5-10 gibi yüksek oranlara erişmiş ve Japonya gibi başka bazı ülkelerde daha üst değerlere tırmanmıştır. Alerjilerle ilişkili ol­madığından, erişkinlik dönemindeki mesleki astıma bu bölüm­de fazla yer vermeyeceğiz. Ama bundan sonra anlatacaklarımız böyle bir hastalığı olanlar için de yol gösterici olacaktır.

Astımın dereceleri vardır. Bazılarında ara sıra, kısa süreli ataklar halinde ortaya çıkarken, bazılarında hemen hiç eksik olmaz. ABD Ulusal Sağlık Enstitüleri astım hastalarını dört aşama altında toplamıştır.

1. Aşama: Hafif Aralıklı. En hafif astım tipidir. Belirtiler haftada iki, geceleri ise ayda iki seferden fazla görülmez. As­tım atakları (dönemleri) arasında da tümüyle kaybolur. Atak­ların süresi birkaç saatten birkaç güne kadar değişir ve akciğer kapasitesi normalin yüzde 80'inden aşağı inmez. (Akciğer ka­pasitesinin ölçülmesi konusuna birazdan değineceğiz.)

2. Aşama: Hafif İnatçı. Belirtiler haftada iki seferden faz­la yineler, ama asla günde bir seferde fazla görülmez. Belirti­lerin geceleri görülme sıklığı haftada iki seferden fazla değil­dir. Ataklar çoğu zaman bedensel hareketleri kısıtlayacak öl­çüde şiddetlidir; ama akciğer kapasitesi yine de normalin yüz­de 80'inden aşağı inmez

3. Aşama: Orta Şiddette İnatçı. Belirtiler her gün görülür ve geceleri haftada bir seferden fazla ortaya çıkar. Astımı de­netim altında tutmak için genellikle her gün inhaler kullanılır. Ataklar haftada iki seferden fazladır ve günlerce sürebilir. Ataklar sırasında bedensel hareketler kısıtlanır ve akciğer ka­pasitesi yüzde 61-80 arasında değişir.

4. Aşama: Şiddetli İnatçı. Belirtiler gün boyunca sürekli görülür, geceleri sık sık ortaya çıkar ve ataklar da sıklıkla yi­neler. Bedensel hareketler kısıtlıdır. Ataklar sırasında akciğer kapasitesi normalin yüzde 60'ı kadar ya da daha azdır.

Astım tedavisi büyük ölçüde bu gruplardan hangisine gir­diğinize bağlıdır. Örneğin, 1. aşama astımı olanların her gün düzenli ilaç kullanması gerekmez. Ama 4. aşama astımı olan­ların hastalığı denetim altında tutabilmek için yüksek doz kortikosteroit kullanması gerekebilir.
Astımlılar her aşamada hekim denetiminde olmalıdır. Asıl hedef hastanın olabildiğince bağımsızlığını korumasıdır; ama karşınızda kendi başınıza üstesinden geleceğiniz bir hastalık yoktur. Etkili astım tedavisi için hekimle işbirliği yapmalısı­nız. Astımınızı nelerin tetiklediğini, belirtileri nasıl izleyeceği­nizi ve ne zaman yardım istemeniz gerektiğini hekiminizden öğrenebilirsiniz. Durumunuzu izleyebilmek için hekim "do­ruk akışı" günlüğünü nasıl tutacağınızı gösterecektir. Ve öğre­neceğiniz şeylerden biri de özel kurtarıcı ilaçlan ne zaman al­manız gerektiğidir.

Birazdan vereceğimiz öğütler yalnızca hekimin tedavi ve önerilerini tamamlayıcı bir unsur olarak görülmelidir.

Astımla başa çıkmanın üç temel yolu vardır. Birinci olarak, astım ataklarınıza neyin yol açtığını öğrenerek bunları önle­meye çalışabilirsiniz. Birçok vakada basit yaşam biçimi deği­şiklikleri ve daha iyi ev temizliği sizin ya da çocuğunuz için hayatı çok daha kolaylaştırabilir. İkinci olarak, astım atakları­nı önlemek ve de ortaya çıktığında geçiştirmek için ilaçlar kul­lanabilirsiniz. Üçüncü olarak, vücudun astımı tetikleyen şeyle­re karşı duyarlılığını iyice azaltmak için bağışıklık tedavisi gö­rebilirsiniz. Bu sonuncu tedavi her zaman değilse de, bazen çok yararlı olmaktadır. Birçok kişinin yaşam biçimi değişik­likleriyle astımı denetim altına alabilmesi nedeniyle, önce bu konuya eğileceğiz.

Astim Alerjik Hastaligi

Astım Hastalığı Hakkında Bilgiler, Astım Alerjik

Astım hakkında bilgimiz sanılandan çok daha azdır. Yıllar­dır yapılan çalışmalara karşın, hekimler astımın nedenini henüz bilmiyorlar. Yine onca çabaya karşın, kesin bir tedavi yolu da bulunabilmiş değil.

Ama uzmanların emin olduğu noktalardan biri şudur: He­men her astımlı kendi durumunu denetim altına alabilir. Bunu başarmanız şunları sağlar:
Hışıltılı soluma, öksürük, nefes darlığı ya da göğüste sı­kışma belirtilerini sık sık yaşamazsınız.


Geceleri rahat uyursunuz.
Astım nedeniyle okuldan ve işten geri kalmazsınız.
Acil servis kapılarını aşındırma, hastanede yatma zorun­luluğundan kurtulursunuz.
Astım ilaçlarına bağlı yan etkiler çok azalır ve belki de hiç düzeyine iner.
Bedensel uğraşların hepsini yerine getirebilirsiniz.
Bütün bu saydıklarımız gerçek olabilir. Yeter ki bize inanın. Siz (ya da çocuğunuz) astımla birlikte istediğiniz kadar normal, hareketli bir yaşam sürdürebilirsiniz. Burada anahtar siz­siniz. İlaçlarınızı almalı, akciğer kapasitenizi izlemeli, astımı tetikleyen etkenlerden uzak durmalısınız. Ve denetimi elden kaçırmadan nasıl dizginleri biraz gevşeteceğinizi bilmelisiniz.

İzleyen sayfalarda yatak odanızdaki tozlardan acil bir du­rumda inhaler kullanmaya kadar astımla başa çıkmanızı sağla­yacak açıklamalarda bulunacağız. Ama önce astımın ne oldu­ğuna ve ne yaptığına bir bakalım.

Alerjik Astim Hastaligi Anasayfa

Astım Hastalığı Hakkında Bilgiler

Astım Hastalığının Akciğer Üzerindeki Etkileri

Astımdan Korunma

Kakalak ve Astım

Astım İlaçları

Astım’da Bağışıklık Tedavisi

Astım Hastalığında Nefes Kontrolü

Doruk Akışölçer