Akut Glomerulonefrit Hastaligi Nedir

Akut Glomerülonefrit Hastalığı Nedir

Akut glomerülonefrit olgularında, başka sakıncalı bir durum ortaya çıkmamışsa, vücutta su tutulmasını ve yüksek tansiyonu denetlemeye yönelik tedavi uygulanır.

Glomerülonefrit, en çok bilinen böb­rek hastalığıdır. Özellikle çocukluk ve ergenlik evresinde görülmekle birlikte her yaşta rastlanabilir. Erkeklerde daha sık ortaya çıkar. Görülme sıklığı coğrafi bölgelere bağlı değildir.

Akut Glomerülonefrit Belirtileri

Akut glomerülonefrit sık sık bademcik iltihabı ve akut farenjit hastalıklarını izleyen birkaç gün ya da hafta içinde orta­ya çıkar. Daha seyrek olarak üst solunum yollan iltihabı, kulak iltihabı, deri enfeksiyonu ya da kızıl hastalığından sonra görülür.

Olguların çoğunda böbrek hastalığı, yukarıda sözü edilen enfeksiyonların be­lirtiler vererek geçmesinden sonra geli­şir. Başlangıçta genel bir yorgunluk ve hastalık durumu görülür. Daha tipik ol­gularda bir süre sonra idrar miktarı aza­lır. İdrar etin yıkama suyuna benzer renkte kanlıdır. Derialtı yumuşak doku­larda su tutulmasına (ödem) bağlı olarak göz altlan, ayak bilekleri belirgin biçim­de şişmiştir. Güç kaybı giderek artar ve hasta bel, böğür ve baş ağrından şi­kâyet eder. Bazen güç harcamayla (efor) birlikte nefes darlığı da ortaya çıkar.
Hastanın muayenesi sırasında yumu­şak ve soluk renkli ödemler, hem küçük, hem de büyük tansiyonun yüksekliği ve kalp dolaşım sistemine ilişkin başka be­lirtiler dikkat çeker. Ayrıca bu belirtilere akciğer tabanında dinleme sırasında işi­tilen çıtırtı sesi, kalpte kasılma sırasında işitilen üfürüm, boyun toplardamarlarında ve karaciğerde elle yapılan muayene­de hissedilen gerginlik ve dolgunluk ek­lenir.

Laboratuvar incelemeleriyle ortaya konan bozukluklar hemen tanı koymaya yetecek ölçüde tipiktir. İdrarda protein bulunur (proteinüri). Mikroskop altında incelenen idrar çökeltisinde genellikle bol miktarda alvuyar ve silindirler görülür. Silindirler böbrekteki hastalıklı glomerülden (kılcal damar yumağı) süzülüp böbreğin boşaltım birimleri olan nefronların uzak ya da toplayıcı borucuklarında sıkışarak biçimlenen proteinlerdir. Borucukların iç boşluğuna uygun olarak aldıkları biçimden ötürü silindir denen bu yapılar, tanecikli ya da taneciksiz olabilir ve başka hücreleri içerebilir. Akut glomerülonefritte en sık görülen silindirler kardı ya da alyuvarlı silindir­lerdir.


Akut Glomerulonefrit Tedavisi, Tedavi

Tanı konunca hastanın yatarak dinlen­mesi istenir.
Geçtiğimiz yıllarda yatakta kalma süresi hastalığın bütün belirtileri kaybo­lana değin uzatılıyordu. Bu da haftalar, hatta aylar boyunca yatakta kalınacak anlamına geliyordu. Ama daha sonra kesin dinlenmenin hastalığın seyrini et­kilemediği anlaşıldı. Bu nedenle yalnız yüksek tansiyon, yaygın ödem ve kalp yetmezliği tehlikesinin bulunduğu baş­langıç evresinde fiziksel zorlanmadan kaçınmak için yatakta dinlenme öneril­mektedir.

Tedavide, perhiz ile ilgili yanlış ina­nış ve uygulamalara da son vermek ge­rekir. Örneğin hastaya süt verilmesinin hiçbir yaran yoktur. Üstelik süt ağır ödem ve yüksek tansiyon durumunda zararlı olabilir. Gerçekten sütün içerdiği tuz, yukarıda da belirtildiği gibi vücutta tutularak tansiyonun yükselmesine ve ödemin gelişmesine yardımcı olur.

