Zehirli Mantarlar İnocybe Geophylla

Inocybe Geophylla OUELLET 1872 (Zehirli)

Mantarın Özelliği


Şapkası küçük, konik, parlak beyaz renkli ve tiksinti veren bir kokusu vardır

Morfolojik Özellikleri

Şapka: Genç mantarlarda top uzcuk şeklinde, tepesi konik, gelişme ilerleyince şemsiye gibi açılır. Şapka çoğun­lukla beyaz, bazen açık erguvaniden kahverengiye kadar değişebilir. Hangi rengi gösterirse göstersin parlak rengini daima muafaza eder. Şapka tepesinden kenarlarına doğru lifî görünüşü vardır. Büyüklüğü; 0,5-2 cm. çapındadır. La­meller: Genç mantarlarda, gri beyaz, tedricen yeşilimsi kahverengiye kadar değişen renkleri gösterir. Şapka ke­narlarında saçak şeklinde örtü artıkları görülür. Sap: Ço­ğunlukla eğri, şapkanın rengi sap üzerinde de görülür. Bü­yüklüğü, 4-6 cm. boyunda ve 2-4 mm. çapındadır. Etli kısmı: Çok azdır. Ve diğer Inocybe türlerinden daha fena kokuludur. Sporları: Oval şekilli ve 7,5-11x5-7 mikron büyüklüğündedir.

Yetişme Yeri Özellikleri

Mayıs ayından Kasım ayına kadar hemen her yerde ye­tişebilir. Fakat, özellikle verimli tarla kenarlarında (Sulanan tarla kenarlarında severek yetişir), Çam ve kayın orman­larında, orman arası çayırlarda büyük gruplar teşkil ederek bulunur.

Diğer Özellikleri

Bu mantar görünüşü ve kokusuyla bilerek yenmiyecek kadar fena görünüşlüdür. Fakat Türkiye'de, Mıhtepesi, Cincile gibi mantarlara karıştırılması kuvvetle muhtemeldir. Kitapların belirttiğine, göre yüksek miktarda muskarin ih­tiva eder. Bu mantardan yapılan yemeği yiyenlerde ölümler meydana getirebilir. 1968 yılında Adana'da 7 pamuk işçisi­nin ölümüne sebep olmuştur.

Yetiştiği yerde bol bulunuşu nedeniylede al­datıcı olmaktadır.

Zehirli Mantar İnocybe Fastigiata

İnocybe Fastigiata OUELET 1872 (Zehirli)

Mantarın Özelliği


Şapka tepesinden kenarlarına doğru oluk şeklinde çiz­gili, mantarın tepesi daima konik durumunu muafaza eder. (Şekil,3), Mantarın lamelleri yeşilimsi kahverengi ve serttir.

Morfolojik Özellikleri

Şapka: Genç mantarlarda ve gelişmiş mantarlarda şapka tepesi daima konik, gelişmiş olanlarda şapka şemsi­ye gibi açılır. Şapka tepesinden kenarlarına doğru oluklu ve lifî görünüş arzeder, kenarlarda yarılmalara sebep olur. Büyüklüğü 3-6 cm. çapındadır.

Lameller: Mantarın bütün gelişim devrelerinde serttir. Genç mantarlarda solgun sarı, sonra yeşilimsi sarıdan kahverengiye kadar değişebilir. Sap : Toprak içindeki diğer kısmına göre daha kalıncadır, şapkaya doğru incelir, sap lifî yapılı, toprağa yakın kısmı solgun sarımsı, şapkaya yaklaşınca kirli beyaz rengi alır. Büyüklüğü 6-8 cm. boyunda ve 0,5-1 cm. çapındadır. Et­li kısmı: Az, sert ve beyaz renklidir. Mantarı parmaklar arasında ezerek koklarsak, toprak kokusu veya hamur ko­kusu hissedilir. Sporları; Geniş elips şeklinde ve üzeri nok­talıdır. Büyüklüğü; 6,8 - 8,5 x 10,2 -12 mikrondur.

Yetiştirme Yeri Özellikleri

Mantar, kayın, meşe, çam ve köknar ormanlarında, Mayıs ayından kasım ayına kadar küçük gruplar meydana getirerek yetişir. Ayrıca park ve pahçelerde de görülür. Bi­zim memleketimizde ormanlardan açılan tarlalarda özellik­le ekin tarlalarında yetiştiği görülmüştür.

Diğer Özellikleri

Halkımızın itibar etmediği bir mantardır, halkın seve­rek yedikleri mantarlara da benzemez. 1972 yılı Mayıs ayın­da, Uşak ili ve çevresinde ölümlere sebep olmuştur. Man­tarın içinde fazla miktarda muskarin ihtiva ettiği bilinir.

Zehirli Mantar Turleri

Zehirli Mantar Türleri

Agaricus Xenthoderma GENEVIER 1876 (Zehirli)

Mantarın Özelliği

Mantarın çizilmesi veya kırılmasıyla meydana çıkan yumurta sarısı rengi, Şapkaya yakın yerde, sap üzerinde bulunan halkası ve toprak içindeki kısmının konik oluşu onu benzerlerinden ayırır.

Morfolojik Özellikleri

Şapka: Genç mantarlarda küre şeklinde, ge­lişmiş olanlarda şemsiye şeklini alır ve kenarlarında 2-3 mm. boyunda saçaklar görülür. Şapkanın üstten görünüşü kireç beyazlığında ve 5-12 cm. çapındadır. Lameller: Genç mantarlarda beyaz veya açık pembe, gelişmiş olanlarda çikolata renginden siyaha kadar değişir. Lamellerin enleri dardır. Sap: Çoğunlukla eğri, silindir şeklinde, toprak için­deki kısmı konik ve üzeri yumurta sarısı rengindedir. Sapın şapkaya yakın kısmında, üstünde sarı renkli lekeleri bulu­nan halka vardır. Sap, 5 - 9 cm. boyunda ve 1 - 3 cm. çapın­dadır. Etli kısmı: Bol etli ve suludur. Şapkanın veya sapın etli kısmı parmaklar arasında ezilip koklanırsa hoş olma­yan bir koku hemen hissedilir. Bu koku pişirilirken daha bariz duyulur. Sporları: Oval ve uç kısmında küçük bir çı­kıntısı vardır. Büyüklüğü: 3,3-5,1x6,8 mikrondur. (1 Mik­ron = 1 mm/1000)

Yetiştirme Yeri Özellikleri


Mantar, mayıs ayından kasım ayına kadar, yol kenar­larındaki çalılıklarda, parklarda, kırlarda, çayırlarda, or­manların içinde 15-20 gruplar meydana getirerek yetişir.

Diğer Özellikleri

Bu mantar Agaricus campester'e (halk arasında: evlek) mantarı, içi kızıl, yer yaran ve köy mantarı gibi isimlerle ta­nınır.) karıştırılabilir. Yenen mantarlara birkaç tane karış­masıyla öldürücü olmaz. Ancak bu zehirli mantardan bolca yenirse zehirlenme belirtisi görüldüğünde gereken ilk yar­dım yapılmadığı gibi hekim müdahaleside olmazsa o zaman tehlikeli olabilir.

Mantar Zehirlenmesi Belirtileri Hastalığı

Zehirli Mantarlar, Mantar Zehirlenmesi Belirtileri, Mantar Hastalığı

Zehirli mantarların incelenmesine, zehirli mantarları yiyen bir kimsenin, ilk zehirlenme belirtisi (ilk hastalanma) gösterdiği zaman ile hastalanma süresi arasında geçen zamanı göz önüne alarak incelemek uygun olacaktır.

Mantar zehirlenmelerinde, ilk yardım, yemekle zehir­lenme belirtisinin görülmesine kadar geçen süreye göre değişir. Bunlara bağlı olarak tedavide değişecektir.
Buna göre incelemelere geçelim.

Mantar yemeğini yedikten sonra, 15 dakika ile 2 saat arasında zehirlenme belirtisi gösteren mantarlar. Ve bunlara uygulanacak ilk yardım:

(Burada verilen zaman aralıkları kesin değildir. Kısa zamanda tesir etmesi, yenilen mantarın miktarına ve insan bünyesinin bunlara gösterdiği mukavemete göre değişir. Yenilen mantar yemeğinin içine karışan birkaç zehirli1 man­tarın çoğunluğunu bir kişi yemiştir, o zehirlenme belirtisi gösterirde diğerleri göstermez, mantarların közde pişirilme­sinde bu gibi olaylar daha çok görülür.

