Gebelikte Bel Agrisi Durumu

Gebelikte Bel Ağrısı Durumu



Bel ağrısı, 30-40 yaşları arasında, fiziksel aktivitesi az, kilolu, beden gücü gerektiren işte çalışan, sigara içen ve kronik bir hastalığı olan kişilerde daha sık görülmektedir. Bununla birlikte gebelik döneminde de sık karşılaşılan bir sorundur



Gebelik, kadın vücudunun sağlıklı bir şekilde değişime uğradığı fizyolojik bir süreçtir. Bu değişim gerçekleşirken, kimyasal uyaranlar aracılığıyla devreye giren progesteron ve östrojen hormonlarının düz kaslar üzerinde gevşetici etkisi olmaktadır. Bu etki pelvik kaslar üzerinde de olmakta, dolayısıyla pelvik kaslarda da genişleme ve esneme meydana gelmektedir. Bununla birlikte gebe olmayan bir kadında ağırlık merkezi omurganın hemen ön tarafında, böbreklerin seviyesinde iken gebe bir kadında ağırlık merkezi öne doğru kaymış ve omurilik gerilmiştir



Fetüsün omurga üzerine olan basısı artmış dolayısıyla omurganın hareket yeteneği azalmıştır. Tüm bu bileşenler bel ağrısının mekanik nedenleri arasındadır. Sağlıklı bir gebeliğin bileşeni olarak da ortaya çıkabilen ve değişik şekillerde tanımlanabilen bel ağrısının gebelerde görülme oranı % 50-90 arasındadır.



Gebelikte görülen bel ağrısı 3 ayrı sınıfta incelenmiştir. Lumbar ağrı; fetüsün gelişimiyle paralel olarak postural değişikliklerde meydana gelmektedir. 12. gestasyonel haftadan sonra uterusun büyümesiyle birlikte pelvis üzerindeki yük artmaktadır. Bununla birlikte abdominal kaslarda yetersiz kalmaktadır, çünkü tonüsünü kaybetmektedir. Ayrıca 14. gebelik haftasında relaxin hormonunun da pik seviyeye ulaşmasıyla anterior ve posterior longitudinal ligamentlerde duyarlılık ortaya çıkmaktadır. Sakroiliak ağrı; simfisiz pubis ve sakroiliak bölgenin genişlemesiyle ortaya çıkan ağrıdır. Gebelikte ortalama olarak sakroiliak eklemde 5-12 mm. genişleme olmaktadır. Bu genişleme ligamentler üzerinde basınca ve duyarlılığa sebep olmaktadır. Nokturnal ağrı ise; gün boyu kasların yorulmasıyla birlikte geceleri ortaya çıkan bir ağrı olarak tanımlanmaktadır. Özellikle supine pozisyonda iken fetüsün vena kava inferiora olan baskısı nokturnal ağrıyı arttırmaktadır.


Gebeliğe bağlı bel ağrısının etyolojisi; abdominal kasların genişlemesi, uterusun büyümesi, ağırlık merkezinin ve sıvı elektrolit dengesinin değişmesi gibi birçok faktörü içinde barındırmaktadır. Ayrıca serum konsantrasyonunda artan relaxin hormonunun da rol oynadığı bilinmektedir. Bununla birlikte bel ağrısı öyküsünün olması, yaş, multiparite, fetal ağırlık, adölesan gebelik, stres, iş yaşantısı, sigara ve sosyo-ekonomik durum da gebelikte bel ağrısının oluşmasında etkili diğer risk faktörleridir.



