Anestezi Tarihi Genel Bilgiler

Anestezi Tarihi ve Anestezi Hakkında Genel Bilgiler

Anestezinin tarihinin başlangıcı çok eskilere hatta in­sanlık tarihinin başlangıcına kadar götürülebilir. Çünkü ağrı insanın var oluşu ile birlikte ortaya çıkmış olarak kabul edi­lirse ağrıyı önleme yöntemleri de o gün başlamış olmalıdır.

Anestezinin tarihini genel tıp tarihinden ayrı olarak ele aldığımızda bugünkü anlamda modern anestezinin başlangıç günü olarak bütün dünyada William T. G. Morton'un eter anestezisini başarı ile ilk uyguladığı 16 Ekim 1846 tarihinin kabul edildiğini görmekteyiz. Bununla beraber gerek anes­tezi yöntemlerinin gerekse anestezi amacı ile kullanılan ilaçların tarihi daha eskilere kadar uzanmaktadır.

Prehistorik dönemde acı ve ağrıları dindirmek için bazı içgüdüsel ve mistik davranışlar kullanılmıştır. Örneğin ağrı­yan ve yaralanan organlar dere ve göllerin soğuk sulanna daldırılarak veya kızdırılan taşlar ağrıyan organlara koyula­rak veya dualar ve törenler yapılarak ağrının önlenmesine çalışılmıştır. Bu döneme ait kazılarda bulunan trepanasyon yapılmış kafa taslan ile ilgili olarak her hangi bir ağn gide­rici yöntemin kullanılmadığı görüşü kabul görmektedir. Bazı belgeler trepanasyon ve diğer cerrahi girişimlerde başlıca gelincik çiçeği, coca yaprakları, mandrago kökü, ve alkol kullanıldığını göstermektedir, Mezopotamya'da bu bitkiler­den daha çok mandrago (adam out), çöpleme rizomu (Hellobore), eski Mısır'da yine mandrago, eski Hindistan'da banotu, hınt keneviri (Cannabıs İndıcıa) eski Çın de gelincik çiçeği, mandrago hint keneviri, eski Yunan ve Roma da yine aynı bitkiler cerrahi girişimlerde ağrıyı önlemek amacı ile kullanılmıştır. Bu bitkilerin çiçekleri, yaprakları veya kökleri kurutulup yahut yaş hali ile öğütülür veya ufalanır bazen kaynatılır, elde edilen usare ya doğrudan veya şarapla karıştı­rılarak içirilir veya sürülür bir süre sonra uyku veya dalgınlık başlayınca cerrahi girişime başlanır idi. Bu döneme ait arke­olojik belgeler doğuda tüm ülkelerin, eski Yunan ve Roma'nın afyonu kullandığını göstermektedir. Bu dönemde içecek olarak kullanılan ilaç karışımlarının dışında eski Yu­nanda Memphis taşı toz haline getirilip sirke ile karıştırılarak lokal anestetik olarak kullanılmıştır.

Tıp tarihçilerinin Anestezinin babası olarak kabul ettiği Çinli hekim Hua Tu O (M. O. 141-203) bir tür tozu şarapla karıştırıp içirmekte ve ağrının duyulmasını önlemekte idi. Kendisinin "ma-faisen" adını verdiği bu tozun esrar veya afyon olduğu tahmin edilmektedir. Çin'de sağlık tanrısı ola­rak kabul edilen ve M. O. 225 yıllarında yaşadığı sanılan ünlü hekim Pien Chiao'nun, iki hastasına içinde hint keneviri bulunan şarabı içirtip ağrı duymalarını önledikten sonra gö­ğüslerini açıp kalplerini değiştirdiği bir menkıbe olarak tarih kitaplarında yer almıştır. Bunların dışında analjezik ilaçlar açısından Çin'in zengin birikimi tıbba bu toplumun hediyesi olarak kabul edilmelidir. Ağrı tedavisinde çok eski zaman­dan beri Çin'de uygulanan akupunktur da dünya tıbbına Çinliler tarafından kazandırılmıştır.

Orta çağ tıbbı tıp tarihçilerince Avrupa ve İslam tıbbı olarak iki yönlü incelenmektedir. Avrupa'nın ilk dönemleri tıp açısından şarlatanlık olarak değerlendirilecek karanlık bir dönemdir. Bu karanlık dönem VII. yüzyılda Milano'da ve IX. Yüzyılda Salerno'da açılan tıp okulları ile sona ermiştir.