Mantar Zehirlenmesi Belirtileri, Mantar Hastalıkları

Bu grup mantarlarda ilk zehirlenme belirtileri; Sıkın­tı, mide bulantısı, terleme, hastada kusma isteği, hafif ka­rın ağrısı ve titremelerle kendini gösterir. Bu hallerin has­tada görülmesinden sonra, mide ve barsaklarda sancılar başlar. Bu arada hastada baş dönmesi olaylarıda gözlene­bilir. Nihayet hastada ishal başlar.


1) Mantar yemeğinden kısa bir süre sonra, ilk ze­hirlenme belirtileri görüldüğünde yapılacak ilk yardım:

a) Hasta derhal istifra ettirilmelidir. Bunuda boğazın parmakla veya tüy gibi cisimlerle uyarılarak istifra ettirmek uygun olur. Hastanın yanında bulunanların, korku ve telaş içinde olmaları hastayı zor durumda bırakır. Bu nedenle hastanın yanında bulunanlar korku ve heyecanlarını hasta­dan gizlemelidir.

b) Hasta istifra etmiş olsada, 2-3 bardak mümkünse ılık tuzlu su, (Bir bardak suya bir yemek kaşığı yemek tu­zu koyarak eritilir.) Ilık suyumuz yoksa aynı ölçüde soğuk tuzlu su içirilerek, tekrar istifra ettirilir. Bunun mümkünse iki defa tekrarlamak yararlı olur. Aynı gaye için varsa tuz­lu ayran daha yararlıdır. Ayran içirildikten sonra istifra et­tirilmelidir. Bulunduğumuz yerde, ılık su veya ayran yoksa o zaman hastaya bol su içirilerek istifra ettirmek en uygun olanıdır.

c) İstifralarla yenilen mantarların tamamı çıkmışsa, hastaya bundan sonra taze demli çay veya kahve verilme­si uygun olur. Şayet bunlar yoksa, hastaya, yağsız yoğurt veya ayran, su içirilerek zehirlenmeden kurtulunur. Hemen ardından yağlı yiyecek verilmemesi iyi olur.

d) Hastanın yediği mantarların çıkmadığına inanırsak veya bir şüpheye düşersek hastaya müshil verilmesi uygun olur, bu arada hekime gidilmesi gerekir.

e) Hekime gidildiğinde, önceden yapılan işlemlerin he­kime anlatılması ve zehirlenmenin nasıl olduğu teferruatıy­la izah edilmelidir.

2) Zehirlenme, istifralar ve ishallerden sonra anla­şılmışsa:

Bu durumda ağrı ve sancılar çok şiddetlenir, kan basıncı düşer. Hastanın korku ve heyacanları artar. Hastanın yanında bulunanlar yine kendilerine hakim olarak telaş ve korkularını hastaya hissettirmemelidir.

a) Hasta veya yakınları hastaya içebileceği kadar su içirmelidir. Hasta, en yakın hastaneye götürülmeli. Hasta ve yakınları hekime olayın geçmiş safhalarını geniş olarak anlatmalıdır. Kusma ve ishallerin ne zaman başladığı ne kadar devam ettiğinin bilinmesi tedavide önemlidir.
b) Hekim lüzumu halinde hastaya bağlayıcı dozlarda müshil verebilir. Mide ve barsakların zehirli mantardan te­mizlendiğine kanaat getirmelidir.
c) Hastanın korku ve heyacanlarını gidermek için kul­lanılan ilâçların seçiminde karaciğere yan tesiri olmayan ilâçlar seçilmelidir.
d) Kusma ve ishallerden dolayı bozulan vücudun su ve elektrolit dengesi korunmalıdır.
e) Karaciğer rahatsızlıkları, bu grup zehirlenmelerde tedavide geç kalındığında görülür. Şayet karaciğer rahat­sızlığı ve vücudun elektrolit dengesi tedavi edilmez ise bazı vak'alar ölümle sonuçlanabilir.
f) Bu grupta bulunan Amanita muscaria ve Amanita pantherina zehirli mantarları tehlikelidir. Bu iki mantardan zehirlenen şahıslar diğer mantar zehirlenmelerinden kolay-ce ayrılır. I. Grupta hakim zehir maddesi MUSKARİN'dir. Fakat bu iki mantarda muskarin'in yanında mantar ATRO-PİN'i de bulunur. (Mantar atropini; Farmakolojik ve Toksikolojik özellikleri yönünden Atropa belladonna elde edilen ATROPİN'e benzer( Mantar zehirlenmelerinin ileri safhasın­da kullanılan Atropin bu iki mantardan olan zehirlenmeler­de çok dikkatli ve kontrollü olarak kullanılmalıdır. Çünkü bu iki mantarın içinde atropin olduğundan atropin zehirlen­mesine yol açabilir.

Amanita muscaria ve Amanita pantherina zehirlenme­lerinde, hastanın göz pupillarında (Göz bebeğinde) aşırı ge­nişleme hemen farketilir. Ayrıca bu iki mantarda Bufotenin, bulunur, bununda tesiriyle sayıklama ve hallusination olay­ları gözlenebilir.

Bu iki mantardan olan zehirlenmeyi halk dilinde tanım­layacak olursak, zehirlenen kişi şuurunu kaybetmiş deliler gibi konuşur ve hareket eder.

Zehirli Mantarlar Zehirli Mantar Hakkinda

Zehirli Mantarlar

Zehirli Mantar Tanınmasında Halk Arasında Yerleşmiş Yanlış İnanışlar

1) Mantar pişirilirken içine gümüş kaşık veya yü­zük sokulur siyahlaşırsa zehirlidir.

Böyle bir inanışın mantarın yenen veya zehirli olduğu­nu belirtmesine bilimsel olarak imkân yoktur. Gümüşün si­yah olması demek, sülfür veya oksit teşkil etmesiyle mümkündür. Buna sebep olabilecek Oksijen veya kükürt mad­delerinin kimyasal reaksiyonlarda bunu yapabilirler. Bun­lar zehir maddelerinin içinde bulunabileceği gibi, mantar proteininin içinde de bulunan maddelerdir. Mantara bir gü­müş parçası sürülmekle asla siyah olmaz. Gümüşün siyah olması veya olmaması bir mantarın yenen mantarmı yoksa zehirli mantarmı olduğuna bir ölçü değildir.

2) Mantarın yanında veya yakınlarında demir par­çası varsa o mantar zehirlidir.
Yetişen mantarların yanında bulunan demir parçasının mantarın zehirli olmasına sebep olmaz. Mantarın zehirli olması o mantarın genetiksel özelliğine bağlıdır, yetiştiği yerle ilgisi yoktur.

3) Ağaç üzerindeki mantarlar yenir, zehirlisi yok­tur.

Evet ağaçlar üzerinde yetişen mantarların büyük kıs­mı yenir, Fakat genelleme yapmaya imkân yoktur. Ağaçlar üzerinde yetişen hafif zehirli mantarlar vardır. Özel kısımda bununla ilgili örnek bulacaksınız.

4) Böceklerin yediği mantarlar zehirli değildir.

Böceklerin bir mantarı yemesi veya yememesi onun zehirli olup olmayacağı konusunda ölçü olamaz, böceklerin sindirim sistemi ve diğer organları insanlarla veya meme­lilerle aynı değildir. Fakat öldürücü zehiri olan Amanita verna ve Amanita phalloides gibi mantarları böceklerin yediğini gör­düm ama böcekler öldümü ölmedimi bu belli değil. Böcek­ler için ani öldürücü olan insektisitlerin memelilere aynı tesiri göstermediği evlerimizde kullandığımızdan belli olu­yor. Yalnız sığır ve koyun gibi hayvanların zehirli mantarla­rı yemediğini, yenen mantarları ayırdığını gözledim, zanne­derim bunu içgüdüsel olarak ayırıyorlar.

5) Belli bir bölgede yetişen mantarların yenen ve­ya zehirli olduğu söylenir.

Bu görüş daha çok köylüler arasında yaygındır. Köyle­rinin belli yerlerinde yetişen mantarların yendiğini veya ze­hirli olduklarını söylerler. Araştırmalarımda köyleri gezerim bana hemen cevap verirler «Yakacık tepesindeki mantar­lar avuludur aman yemeyin ölürsünüz» giderim onların de­dikleri bölgelere bir tek dahi zehirli mantara rastlamam. Bir mantarda milyonlarca spor olduğu düşünülürse bu ko­layca çevreye yayılabilir. Onun için yukarıda yazılan sözde geçersizdir.