Diğer taraftan gebelikte bel ağrısının etyolojisinde biyomekanik, hormonal ve vasküler mekanizmaların rol oynadığı da düşünülmektedir. Bel ağrısının biyomekaniği ele alındığında, klasik olarak gebelik süresince alınan kiloların, ağırlık merkezini değiştirdiği ve meydana gelen postüral değişikliğin bel ağrısının oluşumunda etkili olduğu hipotezi ortaya atılmaktadır. Hormonal olarak ele alındığında; gebelik süresince serum konsantrasyon düzeyinde artan relaksin, östrojen, progesteron ve kortizol hormonlarının kollajen dokular ve ligamantlar üzerinde yaptığı genişletici etkinin bel ağrısına neden olduğu düşünülmektedir. Son olarak vasküler bileşenler incelendiğinde ise uterusa olan kan akımını sağlayan ven ve aortanın L1 ve L5 arasında basınç oluşturması söz konusudur. Bunun yanı sıra sıvı retansiyonu gebelikte sekiz litreye kadar yükselmektedir. Vena cava inferiorda meydana gelen hipervoremi ile birlikte kardiyak output, kan basıncı ve nabız hızı artmaktadır. Pelvik organlara yönelik olan bu metabolik basıncın bel ağrısına neden olabileceği düşünülmektedir.


Gebelik öncesi dönemde kombine oral kontraseptif (KOK) kullanımının da gebelik süresince bel ağrısının yaşanmasında etkili bir faktör olduğu düşünülmektedir



Etki mekanizması tam olarak açıklanamamakla birlikte bel ağrısının etiyolojisinde etkili olduğu yapılan çalışmalarla kanıtlanmıştır. Benzer şekilde gebelik öncesi dönemde herhangi bir nedenle anestezi almanın da gebelikte bel ağrısı görülme riskini arttırdığı belirtilmektedir. Smith (2008), gebelik öncesi dönemde özellikle epidural anestezinin gebelikte bel ağrısına neden olabileceği görüşünü savunmaktadır.



Bel ağrısı gebeliğin ilerleyen dönemlerinde kişinin günlük yaşam aktivitelerini önemli ölçüde etkilerken, fetüsün büyümesi ve oluşturduğu bası nedeniyle hareket kısıtlılığına da neden olmaktadır. Bunun yanında bel ağrısı, beden imajında meydana gelebilecek ciddi problemlerin habercisi olabilmektedir.

Bel Agrisi Cesitleri Nelerdir

Bel Ağrısı Çeşitleri Nelerdir?




MİYOFASYAL AĞRI Nedir



Miyofasyal ağrı sendromu, palpe edilebilen gergin kas bantında yer alan tetik nokta aracılığıyla özgül bir bölgeye yansıyan ağrıyla karakterize bir sendromdur. Toplumda çok sık rastlanan bu sendrom, kas-iskelet sistemi ağrısının en yaygın nedenlerinden biri olarak gösterilirken, sadece bel bölgesinde değil, vücudun diğer bölgelerinde de ortaya çıkabilmektedir.



BEL KASLARINDA AŞIRI ZORLANMA (STRAİN)



Bel bölgesindeki kasların aşırı kullanıma bağlı bir kas yorgunluğu ya da bir travma veya aşırı gerilmeye bağlı olarak zedelenmesi sonucu kaslarda inflamatuar değişiklikler meydana gelmesidir



DEJENERATİF DİSK HASTALIĞI Nedir



Dejeneratif disk hastalığı (DDH), disk dokusunun morfolojik ve biyokimyasal yapısındaki değişikliklerin klinik olarak ağrı oluşturması ile karakterize olan bir hastalıktır. DDH’nın ilerleyen yaş ile ortaya çıkma olasılığı yüksek olmasına karşın genç erişkin yaş grubunda da ortaya çıkması mümkündür. Bunun sebebi olarak intervertebral disk biyomekaniğinin uygun olmayan ergonomik koşullar, fiziksel etkenler (sigara, vibrasyon) ve genetik şartlardan kötü yönde etkilenmesi gösterilebilmektedir.



DİSK HERNİSİ



Lomber disk hernisi akut, kronik veya tekrarlayan bel ağrısının yaygın bir nedenidir. Disk herniasyonu genelde disk üzerinde basıncın arttığı sabah saatlerinde görülmekle birlikte genellikle fleksiyon yaralanması sonucu ya da mekanik-kimyasal


irritasyona bağlı ortaya çıkmaktadır.