Bu okullarda önceleri eski Yunan ve Roma kaynaklı kitaplar daha sonra Karıacalı Kontsanun in Arapça dan çevrilen ki­tapları okutulmuştur. Böylece bu dönemden itibaren doğu biliminin etkileri batı dünyasında görülmeye başlanmıştır. Bu etkilenme sonucu ağrı giderici olarak batıda da afyon mandrago banotu ürünleri ve karışımlarının kullanılmaya başlandığı yazılan kitaplardan anlaşılmaktadır. IX. yüzyıldan itibaren "Sporifıc sponge"un ağrı tedavisinde ve anestezi amacıyla kullanılan başlıca yöntem olduğu dikkat çekmekte­dir. Bu yöntemin arapçadan yapılan tercümeler sonucu doğu­dan öğrenildiği sanılmaktadır. Doğu bilim dünyasında veya İslam biliminde edebiyat dili Farsça, fen dili Arapça idi. Bu nedenle aslında doğu dünyasını oluşturan Türk, Pers, Pakis­tan ve Hintli bilim adamlarının uygarlıkları yanlış olarak ba-tılılarca Arap uygarlığı olarak değerlendirilmiştir. Batıda bi­limde karanlık esintilerin estiği yıllar aslında doğu biliminin ilerlemeler gösterdiği bir dönemdir. Batılılarca Alkindus ola­rak bilinen El-Kindi yazdığı ünlü eseri Materia-Medika"da analjezik ve narkotik etkili ilaçlardan bahsetmiştir. Bilinen bitki kökenli ilaçların dışında bu listede it üzümüne (Solanum-Nigrum L), yer vermiştir. El-Kindi ile çağdaş olan İsak İbni İmran yazdığı kitabında anestetik etkili çeşitli for­müllere ve sporofık olarak kullanılan reçetelere ve yöntemlere yer vermiştir. Bu yöntemler içerisinde en önemlisi orta çağ doğu tıp dünyasında bilinen ve yaygın olarak kullanılan "soporifıc sponge" yöntemidir Bu yöntem bir İslam - Türk bilim adamı olan Ebul Kasim Zehravi'nin El-Tasrif adlı ese­rinde tarif edilmektedir. Genellikle mandrago yaprakları, yalnız başına veya gelincik veya diğer bitkilerle birlikte kaynatılır bir süngere emdirilir. Bu şekilde hazırlanan süngerler kullanılacağı zaman sıcak suda iyice ıslatılıp hastanın burun delikleri üzerine koyulup inhale ettirilir.

Böylece hastalar uyumaya başlar. Ve ameliyat ağrısız olarak yapılabilirdi. Tıp bilgisi ile çağının çok önünde olan büyük Türk bilgini İbni Sina yazdığı Kanun adlı beş ciltlik kita­bında ağrı fizyolojisinden ve ağrıyı önleyici yöntemlerden bahsetmiştir. Bu yöntemlerden bazıları şöyledir; Keten tohumu ve dere otundan yapılmış lapa ağrıyan yere sürülür, narkotikler içirilerek uyku oluşturulup ağrı şiddeti azaltılır. Yine kitabının bir bölümünde banotu ve güzel avrat otu kırmızı renk alıncaya kadar kaynatılıp şarap ile çok az ölçüde alınırsa ağrıyı keser denilmektedir. İbni Sina ile birlikte XI. Yüzyılda yaşamış olan diğer büyük Türk bilgini Ebu Reyhan El-Biruni Kitap Al-Saydala adlı farmakoloji kitabında sedatif ve analjezik olarak banotu ve mandragodan bahsederek, her iki ilacın da uyku getiren etkileri olduğunu ve fazla miktarda alındığında zehir etkisi yaptığını yazmıştır. Gerek İbni Sina ve gerekse Biruni kitaplarında soğuğun anestetik etkilerinden bahsetmişlerdir. Soğuğun bu etkisi XVII. Yüzyılın başlarında Marco Aurelio Severino tarafından "refrigeration anestezia" adıyla bir yöntem olarak tanımlanmıştır. Büyük olasılıkla bu yöntemin kökeni X. ve XI. yüzyıl Türk bilim adamlarına dayanmaktadır.

