Kan Şekeri Düzeyleri

Kan Şekeri Sorunları, Çocuklarda Yetişkinlerde Kan Şekeri Düzeyleri

Şeker hastaları için, yoğun bedensel faaliyetler sonrasında ya da başka bir hastalığın ikisiyle deği­şen kan şekeri düzeyleri, büyük bir sorundur ve alışılagelmiş düzenin bozulmasıyla sonuçlanır.

Yüksek kan şekeri tepkileri, Kan Şekeri Düzeyi

Eğer şeker hastası denetimi elden kaçırırsa ve denge bozulursa ne olur? Kan şekerinin anormal bir yükselme göstermesi durumunda, kır usuz sidik ve kan ölçümleri büyük çapta olumlu olacak ve hasta, hastalığının başlangıç döneminde durduğu hislere kapılacaktır. Susuzluk, yorgunluk, bazen mide bulan­tısı, halsizlik ve kilo kaybı ortaya çıkacaktır. Bütün bu belirtiler, belli bir zaman sonra kendilerini göste­rirler. Ancak susuzluk duygusu, sıçan bir günde, ya da hastanın aşırı terlemesi durumunda, en belirgin bir biçimde kendisini hissettirecektir

Şayet susuzluk her gün kendini hissettiriyorsa ve beraberinde aşırı işeme sorununu da getirmişse, has­tanın tedavisini üstlenen doktor, insülin ya da hap miktarını artırmalıdır. Ama şu hiçbir zaman unutul­mamalıdır ki, insülin ya da hap miktarındaki artışın mutlaka bir doktor tarafından belirlenmesi gerekir. Şeker hastalığı konusunda ne denli bilgili olursa ol­sun, bir hasta, artış miktarını kendiliğinden belirleyemez.

Hipo tepkileri ve şeker koması

Eğer kandaki şeker miktarı yükselmeyip tersine azalma göstermişse, o takdirde, hasta bayılma teh­likesiyle karşı karşıya demektir. Titremeye başlar, ba­şı ağrır, midesinde bir boşluk hisseder. Soğuk bir ter döken hastanın yüzü bembeyaz olur. Huysuzlaşır, son derece sinirli olur. Derhal karbonhidrat bakımın­dan zengin besinler alması gerektiği halde, bir şey yemek istemez. Hipo tepkisi sürdükçe ve kan şekeri düşmeye devam ettikçe, hastanın konuşması anla­şılmaz olur ve uykusu gelir. Sonunda bilincini yitirir ve komaya girer. Koma halinde, önce beyin hücrele­ri, sonra da kalp kaslarının hücreleri kan şekeri ener­jisi açısından sıkıntı çekeceklerinden işlevlerini çok zor yerine getirirler ve bu yaşamın büyük ölçüde teh­likede olması demektir. Koma halini önleyebilmek için, belirtiler gösterdiği an, hastaya derhal bir mik­tar glikoz ya da şeker verilmelidir. Bir ya da iki çay kaşığı şekeri suda eritip hastaya içirebildiğimiz tak­dirde, kendisini toparlayacağını görürüz. Zihinleri böylece yerine geldikten sonra yiyecekleri bir bisküvi ya da içecekleri bir miktar süt, tamamen normale dön­melerine yetecektir. Eğer komaya girmek üzere olan bir hastaya hazırladığımız şekerli eriyiği yutturamamışsak, daha fazla zorlamak çok tehlikelidir. Böyle bir durum, şok tehlikesini artırır. Tek yapılacak şey, derhal bir ambulans çağırıp, hastayı hastaneye kal­dırmaktır.

Aslında en doğrusu, böyle bir olayı başlangıç durumunda engelleyebilmektir. Bir şeker hastası, sürek­li olarak yanında bir ya da iki parça şeker, iki bisküvi bulundurmalıdır. Kan şekerinin düşmesinin yol açtı­ğı belirtileri kendinde hisseder etmez, hemen bun­ları ağzına atarak ilk önlemi almış olur.


Çocuklarda asıl tehlike, bedensel faaliyetler sıra­sında gösterdikleri aşırı çabadır. Her gün, düzenli ola­rak insülin alan bir çocuğu göz önüne alalım. Yağ­murlu bir günde, bu çocuk evde oturacak, vaktini ya kitap okuyarak, ya da TV seyrederek geçirecektir. Bü­tün sidik ölçümlerinde, parlak portakal rengi görüle­cektir. Zira vücutlarındaki fazla şekeri hareketsizlik nedeniyle kullanmadıklarından kan şekerleri yüksek olacaktır.

