İnsülin Takviyesi İnsülin Tedavisi

Enjeksiyonla insülin takviyesi, İnsülin Tedavisi, İnsülin Enjeksiyonu

İnsülin tedavisine gerek duyan hastaların, bir ya da iki gün hastanede tutulmaları zorunludur. Bu, o hasta için gerekli olan insülin dozajının saptanması açısından yaşamsal önem taşır. Zira, her hastanın in­sülin gereksinimi bir başkasından farklıdır. İlk birkaç gün, verilecek insülin miktarının tam olarak saptana­bilmesi açısından, günde üç ya da dört kez kan şe­keri ölçülmelidir. Bu, hastaya ne çok fazla ne de çok az insülin verilmesini engeller.

Birçok kez vurgulandığı gibi, şeker hastalığında "denge unsuru"na büyük özen gösterilmelidir. Bun­dan birkaç yıl öncesine kadar, hastalığı yeni belirlen­miş bir şekerli, hastanede bir-iki gün yatırıldıktan sonra kendisi için gerekli olan insülin miktarı sapta­nıyor ve taburcu ediliyordu. Ama bu saptama, hasta­ne koşullarına göre yapılıyordu. Oysa, hastaları evlerine döndüğünde, alışveriş, okula ya da işe gitmek gibi zorunluluklar bekliyordu. Bu tür faa­liyetler, hastane koşullarına oranla, vücudun gerek­sinimi olan enerji miktarını iki, üç hatta dört kata çıkarabilir, bunun doğal bir sonucu olarak da kan şe­keri miktarında düşme görülür. İnsülin ya da hap tedavisi bu düşüşü daha da hızlandırır. Hasta halsizleşir, hatta bazen bayılır. Bu hipo tepkisi, hastanın tekrar hastaneye yatırılmasını ve kendisi için gerek­li olan ilaç miktarının yeniden belirlenmesini ge­rektirir.

Günümüzde, hastanelerde uygulanan yöntem da­ha farklıdır. Hastalar birkaç gün yatırılmakta, bu ara­da her gün birkaç kez kan ölçümleri yapılmaktadır. Hastalıkla ilgili olarak yeterince bilinçlendikleri anlaşıldığında ise gündüzleri evlerine gönderilmekte, ancak akşam yine hastaneye dönmeleri istenmekte­dir. Bir süre sonra geceleri de evlerinde kalmalarına izin verilen hastaların, her gün kendi insülinlerini ken­dilerinin yapmaları ve sabahları kontrol için hastaneye uğramaları isteniyor. Hastaların normal yaşamlarını dengeli bir biçimde sürdürebilecekleri kesinlikle anlaşıldığı zaman, artık günlük kontrolle­re de gereksinim duyulmamakta, hastaya, sadece yıl­da birkaç kez için randevu verilmektedir.

İnsüline bağımlı olan bir şeker hastasının, ken­disine enjeksiyon yapmayı mutlaka öğrenmesi gere­kir. Bu, hastaların çoğu için ilk anda hiç de hoş bir durum değildir. Günde bir, hatta bazen iki kez kendi vücuduna iğne batırmak, pek çok kişiye hayli ürkü­tücü gelir. Hele ufacık yavrularına iğne yapmak zo­runda kalmak, anne-babalar için daha da zordur. Ancak, hastane personeli, hastaya bu alışkanlığı ka­zandırmak için büyük bir sabır gösterir. Hastalar, ço­ğu kez örneğin bir portakala iğne yaparak enjeksiyon kompleksini yenmeye çalışırlar. Çok geçmeden de bu beceriyi kazanırlar.(Diyabet İnsülin)

İnsülin enjeksiyonunda öğrenilmesi gereken ilk şey, ilacı, hava kabarcıkları yaptırmadan enjektöre çe­kebilmektir. İkinci konu ise, şırıngaya doğru ölçüde insülin çekmektir. Her iki noktada hastanede, hem­şirelerin ya da doktorların yakın denetimi ile öğreti­lebilir. Cam ya da metal şırıngalar, muhafazaları ile birlikte her eczaneden kolayca alınabilir. Plastik şı­rıngaların kullanımı ise son zamanlarda hayli artmıştır. Ancak bunların steril (mikropsuz) olmasına özen gösterilmelidir. Her şırınganın üzerinde santimetre-küp ya da milimetre birimiyle göstergeler vardır. İn­sülin ise 20,40,80 ve 120 (İnsülin Değerleri, Düzeyi) santimetreküplük dozlarda piyasada satılmaktadır. Hastalar, bunlardan kendileri için gerekli ölçüde şırıngaya çekerek, damarlarına enjekte edebilirler.

İnsülin uygulama, eriyebilir kristalin, protamin çinko, isopan (N.P.H), lente, ultra-lente ve yarı-lente türlerinde satılır. Bunların arasındaki tek fark, etki süreleridir. Ör­neğin, eriyebilir insülinin etki süresi, altı-sekiz saattir. Lente insülini ise damara enjekte edildikten sonra 24-28 saat içinde sonuçlarını gösterir. Farklı insülin türlerinin bu özellikleri, hastaya kendi gereksinimi­ne göre bir seçim yapma olanağını sağlar. Bazı du­rumlarda, iki değişik tür insülin birbirine karıştırılarak istenilen etki süresi sağlanmış olur. Böyle bir karı­şımla istenilen denge, 24 saat için kazanılmıştır. Ço­cuklarda, değişken enerji gereksinimleri nedeniyle kontrol çok zor olduğundan, günde iki kez insülin yapmak gerekebilir.