Selçuklular XI. Yüzyıldan sonra bir yandan doğu İslam dünyasına ve Akdeniz'e kadar kültürlerini yayarken 1071 yı­lında Malazgirt savaşından sonra da Anadolu'ya yayılmaya başlamışlardır. Bu arada Selçuklulara karşı başlatılan haçlı orduları bilimsel birikimlerin Avrupa'ya yayılmasında önemli rol oynamışlardır. Bu gelişmeler sonucu doğunun ünlü bilim adamları Ebu Bekir Razi, İbni Sina. Ebu Reyhan Biruni, Ebul Kasım Zehravi'nin kitapları XIX. Yüzyılın başlarına kadar Avrupa'nın önde gelen tıp fakültelerinde ders kitabi olarak okutulmuş ve o kitaplarda yer alan analjezik reçeteler ve yöntemler batı dünyasınca öğrenilmiştır. Bir çok hekim yöntemin Avrupa da tanınmasına ve kul­lanılmasına öncülük etmiştir. Batının akupunktur yöntemini tanıması 1600 lü yıllarda başlamıştır.

Ondokuzuncu yüzyıl modern anestezi açısından önemli gelişmelerin yaşandığı bir yüzyıldır. Aslında modern aneste­zinin başlangıcında bu yüzyılda veya daha önceki yüzyıl­larda yapılmış kimyasal buluşların çok önemli rolü vardır. Anestezi tarihini başlatan "Diethyl Ethere", anestezi amacıyla ilk kullanıldığı yıldan çok önceleri bulunmuştur. İlk olarak VIII. Yüzyıl doğu kökenli filozof Cabir İbni Hayyam bu bileşiği elde etmiş olmasına rağmen tüm batı kaynaklı kitaplarda Diethyl Ethere'i Valerius Cordus'un 1540 yılında bulduğunu yazmaktadır. Cordus'un Oleum vitrioli dulce (tatlı vitriol yağı) adını verdiği bu maddenin tavuklarda uyku oluşturduğunu ve hayvanların uyandırı-lamadığını Paracelsus gözlemlemiştir. Joseph Priestley 1771 yılında oksijeni 1772 yılında azotprotoksiti bulmuştur.

Gerek azotprotoksit ve gerekse eter önceleri eğlence aracı olarak kullanılmıştır. Adına güldürücü gaz "laughing gas" denen azotprotoksit sirklerde kullanılırken eter parti­lerde bir tür sarhoşluk yapan madde olarak kullanılmıştır. O dönemin kimyacılarından biri olan Gardner Quincy Colton azot protoksit ile ilgili çalışmalarını açıklamak üzere 10 Aralık 1844'de Hardfort, Cunnecticut'ta bir konferans ver­miş ve bu konferansta azotun dinleyiciler tarafından kulla­nılmasını da önermiştir. Bu konferansı izlemekte olan genç diş hekimi Horace Wells azot gazını koklayanlardan biri olan Samuel Cooley in yerine dönerken dizini şiddetle sıraya çarptığını, dizinin zedelemesine rağmen ağrı duymadığını dikkatle gözlemlemiş, bu gazın diş çekimi sırasında kullanı­labileceğini düşünmeye başlamıştır. Derhal Colton ile görü­şen Wells ertesi gün Colton'un kendisine verdiği azotprotoksit anestezisi altında azı dışını arkadaşı dış hekimi adayı William Riggs7'e çektirmiş ve kendisine geldiğinde "diş hekimliğinde yeni bir çağ başladı" diye çığlık atmıştır. Ancak bu yöntemi birkaç kez denedikten sonra Machashusett tıp okulunda cerrah Warren'ın bir ameliya­tında tıp öğrencilerinin önünde yaptığı gösteride başarılı olamamıştır. Bu durum hem ilacı hem de Wells'i toplumun gözünden düşürmüştür. Büyük bir üzüntüye kapılan Wells daha sonra mesleği bırakmış ve derin bir üzüntü içerisinde 1848 de intihar etmiştir. Wells bugün hala kullanılmakta olan azotprotoksitin anestetik etkisini fark edip uygulayan ilk hekim olarak tarihteki yerini almıştır.