FASET SENDROMU Nedir



Üst ve alttaki omurların birlikteliğini sağlayan faset eklemlerin geniş bir sinir innervasyonu vardır. İntervertebral diskin dejenerasyonu ile bu yapılardaki aksiyel yüklenme artar ve anormal hareketliliğe yol açarak hızlı dejenerasyona neden olur. Sonuçta belden bir veya iki kalçaya ve dizlere kadar inen ağrı meydana gelir. Ağrı hareketle, özellikle arkaya ekstansiyon ile artar. Faset eklem üzerine bastırıldığı zaman da hassasiyet vardır.



SAKROİLİAK EKLEM HASTALIĞI



Sakroiliak eklem, ilk defa 1905’de Goldwaith ve Osgood tarafından bel ağrısına neden olan bir eklem olarak tanımlanmıştır. 1909’da Albee’nin, 50 kadavrayı inceleyerek yapmış olduğu çalışma sonrasında varmış olduğu sonuç; sakroiliak eklem’in gerçek, hareketli bir eklem olduğu, hasarında ise bel ağrısı ve siyatalji meydana gelmesinin çok yüksek olduğu yönündedir. Ağrı genellikle eklemin arka yüzünden gelişmekle birlikte kalçaya hatta bazen dize kadar inebilmektedir. Bu eklem osteorartrit, romatoid artrit, gut, ankilozan spondilit gibi hastalıklarda önem kazanmaktadır.



SPİNAL STENOZ



Lomber spinal stenoz, lomber omurganın santral, subartiküler (sinir kökü), nöral (intervertebral) kanallarının değişik nedenlerle daralması sonucu meydana gelen klinik bir durumdur. Kanalların hacmindeki azalma ve şeklindeki değişme bu kanalların içinden geçen nöral ve vasküler yapılara baskı yaparak klinik şikayetlerin oluşmasına zemin hazırlamaktadır.



SPONDİLOLİSTEZİS


Spondilolistezis, vertebral cismin bir alttaki omurga üzerinde kayması olarak tanımlanmaktadır. Rekonstrüksiyona ihtiyaç duyulan ciddi kompleks durumdur. Spondilolistezisin çeşitli sınıflandırılmaları bulunmakla birlikte evrensel olarak kabul edilen sınıflama, Wiltse, Newman, ve Mac-Nab tarafından önerilen sınıflamadır. Bu sınıflamada spondilolistezis; istmik, dejeneratif, displastik, travmatik ve patolojik tipler diye beş alt gruba ayrılmaktadır.



FAİLED BACK SENDROMU



Daha önce bir veya daha fazla operasyon geçiren hastalardaki ağrı için kullanılmakta olan bir terimdir. Postlaminektomi sendromu da denilen bu sendromda, ağrı birçok etkene bağlıdır ve mekanik bel ağrısından farklıdır. Bölgede meydana gelen araknoidit önemli bir etkendir. Bunun yanı sıra postoperatif dönemde epidural bölgede gelişen nedbe dokusu sinirleri sararak sürekli ve yanma tarzında ağrılara yol açabilmektedir.



Kaynak; http://zehirlenme.blogspot.com

Bel Agrisi İle İlgili Bilgiler

Bel Ağrısı İle İlgili Bilgiler



Binlerce yıldan beri insanoğlunun önemli problemlerinden biri olan bel ağrısı kutsal kitaplarda ve hatta Hipokrat'ın eserlerinde de yer almaktadır. İlk olarak 1850 yılında Luscka ve Virchow tarafından incelenmiştir. Sonrasında 1930 yıllarına kadar özellikle enfeksiyon ve maligniteye bağlı bel ağrısı üzerinde durulmuştur. Bunların dışındaki bel ağrıları ve nedenlerine gereken ilgi gösterilmemiştir. 1934 yılında Mixter ve Barr'ın disk herniasyonunun cerrahi olarak tedavi edilebilirliğini ortaya koymalarından sonra bel ağrılarına olan ilgi artmıştır.