Perhiz hastanın durumuna göre dü­zenlenmelidir. İdrar miktarı azalmamışsa, ağır ödem, yüksek tansiyon ve böb­rek yetmezliği belirtileri yoksa besin sı­nırlamasına gerek duyulmaz. Bu hasta­lar yalnızca aşın tuz ve su almaktan ka­çınmalıdırlar. Vücutta sıvı tutulması hastanın her gün tartılmasıyla denetle­nir. Ağırlık artışı vücutta sıvı tutulduğu­nun bir işaretidir. Sıvı tutulmasının be­lirgin, tansiyonun yüksek olduğu durumlarda tuz alımı kesin biçimde yasak­lanırken ekmek, süt, salam, şekerleme gibi sodyumca zengin yiyeceklerden uzak durmak ve su alımını iyice azalt­mak gerekir. Ağır böbrek yetmezliğinin ve kanda azot düzeyinin yüksek olduğu durumların dışında protein kısıtlamasına gidilmez. Belirtilere yönelik tedavide idrar söktürücüler (diüretikler) ve tansi­yon düşürücü ilaçlar kullanılır. İdrar söktürücüler böbreklerin boşaltım bi­rimleri olan nefron borucuklarına da et­ki ederek sodyumun geri emilimini ön­ler. Su ve sodyumun idrar yoluyla hızla atılması kandaki geçişme basıncım dü­zenleyerek ödemlerin çözülmesini sağ­lar. Glomerülonefritte en sık kullanılan idrar söktürücüler tiyazit ve son zaman­larda kullanılmaya başlanan furosemit ile etakrinik asittir. Tansiyon düşürücü ilaçlar çeşitli mekanizmaları harekete geçirerek etkili olur (örneğin, çevrel da­mar direncinin ya da kalbin pompaladı­ğı kan miktarının azaltılması). Bunlar arasında metildopa ve hidralazin sayıla­bilir. Bu ilaçlar, benzerlerinden farklı olarak böbreğe gelen kan akımını azalt­maz. Ağır yüksek tansiyon krizlerinde damar yoluyla rezerpin, klonidin ya da diyazoksit verilebilir.

Yukarıda belirtildiği gibi birçok akut glomerülonefrit olgusunda yaklaşık 10 gün önce geçirilmiş sıradan bir strep­tokok enfeksiyonu görülür. Bu bakteriler penisilin ve türevleri, sefalosporin, eritromisin ve linkomisin gibi birçok an­tibiyotiğe duyarlıdır. Böbrek hastalığı tanısı konduktan sonra bu antibiyotikle­rin verilmesi, yararlı olduğuna inanılan alışılmış bir uygulamadır. Ama bu koru­yucu girişimin etkinlik durumu hâlâ açıklık kazanmış değildir. Gerçekten de enfeksiyon, bağışıklık sisteminde glomerülonefrite yol açan bir dizi tepkime­yi başlatır.
Yaygın biçimde ortaya çıkan akut glomerülonefrit olgularında erken anti­biyotik tedavisinin iyileşmeyi hızlandırdığı görülmüştür. Öte yandan zehir etki­sini yok eden ilaçlar ve böbrek özütleri bütünüyle yararsızdır. Hastalıkta ilk en­feksiyon odağı olan bademciklerin çıka­rılması çok tartışmalı bir konudur. Bazı araştırmacılar bademciklerin çıkarılma­sının glomerülonefrit seyrine etki etme­diğini, hatta geçici bir bakteriyemiye (kana bakteri karışması) yol açarak böb­rek şikâyetlerinin daha da artmasına ne­den olduğunu savunmaktadırlar.
Kortizon ya da hücre büyüme ve ço­ğalmasını önleyen (sitostatik) ilaçların antikor yanıtını değiştirici etkilerinden yararlanılması düşünüldüyse de araştır­malardan olumlu sonuç alınamamış ve bu ilaçların kullanımı çok sınırlı kalmış­tır.