Amerika'da yaşayan genç hekimlerden biri olan Crawford Williams Long katıldığı eterli eğlence toplantıla­rından sonra eter'i ameliyatlarda da kullanabileceğini dü­şündü. Bu düşünceden hareketle Ocak 1842'de Hobbie adlı genç bir kadın hastaya, eter damlatılan havlu koklatılarak anestezi verdi. Diş hekimi Elijah Pope de hastanın dişini ağ­rısız olarak çekti. Long 30/Mart/1842 tarihinde bu kere bo­yun tümörü nedeniyle ameliyat olacak James Venable adlı diğer bir hastaya başarı ile anestezi uyguladı. Bu çalışmala­rına bir kaç yıl daha devam etmesine rağmen gözlemlerini 1852 yılında ancak yayınlayabildiği için Long anestezi tari­hini başlatan uygulamayı yapan bilim adamı unvanını Mor-ton'a kaptırmış oldu. Bostonlu bir diş hekimi olan Wiliiam Thomas Green Morton, Wells'in azotprotoksit ile yaptığı denemeleri eter ile yapmayı düşünüyordu. Wells"in günlü­ğünden anlaşıldığına göre Morton kendisinden anestezinin uygulanışı konusunda kurs almıştı. Daha sonra uygulamalara devam eden Morton'un çalışmaları dikkat çekmeye başladı. Bir kimyacı olan Charles Jackson'm teşvik ve önerileri ile tarihi denemesini Massachusetts General Hospitalin cerrahi amphıtheater'inde tıp öğrencileri ve ünlü cerrahlar önünde 16 Ekim 1846 tarihinde yaptı. Bu deneme sırasında Morton tıp okulunun dekanı aynı zamanda ünlü cerrah John Collins Warren'in hastası Edvvard Gildert Abbott'a yapacağı boyun tümörü ameliyatı için eter anestezisini başarı ile uygulayarak anesteziyoloji bilim dalının tarihini başlatmış oldu. Bu ta­rihten 150 yıl sonra Sidney'de yapılan XI. ci dünya anestezi­yoloji kongresinin açılış töreninde Morton'un uygulama yaptığı salondan yapılan naklen yayın ile olay anılarak bu uygulamanın yapıldığı tarihin resmen anestezinin başlangıcı olarak kabul edilmesi kararlaştırıldı.

Edinburgh'ta zamanın ünlü doğum doktoru olan İskoç asıllı James Simpson doğumda eter anestezisini ilk defa kul­lanan hekim olmuştur. Fakat eterden çok hoşnut olmamış daha kısa etkili bir inhalasyon anestetik aramaya başlamıştır. Bir arkadaşı kendisine chloroform'u denemesini önermiştir.

Kloroform 1831 yılında Almanya'da Justis Von Liebig tarafından elde edilmiştir. Anestetik özellikleri 1847'de Flourens tarafından saptanmış, klinik pratiğe onun tarafından sokulmuştur. Kendisi ile aynı dönemde yaşamış İngiliz asıllı bir diğer obstetrisyen John Snow, ismini bu sıralarda giderek duyurmakta olup Kraliçe Viktorya'nın doktorluğunu yap­makta idi. Kendisi mendili analjezik dozda kloroform ile ıs­latarak kraliçe Viktorya'nın dört yıl ara ile son iki çocuğu­nun doğumunda anestezi vermiştir. Bu olay anesteziye bizzat kraliçenin desteğini sağlamıştır. Snow dünyada kendisini anesteziye veren ilk hekim olduğundan anestezi tarihinde ilk anesteziyolojist olarak kabul edilmiştir.

Ondokuzuncu yüzyılın ikinci yarısı boyunca bir çok madde anestetik özellikleri acısından irdelenmiş fakat bunlar içerisinde çok azı anestetik olarak kullanılabilmiştir. Kulla­nılanlar arasında önemlileri; Chlorur de Ethyl 1847'de Flourens tarafından ekle edilmiştir. İlk klinik uygulama Heyfelder tarafından lokal anestetik olarak yapılmıştır. İnhalasyon yoluyla kullanıldığında genel anestezi de oluştu­rur. Triklor.etilen 1864'de E. Fisher tarafından elde edilmiş olup önceleri endüstride kuru temizleme amacıyla daha sonra tıpta yara temizliği amacı ile kullanılmış olup 1911 'de Lehman tarafından inhalasyon anestetiği olarak önerilmiştir. Klinikte ilk olarak 1934'de Jackson tarafından kullanılmıştır. Siklopropan 1882'de Freund tarafından elde edilmiş olup anestetik özellikleri 1929"da Lucus ve Henderson tarafından gösterilmiş, ilk klinik uygulamaları Waters ve Rovenstine tarafından yapılmıştır. Azotprotoksitten sonra ikinci gaz anestetik olup kolay yanıcı ve patlayıcı özelliğe sahip olması nedeni ile herkes tarafından kullanılamamıştır.