6) Zehirli mantarları tuzlu ve sirkeli bol su ile yıka­nırsa mantarın zehiri kalmaz.

Halk arasında oldukça yaygın bir görüştür, Bazı hafif zehirli mantarlar için belki geçerli olabilir. Zehirli mantar­ların zehiri hücrelerinin içinde olduğu düşünülürse, bu­nun hücreden tamamen çıkarılıp atılması bukadar kolay olmaycaktır. «Hafif zehirli» veya «Ciğ olarak yenmez» deni­len mantarlar için yararlı olur. Beyaz sütlü mantarları tuz­lu suda yatırmadan yenirse hafif sarhoşluk verdiği bilinir, halkımızın çoğu bu cins mantarları tuzlu suda 3-4 saat beklettikten sonra yediklerini, gördüm. Öldürücü zehir taşı­yan mantarı «Ben tuzlu ve sirkeli su ile yıkadım birşey ol­maz» diye yiyenleri intihar etmek için yediklerini düşünü­rüm.

7) Kurutulan mantarın zehiri kalmaz.


Bazı mantarların kurutulmakla zehiri azalır, aradan 6 ay gibi zaman geçerse tamamen zehirsiz olur. Buna en iyi örnek Boletus satanas'ı (özel kısımda tanıtıldı) verebilirim. Öldürücü özellik taşıyan mantarlar için geçerlikte değildir.

8) Mantar zehirli değildir, mantara zehir yılanlar tarafından verilir.

Zehirli mantara zehir dışarıdan verilmez, zehir manta­rın bünyesinde meydana gelir. Yılanların çok göründüğü ay­larda olan, mantarların zehirli olduğunu bilimsel metodlarla yorumlamak mümkün değildir.

9) Mantarı yoğurtla yersen, zehirlenme olmaz.

Öldürücü zehir maddesi ihtiva eden mantarlar için ge­çerlikte değildir. Bazı zehirlenmelerden sonra yoğurt veril­diği gerçektir, ama zehirli mantarı yoğurtla yersen, zehir­lenme yapmaz demek doğru değildir.

10) Mantarın yenen ve zehirli olduğu belli olmaz, 40 yıllık mantarcı, mantardan zehirlenerek öldü,

Bu söz Türkiye'de özellikle aydınlar arasında yaygın­dır. Kırlarda, ormanlarda senelerce gezen, çoban, avcı ve benzeri kimselerde mantar toplar. Kendisi yediği gibi, çev­resine de yedirir. Bu gibi kişiler halkın gözünde mantarları çok iyi tanıyan MANTARCI olarak bilinir. Bu ve bunlara benziyenleri mantarcı olarak kabul edersek yukarıda yazı­lan söz doğru olur.


Gerçek mantarcı, Bilimsel kitaplarla, tabiatı ve laboratuvarını birleştirebilen kimselerdir. Şüphesiz ki belli bir alanda yetişmek için o alanda yazılmış kitabı bilgilerin bü­yük kısmına hakim olmak gerekir. Mantar kitaplarındaki bilgilerle, Tabiattaki araştırmalar birleştirilir. Buna rağmen şüphe arzeden durum varsa laboratuvarda deney hayvan­larına yedirilerek tesir durumları incelenir. Mantar yedirile­rek ölen hayvanlar otopsileri incelenerek hangi organlara ne derece etki ettiği araştırılır. Bunlardan sonra bir manta­ra YENEN, YENMEZ veya ZEHİRLİ olarak tanımlayabiliriz. İşte bu kitabın içindeki bilgileri sizlere bu şekilde hazırlayıp veriyoruz.
Bilimsel çalışmalara dayanan eserler, insanı yanıltmayacağı gibi 40 yıllık mantarcıyı da mantardan öldürmeyecektir.

Mantardan milyarlarca lira döviz temin eden milletler, hem gıda sorunlarına yardımcı oluyorlar, hemde memleket­lerinin ekonomilerine katkıda bulunuyorlar. 20 nci yüzyılın sonlarının geldiği bu yıllarda biz hala bu konulara gereken önemi veremeyecek miyiz?

Mantar Zehirlenmesi Mantar Zehirlenmeleri

Türkiye’de Mantar Zehirlenmeleri

Mantar Zehirlenmesi ve Ölümlerinin Nedenleri

1) Halkımızın yenen ve zehirli mantarlar hakkında bil­gilerinin olmaması:


Halkımızın bu konuda bilgisi, sadece köyünün veya çevresindeki yaşlılardan aldığı bilgilerdir. Çalışmalarımda halkın bilgilerini bilimsel değerlendirmeye çalış­tığımda gerçekle hiç bir ilgisinin olmadığı maalesef görülü­yordu. Bunu bir örnekle açıklayacağım. Çorum İli, Sungurlu İlçesi Çiftlik Köyü'nün 2-3 Km. güneyindeki çay kenarında­ki çayırlardan bölge halkı senelerce mantar toplayıp yemiş­tir. Zehirlenme veya ölüm olmamıştır. Fakat 1972 yılı Mayıs ayında aynı yerden mantar toplayıp yiyen iki aileden maale­sef 13 kişi hayatlarını kaybetmişlerdir. Bunun asıl nedeni mantarların (Amanita verna ve Agaricus xenthoderma) spor­larının; su, rüzgâr, kuşlar v.b. taşıyıcılarla oralara taşınmış olabileceği gibi, o zehirli mantarların sporları oralarda vardı fakat o mantarların yetişmesi için lüzumlu olan; ısı, bağıl nem gibi çevre şartları o sene gerçekleşmiş olabilir. Çünkü tabii şartlarda bir mantar sporu 50 - 70 sene toprakta bozul­madan çimlenme kabiliyetini muafaza edebilir. Belki ölüme sebep olan mantarlar senelerce bir daha orada yetişemiyecektir, belki birkaç sene sonra yetişip pekçok cana kıyacak­tır.

«Belli bir yerde yetişen mantarların yenen mantar veya zehirli mantardır» diye halk arasına yerleşmiş olan bilginin yanlış olduğunu açıklamak için yeterlidir.

2) Halkımızın büyük çoğunluğunun mantar zehirlen­meleri konusunda bilgilerinin yok denecek kadar az olması:

Halktan biri, mantar yemeğini tek başına yemişse, bir veya birkaç çocuk tarlada veya ormanda mantar pişirip yiyerek zehirlenmişse, onların; önce hastalandığını hastalık sebe­binin özellikle çocuklarda «Nazar» olabileceği düşüncesi, veya zehirlenmenin verdiği korku ve heyecanlardan meyda­na gelen titremelerin üşütmeden ileri geldiğini düşünerek, bununda kendiliğinden geçeceğini beklemeleri, mantar ze­hirlenmelerinde ölümlere yol açan başlıca etkenlerdendir.

Ancak ailenin bütün fertleri veya bir kısmı diğerlerinin yanında mantarları yemişte, hastalanmışlarsa o zaman man­tardan zehirlendiklerini anlarlar. Buna rağmen geçeceğini maalesef beklerler.

3) Ulaşım zorlukları: Zehirlenme vakasının olduğu yerden, en yakın yerdeki hekime 10-30 Km. gibi mesafede olması, ayrıca araç bulunmaması mantardan ölümlerin bir diğer nedeni oluyor. Yaylaya göçmüş bir aile köyüne 10-15 Km. mesafede, köyüde hekim olan merkeze o kadar mesa­fe düşünülürse ve birde gidipte, hekim bulunmazsa işin acı­lığı ortaya çıkıyor. Orman içine yaylalara göçen köylülerimiz bir yiyecek maddesi olduğu için mantarı yiyorlar.

4) Mantardan zehirlenen şahsın veya yakınlarının, Hekime istenen bilgileri verememesi:

Mantardan zehirlene­rek hastalanan şahsın, mantar yemeğini yedikten nekadar zaman sonra ilk zehirlenme belirtilerini gösterdiği', vücut ağrılarının ne zaman başladığı, ishal ve kusmaların olup olmadığının, olduysa nekadar devam ettiğinin bilinmesi te­davi için son derece önemlidir.

Ne yazıkki zehirlenen şahıstan veya yakınlarından bu bilgileri bile almak imkânsız oluyor. Zehirlenen şahıs veya yakınları sadece «hastalandığını» söylemekle yetiniyor.
Mantar zehirlenmelerinde tedavinin temeli mantar ye­meğini yedikten ilk zehirlenme belirtilerine kadar geçen zamanın bilinmesi esasına dayanır.