Sonuç olarak, streptokok enfeksiyo­nundan sonra gelişen akut glomerülo-nefritin tedavisi koruyucu temizlik ve beslenme önlemlerinin alınmasının yanı sıra streptokoklara yönelik antibiyotik uygulamasıyla sınırlıdır. Başka tedavi girişimleri, etkilerini gösteren kesin ka­nıtlar bulunmadığından uygulama dışı bırakılır. Bu böbrek hastalığı doğal sey­rine bırakıldığında bile yüzde 80-90 ora­nında iyileşir.

Glomerül nedir?

Glomerül böbreklerde kanın süzüldüğü kılcal damar yumağıdır. Böb­reklerin ilk görevi kandaki bazı artık maddeleri vücuttan uzaklaştır­maktır. Bu maddeler önce karaciğerin etkisiz hale getirdiği, vücuda ya­bancı maddeler olabileceği gibi, vücudun kendi ürettiği ama zararlı ve zehirli olmaları nedeniyle atılmaları gereken maddeler de olabilir. Bu amaçla böbreklere gelen kan buradaki kılcal damarlardan süzülür. Bu kılcal damarlar çok ince olan duvarlarından su ve suda erimiş maddele­rin geçişine izin verir. Süzülme işleminin sağlıklı biçimde sürebilmesi için böbreklerden geçen günlük kan miktarı son derece yüksektir. Vü­cuttaki yaklaşık 5 litre kanın günde 36 kez böbreklerden geçmesiyle oluşan bu miktar 180 litreyi bulur. Bu kadar çok kanın süzülmesi için son derece geniş bir yüzeye gereksinim vardır. Üstelik bu yüzeyin fazla yer kaplamaması gerekir, işte bu nedenlerle böbrek kılcal damarları kendi çevrelerinde kıvrılarak küçük bir alanda büyük bir süzme yüzeyi sağladıkları yumakları, yani glomerülleri oluşturur. Ana böbrek atarda­marı giderek daralan dallara ayrılarak getirici arteriyol denen glomerül öncesi küçük atardamarlara dönüşür. Her getirici arteriyol bir glomerü­lü besler. Burada süzülen kan götürücü arteriyol ile glomerülden ayrılır.

Süzülme nasıl gerçekleşir?

Glomerüle kan getiren atardamarın çapı, kan götüren damarın çapından biraz daha büyüktür. Bunun sonucu olarak glomerül kılcal damarlan içinde önemli bir basınç doğar. Ayrıca glomerülü bir kılıf gibi saran Bowman kapsülü glomerül duvarına yapışmak yerine, arada kapsül boşluğu denen bir uzaklık bırakır. Kılcal damarlar ve kapsül boşluğundaki basınçların farklı olması nedeniyle damar duvarından boşluğa sü­zülen sıvı, Bowman kapsülü aracılığıyla nefron borucuklarına geçer.

Glomerülonefrit neden bademcik iltihabı gibi yerel enfeksiyon ge­çiren her hastada görülmez?

İstatistiklere göre yerel enfeksiyon geçirenlerde glomerülonefrit görül­me oranı yüzde 5-8 dolayındadır. Çünkü antikor ve antijenlerin glome­rüllerde çökmeye elverişli büyüklükte bileşik oluşturmalarına oldukça seyrek rastlanır.

Hastanın böyle bir enfeksiyon geçirdiği nasıl anlaşılır?

Her şeyden önce uzman hekim muayenesi gereklidir. Ayrıca kandaki antikorlar araştırılır. Bu antikorların streptokokun hangi bölümüne kar­şı olduğu da incelenmelidir: Örneğin streptokok tarafından üretilen ve bu bakterinin alyuvarları yok edici etkisinden sorumlu streptolizine kar­şı üretilen antikorlar varsa, bunlar saptanır. Antistreptolizin titresi (de­ğeri, miktan) ya da kısaca ASO, böyle bir enfeksiyonun en belirgin işa­retidir.

Tüm glomerülonefritler streptokok kaynaklı mıdır?

Büyük bir çoğunlukla evet. Ama bazen etken, stafilakok ya da sıtma etkeni Plasmodium bile olabilir. Daha ender olarak antijen, bir mikroor­ganizmadan değil, vücudun kendisinden kaynaklanır. Böyle özel du­rumlarda bağışıklık sistemi vücudun kendi yapılarına karşı antikor üre­tir. Özbağışıklık (otoimmünite) hastalığında görülen bu durum normal koşullarda gerçekleşmez.