Şimdiye kadar tanıtılan anestetik maddelerden sonra halojenli hidro karbonlardan elde edilen anestetik maddeler dönemi gelir. Bu dönem yirminci yılın ikinci yarısının baş­langıcına rastlar ve bu dönemle modern inhalasyon aneste­tikleri çağına girilir. Ancak kronolojik, akış içerisinde daha önce lokal anestetiklerin bulunması, klinik uygulamaya akta­rılması ve bugün uygulamada kullanılan önemli lokal ve ge­nel anestezi yöntemleri ve bu yöntemler ile ilgili aletlerin keşfi gelmektedir

Lokal anestezinin ilk uygulamaları enjektörün ve lokal anestetiklerin keşfinden sonra olmuştur. Anestezi acısından enjektörün keşfinin ne kadar önemli olduğunu söylemeye gerek yoktur. Bazı kaynaklar enjektörün 1851'de Pravaz ta­rafından bulunduğunu, bazıları Pravaz*in enjektörü bilinen şekline 1853'de yaptığı modifikasyonla dönüştürdüğünü yazmaktadır.
İlk lokal anestetik olan Cocaine coca yapraklarından elde edilmiştir. Cocainin mukozalarda ve sürüldüğü dokularda uyuşukluk yaptığı Peru"da çok eskilerden beri bilinmektedir. Perulu halk cerrahlarının trepanasyonlarda cocain kullandıkları belgelenmiştir. Cocain batıda coca yaprakla­rından ilk defa Gaedicke tarafından 1855'de izole edilmiş, daha sonra 1860'da Albert Neimann tarafından purifıye edilmiştir.

Spinal Anestezi'nin klinik uygulamaya başlanmasından önce mevcut bilgilere ek olarak medulla spinalisin anatomi­sinin ve sinir köklerinin ve spinal kord'un fizyolojik fonksiyonlarının öğrenilmesinin çok önemli rolü olmuştur. Descartes, anatomi çalışmaları sonucu 1664'de sensoryal stimuluslarin beyine sinirler aracılığı ile iletildiğine işaret etmiştir. New York'lu bir nörolog olan James Leonard Corning, 1885 yılında cocainin spinal sinirler üzerindeki et­kisini bir köpekte denerken kaza ile durayı delmiş ve böylece ilk spinal anesteziyi köpekte gerçekleştirmiştir ve "spinal anestezi" terimi böylece yine kendisi tarafından tıbba sokul­muştur. Lomber ponksiyon yöntemi Alman Quincke ve İn­giliz Wynter tarafından geliştirilmiştir. İnsanlarda spinal anestezi 1898'den sonra kullanılmaya başlandı. Ağustos 1898 yılında Agust Bier altı ortopedik vakada spinal anestezi kullandı ve bu uygulamanın sonuçlarını "Experiment with cocainization of the spinal cord adı ile Nisan 1899'da ya­yınladı.

Epidural Anestezi'ye ilk olarak Corning tarafından işa­ret edilmiş ve T/ 11 ve 12 aralığından yapılan cocain enjeksi­yonu büyük olasılıkla epidural boşluğa gitmektedir denmiş­tir. Epidural boşluğa ilk ilaç verilmesi önerisinde Jean-Athenas Sicard ve Fernand Cathelin bulunmuşlar ve cocaini Sicard tabes, siyatik, lumbago tedavisi için Cathelin cerrahi girişimler için sakral hiyatustan vererek 1901 yılında uygu­lamışlardır.

Regıonal anestezide bundan sonra yöntemler ve kulla­nılan materyal üzerinde gelişmeler gözlenmiştir 1944 de Edward Tuohy kendi adı verilen iğneyi bulmuştur. Kontunu anestezi için kateterler ve iğneler geliştirilmiştir. Epidural boşluğa ve suparaknoid boşluğa opioidlerin ve diğer bazı ilaçların uygulanması yöntemleri ve endikasyonları belir­lenmiştir. Spinal ve epidural anestezi 1923 yılından sonra, spinal ve epidural yolla opioid vb. ilaçların kullanımı 1980'lerden sonra yaygınlaşmıştır.

Regional anestezinin dünyada gelmiş geçmiş en bü­yüklerinden biri olan ve 1994 yılında vefat eden John Bonica meslek hayatına anestezi uzmanı olarak başlamış obstetrik anestezide uzmanlaşmış ve dünyaya algoloji bilim dalını he­diye etmiştir. Kendisinin The Management of Pain adlı eseri anestezinin XX. yüzyıl klasikleri arasında yer almıştır. Anestezi tarihi yazılmaya devanı edildikçe anlatılacak ilginç anılan gözlemler ve buluşlar vardır.