5) Mantar zehirlenmelerinde tahlil laboratuvarının görevi:

Mantar zehirlenmelerinde, tahlil laboratuvarları, hasta­nın midesinden çıkan sporların veya mantar parçacığının, hangi zehirli mantara ait olduğunu teşhis edecek yeterlik­te olmaması, dolayısıyla mantarın türü ve ihtiva ettiği zehir­lerin bilinmemesi tedavide telâfisi imkânsız sorunlar mey­dana getirmektedir.

Zehirlenmeye sebep olan mantarın türünün bilinmesi ile tedavi kolaylaşır.

6) Köylümüzle yakın ilişkisi olan, devlet memurları­nın yenen ve zehirli mantarlar konusunda köylümüze yar­dımcı olamaması:

Köylümüzle sık sık görüşen, Öğretmen, Ebe, Sağlık memuru, Ziraat teknisyeni, Orman memuru ve benzer me­murların bu konuda köylüye yardımcı olamamaları, dola­yısıyla halkımızın bu sahada sağır, dilsiz ve kör olarak kal­masına sebep olmuştur.


İlgili Eğitim kurumlarımızın müfredat programlarında bu konuya yer verilmelidir. Ayrıca Radyo ve Televizyon programlarında yer vererek halkın okul dışı eğitiminde bun­lardan yararlanmalıdır. Halkımızın pek çoğunun mantarı, yemek zorunda olduğu için, yediği gerçektir. Bunun dışında mantarın iyi bir yemek çeşidi olduğu unutulmamalıdır.

Gazetelerimizin baş sayfasında «Zehirli mantar yiyen 10 kişilik aile öldü» şeklindeki bir haber ilgi çekici, fakat bunun ardından zehirlenmeye sebep olan mantarların re­simleri ve yazılarının bulunması halkımızın bu konuyu öğ­renmesinde sonderece etkilidir. Demekki, halkın kitle eğiti­minde etkin olan basınımıza da görev düşüyor.

Mantar Cesitleri Zehirli Mantarlar Anasayfa

Türkiye'de Mantar Zehirlenmeleri ve Ölümlerinin Nedenleri

Zehirli Mantarlar Hakkında Bilinen Yanlışlar

Mantar Zehirlenmesi Belirtileri

----Zehirli (Zehirsiz) Mantar Türleri

Agaricus Xenthoderma

İnocybe Fastigiata

Inocybe Geophylla

Inocybe Patouillardii

Rhodophyllus Sinuatus

Clitocybe Dealbata

Coprinus Atramentarius

Tricholoma Pardinum

Tricholoma Albobrunneum

Lactarius Torminosus

Hypholoma Fasciculare

Clavaria Pallida FRIES

Gyromitra Esculenta

Boletus Satanas

Amanita Muscaria (L. ex Fr.)

Amanita Pantherina

Amanita Citrina S. F. GRAY 1821

Mantar Zehirlenmesi Tedavisi

Amanita Phalloides

Amanita Verna

Cortinaris Orellanus

Ayak Taragi Kemikleri

Ayak Tarağı Kemikleri

Metatars da denen, ayaktarağı kemikleri, metakarplar gibi beş tane olup, içten dışa doğru, I, II, III, IV, V inci numara ile adlandırılır. Bunların bir cismi ile ön arka ikişer ucu vardır.

Birincisine birinci metatars denir. Bu; en kalın ve en kısalarıdır. Arka ucunda biri iç, diğeri dış olmak üzere iki tüberkül gösterir ki dıştaki, ikinci metatarsa doğru ilerler. Baş adını alan ön ucunun alt yüzünde çok kere bulunan iki susamsı kemik için eklem yüzleri bulunur. Arkada birinci metatars, birinci konik ve ikinci metatarsla eklem yapar.

İkinci metatars, en uzunları olup, arkada ve önde hizayı aşmıştır.

Arkadan I, 2, 3 üncü konik kemikler ve 1, 3 üncü metatarsla eklem yapar.

Üçüncü metatars, arkadan üçüncü konik ile ve yandan komşuları ile eklem yapar.

Dördüncü metatars, arkadan zar kemik, yandan hem komşuları ile hem de üçüncü konik ile eklem yapar.
Beşinci metatars, arkadan zarla eklem yapmakla beraber dış ve arka yanında, beşinci metatars çıkıntısı denilen ve dışarıdan kolay bulunan, aynı zamanda ayağın ortasını işaret eden kuvvetli bir çıkıntı gösterir.
Kemikleşme; Metakarplar, gibi, her metatarsın cismi ve arka ucu için bir ilkel kemikleşme noktası ve ön ucu için de bir ikincil noktası vardır. Yalnız birinci metatarsın cismi ve ön ucu için bir ilkel nokta, arka ucu için de bir ikincil nokta vardır.

Ayak parmakları kemikleri

El parmaklarının aynı olup, farkları onlardan daha küçük ve ince olmalarıdır. Yalnız ayak başparmağının falanksları çok daha iridir.

Ayak susamsı kemikleri

Bunlar daima kemiklerin taban yüzlerinde olup, iki tanesi her zaman vardır. Birinci metatarsın başının alt yüzünde iki susamsı kemik vardır. Bunların biri, içyandaki öbüründen küçük olup, her ikisi de yumurtamsı biçimdedir.

Bazı kere de ayak başparmağının iki falanksı arasındaki eklemde bir ufak susamsı kemik bulunabilir.
Bunlardan başka ikinci ve beşinci ayak parmağının metatarsları ile dizileri arasındaki eklemlerde de nadir olmak üzere bir veya iki susamsı kemik görülebilir.

Konik Kemikler Konik Kemik

Konik Kemikler

Bu kemikler, üçgen prizmatik biçimde ve üç tanedir. İçten dışa doğru I, II, III üncü konik kemik diye anılırlar. En büyükleri birincisi olup tabam aşağıda, tepesi yukarıdadır. İkincisi en küçükleri, üçüncüsü ortancaları olup bu son ikisinin tabanları yukarıda, tepeleri aşağıdadır. Bunlar arkadan ön ve yan bölümler, yukarıdan sandal kemik ile yandan birbirleriyle eklem yaparlar. Birinci ile ikinci arasındaki eklem yüzü kollarından biri yatay öbürü dikey açı biçiminde, ikinci ile üçüncü arasındaki yüzler dikine uzundur. Üçüncü konik kemiğin dış yüzü de zar kemik ile eklem yapar.

Konik kemiklerin metatarslarla eklem yapma biçimi birbirine benzemez. Her biri, kendisine uyan metatarsla eklem yapar ki birincisinin oyuk ve oval bir yüzü, diğer ikisinin üçgen biçiminde birer yüzü vardır. Bunlardan başka ikinci metatarsın tabanı bir oduncu kaması gibi, birinci ile üçüncü konik arasına sokulmuştur. Çünkü, ikinci konik kemik küçüktür. Şu halde, birinci ile üçüncü konik kemiklerin ikinciye bakan yüzlerinde fazla eklem yüzleri görülür ki bunlar ikinci metatarsa aittir.

Dördüncü metatarsın arka ucu için üçüncü konik kemiğin dış yüzünde küçük bir eklem yüzü vardır.

Kemikleşme, Her biri için bir nokta olan bu kemikleşmelerden üçüncü konikte kemikleşme birinci yaşta, ikinci konikte üçüncü yaşta, birinci konikte ise ikinci yaşta görülür.

Zar Kemik ve Ayak Sandal Kemigi

Zar kemik

Topuk kemiğinin önünde olan bu kemik, altı yüzlüdür. İçyan vüzü, dışyan yüzünden daha uzundur. Bu yüz biraz aşağıya ve dışa eğridir. Üst yüzü pürtüklü, alt yüzü ön kısma doğru zar kemik pürtüğü adını alan bir tümsek bunun da önünde, fibular uzun kas kirişi oluğu denilen bir oluk gösterir. Arka yüzü, topuk kemiğinin ön yüzündeki, eklem yüzeyi ile karşılaşır. Ön yüzü, dördüncü ve beşinci tarak kemikleri ile eklem yapar. İç yüzünün ortasında, üçüncü konik için ve bazan da kayık kemik için, eklem yüzleri vardır. Dışyan yüzü ayağın dış yanında görülür. Üzerinde uzun fibular kas kirişinin piyeste içinden geçtiği bir oluk vardır.
Kemikleşme; Bir tek ilkel noktası olup, bu nokta 2 - 6 ncı ayda görünür.

