Diz Osteoartriti Nedir

Diz Osteoartriti Nedir



Osteoartrit (OA) etiyoloji ve mekanizmalarındaki farklılıklar nedeniyle basitçe tanımlanabilecek bir hastalık değildir. Dünya Sağlık Örgütü tarafından yayınlanan bir raporda yalnızca klinik bulgular dikkate alınarak ‘eklemin kullanımı ile ilişkili olan, her ay ve ayın birçok gününde karşılaşılan ve başka açıklayıcı bir sebebi bulunmayan ağrılı tablosu’ olarak tanımlanmaktadır. Aynı raporda patolojik bulgular temel alınarak, sinovyal eklemler içinde eklem kıkırdağının lokal kaybı ve eşlik eden kemik hipertrofileri (osteofitler ve subkondral kemik sklerozu) ve eklem kapsülünün hipertrofisi olarak tanımlanmaktadır. Sinovyal eklemlerin yaralanmaya verdiği bir yanıt olarak kabul edilebilir. Tüm eklemlerde görülebilse de en sık el ve el bileği, omurga, diz, kalça ve ayak eklemlerinde karşımıza çıkar.



Epidemiyoloji



OA en sık rastlanan eklem hastalığıdır ve fiziksel özürlülüğe en çok yol açan nedenlerden biridir. İleri yaşlarda diz eklemi tutulumu farklı ülkelerden bildirilen serilerde %20 ile %70 arasında değişmekteyse de, uzun takipli çalışmalar 50’li yaşlardan itibaren her yıl her 100 kişinin yaklaşık ikisinde diz osteoartriti ortaya çıktığını göstermektedir. Dünya Sağlık Örgütü Başkanı Dr. G. Harlem Brundtland’ın yaptığı açıklamalara göre 70 yaşın üzerindekilerin %40’ında diz osteoartriti ile ilişkili yakınma bulunmaktadır. Osteoartritli hastaların %80’inde az veya çok bir hareket kısıtlanması bulunmakta, %25’i günlük aktivitelerini yeterince yerine getirememektedir.



Tanı kriterleri



1986 yılında Amerikan Romatoloji Birliği’nin Tanı ve Tedavi Kriterleri Komitesi’nin yayınladığı kriterler halen en yaygın olarak kullanılan tanı kriterleridir. Bu kriterler yalnızca klinik bulgular veya klinikle birlikte radyolojik bulgular veya klinikle birlikte laboratuar bulguları kullanılarak farklı seçenekler şeklinde verilmiştir

Gonen Kaplicalari ve Termomineral Su Ozellikleri

Gönen Kaplıcaları ve Termomineral Su Özellikleri



Balıkesir İli’nin Gönen ilçesi antik çağlardan beri önceleri Asepsus, daha sonraları Artemea adıyla bir kaplıca merkezi olarak bilinmektedir. Bizans ve Osmanlı dönemlerinde de aynı özelliği devam etmiştir. 21.5.1964 tarihinden beri ruhsatlı kaplıca merkezi olarak çalışmakta olan Gönen kaplıcası ilçe merkezine 300 m uzaklıkta, Gönen Çayı kenarındaki 70.000 m2’lik doğal bir park üzerinde yerleşmiştir. Tesislerde kapalı açık termomineral havuzlar, yüzme havuzu ve çok sayıda sıra banyo vardır. Ayrıca 379 otel odasında küvetlere termomineral su verilmektedir. Tıbbi donanımı içinde acil müdahale birimi, röntgen, fizik tedavi ve rehabilitasyon birimleri bulunmaktadır.51 Kaplıca kürleri açık kürler şeklinde yapılmaktadır.



Gönen’de değişik sondajlardan çıkarılan ve kaplıca tedavisinde kullanılan sular toplam mineralizasyonu 1500 - 2000 mg/L olan mineralli, iyonları %20 milival değerini aştığı için sodyum sülfat, bikarbonat ve klorürlü ve 1mg/L’lik eşik değeri aştığı için florürlü (4-6 mg/L), termal (hipertermal) (51-78°C) doğal şifalı sulardır.



