Obezite Cerrahisi ve Tedavisi

Obezite Cerrahi Tedavisi, Obezite Cerrahisi

Önemli bir sağlık sorunu olarak görülen obezitenin , şişmanlığın bir hastalık olduğunu algılayan toplum, hekim ve bireyler tarafından tedavi edilmesi veya oluşumunun önlenmesi istenmektedir. Obezite, vücut fonksiyonlarının yeterince yerine getirilememesi ve bireyin sosyal yaşam, fiziksel görünüm, seksüel aktivite açısından sorunlarını oluştururken organizmanın fonksiyonlarında yolaçtığı kronik veya a-kut sorunlar yönünden de hekimlerin önemli tedavi problemlerinden birisi haline gelmiştir.

Genellikle bir metabolizma bozukluğu olarak algılanmakla birlikte vücuda giren ve harcanan kalori arasındaki-harcanma azlığının ağır bastığı- dengesizlik olarak tanımlanması daha doğru gözükmektedir. Obezitenin genetik ve psikolojik yönlerinin de etiolojide yer aldığı unutulmamalıdır. Puberte dönemine kadar ki büyüme çağında bireyin yağ dokusu kitlesinin aşırılığı (lipositlerin sayısal fazlalığı) erişkinlik döneminde obezitenin potansiyel temelini oluşturabilir. Çocukluk döneminde obez olanların % 26'sının erişkinlik döneminde de obez oldukları anlaşılmıştır. Bu bireylerin normal vücut kilolarına indirilme çabaları cerrahi yöntemler dışında pek başarılı değildir. Ancak, hasta­ları n % 5-10 kadarı cerrahi dışı yöntemlerle elde ettikleri yeni durum­larını koruyabilmektedir. Oysa çocukluğundan beri obez olanların; % 20'si tıbbi yöntemlerle normal kilolarına inebilmekte ve yeniden ki­lo alabilmektedirler. % 35'i ise obezite tedavisinden sonraki dönem­lerde başlangıcından daha fazla kiloya ulaşırlar. Demek ki obezlerin cerrahi dışındaki tedavi yöntemleriyle normal sağlıklı hale (normal ki­lolarına) döndürülme çabalan onların sadece % 5-10'da olumlu sonuç vermektedir. Artırılmış fiziksel aktivite, psikoterapi, ilaç ve diğer yön­temlerin etkinliği % 90-95 hastada ya geciçi olmakta ya da hiç gözük­memektedir. O halde hasta ve tedavi edici grubun yoğun çabalarının bu kadar düşük başarı oranı, zaman zaman moral bozucu olmaktadır. (Obezite Cerrahisi Derneği)

Bu nedenle, daha kalıcı bir zayıflama ve kiloyu koruyabilme yöntemi­ne gereksinim vardır. Böyle bir yöntem, kısa sürede ve kalıcı nitelik­te sonuç verebilir olmalıdır. Şimdilik bu beklentiye uyan sonuçlarıyla cerrahi (bariatrik cerrahi) girişimler fevkalade iyi görünmektedir. An­cak cerrahi girişimin değişik modellerinin farklı oranda olumlu sonuç­lara sahip olduğu, farklı postoperatif sorunlarının olduğu da bir ger­çektir (4,5).

Şimdi kısaca obezite tedavisinde cerrahinin yerinin dayandığı fel­sefeden sözetmeliyiz. Obezite, basitçe organizmanın gereksinimi ol­duğundan daha fazla kalorinin alınması veya alınan fazla kalorinin ya-kılamamasıdır. Alınan kalorinin ağızdan alınmasının sınırlandırılması veya vücudun alınan besinden yararlanımının sınırlandırılması cerra­hi tedavinin dayandırıldığı ilkelerdir. Bu ilkelere dayalı olarak üç te­mel bariatrik cerrahi yöntem geliştirilmiştir:

1-Gastrik restriksiyon yöntemleri 2-Malabsorptif yöntemler 3-Kombine yöntemler

Bunlardan ilkinde gıda biriktirici (rezervuar) olarak kabul edilen midenin küçültülmesi ve boşalma zamanının uzatılması hedeflenmek­tedir. Bunun değişik yöntemleri ileride tanıtılacak ve tartışılacaktır. İkinci grup yöntemde (malabsorptif) ise, gıda kısıtlaması yapılma­makta, alınan gıdanın ince barsaklarda sindirime hazırlanması ve e-milmesi bozularak içerdiği kalori değeriyle birlikte anüs yoluyla vücut dışına atılması sağlanmaya çalışılmaktadır. Bunların dışında dental ve­ya maksillomandibüler fiksasyon, intragastrik balon yerleştirilmesi, dıştan kuşak kuşanma gibi yöntemlere de başvurulabilmektedir (3,17,35,47).

Cerrahi yöntemlerin insanları zayıflatılabileceğine dair gözlemler mide ve/veya barsak cerrahisinden sonraki hasta takiplerine dayan­maktadır. Herhangibir nedenle masif incebarsak rezeksiyonu yapılan­ların postop dönemde diyareyle birlikte hızla kilo kaybetmeleri dik­kat çekici bir özelliktir. Mide duodenum ülseri nedeniyle subtotal mi­de rezeksiyonu ve/veya trunkal vagotomi yapılan hastaların kilo ala­mamaları veya kilo kaybetmeleri (post vagotomik diyareler ve dum-ping sendromu), bir diğer önemli postop gözlemdi. Demekki bar­sak veya mideyle ilgili (özellikle rezeksiyonlu) girişimler zayıflatıcı et­ki gösterebilmektedir.

Obez kişilerin sağlık sorunlarının çözümü için ilk cerrahi girişimin kimin tarafından ve nerede yapıldığı tam olarak bilinmemektedir. An­cak 1954 yılında ABD de ulusal cerrahi kongresinde Kremen ve ark. obesite cerrahisi için yaptıkları ileal bypass ve onun iyi sonuçların­dan sözettikten sonra dikkatler obesite cerrahisine yönlendi. İlk yıllar­da tedavi ince barsakların bir kısmının devre dışı bırakılarak malab-sorpsiyon oluşturulmasına yönelikti. Daha sonraları ince barsakların devredışı bırakılmasının önemli sağlık sorunları oluşturduğu anlaşılın­ca mideye yönelinmiş ve midede birçok bariatrik ameliyat modeli ge­liştirilmiştir. Daha sonraları mide bütünlüğüne yönelik bir ameliyat uygulanmaksızın dıştan midenin bir kementle sıkıştırılarak proksimal-de küçük bir poş bırakılması, proksimal ve distal poşlar arasındaki stomanın da isteğe göre daraltılıp genişletilmesine olanak veren bir düzeneğin kullanılması benimsenmiştir (gastrik banding) (17,35,47). Günümüzde birçok cerrah, kendi alışkanlıkları, deneyimi, hastanın durumu ve modaya göre farklı yöntemler kullanmaktadırlar.