Ayak sandal kemiği

Talusun önünde olan bu kemik zar kemiğin içyanında, konik kemik­lerin de arkasındadır; iki yüz, iki kenar ve iki uç gösterir.

Arka yüzü oyuk olup, talus başı ile eklem yapar. Ön yüzü üç konik kemiğe uyacak biçimde iki ibikle üçe bölünmüştür. Üst ve alt kenarları pürtüklüdür. Dışyan ucu yuvarlak ve az belli, içyan ucu tersine sağlam ve sandal kemik pürtüğü adı alan ve bir kasın yapıştığı, bir çıkıntı gösterir.


Kemikleşme; Bir ilkel noktası olan bu kemikte kemikleşme 3-5 yaşta görülür.

Topuk Kemigi Topuk Kemik

Topuk Kemiği, Topuk Kemik

Ayak bileği kemiklerinin en büyüğü olan bu kemik önden arkaya uzunluğuna kübik biçimdedir. Topuk kemiğinin de altı yüzü vardır.

Üst yüzün ün üçte bir arkası pürtüklü, üçte iki önü de talusun arka eklem yüzü adını alan ve talus ile eklem yapan bir eklem yüzü; bunun önünde talusun eş oluğu ile birleşerek iskelette tars sinüsünü yapan ve kalkaneus oluğu adını alan bir oluk ile bunun da ön ve içyanında iki tane eklem yüzü görülür ki, arkadakine talus orta eklem yüzü denilir.

D ı ş y a n yüzü, oldukça düzdür. Orta yerinde processus trochlearis adı alan bir tümsek, bunun da ön ve arkasında birer tane oluk vardır; oluklardan fibular kasların kirişleri geçer.

İçyan yüz; aşağıya ve öne eğri geniş bir oluk bacaktan tabana geçen kiriş, damar ve sinirlere geçit verir. Oluğun ön-üst bölümünde, içyana doğru uzanan ve talus kolanı anlamına sııstentaculum tali adım alan sağlam bir çıkıntı görülür.

Arka yüz; konveks ve orta yeri pürtüklü olup alt bölümüne ACHILLE kirişi tutunur.
Ön yüz; zar kemiğe ait bir eklem yüzü gösterir. Bu yüz yukarıdan aşağıya konkav ve enine konvekstir.


Alt yüze gelince; çok düzensizdir. Bu yüzün arka ucunda topuk kemiği tümseği denilen bir çıkıntı görülür. Bunun ön bölümü iki küçük çıkıntıya ayrılmıştır. Bunlardan dışyandaki tuberculum fibulare tuberis calcanei, içyandakî tuberculum tibiale tuberis calcanei adını alır ki her ikisine de bağlar yapışır. Bu iki çıkıntının önünde eklem bağlarının yapıştığı bir, çıkıntı daha vardır.

Kemikleşme; Biri ilkel öbürü ikincil olarak iki kemikleşme noktası vardır. İlkel olan fetal hayatın 8 inci ayında görünür. İkincil olan 6 - 9 yasında görünür. Kemikleşmenin tamamı 16 yaşındadır.

Kaval Kemigi Kaval Kemik Tibya

Kaval Kemiği, Kaval Kemik, Tibya Nedir

Bacak iskeletini yapan iki uzun kemikten içte ve kalın olanıdır. Yukarıda femurla, aşağıda talus ile eklem yaptığı gibi kendi dışyanında bulunan fibula ile de yukarıda ve aşağıda birer eklem yapmıştır.

Tibyanın da, her uzun kemik gibi bir cismi ve iki ucu gözden geçirilir.

Tibya cismi; Tibyamn cismi iç, dış ve arka olarak üç yüz ve dış, iç, ön olarak da üç kenar gösterir.


İç yüz; Bu yüzün yukarı kısmı pürtüklü olup üzerine uyluk kaslarından, kazayağını yapan üçünün kirişi yapışır. Diğer alt bölümü, linea poplitea'nm üstünde kalan bölüm, üçgen biçimde olup musculus popliteus'un yapışmasına mahsus pürtük gösterir. Alt bölüm de uzunluğuna bir ibikle iki uzunluğuna yüze ayrılır ki bacak arka kasları ile komşudur.

Dış yüz; Uzunluğuna oyuk olan bu yüzün üzerine tibya'nm ön kası yapışır. Alt bölümü konveks olup öne döner.

Arka yüz; Bu yjizün üçte bir yarısı ile üçte bir ortasının birleştiği yerde, dizardı çizgisi adını alan yukarıdan aşağıya ve dıştan içe bir çizgi görülür. Bu çizginin biraz altında besleyici delik vardır.

Dış kenar; Aynı zamanda kemiklerarası ibiği adı alır ve keskindir.
İ ç k e n a r; Sadece alt yarıda belli olur.

Ön kenar; Hafif bir S biçiminde kıvrık olup, orta bölümü meşkindir. Aşağıya doğru küntleşir ve içyana doğru eğilir.
Üst uç; Tibyanın cismi yukarıya doğru kalınlaştığından üst uç kemiğin en kalın yeri olup, kübik biçimdedir. Bu uç, femurun kondillerine uyan, iç ve dış iki kondil gösterir: İçtekine, iç kondil; dıştakine dış kondil denir.

Üst ucun üst yüzünde; üst oynak yüzleri adını alan ve kondillere ait olan, iki oyuk eklem yüzü vardır. Bu yüzün ortasında, kondillerarası tümseği denen ve kondillerarast iç ve dış tübercülleri adında iki çıkıntıya ayrılan bir tümsek vardır. Tümseğin dışyanında kalan oynak yüzü, yuvarlar ve az oyuk, içyanda kalanı ise, önden arkaya fazla oyuktur. Tümseğin önünde ve arkasında da pürtüklü birer yüz görülür. Öndekine kondillerarası ön çukuru, arkadakine kondillerarası arka çukuru denilir.

Diz Kapagi Kemigi Patella Nedir

Diz kapağı kemiği, Patella Nedir

Patella; diz eklemi önünde, üçgen biçimde kısa bir kemik olup, femur dört başlısının kirişi içinde gelişen bir susamsı kemiktir.

Bu kemiğin ön ve arka olmak üzere iki yüzü, bir tabanı, bir tepesi ve iki kenarı vardır.


Yüzler; Kemiğin ön yüzü pürtüklü ve konveks olup üzerinde damarların geçtiği delikler vardır. Arka yüzü, femurun facies patellaris'i ile eklem yaptığından, eklem yüzü adı alır. Bu yüzün dörtte üç yukarısı eklem yaptığından düz; dörtte bir aşağısı ise pürtüküdür. Bu yüz yukarıdan aşağıya inen kunt bir ibikle iki yüzeye ayrılmıştır. Bunlardan dışyanda kalanı daha büyük ve daha oyuktur.

Kemiğin tabanı veya üst kenarı, yukarıda öne eğik ve kunt olup, üzerine dört başlı uyluk kasının kirişine ait lifler yapışır.
Tepesi aşağıda ve sivri olup patella bağının yapıştığı yerdir.

Kenarlarına gelince; bunlar yan taraflarda olup, oldukça pürtüklü ve kalındır; üzerine dört başlı uyluk kasının, medial ve lateral vastus adı alan kaslarına ait, kiriş iplikleri yapışır.

Kemikleşme; Patellanın bir tek kemikleşme noktası olup 2-3 yaşında görünür. Kemikleşme erginlik çağında tamamlanır.

Uyluk Kemigi Femur Kemigi İskeleti

Uyluk iskeleti, Uyluk Kemiği

Uyluk iskeletinde yalnız bir tek kemik, uyluk kemiği bulunur.

Uyluk Kemik, Femur Kemiği

İskeletin en uzun ve en kuvvetli kemiği olup, bundan evvel gördü­ğümüz kalça kemiği ile bacak kemiklerinden tibia, arasındadır. Her uzun kemik gibi, bir cismi, iki ucu gözden geçirilecektir.
Femur cismi; Yukarıdan aşağıya ve dışyandan yana eğik durumda olduğu gibi, açıklığı arkaya bakan hafif bir konkavlık ile dikine olan ekseni üzerine bir bükülme gösterir. Bu hafif bükülme cismin yarı alt bölümünde ve içyana doğrudur.