Ertesi gün, hava günlük güneşlikse, çocuk soka­ğa fırlayacak, bahçede arkadaşlarıyla oynayacak, bi­sikletine binip dolaşacak, bir an bile hareketsiz durmayacaktır. O gün yapılan ölçümlerde ise, şeke­re hiç rastlanmayacaktır. Zira bedensel faaliyetler sonucu tümü kullanılmıştır. Çocuk, başağrısından yakınmaya başlar, halsiz olduğunu söyler. Rengi de hay­li soluktur. Annesinden durmadan yiyecek bir şeyler ister. Öyle ki, çocuk alması gereken günlük karbon­hidrat miktarının dört kat üzerine çıkar. Bu durum, aileyi telaşa sürükler. Oysa telaş edilecek bir şey yoktur ve çocuğa istediği yiyeceklerin verilmesi gerekir. Bu engellenirse, hipo tepkisi meydana gelebilir. Bu İki gün arasındaki enerji tüketim farkı yüzde 400'dür. Büyük insanlarda, gün içinde enerji tüketiminde değişiklikler olabilir. Ancak, bunlar, daha az belirgindir.

Alışılmamış ve düzensiz bir hareketlilik, şeker hastası için büyük tehlike demektir. Insülin ya da hapi tedavisi gören hastaların beslenme ölçütleri de bu noktada büyük önem taşır. Sakin ve hareketsiz bir yaşam sürdüren bir hastanın ne tür besinler alabilece­ğini, hareketli günlerde ise nelerin yenmesi gerekti­ğini çok iyi bilmek lâzımdır. Unutulmamalıdır ki, şe­ker hastalarının sözlüğündeki en önemli sözcük, "denge"dir. Bu nedenle, çocuklarında şeker hastalı­ğı bulunan aileler, sürekli olarak yanlarında bir paket bisküvi ya da glikoz tabletleri bulundurmalıdır. Eriş­kin hastalarda, özellikle uzun seyahatlere çıkarken, arabalarında, ceplerinde, çantalarında, acil bir durum­da kendilerine son derece gerekli olan şeker ya da bisküviyi mutlaka taşımalıdırlar.

İnsüline bağımlı hastalarda, hele uzun sürede etki gösteren türden insülin kullanıyorlarsa, gece koma­sı pek görülmez. Ama hasta, sık sık kabus görebilir, rüyalarında sık sık düştüğünü görür, çığlık çığlığa ve ter içinde uyanır. Eğer bir şeker hastası, sabah uyan­dığında başı ağrıyorsa ve şayet ilk yaptığı ölçümde sidiğinde hiç şeker çıkmamışsa, bu, o gece bir hipo geçirdiğinin göstergesidir. Bu nedenle, bir şeker has­tası, yatağının başucundan bir bardak sütü ve birkaç bisküviyi eksik etmemeli, yatmadan önce eğer son yaptığı şeker ölçümünde hiç şeker çıkmamışsa, mut­laka bir şeyler atıştırmalıdır. Bu, uzun sürede etkili olan karbonhidratlı besinlerden yapılmış bir sandviç olabilir.

Yine, bir şeker hastası hipo tepkisi gösteriyorsa —ki kimilerine göre, ilk tepkilerden sonra, ikincisi bi­le çok fazladır— bu denetimlerinde bir aksama oldu­ğunu vurgular. Bu kişilerin pankreasları, faaliyetlerine tümüyle son vermemiştir. Vücutlarının gereksinim­leri üzerine bazen bir miktar insülin üretirler. Böylelikle, kimi zaman bu tür şeker hastalarının vücudunda hem kendi ürettikleri insülin, hem de dışarıdan enjekte edilen insülin dolaşmaya başlar. Başka zamanlarda ise, pankreas faaliyetini yine durdurur ve vücutta yalnızca dışarıdan verilen insülin etkili olur. Bu sorunu çözebilmenin tek yolu, hastaya serbest bir rejim uygulatmak ve canının istediği şeyi, istediği an yemesini öğütlemektir. Bir çok şeker hastası, içgü­düsel olarak, kan şekerlerinin yüksek ya da düşük ol­duğunu anlayabilir. Bu kolaylık nedeniyle serbest beslenme rejimi rahatlıkla uygulanabilir. Belirli bir di­yeti zorla uygulatmaya çalışmak, pek çok sorunu da beraberinde getirebilir. Ve hepimiz biliriz ki, yaşam kimi zaman belirli kurallar içine sıkışıp kalmaz.