Uykuda Solunum Bozuklugu

Uykuda Solunum Bozukluğu



Horlama insanlık tarihi kadar eski olup ilk yerleşik yaşama geçildiği dönemlerden itibaren dikkat çeken bir durum ve alay konusu olmuştur. Bu yerleşim merkezlerinden en önemlisi, kuruluşu MÖ 7000‟li yıllara tarihlenen Konya yakınlarındaki Çatalhöyük‟tür. Spekülatif bir yaklaşımla insanlığın ilk horlamaya başladığı ve bu durumun sosyal etkilerinin yaşandığı yerin Çatalhöyük olduğu söylenebilir.



Uyku apnesi, 19. yüzyıl başlarında yazar Charles Dickens tarafından ayrıntılı olarak tariflenmiştir. Dickens‟ın, 1837 yılında yayınlanan “The Posthumous Papers of The Pickwick Club” adlı eserinde, “Pickwick” adlı kulüpte yaşananlar anlatılmış ve “Joe” isimli uşağın aşırı şişman olduğu, gözlerinin yarı kapalı olduğu, neredeyse ayakta uyukladığı, algılamasının zayıf olduğu ve çok gürültülü horladığı oldukça iyi betimlenmiştir.



Bundan ancak 120 yıl sonra Burwell ve arkadaşları American Journal of Medicine dergisinde aşırı obezite ile birlikte hipoventilasyonu, Dickens‟ın romanından esinlenerek “Pickwick Sendromu” olarak tanımlamışlardır.



Uyku araştırmaları konusunda dönüm noktası, 1965 yılında Henri Gastaut tarafından ilk kez PSG‟nin kullanılmaya başlanması olmuştur. Bu yıllarda uyku apnesinin sadece aşırı kilolularda görülebileceği düşünülüyordu. İlk kez 1972 yılında normal kilolularda da bu hastalığın varlığı gösterilmiştir. Obstrüktif uyku apnesi terimi ilk kez 1973 yılında, Stanford Üniversitesi‟nde uyku kliniğini kuran Guilleminault ve arkadaşları tarafından kullanılmıştır. Guilleminault ve arkadaşları hastalığın kardiyovasküler sistem üzerine olan etkilerini de incelemişlerdir.



Uykunun solunum üzerine etkileri ise son dekadlarda ancak anlaşılabilmiştir.


Uykuda solunum değişiklikleri


Solunum uyanıklık döneminde ve uyku süresince istemli ve otonomik olarak adlandırılan iki bağımsız sistem tarafından kontrol edilir. Uyanıklık sırasında her iki sistem de çalışırken, uyku sırasındaki solunum tamamen medulladaki solunum kontrol merkezinin otonomik ritmine bağlıdır. Normal uykuda tidal volüm, alveoler ventilasyon, kan gazları, solunum hızı ve ritminde belirgin değişiklikler görülür.



Ventilasyondaki değişiklikler: Non-REM uykusunda dakika ventilasyonu, tidal volümdeki düşüşe bağlı olarak %5-10 oranında (0.5-1.5 L/dakika) azalır. REM uykusunda ise solunum oldukça değişkendir ve dakika ventilasyonundaki azalma özellikle yoğun göz hareketlerinin izlendiği fazik REM döneminde %40‟lara varacak kadar belirgindir.



Kan gazlarındaki değişiklikler: Uyku sırasında alveoler ventilasyonda azalma ile PaCO2 2-8 mmHg kadar yükselir, PaO2 3-10 mmHg düşer ve SaO2 %1-2 kadar azalır.



Solunum hızı ve ritmi : Uykunun ilk 10-60 dakikasında uyanıklık ve Non-REM evre I-II arasında sık geçişler görülür. Solunum düzensizdir. Tidal volümde azalma ve artmalar izlenir. Non-REM evre III-IV‟ün başlaması ile solunum düzenli hale gelir ve tamamen otonomik sistemin kontrolü altındadır. REM uykusunda ve özellikle fazik REM‟de ise solunum tekrar düzensizleşir, tidal volüm azalır, hızlı ve yüzeyel solunum gözlenir.



Kemosensitivite: Uykunun tüm evrelerinde hem hipoksik hem de hiperkapnik ventilasyon yanıtı azalır. Hiperkapnik ventilasyon yanıtında Non-REM dönemindeki %20-50‟lere varan azalma, REM döneminde daha da belirginleşir.



Fonksiyonel rezidüel kapasite: Uyku sırasında supin yatış pozisyonunda ve REM döneminde, solunum kaslarındaki hipotoni nedeniyle fonksiyonel rezidüel kapasite azalır.



Arousal yanıtı: Uyku sırasında hiperkapni, hipoksemiden daha güçlü bir arousal (uyanma) stimülanıdır. PaCO2‟de 6-15 mmHg‟lık artış arousale neden olurken, SaO2‟nun normal bir kişide %75‟e kadar düşmesi gerekir.


Metabolizma: Uykunun başlangıcında metabolizma yavaşlar ve sabaha karşı tekrar hızlanmaya başlar. Uyku sırasındaki metabolizma yavaşlamasına paralel olarak ventilasyon da azalır.


Görüldüğü gibi uyku, solunum sisteminde rezistansın arttığı, solunum hızı ve


ritminin bozulduğu, kimyasal ve mekanik reseptörlerin duyarlılığının ve ventilasyonun


azaldığı, kan gazlarında olumsuz değişikliklerin yaşandığı, sonuç olarak solunum sisteminin zarar gördüğü bir dönemdir.