Üçgen prizmaya benzeyen cismin, bir ön ve iki de yan olarak ü ç yüzü ve üç kenarı vardır.
Ön yüzü konveksdir. Yan yüzler yukarı ve aşağıda konveks; ortada ise, yukarıdan aşağıya, oluk şeklinde hafif bir konkavlık gösterir.

Kenarlar; Üç yüzü ayıran iki yan ve bir arka kenarı vardır.
Yan kenarlar yuvarlak olup yüzlerle karışırlar.
Arka kenar, kalın pürtüklü ve çıkıntılı olup, femur ibiği adı alır. Bu ibiğin orta bölümünde üzerlerine femur kaslarının yapıştığı içyan ve dışyan dudaklar vardır.

Femur ibiği yukarıda üç kola ayrılır. Bu üç kol da, üzerine kasların yapıştığı pürtükler gösterir. Bunlardan en dış yandaki, pürtüklülük bakımından en genişi olup tuberositas glutaea adı alır ve büyük trokanter'e kadar uzanır. Ortadaki küçük trokanter'e kadar gitmekte olup linea pectinea adı alır. İçyandaki küçük trokanter'in altından kemik cisminin yan yüzünü dolanarak, üst uçta göreceğimiz trokanterlerarası çizgisi ile uzanır. Bu sonuncu pürtük labium mediale crista femoris-'in uzantısıdır.

Aşağıda crista femoris iki kola ayrılarak, iç ve dış kondillere doğru uzanırlar. Her iki uzantı arasında tabanı aşağıda meydana gelen üçgen, dizardı düzlüğü adı alır.
Kemiğin esas besleyici deliği crista femoris-'in ortalarına doğru, ona yakın veya onun üzerinde olarak bir veya iki tane bulunur.

Üst uç; Femurun üst ucu; bir baş, büyük ve küçük trokanterler ve bir boyun gösterir.


Femur başı; 4-5 santimetre çapında bir kürrenin 2/3 ü kadar olan bir çıkıntıdır. Doğrultusu yukarı, içe ve öne olan başın, boyunla birleşme çizgisi düz olmayıp, yukarıdan aşağıya ve içyandan dışyana eğik bir düzlem üzerinde ve girintili çıkıntılıdır.

Femur başı, tepesinin biraz alt ve arkasında pürtüklü bir çıkıntı gösterir; baş çukurcuğu adı alan bu çukur ve üzeri delikli pürtüğe, kalça ekleminin yuvarlak bağı yapışır.

Büyük trokanter; Üst ucun dışyanında üzeri pürtüklü, dörtgen biçiminde, konveksliği dışyana bakan bir çıkıntıdır. Serbest olan dışyan yüzündeki pürtüklerin kabarık olan ortasına, orta ilye kası yapışır. İçyan yüzünün büyük bir bölümü kemiğin cisim ve boynu ile birleşik olup, yukarıda ve arkada kalan üçgen şeklinde küçük bir kısmı parmak izine benzeyen bir çukurluk, trokanter çukuru, gösterir. Dörtgenin alt, üst ve ön kenarları, üzerine birçok kasların yapıştığı, pürtüklülük gösterir. Arka kenarı çıkıntılı ve yuvarlak olup, trokanter çukurunun arkasını sınırlatır ve aşağıda küçük trokanter'e kadar uzanan bir pürtüklülük gösterir. Bu iki trokanter arasındaki pürtüklü ibik, trokanterlerarası ibiği adı alır.

Büyük trokanter'in ön kenarı ile üst kenarın birleştiği açıdan bağlıyarak yukarıdan aşağıya, dışyandan içyana eğik bir durumda olarak küçük trokanter'e doğru uzan napürtüklü ve enli çizgiye, trokanterlerarası çizgisi denir.
Küçük trokanter; Cismin üst ucunda, arkada içyanda aşağıda birbirine yaklaşan iki trokanterlerarası çizgisi île ibiğinin arasında konik bir çıkıntıdır. Üzeri pürtüklü olan bu çıkıntıya Oiopsoas kası yapışır.

Femur boynu; Femur boynu, femur başı ile trokanter'ler arasında olup, arkada; trokanterlerarası ibiği, ön trokan­terlerarası çizgisi, femur boynunu femur cisminden ayırır.

Önden arkaya basık, dışyanı içyanından geniş olan boynun ekseni ile cismin arasındaki açı 130 derecedir.
Femur boynunun, ön arka iki yüzü, alt iki kenarı okunur.

Ön yüzü; enine düz, yukarıdan aşağıya konveks olup, öne ve hafif aşağıya bakar. Arka yüzü, yukarıdan aşağıya konveks, enine konkav olup, arkaya ve hafif yukarıya bakar.

Boynun her iki yüzü üzerinde görülen birçok delikler, damarların geçtiği ikincil besleyici deliklerdir.

Üst ve alt kenarlar, konkav ve yukarıdan aşağıya içden dışa eğik olup, üst kenarınkinin açıklığı yukarıya ve dışa; alt kenarınkinin açıklığı aşağıya ve içe bakar Bu kenarlardan alttakinin uzunluğu fazla konkavlığı az, üsttekinin uzunluğu az konkavlığı fazladır.

Alt uç; Bu uç üsttekinden daha geniş olup enine çapı önden arkaya çapından daha büyük olan kübik biçimdedir. Bu ucun iki yanında, lokma - kondil adı alan iki kabartı ile aralarında bir çukur gösterir.

Femur lokmaları; Biri içyan öbürü dışyan adı alan bu iki lokmadan içdeki biraz daha büyük olup, arkaya, aşağıya ve içyana doğru uzanmış olarak görülmektedir.

Her iki kondil birden; biri üst ve cisimle birleşik, öbürleri ön, arka, alt ve iki yan olmak üzere serbest beş yüzü vardır.
Ön, arka ve alt yüzler, bir makara ortasına benzemekte olup, üzeri düz ve pürtüksüz ise de makaranın alt ve arka yüze ait çentik bir çukur gösteren bölümü, damarların geçmesine mahusus deliklerle, her iki yanda, diz eklemine ait çapraz bağların yapıştığı oval biçimde, pürtüklülük gösterir.

Ön yüz, iskelette dizkapağı kemiği ile eklemleştiği için facies patellaris adı alır. Alt ve arka yüzdeki kondillere ait yüzeyler iskelette tibianın kondillerindeki yüzeylerle eklemleşir.
Ön ve alt yüzdeki, makara boynuna rastlayan bölüm, patellanın arka yüzü ve tibianın erninentia intercondylica'sı ile iskelette komşudur.

İçyan kondile ait makara yüzü, dışyan kondile ait olandan iki santimetre kadar fazladır.
Yan yüzlerden içyandaki üzerinde hemen ortada, görülen kabartı iç epikondil ve bunun üst ve arkasında diz eklemi bağlarının yapışmasına mahsus pürtüklü bir çukurcukla onun üzerinde büyük yaklaştırıcı kasın yapışmasına mahsus pürtüklülük gösterir.

Dışyan yüzün orta bölümünün arkasında, dış epikondil adı alan çıkıntı ile onun üstünde ve arkasında yine diz ekleminin yan bağının yapıştığı pürtülü bir çukurluk görülür.

Kemikleşme; Femur biri ilkel, dördü ikincil beş kemikleşme noktası gösterir. Cisme ait olan ilkel nokta fetal hayatın ikinci ayında görülür. İkincil noktalar, femur başına, büyük ve küçük trokanter ve alt uca ait olup, başınki 6 ncı ayda; büyük trokanterinki 8 inci yaşta görülürler.

Kemikleşmenin sonu, üst epifizde 16 - 18, alt epifizde 18 - 24 yaşında olur.

Legen Kemigi Nedir Legen Kemik

Leğen Kemiği Nedir, Leğen Kemik

Omurga ile alttaraf arasında, çevresi kemikten bir kap şeklinde olduğu için leğen (pelvis) adı alan iskelet bölümü; arkada sacrum ve occyx, yanlarda kalça kemiklerinin aralarında eklemleşme-sinden meydana gelir.

Pelvis içyüzünün orta bölümünde ve yanlardaki iki eğik çizgi halindeki Kabartının meydana getirdiği bir darlıkla (üst darlık) iki bölüme ayrılır. Büyük leğen, küçük leğen

Bu iki pelvisi birbirinden ayıran sınır:

1) Arkada ve ortada; beşinci bel ve birinci sakrum omurlar arasındaki çıkıntı, promontorium;
2) Yanlarda; a) sakrum ve üium parçaları
adı ile iki parçadan meydana gelen terminal çizgi b) pecten ossis pubis; c) angulus pubicus'un üst kenarının arka dudağı
3) Önde ve ortada, pubis simfizinin üst kenarıdır.