Dr. Zeki Karagülle’nin Gönen Kaplıcası’nda yapılan çalışmaları konu alan bir derlemesinde bu kaplıca için önerilen ve kanıtlanmış olan endikasyonlar sıralanmıştır . Gönen kaplıcası termomineral sularının osteoartrit, fibromiyalji ve bel ağrısı gibi kas ve iskelet sisteminin hastalıklarında etkin olduğu bilimsel çalışmalarda gösterilmiştir. Bu kaplıcada yapılan randomize kontrollü bir klinik çalışmada balneolojik tedavi uygulanan fibromiyaljili hastaların yalnızca fizik tedavi modaliteleri kullanılan hasta grubuna göre daha fazla iyileşme gösterdiği tespit edilmiştir. Kontrollü prospektif yapıdaki diğer bir çalışmada ise aynı kaplıcada uygulanan banyo kürü ve bel okulu kombinasyonundan oluşan kompleks kaplıca kürünün kronik bel ağrısındaki etkinliği yaşanılan yerde ayaktan uygulanan rutin tedavi ve bel okulu ile karşılaştırılmıştır. Bu çalışmada erken dönemde her iki hasta grubunda benzer seviyede iyileşme gözlenirken, üçüncü aydaki kontrolde yalnızca Gönen kaplıcasında tedavi gören hasta grubunda olumlu etkilerin devam ettiği gözlenmiştir.


Bu merkezde yapılmış çalışmalar arasında en çok yayının romatizmal hastalıklar, kadın hastalıkları, sinir sistemi hastalıkları ve nörolojik sekeller, idrar yolları hastalıkları ve kalp – damar sistemi hastalıkları konusunda bulunduğu tespit edilmiştir. Gönen kaplıcasının şifalı sularının çok farklı kullanım alanları bulunsa da Dr. Özer ve arkadaşlarının yaptığı bir kesitsel anket çalışmasında hastaların büyük bir kısmının (%80) romatizmal hastalıkları nedeniyle Gönen’e geldikleri gözlenmişti. Bu hastaların %42’si doktor önerisiyle, %58’i ise kendileri karar vererek kaplıcaya gelmişlerdi.


Kaynak; http://zehirlenme.blogspot.com

Termal ve Mineral İle Kaplica Tedavisi

Termal ve Mineral ile Kaplıca Tedavisi



Termal ve mineralli suların (şifalı suların) doğal olarak yeryüzüne çıktıkları yerler olan kaplıcalarda, değişik hastalıkların tedavisinde başta banyolar şeklinde, sezgisel kullanılmasıyla gelişen ve gelenekselleşerek günümüze kadar ulaşan bir tedavi yöntemidir. Giderek, kaplıca tedavisi kavramı balneoterapi ve/veya klimaterapi kavramları ile anılır olmuş ve bu iki yöntem kaplıca ortamlarının özgün tedavi modaliteleri haline gelmiştir. Bu iki temel tedavinin yanında kaplıca tedavisine entegre edilebilen destek tedavi yöntemleri de bulunmaktadır: Bunlar arasında masaj, su içi egzersiz gibi kaplıcalara özgü olanlar ve medikal tedavi, fizik tedavi, rehabilitasyon, psikoterapi gibi kaplıcalara özgü olmayan yöntemler sayılabilir. Hidroterapi, aromaterapi, akupunktur, fitoterapi gibi komplementer ve alternatif tıp yöntemleri, sağlık eğitimi, diyet düzenlemesi, davranış tedavisi, relaksasyon yöntemleri ve günlük yaşantının düzenlenmesi gibi destek yöntemleri ve sauna, Türk hamamı, spor aktiviteleri, kültür aktiviteleri de kaplıcalarda sunulan yardımcı yöntemlerdendir. Kaplıca tedavisi sırasında osteoartrit hastalarına özellikle şişmanlığın azaltılmasına, günlük yaşamın düzenlenmesine yönelik uygulamalar yapılmakta, psikolojik ve sosyal destek sağlanmaktadır.


Kaplıca kürü günümüzde ‘açık’, ‘kapalı’ veya ‘kompakt’ kürler şeklinde yapılmaktadır. ‘Kapalı’ (stasyoner) kürde hasta kaplıca kliniğinde yatırılarak tedaviye alınır. Hastane koşullarında, iyi izlenmesi gereken hastalar veya ağır seyirli olgular bu şekilde tedavi edilirler. ‘Açık’ (serbest) kürde ise hasta otel veya pansiyon koşullarında konaklar ve kaplıca merkezinde bulunan merkezi tedavi biriminin olanaklarından yararlanarak kürü tamamlar. ‘Kompakt’ kürde ise aynı hastalığı olanlardan 7-18 kişilik kür grubu oluşturulur ve hep birlikte kaplıca kürüne alınır.



Kaynak; http://zehirlenme.blogspot.com