Öteki metabolizma bozuklukları gibi, şeker has­talığı da müzmin ve iyileşmesi olanaksız olduğu için bazı karmaşıklıklara yol açabilir. Şişman hastalar, eğer beslenmelerine çok dikkat ederlerse, fazla ki­lolarını vermeseler bile normale yakın bir yaşam sür­dürebilirler. Ama eğer hastalıkları yalnızca beslenme ya da beslenme ile birlikte ilaç tedavisi ile denetim altına alınamıyorsa, insüline bağımlı hale gelebilir­ler. İnsülin bağımlısı genç hastalarda, hastalığın ilk beş yılı içinde, gereken insülin miktarında bir artış gözlemlenir. Büyümekte olan bir çocukta, insülin gereksinimindeki artış, kuşkusuz çok daha büyüktür. Bazı şanssız hastaların vücudu, insüline karşı direnç gösterir ve bunların almaları gereken insülin mikta­rında çok büyük artışlar olur. Genelde, şeker hasta­larının büyük bir bölümü, (normal cüssedeki yetişkin kişiler için) 40 birim (milimetreküp) insülinle günlük dengelerini sağlarlar. Hastaların yüzde 10'u günlük denge için 80-100 birim insülin alırken, çok az bir bö­lümü daha fazla miktarlara gereksinim duyar.
Denge için normal dozaj saptandıktan sonra, ar­tık hasta, hayat boyu sürecek enjeksiyonla karşı karsiyadır. İnsülin, şeker hastalığını tedavi etmez (hastalığı iyileştirmez), yalnızca hayatı kolaylaştırır. Günlük iğneler, önceleri hem fiziksel acı veren hem de duyguları etkileyen bir işlemdir. Deri de ilk günlerde doğal olarak duyarlıdır. Ama zamanla, çocuk­lar bile bu olguya son derece başarılı bir uyum gösterir ve kendi kendine iğne yapmak, hayatın bir parçası sayılır. Bazı hastalar, iğneyi batırmadan ön­ce, derinin yüzeyini alkolle iyice ovar. Bu, doktorlar tarafından da önerilen bir yöntemdir. Ne var ki, deri sürekli ovulduğu takdirde sertleşir ve bazen iğnenin izi kalır. Eğer deri temizse, normal olarak mikrop kap­ma tehlikesi yoktur. Bu nedenle bir çok şeker hasta­sı, deriyi alkolle ovmak yerine, temizliğine dikkat etmeyi yeğlemektedir. İğne geri çekildikten sonra, çı­kabilecek kan damlasını silmek amacıyla, bir parça pamukla, deri hafifçe temizlenebilir.

Temiz tutmak için cam şırıngaları, sürekli olarak muhafazalarında, alkol içinde bulundurmak uygun­dur. Zaman zaman şırıngayı kaynatmak da üzerinde birikebilecek yağlardan arındırmak açısından yarar­lıdır. Herhangi bir kaza olasılığını göz önünde bulun­durarak, şeker hastalarına iki adet şırınga edinmeleri önerilir. Seyahate çıktıkları zaman da birini valizleri­ne, birini de el çantalarına koymaları, kırılma, ya da kaybolma gibi tehlikelere karşı alınabilecek bir ön­lemdir. İğneler, her seferinde yenilenebilir. Bazı has­talar, bir iğneyi birkaç kez üst üste kullanmaktadırlar. Ancak, sivri bir iğne, ucu kütleşmiş bir iğneye oran­la deriye daha çabuk, dolayısıyla daha az acı vererek gireceğinden, iğneyi olabildiğince sık değiştirmek­te yarar vardır. Plastik şırıngalar da bir defadan daha fazla kullanılabilir.

Vücudumuzun en rahat iğne yapılabilecek yerleri, kolların ve bacakların üst bölümleri, karın ve kalçadır. İğnenin nereye yapılması gerektiği, genellikle hastalar arasında bir tercih sorunudur. En çok iğne yapılan yerler, kalçalardır. Ancak, kalçalara iğne ya­parken, her seferinde değişik bir tarafa yapmakta ya­rar vardır. Aynı şekilde, iğne yapılan yerin her zaman aynı nokta olmamasına da dikkat edilmelidir İğne ya­pılacak bölge bir elin başparmağı ile bir parmağı ara­sında tutulurken, öteki elle iğne çabucak batırılma­lıdır.


Hastalığa yeni yakalanan kişiler, ya da kendine iğne batırmak düşüncesinin yarattığı içgüdüsel kor­kudan tedirgin olan hastalar için değişik türde iğne­ler piyasaya çıkarılmıştır. Enjeksiyon tabancası ve Hypoguard enjektörü, iğnelerinin görülmez olması nedeniyle sinirli ya da ürkek hastalarla, çocuklarına iğne yapmak zorunda kalan anne-babaların işlerini bir hayli kolaylaştırır. Ne tür bir enjektör kullanılırsa kul­lanılsın, iğne girdikten sonra pompaya sonuna dek basılması gerektiği unutulmamalıdır.