Genel olarak yayık bir oyun kâğıdı kupası biçiminde fakat şekli ve büyüklüğü şahsa ve cinse göre değişiklik gösteren pelvis üst darlığı öne ve aşağıya bakan bir düzlem üzerinde olup, yatay düzlemle arasında 60 derecelik bir açı vardır.
Büyük leğen; Üst darlığın üstünde kalan ve kalça çukurları ile sakrum'un yan parçalarının terminal çizgi üstünde kalan bölümleri arasında meydana gelen boşluktur.

Küçük leğen; Yalnız leğen (pelvis) adı ile de anılan küçük leğen, bütün pelvis bcşluğunun altında kalan bölümdür. Altta alt darlık adı ile ve piyeste main biçiminde olan bir darlıkla sınırlıdır.

Alt darlık önde, altta ve ortada pubis sinfizinin alt kenarı, arkada ve ortada coccyx'in tepesi; yanlarda iskion - pubis kolları ve iskion tümseği. Piyeste bunlarla beraber, her iki yanda, iskion tümseği ile sakrum arasındaki çentileri kapatan sakro - tuberal bağlar, vardır.

Küçük leğenin iç yüzü, önde ve ortada, pubis sinfizinin arka yüzü; yanlarda foramen obturalum ile bunu çevreleyen kemik bölümleri ve ramım ossis ischii pars acetabularis; arkada sakrumun ve eoccyx'in konkav olan ön yüzü ile sınırlıdır.
Küçük pelvis, iç yüzünde orta darlık adı verilen bir dar çevre daha gösterir, bu orta darlığın sınırı; arkada dördüncü ile beşinci sakrum vertebrası arasındaki eklem; yanlarda, spina ossis ischii ve bu dikeni pubis sinfizinin 1/3 alt bölümü ile 2/3 üst bölümünün arasına çekilen çizgidir. Piyeste bunlara ilâveten yanlarda sakro - spinal bağlar bulunur.

Küçük pelvisin ekseni, konkavlığı öne bakan bir çizgi olup önden arkaya çapın ortasından ve sakrumun eğriliğine paralel olarak geçer.

Kalca Kemik Kalca Kemigi

Kalça Kemiği, Kalça Kemik

Yassı kemiklerden olan kalça kemiği, pervane veya üst deliği kapalı 8 biçiminde olup, önde ve orta çizgi üzerinde, karşı eş kemikle, arkada da sakrumla eklemleşir.


Kalça Kemikleri Dört parçası vardır:

1) Üst parça, yassı ve geniş olup kalça kemiği kanadı veya ilium adı alır.
2) Arka parça, oturga kemiği veya iskion.
4) Üç parçanın birleştiği orta parça.

Bu kemiğin genel görünüşünde orta parçanın dışyan yüzünde görülen çukur, hokka çukur adı alır.
Pubis ile iskion arasındaki oval biçimdeki delik, piyeste kaslarla örtüldüğü için, tıkalı delik mânasına gelen foramen obturatum adı alır.

Kemiğin bu dört parçasından ilk üçü, kemiğin kemikleşmesinde göreceğimiz gibi, üç ilkel kemikleşme noktasından meydana gelirler.

İlium, pubis, ischion parçalarına ait olan ilkel kemikleşme işlevi, kemiğin orta bölümüne doğru gelişerek, bu orta parçayı meydana getirir.

Kalça kemiğini okumak için bunu düzensiz bir dörtgen biçiminde kabul ederek iki yüzü, dört kenarı, ve dört açısı gözden geçirilir.

Dışyan yüz; Kemiğin bu yüzünde, yukarıdan aşağıya doğru, üst, orta, alt parça olarak üç bölüm gözden geçirilir:
a) Üst bölüm, ilium'un dışyan yüzüdür; b) orta bölümde, hokkaçukur bulunur; b) alt bölümde ise, foramen obturatum ile onu çevreleyen kısımlar vardır.

a) İlium'un dışyan yüzü, yarım daire biçiminde ve üzeri yukarıdan aşağıya konkav olduğu halde, önden arkaya önce konkav, sonra konveks, daha sonra sırasiyle konkav ve konveks olarak dalgalı bir durum gösterir. Ortadaki büyük bir bölümü gen.'ş bir çukurluk gösterdiğinden buraya, kalça dış çukuru diyenler de vardır.

Bu yüzde biri arkada, ikisi önde ve üst alt durumda olarak birbirine paralel üç çizgi vardır. Piyeste bunların üzerine ve aralarına ilye kasları yapışır.

Arka ilye çizgisi, öne hafifçe konkav dikine durumda olup, bu yüzün 1/6 arka ve 5/6 ön bölümünün birleştiği yerdedir.
Ön çizgilerden üstteki, üst ilye çizgisi alttaki de alt ilye çizgisi adı alır ki bunlardan birincisi kemiğin bu yüzünün hemen ortasında, açıklığı öne ve aşağıya bakan bir konkavlık gösterir; ikincisi ise bundan öncekine paralel olarak bu yüzün alt sınırı üzerinde ve acetabulum'un hemen üstündedir.

Böylece, ilium'un dışyan yüzü, arka, üst ve alt olarak üç bölüme ayrılır ki buralara sırası ile büyük, orta ve küçük ilye kasları yapışa­caktır. Bunlardan ön - üst çizginin hemen altında ve ortada, kemiğin esas besleyici deliklerinden biri, bulunur.
Hokka çukur; Bir yarım kürre boşluğu biçimin­de olup açıklığı öne, aşağıya ve dışa bakar. Bu çukurun değirmi ve künt olan ve limbus acetabuli adı alan çevresi üzerinde, önde, altta ve arkada olmak üzere üç çentik görülür. Bunlardan alt çentik en derin ve genişi olup acetabulum çentiği adı alır.

Hokka çukurun içi; biri ortada dörtgen şeklinde, pürtüklü ve basık, acetabulum çukuru adı alan bir dip bölümle, bunun çevresinde pürtüksüz ve ayça şeklinde, facies lunata adı alan iki bölüm gösterir. Piyeste bunlardan birincisi, kalça eklemi yüzeyi içine girmeyen, ikincisi ise giren, bölümdür.

Acetabulum çukurunun alt bölümü acetabulum çentiği ile birleşiktir.

Tıkalı delik; Erkeklerde oval, kadınlarda düzensiz üçgen biçiminde olan bu delik, yukarıda acetabulum, önde pubis, arkada ischion ile çevrelenmiştir.

Önce bu deliğin çevresini, sonra kendisini, gözden geçirelim.

Çatı kemiği - Pubis; Bunun, foramen obturatum'un önünde bir cismi, bu deliğin ön - üst sınırını yapan, pars acetabularis, ön-alt sınırını yapan pars symphisica, adında iki kolu vardır. Her iki kol ramus ossis pubis adı alır.
Cismi, enine basık ve düzensiz dörtgen biçiminde olup bunun ön kenarı hizasında görülen pürtüklü tümsek, pubis tüberkülü (tuberculum pubicum), üst kenarı bu tüberkülle acetabulum arasında bir ibik halinde olan crista obturatoria üe, bunun altında geniş bir oluk halinde görülen sulcus obturatorius, vardır.

Pars acetabuîaris, corpus ossis pubis ile acetabulum arasındaki parça olup, dışyan yüzünde crista öbturatoria ile sulcus obturatorius görülür.

Pars symphisica, pubis cismini ischion'un pars pubica'sı ile birleştiren bölümüdür.

Oturga kemiği - Iskion; Foramen obturatum'u arkadan sınırlayan, kalın ve kunt bölüm olup, bunun, arkaya konveks ve geniş pürtüklü, parçası iskion cismi ile onu acetabulum'a birleştiren pars acetabularis; ve pubise birleştiren, pars pubica adı alan iki kolu vardır. Bu iki koldan, pars pubica ile pubisin pars symphysica'sı arasında kalan ve foramen obturatum'un altını sınırlayan kemik parçasına iskion - pubis kolu denir.

Üstte acetabulum, önde pubis ve iki parçası, arkada ischion ve iki parçası ile sınırlanan tıkalı deliğin çevresi genel olarak keskin bir kenar halindedir. Bu çevre üzerinde, yukarıda incisura acetabuli'nin altında ve o hizada bazan görülmeyen bir tüberkül ile önde pars acetabularis ramus ossis pubis altında olan sulcus obturatorium görülür.