Bel ağrısı, gelişmiş ülkelerde baş ağrısından sonra en sık karşılaşılan ağrı yakınması olarak yaygın bir sağlık sorunu olmaktan öte, toplumun iş gücünü oluşturan, çalışan bireyleri yaşamlarının bir döneminde mutlaka bir süre üretimden alıkoyması ile de ekonomik ve toplumsal bir sorun olmuştur. Dolayısıyla biyolojik, sosyolojik ve psikolojik faktörleri içinde barındıran her yaş grubunda görülebilen bir sağlık problemidir. "Bel"in önemi koruyucu sağlık politikalarını belirleyenler


tarafından olduğu kadar tetkik ve tedavi hizmeti sunanlar tarafından da günümüzde bile yeterince bilinmediğinden ya göz ardı edilmekte ya da gereksiz veya yanlış yöntemlerle tetkik ve tedavi edilerek gelir ve zaman kaybına yol açılmaktadır.



Bel ağrısı insanoğlunun belki de en sık karşılaştığı evrensel bir sorundur. Bel ağrısı deneyimi geçiren insanların ancak % 5'i tıbbi tedaviye gereksinim duymakta ve bunların çoğu konservatif tedaviye iyi cevap vermektedir. İngiltere'de yapılan 300 akut bel ağrılı hastanın incelendiği bir çalışmada, iki ay içinde iyileşmeyenlerin kronikleşme eğilimi gösterdiği belirlenmiştir (16). Kişileri verimli ve üretken olmaları beklenen çağlarında fonksiyonel bakımdan oldukça kısıtlayan kronik bel ağrısı geleneksel tedavi yöntemlerine direnç göstermektedir.



Günümüzde ise bel ağrısı, endüstriyel toplumlarda hızla artan oranda önemli bir sağlık sorunu olmakla birlikte her iki cinsiyette ve değişik yaş gruplarında sıklıkla rastlanmaktadır. Tüm dünya nüfusunun %50-80’inin yaşamlarının


herhangi bir döneminde bel ağrısı deneyimledikleri bu oranın Finlandiya’da %75, Amerika Birleşik Devletleri’nde %80, Türkiye’de ise %14.1 olduğu belirtilmektedir . Epidemiyolojik çalışmaların dünya nüfusunun % 15’ini oluşturan yüksek


gelir düzeyli ülkelerde yapıldığı görülmektedir ve orta düşük gelirli ülkelerde yapılan çalışmalar değişik sonuçlar vermektedir. Yapılan çalışmalarda bel ağrısının, Almanya, İsveç, İngiltere, Belçika gibi gelir düzeyi yüksek ülkelerde; Nijerya, Çin ve Endonezya gibi düşük gelir düzeyli ülkelere göre, 2-4 kat daha fazla olduğu ortaya çıkmaktadır. Bel ağrısı sadece fiziksel değil, psikolojik ve sosyal birçok faktörü içinde barındıran bir problemdir. Bununla birlikte obezite, gebelik, ağır kaldırma, sedanter yaşam ve psikolojik faktörler bel ağrısını tetikleyen etmenler arasında sayılmaktadır. Bunun dışında bel ağrılarının çoğu mekanik kökenli olup sadece basit travmatik bir hasarla değil, kötü postür, hatalı vücut mekaniği, zorlu yaşam ve çalışma koşulları, fleksibilite ve güç kaybı ile fiziksel zindelikte genel azalma sonucunda da ortaya çıkabilmektedir (68). Etyolojisinde birçok faktörü barındıran ve bu kadar sık rastlanılan bir toplum sağlığı sorunu olmasına karşın bel ağrısı tedavisinde tam anlamıyla öngörülmüş bir tedavi algoritması bulunmamaktadır. Bu durumun başlıca sebebi ise, bel bölgesinde ağrıya neden olabilecek birçok yapının bulunmasıdır.



Bel bölgesinde anatomik olarak duyusal innervasyonu olan her yapı, ağrı kaynağı olabilirken, posterior longitudinal ligaman, interspinöz ligamanlar, sinir kökleri ve dural kılıfları, faset eklemler ve derin kaslar bel bölgesinde ağrının kaynaklanabileceği başlıca yapılar olarak bilinmektedir.


Kaynak; http://zehirlenme.blogspot.com