Anestezi makineleri XIX. yüzyılın sonunda fizik ve kimyada yapılan buluşlar ve endüstride kaydedilen ilerle­melerin sonucu giderek geliştirilmiş ve bugünkü niteliklerini kazanmıştır. XIX. yüzyılın sonları, XX. yüzyılın başlarında İngiltere ve Amerika'da birbirinden bağımsız olarak anestezi apareylerinin (cihazlarının) yapılmaya başlandığı görülmek­tedir. Bu makinelerden önce 1860-1880 yılları arasında Snovv ve Clover'in bir tank veya torba içine doldurdukları chlorofom u bir maskeyi yüze uygulayarak kullandıkları apareyler ilk anestezi cihazlarının ilkel modellerini oluşturmuş­tur. Clover 1868'dekendi apareyinde kullandığı maskeye bir valf ekle} erek inspiryumda anestetiğin hava ile karışmasını sağlayarak hipoksiye karşı bir önlem almaya çalışmıştır. 1870'den sonra Clover azolprotoksit ve eter karışımını kul­lanmaya başlamış ve bunun için geliştirdiği cihaz, uzun yıllar kullanılmıştır. Yine pratik uygulamalar sırasında karşılaştığı dilin arkaya kayması ile oluşan obstrıksıyonu çeneyi öne kaydırarak önleyebildiğini ve bir hastasında tümöre bağlı üst solunum yolları tıkanıklığını krikotirod membran üzerinden trakeaya yerleştirdiği kendi yapımı bir kanulle düzelterek başarılı bir ameliyat yaptırdığını yazmıştır. Daha sonraki dönemde 1884'de İngiltere'de London Hospital'de dünyada ilk defa Anestezi uzmanı olarak işe alınan ve ismi ön plana çı­kan Frederck Hevvitt, anesteziye önemli katkılarda bulun­muştur. Hevvitt azot ve hava karışımının hipoksiye yol açtı­ğını söylemiş ve değişik oranlarda azotprotoksit ve oksijen verebilen ilk anestezi cihazını yapmıştır. 1893'de yayınladığı Anesthetics and Their Adminislration adlı kitabı ilk textbook olarak kabul edilmektedir. Dilin kaymasını önleyen "air way restorer" adını verdiği bir aleti uygulamaya sokmuştur. Bu alet ""Gudel air way"lerin ilk modelidir. Bu gelişmeler anes­tezi uygulamasını daha kolay hale getirmişse de ortaya ölü boşluk solunumuna bağlı hipoksi sorunu çıkmış ve bunun çözümü için çalışmalar başlamış ve bu çalışmalar anestezi makinelerinin imalatına gidecek yolu açmıştır. Makinelerin yapımında çelik tüplerin yapılması önemli bir gelişme ol­muştur. Linde 1880 yıllarında havadan sıvı oksijen ve azot gazlarını elde etmiş ve bu gazları basınç altında sıvılaştırarak basınç altında tüplerde 1885 yılında depolamayı başarmıştır Amerikan literatürü gazların yaklaşık aynı yıllarda Samuel S. White, Charles Teter, Jay Heidbrink tarafından depolandığını yazmaktadır. Teter 1903 yılında Hevvit'in cihazını modifiye etmiş ve "continuous-flovv machine" adını verdiği bir cihazı piyasaya sürmüştür. Heidbrink 1912'de regülatör görevi ya­pan basınç düşürücü valfı bulmuş ve tüplere uygulamıştır. Aynı yıl Frederck Cotton tarafından hava kabarcıklı akım ölçeri kullanıma sokarak gazların verilişinin ölçüme dayandırılmasını sağlamıştır. Böylece Cotton ve Boothby'in ilk model olarak ortaya koydukları bir cihaz James Tayloe Gawathmery tarafından geliştirilerek porlabl bir anestezi makinesi haline dönüştürülmüştür. Aynı yıllarda İngiltere'de Gawathmery'nin konseptinden hareketle British Oxygen Corporation tarafından "Böyle" makinelerinin ilk modeli üretilmiştir Ayni yıllarda Almanya'da Heinrich Drager ve oğlu Bernhard Drager oksijen ve chloroform veren bir anes­tezi cihazı üretmişlerdir.