İç yüz; Bu yüz ortasında arkadan öne ve yukarıdan aşağıya doğru, terminal çizgi veya adsız çizgi gibi çeşitli adlar alan bir sırt ile iki pargaya ayrılır. iskelette pelvis üst darlığının büyük bir bölümünü yapan bu emik sırtının orta bölümü kunt, her iki ucu keskin olup ön bölümü, pubis tarağı adı alır.

Kalça kemiğinin içyan yüzünün bu çizgi üstünde kalan bölümü üçgen şeklinde geniş, pürtüksüz ve çukur olup, kalça çukuru adı alır. İçyana, öne ve yukarıya bakan bu çukur üzerinde adsız çizginin arka ucuna yakın olmak üzere kemiğin esas besleyici deliklerden biri vardır.

Kalça çukurunun arkasında pürtüklü ve dörtgen şeklinde bir bölüm vardır ki bunun alt bölümü kulak sayvanına benzediği için facies luricularis, üst bölümü de kalça kemiği pürtüğü idi alır. Bunlardan birincisi sakrumun aynı adı alan yüzü ile eklem yapar. Pürtüklü olan bölüme de bel kaslarından bazıları ile eklem bağları yapışır.

Alt Bolge Kemikleri Anasayfa

Kalça Kemiği

Leğen Kemiği

Uyluk Kemiği

Dizkapağı Kemiği

Kaval Kemiği

Topuk Kemiği

Zar ve Ayak Sandal Kemiği

Konik Kemikler

Ayak Tarağı Kemikleri

El Parmagi Kemikleri Dizi Kemikleri

El parmağı kemikleri - Dizi kemikleri

Başparmaktan beşka diğer dört parmağın, her birinde üç dizi kemiği vardır. Başparmak ise iki kemikten meydana gelir.


Parmak kemiklerinin adları metakarplardan başlamak ve parmağın adı da ilâve etmek üzere, birinci, ikinci, üçüncü, adları ile söylenir. (Meselâ, başparmak (pollex), işaret parmağı, ona parmak yüzük parmağı veya dördüncü parmak, küçük parmak veya beşinci parmak, birinci, ikinci, üçüncü dizi kemikleri, gibi).

Parmak kemikleri uzun kemiklerden olup, bir cismi ve iki uçları gözden geçirilir.
Birinci dizi kemiği; Cismi yarı silindırik, arka yüzü konveks, ön yüzü enine düz, yukarıdan aşağı hafif konkavdır.
Üst ucu; ortada, iskelette, metakarpın başçığını içine alan çukur bir eklem yüzü ile yanlarda eklem bağlarının yapışmasına mahsus pürtüklü birer çıkıntı gösterir.

Alt ucu; başçık adı da verilen bu uç üzerinde, troklea (trochlea phalangis) adı alan ve ikinci dizinin üst ucu ile eklem yapan bir yüzey bulunur. Trokleanın iki yanları eklem bağlarının yapışmasma mahsus pürtüklü ve çökük bir yüzey gösterir.

İkinci dizi kemiği; Cismi birinci dizilerinkine benzer, üst ucu ortaları kunt bir ibikle birbirinden ayrılmış iki konkav eklem yüzeyi gösterir. Alt ucu birinci dizilerin karakterini gösterir.

Üçüncü dizi kemiği; Cisimleri kısa olup, önde konveks arkada düzdür, üst uçları ikinci dizilerinkine benzer alt uçları konveks ve pürtüklü olup, bu pürtüklülük, önde açıklağı yukarı bakan at nalı veya yarım ay biçimi gösterir. Bu pürtüğe tuberositas unguicularis denir.

Başparmak dizi kemikleri; Başparmağın birinci dizi kemiği diğer parmakların birinci dizilerine benzemekle beraber, ikine: diziye benzeyen bazı karakterleri de vardır. Başparmağın ikinci dizisi diğer parmakların üçüncü dizisinin aynı ise de onlardan daha büyüktür.

Kemikleşme; Her dizi kemiğinin cismine ve alt ucuna ait bir ilkel kemikleşme noktası ile üst ucuna ait ikincil bir nokta vardır. Birincisi fetal hayatın ikinci ayında, ikincisi ise 2 ile 4 üncü yaş arasında gözükür. Dizilerin kemikleşmesi 18 ile 20 yaş arasındadır.

Elin susamsı kemikleri

El iskeletinde susamsı kemikler adı alan ve iki tanesi her zaman bulunduğu halde, bazan çeşitli yerlerde sayıca değişik bulunan kemiklere bu ad verilir. Bunların hepsi elin ön yüzünde olup daima bulunan ikisinin yeri beşparmağın metakarpı ile parmak kemiğinin birleştiği hizada ve metakarp başçığının önünde yan yana bulunur. Bunlardan içyandaki yuvarlak dışyandaki yumurtamsıdır. Düz olan arka yüzleri komşu bulunduğu kemik yüzü ile eklem yapar. Konveks olan diğer yüzleri komşu kaslarla ilgilidir. Susamsı kemikler bazan ikinci ve beşinci parmağın metakarpı ile birinci dizi arasında, nadiren de üçüncü ve dördüncü parmakların dizi kemikleri aralarında görülebilir.

El Taragi Kemikleri Eltaragi Kemigi

El Tarağı Kemikleri

El iskeletinin bilek kemikieriyle parmak kemikleri arasındaki eltarağı kemikleri beş tane olup, yukarıda altsıra elbileği kemikieriyle, aşağıda parmakların birinci dizi kemikieriyle, eklemleşirler.

Bu beş eltarağı kemiğinin adları, drşyandan içyana doğru: birinci, ikinci, üçüncü, dördüncü, beşinci eltarağı kemiği diye adlandırılır.

Bu beş kemiğin genel karakterleri şunlardır: Herbirinin bir cismi ve iki ucu vardır, uçlarından üsttekiler basis, alttakiler capitulum adı alır.

Cisimler, birinciden gayrı, hepsinde aşağıda kalın yukarıda daha dar olup, öne bakan hafif bir konkavlık gösterirler. Yan yüzleri kemiklerarası aralığına bakar. Arka yüzleri hafif konveks olup, ön ve yan kenarlarının alt bölümleri belli, üst bölümleri siliktir.

Üst uç: Biri cisimle birleşik olmak üzere altı yüzlüdür. Üst yüzler alt sıra elbileği kemikleriyle eklemleşen yüzeyler gösterir. Yan yüzler üzerinde, komşu metakarplarla eklemleşen yüzeyler vardır. Ön ve arka yüzleri ise serbest olup, kas ve bağların yapışmasına mahsus pürtüklülük gösterir.

Alt uç: Beşinde de bir başçık şeklinde olup, alt yüzleri parmak kemiklerinin birinci dizileri ile eklemleşirler. Başçığın yan yüzleri üzerindeki çukurluklarla bunların ön ve arkasındaki küçük tüberküller, parmaklarla olan eklemleşmeye ait bağların yapıştığı yerlerdir. Başçığın ön ve arka yüzleri pürtüklüdür.
El tarağı kemiklerinin özel karakterleri şunlardır:

Birinci metakarp; diğerlerinden kısa olup önden arkaya basıktır. Basis'inde yan eklem yüzeyleri yoktur. Üst ucundaki eklem yüzeyi, eğer sırtı gibi önden arkaya konkavlık enine konvekslik, gösterir.

İkinci metakarp; diğerlerinden uzun olup, üst ucunun dışyan eklem yüzü yoktur.
Üçüncü ve dördüncü metakarpların üst ucunun iki yanlarında komşu metakarplarla eklemleşen yüzler vardır.
Üçüncü metakarp 'in üst ucunun dışyanı, üzeri pürtüklü bir sivrilik gösterir. Buraya belirli bir kas yapışır.
Dördüncü metakarp'ın cismi diğerlerinin en incesidir.

Beşinci metakarp'in üst ucu, dışyanda dördüncünün basis'i ile eklemleşen yalnız bir yan yüzey gösterir. Bu ucun içyanındaki, üzeri pürtüklü çıkıntıya, belirli bir kas yapışır.

Kemikleşme: Genel olarak metakarp kemikleri cisimleri için, bir ilkel ve uçları için birer ikincil kemikleşme noktası vardır.


İlkel noktaları fetal hayatın ikinci ayında, diğerleri ise üçüncü yaşta görülürler. Metakarpların bütün kemikleşmesi 16 ile 18 yaş arasındadır.